Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə111/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,87 Mb.
#86730
1   ...   107   108   109   110   111   112   113   114   ...   140

Bibi. Inciciyan, istanbul; E. Ç. Kömürciyan, Isdambolo Badmutyun (istanbul Tarihi), (yay. haz. Torkomyan), I-III, Venedik-Viyana, 1913-

KARABIÇAK VELİ TEKKESİ

442

443

KARACA TİYATROSU

1938; ay, Omkrutyun Yeremia Çelebi Kömürci-yani (Eremya Çelebi Kömürciyan'rn Günlüğü), (yay. M. Nışanyan), Kudüs, 1939; Kömürciyan, İstanbul Tarihi; M. Ormanyan, Azkabadum, II, ist., 1914, III, Kudüs, 1927; K. Pamukciyan, Hovhannes Badriark Golod (Patrik Hovhan-nes Golod), İst.. 1984; S. Sarraf-Hovhannesyan, Vibakrutyun Gosdantnubolis Mayrakağakin 1800 (Başkent İstanbul'un Topografyası, 1800), (yay. Ara Kalaycıyan), Kudüs, 1967.

VAĞARŞAG SEROPYAN

KARABIÇAK VEÜ TEKKESİ

bak. MlRZA BABA TEKKESİ



KARACA AHMED TÜRBESİ VE TEKKESİ

Üsküdar İlçesi'nde, Aşçıbaşı Mahallesi'n-de, Nuhkuyusu ve Gündoğumu caddelerinin kavşağında, Ahmed Ağa Camii'nin(-») karşısında yer almaktadır.

Türbe, sebil ve küçük kapsamlı bir tekkeden (zaviyeden) ibaret olan bu tesis, İstanbul'un en eski ve en büyük Müslüman mezarlığının çekirdeğini teşkil etmekte, söz konusu mezarlığa adını vermiş bulunmaktadır. Kullanımında ziyaret fonksiyonunun ağır bastığı, daha ziyade bir türbe-tekke niteliği arz eden bu kuruluşun tarihçesi de, hakkında menkıbelerden öteye bilgi bulunmayan Karaca Ahmed'in hayatı ve kimliği gibi yeterince açıklığa kavuşmamıştır. Firdevs-i Rumî tarafından 15. yy' in sonlarında kaleme alınan ve kesinlikle tarihi belge değeri taşımayan Hacı Bektaş-ı Veli Velayetnamesi'nde "Karaca Ahmed Sultan" olarak anılan bu veli, Hacı Bek-taş ile Yunus Emre'nin çağdaşı olarak gösterilmiş, bu kişilerle arasında yakın ilişkiler olduğu belirtilmiş, diğer taraftan Üsküdar'daki bu türbenin yamsıra Batı Anadolu'nun çeşitli yerlerinde (Manisa, Akhisar, Afyon) makamları tespit edilen Karaca Ahmed'i belirli bir tarihi ve coğrafi çerçe-

Karaca Ahmed Türbesi

Nazım Timuroğlu, 1994

veye oturtacak belgeler de henüz gün ışığına çıkarılmamıştır. Şimdilik Karaca Ahmed'in "Gaziyân-ı Rûm" zümresine mensup savaşçı dervişlerden olduğu ve Orhan Gazi döneminde Osmanlı Devleti'nin sınırlarım Üsküdar'a kadar genişleten fetih hareketine katıldığı, bir tahmin olarak ileri sürülebilir. Üsküdar-Kartal kuşağındaki diğer bazı tarikat tesisleri gibi, burada da Orhan Gazi döneminde Osmanlı-Bizans sınırını denetim altında tutmakla yükümlü, ileri karakol niteliğinde bir tekkenin kurulmuş olması akla yakındır. Ancak ne bu varsayımı doğrulayacak, ne de bu kuruluşun 16. yy'ın sonlarına kadar geçirdiği a-şamaları aydınlatacak herhangi bir ipucu bulunmaktadır. Hattâ buradaki türbenin bir makam olup olmadığı da belli değildir.

Halen tekkenin bir odasında muhafaza edilen ta'lik hatlı manzum kitabe, 1004/ 1595'te Safiye Sultan tarafından türbe ile tekkenin ihya edildiğini kanıtlamaktadır. Kitabenin durduğu küçük mekânda bulunan Şeyh Mehmed'e (ö. 1640), Selim Dede'ye (ö. 1743) ve Şeyh Halil'e (ö. 1759) ait mezar taşları, ayrıca Evliya Çe-lebi'nin Seyahatname'sinde ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki 1199/1784 tarihli tekke listesinde göze çarpan kayıtlar, Karaca Ahmed Tekkesi'nin 17. ve 18. yy'lar-da faal olduğunu gösterir. Ancak 19. yy'ın birinci çeyreğinden itibaren hiçbir tekke listesinde Karaca Ahmed Tekkesi'nin adına rastlanmaz. Günümüzdeki bina 12837 1866'da Matbah-ı Âmire Emini Ziya Bey tarafından eşi Fehmiye Hanım'ın ruhu için yeniden yaptırılmıştır. Bu arada 19. yy'da ve 20. yy' m ilk çeyreğinde faal olmadığı anlaşılan tekkenin hangi tarikata bağlı bulunduğu da tespit edilememiştir.

Cumhuriyet döneminde Anadolu'nun çeşitli yörelerinden istanbul'a gelip yer-

leşen ve Hacı Bektaş-ı Veli Velayetname-sz''nden hareketle Karaca Ahmed'in hatırasına, türbesine ve tekkesine sahip çıkan Bektaşîler, bu tarikatın mensupları arasında sıkça görüldüğü üzere, burasının kuruluşundan beri bir Bektaşî tekkesi olduğu inancındadırlar. Ne var ki bu iddiayı destekleyen hiçbir belge bulunmamakta, özellikle, hakkında çok sayıda kaynak bulunan Vak'a-i Hayriye (1826) sırasında İstanbul'da kapatılan Bektaşî tekkeleri arasında Karaca Ahmed Tekkesi'nden söz edilmemesi dikkati çekmektedir.

Ziyaretgâh olma özelliğini günümüzde de sürdüren Karaca Ahmed Türbesi ile yanındaki küçük tekke ile sebil, 1973'te, Bek-taşîlerin kurmuş olduğu dernek tarafından onarılmış, ampir üslubunun özelliklerini sergileyen cepheler aynen korunmuş, buna karşılık tekke bölümü önemli ölçüde tadil edilerek özgün planını hemen bütünüyle yitirmiştir. Türbe, tekke ve sebil dikdörtgen planlı, kagir duvarlı ve kırma çatılı bir kitle içinde toplanmıştır. Ahmed Ağa Camii'ne bakan giriş cephesinin sağ kesimi türbeye, sol kesimi tekkeye ait o-lup ikisinin arasında sebil yer almaktadır. Türbe ile tekkenin dikdörtgen açıklıklı girişleri kesme küfeki taşından sövelerle çerçevelenmiş, aynı malzemeden yuvarlak hafifletme kemerleri ile taclandırılmış-tır. Hafifletme kemerlerinin çıkıntılı kilit taşları, konsol biçimindedir. Cephede, ikisi türbe girişinin yanlarında, biri de tekke girişinin solunda olmak üzere toplam üç adet yuvarlak kemerli ve demir parmaklıklı pencere bulunur. Türbe girişinin üzerinde, 1283/1866'da Ziya Bey tarafından yenilendiğini belirten ta'lik hatlı manzum kitabe, bunun da üstünde Latin harfli yeni bir kitabe yer almaktadır. Tekke girişinin üzerinde ise 1975'te ilgili dernek tarafından türbe ile tekkenin onartıldığını belgeleyen. Latin harfli diğer bir yeni kitabe göze çarpar.

Cephenin köşelerine, ayrıca kapı, pencere ve sebil açıklıklarının yanlarına Dor başlıklı pilastrlar yerleştirilmiştir. Enine dikdörtgen biçiminde olan sebil penceresinin altında kavisli bir tezgâh, üstünde de aynı kavisi izleyen bir lento vardır. Cephenin sebile ait olan kesiminde beyaz mermer kullanılmış, tezgâhın altında kalan yüzeye ve lentonun yüzeyine, uçları kemerlerle sonuçlanan kartuşlar konmuş, len-todaki kartuşun içine 1283/1866-67'de Ziya Bey tarafından yaptırıldığını belirten ta'lik hatlı manzum kitabenin iki beyti yazılmıştır. Sebilin mimari ayrıntılarında, inşa edildiği döneme ve cephenin diğer kesimlerine ters düşen barok üslup özelliklerinin bulunması şaşırtıcıdır.

Bağdadi tekniğinde basık bir kubbenin örttüğü türbede Karaca Ahmed'e atfedilen kolsuz ve uzun bir hırka, bir tekke ve zikir tespihi, ayrıca çeşitli şifa tasları ve yazma Kuranlar bir vitrin içinde teşhir e-dilmektedir.



Bibi. Ayvansarayî, Mecmua-i Tevârih, 400; Çetin, Tekkeler, 599; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 361-367, 428.

M. BAHA TANMAN



KARACA, KANİ

(1930, Adana -) Ses sanatçısı, hafız.

iki aylıkken bir kaza sonucu gözlerini kaybetti, ilkokulda okurken, aynı zamanda köyün imamı olan öğretmeninden ders alarak Kuran'ı hıfz etti. 1950'de istanbul'a geldi. Bir süre Sadettin Kaynakla çalışarak üslup ve tavır bilgileri öğrendi. Dini musiki çalışmalarını daha sonra, üslup ve tavır yönünden çok etkilendiği Yeraltı Camii imamı ve hatibi ünlü hafız Ali Üsküdar-lı'mn öğrencisi olarak sürdürdü. Sadettin Heper'den kudümle usul vurmayı öğrendi, kendisinden ayrıca başta Mevlevi ayinleri olmak üzere pek çok dini ve dindışı eser meşk etti. istanbul'un musiki çevrelerinde çeşitli sanatçılardan yararlanarak musiki bilgisini ilerletti. Hafız Ali Üsküdarlı ve zamanın birçok değerli musikicisinin karşısında verdiği dini musiki sınavı ile icazet aldı; bu sınavdaki başarısı Karaca'nm makam bilgisi ile musiki yeteneğim kabul ettirdiği önemli bir aşama oldu.

Karaca 1955-1968 arasında istanbul Radyosu'ndan yayımlanan programlarda klasik fasıllardan seçkin eserler okudu. Her yıl Konya'da ve istanbul'da düzenlenen Mevlana'yı anma haftaları ile istanbul Festivali çerçevesindeki sema törenlerine nat-han, ayinhan ve kudümzen olarak katıldı. Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı'n-da usul ve repertuvar öğretmeni olarak çalıştı. Yurtiçinde ve yurtdışında düzenlenen sayısız konser ile Mevlevî ayinine katıldı. Birçok plak, CD ve kaset doldurdu.

Kani Karaca istanbul'un son 40 yılda tanıdığı en ünlü hafız ve mevlithanlardan biridir. Doğaçtan okuyuş yeteneği gerektiren hafızlık ve mevlithanlık ile, besteli eserlerdeki icracılığı onun okuyuculuğunun iki yönüdür. Mevlit, ezan gibi yazılı bestesi olmayan, ancak doğaçlama ezgilerle okunan dini musiki şekillerinden başka, Kuran okuyuşunda da büyük sanat gücü göstermesiyle tanınmıştır. Karaca, musiki eğitimi görmemiş din hocalarının 20. yy'da artması sonucu hafızlığın sanat yönü gitgide kaybolurken, dini musikinin geçen yüzyılda yetişmiş üstatlarına bağlanan gelenekleri izleyip geliştirenlerdendir. Onun Is-



Kâni Karaca

Esra Yıldız arşivi

tanbul kültürüne en belirgin katkısı, istanbul'a özgü mevlit ve Kuran okuma üsluplarını günümüzde de büyük sanat gücüyle yaşatmasıdır.

Sanatçı, bugün kaybolmaya yüz tutmuş bir tür olan gazelin de çok usta bir icracısı-dır. Doğaçlama musikide ezgi ile güfteyi her musiki şeklinin gerektirdiği ifadeye göre başarıyla kaynaştırır. Bariton sesiyle, pestlerde olduğu kadar tizlerde de perdelerin sesini falsosuz vererek, makamların özelliklerini, seyrini ustaca gösterir. Belli bir makamın ses alanından çıkarak başka bir makamın ses alanına geçmek anlamına gelen geçki sanatını başarıyla uygular; iç içe örülü, uzun ve kısa, uzak ve yakın geç-kilerindeki makam, ezgi ve buluş çeşitliliği, okuyuş üslubuna ayırt edici bir özellik katar.

Kani Karaca dindışı musikinin de günümüzdeki büyük icracılarmdandır. Çok geniş bir repertuvarı vardır, istanbul Rad-yosu'ndaki solo programlarında ve özel konserlerde okuduğu kâr, murabba beste, ağır ve yürük semailer arasında ilk kez seslendirilmiş eserlerin sayısı oldukça kabarıktır. Karaca, Münir Nurettin Selçuk'tan sonra yetişen değerli icracılar arasında adı en başta anılan ses sanatçılarmdandır.

BÜLENT AKSOY

KARACA, MUAMMER

(8Kasım 1906, istanbul - 28Nisan 1978, İstanbul) Tiyatro ve sinema oyuncusu, tiyatro yönetmeni, yöneticisi.

Menba-i irfan Idadisi'ni bitirdikten sonra 1923'te Cemal Sahir Opereti'ne girdi. 1924'te Muhsin Ertuğrul'un kurduğu ve a-ralarında Behzat Butak, I. Galip Arcan'ın da bulunduğu Muhsin Ertuğrul ve Arkadaşları Topluluğu'na katıldı. Aynı yıl Da-rülbedayi'ye (Şehir Tiyatroları) giren sanatçı, Renkli Fener oyununda rol aldı. 1930' da bir süre çalıştığı Süreyya Opereti dışında, 1942'ye kadar Şehir Tiyatroları'nda sahneye çıktı. Kafatası, Pazartesi-Perşembe, Yedi Köyün Zeynebi, PeterGynt, On Yıhn Destanı, Üç Saat, Lüküs Hayat, istanbul Efendisi, Müfettiş, Saz-Caz, Mırnav, Kuru Gürültü, Satılık-Kiralık, Yarasa, Yanlışlıklar Komedisi, Mum Söndü, Yüz Karası, Sözün Kısası, Kör Doğuşu, Oyun içinde Oyun bu dönemde sahneye çıktığı oyunlardan bazılarıdır.

1942'de Safiye Ayla, Tevhit Bilge, Arına Papasyan'ın da kadrosunda bulunduğu Alabanda Revüsü'nde oynadığı Dursun Reis rolüyle büyük beğeni kazandı. Aynı yıl, Ses Opereti'nden sahnelediği Hava Cıva' da oynadı. Bir yıl sonra Sadi Tek'in topluluğuyla Adana, Balıkesir ve Ankara'da turne yaptı.

Muammer Karaca, 1945'te Karaca Opereti adlı kendi topluluğunu kurdu. Toplulukta, Celal Sururi, Toto Karaca, Adile Naşit ve Selim Naşit gibi sanatçılar yer aldı. 1950' ye kadar çalışmalarını sürdüren topluluk, İstiklal Caddesi'nde şimdi Dünya ve Fitaş sinemalarının bulunduğu yerdeki Mulen-ruj'da, Sıraselviler Caddesi başındaki Kristal Gazinosu'nda Atlas Sineması ve Mak-



Muammer Karaca

Ara Güler

sim Tiyatrosu'nda birçoğu müzikli olan Yolculuk Var, Zırdeliler, Platin Palas, Fuar Yıldızı, Lüküs Hayat, Tatlı Sen, Yaman Şey gibi oyunlarla seyirci karşısına çıktı.

Karaca 1955'te Tünel'de Fransız Çık-mazı'nda (şimdi Muammer Karaca Çıkmazı) bir yapıyı kiralayıp tiyatroya dönüştürerek Karaca Tiyatro'yu kurdu. Döner sahne-li, geniş teknik olanaklı bu salonda başka topluluklar da bazılarını Muammer Karaca' nın yönettiği oyunlar sahneledi. Bu salonu ölümüne kadar kullanan Karaca, 3.000 kez sahnelenen Cibali Karakolu ile Et-nan Bey Duymasın, Sabık Başkan, Masif iskemle, Bulunmaz Uşak, Şenlik Palas, Senatör, Hükümetin işine, Demirel'e Söylerim, Lahmacun Cumhuriyeti gibi oyunlarla geniş bir izleyici topluluğunun beğeni ve sevgisini kazandı.

Muammer Karaca, Muhsin Ertuğrul'un yönettiği Kanm Beni Aldatırsa adlı filmle 1933'te sinema oyunculuğuna başladı. Daha çok tiyatroda seyircinin beğendiği oyunların sinemaya uyarlaması olan filmlerde rol aldı. Leblebici Horhor, Aynoroz Kadısı, Bir Kavuk Devrildi, Akasya Palas, istanbul Yıldızlan bunlardan bazılarıdır.

Vodvil ya da müzikli oyunlarla, güncel siyasal yaşamın olaylarını ya da kişilerini hicveden sanatçı doğaçlamaya ve tuluata dayalı oyunculuğuyla, çizdiği tiplemelerle sevilen bir halk sanatçısı kimliği kazandı. HiLMi ZAFER ŞAHiN

KARACA TİYATROSU

Muammer Karaca'mn(->) Galatasaray'la Tünel arasında eskiden Fransız Çıkmazı (şimdi Muammer Karaca Çıkmazı) adlı sokakta yaptırdığı tiyatro salonu.

1955'te Muammer Karaca Tiyatrosu'nun sahnelediği Etnan Bey Duymasın adlı oyunla perdelerini açan tiyatro, balkonu ve parteri ile 483 seyirci alabilen bir salona sahipti. Döner sahnesi de dönemi için önemli bir yenilikti.

Kent Oyuncuları'mn, Münir Özkul ve



KARACA, TOTO

444

445 KARACAAHMET MEZARLIĞI

Tevhit Bilge'nin kurduğu 6 Tiyatrosu'nun, Ulvi Uraz Tiyatrosu'nun da değişik yıllarda oyunlar sahnelediği Karaca Tiyatro, Muammer Karaca'nın 1978'deki ölümüne kadar istanbul tiyatroseverlerinin yoğun ilgi gösterdiği yer oldu. 1979'da Sular idaresi tarafından kullanılmaya başlanan salon 1988'de istanbul Büyükşehir Bele-diyesi'nce yeniden tiyatro haline getirildi ve Karaca Tiyatrosu adını aldı.

istanbul Büyükşehir Belediyesi'nin tiyatro sezonu içinde değişik özel tiyatro topluluklarının kullanımına verdiği Karaca Tiyatrosu'nun bugün balkon ve parte-riyle 371 seyirci alabilen bir salonu bulunmaktadır. Dostlar Tiyatrosu, Salih Kalyon Tiyatrosu, Oyuncular Tiyatrosu, Masal Gerçek Tiyatrosu, Kumpanya, Bizim Tiyatro, Tiyatro Ayna yeniden açılışından sonra Karaca Tiyatrosu'nda oyunlar sahneleyen topluluklardan bazılarıdır.

HİLMİ ZAFER ŞAHiN



KARACA, TOTO

(1912, istanbul-21 Temmuz 1992, istanbul) Tiyatro, operet ve sinema oyuncusu.

1919-1920'de Madam Polyakova'nın bale okuluna devam etti. Ortaöğrenimini Esa-yanOkulu'ndave British School'da tamamladı. Sanat yaşamına 1924'te dansçı olarak Maksim Bar'da başladı. Bu dönemde "Ir-ma Toto" olarak bilindi. 1929'da Cemal Sa-hir'in kurduğu Sahir Opereti'nin izmir turnesi sırasında "Kumrular" adlı operette sahneye çıktıktan sonra tanınmaya başladı.

Toto Karaca, 1930'dan sonra bir süre Muhlis Sabahattin Ezgi'ninO) topluluğunda yer aldı. Müzikli oyunlarda giderek tanınıp ünlenirken, o yılların modası Çarliston dansının "kraliçesi" seçildi. Daha sonra Süreyya, Halk, Ses ve Muammer Kuraca operet topluluklarında önemli rollerde oynadı. 1940'ta Şehir Tiyatrolan oyuncularından Mehmet Karaca ile evlendi. Komedi özellikli oyunlardaki Rum ve Ermeni, akıllı, oyuna gelmeyen kadın, uyanık hizmetçi tiplemelerinde başarı gösterdi. Beyoğlu Çiçeği, Leblebici Horhor, Şeytan Arabası, Halime, Şirin Teyze, Florya, Deniz Havası, Sevda Oteli, Ciro bu dönemde sahneye çıktığı oyunlardan bazılarıdır.

1955'te Yeni Ses Opereti'nin dağılmasından sonra bu topluluk sanatçılarının o-luşturduğu istanbul Opereti'nin kurucuları arasında Toto Karaca da vardı. Topluluğun adını istanbul Tiyatrosu olarak değiştirdiği 1960'ta da, sanatçı kurucu ortaklar arasındaydı. Karaca'nın istanbul Opereti ve istanbul Tiyatrosu'nda oyuncu, yönetmen olarak yer aldığı oyunlardan bazıları, Maskot, Trafik Yüzünden, Kızma Birader, Süleyman Odur, Pantolonsuz Aşık, Paristen Geliyorum, Âşık Misafir, Aklım Sana Emanet, Cımbız Neriman, Operet Türlüsü, imam Geldi mi, Masajcı Abdullah, Ayıptır Söylemesi, Mister Veli Van, Kaplıca Dönüşü, Enahtaru Bendedur, Amerikan Amca, Sıfır Bir, işler Aslında, Ah Şaban Ah, Terimor'un Resmi, Acaba Hangisi'dir. Topluluk 1973'te dağıldı.

Komedi ve vodvillerin sevilen sanatçılarından olan Toto Kuruca, birçok oyunu

Toto Karaca

Cumhuriyet Gazetesi Arşivi

dilimize çevirdi ya da uyarladı. 1947'de Kılıbıklar adlı filmle sinemaya başladı. Yalan, Bir Şoförün Gizli Defteri, Çılgın Bakireler, Bizim Kız gibi komedi filmlerinin yanısıra, televizyon dizilerinde ve güldürü programlarında yer aldı. Sanatçıya, 1991' de istanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından, Ortaoyuncular'ın yemden düzenlediği Ses Tiyatrosu'nda "Ses Tiyatrosu'na Emeği Geçmiş Sanatçılara Saygı" gecesinde plaket verildi.

HiLMi ZAFER ŞAHiN

KARACAAHMET MEZARLIĞI

Üsküdar'da tarihi mezarlık. Üsküdar tarihi kayıtlara göre Orhan Gazi tarafından yaklaşık 1352'de fethedildikten sonra tedricen Müslüman halk tarafından iskân e-dilmiştir. I. Murad (Hüdavendigâr) döne-

Berggren'in

objektifinden

yüzyıl başında

Karacaahmet

Mezarlığı'nın

genel


görünümü.

Burçak Evren

koleksiyonu

minde (1301-1389) nüfusunun önemli kısr minin Türklerden oluşmasına paralel olarak teşekkül etmeye başlayan kabristan, istanbul'un fethi ve sonrasında tamamen bir Müslüman kabristanı haline gelmiştir. Asya kıtasının uzantısı olan Anadolu ve Arabistan'ın tslami ortak noktalan olan Mekke ve Medine'nin Üsküdar ile olan toprak illiyeti Üsküdar'ın "Medine-i Üsküdar" ve "peygamber toprağı" olarak vasıflandırılma-sına sebep olmuş ve ölen Türklerin "peygamber toprağı"na gömülme vasiyetleri Üsküdar'daki bu mezarlığı daha revaçta kılmıştır. Başlangıçta boş, uçsuz bucaksız, temiz bir defin sahası olan bu mezarlık yüzyıllarca hep tercih edilen yer olmuştur.

Mezarlığa adı verilmiş olan Karaca Ah-med, hakkındaki lejandlardan anlaşıldığı üzere yeniçeri Bektaşî olgusunda, alp e-ren tipinde menkıbevi kimlikte ulu bir kişidir. Nitekim bu kimliğinden dolayı çeşitli il ye ilçelerde altı ayrı yerde türbesi vardır. Üsküdar'da kabristan içindeki türbesi de bunlardan biri olup Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde yer alan "Karaca Ah-med Sultan Tekkesi mezaristan içindedir" şeklindeki ifadeden buranın bir türbe-tek-ke olarak müesseseleşmiş olduğu anlaşılmaktadır. Resmi olarak 1110/l698-99'dan itibaren Karacaahmet Sultan Mezarlığı o-larak adlandırılmış olan bu mezarlığın bir diğer ismi de Üsküdar Mekabir-i Müslimi-ni'dir. Şehircilik açısından da önem gösteren Karacaahmet, yarattığı peyzajla da Üsküdar siluetinde yerini almıştır.

Karacaahmet Mezarlığı'nın başlangıç noktası geçmişte Menzilhane denilen, günümüzdeki Gündoğumu Caddesi'nin başı iken, bu nokta Cumhuriyet döneminde yapılan imar faaliyetleri neticesinde kuzeydeki Tunusbağı Caddesi nihayeti ve burada halen mevcut olan 1681 tarihli Hacı Faik Bey Çeşmesi olmuştur. Karacaahmet Mezarlığı'nın çevresinde hepsi de eski olan mahalle ve semtler yer almıştır. Bunlar birbirini takiben Menzilhane Yokuşu başından başlamak üzere, Inadiye, Tunusbağı, Çiçekçi, Talimhane, Haydarpaşa, Ibra-himağa, Seyyit Ahmet Deresi, Harmanlık,

Nuhkuyusu ve Aşçıbaşı'dır. Bu eski yerleşim sahalarının arasında yer alan ve bir ummanı andıran Karacaahmet Mezarlığı günümüzde dahilinde bulunan yollarla birlikte yaklaşık 750 dönümlük bir araziyi kaplamaktadır. Mezarlık bölgelerinin i-simleri ise Miskinler, Saraçlar Çeşmesi, Şehitlik, Musalla ve Duvardibi'dir. Mezarlık kuzeyde Tunusbağı'ndan, güneyde ibrahim Ağa Çayırı'na doğru eğimli bir arazi yapısına sahiptir ve bu eğimli arazi yapısı içinde Seyyit Ahmet Deresi vadisi en çukur kısmı teşkil eder. Güneyinde ibrahim Ağa Çayırı'nın devamında Karacaahmet' ten ayrı mütalaa edilmiş Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı(-») yer almaktadır.

Menzilhane'den başlayarak Karaca Ah-med Türbesi önünden geçen ve mezarlığı baştan başa kat eden güzergâh "Osmanlı tören yolu" (sürre alayı) ve ordunun sefer yoludur. Menzilhane'den başlayan Osmanlı tören ve âdetleri Ayrılık Çeşmesi'n-deki(->) uğurlamaya kadar hep yeniçeri sınıfının etkinlikleri ve nüfuzu ile Bektaşî-yeniçeri gelenekleriyle bu mezarlığın tam ortasındaki bu güzergâhta icra edilmiştir. Dolayısıyla bu yol her iki yanında yer a-lan müesseseler, her biri mimari bir şaheser olan aile sofaları ve burada defnedilmiş Osmanlı devlet adamlarının mezarları ile Karacaahmet Mezarlığı'nın belkemiğini teşkil etmiştir. Bu açıdan Menzilhane'den Karaca Ahmet Caddesi boyunca Miskinler ö-nünden geçerek Ayrılık Çeşmesi'ne ulaşan anayol üzerinde sırasıyla Hoca Sadeddin Efendi, Karacaahmet, Arabzade, Mollacık, Miskinler ve Hacı Hüseyin Paşa sebilleri mezar taşları arasında yer almışlardır.

Mezarlık pitoresk görünümü ve mimari ihtişamı ile yüzyıllar boyunca yabancı seyyahları da büyülediğinden, bir kısım seyyah, hatıratlarında bu mezarlıktan bahsetmişler, bir kısmı ise fotoğraf çekmek suretiyle mezarlığı tespite çalışmışlardır. Kara-caahmet'te çekilmiş en eski fotoğraflar Er-nest de Caranza tarafından çekilenlerdir ve 1852-1854 arasına aittir. Bunu daha sonra Abdullah Biraderler(->), G. Berggren(-») ve Foto Sebah takip etmiştir. Hatıratında mezarlığı tanıtanların başında T. Gautier(->) gelmektedir. 1853'te Paris'te neşrettiği eserinde Karacaahmet'i Doğu'nun en büyük ve kalabalık mezarlığı olarak tanımlamakta ve hayranlığını dile getirmektedir. Yine Karacaahmet'in büyüleyici görünümünün hayranı olan R. Walsh eserinde Karacaahmet Mezarlığı'nı, eğimli bir arazi içinde geniş yollarla ayrılmış büyük bir ormana benzetmiştir. Nitekim seyyahın anlattığı sahne T. Allom(-») tarafından gravür olarak resmedilmiştir.

Binlerce kabir taşının ve arşivlik bilginin mevcut olduğu Karacaahmet Mezar-lığı'na ilgiyi Osmanlı aydınları da göstermiştir. Bunlardan Mehmed Süreyya Bey, Fındıklık ismet Efendi, Ali Fuad Paşa, Şeyh Kemaleddin Efendi gibi zatlar kabristanda yatanların kabir taşlarını ve kimliklerini araştırırken, ressam Hoca Ali Rıza(->) ile Mürteza Elker emsali zatlar da Karacaah-met'le ilgili çalışmalar yapmışlardır. Ancak bunların bir kısmı yayımlanamamış ve pe-



Karacaahmet Mezarlığı

istanbul Ansiklopedisi

rakende evraklar halinde kaybolmuş, bazıları ise yayımlanabilmiştir. Mezarlıkla ilgili olarak 19. yy sonunda Mehmed Raif(-0 burada gömülü meşhur 138 kişi hakkında yaptığı derlemeyi Mirat-ı istanbul adlı e-serinde yayımlamıştır. Bu zattan sonra mülga Üsküdar Mahkeme-i Şeriyesi Mukayyidi Behçeti ismail Hakkı el-Üsküdari 3 Recep 1348/3 Ocak 1930'da tamamladığı e-serine, mezar kitabelerini yazmış olduğundan ötürü Merakid-i Mutebere-i Üsküdar ismini vermiştir. 540 adet kabir ve kitabesinden bahseden eser, 1976'da yayımlanmıştır. Karacaahmet Mezarlığı'nın tüm kitabelerinin tespiti için Rıfkı Melûl Meriç başkanlığında Türk Tarih Kurumu'nca ku-

Yüzyıl

başından


bir fotoğrafta

Karacaahmet

Mezarlığı'nın

içinden bir

görünüm.

Burçak Evren

koleksiyonu

BURHAN FELEK KAPALI YÜZME HAVUZU 8 ŞUBESİ

rulan Türk-Islam devri kitabeleri derleme ve tespit heyetinin kâğıtlara istinsah suretiyle yaptığı çalışmalardan yayın sahasında hiçbir netice alınamamıştır. Karacaahmet' te yapılan şahsi çalışmalardan H. Turhan Dağlıoğlu, ismail Fazıl Ayanoğlu(-»), Ce-malettin Server Revnakoğlu, Tugan Saraçoğlu ve Enver Ergüven'in tespitleri de ya-yımlanamamıştır. Resmi ve ilmi kodeksler olmaması Karacaahmet Mezarlığı'nın beledi hizmetler cümlesinde bazı adalarının istimlak edilmesine ve bazısında da eski mezar taşlarının yok edilerek tamamen yeni kabristan haline gelmesine neden olmuştur. Mezarlıklar Müdürlüğü'nce verilen "ada" numaraları ile tapu idaresinin verdi-

KARACAAHMET MEZARLIĞI

446

447

KARACAN, ALİ NACİ

Karacaahmet Mezarlığı'nda yerleri değiştirilen ve kırılan Osmanlı dönemi mezar taşlan (solda) ve aym mezarlığın Ayrılık Çeşmesi mevkiinde kırılmak suretiyle yok edilen Osmanlı dönemi mezar taşları. Erdem Yücel

Karacaahmet Mezarlığı'mn bugünkü görünümü.

Bünyad Dinç

ği kadastral "ada" numaralarının farklı oluşundan doğan aykırılık, Karacaahmet'e ait bir bölümün mezarlık dışı sayılarak dışlanmasına ve harabiyete terk edilmesine sebebiyet vermiştir. Mezarlığın çok önemli bir bölümü olan Seyyid Ahmet Deresi ve buradaki iranlılar Mescidi(-») de son yıllarda Karacaahmet bütünlüğünden çıkarılmış durumdadır. Bostan halindeki tabii dere yatağı tahrip edilmiş ve takribi 35 dönümlük bir saha betonlanarak nakliyat şirketlerinin ambarı haline getirilmiştir.

Karacaahmet Mezarlığı topografik açıdan engebeli bir yapıya sahip oluşu ve ü-zerindeki yüzyıllar içerisinde oluşmuş çok değerli bitki örtüsüyle, içinde kuş türünden birçok canlının yaşayıp yuvalandığı büyük bir orman görünümündedir. Başta servi olmak üzere çınar, defne vb ağaçlar ile baharda çiçek açan çeşitli türdeki ağaçlar, çalılar ve çeşitli bitkileri ile doğal ancak bakımsız bir bitki örtüsüne sahiptir.

Civarında ve dahilinde Osmanlı döneminde tesis edilmiş 6 tekke ve namazgah, 3 cami, 7 çeşme, 2 mektep, l hastane ve l kireçhane bulunmaktadır. Su ihtiyacını karşılamak üzere irili ufaklı, kitabeli kita-besiz sayısız kuyu da yer alır. Çiçekçi'de-ki 1318/1900-01 tarihli Naci Bey Kuyusu ile Miskinler'deki 1303/1885-86 tarihli Ed-hem Paşa Kuyusu bunlardandır. Geçmişte bu kuruluşların tümü vakıf sistemiyle tesis edilmiş olduğundan bunların her birine görevli ve ilgililer tayin olunmuş, ayrıca mezar işleri ve defin meselesi ise Mezarcılar Kethüdalığı'nın hiyerarşik işleme sistemine bağlanmış idi. Eski taşçıların bağlı olduğu yeniçerilerin "Ehl-i Hiref" teşkilatı ve Karacaahmet'teki vakıf tıayri hizmetlilerden olan dini görevlilerle mezarlık dahilindeki ziyaretçiler, cemaatler ve bu saha dahilindeki vakıf müesseselerin mensupları, Karacaahmet'teki gündelik hayatın canlı birer parçası idiler. Mezarlık hizmetlerinin vakıf sisteminden çıkarılarak be-

lediye hizmetlerine verilmesiyle, Karaca-ahnıet'te evvelce ifa edilen tekke mensuplarının kabrine konulan kandil yağı, mezar pehlelerindeki suluklara konulan su ve nihayet kabir başında okutulan Yasin i-çin gerekli "âb-keş", "dûagû" ve "hafızlık" gibi resmi paralı memuriyetler de kalkmıştır. Böylece gravürlerdeki görüntüler hayal olmuştur.

Yeniçerilerin Hacı Bektaş Ocağı ile ilişkileri hatırlanacak olursa bu mezarlığa neden Karacaahmet Sultan Mezarlığı ismi verildiği daha iyi anlaşılır. Bölük bölük, cemaat cemaat, mıntıka mıntıka defnedilen yeniçerilerin ve onların aralarından yetişmiş olan vezir, reisülküttab, çorbacı gibi ma-kamlardaki şahısların kısım kısım bu kabristanda muntazam gömülmüş olmaları, hayattaki hiyerarşinin kabristanda da devam ettirilmiş olduğunun kanıtıdır. Çoğu yerde bir vezir veya şeyhülislamı kendi aile efradı ile yahut devrinin mülki amirleri ile yan yana gömülmüş görürüz. Bu gibi mahaller müstakil isimler ile ayrılırlar. Bu mevki ve bölümler şunlardır:



1- Çiçekçi: Selimiye Tekkesi ve karşı
sında ismail Dümbüllü'nün mezarının bu
lunduğu çevredir, ismini camiden ve bura
ya gömülmüş olan çiçekçilerden alır. Sofu
lar ve Havuzkapısı bölümleri vardır. Bu
radaki havuz, kemik bakiyelerinin toplan
dığı havuzdur.

2- Duvardibi: Dört yol ağzında sutera-
zisinin bulunduğu geniş mezarlık sahası
dır. Hanya fatihi Gazi Yusuf Paşa'nın (l645)
kabri de buradadır (8. ada).

3- Harmanlık Nuhkuyusu Caddesi a-
şağısmdaki Karacaahmet Mezarlık Memur-
luğu'nun alt ve yan tarafıdır. Tabamyassı
ve Divitçiler bölümleri vardır (3. ada).

4- Hattatlar: Şeyh Hamdullah'm(->)
gömülü olduğu bölgedir (9. ada).

5- Hünkâr imamı Mevkii: Karacaahmet'
in en güney uç kısmıdır. Ayrılık Çeşme
si Mezarlığı ile birleşir.

6- Inadiye: Haşini Efendi Tekkesi(-»)
önünden itibaren Tunusbağı'na ve Kara
ca Ahmed Türbesi'ne doğru giden bölge
dir. Selim Dede ve Voynuk Ahmed Ağa bö
lümleri vardır (270. ve 277. adalar).

7- Kaygusuz İbrahim Baba: Tıbbiye
Caddesi ile Saraçlar Çeşmesi Caddesi ara
sındaki adanın üst kısmıdır. 1872'de vefat
eden Kaygusuz İbrahim Baba ve müritle
ri burada gömülüdürler. Namık Paşa aile
sofası da burada yol kenarındadır (7. ada).

8- Kuyubaşı.

9- Miskinler: Saraçlar Çeşmesi Caddesi
üzerinde susuz halde mevcut Balim Ağa
Çeşmesi'yle bu çeşmenin civandır. Sıksel-
viler ve Emir Kasım bölümleri vardır. Adı
nı buraya kurulmuş cüzamhaneden alır
(5. ada).

10- Saraçlar Çeşmesi: İbrahim Ağa Ca
mii ile Ayrılık Çeşmesi arasındaki kısım
olup tamamen istimlake uğramıştır. Yol ke
narında sadece Sadrazam Halil Hamid Pa
şa aile sofası kısmı kalmıştır. Burası da üze
ri toprakla örtülmek suretiyle yok edilmek
üzeredir. Bu mezarlığın İbrahim Ağa, Ay
rılık Çeşmesi (nakledildi), Paris Mahal
lesi bölümleri yok edilmiştir.

11- Seyyid Ahmed Deresi (İraniler): Bir
dere vadisinde mesirelik bir teferrüç ye
ri halinde iken yok edilmiştir. Halen İran
lılar Mescidi ve özel mezarlığı mevcuttur.
Mezarlığın güneydoğu ucudur. Bu kısım
Ayasofyalılar, Taşköprü, Yağlıkçılar, Ed-
hem Paşa bölümleriyle meşhurdur.

12- Şehitlik: İçte, orta kısımdır. Duva
rına, üzerinde Şehitlik yazan ve sonradan
19l6'da ölümle ilgili Arapça ibareli Kema-
leddin ketebeli bir kitabe konulmuştur
(2. ada).

13- Yüksekkaldınm: İnadiye'nin do
ğu kısmındaki sahadır.

14- Tunusbaği: En meşhur kısımdır.
Sağlı sollu eski kabirlerle doludur. Sofu
lar, Karaağaçlar, Ayaş Mehmed Paşa bö
lümleri vardır (6. ada). Tunusbağı kelime
sinin Tunus ülkesi ile ve üzüm bağı ile ta
rih boyunca hiçbir ilişkisi olmamıştır. Bu
kelime "tonozu bagi" kelimesinin değişik
söyleniş şeklidir. Tonuzu bagi "eşkıya i-
ni" veya "eşkıya yuvası" demektir. Tama
men tuğla ile horasanharcından yapılmış,
içine ancak 2-3 kişinin sığabileceği çeşme
haznesini andıran, tonoz örtülü küçük
yapılardır. Yakın tarihe kadar mevcut o-
lan bu tonozlarda birtakım kanun kaçak
ları ve çoğu zaman suçlu yeniçeriler barı
nır, civarda haydutluk yapar, sonra bir at
tedariki ile Anadolu'ya Celalilerin arasına
firar ederlerdi. Nitekim bu durumu ifade e-
den "Atı alan Üsküdar'ı geçti" sözü söylene-
gelmiştir.

Mezarlığın başlangıcı olan Menzilhane başında protokol ve tören geleneklerini çok iyi uygulayarak sarıkçıbaşılık, birkaç defa sürre eminliği, defterhane eminliği gibi vazifelerde bulunmuş, 1827'de ölmüş Hafız Hacı Yusuf Rıza Efendi'nin kafesi ho-rasani destarlı mezar taşını havi aile sofası ve dua duvarı vardır. Karacaahmet ortasından geçen yol buradan başlar. İlerleyince 1768 tarihli Taşçıbaştlar Sofası'na, sonra Şehit Ali Paşazade, 1782'de vefat et-

mis Divan-ı Hümayun'dan Haşini Ali Bey' in önünden geçip Kadı Müderris İbrahim Şefik Efendi'nin sağ taraftaki duvar kenarında 1828 tarihli örfi kavuklu kabri önünden, az ileride sol tarafta, toprak seviyesinden 1,50 m yükseklikte, 22 m uzunluğunda özel bir sofa içinde l631',de Topkapı Sa-rayı'nda asilerce şehit edilmiş Vezir Hafız Ahmed Paşa'nın önünden geçip sağda Osman Şems Hazretleri ile Eşrefzade Sırrı Efendi ve ihvanının mezarları önünden devamla solda Hoca Sadeddin Efendi'nin 1741 tarihli sebili bitişiğinde 1866'da vefat etmiş Şeyhülislam Sadeddin Efendi ile 1877' de vefat etmiş Mevlevi Reşad Bey'in kabirleri görülür. Sebil haziresinin bitişiğinde Karaca Ahmed Türbesi ve Tekkesi(-») karşısında ise Ahmed Ağa Camii(->) yer almıştır. Camiye bitişik hazirede mezarlık tarihinde önemli bir şahıs olan yeniçeri zümresinden Mezarcılar Kethüdası Hafız Hasan Efendi'nin 1804 tarihli kabir taşı bulunmaktadır. Buradan Ayrılık Çeşmesi'ne uzanan yol, 50 sene önceki imar faaliyetleri sırasında genişletilmiştir. Şehitlik yönünde o tarihte açılan kapı arkasında Mimarbaşı Kasım Ağa ve hizasında 1824 tarihli şair Enderunî Vasıf in ve bunun da a-şağısında hacegândan şair İbrahim Efendi'nin 1780 tarihli kabir taşı yanında Arab-zade Kuyusu ve Sebili yer almıştır. Bundan sonra fevkalade ihtişamlı görünüşüyle İshak Efendizadeler ile Dürrizadelerin uzun aile sofaları yer alır. Bu sofada Anadolu Kazaskeri Muhtar Ahmed Efendi'nin 1811 tarihli örfi kavuklu, Şeyhülislam Dür-rizade Seyyid Abdullah Efendi'nin 1828 tarihli örfi kavuklu, Vezir Ali Paşa'nın 1826 tarihli kallavi kavuklu, tulumbacı yeniçerilerinden Genç Osman'ın 1816 tarihli dardağan kavuklu ve tulumba remizli taşı yan yana ön sırada, Divan-ı Hümayun'da gibiy-mişçesine sıralanmıştır. Bu ihtişamlı görünüşün fotoğrafını C. Gurlitt, Constanti-nopel adlı eserinde yayımlamıştır. Bu sofanın karşısında Sadrazam İbrahim Hilmi Paşa' nın 1824 tarihli kallavili taşı ile, 1853'te vefat eden Sadrazam İbrahim Sarım Paşa'nın kabirleri hizasında 1865 tarihli harap haldeki Hacı Hüseyin Paşa Sebili'ne gelinir. Sebilin karşısı Miskinler Mevkii

Balim Ağa Çeşmesi'dir. Burası İbrahim Ağa Çayırı hududu olup sebil hizasında 1784 tarihli Halil Hamid Paşa Sofası ile Ayrılık Çeşmesi'ne uzanır. Bu sofa Karacaahmet Mezarlığı'mn en uzun sofasıdır. 31 m uzunluktadır. 300 m2 sahalı bu sofada 1784 tarihli ve kallavili iki ayrı taş, Halil Hamid Paşa'nın buradaki kesik kafası için konulmuştur.

Karacaahmet Mezarlığı dahilinde bakılır bakılmaz fark edilmesi ve mezarın kolayca tahrip edilmemesi gayesiyle normal zeminden kesme taş duvarlarla yükseltilmiş ve içi toprak doldurularak meydana getirilmiş aile sofaları da vardır. En meşhurları 1734 tarihli Mirzazadeler, 1736 tarihli Dürrizadeler, 1742 tarihli Atıfzadeler, 1762 tarihli Taşçılar ve 1873 tarihli Tırnak-çızadeler sofalarıdır. Klasik sofa anlayışının dışındakilere örnek Vakanüvis Asım Efendi'nin 1819 tarihli sofası ile Namık Paşa'nın 1892 tarihli yeni tarzdaki sofalarıdır.

Karacaahmet'te 16. yy'dan kalma taş hemen hemen yok gibidir. Ancak 1110' lardan (1698-99) itibaren gelen taşlar görülebilmektedir. Mevcut en eski taş Hattat Şeyh Hamdullah'ın 1521 tarihli taşıdır. Çoğunluk 19. yy taşlandır.

Serpuş yönünde ise fes, dardağan ve kâtibî türüne çokça rastlanmaktadır.

Karacaahmet'te taş kapaklarla mezar o-dacığı yahut tahta kapaklarla doğrudan toprağa gömme tarzında iki tür defin uygulanmıştır. Eski definlerin çoğunluğu birinci türdür. Şimdiye kadar yapılan defin kazıları esnasında diğer bir topluma ait bir stel veya kitabeye tesadüf edilmemiştir. Geçmişte mezarlık ve mezar taşı inşa ve i-marı ehl-i hiref taşçıları ve hattatlarınca icra edilmiştir. Boş sahaların varlığından herhangi bir tahribe meydan verilmemiştir. Kaldı ki koyun koyuna gömülme durumunda dahi herhangi bir rahatsızlığa meydan vermemek için kabir açımında kemiğe tesadüf kaygısı ile tahta kürekler kullanılmıştır.

Günümüzde Karacaahmet'te defne açık bölgelerde hızlı bir mezar taşı katliamı söz konusudur. Dondurulmuş belgelerse iklimin ve zamanın tahribine terk edilmiştir.

Bibi. Konyalı, Üsküdar Tarihi, I-II; H. T. Dağ-lıoğlu, "Sanat Bakımından Mezarlar ve Mezar-taşları ve Karacaahmet Mezarlığı", Milletlerarası L Türk Sanatları Kongresine Sunulan Tebliğler, Ankara, 1962, s. 120-139; O. Öndeş, "Karacaahmet Mezarlığı", Hayat Tarih Mecmuası, Şubat 1975; İ. F. Ayanoğlu Şahsi Arşivi; Ş. Akbatu Şahsi Arşivi; M. M. Koman Şahsi Arşivi; E. Ergüven, Karacaahmet Defterleri (H. Necdet İşli Arşivi), N. Köseoğlu, "Karacaahmet Mezarlığı", (istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, yayımlanmamış mezuniyet tezi), Ekim 1969; N. Barut, "Karacaahmet Mezartaşlan", (istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, yayımlanmamış mezuniyet tezi), Haziran 1969; S. Eyice, "istanbul Şam Bağdat Yolu Üzerinde Mimari Eserler", 725, S. 13 (1958), s. 81; Raif, Mir'at, 149-188; ismail Hakkı el-Üsküdarî, Me-râkid-iMu'tebere-i Üsküdar, 1976; M. Yaman, Büyük Türk Akıncısı, Evliyası, Hekimi Karaca Ahmet Sultan Hazretleri, ist., 1974; Sadettin Nüzhet (Ergun), İstanbul Meşahirine Ait Mezar Kitabeleri, ist., 1932; Mezarlıklar özel sayısı, TTOKBelleteni, S. 49/328, (Eylül-Ekim 1975); A. Gölpınarlı, Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, ist., 1977.

H. NECDET İŞLİ


Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   107   108   109   110   111   112   113   114   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin