Bibi. -A. Berberyan, Badmutyun Hayotz (Ermeni Tarihi), İst., 1871; M. Boduryan, Hay Hanrakidag (Ermeni Ansiklopedisi), Bükreş, 1938; V. Manguni, "Kevork IV. Yev İr Jama-nagı" (IV. Kevork ve Dönemi), Vem Hantes Mışaguytiyev Badmutyan (Vem Kültür ve Tarih Dergisi), Paris, 1937; M. Ormanyan, Az-kabadum, III, Kudüs, 1927, s. 2689-2691, 2693, 2707-2708, 2711, 2717-2721, 2733, 2735, 2761-2763, 2789, 2884-2885, 2925, 2991 vd; V. Yerganyan-N. Tahmizyan, "Kevork IV. Gos-tantnubolsetzi" (istanbullu IV. Kevork), Hay-gagan Sovedagan Hanrakidaran (Sovyet Ermeni Ansiklopedisi), III, Erivan, 1977.
VAĞARŞAG SEROPYAN
KERİME NADİR
(1917, İstanbul - 20 Mart 1984, İstanbul) Romancı.
Çocukluğu Emirgân'da geçti; Bebek'teki Saint Joseph Fransız Kız Lisesi'ni bitirdi (1935). Yetişme yıllarında Fransız edebiyatının macera romanlarıyla birlikte Ah-med Midhat Efendi'nin, Namık Kemal'in, Halide Edip'in, Reşat Nuri ve Yakup Kad-ri'nin eserlerim okudu. 1937'den başlayarak ölünceye kadar sayısı 40'a yaklaşan aşk ve karasevda romanları yazdı. Hiç evlenmedi. Zincirlikuyu Mezarlığı'na gömüldü.
Romanları geniş kitlelerin kuşaklar boyu ilgisini devşiren Kerime Nadir, yazı hayatına şiir ve kısa romanla başlamıştır. Htç-kmk, Tan gazetesinde tefrika edilince yazar birdenbire ünlenmiştir. Umarsız bir aşk ilişkisinin anlatıldığı HıçkınMta. İstanbul' un bir zamanlarki bahçeli köşkleri, varlıklı hayatları, alaturka saz âlemleri, romancının iddiasız kalemiyle saptanmıştır. Kerime Nadir, Funda, Samanyolu, Günah Bende mi, Gelinlik Kız, Solan Ümit, Ruh Gurbetinde, Posta Güvercini, Gümüşselvi vb romanlarında bu tutumunu sürdürmüş; Yakacık, Suadiye, Bostancı, Boğaziçi, Maçka, Nişantaşı, Şişli gibi yazlık ve kışlık zengin semtleri, eserlerin geçtiği yerler olarak seçmiş; piyano, keman çalınan, kameriyelerinde oturulup ayışığı seyredilen,
549 KEŞFÎ CAFER EFENDİ TEKKESİ
kazanmıştır. Nitekim Romancının Dünya-sı (1981) anı kitabında hayatını ve romanlarının serüvenlerini kaleme getiren Kerime Nadir de, derin bir nostaljiyle, değişen İstanbul'a, değişen koşullarla bakakalmış; "Geçmişe bakarken, her şeye rağmen, i-çimde derin bir hüzün duymaktayım. Değişen dünya ile beraber kaybolan yıllarda yalnız gençliğimiz değil, sevdiğimiz hemen her şey yok olup gitti. Bu dünya bizim dünyamız bile değil artık!" diye yazmaktan kendini alamamıştır.
Bibi. N. S. Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, II, İst., 1971; B. Necatigil, Edebiyatımızda isimler Sözlüğü, ist., 1978; S. Heri, Düşünce ve Duyarlık, ist., 1982.
SELİM İLERİ
KEŞFÎ CAFER EFENDİ TEKKESİ
Kerime Nadir
Nazım Timuroğlu arşivi
Beyoğlu İlçesi'nde, Fındıklı'da, Pürtelaş Hasan Efendi Mahallesi'nde, Meclisi Mebusan Caddesi üzerinde, Çifte Saraylar'ın(->) (bugün Mimar Sinan Üniversitesi) yanında yer almaktaydı.
Çeşitli adlarla (Fındıklı, Hatuniye, Cafer Efendi, Cafer Keşfi Sünbülî, Keşfi Cafer, Keşfi Dede, Keşfi Efendi, Şeyh Nebî, Şeyh Seyyid Nebî Efendi, Şeyh Yunus Efendi) anılan bu tekke, yanındaki iki türbe, hazi-re, kütüphane ve iki çeşme ile küçük bir külliye (Hatuniye Külliyesi) meydana getirmekteydi. Söz konusu yapı topluluğunun çekirdeğini oluşturan mescit-tekkenin kurucusu I. Süleyman (Kanuni) dönemi (1520-1566) saraylılarından Perizad Hatun' dur. Halveti tarikatının Sünbülî koluna bağlı olduğu bilinen Perizad Hatun, saraydan "çerağ edildiğinde" 1574'te Kıbrıs beylerbeyliğine tayin edilen Arap Ahmed Paşa (ö. 1586) ile evlendirilmiştir. Tekke arsasının aslında Arap Ahmed Paşa'ya ait bir bahçe olduğu, deniz tarafında yalısının yer aldığı bu bahçeyi paşanın eşine hibe ettiği, 983/1575-76'da da, muhtemelen arsanın kuzey sınırında, cadde üzerinde bir çeşme yaptırdığı bilinmektedir. Paşa ile
Keşfi Cafer Efendi Tekkesi'nin Meclisi Mebusan Caddesi'nden görünüşü, 1936.
MM, Encümen Arşivi
551
KEŞFÎ CAFER EFENDİ TEKKESİ 550
eşinin gömülü oldukları, tasarımı Mimar Sinan'a ait olan türbenin de paşanın vefat ettiği 1586 civarında inşa ettirildiği düşünülebilir. Arap Ahmed Paşa'mn, kütüphaneyi de aynı yıllarda yaptırmış olması gerekir. Perizad Hatun'un, tarihi tespit edilemeyen vefatından sonra, vasiyeti gereğince vasisi olan el-Hac Mehmed Ağa, bıraktığı malın üçte biriyle bir mescit ve zaviye ölçeğinde bir tekke inşa ettirmiş, bunların vakfiyesi 1008/1599-löOO'de düzenlenmiştir. Söz konusu mescidin aynı zamanda tekkenin tevhidhanesi olarak da kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Tekkenin mimari programına, ikinci postnişin Şeyh Seyyid Keşfî Cafer Efen-di'nin (ö. 1643), vefatından az önce veya sonra inşa ettirilen türbesi eklenmiş, bu yapı muhtemelen 1186/1772-73'te onarım geçirmiştir. 18. yy'ın başlarında Arap Ahmed Paşa Çeşmesi'nin suyolları harap olduğundan III. Ahmed dönemi tersane e-minlerinden el-Hac Hüseyin Ağa (6.1715), bu çeşmenin üzerine bir sıbyan mektebi inşa ettirdiği sırada suyollarım tamir ettirip çeşmeyi yeniden yaptırmıştır. Keşfî Cafer Efendi Tekkesi 11. postnişini Şeyh Yunus Hilmi Efendi'nin (ö. 1862) meşihatta bulunduğu uzun süre (1819-1862) zarfında birçok onarım ve yenileme geçirmiştir: Adrgeçen şeyhin posta geçtiği yıllarda harap durumda olduğu anlaşılan mes-cit-tekke, külliyenin komşusu bulunan ve bir zamanlar Arap Ahmed Paşa'ya ait cilan, yalının sahibi, Esma Sultan kethüdası Ömer Ağa tarafından tamir ettirilmiş, 1823' te vuku bulan büyük Tophane yangınında hasar gören yapı, yangından sonra komşu yalının yeni sahibi Kaptan-ı Derya Hüs-rev Mehmed Paşa (ö. 1855) eliyle yeniden yaptırılmıştır. Mecidin, minber ilavesiyle camiye dönüştürülmesi de bu arada gerçekleşmiş olmalıdır. Aynı dönemde tekkeyi birçok kere ziyaret eden II. Mahmud 1835' te bir onarım yaptırmış, büyük bir ihtimalle Keşfî Cafer Efendi Türbesi, yanındaki çeşmelerle birlikte bu tarihte yeniden inşa ettirilmiştir. Diğer taraftan 18. yy'ın sonlarından itibaren bu türbenin çevresinde küçük bir hazirenin teşekkül ettiği anlaşılmaktadır.
1819-1835 arasındaki bütün bu müdahaleler sonucunda son şeklini almış olan tekkenin 1925'te tekkelerin ve türbelerin kapatılması üzerine bütünüyle fonksiyonlarını yitirdiği, 1930'dan itibaren kütüphanenin Güzel Sanatlar Akademisi Seramik Bölümü'nün ocağı olarak, Arap Ahmet Pa-şa-Perizad Hatun Türbesi'nin de, ahşap sandukalarından ve iç donanımından arındırılarak Güzel Sanatlar Akademisi'nde çalışan hademelerin lojmanı olarak kullanıldığı, ayrıca 1936'da türbelerle çeşmelerin onarım geçirdiği tespit edilmektedir. Keşfî Cafer Efendi Tekkesi'ni oluşturan yapılar Karaköy-Dolmabahçe yolunun genişletilmesi sırasında 20 Ağustos 1956'da bütünüyle yıktırılmış, kitabeler Saraçhaneba-şı'nda, daha sonra Vakıflar Genel Müdür-lüğü'nün Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi olarak düzenleyeceği Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi'ne(->) kaldırılmıştır.
ın\
Arap Ahmed Paşa ve Perizad Hatun Türbesi'nin doğu (giriş) cephesi.
Alî Saim Ülgen
Sonuna kadar Sünbülîliğe bağlı kalan Keşfî Cafer Efendi Tekkesi'nin ayin günü cumartesi idi. Son dönemin ünlü zâkirba-şılarından Kısık Mustafa Efendi (ö. 1876) ile Eğrikapılı Mehmed Efendi'nin (ö. 1916) bu tekkede görev yaptıkları bilinir. Dahiliye Nezareti'nin 1301/1885-86'da hazırlattığı istatistik cetvelinde, burada 16 erkek ile 6 kadının ikamet ettiği kaydedilmekte , Maliye Nezareti'nin Taamiye ve Tahsisat Defteri'nde yılda 6.616 kuruş tahsisatı olduğu belirtilmektedir. Şeyhlerinin listesi Zâkir Şükrî Efendi'nin Mecmua-i Tekâyâ'sında verilmiştir.
Arsanın batı kesiminde, eski adı "Fındıklı Caddesi" olan Meclisi Mebusan Caddesi üzerinde yer alan mescit-tevhidhane, her ne kadar fonksiyon açısından camiye dönüştürülmüşse de tasarım açısından kagir duvarlı, ahşap çatılı mütevazı bir mescit niteliğindedir. Kırma bir çatı ile örtülü olan yapı, her ikisi de dikdörtgen-planlı olan bir harim ile kapalı bir son cemaat yerinden meydana gelir. Cadde üzerindeki kuzey (giriş) cephesinin ekseninde basık kemerli kapı, yanlarda aynı tür kemerlere sahip birer pencere görülmektedir. Pencereler demir parmaklıklarla donatılmış, minyatür saçak niteliğinde kavisli silmelerle ve dikdörtgen tepe pencereleri ile taçlandırılmışım Mermer sövelerin çerçevelediği kapının üzerinde kitabe, bunun da üzerinde, kıvrımlı dallardan oluşan bir hotozun taçlandırdığı beyzi bir tuğra levhası bulunmaktadır. Son cemaat yeri ile harimi ayıran bağdadi duvarın eksenindeki kapı ile bunun iki yanında yer alan pencerelerin dikdörtgen açıklıkları ahşap pervazlarla çerçevelenmiş, son cemaat yerinin üstü, kuzeybatı köşesindeki merdivenle ulaşılan fevkani kadınlar mahfili olarak değerlendirilmiştir.
Mescit-tevhidhane hariminin kuzeybatı ve kuzeydoğu köşelerinde, ahşap korkulukların sınırladığı birer küçük mahfil bulunmaktadır. Güney duvarının eksenin-
de, cephede taşkınlık yapan, yarım daire planlı mihrap, güneybatı köşesinde, duvara yaslanmış olarak ahşap minber yer alır. Mihraba göre simetrik konumdaki iki pencereden başka, doğu duvarında türbelere ve hazireye açılan dört adet pencere seçilmektedir. Sepet kulpu biçiminde kemerlerle donatılmış olan bu pencerelerin üzerine dikdörtgen tepe pencereleri oturtulmuştur. Batı duvarı sağırdır. Kuzeyde, son cemaat yerinin üzerine oturan mahfil, ahşap korkuluklarla sınırlandırılmış, güneydoğu köşesi madeni parmaklıklarla donatılarak mütevazı bir hünkâr mahfili meydana getirilmiştir. Kafeslerin altındaki ahşap panoların merkezinde II. Mahmud döneminde moda olan küçük beyzi güneş motifleri, madeni parmaklıklarda da meandr ve volüt gibi antik Yunan sanatından alınma, ampir üslubuna bağlanan motifler seçilmektedir. Ayrıca tavanın merkezindeki beyzi göbek de bu dönemin zevkini yansıtır.
Yapının kuzeybatı köşesinde yer alan minarenin, kesme taş örgülü kübik kaidesi mescit-tevhidhane ile buna komşu olan ve diğer tekke bölümlerini (harem, selamlık, derviş odaları, mutfak vb) barındıran bina arasına sıkıştırılmıştır. Dışbükey bir pabuca oturan, tuğla örgülü, silindir biçimindeki gövde yukarıda bir simitle son bulmakta, beyzi güneşlerle bezeli kesme taş korkulukların sınırlandırdığı şerefeyi, silindir biçimli petek izlemekte, minare, soğan kubbe şeklinde ahşap bir külahla son bulmaktadır.
Mescit-tevhidhanenin doğusunda, caddeden bir miktar içeri çekilmiş bulunan, Mimar Sinan'ın tasarlamış olduğu Arap Ahmed Paşa-Perizad Hatun Türbesi, klasik Osmanlı üslubunu yansıtır. Duvarları kesme küfeki taşı ile örülen yapı, köşeleri pah-lanmış kare bir plana sahiptir. Kapı ve pencere sövelerinde mermer kullanılmış, türbeyi örten kasnaksız kubbeye intikal pandantiflerle sağlanmıştır. Girişin bulunduğu doğu cephesi, ince sütunlara oturan bir ahşap sundurma ile donatılmış, basık kemerli girişin üzerine, sundurmaya teğet konumda üç adet yuvarlak tepe penceresi yerleştirilmiştir. Geriye kalan cepheler birbirinin eşidir: Altta, sivri hafifletme kemerleri ve demir parmaklıklarla donatılmış iki tane dikdörtgen pencere açılmış, bunlar sivri kemerli ve alçı revzenli birer tepe penceresi ile taçlandırılmıştır. Ahşap sandukaların başuçlarında durduğu anlaşılan mermer kitabelerde Arap Ahmed Paşa ile Perizad Hatun'un isimleri sülüs hatla yazılıdır.
Meclisi Mebusan Caddesi üzerinde yer alan Keşfî Cafer Efendi Türbesi ile bunu yanlardan kuşatan çeşmeler, dikdörtgen planlı bir kitle içinde toplanmış, ortada yer alan türbenin doğusuna su haznesi, batısına da su haznesi ile simetrik konumda ve aynı boyutlarda olan giriş bölümü yerleştirilmiştir. Bu türbeye ait olduğu anlaşılan kitabelerden ikisi, büyük bir ihtimalle, batı yönünde birbirini izleyen iki girişin üzerinde yer alıyordu. Her ikisi de ta'lik haüı ve manzum olan kitabelerden birincisi Keş-
fî Cafer Efendi'nin vefat tarihini vermekte, Osmanlıca dörtlüğün altında, tasavvufi içerikli Arapça bir dörtlük bulunmaktadır, ikinci kitabe ise türbenin II. Mahmud tarafından tamir ettirildiğini belgeler. Cadde üzerinde yer alan, tasarımdaki simetrinin aynen yansıtıldığı cephe bütünüyle mermer kaplıdır. Türbeye ait olan kesim yanlara göre daha yüksek tutulmuş, bu kesim yatay silmeler ve pilastrlar ile çerçevelenmiştir. Türbenin ziyaret pencereleri bileşik kemerlerle donatılmış, bu açıklıkların üzerine, kabir ziyaretine ilişkin çeşitli hadisleri içeren 1186/1772-73 tarihli, ta'lik hatlı birer kitabe oturtulmuştur.
Konumları gibi tasarımları da tamamen simetrik olan çeşmelerin yüzeyleri iki yandan pilastrlar ile kuşatılmış, bunların üzerine basık kemerler konmuş, aynataşların-da, türbe pencerelerinde görülen bileşik kemer kullanılmıştır, iki yandan küçük peykelerle donatılmış olan ve yukarıya doğru genişleyen kurnalar ortada birer yuvarlak madalyonla, yanlarda ise dikdörtgen kartuşlarla süslüdür.
BibL Ayvansarayî, Hodîka, II, 78-80; Kut, Der-gehname, 232, no. 38 (?), 233, no. 52(?); Aynur, Saliha Sultan, 36, no. 111; Âsitâne, 5; A. Timoni, Nouvettes Promenades dans le Bosp-hore ou Meditations Bosphoriques, ist., 1844,1, s. 19-27; Ata, Tarih-iEnderun, ist, 1293/1876, III, s. 142; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 34-35, no. 146, 40-41, no, 67, 68; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 6; Raif, Mir'at, 337-340; tbsa-iyatll, 21; Vassaf, Sefine, V, 273; Zâkir, Mecmua-i Tekâyâ, 18-19; Ergun, Antoloji, II, 485, 660; C. Orhonlu, "Fındıklı Semtinin Tarihi Hakkında Bir Araştırma", TD, VII (Eylül 1954), 61-78; Öz, istanbul Camileri, II, 30; F. Ayanoğ-lu, "istanbul'da Yola Kalbedilen Cami Vesaire", VD, VIII. (1969), 329-343; Unsal, Eski Eser Kaybı, 50; M. Sertoğlu, "Tophane'den Kabataş'a", Hayat Tarih Mecmuası, II/8 (Ağustos 1977), s. 10-18; Kuran, Mimar Sinan, 319; M. B. Tanman, "istanbul'un Ortadan Kalkan Tarihi Eserlerinden Fındıklı'da Hatuniye Külliyesi", Prof, Dr. Yılmaz Önge Armağanı, Konya, 1993, s. 139-161.
M. BAHA TANMAN
KETENCİLER MESCİDİ
bak. MARPUÇÇULAR MESCİDİ
KETHÜDA ÇEŞMESİ
Beykoz llçesi'nde, Yalıköy'de Ahmet Mithat Caddesi üzerinde, Baharatçı Bayırı'nın karşısındadır. İ. H. Tanışık 1945'te yapının Beykoz-Yalıköy arasındaki yol üzerinde bulunduğunu; A. Egemen ise yapının Ahmet Midhat Caddesi'nin Yalıköy Çayırı Sokağı adını aldığı dönemeçte iken 1978' de yolun genişletilmesi için sökülerek eski yerinin gerisinde Ahmed Midhat Efen-. di Yalısı'mn(-0 arka cephesine taşındığını belirtmektedir. Nitekim yapının son durumu A. Egemen'i doğrulamaktadır.
Çeşmenin dört kitabesi vardır. Ancak birinci kitabenin tarihlenmesi konusunda bazı problemler bulunmaktadır. Tanışık ve Egemen kitabede 940/1533 tarihi olduğunu ileri sürmektedir. Oysa birinci kitabede tarih yoktur.
Ancak üzerinde tarih bulunmayan kitabenin "Bu ayn-ı dil-güşâdan âb-ı zemzemdir olan icra" şeklindeki son mısraı,
ebced hesabıyla 1141/1728 tarihini vermektedir ve şıkk-ı evvel defterdarı kethüdası tarafından yaptırılmıştır. Pakalın'a göre şıkk-ı evvel defterdarı 1582'den sonra henüz yaygınlaşmış, 1615'te 17. yy'ın başlarında kullanılmış bir unvandır: Bu unvan Tanzimat'tan sonra maliye nazırı olarak i-sim değiştirmiştir. Nitekim yapı, konstrük-siyonu ve süslemeleriyle 1723-1730 arasına tarihlenmektedir. Gerek Ortaköy'deki Damat İbrahim Paşa Çeşmesi(->) ile yakın benzerliği, gerek Hekimoğlu Camii duvarındaki Hekimoğlu Çeşmesi, Ahırkapı'daki Hekimoğlu Ali Paşa Validesi Çeşmesi(->) ve Galata'daki Bereketzade Çeşmesi(-») ile bu çeşme kuruluşu arasındaki benzerlikler yapının Damat ibrahim Paşa zamanında yapıldığını ortaya koymaktadır.
Çeşmenin diğer üç kitabesi onarım tarihlerini vermektedir. İkinci kitabe Defterdar Kesedarı Fitilli Efendi'ye aittir ve 12177 1802 tarihlidir. Üçüncüsü 1262/1845 tarihlidir ve Tokat ustası el-Hac Mehmed Ağa' nın adını taşımaktadır. 1285/1868 tarihli cilan dördüncüsü ise Rasim'e aittir. Bu kitabelerden yan ünitelerdeki 1285/1868 tarihli Rasim'e ait kitabenin ve onun altındaki Fettah Efendi'nin adı geçen kitabenin son montajında yer değiştirdiğini yapının eski fotoğrafları ortaya koymaktadır.
Gerek Osmanlı dönemindeki bütün bu onarımlar ve gerekse yapının Cumhuriyet döneminde taşınmış olması, çeşmenin orijinal konumu ve haznesi ile ilgili bilgi vermeyi olanaksız kılmaktadır. Eserin bugünkü durumu göz önüne alınarak yapı özellikleriyle kısaca şöyle tanıtılabilir:
Kesme taş bloklarıyla örülmüş bir duvar üzerine monte edilmiş çeşmenin beyaz mermerle kaplanmış ön cephesi yatay yerleştirilmiş bir dikdörtgenden oluşmaktadır. Üç üniteden meydana gelen bu cephenin ortasında yuvarlak bir kemerle birbirine bağlanan iki ayak yer almaktadır. Yuvarlak kemer 13 dilimli, yarım rozet çiçeğine benzeyen bir istiridye nişle dolgu-lanmıştır. Kavsara biçimindeki bu istiridye nişin altında aynataşı bulunmaktadır. Ayakların içinde birer ters dönmüş palmet
Kethüda Çeşmesi
H. Örcün Barışta
KETHÜDA MEHMED PAŞA
motifi vardır. Aynataşındaki musluk lüleleri, üzeri yelpaze motifiyle sınırlanmış dikdörtgen bir çerçeve içine alınmıştır. Dikdörtgen çerçevenin içi iki tarafında birer yıldızçiçeğinden oluşan rozet bulunan, dilimli kör bir kemerle bezenmiştir. Aynataşının önünde yol kotuna gömülmüş, yapıdan taşan bir tekne bulunmaktadır. Teknenin iki yanına, yapının montajı sırasında dinlenme taşlarının monte e-dilmediği ve teknenin yükseltildiği gözlenmektedir. Kıvrık dal ve rumîlerden oluşan bir bordur, dinlenme taşlarının bulunması gereken zeminin üzerinden başlayarak karşılıklı iki ayağın iç kısmını bezeye-rek yükselmektedir. Yatay ve dikey silmelerle kuşatılmış bu bordur, iki kere 90°'lik dönüş yaparak istiridye nişin üzerindeki kitabeyi çerçevelemektedir. Benzer öğelerden yola çıkılarak düzenlenmiş tasarımlarla yuvarlak kemerin yan üçgen boşlukları bezenmiştir. Böylece ortadaki ünitede ay-nataşımn süslemelerine özen gösterilmiştir. Ortadaki üniteden dikey silmelerle ayrılan yan ünitelerde simetrik birer suluk vardır. Üzerlerinde birer küçük istiridye niş yer alan bu suluklar yatay ve dikey silmelerle oluşturulmuş çerçeveler içine oturtulmuştur. Çerçeveler yukarıda iki tarafında dolgulu krizantemlerden meydana gelen rozetler bulunan ve aynataşını akla getiren yelpaze motifleriyle taçlandırılmıştır. Kâseleri kırılmış sulukların altında ters yönlendirilmiş bir palmet vardır. Sulukların üzerinde sağ tarafta 1285/1868 tarihli kitabe bulunmaktadır. Önceden değinildiği gibi yer değiştirmiş kitabelerden sol tarafta 1217/1802 ve 1262/1855 tarihliler yer almaktadır. Kitabelerin üstünde açık ve kapalı palmet suyundan oluşan bir bordur, yan ünitelerle orta üniteyi birbirine bağlamaktadır. Üzeri çatısız olan yapının bu saçak bordürünün iki tarafında tamamlanmamış kırık ve eksik parçalar vardır. Aynataşının üstünün, ayakların bazı bölümlerinin yer yer sonradan kesilmiş Afyon mermeri bloklarla tamir gördüğü fark edilmektedir.
Bibi. Tanışık, istanbul Çeşmeleri, II, 253-256; H. Örcün Barışta, istanbul Çeşmeleri-Beyoğlu Cihetindeki Meyva Tabağı Motifleriyle Bezenmiş Tek Cepheli Çeşmeler, Ankara, 1991, s. 72, 73, 78; ay, istanbul Çeşmeleri-Ortahöy Damat ibrahim Paşa, Hacı Mehmet Ağa Çeşmesi, Taksim Maksemindeki I. Mahmut Çeşmesi, Ankara, 1993, s. 75, 76; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, ist., 1993, s. 467-470.
H. ÖRCÜN BARIŞTA
KETHÜDA MEHMED PAŞA ÇEŞMESİ
Babıâli yakınlarındaki İstanbul Erkek Lisesi (eski Düyun-ı Umumiye) binası ile Mahmud Paşa Camii arasında bulunan Celal Ferdi Gökçay Sokağı üzerinde, Nebioğlu İşham'nm yanındadır.
18. yy'ın ikinci yarısına tarihlenen çeşmenin banisi, Damat İbrahim Paşa kethüdası Mehmed Paşa'dır. Affan Egemen'in istanbul'un Çeşme ve Sebilleri adlı eserinde aranıp bulunamadığı belirtilen bu çeşme, günümüzde mamur durumdadır. Ancak,
KETHÜDA MEHMED PAŞA
552
553
KEVORK KİLİSESİ
çeşme istanbul'daki birçok örneği gibi varoluş nedeni ve niteliğine taban tabana zıt bir durumda bulunmakta, oldukça bakımsız bir halde ihya edileceği günleri beklemektedir.
Çeşme, duvarları taş, tuğla ve horasan-harcı ile örülmüş oldukça büyük bir su haznesinin önüne mermer kaplama olarak yapılmıştır. Her iki yandan birer sütunçe ile sınırlanan çeşmenin cephesi, dikdörtgen formda bir silmeyle çerçevelenmiştir.
Çeşmenin, Şâkir adlı bir şaire ait olan ve 1141/1728 tarihini taşıyan, talik hat ile hakkedilmiş 10 beyitlik kitabesi, dilimli kemerin üzerinde yer alır. Dilimli kemerin içindeki nişte yer alan aynataşı ise, yine dikdörtgen bir silmeyle çerçeve içine alınmış olup, yıldızçiçeğinden türetilmiş bir süsleme öğesine sahiptir. Çeşmenin lülesi koparılmış, suyu akmamaktadır. Tekne kısmı ise yol seviyesinin yükseltilmiş olması nedeniyle zemin altında kalmıştır. Ancak, tekne kısmını örtmek amacıyla, yatay konumda yerleştirilmiş olan uzun mermer kenar, zemin üzerinde görülebilmektedir. Çeşmenin saçağı günümüze gelememiştir.
Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 136-137; ISTA, VII, 3865; A. Egemen, İstanbul'un Çeşme ve Sebilleri, ist, 1993, s. 584.
HALUK KARGI
KETHÜDA MEHMED PAŞA ÇEŞMESİ
Üsküdar İlçesi'nde, Doğancılar'da, Ahmet Çelebi Mahallesi'nde, Aziz Mahmut Efendi Sokağı'nda, Aziz Mahmud Hüdaî Külli-yesi'nin(-0 cümle kapısının sağında bulunmaktadır. Banisi Damat İbrahim Pasa'nın kethüdası olan Mehmed Paşa'dır.
Ta'lik yazılı, yedi satırlık kitabenin metni şair Şâkir tarafından hazırlanmış olup, inşa tarihim 1136/1723 olarak vermektedir. Külliyenin Abdülmecid (hd 1839-1861) tarafından 1272/1855'teyeni baştan inşa edilmesi sırasında bu çeşmenin de yenilenmiş olması gerekir. Çünkü bu çeşme, üslup ö-zellikleri bakımından, sözünü ettiğimiz yenilemenin yapıldığı dönemin mimari özelliklerini gösteren ampir üslubundadır(-»).
Kethüda Mehmed Paşa Çeşmesi, kesme taştan yapılmıştır. Dikdörtgen şeklin-
Kethüda Mehmed Paşa Çeşmesi
Haluk Kargı, 1994
deki çeşme nişi içinde, yine aynı biçimdeki mermer aynataşının ortasındaki lülesi kaybolmuştur. Çeşme nişi ve kitabe, yivli iki duvar payesi ve saçak meydana getiren kademeli dar bir silme arasında kalmıştır. Teknesinin içi doldurulmuştur. İki yanındaki mermer testi setleri belli olmaktadır. 1975'te Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onartılmış olan çeşmenin bugün suyu akmamaktadır.
Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, II, 320-321; Konyalı, Üsküdar Tarihi, III, 59; Çeçen, Üsküdar Sulan, 91-92; A. Egemen, İstanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İst., 1993, s. 581-584; İSTA, III, 1722; DlA, IV, 341.
ENİS KARAKAYA
Kethüda Mehmed Paşa Çeşmesi, Üsküdar
Enis Karaküya
KETHÜDA MESCİDİ
bak. SEFER KETHÜDA MESCİDİ
KEVORK (SURP) KİLİSESİ
Kocamustafapaşa'da Marmara Caddesi, no. 79'dadır. Bizans döneminde, "Teotokos" (Tanrı'yı doğuran), "Perivleptos" (muhteşem), "Ayia Panayia" (azize tanrıanası),
"Panayia Perivleptos" (muhteşem tanrıanası), Türkler tarafından "Sulu Manastır", Ermenilerce ise "Surp Asdvadzadzin" (aziz tanrıanası) ve "Surp Kevork" adlarıyla anılır.
İlk kilise 1031'de III. Romanos'un (hd 1028-1034) emriyle inşa edilmiştir. Büyüklüğü ile dikkat çeken kilise, tarihlerde Aya-sofya'dan sonraki en büyük ve en güzel kilise olarak kaydedilir. III. Romanos'un na-aşı, kiliseden çok bir manastır statüsünde olan bu ibadethanede özel olarak hazırlanan kabre defnedilmiştir. 1204'teki Latin istilası sırasında kilise, Venedikliler tarafından yağmalanmış, ancak VIII. Mihael Pale-ologos döneminde (1261-1282) eski haliyle onarılarak tekrar ibadete açılmıştır.
İstanbul'un fethinden sonra II. Mehmed' in (Fatih) Bursa'dan getirttiği Ermeni cemaati ve Episkopos Hovagim(->) Samatya' ya yerleştirilmiş, Fatih'in emriyle I46l'de tesis edilen İstanbul Ermeni Patrikliği'ne verilen kilise, Galata'daki Surp Sarkis Ki-lisesi'nden (daha sonra Surp Krikor Lusa-voriç Kilisesi) sonra, İstanbul'daki ikinci Ermeni kilisesi olmuştur. Kilisenin Ermenilere verilmesini kabullenemeyen Rumlarla Ermeniler arasındaki çekişmeler uç noktalara vararak, İnciciyan'a göre kanlı o-laylar vuku bulduğundan, kilise bir dönem "Kanlı Kilise" olarak anılmıştır.
İzmit'teki Armaş (bugün Akmeşe) Ruhban Okulu ve Manastırı kitaplığında bulunan bir kitabeye göre de Samatya'daki kilise Ermenilere verildikten sonra Surp Asdvadzadzin adını almıştır. Rum kilisesi geleneklerinden olan ayazmanın yanında, büyük bir sarnıcın da bulunması, bu kiliseye Türkler tarafından "Sulu Manastır" adının verilmesine neden olmuştur. Kilise 1641'e kadar patriklik katedrali olarak kullanılmıştır.
Kilise 1660'taki yangında kısmen hasar görmüş; 1722'de Melidon Araboğlu(-») tarafından yeniden inşa edilmiştir. İnşaat sırasında Surp Yerrortutyun adlı bir şapel daha eklenmiştir. Böylece kilise ve şapellerinin adları Surp Yerrortutyun, Surp Kevork ve Surp Asdvadzadzin olmuştur.
10 Ağustos 1782'deki büyük yangında üç kilise de yanmış, bu yangın sırasında İmparator Mihael Paleologos döneminden kalma insan boyutlarındaki mozaikler de yok olmuştur. Kilise 1804'te Hagop Amira Güllapyan ve Minas Kalfa tarafından yeniden inşa edilmiştir.
1831 ve 1843'te iki kez onarılan kilise, 1866 büyük yangınında tüm yazıtları, etrafındaki okulları ile birlikte bir kez daha yanarak harap olmuştur. 1885-1887 arasında Mikhayel ve Hovhannes Hagopyan kardeşlerin maddi yardımları ile kilise tekrar inşa edilmiş, inşaatın mimarlığını Bedros Nemtze üstlenmiştir. Kilisenin son şeklini aldığı bu inşaat sırasında, okul da yeniden yapılmıştır.
8 Şubat 1887'de Patrik I. Harutyun Ve-habedyan'ın başkanlığında yapılan törenle ibadete açılan kilise, günümüze dek birkaç küçük onarımdan sonra şekil değiştirmeden gelmiştir. 1894 depreminden sonra duvarları onarılan kilise, 17 Nisan 1895
yangınından sonra bir kez daha onarım görmüştür.
I. Dünya Savaşı sırasında (1914-1918) kilise ve okul askeri amaçla kullanılmış, 1917'de Sırp esirler yerleştirilmiş, mütarekeden sonra tekrar ibadete açılmıştır. 6-7 Eylül Olayları'nda (1955) kilise de hasar görmüş; 1960'larda da bir yangın geçiren kilise, 1963'te onarılmıştır. 1986-1987 kışında Türkiye Ermenileri Patrikliği'nin kuruluşunun 525. ve Patrik Yozgatlı I. Şınorhk' un (Kalusdyan) tahta çıkışının 25. yıldönümü kutlamalarının bir bölümü eski patriklik kilisesi olması nedeniyle Surp Kevork Kilisesi'nde icra edilmiştir. 1993'te-ki son onarımı sırasında eski patriklik katedrali olmasının anısına kilise içine patriklik tahtı konmuştur. Mimari
Kilise yapı açısından bazilik planlı olmakla birlikte, kuzey ve güney yönünde inşa edilen şapellerle Yunan haçı şekline girmiştir. Batı yönünde bulunan ana kapıdan verilen girişle nartekse girilir.
Narteksin ortasında sirkülasyona ayrılan koridorun dışında kalan iki yanal bölüm, yerden üç rint yüksektir. Güney bölümünde duvara bitişik Aziz Kevork'a atfedilmiş mermer bir sunak vardır.
Narteksin ön bölümünde, iki yan kısım demir kafeslerle, sirkülasyon koridoru ise demir parmaklıklı bir kapı ve köşelerdeki iki yivli kolonla neften ayrılır. Narteksin üzerinde koroya ayrılmış geniş ve üç basamaklı galeri kat bulunur. Narteksin batısında giriş kapısının iki yanında simetrik ikişer pencere vardır. Bu iki pencere ve kapının aksı üzerinde galeri katta bulunan pencereler binada bir bütünlük sağlamaktadır.
Ana giriş kapısı üzerinde yükselen çan kulesi ve kapı aksı üzerindeki pencere alt katlardaki kompozisyonu tamamlar. Çan kulesinde bulunan çanın sesi zamanında çok uzaklardan duyulmakta iken, daha sonra sesi azaltmak için çan yünle sarılmıştır.
Beşik tonozla örtülü nef, kuzey ve güneydeki üçer kemerli pencereden aydınlanır. Kuzey ve güney duvarları yivli kolonlarla süslüdür. Bunlar Korint yapraklı başlıklarla son bulur, kiliseyi çepeçevre saran korniş de yaprak ve rozetlerle süslüdür.
Nefin doğusunda din adamlarına ve muganniler heyetine (Ermenice tıbratz tas) tahsis edilmiş "tas" bölümü vardır. Yer seviyesinden bir basamak yüksek olan bu bölüm, neften ahşap ve sade oymalı korkuluklarla ayrılır. Kuzey ve güney yönündeki kapılarla şapellere giriş sağlanır. "Tas" m merkezindeki yarım dairesel planlı bölümün hemen kuzeyindeki bölüm ise 1993'te yerleştirilen tahtla Ermeni patriğine ayrılmıştır.
"Tas"tan sonra ise dört basamakla çıkılan kilisenin "pem" bölümü yer alır. Burada, tam ortada yapılan geniş niş içerisinde ana sunak vardır. Bunun iki yanında açılan nişler içinde ise iki küçük sunak daha yer alır. Ana sunağın üzerindeki kemer ü-zerinde İncil'den alınan İsa'nın şu sözleri yazılıdır: "Bana gelin ey yorgunlar ve ağır
Dostları ilə paylaş: |