Surp Kevork Kilisesi
Cengiz Kahraman, 1994
yüklü olanlar. Ben size rahat sağlayacağım". Sunak nişinin kuzey ve güneyindeki kapılarla sunak arkasına çıkılır. Burada kuzeydeki odacık mugannilerin ayin giysilerine, güneydeki ise din adamlarının dini ayin kıyafetlerinin korunmasına ayrılmıştır. Bu geçit-odalar birer kapıyla şapellere açılır. Kilisenin ana sunağı tümüyle ahşap olup, oyma işçiliği bakımından bir sanat eseri niteliğindedir.
Yine bazilik tipteki iki şapel ayrı birer kiliseymişçesine ele alınabilir. Haçvari tonozla örtülü bu şapellerden kuzeydeki vaf-tizhane olarak kullanılmaktadır. Galeri kata çıkış, narteksin kuzey ve güney duvarlarındaki dışarıdan işleyen kapılarla sağlanır.
Kiliseye ait en eski dekoratif elemanların başında demirden yapılmış ana kapı gelmektedir. Çift kanatlı kapının her bir bölümünde kiliseye adını veren Aziz Ke-vork'un hayatından kesitler işlenmiştir.
Çan kulesinin iki yanındaki hiçbir işlevselliği bulunmayan simetrik iki kule ise dış görünüşte dekoratiftik sağlamasının yamsıra binaya bir heybet kazandırmaktadır.
Kilisenin dekoratif elemanlarından o-lan resimler genellikle yeni dönemlere aittir. Yalnız sunağın bulunduğu nişin duvarlarındaki On İki Havari'yi betimleyen resimlerin Kumkapı Surp Asdvadzadzin
Surp Kevork Kilisesi'nin içinden bir
görünüm.
Yavuz Çelenk, 1994
KIBRISLILAR YALISI
554
555
KILIÇ ALAYLARI
V. Mehmed (Reşad) kılıç alayında Eyüb Sultan Camii'ne giderken.
Nuri Akbayar koleksiyonu
Kilisesi'nin(->) güney yönünden bitişiğinde bulunan ve günümüzde harabe haldeki Vortvots Vorodman Kilisesi'ne ait olduğu kuvvetle muhtemeldir. Bibi. A. Alboyacıyan, "Balatu Taği Gazmutyu-ni, Gosdantnubolso Kağakameçi Hinakuyn Pi-nagiçeri Yev İreniz Antranig Yegeğetzineri" (Balat Semtinin Oluşumu, İstanbul Şehir İçindeki En Eski Sakinler ve Kiliseleri), Yerektar-yan Badmutyun Balatu Surp Hreşdagabed Ye-geğetzvo 1627-1931 (Balat Surp Hıreşdagabed Kilisesi Üç Yüzyıllık Tarihi 1627-1931), ist., 1931; Y. Alyanakyan, "Samatio Meç Kıdmvoğ Badmagan Ağotadeğiner, Gastria, Surp Ant-reas, Surp Guys Manam Yev Stüdimayrov" (Samatya'daki Tarihi İbadethaneler, Gastria, Aziz Antreas, Azize Bakire Meryem ve Stüdimayrov), Jamanak, 22-23 Şubat 1937; ay, "Samatio Surp Kevork Yegeğetzin, Hin Menas-danı, Ayazman, Surp Garabedi Maduri" (Sa-matya Surp Kevork Kilisesi, Eski Manastır, Ayazma, Surp Garabed Şapeli), Jamanak, 16 Aralık 1940; H. Asadur, "Gosdantnubolso Ha-yeri Yev Irentz Badirarknerı" (istanbul Ermenileri ve Patrikleri), Intartzag Oratzuytz Azka-yin Hivantanotzi (Ermeni Hastanesi Kapsamlı Takvimi), ist., 1901; A. Berberyan, Badmut-yun Hayotz (Ermeniler Tarihi), ist., 1871; M. Çamiçyan, Batmutyun Hayotz (Ermeniler Tarihi), III, Venedik, 1786; B. Garabedyan, Hın-kataryan Hişadagaran Samatio Surp Kevork Yegeğetzvo (Samatya Surp Kevork Kilisesi Beş Yüzyıllık Anı Kitabı), ist., 1935; A. Hisarlıyan, Karasnamya Hopelyan Verçin Veraşitnutyan S. Kevork Yegeğetzvuyn, Samatio 1887:1927 (Samatya Surp Kevork Kilisesi'nin Son inşasının Kırkıncı Yılı 1887-1927), ist., 1927; P. Ğ. İnciciyan, Aşkharhakruyun Çoritz Masantz Aşkharhi (Dünyanın Dört Bölümünün Coğrafyası), V, Venedik, 1804; İnciciyan, İstanbul; E. Ç. Kömürciyan, Isdambolo Badmutyun (İstanbul Tarihi), I-III, Venedik, 1913-Viyana 1938; ay, Orakrutyun Yeremia Çelebi Kömürciya-ni (Eremya Çelebi Kömürciyan'ın Günlüğü), Kudüs, 1939; Kömürciyan, istanbul Tarihi; E. Ç. Kömürciyan, Badmutyun Hragizman Gosdantnubolso (İstanbul'un Yangın Tarihi), İst., 1991; M. Ormanyan, Azkabadum, II, ist.,1914, III, Kudüs, 1927, s. 1508, 1597, 1694, 1731, 1733, 1841, 1888, 1934,1985, 2002, 2047, 2113, 2119, 2305, 2538, 2935, 3092 ve 3098; K. Pa-mukciyan, Hovhannes Badriark Golod (Patrik Hovhannes Golod), ist., 1984; ay, HagopNal-
Kıbrıslılar Yalısı
Nazım Timuroğlu
yan Badriark 1706-1764, Giankı, Kordzen Yev Aşagerdnen (Patrik Hovhannes Golod 1706-1764, Hayatı, Eserleri ve Öğrencileri), İst., 1981; S. Sarraf-Hovhannesyan, Vibakrut-yun Gosdantnubolis Mayrakağakin 1800 (Başkent istanbul'un Topografyası 1800), Kudüs, 1967; Simeon Tbir Lehatzi (Polonyalı), Uğekrutyun Darekrutyun Yev Hişadagarank (Yolculuğu, Günlüğü ve Kitabeler), Viyana, 1936; H. C. Sıruni, Bolis Yev İr Ten (îstanbul ve Rolü), I, Lübnan, 1965; Taranağtzi Krikor Var-tabed (Rahip Kemahlı Krikor), Jamanagakrut-yun (Kronoloji), Kudüs, 1915.
VAĞARŞAG SEROPYAN
KIBRISLILAR YALISI
Üsküdar İlçesi'nde, Kandilli'dedir. Yalı 18. yy'ın son çeyreğinde inşa edilmiştir. Selamlık kısmı ve limonluğun bulunduğu divanhane kısmı 19. yy'a tarihlendirilmektedir.
Yalının ilk sahibi olan izzet Mehmed Paşa, I. Abdülhamid dönemi (1774-1789) sadrazamlarmdandır. 1783'te Belgrad valiliği sırasında ölünce yalı, çavuşbaşüık, kapıcılar kâhyalığı, mirahorluk yapan oğlu Sa-id Mehmed Bey'e geçmiştir. 1794'te III. Selim dönemi (1789-1807) sadrazamlarından izzet Mehmed Paşa yalıyı kiralamıştır, izzet Mehmed Paşa, sadaretten azledilince, yalıda tekrar Said Mehmed Bey oturmaya başlamıştır. 1811'de Said Mehmed Bey'in ölümüyle yalıda, Said Bey'in oğlu Kapıcıbaşı Mehmed Ataullah Bey oturmuştur. Ataullah Bey'in 1837 veya 1838'de ölümüyle yalı elden çıkarılmıştır. İzzet Mehmed Paşa ailesinden sonra yalının son sahibi Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa olmuştur. Kıbrıslı Mehmed Paşa çeşitli devlet hizmetlerinde bulunmuş, valilik, sefirlik, iki defa kaptan paşalık ve üç defa sadrazamlık yapmıştır. 1871'de yalısında ölmüştür.
Yalıda, selamlık kısmında ve harem kısmının bir bölümünde bugün Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa'nın torunlarından Refika Hanım'ın oğlu Selim Dirvana, kızı Mih-da Bilgisin ve ailesi oturmaktadırlar. Yalının harem kısmı da ikiye ayrılmış durum-
dadır. Bu bölümlerde de, ismail Paşa Ya-lısı'na yakın olan kısımda Sedat Ürün, diğer kısımda da Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa'nın torunlarından Aziz Başkan oturmaktadır.
Yalı, harem ve selamlık kısımlarından oluşmaktadır. Üç sofalı plan tipindedir ve sofalarının etrafında odalar yer almaktadır. Orta sofanın bulunduğu kısım iki katlı, diğer taraflar tek katlıdır. Toplam 21 o-da bulunmaktadır.
Güney bölümü 1975'te ikinci derece eski eser olarak ve dış görünüşü korunarak yeniden beton ve tuğladan inşa edilmiştir. Bu yenilemede orta sofa, küçük bir açık avlu olarak düzenlenmiştir.
Harem kısmının bulunduğu yapının iki katlı bölümünde orta sofada üst kata çıkan iki taraflı bir merdiven bulunmaktadır.
Selamlık, yalının, özelliklerini en iyi koruyabilmiş kısmıdır. Bu bölüme dört sütun-lu bir portikten girilir. Selamlık sofası Ko-rint başlıklı sütunlara ve duvarlara oturan bir tonozla örtülüdür. Sofanın dört köşesinde odalar yer alır. Bu bölümdeki mutfak ve tuvalet-banyo günün koşullarına uygun olarak inşa edilmiştir. Harem kısmının bir bölümünü içeren üst kata mutfağın arkasındaki merdivenlerden çıkılır.
Selamlık kısmına 19. yy'da, limonluk-lu bir divanhane eklenmiştir. Limonlukta fıskiyeli bir havuz yer almaktadır. Limonluğun ahşap tavanının ortasında kabartma bir motif bulunmaktadır. Havuzun etrafında, yer iki renk küçük taşlarla döşenmiştir. Geniş pencereler bu mekâna ferah bir görünüm vermektedir.
Selamlığın odalarının tavanlarında alçı kabartma, bitkisel motifli süslemeler bulunmaktadır. Deniz ve bahçe tarafındaki eyvanların tavanlarında, ahşap kabartmalar vardır. Selamlık sofasının tonozunda, alçı kabartmaların arasında vazo içinde çiçekler resmedilmiştir. Yapının cephesi, ritmik bir şekilde yer alan çıkmalarla
oldukça hareketlidir. Dikdörtgen pencereler kullanılmıştır.
Yalının duvarlarını süsleyen çok sayıdaki tablo içinde bulunan, Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa'nın yağlıboya tablosu da selamlık salonunda yer almaktadır. Bunların ya-nısıra, camlı dolaplarda bulunan küçük dekorasyon elamanları ve limonlukta bir ca-mekân içinde korunan çeşitli deniz kabukları ilgi çekicidir. Selamlıkta iki tane mermer musluk taşı vardır.
Yalının bahçesinde, yol tarafında bulunan 18. yy'ın sonuna ait, iki katlı bina yıktırılarak, 1975'te S. H. Eldem ve Turhan Gi-ritlioğlu tarafından, duvarları beton ve tuğla, dışı ahşap kaplama olarak yeniden inşa edilmiştir. Bunun dışında bahçede, yeni inşa edilmiş küçük birimler yer almaktadır.
Çeşitli dönemlerde yapılan onarımlarda, üç büyük hamam yıkılmıştır. Hamamlardan birinin 18. yy taş işçiliğinin güzel bir örneği olduğu kaynaklarda geçmektedir. Yalının, diğer yalılardan farklı olarak altında değil de Küçüksu Deresi'nde bulunan kayıkhane binası şimdi mevcut değildir. Yalının bahçesinde mermer bir musluk ve dilimli bir havuz yer alır.
Bibi. Eldem, Plan Tipleri; Erdenen, Boğaziçi Sahilhaneleri, II, 199-204; Şehsuvaroğlu, Boğaziçi.
EMiNE ÖNEL
KILIÇ ALAYLARI
"Taklid-i seyf', "türbeler ziyareti" de denmiştir. Cülustan(~0 sonra yeni padişahın Eyüb Sultan Türbesi'nde kılıç kuşanması ile Fatih'in türbesini ziyaret etmesi geleneklerini kapsayan alaydı. Bu tören güzergâhının uzunluğu, ayrıca padişahın tahta çıkışıyla ilgili olması nedeniyle diğer a-laylardan(->) daha görkemliydi. Halkın katılımı da fazla olurdu.
Tahta çıkan yeni padişahın izleyeceği siyaset, kendi saltanatından önceki durum ve tanrıdan dileği dikkate alınarak kuşanması için bunlara uygun kutsal bir veya iki kılıç seçilirdi. Örneğin islam dünyasının koruyuculuğunu üstlenmek isteyen bir padişah için Hz Ömer'in ya da Halid bin Ve-lid'in, Yavuz'un kılıcı öngörülürdü. Bu siyaset, kuşanılan kılıçla simgelendiği gibi, yayımlanan cülus hatt-ı hümayunlarında da vurgulanırdı. Genellikle ilk hafta içinde ve müneccimbaşmm belirlediği uğurlu bir günde, denizden (Haliç suyolundan) veya karadan (Divanyolu-Edirnekapı-Eyüp) Eyüb Sultan Türbesi'ne gidip kılıç kuşanılması geleneği, rivayete göre II. Mehmed (Fatih) tarafından başlatıldı. İstanbul'un fethini izleyen günlerde, Akşemseddin(->) Ebu Eyyub el-Ensarî'nin(->) gömülü olduğunu saptadığı yerde Fatih'in beline kılıç bağlayıp yeni fetihlere öncülük etmesi için dualarda bulundu. II. Bayezid de (hd 1481-1512) Amasya'dan istanbul'a gelip tahta oturduktan sonra bu geleneğe uydu ve dönemin nakibüleşrafı tarafından beline kılıç bağlandı. Edirne'de tahta çıkan II. Ahmed (hd 1691-1695) ve II. Mustafa (hd 1695-1703) ile kılıç alayı yapılmayan V. Murad (hd 1876) dışında VI. Mehmed'e
(Vahideddin) (hd 1918-1922) kadar 27 padişah için istanbul'da kılıç alayı düzenlendi. Edirne'de tahta çıkan III. Ahmed'in (hd 1703-1730) kılıç alayı ise istanbul'a gelişinde yapıldı.
Ahmed Rasim, Tarih ve Muharrir adlı eserinde, yabancı kaynaklarda bulduğu bir bilgiye dayanarak Bizans imparatorlarının da Eyüp'ün, Defterdar tarafındaki bir semtinde bulunan özel bir kilisede patriğin e-linden taç giydiklerini anlatır ve bununla Osmanlı padişahlarının Eyüp'te kılıç kuşanmaları arasında bağlantı kurar. Yabancı bazı kaynaklarda da kılıç alayının, Avrupa hükümdarlarının taç giyme törenlerine koşut bir gelenek olduğu vurgulanmıştır. Ancak, eski Islami gelenekler arasında, hükümdarların ve sefere çıkan komutanların Hz Muhammed'in veya sahabe komutanlardan birinin kılıcını kuşanmaları bilindiğinden, kılıç alayının anlamı itibariyle îslami programı bakımından da Ortadoğu ve Bizans gelenekleriyle zenginleşmiş bir tören olduğu kabul edilebilir.
Osmanlı kanunnamelerinde ve vaka-nüvis tarihlerinde ise kılıç alaylarına pek az yer verildiği, buna karışlık geç dönem teşrifat defterlerinde ayrıntılarıyla açıklandığı saptanmaktadır.
16. yy'da tahta geçen padişahların kılıç alaylarına ilişkin ayrıntılara ise kaynaklarda rastlanmamaktadır. Bununla birlikte, örneğin II. Selim'in (hd 1566-1574), III. Murad'ın (hd 1574-1595) tahta çıkmak ü-zere istanbul'a geldiklerinde Eyüb Sultan Türbesi'ne gidip kılıç kuşandıkları bilinmektedir. I. Ahmed'le (hd 1603-1617) resmi alaylar sırasına giren bu törende, şeyhülislam, nakibüleşraf, çelebi efendi gibi dince özel saygınlığı olan birisinin, padişahın beline kılıç bağlaması ve asması da (taklid-i seyf, ta'lik-i seyf) kural olmuştur. 17. yy'ın başında, bir süre "türbeler ziyare-
ti" olarak adlandırılan bu geleneğin kurallara bağlanması, 17. yy'm sonlarına doğrudur. Bu dönemde yerleşen gelenek, 19. yy' daki Tanzimat yeniliklerine değin değişmeden devam etmiştir. Teşrifat defterlerindeki ayrıntılara göre, saraydan Eyüp'e karadan gidiş, denizden dönüş veya denizden gidiş, karadan dönüş boyunca alayın icrası şöyle olmaktaydı:
Kılıç alayı için bir gün önceden protokole dahil görevlilere tezkireler yazılarak ertesi sabah saray alay meydanında "kis-ve-i mahsusa" denen tören giysili olarak bulunmaları duyurulurdu. Sadrazam, kallavi, beyaz üst ve divan bisatlı atla, şeyhülislam ferve-i beyza ve saçaklı atla, kaptan-ı derya esvab-ı divani ile ulema sımfındaki-ler örf ve muvahhidî kürklerle, defterdar, hacegân, müderris, şeyh, ocak ağası, kapı-cıbaşı, müteferrika, çavuş konumundakiler divani esvap denen özel giyimleri ve üniformalarıyla, ocak askerleri de (kapıkulları) beyaz börk, geniş mavi şalvar ve kırmızı pabuç giyinmiş olarak saraya gelirlerdi. Kapıkulları, Bâb-ı Hümayun'dan Eyüp'e kadar Divanyolu-Uluyol boyunca ve iki taraflı "safbeste-i selam" denen biçimde ve aralıklı dizilirlerdi. Bunların görevi düzeni ve güvenliği sağlamak, mevkib-i hümayun denen kortej geçerken de selam durmaktı.
Saray avlusunda mevkib hazırlanınca padişaha haber verilir, o da atla Orta Kapı' dan çıkar, çavuşlar ilk alkışı yaparlar, kapının sol tarafında duran sadrazam, şeyhülislam ve kaptan-ı derya padişahı selamlarlar, sadrazam at üstünde eğilir, bir alkış daha yapıldıktan sonra alay hareket ederdi. En önde "yedek" denen, elde yedilen ve takımları çok mükemmel 32 at götürülürdü. Bunlardan 12'sine altın kaplı kalkanlar bağlanması da gelenekti. Yedeklerin arkasında padişahın sarığını taşıyan tülbend
KILIÇ ALAYLARI
556
55 7 KILIÇ ALİ PAŞA KÜLLİYESİ
Kılıç alayına katılanlar Edirnekapı'dan geçerken.
Nuri Akbayar koleksiyonu
ağası, bu sorguçlu sarığı sağa ve sola sallayarak sarık alayı gösterisini yapardı. Onu, iskemlecibaşı ve ibrikdar ağa izlerlerdi. Bunlardan sonra her biri kendi maiyetiy-le asesbaşı, subaşı, divan çavuşları, müteferrikalar, çaşnigirler, altı bölük ağaları, şikâr ağaları, kapıcıbaşılar, rikâb ağalan, daha sonra ulema sınıfını oluşturan müderrisler, kadılar, selatin şeyhleri denen büyük tarikat şeyhleri, kalemiye ve mülkiye sınıfından defterdarlar, reisülküttab efendi, çavuşbaşı, kapıcılar kethüdası, devletin en üst kadrolarında yer alan Rumeli ve Anadolu kazaskerleri, kubbe vezirleri, sadrazam ve şeyhülislam da korteje ululuk katarlardı. Padişah, silahdar, çuhadar, ri-kâbdar ağalar ve kalabalık özel maiyeti, ayrıca solak ve peyklerden oluşan korumaları arasında kortejin sonunda yer alırdı.
Mevkib, Şehzadebaşı'nda Eski Oda-lar'a(->) geldiğinde 61. orta odabaşısımn sunduğu kâseyi silahdar ağa padişaha uzatır, padişah at üstünde şerbeti içer, sadrazam ve şeyhülislam "afiyet olsun" derler, çavuşlar da "afiyet olsun" diyerek alkrş yaparlar, şerbet kâsesi padişahın emriyle altınla doldurulup odabaşına iade edildikten sonra yürüyüşe devam edilirdi. Sultan Mehmed (Fatih) Türbesi'ne gelindiğinde, padişah atından iner. sadrazamın ve yeniçeri ağasının koltuklamasryla türbeye girip Fatiha okur, alkış yapılır, bundan sonra Edirnekapı'dan çıkan kortej Eyüp'e i-nerdi. Padişah yol boyunca, saf-beste duran, sipahi, yeniçeri, cebeci, topçu, topara-bacı sınıflarından kapıkulu askerlerini zaman zaman gözucuyla selamlar, onlar da başlarını omuzları hizasına kadar indirerek selamlarlardı. Yer yer de yeni padişahın adına kesilen sikkeler alkış ve dualarla halka saçılırdı.
Eyüp'e gelindiğinde atından inen padişahı sadrazam ve yeniçeri ağası koltuk-layıp kaptan-ı derya da önlerince yürüdü-
ğü halde türbeye girilirdi. Şeyhülislam, nakibüleşraf, kazasker, şeyh efendiler ise türbede beklerlerdi. Türbe ziyareti ile duadan sonra "seyf-i mübarek" denen Hz Muhammed'in, Hz Ömer'in, Hz Halid bin Velid'in kılıçlarından veya Osman Gazi' nin, Yavuz Sultan Selim'in kılıçlarından biri ve daha önce saraydaki Hırka-i Saadet Dairesi'nden getirilmiş bulunan kılıcı, şeyhülislam veya nakibüleşraf, padişahın kemerine bağlar ya da asardı. Bu sırada dışarıda, Eyüb Sultan Camii'nin avlu duvarları önünde 40-50, bazen 100 kurban kesilir, bunların etleri türbe ve cami görevlileri ile yoksullara dağıtılırdı. Türbede kılıç kuşatma görevini ulemanın başı olan şeyhülislam, bazen kişisel saygınlığı olan bir şeyh veya çelebi efendi (Konya'daki Mevlevî şeyhi) ya da nakibüleşraf yaparlardı. IV. Murad'ın beline Celvetî şeyhi Aziz Mahmud Hüdaî, hem Hz Muhammed' in, hem Yavuz Sultan Selim'in kılıçlarını bağlamıştı. V. Mehmed'inkini (Reşad) Mevlevî çelebisi Abdülhalim Efendi, son padişah VI. Mehmed'in (Vahideddin) kılıcını da Senusî şeyhi Seyyid Ahmed Şerif kuşatmışlardır. II. Mahmud, türbede şeyhülislam ve nakibüleşraf hazırlarken, nafile namazı kılıp ayağa kalkmış, kıbleye yönelerek kendi eliyle önce sağ yanına Hz Muhammed'in kılıcını kuşanmış, uzun bir duadan sonra sol yanına da Osman Gazi'nin kılıcını asmıştı. Diğer padişahların kılıçlarım dönemin şeyhülislam veya nakibüleş-rafları kuşatmışlardır. Türbede dua edilmesinden, padişahın iki rekat nafile namazı kılmasından sonra kılıç beline bağlanırdı. Türbeden çıkışta, caminin avlu kapısından sadrazam ve yeniçeri ağasınca koltuklanan padişah rikâb taşında atına biner, Bostan İskelesi'ne gelir, burada sadrazam ve yeniçeri ağasınca bir kez daha koltuklanır, saltanat kayığına geçerdi. Saltanat kayığı iskeleden ayrılırken sadrazam diz çöküp yer öper, bu sırada alkış yapı-
lırdı. Haliç'ten Topkapı Sarayı'mn Top Kapısı denen sahil kapısına gelir, saraya çıkardı. Mevkib-i hümayun ise Divanyo-lu'ndan saraya döner ve dağılırdı.
Kılıç alayına denizyoluyla çıkışta ise padişah sabah namazından sonra haremde taht kapısı önünde atlanır, al payendazlar üstünde ilerleyerek Perde Kapısı'ndan çıkıp Sinan Paşa Köşkü'ne iner veya Orta Kapı'dan çıkrp Yalı Köşkü'ne gelirdi. Üç fenerli saltanat kayığına biner, maiyetinde silahdar, çuhadar ve musahib ağalar bulunur ve bostancıbaşı dümene geçerek Eyüp'e yönelinir, diğer kayıklarla da da-rüssaade ve babüssaade ağalan saltanat kayığını izlerlerdi. Asıl mevkib-i hümayun ise yine karadan Eyüp'e gelirdi. Sadrazam ve şeyhülislam padişahı Bostan İskelesi'n-de karşılarlar, padişahın sağ koltuğuna sadrazam, sol koltuğuna darüssaade ağası girerler, rikâb taşında atlanan padişah, ağırlanıp yemek yiyeceği ve dinleneceği rical konağına götürülür, öğleden sonra da türbeye gelinir ve kılıç kuşanma töreni yapılırdı. Bu kez karayolu ile saraya dönen padişah, Fatih'in türbesini ziyaret eder, Şehzadebaşı'nda da 61. orta odabaşısımn sunduğu şerbeti içerdi.
Kılıç alayı sırasında kapıcılar kethüdası ve mirahur ağa, türbeden saraya kadar yaya yürüyerek halkın padişaha sunmak üzere verdikleri arzuhalleri toplarlar, bunlar kapıağası tarafından mühürlenip gereklerinin yapılması için sadrazama gönderilirdi. Kılıç alayından sonra saltanat kayığı hamlacılarına, teşrifatçı, pişkeşçi, mataracı, iskemleci, seccadeci ile diğer görevlilere "hasene" (altın bahşiş) dağıtılması gelenekti. II. Mahmud (hd 1808-1839) olağanüstü koşullarda tahta çıktığından kılıç alayında da olası bir suikastı önlemek için sancak-ı şerif çıkartılmış, alayın önünde hünkâr müezzinleri tekbirler getirmişlerdi. .
Yeniçeri Ocağı'nın kapatılmasından (1826) ve Tanzimat'ın ilanından (1839) sonra, diğer birçok törende olduğu gibi kılıç alaylarında da değişiklikler yapılmıştır. Abdülmecid (hd 1839-1861) kavuksuz,'sa-rıksız, şalvarsız Avrupai kıyafetle kılıç alayına çıkan ilk padişahtır. Denizden Eyüp'e gidip Nakibüleşraf Abdurrahman Efendi tarafından kılıç kuşatıldıktan sonra karadan dönüşünü, Eğrikapı'da kurulan çadırlarda ağırlanan yabancı elçi ve temsilciler de izlemişti. Abdülaziz'e (hd 1861-1876) Şeyhülislam Sadeddin Efendi kılıç kuşattı. V. Murad için hazırlanan kılıç alayı programı, hastalığı nedeniyle ertelendi ve yapılamadı.
II. Abdülhamid'in mevkib-i hümayunu çok parlak olmuş ve tüm İstanbullular, Beşiktaş'tan Eyüp'e kadar kıyıları doldurarak izlemişlerdi. Bu alayda, peyklere ve solaklara eski tarz üniformalar giydirilmişti. Müşir üniforması giyen Abdülhamid için, Ye-nikapı Mevlevîhanesi şeyhi dua etmiştir. Bu son dönemin, tüm ayrıntıları ile kaynaklara geçen bir töreni V. Mehmed'in (Reşad) 27 Nisan 1909'da yapılan kılıç alayıdır. Dolmabahçe Sarayı rıhtımından Söğütlü Yatı ile hareket eden padişahı Mesu-
diye, Asâr-ı Tevfik, Peyk-i Şevket, Feth-i Bülend zırhlıları izlemişler, bahri (deniz) alay için köprüler açılmış, tersane önünde donanmanın selam resminde bulunması ve 21 pare top atışından sonra kortej Eyüp' teki Bostan İskelesi'ne yanaşmıştı. Tören için Eyüb Sultan Camii ve bütün semt bayraklarla donatıldığı gibi, türbe içinde de özel bir taht kurulmuştu. Padişahı iskelede nazırlar, selatin şeyhleri karşılamışlar, V. Mehmed, yanında Gazi Ahmed Muhtar Paşa olduğu halde karaya çıkarken adına bestelenen marş çalınmaya başlamış, alkışlar yapılarak türbeye gidilmişti. Türbede sadrazam, şeyhülislam, Mekke Şerifi Ali Haydar hazırlarken, Mevlevî çelebisi Abdülhalim Efendi, Hz Ömer'in kılıcım padişahın beline bağlamıştı. Bundan sonra da "tesrih-i lihye" (sakal bırakma) duası yapıldıktan sonra arabalarla karadan Dolmabahçe Sarayı'na dönülmüştü.
Halid Ziya Uşaklıgil, Saray ve Ötesi adlı anı kitabında bu törene değinirken, süslü saltanat arabası ile mevkib-i hümayunun, geçilen yoksul ve harap semtlerle o-luşturduğu paradoksu vurgular. Bu nedenle bu geleneksel törenin yapılmasından çok yapılmamasının daha uygun olacağını belirtir. Avrupa hükümdarlarının göz kamaştırıcı taç giyme törenlerinin Paris'in, Viyana'nın, Londra'nın bakımlı ve görkemli ortamlarıyla uyumuna karşılık, İstanbul'daki kılıç alayının insanı ağlamaklı ettiğini, çünkü görkemle sefaletin bir araya gelişinin insana sevinç yerine üzüntü verdiğini ekler.
Bibi. Uzunçarşılı, Saray, 189-200; D'Ohsson, Tableau, VII, 123 vd; Tayyarzâde Ahmed Ata, Tarih-i Ata, I, ist., ty, s. 35; Ahmed Rasim, Tarih ve Muharrir, Ankara, 1993, s. 89-97; Silahdar Tarihi, II, 579; Pakalın, Tarih Deyimleri, II, 259 vd; M. Zeki (Pakalın) "Taklid-i Seyf", Edebiyat-ı Umumiyye Mecmuası, S. 76 (13 Temmuz 1918), s. 848-853; H. Z. Uşaklıgil, Saray ve Ötesi, ist., 1965, s. 221-222; Tarih-iLut-fi, VI, 51 vd; S. Kumbaracılar, "Padişahlık Devrinde Alay ve Merasimler", Hayat Tarih Mecmuası, S. 6 (Temmuz 1969), s. 85-86; BOA, Teşrifatçılık Defteri, no. 676, s. 5-6; Y. Şehsu-varoğlu, "Osmanlı Padişahlarının Kılıç Kuşanma Merasimi", Resimli Tarih Mecmuası, S. 7 (Temmuz 1950), s. 270-272.
NECDET SAKAOĞLU
KILIÇ ALİ PAŞA KÜLLİYESİ
Tophane Meydam'ndadır. Cami, medrese, türbe ve hamam ile küçük bir külliye teşkil eder. Evvelce Tophane Camii olarak tanınan bu eseri yaptıran 16. yy'ın ünlü denizcilerinden Uluç Ali Paşa olarak da bilinen ve 1572-1587 arasında kaptan-ı derya olan Kılıç Ali Paşa'dır (yak. 1500-1587). Külliyenin o yılların Hassa Başmimarı Sinan tarafından yapıldığı, bu mimarın eserlerinin adlarını veren çeşidi listelerden (tezkire) öğrenilir. Cami, cümle kapısı üzerindeki, Şair Ulvînin yazdığı dört mısralık tarih kitabesinden anlaşıldığı üzere 9887 1580-81'de tamamlandığına göre, Sinan'ın yaşlılık döneminde yarattığı son eserlerdendir. Yandaki avlu kapısı üstündeki dört beyitlik tarih de aynı yılı gösterir.
Osmanlı dönemi İstanbul'unda usulden olduğu üzere şehrin başlıca iskelele-
Kılıç Ali Paşa Camii
Kuran, Mimar Sinan
rinin başlarında bir cami ile bir de çeşme yapılıyordu. Bu prensibe uygun olarak, Galata tarafının en önemli iskelelerinden Tophane İskelesi başında da Kılıç Ali Paşa Camii'nin yeri seçilirken, kurucusunun uzun denizcilik yaşamı da göz önünde tutularak, su kıyısına yakın bu yer uygun gö-
Kılıç Ali Paşa Camii'nin içinden bir görünüm. Ara Güler
rülmüş olmalıdır. Şehir topografyasındaki değişiklikler yüzünden bugün cami ve külliyesi kıyıdan uzakta kalmıştır. Renkli alçı pencerelerden birinde, bunların 1331/1913' te Bursalı Tevfik adında bir usta tarafından yapıldığını bildiren bir imza görülür.
Dostları ilə paylaş: |