Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə24/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,87 Mb.
#86730
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   140

HUKUK MEKTEBİ

94

95

HULUSİ BEY KÖŞKÜ

Bugün de okul olarak kullanılan Hukuk Mektebi'nin Cağaloğlu'ndaki binası. Yavuz Çelenh, 1994

genlerden oluşan bir doku çizilmiş; pencereler ritmik bir düzenle bu doku içine yerleştirilmiştir. Doğu cephesinin ekseni, zeminde giriş üst katta denize uzanan bir balkon ve onun da üstünde yüksek bir çatı katı düzenlenmiş aksiyal bir kitle ile belirtilmiştir.

Mimari öğelerde oryantalist seçmeciliğin çeşitli biçimleri seçilmektedir. Örneğin Fransız balkonu biçimindeki pencerelerin üstü, içleri kafesli at nalı veya kaş kemerlerle işlenmiştir. Saçak altlarında sivri kemerli veya kafes dokulu kaplamalar vardır. Güney köşesindeki çıkmanın Hint-Islam kökenli soğan kubbesi ile doğru cephesindeki çatı katının neogotik çizgileri oryantalist seçmeci repertuvarı genişletmektedir.

Bu yapının mimarı ve yapım tarihi bilinmemektedir. Ama büyük olasılıkla tanınmış İtalyan mimar R. D'Aronco(-0 tarafından tasarlanmış olmalıdır.

Yapımın ikinci evresi, bu ahşap köşke R. D'Aronco tarafından bazı eklerin yapılmasıyla gerçekleşmiş görünmektedir. Bunlar, doğu ve kuzey cephelerindeki girişlerle balkon vb açık mekânları kapatma amacıyla yapılmış eklerdir. Söz konusu ekler, dikkatle etüt edilerek yapının üslup özelliklerim bozmadan gerçekleştirilen şeffaf cam perdelerdir. Doğu cephesinde üst pencerelerde renkli cam kullanılarak ölçülü bir dekoratif etki elde edilmiştir.

Kuzey cephesine ise simetri ekseni ü-zerindeki çıkmanın altına yerleştirilmiş metal doğramalı ve vitrayla bezeli bir rüzgârlık eklenmiştir, istanbul art nouveau'su-nun(->) en önemli ve en güzel örneklerinden biri olan floral desenli bu vitray, R. D'Aronco'nun ilk art nouveau çalışmaları ile eşzamanlı bir desen esprisi taşımaktadır. Desen 1900'ün ilk yıllarına tarihlene-bilir. Dolayısıyla üçüncü aşamanın yapım tarihi olan 1905-1906'dan önce yapılmış olmalıdır.

Belgelere ve stilistik bağlantılara bakarak Huber Köşkü'nün bugünkü görünümünü büyük ölçüde üçüncü aşamadaki yapım çalışmalarından sonra edindiği söylenebilir. Bu aşamaya ilişkin belgelerin tümü Udine Kent Müzeleri Arşivi'nde (Civici Musei) bulunmaktadır. Arşivdeki D'Aronco

Huber

Köşkü'nün



bahçesindeki

heykellerle

bezeli çeşme.

Erkin Emiroğlu,

1980

projeleri arasında "Casa Huber" adına kayıtlı 82 adet özgün çizim vardır. Çizimlerin büyük çoğunluğu ilk yapının güney tarafına inşa edilen ek yapıya, bir bölümü de çevre düzenlemesine, merdivenlere, korkuluk ve dekoratif ayrıntılara aittir.

R. D'Aronco'nun önemli ve anıtsal tasarımlarından biri olan Huber Köşkü ek binası, 1905-1906'da gerçekleştirilmiş, yaklaşık 17x7 m boyutunda dikdörtgen planlı bir tabana oturan 3 katlı bir yapıdır. Boğaziçi'ne bakan doğu cephesinde 10x4 m boyutunda geniş bir açık terası vardır. Ek bina, kagir bir bodrum üzerine 1. katta ve güney cephesinde taş, diğer kesimlerinde ahşap kullanılarak karma bir konstrük-siyon tekniğiyle inşa edilmiştir. Bu karma teknik, ek binanın ilk yapıyla görsel ve konstrüktif uyumunu sağlarken güney cephesine de anıtsal bir görünüm kazandırmaktadır.

R. D'Aronco'nun özenli bir çalışmadan sonra ek yapı için, ilk binanın oryantalist-historisist üslubuna uyum yerine farklı bir stilistik anlayışı, oryantalist sözcüklere başvurmayan, tersine dolaysız olarak Batılı kaynaklara göndermeler yapan bir tasarımı seçtiği anlaşılmaktadır. Bir anlamda bu ekte, ilk yapıya bir kontrpuan oluşturma kararı vermiş görünmektedir. 2 katlı ilk yapıya karşılık bu ekin 3 kadı oluşu kontrpuan etkisini vurgulamaktadır. Bu seçime bağlı olarak ek yapı güney perspektifinde egemen bir görünüm vermektedir.

R. D'Aronco'nun bilinen stilistik kalıplara pek uymayan ve genellikle çok kişisel olan tasarım anlayışı bu ekteki düzenlemelerde de gözlenmektedir. Yapının a-na kitlesi, belirgin bir prizmatik hacme sahiptir. Katlar ince silmelerle ayrılmıştır. Ama bu geometrik netlik, 3. katın bitimin-deki geniş saçakla ve güney tarafına eklenen abartılı konsol çiftleriyle değiştirilmiştir. Böylece saçak kesimi o prizmatik kitlenin üzerinde birden ağırlık kazanır ve öne çıkar. Konsolların ve saçağın bu plastik etkisi üstte köşelerdeki vazo ve girlandlar ile Medusa figürünün bulunduğu heykel-si grubun barok bicimleriyle güçlendirilmiştir. Her biri tek tek etüt edilmiş ve özgün desenlerle biçimlendirilmiş bacalar bu plastik etkiye katılırlar.

Hayli abartılı bir plastik sergileyen saçak bölümüne karşılık cephenin öteki kesimlerinde daha düz ve yüzeysel düzenlemeler yapılmıştır. Kitlenin köşelerine fu-galı kaplamalardan çerçeveler yapılmış, ortalarına klasik atkılı düz pencereler yerleştirilmiştir. Aynı esprideki giriş kapısının üst köşelerinde kadın başı figürleri yer almaktadır. Üstte, "piano nobile" olarak yüksek tutulmuş ikinci kat, dans eden çocuk figürlerinden oluşan art nouveau bir dekorasyona sahiptir. Elips ve eşkenar dörtgen motifli parapet, güneyde yarım altıgen biçimli balkonda başlamakta, üçgen bir bağlantıyla doğu terasına uzanmakta ve küçük bir köprüyle ilk yapıya bağlanmaktadır. R. D'Aronco eski bodrumu "ca-ve" (şarap ve içki mahzeni) olarak düzenlemiş ve ayrı bir servis girişi vermiştir.

Huber Köşkü'nün ana yapısının kuzeyinde ahırlar, arabalık ve hizmetliler için yapılmış ikincil yapılar da vardır. Hayli büyük tutulmuş yaklaşık 30x12 m boyutundaki ahır ve arabalık binası, yüksek bir zemin kat, iki ucunda iki katlı ortada galerili, yanlardan aydınlatmalı yüksek bir bölümü olan bir bina idi. Çok iyi bir binici olduğu bilinen Madam Huber'in atlarına verdiği önemi açıkça ifade eden ve ana binanın yanında varlığını duyuran bir mimari düzenleme idi. 1985'te bu yapı yemden iş-levlendirildi ve özgün planını ve iç mekânını yitirdi.

Huber Köşkü anıtsal görünümünü ve eşsiz perspektifini büyük ölçüde R. D'Aronco'nun düzenlemeleriyle kazanmıştır. Binaların oturduğu zeminle yol arasındaki kot farkından yararlanarak D'Aronco, yüksek bir set duvarı yapmıştır. Yaklaşık 150 m uzunluğundaki bu duvarı 4 m'lik aralıklarla yerleştirdiği pilastrlarla desteklemiş, klasik biçimle taş korkuluklarla birlikte a-. nıtsal etkili bir taban elde etmiştir. Huber Köşkü, bu tabanın gerisinde platformda sunulmaktadır. Köşkün ana girişi, ana bina ile ahırlar arasındaki boşluğun merkezine yerleştirilmiştir. Üçlü bir giriş kapısı ve platforma çıkan merdiveni ifade eden eğik açıklık, özgün bir D'Aronco tasarımıdır ve ünik bir çalışmadır. Ana girişin kuzeyinde at ve arabalar için rampalı bir yol ve ayrı bir giriş yapılmıştır.

Huber Köşkü, yalnız mimari yapıtları ile değil bahçesi, değerli ağaçları, çiçekleri, heykelleri ve Latin şiirinin derinlikleri ile donatılmış bir çevrenin de adıdır.

Bibi. BOA, Yıldız Mütenevvia, X, 197-45 (24 Şubat 1317); Eldem, Boğaziçi Anılan, 192-195; S. Naum Duhani, Beyoğlu'nun Adı Pera iken, ist., 1990; A. Batur, "Leş euvres de Raimondo d'Aronco â istanbul", Atti del Congresso In-ternazionale di Studi su Raimondo D'Aronco el il suo Tempo, Udine, 1982; ay, "Huber Evi. Görkem ve inceliğin Buluştuğu Çok Özel Bir Çevre", İstanbul, S. 8 (1994), s. 77-83.

AFiFE BATUR



HUKUK MEKTEBİ

"Mekteb-i Hukuk-ı Şahane" adıyla da bilinir, istanbul'da 1875-1909 arasında hukuk öğretimi veren yüksekokul. 21 Ağustos 1909'dan 31 Mayıs 1933'e kadar Darülfü-nun'un(->), bu tarihten günümüze kadar

da İstanbul Üniversitesi'nin(->) bir fakültesi olarak devam etmiştir.

Şer'i hukuk yanında çağdaş hukuk biliminin gündeme gelişi Tanzimat dönemindedir. Bu alanda ilk girişim 1859'da şer' iye kadılarının yetiştirilmesi için açılan Mu-allimhane-i Nüvvab oldu. 1870'e doğru ise Adliye Nezareti'nde kurs nitelikli Adliye Dershanesi açıldı. Aynı sırada yayımlanan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi'nin (1869) 80. ve 81. maddeleri de istanbul'da ve birkaç büyük vilayette hukuk mektepleri açılmasını öngörmekteydi. Buna dayalı olarak Babıâli'de Tercüme Odası'nda kamu görevlilerine özel hukuk dersleri verilmeye başlandı.

1874'te Galatasaray'da açılan Mekatib-i Âliye-i Sultaniye'nin bir şubesi önce İlm-i Hukuk Dershanesi, 1875-1876'da da Hukuk Mektebi adını aldı. Bu okulun gelişmesine çaba gösteren Müdür Sava Paşa döneminde buradan 1878'de l Türk, l Rum ve 5 Ermeni hukukçu mezun oldu.

7 Kasım 1878'de, açılması öngörülen bağımsız Hukuk Mektebi için 35 maddelik bir nizamname yayımlandı. Buna göre yeni okul Adliye Nezareti'ne bağlı olacaktı. Bu amaçla Ayasofya'daki Adliye Nezareti binasının bahçesine okul binası yapımına başlandı. Okul 5 Haziran 1880'de açıldı. Derslere 12 Haziran 1880'de başlandı.

Hukuk Mektebi'ne yazılmak isteyenlerin idadi, sultani veya mekteb-i âli (yüksekokul) mezunu olmaları ya da yapılacak sınavlarda Osmanlıca yazı ve ifadede, coğrafya, tarih, matematik konularında başarı göstermeleri, ayrıca iyi hal ve ahlak sahibi olduklarına ilişkin iki kişinin tanıklığını gösterir mühürlü belge vermeleri gerekiyordu. 3 yıl süreli olan okulun yönetimine Bohemyalı dönme Emin Efendi getirilmişti. Çok sıkı bir disiplin ve denetim uygulayan Emin Efendi, dersleri de titizlikle izlemekteydi. Okulun öğretim kadrosunda Cevdet Paşa, Münif Paşa, Recaiza-

de Ekrem, Muallim Naci, Hasan Fehmi Efendi, Kostaki Efendi de vardı.

Parasız ve gündüzlü olan okulda dersler öğleye kadardı. Devam eden kamu görevlileri, dairelerine öğleden sonra gitmekteydiler. 1892'de Cağaloğlu'ndaki Lisan Mektebi binasına taşınan okulun öğretim süresi 1893'te 4 yıla çıkarıldı. Bu dönemde ders porgramında da değişikliklere gidildi. Felsefe, tarih ve edebiyat dersleri kaldırılarak hukuk derslerine ağırlık verildi. Okuldan mezun olanlar, hukuk ve nizamiye mahkemelerinde 3'er aylık stajdan sonra müstantik, mahkeme azası veya müddeiumumi olmaktaydılar.

1898-1899 öğretim yılında 582 Müslüman, 51 gayrimüslim öğrencisi bulunan Hukuk Mektebi'nden 1898'de 36 kişi mezun oldu.

Okul, l Eylül 1900'de Darülfünun-ı Şâ-hâne'ye bağlı Ulum-ı Hukukiye Şubesi durumuna getirilmekle birlikte öğretim çalışmalarını kendi binasında sürdürdü. 1909'a değin mevcudu 2ö3'e düştü. 1909'da İstanbul Darülfünunu bünyesine alınarak Beyazıt'taki Zeyneb Hanım Konağı'na taşındı ve bağımsız okul kimliği sona erdi. O yıldan başlayarak çok sayıda öğrenci yazılımı ile mevcudu 1.800-2.OOO'e yükselen Hukuk Fakültesi, 1919'da Hukuk Medresesi adını aldı ve Mütareke döneminde (1918-1922) Jandarma Kumandanlığı Dairesi'ne taşındı. 1917-1918'de, kapatılan Mülkiye Mektebi'nin öğrencileri de buraya aktarıldığından 4. sınıf, lisansüstü üç uzmanlık şubesine (adli, siyasi, idari ve mali) ayrıldı. Bu dönemde öğrenciler Almanca, Fransızca, İngilizce dillerinden birinden de sınav vermek zorundaydılar. 1924'te yeniden fakülte konumuna getirildi. 1933 reformunda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi adını aldı.

Bibi. Salname-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, ist, 1306, s. 316; Salname-i Nezaret-iMaarif-i Umumiye, 4. Defa, ist., 1319, s. 90-95; Malı-

mud Cevad ibnu'ş-Şeyh Nâfi, Maarif-i Umumiye Nezareti-Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı, ist., 1338, s. 116 vd, 163 vd, 268 vd; Ergin, Maarif Tarihi, III, 890-918; F. R. Unat, Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, Ankara, 1964, s. 49-57.

NECDET SAKAOĞLU

HULUSİ BEY KÖŞKÜ

Heybeliada'da, Lozan Zaferi Caddesi'nin başında, bu cadde ile Bahriyeli Şükrü Bey Aralığı'nın kavşağında yer almaktadır.

Dönemin ileri gelen tüccar ve bankerlerinden Kiryako Hacopulo tarafından kızı Eleni için 1870'lerin sonunda İtalyan a-sıllı bir mimar tarafından tasarlandığı bilinmekte ancak bu kişinin adı tespit edilememektedir.

Heybeliada sakinleri arasında kısaca "köşk" olarak tanınan yapı 1920'de, Selanik Şehremini ve Serez Mebusu Selamiza-de Ahmed Hulusi Bey (ö. 1925) tarafından, Eleni Hacopulo'nun vârislerinden satın a-lınarak eşi Rukiyye Seniha Hamm'ın (ö. 1952) mülkiyetine geçmiştir. A. Hulusi Bey' in sağlığında köşkte düzenlenen sohbet ve musiki toplantılarının müdavimleri arasında Heybeliada'nın kalburüstü sakinleri (Prens Abbas Halim Paşa, Hint-Moğol hanedanından Âsaf Bey, Bahriye Nazırı Hasan Rami Paşazade, Cüce Mahmud Bey, Dr. Rıfat Hüsameddin Paşa, Hacı Sami Bey, Hamid Naci Bey), dönemin ünlü yazarları ve musiki ustaları (Ahmed Rasim, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Selahaddin Pınar, Hafız Kemal Gürses, Hafız Sadeddin Kaynak, Osman Nihad Akın), ayrıca A. Hulusi Bey'in muhibbi olduğu, Yenikapı Mev-levîhanesi posterisin! Abdülbaki Efendi bulunmaktaydı. A. Hulusi Bey'in vefatını izleyen dönemde de Yahya Kemal Beyatlı, Ahmed Hamdi Tanpınar, Maarif Nazırı Şükrü Bey'in oğlu Sabri Bayındır ve eşi Prenses Emine Abbas Halim köşke sıkça gelen misafirlerden bazılarıdır. R. Seniha Hanım'ın vefatından sonra vârislerince satışa çıkarılan bina 1957'de büyük oğlu Yüksek Makine Mühendisi Fahri Tanman ve eşi Saffet Tanman tarafından saün alınmış ve 3 yıl süren geniş kapsamlı bir onarım geçirmiştir.

Setler halinde yükselen bahçe Lozan Zaferi Caddesi boyunca alçak bir istinat duvarı ile sınırlandırılmış, bu duvarda, gerisinde merdivenler bulunan iki kapı açılmıştır. Demir kanatlarla donatılmış olan bu kapılardan sağdaki, köşkün ana girişinin karşısında yer alır. Söz konusu kapı, yanlardan, kare kesitli mermer babalarla kuşatılmış ve Selamizade A. Hulusi Bey' in inisyallerini (sin ve h) içeren beyzi bir madalyonla taçlandırılmıştır. Bahçenin en alttaki setinde yükselen kagir yapı kısmi bir bodrumla ve bir çatı katıyla donatılmıştır. Yığma tekniği ile inşa edilmiş olan köşkün, taş örgülü duvarları, birbirine kenetlenen yatay ve düşey demir gergilerle, ahşap döşemeleri de demir putrellerle takviye edilmiştir.

Dikdörtgen bir alanı kaplayan köşkün cephe tasarımında ve mimari ayrıntılarında, antik Yunan kökenli, ampir ve neorö-



KUMBARACI KIŞLASI

96

97

HUNGLİNGER VON YNGUE

nesans üsluplarına bağlanan özellikler gözlenir. Cadde üzerindeki doğu cephesinin ekseninde yer alan ve cepheden geriye çekilmiş olan ana girişin önünde, eyvan niteliğinde bir teras bulunmakta, bahçe girişini izleyen merdivenin ulaştığı bu terasın üzerindeki çıkma, mermerden yontulmuş yivli sütunlara oturmaktadır. Kare tabanlı kaidelere oturan söz konusu sütunlar îyon nizamında başlıklara sahiptir. Eyvanın köşelerine de bu sütunlarla aynı ö-zellikleri sergileyen birer pilastr yerleştirilmiştir. Camlı esas kapı ile bunun yanlarındaki camekân birimleri üçgen bir alınlıkla (frontonla) taçlandırılmış, ana girişin açıldığı zemin kat sofasının diğer ucuna da, giriştekinin eşi olan camekânlı bir kapı konmuştur.

Dış görünümü itibariyle "Avrupai" bir görünüme sahip olan köşkün tasarımında geleneksel orta sofalı şema uygulanmış; zemin katta, üst katta ve çatı katında bulunan birimler dikdörtgen planlı sofaların etrafına sıralanmıştır. Zemin kat sofasının sağında (kuzeyinde) birbiriyle bağlantılı iki salon yer alır.

Büyük boyutlu olan salon misafirlerin ağırlanmasına tahsis edilmiş, küçük boyutlu olan ise tavan bezemesinden ötürü "Arabesk Oda" olarak adlandırılmıştır.

Zemin kat sofasının solunda da (güneyinde), ev sahiplerinin her gün kullandıkları küçük salon ile yemek salonu bu-, lunur. Yemek salonunun arkasında, yerli dolaplarla donatılmış bir servis odası ile mutfak sıralanır. Sırtım bahçenin ikinci istinat duvarına dayayan ve bahçeye açılan iki kapıyla donatılmış bulunan mutfak, bir sarnıcın üzerine oturtulmuş, üstü de arka bahçeye açılan bir teras olarak değerlendirilmiştir. Üst kat sofasının çevresinde yatak odaları, çatı katı sofasının çevresinde de müstahdem odaları sıralanır.

Köşkün cephelerinde sıralanan dikdörtgen açıklıklı ve ahşap panjurlu pencerelerden üst kata ait olanlar üçgen alınlıklarla taçlandırılmış, yapının köşelerine yivli ve Korint başlıklı pilastrlar konmuş, aynı tür



Hulusi Bey Köşkü

M. Baha Tanman, 1989

pilastrlann kuşattığı çıkmanın geniş penceresinin üzerine, dal kıvrımlarından oluşan dikdörtgen bir bezeme panosu yerleştirilmiştir. Çıkmanın üzerinde, çatı katının sofasına açılan küçük bir teras bulunmakta, çatıyı gizleyen kalkan duvarlarının devamı niteliğindeki bir korkuluğun sınırladığı bu terasın gerisindeki cephe üçgen bir alınlıkla son bulmaktadır.

Neorönesans üslubuna uygun biçimde bezenmiş, kartonpiyer silmelerle taksim edilen zemin kat mekânlarının tavan yüzeylerinde, yuvarlak madalyonlar içinde manzara resimleri, çiçek demeden', yemek salonunda da natürmortlar göze çarpar. Arabesk Oda'mn tavanı ise Magrib-Endü-lüs üslubunda kartonpiyerlerle kaplanmıştır. Üst kat sofasının tavanında, bağdadi sıva üzerine kalem işi tekniği ile meydana getirilmiş bezemeler, köşelerde de yuvarlak çerçeveli manzara resimleri vardır. Aynı türde kalem işlerinin yer aldığı bilinen

J. C. Hobhouse'un çizimiyle Humbaracı Kışlası. AJourney Through Turkey in Europe andAsia, 1813 Galeri Alfa

yatak odalarından ancak bir tanesi özgün bezemesini koruyabilmiştir.

Bibi. N. Gülen, Heybeliada, ist., 1982; Tuğlacı, istanbul Adaları, II, 83-85.

M. BAHA TANMAN



KUMBARACI KIŞLASI

Beyoğlu îlçesi'nde, Hasköy'de, Halıcıoğ-lu semtinde, Osmanlı ordusunda özel bir yere sahip olan humbaracı askerleri için III. Selim (hd 1789-1807) tarafından 1792' de yaptırılan kışladır. O dönemde "Sütlüce" adı semt olarak ön planda olduğu i-çin birçok eski kaynakta kışlanın Sütlüce' de olduğu yazmaktadır.

III. Selim dönemi mimarisi için karakteristik olarak nitelendirilen büyük çaplı kışla binalarının modern anlamdaki ilk örneği olarak değerlendirilen Kumbaracılar Kışlası aynı zamanda Batılı anlamda ilk e-ğitim kurumu olan Mühendishane-İ.Ber-ri-i Hümayun'un faaliyete geçirildiği yer olması açısından da önem taşır. 1734'te Humbaracı Ahmed Paşa'nın çabasıyla I. Mahmud (hd 1730-1754) tarafından Üsküdar Toptaşı'nda açılan Mühendishane ve Humbarahane, baskıcı çevrelerin ve yeniçerilerin tepkisiyle kapatılmak zorunda kalınca bu kez 1792'de Kumbaracı Kışlası yaptırılmıştır.

Osmanlı Imparatorluğu'nun ingiltere nezdindeki "serkâtibi" Mahmud Raif Efen-di'nin Nizam-ı Cedid'i Avrupalılara tanıtma amacıyla Fransızca kaleme aldığı ve Türk-çeye Osmanlı imparatorluğu 'nda Yeni Nizamların Cedveli olarak çevrilen kitabında, orduda yapılan yeni düzenlemeleri geniş olarak açıklarken humbaracı ve lağımcı askerlerinin nizamnamesinden geniş olarak bahseder. Buna göre, harpte a-teşleme işini gören ve tımar ve zeamet sahiplerinden seçilen humbaracılar, bundan böyle istanbul'da bulunacaklar, yoklama zorunluluğu getirildiğinden askerlik dışında herhangi bir işle uğraşmayacaklar ve

yalnızca eğitim ve öğretim ile meşgul olacaklardır. Bütün bu kararlar askerler için bir kışla yapımı gereksinimini doğurmuş ve Sütlüce/Halıcıoğlu'nda birçok lojman, mutfak ve ahırlar ile birlikte mescit, top döküm fırınları, matematik okulu, talim yerleri ve dükkânlardan oluşan Humbaracılar Kışlası kompleksi inşa edilmiştir.

Ortası avlulu dikdörtgen plan semasındaki Roma castrum'larının esas alınmasıyla uygulanan klasik kışla planı bu yapıda da aynen uygulanmıştır. Avluyu dört bir yandan çeviren iki katlı koğuşlar dizisinin Sütlüce'ye bakan bölümü lağımcılara, Has-köy'e bakan bölümü ise humbaracılara ayrılmıştır. Avlunun ortasında Mihrişah Valide Sultan'ın yaptırmış olduğu tek kubbeli, iki minareli cami, istanbul'da daha sonra yapılmış olan diğer kışla binaları için de genel bir özellik olarak karşımıza çıkar. S. H. Eldem tarafından 130 m'yi aşkın bir uzunluğa sahip olduğu belirtilen bina, aksiyal ve simetrik bir düzen gösterir. Simetri her cephenin ortasına yerleştirilen kapılar ile iyice belirginleştirilmiştir. Ana aksta yer alan nizamiye kapısı diğer girişlerden farklı olarak düzenlenmiştir. Girişte yer alan ve ayaklar üzerinde yükselen hünkâr köşkü, aynı dönemdeki hünkâr köşkleriyle benzerlik gösterir. Simetrik düzeni belirleyici olan hünkâr köşküne karşılık diğer cephelerdeki kapıların ü-zerinde daha küçük köşk şeklinde, komutanlık odaları bulunur. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki Cevdet Saray ve Belediye tasnifinde köşke ait bazı bilgilere rastlanır. 2083 numaralı kayıt, 1880'de çıkan bir fırtınada hasara uğrayan taht-ı hümayun köşkünün tamiri hakkındadır. Köşkün tamiri ile ilgili diğer bir belge 1805 tarihlidir. 1845 tarihli iki takrir ise köşk için mefruşat masrafının verilmesine dairdir. Ayrıca camide zaman zaman selamlık töreninin yapıldığı bu belgelerden öğrenilmektedir.

J. C. Hobhouse'un AJourney Through Turkey in Europe andAsia (1813) adlı kitabında bulunan bir gravür, denizden resmedilen kışlanın ilk yıllarına ait durumunu göstermesi açısından önemli bir belge niteliği taşır. Oldukça heybetli ve kitlevi görümündeki kışla iki katlıdır ve kat ayrımı bir korniş ile belirginleştirilmiştir. Kendi içinde simetrik bir düzen gösteren üçlü gruplar halindeki pencere sayıları her iki katta da aynıdır ve dikdörtgen pilastrlar içine alınmıştır. Ampir stilinde inşa e-dilmiş olan kışlanın yapıldığı ilk yıllarda dışa üç çıkmalı bölüm şeklindeki hünkâr köşkünün kubbeli olduğu anlaşılır. Daha sonraları Kuleli Kışlası'nda da uygulanacak olan hünkâr köşkü, yapının genel kitlevi görünümüne karşılık şeffaflığı ve geneksel Türk evi şemasına benzerliğiyle asıl yapıdan ayrılır gibidir. Mahmud Raif Efendi' nin yapıtında da yer alan Hobhouse'un resmi yanında, C. Pertusier'in Promenades Pittoresques dans Constantinople (1817) adlı kitabında yer alan M. C. Preault'a ait bir resimde yine Humbacılar Kışlası görülür. II. Mahmud zamanında (1808-1839) yenilenen kışlada yoğun bir bezemenin uygulandığı gözlenir. Nitekim Pertusier

bu konuda, yapıda uygunluğun yamsıra beğeni ve süslemeye de yer verildiğini ve kendi askeri binalarının sağlamlığı ve e-konomik gücü yansıtırken bu süslemenin askeri yapılarda kullanılmasının ender olduğunu belirtir. Resimden genel şemanın aynen yinelendiği, ancak onarım sonrasında hünkâr köşkünün kubbeli örtüsünün çatıya dönüştürüldüğü görülür. Pencere düzeni dışında diğer resimle aynı ö-zellikleri taşır ve günümüze kadar aynen gelmiştir. 1848'de Mekteb-i Tıbbiye Galata Sarayı binasının yangında hasar görmesi sonucunda bir süre Kumbaracılar Kışlası' na nakledilmiştir. Günümüzde Askeri Levazım Okulu sahası içinde yer alır ve Haliç Köprüsü'nün altında kalmıştır.



Bibi. A. Arel, 18. Yüzyıl istanbul Mimarisinde Batılılaşma Süreci, ist., 1975; N. Arslan, Gravür ve Seyahatnamelerde istanbul, ist., 1992; M. Cezar, Sanatta Batıya Açılış ve Osman Hamdi, 1971; Cezar, Beyoğlu; E. Z. Karal, Se-lim IlI'ün Hatt-ı Hümayunları, Nizam-ı Cedit, Ankara, 1988; Mahmud Raif Efendi, Osmanlı imparatorluğu, 'nda Yeni Nizamların Cedveli, İst., 1988.

AYŞE YETİŞKİN KUBİLAY



HUMBARACI KIŞLASI CAMÜ

bak. MlHRİŞAH VALİDE SULTAN CAMii



HUMBARAHANE

"Kumbaracı Ocağı", "Hendesehane"de denmiştir. 27 Aralık 1734'te Üsküdar Toptaşı'nda açılan askeri-teknik eğitim kurumu. Mü-hendishane-i Berri-i Hümayun'un (1795) temeli sayılır. Humbaracı Ahmed Paşa(->) Humbarahane'nin kurucusu ve öğretmeniydi. Çağdaş teknik ve uzmanlık eğitimlerine geçiş sürecinde -fazla etkinliği olmasa da- Humbarahane bir ilk adım olarak ö-nemlidir.

Kapıkulu ocaklarından topçu ve cebeci sınıflarına bağlı olan humbaracılar, savaşlarda ve kale savunmalarında humba-ra denen küçük el toplarını kullanmaktaydılar. Tımarlı ve ulufeli humbaracılar, hum-baracıbaşının komutası altındaydı. Bu sınıf, 17. yy'da önemini yitirdi. Humbaracılı-ğın yeniden canlandırılması, Humbaracı Ahmed Paşa'nın 1731'de istanbul'a gelmesinden sonradır. 1733'te Bosna'dan getirtilen tımarlı humbaracılar ile istanbul'daki bostancı ve haseki askerlerinden seçilen toplam 601 humbaracıya özel bir eğitim öngörüldü. Bu amaçla Üsküdar Ayazma Sarayı'nda çalışmalar başlatıldı. Ayrıca bir humbara imalathanesi ile kışla yapıldı. Yeni Humbaracı Ocağı, Humbarahane ve Hen-desehane adlı iki bölüme ayrıldı. Geleneksel kapıkulu ocağı düzeninde ve bir alay kadrosu kapsamında örgütlenen Humbarahane için bir hatt-ı hümayun ve nizamname yayımlandı. Ahmed Paşa'dan başka birkaç Fransız subay daha uzman-öğret-men olarak görevlendirildi. 1736'da, Pirî-zade Mehmed Said'in buluşu geometri a-letlerinin Humbarahane'de kullanılması da önemli bir yenilik oldu. Yeniçerilerin bu gelişmelerden kuşkulanmamaları için çalışmalar olabildiğince sessiz ve dar kapsamlı sürdürüldü. 1736'dan sonra ise Hum-

barahane eğitimi en alt düzeyde tutuldu. Ahmed Paşa'nın 1747'de ve I. Mahmud' un da 1754'te ölümlerinden sonra çalışmalar büsbütün bırakıldı.

Humbarahane'nin ikinci kez açılması, Koca Ragıb Paşa'nın sadrazamlığında, 1759'dadır. Haliç'te Karaağaç'ta açılan yeni Humbarahane'ye, Toptaşı Humbaraha-nesi'nde eğitim görmüş olanlar "usta" (uzman) olarak alındılar. Burada, eski humbara ve hendese eğitimleri verilmeye çalışıldı. Fakat, bu girişim de kısa sürede bırakıldı. Ordunun modern bir yapıya ve teknik donanıma kavuşmasını her şeyin önüne alan III. Selim (hd 1789-1807) Humbarahane için de 1790'da Fransa'dan subaylar ve uzmanlar getirtti. Bir yandan da Halıcıoğlu'nda Humbarahane ile Lağımcı (istihkâm) Ocağı için yeni bir kışla-okul yapımına başlandı. 1792'de bir nizamname çıkartıldı. 1795'te ise Humbarahane' nin ve Hendesehane'nin yerini alan Mü-hendishane-i Berri-i Hümayun(-0 açıldı.


Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin