Ünden bugüN



Yüklə 8,87 Mb.
səhifə51/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,87 Mb.
#86730
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   140

İRDELP, NEŞ'ET ÖMER

(1882, istanbul - 3 Haziran 1948, istanbul) Hekim.

' Piyade binbaşısı Ömer Fevzi Bey'in oğludur. 1902'de Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye'yi (Sivil Tıbbiye) bitirdi. Ankara Beypazarı belediye tabipliği yaparak mecburi hizmetini yerine getirdikten sonra Ankara Belediye Hastanesi başhekimliğine atandı. 1908'de arkadaşı M. Kamil (Berk) ile ihtisas yapmak amacıyla Paris'e gitti. Burada dönemin ünlü kalp hastalıkları profesörü Henry Vaquez'nin, Saint-Antoine Hasta-nesi'ndeki kliniğinde çalıştı. 1910'da İstanbul'a dönünce sınavla Tıp Fakültesi I. Dahiliye Kliniği'nde Feyzi Paşa'nın yanına muallim muavini olarak girdi. Bu yıllarda seri konferanslarla kalp hastalıklarındaki son gelişmeleri hekimlere anlattı ve bunları Emraz-ı Kalbiye Konferansları (1911) a-dıyla da yayımladı. Özellikle kalp düzensizlikleri ile ilgili bölümler o zamanki Türk tıbbı için çok yeniydi.

Feyzi Paşa 1913'te emekli olunca, dahiliye kliniği, Akil Muhtar'm (Özden) emrine verilerek bir tedavi kliniğine dönüştürülmüştü. Bu nedenle Neş'et Ömer 1914' te dahiliye hastalıkları ve polikliniği müderris muavinliğine atandı. Aynı yıl çıkan I. Dünya Savaşı'nda Kızılay'ın Süveyş'e gönderdiği yardım heyetinin başında Fi-

Neş'et Ömer İrdelp Nuran Ytidınm koleksiyonu

listin'e gitti. Ordu emrine girerek yedek tabip binbaşı rütbesiyle savaşın son 2 yılında Suriye'deki 1. Ordu'da sağlık başkanlığı yaptı. Bu yıllarda Suriye, Filistin, Hicaz ve Sina çöllerinde çalışırken bu yörelerde görülen hastalıklar üzerinde de incelemeler yapmıştır. Bitler (Kudüs, 1332) bu dönemdeki çalışmalarının ürünüdür.

İstanbul'a dönünce 1921'de emraz-ı dahiliye seririyatı (iç hastalıkları kliniği) müderrisliğine seçilen Neş'et Ömer, güzel ve sürükleyici dersleri ile tanınıyordu. Derslerinin bir bölümünü Emraz-ı întaniye ve Tufeyliye Dersleri (1920), Kalb ve Ev'iye Emrazı (1. c., 1923; 2. c., 1928), Emraz-ı Dahiliye Dersleri (A.. S. Kayacan ile, 1928) adlarıyla yayımlamıştır. Celal İsmail Paşa' nın ölümü üzerine 1925'te Cerrahpaşa Hastanesi'nde faaliyet gösteren II. Dahiliye Seririyatı müderrisliğine seçildi. Kısa sürede kliniğe, tıptaki yeni gelişmelerin yakından izlendiği bir bilim ve kardiyoloji merkezi niteliği kazandırdı. 1925'te tıp fakültesi reisi (dekan), 1927'de de Darülfünun emini (rektör) seçildi fakat sürekli e-leştirildiği için görevinden çekildi. 1933 ü-niversite reformunda ordinaryüs profesörlüğe yükseldi ve yeni üniversitenin ilk rektörü oldu. Ancak sık sık görevine müdahale edildiği gerekçesiyle bir süre sonra rektörlükten istifa etti. 1933'te Cerrahpaşa Hastanesi'ne yerleşen I. Dahiliye Kli-niği'ndeki görevini ise ölümüne değin sürdürdü. İstanbul milletvekili seçildiği için l Nisan 1935'te fakültedeki görevinden istifa etmiş, ancak bunu izleyen dönemde tekrar seçilince üniversiteyi tercih etmişti. Bundan sonra önemli yapıtlar hazırladı: Şeriri Elektrokardiyografi (M. E. Güçhan ile, 1934), Çarpıntı (Ankara, 1938), în-tani Hastalıklar Dersleri (1941). En önemli eseri ise bir başyapıt niteliğindeki iç Hastalıklaradır (1946).

Antropoloji Enstitüsü ile Antropoloji Mecmuası'nın kurucusuydu. Türk Tıp Encümeni ve Birinci Türk Kodeksi Komisyonu başkanlıklarında bulunmuştu. Atatürk' ün güven ve sevgisini kazanan Neş'et

Ömer'e soyadını Atatürk vermiş, o da son nefesine kadar özel hekimi olarak Atatürk'ün yanından ayrılmamıştı.



Bibi. Gövsa, Türk Meşhurları, 190; F. Erden, Türk Hekimleri Biyografisi, ist., 1948, s. 126-127; F. K. Gökay, "Neşet Ömer Hoca", Cumhuriyet, 4 Haziran 1948; K. 1. Gürkan, "Neşet Ömer İrdelp", Türk Tıp Cemiyeti Mecmuası, c. 14 (1948); N. Onur, "Neşet Ömer İrdelp, Dr. Ziya Ülgeri", Pratik Doktor, S. 18 (1948), s. 70; R. Kınacıgil, "Neşet Ömer İrdelp", Açta Me-dica, S. l (1948), s. 126-128; Neşet Ömer İrdelp, ist, 1965.

NURAN YILDIRIM



İSAAKİOS ANGELOS KULESİ

bak. ANEMAS ZİNDANI VE KULESİ



İSAURİA HANEDANI

717-802 arasında Bizans İmparatorluğu' nü yöneten hanedan. Suriye Hanedanı da denilmiştir. Hükümdarlık dönemleriyle sıralarsak, III. Leon(-0 (717-741), V. Kons-tantinos(-) (741-775), IV. Leon (775-780), VI. Konstantinos (780-797) ve împarato-riçe Eirene(-0 (797-802) hanedanın tahta çıkan üyeleriydiler.

Hanedanın adı III. Leon'un memleketi olarak zikredilen Güney Anadolu'da dağlık bir bölge olan îsauria'dan gelmektedir. Bu ismi ilk kez kullanan 9- yy yazarı Te-ofanes, Leon'un doğum yerinin o tarihlerde Suriye'ye dahil olan Germanikeia (bugün Kahramanmaraş) olduğunu belirtmesine rağmen, aslen îsauria'lı olduğunu iddia eder. 8. yy yazan Genç Stefanos'un vi-ta'sında da (yaşamöyküsü) Leon'un doğum yeri Germanikeia olarak geçtiği halde neden îsauria'lı dendiği konusunda iki görüş vardır: Bunlardan ilkine göre, Teo-fanes, Suriye'deki Germanekia ile İsau-ria'daki Germanikopolis'i birbirine karıştırmıştır. İkincisine göre ise, Bizans tarihinde gerçekten îsauria'lı bir başka imparator Leon vardır ve Teofanes bu ikisini aynı kişi sanmıştır.

Gerçekten de III. Leon'dan kısa süre önce tahtı gasp eden îsauria'lı Leontios adlı bir soylu, 695-698 arasında kısa bir süre hüküm sürdüğünde, fermanlarında ve bastırdığı sikkelerde Leon adını kullanmıştı. Bunun haklı bir nedeni de vardı: İmparator Zenon döneminde isyan ederek Tarsus'ta imparatorluğunu ilan eden bir başka İsauria'lı Leontios'un talihsiz akıbetinden dolayı, Leontios adı uğursuz sayılıyordu. Yakın tarihlere kadar bu ayrımın farkına varılmadığından iki ayrı Leon aynı kişi sanılıyordu. Teofanes'in, dolayısıyla daha sonraki araştırmacıların hanedanı İsauria Hanedanı olarak adlandırmasının nedenleri her ikisi de olabilir. Bu yüzden Suriye Hanedanı adı daha doğru görülmektedir.

Söz konusu hanedan döneminin en karakteristik olayı dinsel tasvirlere tapınmayı sert biçimde yasaklayan İkonoklazma(-») hareketidir. III. Leon'un başlattığı, V. Kons-tantinos'un en katı ve acımasız biçimde uyguladığı tasvir yasağı, yine bu hanedanın üyesi Imparatoriçe Eirene döneminde etkisini yitirmiştir.

îsauria (ya da Suriye) Hanedanı döne-

minde, Bulgaristan'la yakın ilişkiler kurulmuş, III. Leon zamanında başkenti ve imparatorluğu tehdit eden Arap akınlarına karşı Bulgarlardan yardım alınmıştır. V. Konstantinos döneminde biraz gerginleşen bu ilişkiler savaşla sonuçlandı. Bu dönemde Bulgaristan'a yapılan dokuz sefer sonucu Bizans orduları galip geldi.

îsauria Hanedanı döneminin asıl başarıları Araplara karşı kazanılmıştır. 717'de başlarında komutanları Maslama (Mesle-me) ile gelen Arap ordulan başkenti kuşattıklarında Bizans'ın büyük direnişi ile karşılaştılar. Araplar püskürtüldükten sonra Konstantinopolis bir daha Arap saldırısı i-le karşılaşmadı. Fakat aynı dönem hilafetin en parlak devrine rastladığından, imparatorluğun Arap sınırlarını korumak bu kadar kolay olmadı. Eirene zamanında Bizans, Halife Harun Reşid'e vergi ödemek zorunda kaldı.

Bu hanedanın hükümdarları, başarılı komutanlar, becerikli yöneticiler ve ileri görüşlü yasa koyucular olarak kargaşa i-çindeki imparatorluğu derleyip toplamayı başardıkları halde, İkonoklazma hareketini başlatarak Bizans'la Roma'nın arasını açtılar, başta Ravenna olmak üzere tüm italya'yı kaybettiler. Papalıkla Frank Krallığı arasında kurulan ittifak ise uzun vadede imparatorluğun aleyhine sonuçlar verdi.

Bibi. K. Schenk, Kaiser Leon III, Halle, 1880; F. Masai, "La politique deş Isauriens et la na-issance de l'Europe", Byzantion, S. 33 (1963), s. 191-221; Ostrogorsky, Bizans, 137-170; A. A. Vasiliev, Bizans imparatorluğu Tarihi, I, Ankara, 1943, s. 297-316; L. Laffranchi, La numis-matica di Leonzio II, Perugia, 1940; Ph. Gri-erson, Catalogue of the Byzantine Coins in the Dumbarton Oaks Collection and in the Whit-temore Collection, II, Washington, D. C., 1968, s. 610.

AYŞE HÜR


İSHAK AĞA ÇEŞMELERİ

Gümrük Emini İshak Ağa Beykoz Çayın'n-da iki tane çeşme yaptırmıştır. Bunlardan ilki, yani tarih olarak diğerinden biraz daha eski olanı, yöre halkının "Terazibaşı Çeşmesi" diye adlandırdığı çeşmedir.

Bu çeşme Yalıköy Çayırı ile Ali ihsan Kalmaz sokaklarının kesiştiği yerin yakınındaki kır kahvesinin hemen önündedir. Edirneli Emin Efendi hattıyla, güzel bir celi sülüs yazısı olan üç satırlık kitabesi 1163/1750 tarihlidir. Bu tarih İshak Ağa' nın ilk azlediliş yılına rastlamaktadır. Şekil itibariyle mermerden bir dikilitaş (obelisk) görüntüsü veren bu çeşme, 1x1,20 m ölçülerinde dikdörtgen şeklindeki bir kaideden gelişen prizmatik bir forma sahiptir. Dört cephesinde dikdörtgen silmelerle sınırlı yüzeysel nişler bulunmakta olup lüleler bunların içine yerleştirilmiştir. Bugün sadece kitabesinin bulunduğu cephesindeki lüleden su akmakta olup, diğerleri iptal edilmiştir. Eski fotoğraflannda bu yüzlerde de birer su teknesi olduğu görülmektedir. Bugün suyun aktığı cephenin ö-nündeki toprak seviyesi düşürülerek buraya yeni bir tekne koyulmuştur. Parçalanmış olan asıl tekne ise 1950'li yıllarda, mısır pişirilen kazanların altına koyulmak ü-

İSHAK AĞA ÇEŞMESİ

194

195

İSHAK EFENDİ

Beykoz Çayırı'ndaki îshak Ağa çeşmeleri. Yavuz Çelenk, 1994

zere çeşmenin az ilerisine taşınmıştır. Yüksekliği 4 m'yi bulan haznesi kademeli mermer bir saçakla son bulmaktadır. Üst kısmına iki yana eğimli dik bir çatıyı andıran bir şekil verilmiştir. Bunun üzerinde i-se antik Yunan mimarisine özgü volütler yerleştirilmiştir. Bugün lülesinden devamlı su akan bu çeşmeye, yeni yapılan birkaç basamaklı taş merdivenle inilmekte olup, çevresi mermer kaplamalı ve oldukça bakımlı durumdadır.

îshak Ağa'nın Beykoz Çayırı'ndaki ikinci çeşmesi ise Yalıköy Çayırı Sokağı ile Ya-lıköy Çayırı Caddesi'nin kesiştiği yerde, Ortaçeşme llkokulu'nun önünde yaşlı bir çınarın altında bulunmaktadır. Mermer bir platform üzerine yapılmış olan bu çeşme de bir obelisk şeklindedir. Yekpare mermerden yapılma prizmatik gövdesinin ü-zerine piramidal bir form verilmiştir.

Doğu yüzünde lüle ve önünde sığ bir tekne yer almaktadır. Yine aynı yüzdeki Emin Efendi'nin celi sülüs hatla yazdığı üç satırlık kitabesine göre îshak Ağa tarafından 1166/1752'de yaptırılmıştır. Bu tarih îshak Ağa'nın ilk azledilişinin ardından i-kinci kez gümrük eminliğine getirildiği yıldır. Çeşmenin yapılışı bu olayla ilgili olmalıdır. Çeşmenin batı yüzünde ise, dikdörtgen bir silme içine mihrap formu verilmiştir. Böylece çayırda namaz kılanlara kıbleyi işaret ettiği anlaşılmaktadır. Bu yüzeysel çizgilerin üzerinde bulunan bir çiçek dalı tasviri ise çeşmeye çok sade fakat zarif bir estetik katmıştır. Halen çeşmenin suyu akmakta olup, mermer teknesinin bir kısmı çimentolanmış durumdadır. Bibi. Tanışık, istanbul Çeşmeleri, II, 354-355; İSTA, V, 2646-2647; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, ist., 1993, s. 435-347; S. Eyi-ce, "Çeşme", DlA, VIII, 280.

ENÎS KARAKAYA



İSHAK AĞA ÇEŞMESİ

Beykoz'da, Hacı Ali Bey Caddesi, Şahin-kaya Caddesi ve ibrahim Kelle Caddesi' nin kesiştikleri yerde, Beykoz Camii'nin(-») karşısında, ulu bir çınar ağacının altında bulunmaktadır.

Beykoz'da istanbul'un gümrük emini îshak Ağa tarafından 18. yy'in ortalarında yaptırılmış olan çeşmeler gerek Türk klasik çeşmelerinin formlarından farklı mimarileri, gerekse estetik özellikleri bakımından değer taşımaktadırlar.

ilçe merkezindeki meydanda bulunan Büyük Çeşme'nin (Çeşme-i Kebir) anıtsal mimarisi ise, bu özelliğinden dolayı ona kendi mimari tipi içinde özel bir yer verilmesine neden olmuştur. Çeşmenin suyu oldukça gür bir kaynaktan beslenmektedir. Bu su kaynağından çok eski devirlerde de yararlanılmış olması mümkündür. Fakat buradaki antik yerleşme hakkında



İshak Ağa Çeşmesi

Enis Karakaya, 1994

bilinenlerin çok yetersiz oluşundan dolayı bu konuda basit bir tahminden ileri gidemiyoruz. Bu çeşmenin yerinde eskiden birkaç lülesi bulunan, kubbeli fakat daha mütevazı bir çeşmenin bulunduğu bilinmektedir. Bu ilk çeşmenin inşa tarihi bilinmemektedir. Saadi Nirven bu çeşmenin banisinin I. Süleyman (Kanuni) (hd 1520-1566) ve II. Selim'in (hd 1566-1574) ha-sodabaşısı olan Behuruz Ağa olduğunu söyler. 1. Hakkı Konyalı, bu çeşmeye mimar olarak Sinan'ı yakıştırmış, ama hiçbir sağlam dayanağı olmadığım belirtmiştir. Beh-ruz Ağa'nın Şehremini'de Sinan'ın eseri o-lan bir camii vardır. Evliya Çelebi 17. yy Beykoz'unu anlatırken bu çeşmeden söz etmez. Eremya Çelebi ise iskelenin yanında yerden fışkıran su ile üzerinde haç işaretleri bulunan Rumca kitabeli eski bir su haznesi gördüğünü kaydeder. Tarif ettiği yer büyük bir olasılıkla bu çeşmenin bulunduğu yerdir. Zamanla harap olan bu ilk çeşme, halkın talebi üzerine, Beykoz yakınındaki Tokat Kasrı'nm yenilenmesi sırasında I. Mahmud (hd 1730-1754) tarafından ihya ettirilmiştir. Padişah, sadrazamı Seyyid Hasan Paşa'ya (ö. 1748) bu konuda emir vermiş, Hasan Paşa ise bu iş i-çin îshak Ağa'yi görevlendirmiştir. Çeşmenin yapımının 1159/1746 sonlarına doğru bitmiş olması gerekir. Nefis bir celi sülüs hatla yazılmış olan tek satırlık kitabesi Edirneli Mehmed Emin Efendi'nin hattıdır, îshak Ağa'dan himaye görmüş olan bu zat, onun yaptırmış olduğu bütün çeşmelerin kitabelerim yazmıştır.

8x6 m'lik dikdörtgen bir sahayı kaplayan bu anıtsal çeşmenin yüksekliği 4 m kadardır. Haznesine toplanan su, 10 tane bronzdan yapılma lüle vasıtasıyla sürekli olarak akmaktadır. Bu on lüleden dolayı bu çeşme "Onçeşmeler" diye anılmaktadır. Lülelerden ortada yer alan iki tanesinin çapı, iki yanında yer alan dörder lüleden daha büyüktür. Lülelerin yer aldığı bu muhteşem cephe oldukça kaliteli, geniş mermer plakalarla kaplanmış, ortadaki iki lüle, dilimli bir kemere sahip o-lan sağır bir niş içine alınmıştır. Su sığ bir tekneye akmakta, buradan mermer zemine oyulmuş "T" şeklindeki dar bir kanalla dışarıya gönderilmektedir. Çeşme bu-

günkü toprak seviyesinden aşağıda kalmış olduğundan, asıl zemine, çeşmenin ön ve yan cephelerini "U" şeklinde saran merdivenler vasıtasıyla inilmektedir.

Ön cephede taşıyıcı eleman olarak ince akantus yapraklarından oluşan dilimli başlıklan olan 8 tane ince sütun kullanılmıştır. Bu sütunlar sivri kemerlerle bağlanmaktadır. Lülelerin bulunduğu kısmın üzerini yayvan bir çapraz tonoz örtmektedir. Bunun önünde geniş ahşap bir saçak yer alır. Çeşme ve haznesi hafif eğimli bir çatı ile örtülmüştür. Haznesi kesme taş ve tuğla ile inşa edilmiş ve zeminine altıgen tuğlalar döşenmiştir.

îshak Ağa Çeşmesi'nin tavan, kemer ve duvarları kalem işleriyle bezelidir. Kemik renginde bir fon üzerine, gayet ince çizgilerle, kırmızı ve yeşilin hâkim olduğu natürel kompozisyonlar yerleştirilmiş, panolar kırmızı renkte dar bordürlerle çerçeve içine alınmıştır. Bunlar çeşmenin orijinal bezemeleri olup, önceleri bunun üzerinde, gördüğü bir onarım sırasında yapılmış olan Batı tarzı ağır bir süsleme bulunuyordu. Mimar Ekrem Hakkı Ayverdi denetiminde, Sular idaresi tarafından yapılan onarım sırasında eski kalem işleri ortaya çıkartılarak, bunlar restore edilmiştir. Gördüğü son tamir 1986'da Beykoz Belediyesi tarafından gerçekleştirilendir. Fakat şu gün için, özellikle kalem işlerinin yeni bir restorasyona ihtiyacı olduğu görülmektedir.

istanbul'da bir eşi bulunmayan ve mimari yapısıyla antik devrin anıtsal çeşmeleri (nimfeum) havasında olan bir çeşmedir.

Bibi. Raif, Mi'rat, 231; Evliya, Seyahatname, I, 463; Tanışık, istanbul Çeşmeleri, II, 349-350; Nirven, istanbul Sulan, 235; A. Oğan, "Beykoz'da îshak Ağa Çeşmesi ve Boğaziçi Eski Su Tesisleri", TTOKBelleteni, S. 158 (1955), s. 8-9; î. H. Konyalı, "Beykoz îshak Ağa Çeşme-i Kebîri", ISTA, V, 2652-2655; R. E. Koçu, "Çeşme-Çeşmeler", İSTA, VII, 3853-3863; Eyi-ce, Boğaziçi, 65; înciciyan, istanbul Tarihi, 126-127; M. O. Bayrak, Türkiye Tarihi Yerler Kılavuzu, ist., 1982, s. 306; Çeçen, Su Tesisleri, 179; Kömürciyan, istanbul Tarihi, 46; Eyi-ce, "Çeşme", DlA, VIII, 280-281; M. Belge, istanbul Gezi Rehberi, ist., 1993, s. 243.

ENİS KARAKAYA



İSHAK AĞA ÇEŞMESİ

Beykoz'da Yalıköy Çayın Caddesi ile Gazi Yunus Sokağı'nın kesişiminde bulunan Serbostanî Mustafa Ağa Camii'nin (Yalıköy Camii) mihrap duvarının önünde yer alıyordu. 1983'te caddenin genişletilmesi sırasında sökülmüş olan bu çeşmenin parçaları Beykoz Belediyesi'nin deposunda koruma altına alınmıştır.

1. Hilmi Tanışık bu çeşmeyi meydan çeşmesi olarak tanımlar. Konumu itibariyle bu çeşme meydan çeşmelerinin "çatal çeşmeler" grubuna dahildir.

Bir cephesi cami duvarına bitişik, yan cepheleri sağır olan bu çeşmenin sadece ön cephesinde musluk ve tekne vardı. Bu cephede, iki tane ince ve zarif sütunçe a-rasına alınmış yüzey kemerli sağır bir niş i-çine, aynataşımn görevini yapan ve bir sütun gövdesini andıran silindirik formlu

mermer taş koyulmuştur. Bunun içine o-yulmuş su kanalıyla bağlantılı olan lüle, sütunun alt kısmına bağlanmış, üst kısma ise üç satırlık kitabe yerleştirilmiştir. Hattı Edirneli Mehmed Emin Efendi'ye ait o-lan celi sülüs yazılı bu kitabe, çeşmenin 1154/174l'de İshak Ağa tarafından ve o-nun Galata voyvodası olduğu yıllarda yapıldığını göstermektedir. Sütunun üst kısmına tıpkı mezar taşlarında olduğu gibi, fakat daha küçük boyutlu bir kavuk şekli verilmiştir. Mermer teknenin iki yanında testi setleri yer alır. Kare planlı haznesinin üzerinde kiremit örtülü çatısı ve geniş bir ahşap saçak vardır. Yıkılana kadar suyundan yararlanılan bir çeşmeydi. Bugün bulunduğu yerde en ufak bir izi dahi kalmamıştır.

Genel olarak değerlendirildiğinde, İshak Ağa Çeşmesi bütün klasik görünümüne rağmen orijinal form arayışlarına sahip görünmektedir. Bu araştırmacı yaklaşımı îshak Ağa'nın Beykoz Çayırı'ndaki diğer çeşmelerinde de görüyoruz. Bu nedenle Yalıköy'deki îshak Ağa Çeşmesi'nin Türk çeşme mimarisinde ilgi çekici bir sentezin ürünü olarak önem taşıdığı söylenebilir.



Bibi. Tanışık, istanbul Çeşmeleri, II, 344-346; ISTA, V, 2670-2671; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İst., 1993, s. 430, 432-433. ENiS KARAKAYA

İSHAK EFENDİ (Başhoca)

(l 774 ?, Narda [bugün Yunanistan 'da] - Şubat 1836, iskenderiye yakınları [bugün Mısır'da]) Mühendis.

Mirat-ı Mekteb-i Mühendishane adlı eserinde îshak Efendi'nin biyografisini veren Mehmed Esad Efendi ve bu biyografiden yararlanarak îshak Efendi hakkında yazı yazan tarihçiler, onun ihtida etmiş (sonradan Müslüman olmuş) bir Musevinin oğlu olduğunu söylemekte ise de arşiv kayıtları babasının değil kendisinin ihtida ettiğini göstermektedir.

Genç yaşta babasını kaybeden îshak Efendi, kardeşi Esad Efendi üe birlikte ilk tahsillerim tamamladıktan sonra, farklı sahalara yönelmişlerdir. Kardeşi Esad Efendi Rumeli Ordu-yı Hümayun defterdarı olmuştur, îshak Efendi ise 18. yy'm sonu ile 19. yy'ın başında, Osmanlı Devleti'nde yenileşme teşebbüsleri içinde kurulan ve geliştirilmeye çalışılan askeri teknik okullardan Mühendishane-i Berri-i Hümayun'da tahsil görmüştür.

îshak Efendi'nin Mühendishane'deki tahsilinden önceki eğitimi hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak Ibranice, Yunanca, Türkçe, Arapça, Farsça, Latince ve Fransızca bilmesinden yola çıkarak hayatı ve muhiti hakkında bazı değerlendirmeler yaptığımızda, onun îbraniceyi aile muhitinde, Yunancayı doğduğu kasabada, Türkçe, Arapça ve Fars-çayı ise islamiyet! genç yaşta kabulünden sonra medrese veya benzeri bir tahsilden geçerek öğrenmiş olması mümkün görünmektedir.

îshak Efendi 1806-1815 arasında Mü-hendishane'de tahsil görmüştür. Bu tahsili sırasında zekâsı, bilgisi ve çalışkanlığıy-

la zamanın Mühendishane başhocası olan Hüseyin Rıfkı Tamani'nin dikkatini çekmiştir. 18l6'da Medine'deki mübarek binaların tamirine giderken îshak Efendi'yi yardımcı olarak yanına alan Hüseyin Rıfkı Tamani 1817'de Medine'de vefat edince, yerine îshak Efendi teklif edilmiş, ancak II. Mahmud bu göreve başka bir mühendisi tayin etmiştir. Daha sonraki tayinlerinde de II. Mahmud'un îshak Efendi hakkında bazı tereddütleri olmuştur.

Medine'deki görevini bitirip istanbul'a dönen îshak Efendi, Mühendishane'deki tahsiline kaldığı yerden devam etmiştir. 1823'te birinci sınıfta (mezuniyet sınıfı) okuduğu sırada, birçok lisana aşina olması sebebiyle, devletin en mühim vazifelerinden biri olan Diyan-ı Hümayun tercümanlığına getirilmesi düşünülmüştür. Ancak II. Mahmud'un "îshak Efendi Babıâli' ye birkaç defa celb olunup bazı evrak tercüme ettirilerek mahareti olup olmadığı tecrübe olunsun" şeklindeki hatt-ı hümayununda olduğu gibi bazı mülahazalar ve tereddütlerden sonra îshak Efendi, Temmuz 1824'te bu vazifeye tayin edilmiştir. Damadı Halil Esrar Efendi ile oğlu Sami Efendi'yi de maiyetine almıştır.

Mühendishane'deki "tarikine (kariyerine) halel gelmeden" 1829'a kadar bu vazifesini sürdüren îshak Efendi, bu yılın son aylarında Balkanlar ve sahillerdeki istihkâmları kontrol ve tamir etmekle görevlendirilmiştir. Bu göreve tayin edilmesinin asıl sebebi, kendisi hakkında ileri sürülen itimatsızlık ve tedbirsiz hareket etme gibi töhmetlerdi. Ancak kendisinin devlet sırlarını yabancılara ifşa etme gibi bir durumu söz konusu olmayıp, devlet adamları sırf tedbirli davranmak için bu yola başvurmuşlardır. Tarihçi Lütfi Efendi de îshak Efendi hakkında ileri sürülen töhmetin yersiz olduğunu ve bu durumun Reisül-

îshak Efendi'nin ölümünden sonra yapılmış yağlıboya portresi. Ekmeleddin Ihsanoğlu arşivi



İSHAK EFENDİ

196

197

ishak paşa hamamı

küttab Pertev Efendi'nin düşmanlığından doğduğunu belirtmektedir.

îshak Efendi kısa süren bu sürgün vazifesinden istanbul'a döner dönmez, 1830 sonlarına doğru, Mühendishane'ye baş-hoca olarak tayin edilmiştir. Mühendisha-ne'nin bozulan nizamını düzeltmek, tedrisatın seviyesini yükseltmek ve bunu başaramadığı takdirde cezalandırılmak şartıyla bu göreve getirilmiştir. Başhocalığa tayin edilir edilmez, mektebin düzenini sağlamak için ilk olarak ehliyetsiz hocaların işine son vermiştir.

Bu şekilde tedrisatı düzene sokmaya çalışan tshak Efendi'nin Mühendishane' de kurmuş olduğu yeni eğitim düzeni hakkında, 1831-1832'de istanbul'a gelerek Mühendishane'yi de ziyaret eden ve Ishak Efendi ile görüşen Amerikalı seyyah J. De Kay, onun şahsiyeti, davranışları ve meziyetleri yanında, okulun, talebelerin ve derslerin durumu hakkında da bazı bilgiler vermektedir. Bu bilgilerle 1833'te dönemin tek ve resmi gazetesi olan Takvim-i Vekayi'de yazılanlar tshak Efendi'nin bu kısa zaman süresinde Mühendishane'de-ki tedrisatta, özellikle daha önce talebelerin yerde oturmalarına karşılık, iskemle tedarik edilmesi, sınıfa hocanın dersi işleyebileceği bir karatahtanın konulması ve talebelerin işlem yapabilmeleri için her bi-

rine birer yazı tahtası verilmesi gibi yenilikleri gerçekleştirmiş olduğuna işaret etmektedir.

îshak Efendi'nin başhocağılı sırasında Mühendishane'nin birinci sınıfında biri tatbikat olmak üzere 5 ders yapılıyordu. Derslerin birçoğu Ishak Efendi'nin hazırlamış olduğu Mecmua-ı Ulum-ı Riyaziye, Usulü's-siyaga, Usul-i Istihkamat ve Ka-vaid-i Ressamiye gibi eserlerinden okutuluyor ve tatbikatları yapılıyordu. Aynı yıllarda gerek malzeme tedarikinde, gerek öğretimde Mühendishane'de yeni düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca Ishak Efendi, bu dönemde sürdürdüğü eğitim faaliyetleri yanında, Osmanlı Devleti'nde fen e-ğitimi için ihtiyaç duyulan birçok kitabı telif veya tercüme yoluyla kazandırmış ve bunları bastırmıştır.

Ishak Efendi 1834'te, başhocalık vazifesine ek olarak, Medine'deki mübarek binaların tamiriyle görevlendirilmiştir. 1836 başlarında buradaki işlerini tamamlayıp istanbul'a dönerken yolda vefat etmiştir. Hatırasına, Hasköy'deki Mühendishane yakınındaki mezarlığa, üzerinde "Divan-ı Hümayun sabık ser-halifesi ve Mühendis-hane-i Hümayun Başhocası el-Hacc Hafız Ishak Efendi" ibaresi bulunan bir taş dikilmiştir.

Ishak Efendi çalışkan, üstün bir zekâ

îshak


Efendi'nin

Usulü's-siyaga

adlı eserinde

yer alan top

dökümüne


ilişkin

bir resim.



Ekmeleddin

îhsanoğlu arşivi

ve kabiliyete ve güçlü bir şahsiyete sahip, çevresindeki kimselerin takdir ve hayranlığını kazanmış bir bilim adamıydı. Bu hayranlık yanında, birçok kimsenin de "çeke-memezlik" yüzünden husumetine hedef olmuştur. Ayrıca onun hırslı, paraya ve şöhrete düşkün bir şahıs olduğu da anlaşılmaktadır. Bu iki yönüyle îshak Efendi, devlet adamları tarafından çalışkanlığı ve kabiliyeti dolayısıyla takdir edilip görevlerinde desteklenirken, zaafları sebebiyle onlar nezdinde tam bir itimat ve takdire mazhar olamamıştır. Hakkındaki tereddütlü ve ihtiyatlı tavır en çok II. Mah-mud'un hatt-ı hümayunlarında görülür.

Vazifesine düşkün, gece gündüz tercüme ve telifle uğraşan, çok çalışkan bir bilim adamı olan İshak Efendi, derslerinde gayet ciddi, talebeleri tarafından sevilip sayılan, çok renkli bir şahsiyetti. Kendine has bazı huyları ve merakı olan, bilhassa nargile içmeyi seven îshak Efendi, günlük hayatında Sami Efendi ve Bahai Efendi a-drndaki iki oğlu ve kardeşi Esad Efendi ile birlikte istanbul'un Yavuzselim semtinde, Çukurbostan Mahallesi'nde oturuyordu. Mühendishane'de dersi olmadığı günler e-vinde kalır, namazını Sultan Selim Camii'n-de kılardı. Vaktini hiçbir zaman boşa geçirmeyen Ishak Efendi, Kuran-ı Kerim'i çok kısa bir zamanda ezberlemiş ve el-Hacc lakabı yanında el-Hafız diye de anılmıştır.

Hazırladığı birçok eseriyle talebelerin yetişmesine katkıda bulunduğu gibi Türk bilim ve eğitimine getirdiği yenilikler, onu devrin diğer âlimlerinden ayırır. 20 yıla yakın bir süre içerisinde değişik görevlerde ve farklı mevkilerde bulunan îshak Efendi, 1830'da başhoca olunca kendisi için bir nişan talep etmiş, hattâ madalyasının resmini bizzat tasarlayıp sunmuştur. Ancak II. Mahmud, daha az gösterişli bir başka nişan madalyası hazırlanıp Ishak Efendi'ye verilmesini emretmiştir.

Ishak Efendi'nin eserleri, Divan-ı Hümayun tercümanlığı ve başhocalık zamanı olmak üzere iki dönemde incelenebilir. Divan tercümanlığı döneminde iki e-ser hazırlamıştır. Bunlardan ilki Rekz ve Nasbu'l-hıyam, ikincisi ise Tuhfetü'l-üme-rafi Hıfzı '1-kıldâ.ır.

1830'da başhoca olduktan sonra hazırladığı ilk eser, 1831'de basılan Medhal fi'l-Coğrafya'dır. Eser, eski başhoca ve İshak Efendi'nin hocası olan Hüseyin Rıf-kı Tamani'nin astronomi ile ilgili bir eserinin coğrafyaya dair bölümünün özetidir. Eseri hocası adına hazırlamıştır. Başhocalık yılları onun eser hazırlamadaki en verimli yıllarıdır. Yine 1831'de Fransızca kitaplardan aktarma yoluyla hazırladığı top dökümü konusundaki Usulü's-siyaga adil eseri Mühendishane'de ders kitabı olarak okutulmuştur.

Ishak Efendi haklı şöhretini, dönemin Avrupa fen kitaplanndan faydalanarak hazırladığı Mecmua-ı Ulum-ı Riyaziye adlı 4 ciltlik büyük eseriyle kazanmıştır. Eser 1831-1834 arasında II. Mahmud'un emriyle basılmıştır.

1831'e kadar yayımlanmış Osmanlı bi-

lim literatürü göz önüne alındığında, matematik, fizik, astronomi, biyoloji, botanik, zooloji ve mineraloji gibi birçok tabii ve riyazi bilimlerin basılı Türkçe metinlerini bir arada sunan eser, kimya konusunda Türkiye'de basılan ilk Türkçe makaleyi de ihtiva etmektedir. 19. yy'da Avrupa'da yayımlanan benzer eserlere yakın seviyede olan Mecmua-ı Ulum-ı Riyaziye^ 1841-1845 arasında Mısır'da basılmış ve orada da etkilerini göstermiştir.

Ishak Efendi'nin diğer eserleri arasında, 1832'de tamamladığı ve ancak 1834'te basılan Usul-ı htihkâmâtı sayabiliriz. Ishak Efendi'nin, Belvan adlı bir Fransız mühendisin kitabından tercüme ettiğini belirttiği, 461 sahife ve 21 tablodan oluşan tek ciltlik bu eser, üç makale halinde düzenlenmiştir. Bunlardan birinci makalede harp sanatı, muharebe ve orduların kurulması, ikinci makalede hafif istihkâmlar, üçüncü makalede ise ağır istihkâmlar ele alınmıştır. Mühendishane'de ders kitabı olarak o-kutulan bu eserden başka, yine 1832'de telif ettiği ve 1835'te basılan Aksü'l-mera-ya fi Ahzi'z-Zevaya adlı bir kitabı daha bulunmaktadır. 122 sahife ve 4 tablodan oluşan üç bölümlük eser, okant, sekstan ve daire-i inikas (cercle achromatique) gibi yükseklik ve uzaklık ölçme aletlerinin kullanımı ile ilgili bilgileri ihtiva etmektedir.

Yazma halindeki eserleri ise, arazi ölçme kaidelerinden ve tatbikatından bahseden Kavaid-i Ressamiye ile, Risale-i Ceyb adındaki astronomi eseri ve buharlı gemilerin mucidi ve ilk uskurlu (arkadan pervaneli) denizaltıyı yapan Amerikalı gemi mühendisi Robert Fulton'ın (1765-1815) Torpedo war and submarine explosions adlı eserinin Fransızcasmdan (Le torpedo, ou moyen defaire sauter en mer leş navi-res ennemis) tercüme ederek hazırladığı el-Risalat el-Berkiyefi Alat el-Ra 'diyye adlı eserdir.

Ömrünü, Divan-ı Hümayun tercümanlığı ve Mühendishane-i Berri-i Hümayun gibi iki önemli müessesede devlet hizmetiyle geçirmiş olan Ishak Efendi, modern Avrupa biliminin Osmanlı Devleti'ne girişinde ve gelişmesinde önemli rol alan şahsiyetlerden biridir. Eğitimine medresede başlamış, Mühendishane'de devam etmiş bir Osmanlı mühendisi ve hocası olan İshak Efendi, özellikle yeni ilmi terminolojinin yerleşmesinde büyük katkılarda bulunmuştur.



Yüklə 8,87 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin