ÜNİte 1 hukuk ve adalet kavramlari


Kanunların Geçmişe Etkili (Makabline Şamil) Olup Olmayacağı Sorunu



Yüklə 349,97 Kb.
səhifə3/8
tarix02.11.2017
ölçüsü349,97 Kb.
#26679
1   2   3   4   5   6   7   8

Kanunların Geçmişe Etkili (Makabline Şamil) Olup Olmayacağı Sorunu

Eski kanun zamanında elde edilen hakların yeni kanun zamanında da devam etmesine kazanılmış haklara saygı ilkesi adı verilir. Böylece kanunların yürürlüğe girdikten sonra gerçekleşecek olay ve olgulara uygulanması, geçmiş olay ve olgulara uygulanamamasına kanunların makable şamil olmaması yani geçmişe etki etmemesi kavramı ile açıklanır.

Kural bu olmakla birlikte bu kuralın da çeşitli istisnaları bulunmaktadır. Bazı durumlarda yeni tarihli kanun eski tarihli kanun dönemindeki olay ve ilişkilere uygulanabilir. İşte bu sebeple şimdi anlatılacak olan istisnaları, kanunun geçmişe etki edebileceği hâller olarak isimlendirmek yanlış olmaz.

Özel hukuk alanında, Beklenen haklar dolayısıyla getirilen istisna, Kamu düzeni, Genel ahlakı ilgilendiren hususlar ve Kanunun emredici hükümlerinden doğan istisnaların varlığı hâlinde yürürlüğe giren yeni tarihli kanun, eski kanun döneminde gerçekleşen olay ve işlemlere de uygulanabilir. Kamu hukuku alanında da kural olan kanunların geriye yürümemesidir. Ancak eski tarihli kanun zamanında gerçekleşen olay ve işlemlerin yeni tarihli kanun zamanında ortaya çıkacak olan sonuçlarına genel olarak yeni kanun uygulanır. Bununla beraber ceza hukukunda kanunların zaman bakımından uygulanması hususunda failin lehine olan kanunun geçmişe uygulanması ilkesi geçerlidir.


ÜNİTE 6

HUKUK KURALLARININ YAPTIRIMI

YAPTIRIM KAVRAM VE ÖZELLİKLERİ

Yaptırım, sözlükte kelime olarak, kanun, ahlak gibi kurumların buyruklarının yerine getirilmesini sağlama, müeyyide, ilke ve kuralların benimsenip uygulanmasını zorlamak için yasalara konulan yargılar (TDK Büyük Türkçe Sözlük) anlamlarına gelmektedir.

Hukuki anlamda ise müeyyide, yani yaptırım hukuk kurallarının ihlaline tepki olarak gösterilen ve hukuk düzeni tarafından öngörülen cebirdir. Cebir kişinin yaşamına, sağlığına, malvarlığına, özgürlüğüne verilen bir zarardır. Diğer bir deyişle hukuk kurallarına uymayı sağlamak amacıyla kamu gücünün harekete geçmesi veya zor kullanması olarak tanımlanabilir. Hukuk kuralının, diğer sosyal düzen kurallarından en önemli farklılığı etkili bir yaptırım gücüne sahip olmasıdır. Yani kişi ya hukuk kuralına uyar ya da müeyyide ile karşı karşıya kalır.

Yaptırımın maddi ve manevi iki özelliği vardır. Maddi özelliği cebir, manevi özelliği ise korkutma ya da tehditle açıklanır. Cebir hukuk kurallarına uyulmadığı andan sonra devreye girer. Kişi kanunda öngörülen yaptırımla cezalandırılır. Cebirin ıslah edici, toplum vicdanını rahatlatıcı işlevi vardır. Korkutma ve tehdit ise kişiyi caydırıcılık özelliği ile suç işlemekten alıkoyar. Şahıs suç işlediği zaman ağır bir yaptırımla karşılaşacağını öngörerek kişi hukuk kurallarına uygun davranmak zorunda kalır.(önleyici fonksiyon)



Yaptırımın Tarihsel Gelişimi

  1. Kişisel Öç Aşaması: Tarihsel gelişim içerisinde birinci aşama kişisel öç aşamasıdır. Kişi herhangi bir fiilden zarar gördüğünde, zarar verene uygulanacak yaptırımı zarar gören ve yakınları belirliyordu.

  2. Kısas Aşaması: Kişisel öç aşamasının sorunları çözmemesi ve birçok yönden yetersiz kalması nedeniyle kısas aşamasına geçildi. Zarar gören ne ölçüde zarar görmüşse aynı zarar kendisine verilirdi. Kısas ilkesi temelde bir şahsın işlediği suça eşdeğer şekilde cezalandırılması esasına dayanır. Yani bir kişi bir başkasının gözünü çıkardıysa gözü çıkartılır, dişini kırdıysa dişi kırılır, kolunu kopardı ise kolu kopartılır, öldüren öldürülür.

  3. Hakem – Uzlaşma Aşaması: Bu aşamada zarar gören ile zarar veren uzlaşarak zararın tazmini için aralarında mutabakata varırlar. Eğer anlaşırlarsa aralarındaki uyuşmazlık sonlanır. Anlaşamazlarsa yaptırımın ne olacağına tarafların tayin ettiği hakem karar verir. Bu sistemde tarafların çoğu zaman uzlaşamaması ve hakem kararlarının uygulanmaması nedeniyle yetersiz kalmıştır.

  4. Modern Yargılama Sistemi: Taraflar arasındaki uyuşmazlığı artık devlet çözmektedir. Mahkemeler, usul hukuku kurallarına uygun bir şekilde yargılama yapmakta cezaların infazı da kamu gücü kullanılarak bizzat devlet tarafından yerine getirilmektedir. Yani devlet yaptırımı kendisi uygulamaktadır.

Yaptırım Türleri

Yaptırımın esası olan cebir kamu hukukunda ve özel hukukta farklı şekillerde ortaya çıkmaktadır. Bir hukuk kuralı ihlal edildiğinde hem kamu hem de özel hukuka ilişkin yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir. Örneğin kamu malına zarar veren bir memur özel hukuka ilişkin tazminat yaptırımına idare hukuku yaptırımı olarak soruşturma geçirmesine ve ceza hukuku yaptırımı olarak hürriyeti bağlayıcı cezaya çarptırılabilir.



  1. Özel Hukuk Yaptırımları: Kendi içlerinde üçe ayrılır.

  1. Hükümsüzlük (Geçersizlik): Hukukun öngördüğü kurallar dikkate alınmadan, hukuka aykırı bir şekilde yapılan hukuki işlemin müeyyidesi hükümsüzlüktür. Hükümsüzlük, yokluk ve butlan olmak üzere ikiye ayrılır. Butlanda iki çeşittir. birincisi mutlak butlan(kesin hükümsüzlük), ikincisi ise nispi butlan(iptal edilebilirlik) dır.

Yokluk : Bir hukuki işlemin kurucu unsurlarında eksiklik varsa artık o işlem hukuken yoktur, hukuk âleminde hiç var olmamış, oluşmamış sayılır. Bu yüzden bu işlemin kaldırılması için bile mahkemeye başvurulamaz. Hukuken var olmayan bir işlem yargı kararıyla iptal edilemez.

Mutlak Butlan (Kesin Hükümsüzlük): Bu durumda hukuki işlemin kurucu unsurlarında eksiklik yoktur, fakat hukuki işlemin kanunun emredici hükümlerine, ahlaka kamu düzenine, kişilik haklarına aykırıysa mutlak butlan diğer bir deyişle kesin hükümsüzlük yaptırımına tabidir. Bir kişi tapulu taşınmazını başkasına devretmek istiyorsa bu işlemi tapu memuru huzurunda yapmak zorundadır. Bu şekil kuralı emredici bir kuraldır. Resmî şekilde yapılmayan taşınmaz satım sözleşmesi mutlak butlanla batıldır. Mutlak butlan yaptırımını hâkim, taraflar ileri sürmese de resen (kendiliğinden) nazara almak zorundadır.

Nispi Butlan (İptal Edilebilirlik): Örneğin kendisinin veya yakınlarından birinin hayatı, sağlığı veya namus ve onuruna yönelik pek yakın ve ağır bir tehlike ile korkutularak evlenmeye razı edilmiş eş, evlenmenin iptalini dava edebilir. Eğer süresi içerisinde iptali istenmezse evlilik geçerli bir evliliğin hüküm ve sonuçlarını doğurur.

Diğer bir yaptırım tek taraflı bağlamazlıktır. Tek taraflı bağlamazlık işlemin hukuki açıdan işlem taraflarından birini bağlamaması durumudur. En bilinen örneği; 18 yaşından küçük birinin yaptığı herhangi bir anlaşma velisinin ya da vasisinin onayı olmadığı sürece kendisini bağlamaz.



  1. Cebri İcra: Cebrî icra, zorla yerine getirme demektir. Bir kişinin vermesi gereken bir şeyi vermemesi, ödemesi gereken bir borcu ödememesi, bir mahkeme kararına uymaması durumunda hakkın zorla alınması gerekir. Hiç kimseye hakkını zor kullanarak almak hakkı verilmemiştir. Zor kullanarak birinin hakkını başkasından almak yetkisi ve görevi sadece devlete aittir. Cebri İcra Hukuku'nun temel amacı alacaklıların haklarını borçlular karşısında korumaktır

  2. Tazminat: Tazminat, bir hukuk kuralına veya sözleşmeye aykırı davranıldığında başkaları zarara uğramışsa bu zararın giderilmesini (tazmin edilmesini) ifade eden bir yaptırım türüdür.

  • Maddi Tazminat: Hukuka aykırı eylem sonucunda veya sözleşmeye uyulmadığında zarar gören kişinin malvarlığında bir eksilme oluşmuşsa bu maddi zarardır. Zararın tazmin edilmesi iki türlü olur. Aynen tazmin ve nakden tazmin. Aynen tazminde malın zarar görmeden önceki durumu nasılsa o hâle yani eski hâle getirilmesidir. Zarar gören bir eşyanın yenisinin teslim edilmesi, kırılan bir camın takılması gibi. Nakden tazminde ise uğranılan zarar para ile giderilir. Nakden tazminde hâkim ödemenin bir defada tamamının ödenmesine hükmedebileceği gibi irad biçiminde (belirli aralılarla, aydan aya gibi) ödenmesine de hükmedebilir. Haksız fiil, bir kimsenin, hukuka aykırı bir davranışla, kendi kusuruyla, bir başkasına zarar vermesidir.Akde Aykırı Davranış, tarafların, aralarında mevcut olan sözleşme hükümlerine uyulmamasından kaynaklanır. Borçlar Kanunu 112’ye göre “borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür”.

  • Manevi Tazminat: Kişilik hakları saldırıya uğrayan kişinin manevi bütünlüğünün sarsılması, elem, üzüntü duyması, yaşama gücünün azalması karşılığında kural olarak para olarak takdir edilen tazminat türüdür. Manevi tazminat olarak hükmedilen para tek seferde bir bütün olarak ödenir. Maddi tazminattan farklı olarak irad biçiminde ödenemez. Manevi zarar, mahkeme kararının ilanı, kınama yazısının yayımlanması (tekzip) gibi yollarla da manevi zarar giderilebilir. Manevi tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; miras bırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça (talep edilmesi, dava açılması gibi) mirasçılara geçmez.

  1. Kamu Hukuku Yaptırımları

  1. Anayasa Hukukunda Yaptırım: Anayasa’ya aykırı olan normların denetimi ve gerektiğinde

iptali anayasa yargısının konusunu oluşturur. Anayasa’nın 150. maddesinde; kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi içtüzüğünün veya bunların belirli madde ve hükümlerinin, şekil ve esas bakımından anayasaya aykırılığı iddiası ile Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açılabileceği ifade edilmiştir. Bunlardan başka bazı kişileri görevleriyle ilgili işledikleri suçlardan dolayı Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla yargılar.

Yine kanunlara uymayan partiler Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılma yaptırımı ile karşı karşıya kalır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, temel hak ve özgürlükleri kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edilen bireylerin diğer başvuru yollarını tükettikten sonra başvurdukları istisnai ve ikincil nitelikte bir hak arama yolu olarak tanımlanabilir.



  1. İdare Hukukunda Yaptırım: Yaptırım kurumunun sadece kişilere uygulanmadığını, aynı

zamanda hukuk kurallarının üstünlüğü ve herkese eşit uygulanması gerekliliğinin bir sonucu olarak devlet mekanizmalarına karşı da yaptırımın uygulanabileceğinin en önemli göstergesi idare hukukunda yaptırım kurumudur.2’ye ayrılır.


  • İdari yaptırımlar (idarenin uyguladığı yaptırımlar): İdari yaptırımlar, idarenin bir yargı

kararına gerek olmadan, yasaların açıkça verdiği bir yetkiye dayanarak ve idare hukuku ilkelerini dikkate alarak idari işlemlerle uyguladığı cezalardır. Trafik cezaları, bir meslek ve sanatın yerine getirilmesinin yasaklanması, işyerinin kapatılması, yapı izninin verilmemesi, inşaatın durdurulması, radyo ve televizyon yayının durdurulması, disiplin yaptırımları, bağımsız idari otoritelerin kendi kanunlarında yer alan birtakım yaptırımları bunlardan bazılarıdır.

  • İdareye uygulanacak yaptırımlar: Hukuka aykırı bir idari işlem varsa, yargı makamları

tarafından iptal edilme yaptırımıyla karşı karşıya kalır. İdare hukukunda buna iptal davası adı verilmektedir. Eğer idari işlemlerin yetki, şekil, sebep, konu, maksat yönlerinden biri hukuka aykırıysa iptal davası açılabilir. Bu dava kamu yararını yakından ilgilendiren hususlar hariç olmak üzere kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılan davalardır. Savunması alınmadan bir memurun devlet memurluğundan çıkarılması durumunda memur idare mahkemesinde iptal davası açarak işlemi iptal ettirebilir. Diğer bir dava türü tam yargı davasıdır. İdarenin hukuka aykırı eylem ve işlemleri nedeniyle hakları ihlal edilmiş ve bu nedenle zarara uğramışlarsa zararın tazmini için açılan davaya tam yargı davası denir. Fazla alınan verginin iadesi, devlet hastanesinde kişiye yanlış tedavi uygulanması sonucu çalışamayıp ekonomik zarar görmesi gibi durumlarda zarar tam yargı davası açılarak tazmin edilir.

  1. Ceza Hukukunda Yaptırım: Ceza hukuku, suç ve ceza kavramlarını inceleyen kamu hukuku

bölümüdür. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi ceza hukukunun temel ilkelerinden biridir. Buna göre suç ve bunun karşılığı olan cezanın ancak kanun ile belirlenir. Kanunilik ilkesinin gerektirdiği bir başka şart da, aleyhe olan kanunun geçmişe yürüyemeyeceğidir. Yani, işlendiği sırada suç olmayan bir fiilden dolayı, sonradan fiilin suç olarak düzenlenmesi nedeniyle kimse cezalandırılamaz.

Ceza kanunumuza göre cezai müeyyideler; Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, Müebbet hapis cezası, Süreli hapis cezası ,Adli para cezasıdır.

Bunun yanı sıra mağdurun veya kamunun zararının giderilmesi, en az iki yıl süreyle bir eğitim kurumuna devam edilmesi, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanma, ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınması, belirli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanma gibi kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar vardır.



Müsadere, bir şeyin mülkiyetinin devlete geçmesini sonuçlayan bir yaptırımdır. Diğer bir deyişle işlenen bir suç karşılığı olarak, suçlunun malvarlığının tamamı veya bir bölümü üzerindeki mülkiyete son verilmesi ve bu mülkiyetin kamusal bir teşekküle (devlete) devredilmesi anlamına gelen ve bir yaptırım çeşididir.

  1. Vergi Hukukunda Yaptırım: Anayasa’nın 73. maddesinde “Herkes, kamu giderlerini

karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür” denmektedir. Vergi yükümlüğünü yasa hükümlerine göre yerine getirmeyen mükellef hakkında vergi kaybı(ziyai) cezası, usulsüzlük cezası ve diğer cezalarla cezalandırılırlar.

  1. Uluslar arası Hukukta Yaptırım: Uluslararası yaptırımlar, uluslararası hukuka uyulması

amacıyla baskı aracı olarak kullanılmaktadır. Uluslararası yaptırımlar genel olarak silahlı kuvvet kullanmayı gerektiren ve silahlı kuvvet kullanmayı gerektirmeyen uluslararası yaptırımlar olarak ikiye ayrılırlar.

Silahlı kuvvetler kullanmayı gerektirmeyen durumlarda psikolojik, politik, ekonomik, finansal ve fiziksel yaptırımlar öngörülebilir. Bu yaptırımlar ise şu şekilde sayılabilir: Boykot, Misilleme,Aynıyla karşılık verme, Ambargo, Diplomatik ilişkilerin kesilmesi.


ÜNİTE 7

HUKUKTA KİŞİLER VE KİŞİLİK
KİŞİLİK KAVRAMI

Kişinin hukuk düzeni tarafından korunan yetki alanına kişilik denir. Kişilik sağ ve tam doğumla beraber ortaya çıkar. Kişilik, kişinin ehliyetleri, kişilik alanına giren değerleri ve kişisel durumlarını anlatan bir kavramdır. Sağ olarak tamamıyla doğum gerçekleşmezse, yani çocuk düşer ya da ölü doğarsa kişilik kazanılmış olmaz.

Bir kimse, ölümüne kesin gözle bakılmayı gerektiren durumlar içinde kaybolursa, cesedi bulunamamış olsa bile gerçekten ölmüş sayılır. Bu duruma ölüm karinesi adı verilir. Ölüm karinesine başvurulabildiği durumlarda, o yerin en büyük mülki amirinin emriyle kaybolan kişi hakkında nüfus kütüğüne ölü kaydı düşürülür.

Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir. Gaiplik kararının istenebilmesi için, ölüm tehlikesinin üzerinden en az bir yıl veya son haber tarihinin üzerinden en az beş yıl geçmiş olması gerekir. Mahkeme, gaipliğine karar verilecek kişi hakkında bilgisi bulunan kimseleri, belirli bir sürede bilgi vermeleri için usulüne göre yapılan ilanla çağırır. Bu süre, ilk ilanın yapıldığı günden başlayarak en az altı aydır.



GERÇEK KİŞİ

Gerçek kişiler insanlardır. Modern toplumlarda bütün insanlar hukuki olarak kişi sıfatını taşımaktadır.



Hak EhliyetiMedeni Kanunun 8. maddesinde “Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler. ” şeklinde bir düzenleme mevcuttur. Buna göre her insan haklardan yararlanır ve haklar ile borçlara ehil olmada herkes eşittir.

Hak ehliyeti doğumla başlar. Hak ehliyetinin varlığı için sağ ve tam doğmuş olmak yeterlidir. Sağ ve tam doğumdan kasıt, çocuğun anasından ayrıldıktan sonra bir an dahi olsa yaşamsal fonksiyonlarının devam etmiş olmasıdır.



Fiil Ehliyeti: Fiil ehliyeti, bir kişinin kendi fiil ve hareketleriyle kendi iradesi ile hak ve borç kurması kaldırması ve değiştirmesi ehliyetidir. Fiil ehliyeti, hak ehliyetinden farklı olarak aktif bir ehliyettir. Kişi, fiil ehliyetine sahip olmasa da hakka sahip olabilir. Hak ehliyetinde irade çok önemli bir role sahip olmasa da, fiil ehliyetinde kişinin iradesi ön plandadır.

Fiili Ehliyetin Şartları:Medeni Kanun’un 10. maddesine göre, “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır”. Bu maddeden fiil ehliyetinin şartları çıkarılabilir. Bu şartlar;

Ayırt etme gücüne sahip olmak,

 Ergin olmak ve

 Kısıtlı olmamaktır.



Ayırt etme gücüne sahip olmak; Medeni Kanun’un 13. maddesine göre “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, ….. ayırt etme gücüne sahiptir.” Maddeye göre ayırt etme gücü akla uygun şekilde davranma yeteneğidir.

Erginlik; Reşit olma diye de ifade edebileceğimiz bu durum, belli bir yaşa gelmiş olmak veya o yaşa gelmiş sayılmak anlamına gelir. Medeni Kanun üç tür erginlikten bahseder.

  • Yasal erginlik durumunda kişi on sekiz yaşını doldurmakla ergin olur.

  • Evlenme erginliği; Medeni Kanun’un 11. maddesinin 2. fıkrasında “evlenme kişiyi ergin kılar“ ifadesi ile değinilen bir durumdur. Evliliğin sonradan herhangi bir nedenle ortadan kalkması kazanılmış erginliği etkilemez.

  • Yargı kararı ile kazanılan ( olağanüstü) erginlik; kazai rüşt olarak da adlandırılan bu durumda henüz 18 yaşını doldurmamış kişilerin fiil ehliyetine sahip olmaları bir mecburiyetten kaynaklanabilir.


Kısıtlı olmamak; bir kimsenin kanunda öngörülen belirli sebeplerden birinin varlığı hâlinde, mahkeme kararıyla fiil ehliyetinin sınırlandırılmasıdır. Akıl hastalığı ve akıl zayıflığı, Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim, Bir yıl ya da daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûm olma.

Fiil ehliyetleri bakımından kişilerin sınıflandırılması

Fiil ehliyetine sahip olmak için gereken şartların tümüne sahip olup olmamaya göre yapılmaktadır.



  • Tam Ehliyetliler: Ayırt etme gücüne sahip, ergin ve kısıtlanmamış kişiler tam ehliyetlilerdir. Bu kişiler kendilerini hak sahibi yapacak ya da borç altına sokacak her türlü işlemi tek başlarına yapabilirler.

  • Tam Ehliyetsizler: Tam ehliyetsizler ayırt etme gücüne sahip olmayan kişilerdir. Tam ehliyetsiz kişilerin yaptığı işlemler kanundaki istisnalar saklı kalmak üzere kesin hükümsüzdürler. Tam ehliyetsizlerin adına işlemleri kanuni temsilcileri yapar. Fakat yasal temsilcileri tarafından da yapılamayacak bazı işlemler vardır. Bu işlemler bağışlama, vakıf kurma ve kefalet sözleşmesidir. Kişiye sıkı sıkıya bağlı bağlı haklar kural olarak yasal temsilci tarafından kullanılamaz. Bağışlama, vakıf kurma ve kefalet sözleşmesi yapamazlar.

  • Sınırlı Ehliyetliler: Sınırlı ehliyetliler ergin, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan kişilerdir. Ancak istisnai olarak bazı konularda işlem ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Tam ehliyetlilerden farklı olarak kendilerine kanuni danışman atanan kişilerdir. Sınırlı ehliyetliler kendisine hâkim tarafından yasal danışman atanmış kişilerden oluşur. Kısıtlanmaları için yeterli sebep bulunmamasına rağmen fiil ehliyetinin bazı alanlarda sınırlandırılmasında çıkarı olduğu kabul edilen kişilerdir. Medeni Kanun’un 429. maddesinde yasal danışmanın oyu olmadan geçerli olamayacak işlemler; dava açma ve sulh olma,Taşınmazların alımı, satımı, rehnedilmesi ve bunlar üzerinde başka bir aynî hak kurulması, Kıymetli evrakın alımı, satımı ve rehnedilmesi

Olağan yönetim sınırları dışında kalan yapı işleri, Ödünç verme ve alma,Anaparayı alma,

Bağışlama ,Kambiyo taahhüdü altına girme,Kefil olma olarak sayılmaktadır



  • Sınırlı Ehliyetsizler: Sınırlı ehliyetsizler; ayırt etme gücü olup, tam ehliyetliliğin diğer iki koşulundan birine sahip bulunmamaktır. Bu nedenle bu grupta yer alan kişiler ayırt etme gücüne sahip küçükler ile ayırt etme gücüne sahip kısıtlılardan oluşmaktadır. Sınırlı ehliyetsizlerin kanuni (yasal) temsilcileri bulunur. Sınırlı ehliyetsizler bazı işlemleri kendi başlarına yapabilirler. Bu işlemler için yasal temsilcinin iznine gerek yoktur. Bu işlemlerin başında karşılıksız kazandırmalar gelir. Örneğin; kendisine yapılan bir bağışlamanın kabulünü sınırlı ehliyetsiz tek başına yapabilir. Sınırlı ehliyetsizler bazı işlemleri ise hiç yapamazlar. Bu işlemler, vakıf kurma, bağışlama ve kefalettir.

TÜZEL KİŞİLER

Gerçek kişiler dışında hukuk düzenince kendilerine haklara sahip olma ve borç edinme olanağı sağlanmış kişileri tüzel kişi olarak adlandırır. Mevcut olan toplumsal ihtiyaçların bünyesindeki kişilerin değişmesinden etkilenmeyen, insanların tek başına sahip olduğundan daha fazla gücü olan gerçek kişiler dışında varlıklara ihtiyaç duyulması sonucunda tüzel kişilik denilen kavram ortaya çıkmıştır. Tüzel kişilerin ortaya çıkması için bazı özellikleri içinde bulundurması gerekmektedir. Bu özellikler şunlardır; Belirli ve sürekli bir amaç, Bağımsızlık, örgütlenme



Tüzel Kişiliğin Niteliği:

  1. Farazi Kişilik Teorisi: Savigny tarafından ortaya atılan bu teori sadece insanın hak sahibi olabileceği varsayımından hareket etmektedir. Kişi veya mal topluluklarının hak sahibi olabilmesi kanun koyucunun bunları hukuk alanında insan gibi farz etmesiyle mümkün olabilmektedir. Tüzel kişi bir iradeye sahip değildir, bir fiil ehliyetinden söz edilmesine imkân yoktur. İnsanda olduğu gibi kendi davranışıyla bir borç altına girmesi veya hak kazanması düşünülemez. Bu yüzden bu tür hukuki işlemler onun adına “temsil” yolu ile yapılabilir.

  2. Gerçek Kişilik Teorisi: Gierke isimli hukukçu tarafından ileri sürülen bu teori taraftarları tüzel kişiliği gerçek canlı sosyal varlıklar olarak görmektedir.

Tüzel Kişilerin Çeşitleri:

  1. Kamu Hukuku Tüzel kişileri: Kamu otoritesini temsil eden, kanunla veya kanunun açıkça verdiği yetkiyle kurulan tüzel kişilerdir. Anayasa’nın 123. maddesine göre, kamu hukuku tüzel kişilikleri ancak kanun ile veya kanunun verdiği yetkiye dayanarak kurulabilir. Bu tüzel kişilerin işleyişleri de kamu yararı göz önünde tutularak kanunla düzenlenir. Kamu hizmeti yürüten bu tüzel kişilikler kendilerini fesh edemezler, mahkeme kararı ile dağıtılamazlar. Sona ermeleri de kanun ile olur. Kamu hukuku tüzel kişileri, kamu idareleri ve kamu kurum ve kuruluşları olarak ikiye ayrılırlar. Kamu idareleri kamu hizmeti görmek üzere örgütlenmiş tüzel kişilerdir. Anayasa’nın 127. maddesinde il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileri olarak tanımlanmışlardır. Kamu idarelerine belediyeler ve köy örnek verilebilir. Kamu kurum ve kuruluşları; tüzel kişilik tanınmış kamu hizmeti gören kuruluşlardır. Kamu kurumunda, kamu hizmeti için tahsis olunan örgüt, personel ve mal topluluğu bir bütün olarak tüzel kişi biçiminde bütünleştirilmiştir. Anayasa belirli bazı kurumların tüzel kişiliğe sahip olacağını belirlemiştir. Kamu kurum ve kuruluşlarına ise TRT, Millî Piyango İdaresi, Üniversiteler örnektir. Ayrıca Barolar Birliği, Türk Tabipler Birliği, Ticaret ve Sanayi Odaları gibi meslek kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarıdır.

  2. Özel Hukuk Tüzel Kişileri: Özel hukuk alanında bir hukuki işlem ile kurulurlar. Kamu otoritesini temsil etmeyen bu tüzel kişiliklerin nasıl kurulacağı kanun hükümleri ile belirlenmektedir. Özel hukuk tüzel kişileri takip ettikleri amaca göre kazanç paylaşma amacı güden tüzel kişiler ve kazanç paylaşma amacı gütmeyen tüzel kişiler olarak ikiye ayrılırlar.

Tüzel Kişilerin Hak ve Fiili Ehliyeti

Gerçek kişilerde olduğu gibi tüzel kişilerin de en önemli niteliklerinden biri hak ehliyetidir. Ancak hukuk düzeni hak ehliyeti konusunda gerçek kişi ve tüzel kişiler arasında farklılıklar öngörmüştür. Medeni Kanun’un 48. maddesi tüzel kişilerin hak ehliyetinin içeriğini şöyle belirlemektedir; “tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.” Kanun koyucu kural olarak tüzel kişilerin tam olarak hak ehliyetine sahip olmalarını kabul etmiştir. Cins, yaş hısımlık gibi sadece insana özgü olan bir kişi veya mal topluluğunun bünyesine tamamen yabancı olan bazı vasıflar dolayısıyla sadece gerçek kişilere tanınan haklardan tüzel kişilerin yararlanması söz konusu olamaz.

Tüzel kişiler hak ehliyetleri çerçevesinde tam bir fiil ehliyetine sahiptirler. Medeni Kanun’un 49. maddesi tüzel kişilerin, kanuna ve kuruluş belgelerine göre gerekli organlara sahip olmakla, fiil ehliyetini kazanacağına ilişkin düzenlemeye yer vermektedir.


Yüklə 349,97 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin