BÖLÜM II
Sömürge İmparatorluğundan İngiliz Milletler Topluluğu'na
Kuzey Atlantik Bildirisi ve
Birleşmiş Milletler'in Kuruluşu
Dünya Savaşı devam ederken, ABD Başkanı Roosevelt ile İngiltere Başbakanı Churchill, dünyada gelişen olayları görüşmek üzere Atlantik'te, New Foundland'ın Placentia Koyu'ndaki Prince of Wales (Gallerin Prensi) isimli bir savaş gemisinde buluştular. Bu görüşmeler sonucunda 14 Ağustos 1941 tarihinde "Atlantik Bildirisi" yayınlandı. Bu bildiriyle ABD ve İngiltere, topraklarını genişletmek istemediklerini, her ulusun yönetim şeklini seçme hakkına uyacaklarını, global anlamda bir ekonomik işbirliği istediklerini beyan ettiler. Aralarındaki anlaşmaya göre, bütün devletler denizlerde engelsiz dolaşabileceklerdi.
Atlantik Bildirisi, Birleşmiş Milletler'in bir başlangıç noktasıdır. Hatırlanacağı gibi Birleşmiş Milletler'e benzer bir girişim I. Dünya Savaşı sonrasında gerçekleştirilmiş ve İngiltere'nin, ABD'yi himayesi altına alarak yeni sömürgecilik düzeni oluşturmayı planladığı Milletler Cemiyeti kurulmuştu.
Bir Yuvarlak Masa (Round Table) planı olan Milletler Cemiyeti, İngiliz derin devleti açısından başarısız bir plandı. Dönemin ABD Başkanı Woodrow Wilson'un güçlü bir İngiliz hayranı olmasına ve tüm anayasal düzeninin İngiliz modelindeki gibi olması gerektiğini savunmasına rağmen ABD, Milletler Cemiyeti'ne katılmamıştır. Ardından gerçekleşen II. Dünya Savaşı da, Milletler Cemiyeti'nin kuruluş amacını tamamen ortadan kaldırmış ve bu kurum, İngiliz derin devletinin başarısız bir planı olarak tarihe gömülmüştür. Konuyla ilgili detaylı bilgiyi kitabın 1. cildinde bulabilirsiniz.
İngiliz derin devleti, II. Dünya Savaşı sonrasında benzer bir girişimde bulunmuş ve yine ABD ile el ele vermenin yollarını aramıştır. Çünkü İngiliz derin devleti her zaman Anglosakson bir dünya düzeni kurma peşinde olmuştur. Bu hedefini ise, özellikle 20. yüzyılda, ABD'nin varlığı ile daha kolay gerçekleştirebileceğine inanmıştır.
Hatırlanacağı gibi Milletler Cemiyeti'nin İngiliz derin devleti açısından kuruluş sebeplerinden biri, sömürgeci sistemin adını değiştirmek ve mandater sistemi dünyaya hakim edebilmekti. Ölü doğan Milletler Cemiyeti yoluyla gerçekleştirilemeyen bu plan, bir başka örgütlenme adı altında rahatça gerçekleştirilebilirdi. Dahası, II. Dünya Savaşı, İngiltere ile ABD'yi doğal müttefik haline getirmişti.
Üstelik ABD, II. Dünya Savaşı sırasında atom bombalarını atan taraftı. Bir şekilde "tekrar savaş istemediğini" vurgulama, kendisine barışçıl bir görünüm verme ihtiyacı içindeydi. Dolayısıyla, "dünya barışı"nı isteyen bir örgütlenmeden ABD'nin tekrar uzak durması mümkün gözükmüyordu.
Eski istihbaratçı Dr. John Coleman, Chatham House'da şekillendirilen Milletler Cemiyeti'nin tekrar aktif hale getirilmesi emrinin, 1941 yılında yine Chatham House tarafından verildiğini belgelemektedir. Coleman'ın araştırmalarına göre bu talimat, ABD Dışişleri Bakanı Cordell Hull'a doğrudan Chatham House tarafından verilmiştir.90 İşte bu nedenledir ki, eski bir ABD milletvekili olan John Rarick, Birleşmiş Milletler'i "gizli bir hükümet oluşumu" olarak isimlendirmiştir.91 Nitekim Birleşmiş Milletler'in kuruluş aşamaları oldukça kavgalı ve şaibelidir. Kurulacak olan Birleşmiş Milletler örgütünde İngiltere ve ABD başta olmak üzere büyük devletlere oldukça geniş yetkiler tanınmaktadır. Bu durum, diğer üyeleri sürekli olarak tedirgin etmiş, anlaşmazlıkların kaynağı olmuştur.
Şunu önemle belirtmek gerekmektedir: Birleşmiş Milletler, bugünkü görünümü ile çeşitli ülkeler ve bölgelerde yardım faaliyetleri gerçekleştirmekte ve pek çok alanda çözüme yönelik girişimlerde bulunmaktadır. Bu açıdan Birleşmiş Milletler'in ve BM çatısı altında toplanan hayırsever kesimlerin gösterdiği çaba takdire şayandır. Ayrıca dünyada, milletleri aynı çatı altında birleştirmiş böyle birliklerin olması bir güzelliktir; iyilerin ittifakı daima teşvik ettiğimiz bir konudur. Devletler ve milletler, sürekli olarak birlik ve beraberlik içinde olmalı ve mümkün olan her imkanda aynı çatı altında toplanabilmelidirler. Birleşmiş Milletler kurumu, dünya savaşlarına karşı bir misyon edinmiş olması nedeniyle de ayrıca önemli bir yapılanmadır. Sorunların savaşlarla değil, diplomasi yoluyla çözülebileceği fikri üzerine geliştirilmiştir. Bu konuda her zaman başarı sağlanamasa da "barış" adı altında kurumlaşmak rahatlatıcıdır.
Burada eleştiri noktamız, söz konusu kurumun kuruluş aşamasında İngiliz derin devletinin himayesinde bulunması ve "yeni sömürgecilik" kavramının bu kurumun arkasına saklanarak yaygınlaştırılmasıdır.
Kurumun günümüzdeki işleyişi de çoğu zaman eleştirilere hedef olmaktadır. Bilindiği gibi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, günümüzde çok başarılı kararlar alamamakta ve acil çözüm bekleyen konuları çoğu zaman çözümsüz bırakmaktadır. Tarafların ortak bir noktada buluşamamaları, bu kurumu sorunlara çözüm olmaktan her geçen gün daha fazla uzaklaştırmaktadır. Bunun en büyük sebeplerinden biri, kuşkusuz İngiliz derin devletinin çıkarlarının daima ön planda olması ve onun himayesindeki devletlerin derin devleti desteklemek dışında çıkar yol bulamamalarıdır.
Birleşmiş Milletler, İngiliz derin devleti için "sömürge" mekanizmasını daha masum isimler altında devam ettirmek için bir yoldur. İngiliz derin devleti, İngiliz İmparatorluğu'nu günümüze uygun bir versiyon dahilinde devam ettirmek istemiştir. Bunun için, II. Dünya Savaşı'ndan çok kısa bir zaman sonra "İngiliz Milletler Topluluğu" oluşacaktır. Fakat bundan önce, İngiliz derin devletinin oldukça uzun bir geçmişe dayanan sömürge tarihi olduğunu unutmamak gerekir. Bu sömürge tarihini hatırlayalım.
Dostları ilə paylaş: |