K A R A R
Davacı :T. İhracat Kredi Bankası A.Ş. (Türk Eximbank)
Vekili : Av. E. E.
Davalı : Z. U.
Vekili : Av. N. K.
O L A Y : Davalı Zekai Uysal davacı bankada çalışırken iş akdi bankaca feshedilmiştir. Mahkeme kararları ile işe yeniden başlatılan davalının banka ile ilişiği banka lehine verilen kararın kesinleşmesi üzerine, 17.6.2005 tarihinde kesilmiştir.
Bunun üzerine, davacı vekili, davalının bankaya ödemesi gereken 39.880,44 YTL’den davalının kullanmadığı izin karşılığı 3.582,95 YTL ve emekli kesintisi iade alacağı tutarı olan 793,95 YTL’nin mahsup edildikten sonra kalan alacağa temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA 14. İŞ MAHKEMESİ; 20.3.2007 gün ve E:2006/985, K:2007/366 sayı ile, davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, davalı bankada çalışırken 9.5.1997 tarihinde müvekkili banka tarafından davalının iş akdinin feshedildiğini, davalı tarafından işlemin iptali için Ankara 10. İdare Mahkemesi’nde açılan davanın, ilgili Mahkemenin 30.11.1999 günlü 1999/938 E, 1999/1420 K sayılı ilamıyla kabul edilerek söz konusu işlemin iptaline ve davalının açıkta kaldığı süreye ilişkin özlük haklarının ödenmesine karar verildiğini, Mahkeme kararı gereği davalının işe başladığını ve açıkta kaldığı süreye ait dönem için özlük haklarının toplam 24.581.944.256TL ödendiğini, kararın temyizi edildiğini ancak temyiz talebinin reddine karar verildiğini, tashihi karar yoluna gidildiğini, Danıştay tarafından talep yerinde görülerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verdiğini, bu kararın davalı Zeki Uysal tarafından temyiz talebinin Danıştay tarafından reddedildiğini, bu nedenle davalının bankaya ödemesi gereken 39.880.44 YTL den davalının kullanmadığı izin karşılığı 3.582.95 YTL ve emekli kesintisi iade alacağı tutarı olan 793.95 YTL'nin mahsup edildikten sonra kalan alacağa temerrüd tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ettiği, davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının yapmış olduğu işlemin iptali için Ankara 8. İdare Mahkemesi’nde açılan davanın kabulüne karar verilerek işlemin iptal edildiğini, temyiz sonucu Danıştay 12. Dairesi’nin yerel mahkeme kararını bozduğunu, ancak, yapılan tashihi karar sonucunda Danıştay 12. Dairesi’nin 2004/2474 E, 2006/81 K sayılı kararıyla bozmayı kaldırdığını ve iptal kararı verdiğini, müvekkilinin bugüne kadar tüm özlük haklarının devam ettiğini, ancak davacı banka genel müdürü tarafından yargı kararına uymayarak müvekkilinin memuriyetini iade etmediğini, bu nedenle haksız ve yersiz dâvanın reddine karar verilmesini talep ettiği, davanın Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde yargılamasının yapıldığı ve görevsizlik kararı verilerek Mahkemelerine gönderildiği ve Mahkemelerinde yeniden yargılamasının yapıldığı, davalının davacı nezdinde kurumsal niteliği baskın idari sözleşme ile idare hukuku kurullarına uyun olarak istihdam edildiği ve davacı ile davalı arasında çalışma ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklara idari yargı mercilerinin bakması gerektiği ve idari yargının görevli ve yetkili olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar, temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Davacı vekili, bu kez, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 44.867,57 YTL’nin banka alacağının temerrüd tarihinden itibaren mensup kredisi alacağına işleyecek %15,7 faizi ve diğer alacak kalemlerine işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA 16. İDARE MAHKEMESİ; 17.5.2007 gün ve E:2007/1328 sayı ile, davacı T. İhracat ve Kredi Bankası A.Ş. (Türk Eximbank) vekili tarafından, davalıya ödenen 44.867.57 YTL'nin 35.503.54 YTL'sinin temerrüd tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile 9.364,03 YTL'sinin ise Mensup Kredisi Uygulama Esasları'nın 10 ve 11. maddeleri gereğince işleyecek % 15,7 temerrüd faizi ile tazmini istemiyle Zekai Uysal'a karşı açılan davada işin gereğinin görüşüldüğü, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesinden söz ederek, dava dosyasının incelenmesinden, T.İhracat Kredi Bankası A.Ş.'de çalışan davalının iş akdinin 9.5.1997 tarihinde feshedilmesi üzerine söz konusu fesih işleminin iptali ve açıkta kalan süreye ilişkin özlük haklarının yasal faizi ile verilmesi istemiyle Ankara 10. İdare Mahkemesi'nde açılan dava sonucu verilen iptal kararı üzerine davalının görevine iade edildiği ve açıkta kaldığı süreye ilişkin özlük haklarının yasal faizi ile birlikte ödendiği, yapılan temyiz incelemesinde temyiz isteminin reddine karar verildiği, ancak karar düzeltme aşamasında Danıştay 12. Dairesi’nin 2002/4019 E ve 2004/1782 K sayılı ilamı ile davalının iş akdinin feshine ilişkin işlemin hukuka uygun bulunarak kararın bozulduğu, Ankara 10. İdare Mahkemesi’nce bozma kararına uyularak davanın reddedildiği, sonrasında davalının temyiz ve karar düzeltme taleplerinin reddedilerek Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin E:2004/2994 ve K:2004/1726 sayılı davanın reddine ilişkin kararının kesinleşmesi üzerine davalıya ödenen meblağların tazmini istemiyle açılan davada, Ankara 14. İş Mahkemesi’nin 20.3.2007 tarih ve E:2006/985, K:2007/366 sayılı kararı ile uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görev alanına girdiği belirtilerek davanın görev yönünden reddine karar verildiği, davacı bankanın aynı taleple Mahkemelerinde görülen bu davayı açtığının anlaşıldığı, idari yargı denetiminin amacı, idarenin hukuka uygunluğunun sağlanması; konusu ise, idarenin kamu hukuku kurallarına göre yapmış olduğu işlem ve eylemleri olduğundan davanın bu işlem ve eylemlerden hukuku etkilenenler tarafından açılması ve denetim konusuna uygun olarak, bu idari işlem ve eylemleri yapmış olan idareye yöneltilmesi gerektiği, idarenin idare edilenlere karşı dava yoluna başvurmasının, ancak özel hukuk kişisi gibi davranması halinde olanaklı bulunduğu, bu durumda, özel hukuk kişilerinden herhangi bir farkı, onlara üstünlüğünün söz konusu olmadığı ve davanın, adli yargıda özel hukuk kurallarına göre çözümleneceği, idari yargının görev alanı idari işlem ve eylemler ile idari sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıklarla sınırlı bulunduğundan idari yargıda görülen ilk derece davalarında, özel hukuk kişilerinin davalı, yani hasım mevkiinde bulunmalarının düşünülemeyeceği, olayda; T. İhracat ve Kredi Bankası A.Ş. (Türk Eximbank) vekili tarafından, davalıya ödenen 44.867.57 YTL'nin 35.503.54 YTL'sinin temerrüd tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile 9.364,03 YTL'sinin ise Mensup Kredisi Uygulama Esasları'nın 10 ve 11. maddeleri gereğince işleyecek %15,7 temerrüd faizi ile gerçek kişi davalıdan tazmini istemiyle açılan davanın davacının uyuşmazlığı nitelendirişi de dikkate alınarak sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği, bu durumda; adli yargıda çözümlenmesi gereken uyuşmazlığa ilişkin davanın İdare Mahkemesinde görülüp çözülmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı vererek, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 19. maddesi uyarınca görevli yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderilmesine ve dosya incelemesinin bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilinceye kadar ertelenmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mahmut BİLGEN, Ramazan TUNÇ, Habibe ÜNAL, O. Cem ERBÜK, Muhittin KARATOPRAK ve Gürbüz GÜMÜŞAY’ın katılımlarıyla yapılan 3.12.2007 günlü toplantısında;
I-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; İdare Mahkemesince anılan Yasanın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşılmakla, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun, davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacı T.İhracat Kredi Bankası A.Ş. tarafından, iş akdinin feshedilmesi sonucu mahkeme kararları ile işe yeniden başlatılan ve banka lehine verilen mahkeme kararının kesinleşmesi üzerine banka ile ilişiği kesilen davalıdan olan alacağın faizi ile birlikte tahsili istemiyle açılmıştır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlığını taşıyan 2. maddesinde, “1.(Değişik: 10/6/1994 - 4001/1 md.) “İdari dava türleri şunlardır:
a) (İptal: Ana.Mah.nin 21/9/1995 tarih ve E:1995/27, K:1995/47 sayılı kararı ile; Yeniden Düzenleme: 8/6/2000 - 4577/5 md.) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
c) (Değişik: 18/12/1999-4492/6 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar” denilmiştir.
Kişiler aleyhine açılan davaların idari yargı yerinde görülüp çözümlenmesine hukuken olanak bulunmadığından ve olayda da, idarece kamu gücüne dayalı olarak ve idari usul ve esaslara göre re'sen ve tek yanlı biçimde tesis edilmiş bir işlem veya eylemden dolayı, hak veya menfaati ihlâl edilenler tarafından idare aleyhine açılmış bir dava olmadığından, davanın idari yargı yerinde çözümleneceği sonucuna ulaşmak imkansızdır.
Buna göre, davacı alacağının tahsili için gerçek kişi aleyhine sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre açılan davanın, özel hukuk hükümleri çerçevesinde görüm ve çözümünde adli yargı yeri görevlidir.
Açıklanan nedenlerle, T.İhracat Kredi Bankası A.Ş.(Türk Eximbank)’ın açtığı davada; İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile İş Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 16. İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ İLE Ankara 14. İş Mahkemesi’nce verilen 20.3.2007 gün ve E:2006/985, K:2007/366 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 3.12.2007 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2007/350
KARAR NO: 2008/127
KARAR TR : 5.5.2008
(Hukuk Bölümü)
Ö Z E T : 3213 sayılı Maden Kanunu ve Maden Kanununun I (A) Grubu Madenleri ile İlgili Uygulama Yönetmeliği uyarınca verilen idari para cezasına karşı açılan davanın, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : M. G.
Vekili : Av. M. H. B.
Davalı : Yahşihan Kaymakamlığı
O L A Y : Yahşihan Kaymakamlığı İlçe Özel İdare Müdürlüğü’nün 4.8.2005 gün ve 154 sayılı işlemi ile, Maden Kanunu’nun 12. maddesi ve I(A) Grubu Madenleri İle İlgili Uygulama Yönetmeliği’nin 18. maddesi gereğince 87.210.00 YTL idari para cezası verilerek aynı gün ve 155 sayılı işlem ekinde davacıya tebliğ edilmiştir.
Davacı vekili, para cezasının kaldırılması istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.
KIRIKKALE İDARE MAHKEMESİ; 9.12.2005 gün ve E:2005/1485, K:2005/1573 sayı ile, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun başvuru yolunu düzenleyen 27. maddesinin birinci fıkrasında, "idari para cezası"na ve "mülkiyetin kamuya geçirilmesi"ne ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulabileceğinin bir duraksamaya yer vermeyecek açıklıkta kurala bağlandığına göre, artık idari para cezalarına karşı açılacak davalarda görevli yargı yerinin idari değil adli yargı yeri olduğu, öte yandan, Kanunun geçici 2. maddesinde, bu Kanun hükümlerinin, yürürlüğe girdiği tarih itibariyle idare mahkemelerinde dava açılarak iptali istenen idari yaptırım kararları hakkında uygulanamayacağı; geçici 3. maddesinde, daha önce verilmiş idari para cezalarına ilişkin kararlara karşı henüz iptal davası açılmamış olmakla birlikte dava açma süresinin geçmemiş olması halinde bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren onbeş gün içinde 27. madde hükümlerine göre sulh ceza mahkemesine başvuruda bulunulabileceği yolunda yer alan kuralların, yukarıda getirilen yorumu doğrular yönde olduğu, bu durumda, Kabahatler Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 1.6.2005 tarihinden itibaren idari para cezalarına karşı açılan davaların, Kabahatler Kanunu kapsamında olduğu ve idari yaptırım olarak para cezası öngören kanunlarda itiraz yeri olarak idare mahkemeleri gösterilmiş olsa dahi görüm ve çözümünün adli yargı yerlerinin görev alanına girdiği sonucuna ulaşıldığından; davacıya idari para cezası verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle 9.9.2005 tarihinde açılan işbu davanın görüm ve çözümünün adli yargı yerinin görevine girdiği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karar kesinleşmiştir.
Davacı vekili, bu kez, aynı istemle adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.
KIRIKKALE 2. SULH CEZA MAHKEMESİ; 20.3.2007 gün ve Dosya No:2006/37, K:2007/88 sayı ile, itirazcı vekilinin 18.7.2006 tarihli dilekçe ile, 27.7.2005 gün ve 71-1/146 sayılı Olur ile 4.8.2005 gün ve 71-1/154 sayılı ve 4.8.2005 gün ve 71-1/155 sayılı idari para cezasının ve son ağırlaştırılarak cezanın düzeltilmesine ilişkin işlemin iptalini isteyerek itiraz ettiği, itiraz konusunun 5177 sayılı Yasa’nın I(a) Grubu Madenleri İle İlgili Uygulama Yönetmeliği’nin 18'inci maddesince verilen idari para cezası olduğu, cezanın, Kırıkkale Valiliği İmar Afet Şube Müdürlüğü'nün 14.7.2005 günlü raporuna dayanılarak Yahşihan İlçe Özel İdaresi tarafından düzenlendiği, 5302 sayılı İl Özel İdare Yasası’nın 59'uncu maddesine göre verilen ceza kararlarına ilişkin müracaatların idari yargıya yapılacağının anlaşıldığı, dosyanın idari yargıdan görevsizlik kararı verilmesinden sonra Mahkemelerine itiraz yolu ile gelmiş olduğunun görüldüğü, 5326 sayılı Yasa’nın 3'üncü maddesi itiraz tarihi olan 18.7.2006 tarihinden sonra değişikliğe uğradığından, özel kanunlarda aksine hüküm bulunmadığı takdirde Kabahatler Yasası’nın uygulanacağı düzenlemesi karşısında, son yapılan değişiklikle görevli mahkemenin idari yargı yeri olacağı sonucunu doğuracağından, görevsizlik kararı vermenin icap ettiği gerekçesiyle 5326 sayılı Yasa’nın değişik 3'üncü maddesi, 5302 sayılı Yasa’nın 59 ve CMK'nun 3,4,5,6 maddeleri uyarınca görevsizlik kararı vermiş; bu karar kesinleşmiştir.
Bunun üzerine, davacı vekili, 2. kez aynı istemle idari yargı yerinde dava açmıştır.
KIRIKKALE İDARE MAHKEMESİ; 31.5.2007 gün ve E:2007/610 sayı ile, davacı vekili tarafından, Maden Kanunu'nun 12. maddesi ve Maden Kanununun I(A) Grubu Madenleri İle İlgili Uygulama Yönetmeliği'nin 18. maddesi uyarınca 27.07.2005 ve 04.08.2005 tarihli işlemlerle uygulanan 87.210 YTL idari para cezasının iptali istemiyle dava açıldığı, 3213 sayılı Maden Kanunu'nun 5177 sayılı Kanun'la değişik 2. maddesinde, 1. grup madenler arasında (a) inşaat ile yol yapımında kullanılan ve tabiatta doğal olarak bulunan kum ve çakılların da sayıldığı; 7. maddesinde, madencilik faaliyetlerinde üretim ve sevkiyatın usulü ile ruhsatsız ve izinsiz üretim ve sevkiyat halinde uygulanacak idari para cezalarının düzenlendiği; Maden Kanunu'nda değişiklik yapan 26.05.2004 tarih ve 5177 sayılı Kanun'un geçici 8. maddesi uyarınca yürürlüğe giren Maden Kanununun I(a) Grubu Madenleri İle İlgili Uygulama Yönetmeliği'nin 18.maddesinde, ruhsat olmadan I(a) grubu bir madenin üretilip sevk edilmesinin, Genel Müdürlüğün ve mülki amirin yetkilendirdiği kişiler tarafından tespit edilmesi halinde, durumun bir tutanak ile tespit edileceği; üretilen madene mülki idare amirliğince el konularak; bu kişilere, bu fıkra kapsamında üretilmiş olup el konulan ve el konulma imkanı ortadan kalkmış olan tüm madenin ocak başı satış bedelinin beş katı tutarında idari para cezası uygulanacağının hükme bağlandığı, ancak, bahsi geçen mevzuatta, uygulanan idari para cezalarına karşı gidilecek yargı yolunun belirtilmediği, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun muhtelif hükümlerinden söz ederek, Kabahatler Kanunu’nun başvuru yolunu düzenleyen 27. maddesinin birinci fıkrasında, "idari para cezası"na ve "mülkiyetin kamuya geçirilmesi"ne ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulabileceğinin bir duraksamaya yer vermeyecek açıklıkta kurala bağlandığına göre, artık idari para cezalarına karşı açılacak davalarda diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde görevli yargı yerinin idari yargı değil adli yargı yeri olduğu, dosyanın incelenmesinden, davacının Tünel mevkii, 140 parselden ruhsatsız ve izinsiz olarak kum malzemesi aldığından bahisle 3213 sayılı Maden Kanunu ve Maden Kanununun I(a) Grubu Madenleri İle İlgili Uygulama Yönetmeliği'nin 18. maddesi uyarınca verilen para cezasının iptali istemiyle Mahkemelerinde açılan davanın, 09.12.2005 tarih ve E:2005/1485, K:2005/1573 sayılı kararlarıyla "görevsizlik" nedeniyle reddedildiği; bu kararları üzerine adli yargıda açılan davanın da Kırıkkale 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 20.03.2007 tarih ve Karar No:2007/88 sayılı "görevsizlik" kararı ile reddi üzerine bakılan davanın açıldığının anlaşıldığı, bu durumda, yukarıda yer alan hükümler uyarınca verilen cezanın iptali istemiyle açılan davada, idare mahkemeleri görevli olmayıp, anılan 5326 sayılı Yasa'nın 3. ve 27. maddeleri uyarınca sulh ceza mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle Kırıkkale 2. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 20.03.2007 gün ve Karar No:2007/88 sayılı "Görevsizlik" kararı üzerine açılan bu davada görevli yargı yerinin belirlenmesi için 2247 sayılı Yasa'nın 19. maddesi uyarınca Uyuşmazlık Mahkemesi'ne başvurulmasına, dava dosyasının Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderilmesine ve karar alınana kadar davanın incelenmesinin ertelenmesine karar vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Erdoğan BUYURGAN, Ramazan TUNÇ, Habibe ÜNAL, O.Cem ERBÜK, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 5.5.2008 günlü toplantısında;
I-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;
Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...” açıkça belirtilmiştir. Bu durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.
İdare Mahkemesince anılan Yasanın 19. maddesinde öngörülen şekilde başvurulduğu ve usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Nurdane TOPUZ’un, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun, davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, 3213 sayılı Maden Kanunu ve Kanunun I (a) grubu madenleri ile ilgili yapılacak işlemlere ait usul ve esasları düzenlemek amacıyla çıkarılan Maden Kanununun I(A) Grubu Madenleri İle İlgili Uygulama Yönetmeliği'nin 18. maddesi gereğince verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.
3213 sayılı Maden Kanunu’nun 1. maddesinde, Kanun’un amacı; madenlerin aranması, işletilmesi, üzerinde hak sahibi olunması ve terk edilmesi ile ilgili esas ve usullerin düzenlenmesi olarak belirlenmiş; Yasanın, “Üretim ve Sevkiyat” başlıklı 12. maddesinin birinci fıkrasında, üretilen maddenin sevk fişi ile sevkiyatının zorunlu olduğu, ikinci fıkrasında, tesislerden elde edilen ürünlerin sevk fişi kullanımı ve denetimi ile ilgili hususların yönetmelikle belirleneceği, üçüncü fıkrasında, ruhsat sahibi tarafından sevk fişi olmaksızın maden sevk edildiğinin mülki idare amirliklerince tespit edilmesi halinde, söz konusu madenin ocak başı satış bedelinin üç katı tutarında idari para cezası verileceği, dördüncü fıkrasında, denetim ve inceleme sonucunda, yaptığı üretim ve sevkiyatı bildirmediği tespit edilen ruhsat sahiplerine, ödenmesi gereken Devlet hakkına ilaveten bildirilmeyen miktar için hesaplanacak Devlet hakkının on katı tutarında idarî para cezası verileceği, beşinci fıkrasında ise; ruhsat veya işletme izni olmadan üretim faaliyetinde bulunulduğunun tespiti halinde, üretilen madene mülki idare amirliklerince el konulacağı, bu kişilere, bu fıkra kapsamında üretilmiş olup el konulan ve el konulma imkânı ortadan kalkmış olan tüm madenin, ocak başı satış bedelinin beş katı tutarında idarî para cezası uygulanacağı, bu şekilde maden çıkartılması ve/veya sevk edilmesinin Devlet malına karşı işlenmiş fiil sayılacağı, bu fiili işleyenlerin adlî takibat yapılmak üzere ilgili makamlara bildirileceği, el konulan madenlerin, mülki idare amirliklerince satılarak bedelinin özel idareye aktarılacağı belirtilmiştir.
Maden Kanununun I(A) Grubu Madenleri İle İlgili Uygulama Yönetmeliği'nin 18. maddesinde, “Ruhsat olmadan I (a) Grubu bir madenin üretilip sevk edilmesinin, Genel Müdürlüğün veya mülki amirin yetkilendirdiği kişiler tarafından tespit edilmesi halinde, durum bir tutanak ile tespit edilir. Bu tutanakta üretimin yapıldığı yer, üretimi yapan kişi, taşıyan aracın plakası, aracı kullanan kişi, tartılması mümkün ise sevk edilen maden cinsi ve miktarı ya da yaklaşık miktarı tespit edilir. Üretilen madene mülki idare amirliğince el konulur. Bu kişilere, bu fıkra kapsamında üretilmiş olup el konulan ve el konulma imkanı ortadan kalkmış olan tüm madenin, ocak başı satış tutarının beş katı miktarında idari para cezası uygulanır. Bu şekilde maden çıkartılması ve/veya sevk edilmesi Devlet malına karşı işlenmiş fiil sayılır. Bu fiili işleyenler adli takibat yapılmak üzere ilgili makamlara bildirilir. El konulan madenler, mülki idare amirliğince satılarak bedeli il özel idaresine aktarılır” denilmiştir.
3213 sayılı Maden Kanunu’nda, idari para cezasına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır.
1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanun’un diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir.
Daha sonra, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli olacağı belirtilmiştir.
Son olarak, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde " (1) Bu Kanunun;
a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,
uygulanır." denilmiştir.
19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun; İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterildiği durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.
Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.
Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.
İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen idari para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 3213 sayılı Maden Kanunu’nda idari para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacak olması nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanun’un 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, İdare Mahkemesinin başvurusunun kabulü ile Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Kırıkkale İdare Mahkemesi’nin BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Kırıkkale 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 20.3.2007 gün ve Dosya No:2006/37, K:2007/88 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 5.5.2008 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2007/361
KARAR NO: 2008/39
KARAR TR : 3.3.2008
(Hukuk Bölümü)
Ö Z E T : 2247 sayılı Yasa’nın 10. ve 12. maddelerinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun, aynı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca REDDİ gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : Z. D.
Vekili : Av.S.N. A., D. K., H. V. A.
Davalı : İçişleri Bakanlığı
Vekili : Hazine Av. Y. Ü.
O L A Y : Davacı vekili, malulen emekliye ayrılan müvekkilinin, Tunceli Emniyet Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yaparken; 29.5.1988 günü içinde bulunduğu Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürlüğüne ait aracın devrilmesi sonucu meydana gelen kaza nedeniyle ağır yaralandığı ve iş gücü kaybına uğradığı, "Aktif polislik yapamaz, idari polis olur şeklinde rapor verildiğinden bahisle, kazaya bağlı olarak oluşan 6000.00. YTL maddi ve manevi zararının tazmini istemiyle, 31.5.2005 tarihinde Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2005/218 sayısında dava açmıştır.
Davalı İdare vekilince, birinci savunma dilekçesinde, davada idari yargının görevli olduğu ileri sürülerek, görev itirazında bulunulmuştur.
ANKARA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 29.11.2005 günlü celsesinde E:2005/218 sayı ile, görev itirazı reddedilmiştir.
Davalı İdare vekilince, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle süresi içinde başvuruda bulunulmamıştır.
Davacı vekili, trafik kazası nedeniyle, işgücü- efor kaybından doğan 200.000.YTL maddi tazminatın, olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline hükmedilmesi ve Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2005/218 sayısında devam eden davasıyla birleştirilmesine karar verilmesi istemiyle, 19.9.2006 gününde adli yargı yerinde “ek” dava açmıştır. Bu dava Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2006/378 sayısına kaydedilmiştir.
ANKARA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nce; 21.9.2006 günlü E:2006/378 sayılı Tensip Tutanağıyla, dava dilekçesi ve duruşma gününün taraflara tebliğ edilmesine karar verilmiş, tebliğ alındısında davalı idarenin 11.10 2006 tarihli kaşesi basılmış, buna karşın; ilk celse tarihi olan 5.10.2006 günündeki duruşmaya katıldığı belirtilen davalı idare vekilince, görev itirazında bulunulmamış, davaların birleştirilmesi talebinin Mahkemenin takdirine bırakıldığı bildirilmiştir. Aynı tarihte anılan Mahkemece; E: 2006/378, K:2006/389 sayı ile, tarafları ve konusu aynı olan ve birbiri ile fiili ve hukuki irtibatı bulunan Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2005/218 sayılı dosyası ile Mahkemelerinin dosyasının birleştirilmesine ve yargılamanın, Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyası üzerinden yürütülmesine, esasın bu şekilde kapatılmasına karar verilmiştir.
Bu aşamadan sonra Davalı vekilinin, Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2005/218 sayılı dosyasına verdiği ve “Mahkemenin dosyası ile birleşen Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2006/378 sayılı dosyası ile ilgili beyanlarını” içerdiği belirtilen 10.10.2006 tarihli dilekçede; davada idari yargının görevli olduğu ileri sürülerek, yeniden görev itirazında bulunulmuştur.
ANKARA 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’nce; 25.1.2007 günlü celsesinde E:2005/218 sayı ile, “Davalı tarafın birleşen Ankara 2.ASLHM'nin 2006/378 esas sayılı dosyasıyla ilgili olarak yapmış olduğu görevsizlik (yargı yolu ) itirazının, asıl dosyada olduğu gibi yine yerinde görülmediğinden ve bu davaya bakma görevi idari yargıya ait olmayıp Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin ve Hukuk Genel Kurulunun kararlarına göre adli yargı görevli olduğundan” bahisle görev itirazı reddedilmiştir.
Davalı İdare vekilince, son karara ilişkin olarak, süresi içinde verilen dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine dilekçe ve dava dosyası örneği, Danıştay Başsavcılığına gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI: Anayasanın 125. maddesinde idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğunun belirtildiği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2 nci maddesinde idari dava türlerinin sayıldığı, bu maddenin (1-b.) bendinde de, idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davalarının görüm ve çözümünün idari yargının görev alanına giren idari dava türleri arasında sayıldığı; kamu hizmetini yürütmekle yükümlü kılınan kamu kuruluşunun, kamu hizmetini yürütürken, kamu görevlisine verdiği zararın tazminine ilişkin davada, kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuk kurallarına uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin, kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin, sonuçta kamu idaresi ile görevlisi arasındaki, iç ilişki çerçevesinde hizmet kusuru ve idarenin sorumluluğunu gerektiren bir husus olup olmadığının tayin ve tespitinin idari yargı yerlerine ait bulunduğu; Uyuşmazlığın, davacının görev yerine gitmek amacıyla içinde bulunduğu davalı idareye ait aracın yaptığı trafik kazasında yaralanmasından dolayı uğradığı iddia olunan zararının kamu hizmetini gereği gibi yürütmediği ileri sürülen davalı idareden tazminine ilişkin bulunduğu; bu durumda, Uyuşmazlığın esasını, kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında ajanın uğradığı zararın idare tarafından tazmini oluşturmakta olup, davacı ile davalı idare arasındaki ilişkinin kamu hukukuna dahil bulunması nedeniyle, sözü edilen zararın tazmini için açılan bu davanın, İdare Hukuku esaslarına göre idari yargı yerlerince çözümlenmesi, yukarıda değinilen mevzuat hükümleri gereği olduğundan, Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin İçişleri Bakanlığının görev itirazının reddine ilişkin kararının kaldırılmasının gerektiği gerekçesiyle idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesine göre görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesi’nden istemiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesinin üçüncü fıkrasına göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-b. maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının, idari dava türleri arasında sayıldığı; buna karşın, dava konusu zararın, kamu idaresine ait aracın karayolu üzerinde işletilmesi sırasında meydana gelmiş olması nedeniyle, görevli yargı yerinin belirlenebilmesi için konuya ilişkin özel düzenleme içeren Karayolları Trafik Yasası hükümlerinin gözden geçirilmesinin gerektiği; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 85. maddesi, değişik birinci fıkrasında “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” ve değişik beşinci fıkrasında “İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” hükümlerini taşımakta; 106. maddesinde ise, “Genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine ve belediyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu Kanunun işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmekte olup, anılan 85. maddeden, işleten ve teşebbüs sahibinin, bir motorlu aracın işletilmesinden ve bu arada aracın sürücüsünün ve işletme yardımcılarının eylem ve davranışlarından dolayı üçüncü kişilerin uğradıkları zararlardan, kusurlu olup olmamalarına bakılmaksızın “tehlike esası”na göre sorumlu tutuldukları; 106. madde ile de, maddede sayılan kamu kurum ve kuruluşlarının işleten gibi aynı hukuki sorumluluğa tabi kılındığının anlaşıldığı; sözüedilen Yasa hükümlerinde açıkça göreve ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği gibi, esasen 85. maddedeki işletenin hukuki sorumluluğunun zarar gören üçüncü kişiler bakımından ele alınmış olması karşısında, işleten veya teşebbüs sahibi ile hizmet ilişkisi içinde bulunan araç sürücüsü veya diğer görevlilerin uğradıkları zararlardan dolayı hukuki sorumluluğun genel hükümlere tabi olmasının doğal bulunduğu; nitekim, Karayolları Trafik Kanunu’nun hukuki sorumluluğa ilişkin diğer hükümlerinde, 85. madde kapsamı dışında kalan hallerde genel hükümlerin uygulanacağına işaret edildiği; belirtilen duruma göre kamu kurumuna ait motorlu aracın kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla işletilmesi sırasında bir kamu görevlisinin yaralanması ya da ölmesi nedeniyle uğranılan zararlardan dolayı, idarenin hizmet kusuru ya da objektif sorumluluk esasları çerçevesinde sorumlu olup olmadığının yargısal denetiminin, idari eylemden doğan zararların giderilmesi için açılacak bir tam yargı davası kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağının açık olduğu, bu nedenle; Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasanın 10.maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 6.Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mahmut BİLGEN, Ramazan TUNÇ, Habibe ÜNAL, O.Cem ERBÜK, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 03.03.2008 günlü toplantısında; Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in 2247 sayılı Yasa’da öngörülen koşulları taşımayan başvurunun reddi gerektiği yolundaki raporu ve dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcı tarafından görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR ve Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun başvurunun reddi gerektiği yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrasında “Görev uyuşmazlığı çıkarma; adli, idari ve askeri yargı merciinde açılmış olan davada ileri sürülen görev itirazının reddi üzerine ilgili Başsavcı veya Başkanunsözcüsü tarafından görev konusunun incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinden istenmesidir”, İkinci fıkrasında “Yetkili Başsavcı veya Başkanunsözcüsünün Uyuşmazlık Mahkemesinden istekte bulunabilmesi için, görev itirazının, hukuk mahkemelerinde en geç birinci oturumda, ceza mahkemelerinde delillerin ikamesine başlamadan önce; idari yargı yerlerinde de dilekçe ve savunma evresi tamamlanmadan yapılmış olması ve yargı yerlerinin de kendilerinin görevli olduklarına karar vermiş bulunmaları şarttır” denilmiş; 12. maddesinin birinci fıkrasında da “Görev itirazında bulunan kişi veya makam, itirazın reddine ilişkin kararın verildiği tarihten, şayet bu kararın tebliği gerekiyorsa tebliğ tarihinden, itiraz yolu açık bulunan ceza davalarında ise ret kararının kesinleştiği tarihten başlayarak on beş gün içinde, uyuşmazlık çıkarılmasını istemeye yetkili makama sunulmak üzere iki nüsha dilekçeyi itirazı reddeden yargı merciine verir” hükmü yer almıştır.
Aynı Yasa’nın 27. maddesinde ise, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin, uyuşmazlık çıkarmaya veya görev uyuşmazlıklarına ilişkin istemleri önce şekil ve süre açısından inceleyeceği; yöntemine uymayan veya süresi içinde ileri sürülmemiş istemleri reddedeceği kuralına yer verilmiştir.
Anılan düzenlemelere göre, görev konusunun Uyuşmazlık Mahkemesince incelenebilmesi için görev itirazının, hukuk mahkemelerinde en geç birinci oturumda yapılmış olması ve yargı yerlerinin de kendilerinin görevli olduklarına karar vermiş bulunmaları ve bunun yanı sıra görevlilik kararının verildiği tarihten, şayet bu kararın tebliği gerekiyorsa tebliğ tarihinden başlayarak on beş gün içinde, uyuşmazlık çıkarılmasını istemeye yetkili makama sunulmak üzere iki nüsha dilekçenin görevlilik kararı veren yargı merciine verilmiş bulunması gerekmektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden: 31.5.2005 tarihinde Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesindeki E:2005/218 sayılı davada; davalı İdare vekilince, birinci oturumdan önce verilen savunma dilekçesinde, davada idari yargının görevli olduğu ileri sürülerek, görev itirazında bulunulduğu, Mahkemece görev itirazının reddedilmesine karşın olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle süresi içinde başvuruda bulunulmadığı; davacı tarafından daha sonra 19.9.2006 gününde, aynı maddi ve hukuki nedene dayalı olarak açılan ek davanın Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2006/378 sayısına kaydedildiği, bu davanın, 5.10.2006 gününde yapılan birinci oturumuna katılan davalı vekilinin görev itirazında bulunmadığı; aynı tarihte Mahkemenin, E:2006/378, K:2006/389 sayı ile, tarafları ve konusu aynı olan ve aralarında fiili ve hukuki irtibat bulunan Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2005/218 sayılı dosyası ile Mahkemelerinin dosyasının birleştirilmesine ve yargılamanın, Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyası üzerinden yürütülmesine, esasın bu şekilde kapatılmasına karar verdiği; Davalı vekilinin, Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2005/218 sayılı dosyasına verdiği dilekçe ile davada idari yargının görevli olduğu ileri sürerek, yeniden görev itirazında bulunduğu, Mahkemenin görev itirazını reddetmesi üzerine, son karara ilişkin olarak, süresi içinde verilen dilekçe ile, olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine, dilekçe ve dava dosyası örneğinin Danıştay Başsavcılığına gönderildiği görülmüştür.
Bu durumda, davalı vekili tarafından, Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin E:2005/218 sayısında görülen asıl davada yapılan görev itirazının reddi üzerine 2247 sayılı Yasa’nın 12. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen sürede başvuruda bulunulmadığı; Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen 2006/378 esas sayılı ek davanın birinci oturumunda da, anılan Yasa’nın 10. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen sürede görev itirazının yapılmadığı anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, 2247 sayılı Yasa’nın 10. ve 12. maddelerinde öngörülen koşulları taşımayan başvurunun, anılan Yasa’nın 27. maddesi uyarınca reddi gerekmiştir
SONUÇ : 2247 sayılı Yasa’nın 10. ve 12. maddelerinde öngörülen koşulları taşımayan BAŞVURUNUN, aynı Yasanın 27. maddesi uyarınca REDDİNE, 03.03.2008 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2007/367
KARAR NO: 2008/128
KARAR TR : 5.5.2008
(Hukuk Bölümü)
Ö Z E T : Türk Telekom ile kapsam dışı personeli arasında özelleştirilme tarihinden önce doğan uyuşmazlığın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.
Dostları ilə paylaş: |