Yazı daha güÇLÜ adimlar iÇİN • Manşet Akıntıya karşı Bir adım daha



Yüklə 0,52 Mb.
səhifə2/13
tarix07.01.2019
ölçüsü0,52 Mb.
#91754
növüYazı
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   13

Ve Mahkeme Heyeti Konuştu...

'Tezahürat, alkış türü taşkınlıklar .gösterilmemesi rica olunur. Aksi durumda, izleyicileri dışarı çıkartırız' ikazı Orhan Aydın'ın 'Duyamadık hakim bey, yeniden tekrarla' sözü üzerine yeniden tekrarlandı. Kimlik tespitinin yapılmasından sonra sanıklara Yargıtay'ın bozma kararını onaylayıp onaylamadıkları soruldu. Öğrenciler onay vererek savunmalarını yapmaya başladılar. Üniversiteliler hapisliklerinin 3. yılına girerken binlerce yüreğin onlarla birlikte çarptığını bildiklerinden bahsederek mücadelelerinin, tarihten gelen onur ve özgürlük mücadelesi olduğunu söylediler. Dava dosyasındaki hukuki çelişkilere değinen öğrenciler, mahkemenin, emniyetin yetkisinde olduğunu belirttiler. Öğrenciler ayrıca üniversitelerin bugünkü durumundan bahsederek 'Biz, tercihimizi demokrasiden yana kullandık, Kızılay'da, Beyazıt'ta ve Türkiye'nin her yerinde özgürlüğü haykırdık. Halkın yanında olduk, otobüslerde, pazar yerlerinde onlarla konuştuk, imza topladık. Bizimle yüzlerce kez karşılaştılar, bizi tanıyorlar.

Terörist değiliz, ama masum da değiliz. Biz özerk demokratik üniversite için mücadele ettik; demokratik meşru öğrenci örgütlerimizle: Öğrenci Koordinasyonlarıyla... Bu yüzden biz masum değiliz, terörist de... Biz bir tarafız, demokrasi ve özgürlük tarafında yer alıyoruz. Parasız sağlık parasız eğitim istedik. Ama hayatın tanığı olması gereken bizleri sanık sandalyesine oturttular.

Türkiye'nin hukuk devleti olmadığını biliyoruz. Bu yüzden burada 'adalet istiyoruz' çığlıkları atmayacağız. Silah ve uyuşturucu kaçakçılarının, katillerin yalılarda, devlet ihalelerinde, rant kavgalarında yaşadığı bir ülkede adalet istemek, demokrasi ve özgürlük mücadelesi vermektir.

İşkencelere faili meçhullere, gizli devlet oluşumlarına ve gericiliğe karşı çıkmadan demokrasi ve adalet istenmez. Biz demokrasi ve özgürlük istiyoruz' dediler.

Öğrenciler savunmalarını tahliye istemiyle bitirdiler.

Salonda bulunan 62 avukatın sözcülüğünü üstlenen Şenal Saruhan ise tahliye savunmasını daha önce hazırlanan metne uygun bir şekilde yaparak tutukluların tahliyesini istedi.

Mahkeme heyetinin verdiği 5 dakikalık bir aradan ve heyecanlı bekleyişten sonra hakim kararı açıkladı. 'Sanıkların dosyaları doğrultusunda tutukluluk durumlarının devamına ve...1 Mahkeme heyeti ilgili dosyaların mahkemeye ulaştırılmasını ve adı geçen örgütlenmenin eylemlerinin emniyet genel müdürlüğü tarafından, araştırılmasını talep etti.

Ayrıca bu duruşmadan sonra görülen Ulaş Doğu Atlı'nın duruşmasında mahkeme heyeti bu dosyanın 8 öğrencinin dosyasıyla birleştirilmesi kararını aldı. Ulaş Atlı, tutuklanan 8 öğrenciden sonra gözaltına alınmış ve Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'ne gönderilmişti. Böylece dava dosyasındaki sanık sayısı 9'a çıkmış oldu. Mahkemede her şey yerli yerindeydi, verilen savunmaların ne eksiği ne de fazlası vardı, öğrenciler savunmalarını haklılıklarından emin bir tarzda yapmışlardı. En gergin tarafın ise mahkeme heyeti olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Mahkeme bitiminde ayakta olan sanıklar, jandarmalar arasında çıkarılmadan önce arkalarını dönüp izleyicileri alkışladılar, alkışlanarak uğurlanacaklarını biliyorlardı...

Çıkışta basın Mustafa Atalay'ın yaptığı basın açıklaması sırasında sanatçıların oldukça sinirli ve heyecanlı oldukları görülüyordu.

Bu sırada mahkemenin bitmesini bekleyen öğrenciler Yüksel Caddesi'nde basın açıklaması yaptılar. Ankara Koordinasyonumdan bir öğrencinin konuşmasının ardından İstanbul’dan gelen öğrenciler adına bir kişinin yaptığı konuşma ile basın açıklaması sona erdi.

n Ankara Üniversiteleri Öğrenci Koordinasyonu üyesi 8 öğrencinin 18 Mayıs'ta yapılan duruşmasında, mahkeme heyeti, soruşturmanın sürdürülmesi kararıyla davayı 17 Haziran'a erteledi.

Duruşmanın yapılmasından yaklaşık 1 ay önce İstanbul ve Ankara'da çalışmalarına başlayan, aileler ve öğrencilerden oluşan komiteler; aydın, sanatçı ve demokratik kitle örgütü temsilcileri tarafından imzalanacak metni hazırladı. Metinde Ankara'da, Manisa'da, Diyarbakır'da, Trabzon'da ve daha bir çok yerde süren halkın davalarında yargı bağımsızlığının ve adaletin sağlanması, DGM'lerin ve anti demokratik yasaların kaldırılması, işkencenin önlenmesi istendi.

İmza metninden sonra tutuklu öğrencilerin ve onların ailelerinin imzasının yer aldığı metin, basına sunuldu. Metinde tüm kamuoyu, 18 Mayıs'ta yapılan duruşmaya çağrıldı.

Davanın tüm toplumda yarattığı meşrulukla hareket eden komiteler, kısa süre içinde sonuç aldılar. Özellikle öğretim üyelerinin konuya gösterdiği ilgi büyüktü. Öğrencilerin talepleri doğrultusunda bir metin hazırlayarak diğer öğretim üyelerinin konuya olan ilgilerini yoğunlaştırdılar.

Komite çalışmalarını basına aktarmak amacıyla yine aydın ve sanatçılarla beraber bir basın açıklaması düzenledi. 16 Mayıs 1998 günü Öğrenci Aileleri ve Yakınları Derneği'nde düzenlenen açıklamada toplanan imzalar basına sunuldu ve demokrasi güçlerinin 18 Mayıs'ta da öğrencileri yalnız bırakmayacakları söylendi. Ayrıca DKÖ temsilcileri, aydın ve sanatçılardan toplanan 250 imza çeşitli köşe yazarlarına dağıtıldı.

Yol Uzundu, Umut Büyük

17 Aralık akşamı saat 24.00'te, otobüs İstanbul'dan Ankara'ya gitmek üzere yola çıktı. Yolculuğa 6 öğrenciyle beraber Melike Demirağ, Orhan Aydın, Leman Sam, cezaevinde bulunan Bülent Karakaş'ın ablası Hülya Karakaş, HADEP, DBP, Halkevi temsilcileri, iki avukat ve Yunanistan'dan gelen 4 kişilik öğrenci heyeti katıldı. Sabah 7.00 civarında Ankara'ya varan temsilciler ve sanatçılar, Mülkiyeliler Birliği'nde verilen kahvaltıya katıldılar. Orada bulunan diğer sanatçılarla beraber 9.30'da DGM'ye giden temsilcilerin toplanması karşısında polis karşı kaldırıma geçilmesi için uyarı yaptı. Ayrıca mahkeme binasının 1 kilometre çevresi kuşatma ve işgal altına alınmıştı. Duruşmaya izleyici olarak İstanbul'dan gelenlerin dışında Ferhat Tunç, Bir Demet Tiyatro Ekibinden Şebnem Sönmez ve Olgun Şimşek, Şanar Yurdatapan, Mustafa Atalay, Cezmi Ersöz, Celal Başlangıç, ÖDP, Halkevleri, TTB, EMEP temsilcileri katıldı. Sanatçıların, temsilcilerin, yurtdışından gelen heyetlerin, öğrencilerin mahkemeye alınması için savcıyla görüşme yapan avukatlar, öğrenciler dışında kalan izleyicilerin içeri alınacağını duyurdular. Cezaevindeki öğrencilerin geç getirilmesi yüzünden 2 saat geciken duruşmanın başlamasına yakın aileler ve diğer izleyiciler salona alınmaya başlandı. 5-10 dakikalık sessiz bekleyişten sonra salona gerilen tutuklu öğrenciler izleyicileri selamladıktan sonra yerlerine geçtiler.



Ve Mahkeme Heyeti Konuştu...

'Tezahürat, alkış türü taşkınlıklar .gösterilmemesi rica olunur. Aksi durumda, izleyicileri dışarı çıkartırız' ikazı Orhan Aydın'ın 'Duyamadık hakim bey, yeniden tekrarla' sözü üzerine yeniden tekrarlandı. Kimlik tespitinin yapılmasından sonra sanıklara Yargıtay'ın bozma kararını onaylayıp onaylamadıkları soruldu. Öğrenciler onay vererek savunmalarını yapmaya başladılar. Üniversiteliler hapisliklerinin 3. yılına girerken binlerce yüreğin onlarla birlikte çarptığını bildiklerinden bahsederek mücadelelerinin, tarihten gelen onur ve özgürlük mücadelesi olduğunu söylediler. Dava dosyasındaki hukuki çelişkilere değinen öğrenciler, mahkemenin, emniyetin yetkisinde olduğunu belirttiler. Öğrenciler ayrıca üniversitelerin bugünkü durumundan bahsederek 'Biz, tercihimizi demokrasiden yana kullandık, Kızılay'da, Beyazıt'ta ve Türkiye'nin her yerinde özgürlüğü haykırdık. Halkın yanında olduk, otobüslerde, pazar yerlerinde onlarla konuştuk, imza topladık. Bizimle yüzlerce kez karşılaştılar, bizi tanıyorlar.

Terörist değiliz, ama masum da değiliz. Biz özerk demokratik üniversite için mücadele ettik; demokratik meşru öğrenci örgütlerimizle: Öğrenci Koordinasyonlarıyla... Bu yüzden biz masum değiliz, terörist de... Biz bir tarafız, demokrasi ve özgürlük tarafında yer alıyoruz. Parasız sağlık parasız eğitim istedik. Ama hayatın tanığı olması gereken bizleri sanık sandalyesine oturttular.

Türkiye'nin hukuk devleti olmadığını biliyoruz. Bu yüzden burada 'adalet istiyoruz' çığlıkları atmayacağız. Silah ve uyuşturucu kaçakçılarının, katillerin yalılarda, devlet ihalelerinde, rant kavgalarında yaşadığı bir ülkede adalet istemek, demokrasi ve özgürlük mücadelesi vermektir.

İşkencelere faili meçhullere, gizli devlet oluşumlarına ve gericiliğe karşı çıkmadan demokrasi ve adalet istenmez. Biz demokrasi ve özgürlük istiyoruz' dediler.

Öğrenciler savunmalarını tahliye istemiyle bitirdiler.

Salonda bulunan 62 avukatın sözcülüğünü üstlenen Şenal Saruhan ise tahliye savunmasını daha önce hazırlanan metne uygun bir şekilde yaparak tutukluların tahliyesini istedi.

Mahkeme heyetinin verdiği 5 dakikalık bir aradan ve heyecanlı bekleyişten sonra hakim kararı açıkladı. 'Sanıkların dosyaları doğrultusunda tutukluluk durumlarının devamına ve...1 Mahkeme heyeti ilgili dosyaların mahkemeye ulaştırılmasını ve adı geçen örgütlenmenin eylemlerinin emniyet genel müdürlüğü tarafından, araştırılmasını talep etti.

Ayrıca bu duruşmadan sonra görülen Ulaş Doğu Atlı'nın duruşmasında mahkeme heyeti bu dosyanın 8 öğrencinin dosyasıyla birleştirilmesi kararını aldı. Ulaş Atlı, tutuklanan 8 öğrenciden sonra gözaltına alınmış ve Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'ne gönderilmişti. Böylece dava dosyasındaki sanık sayısı 9'a çıkmış oldu. Mahkemede her şey yerli yerindeydi, verilen savunmaların ne eksiği ne de fazlası vardı, öğrenciler savunmalarını haklılıklarından emin bir tarzda yapmışlardı. En gergin tarafın ise mahkeme heyeti olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Mahkeme bitiminde ayakta olan sanıklar, jandarmalar arasında çıkarılmadan önce arkalarını dönüp izleyicileri alkışladılar, alkışlanarak uğurlanacaklarını biliyorlardı...

Çıkışta basın Mustafa Atalay'ın yaptığı basın açıklaması sırasında sanatçıların oldukça sinirli ve heyecanlı oldukları görülüyordu.

Bu sırada mahkemenin bitmesini bekleyen öğrenciler Yüksel Caddesi'nde basın açıklaması yaptılar. Ankara Koordinasyonumdan bir öğrencinin konuşmasının ardından İstanbul’dan gelen öğrenciler adına bir kişinin yaptığı konuşma ile basın açıklaması sona erdi.



HABERLER...
Demirel, 'olay siyasi değil’ dedi:

Çete iş başında

Akın Birdal'a suikastta ardından Başbakan önce 'kişisel menfaatleri için ülkenin huzurunu bozmak isteyenler var" dedi Yılmaz ertesi gün ise 'korktuğum gibii değil iç hesaplaşma" teşhisini ilan etti. Suikastın arkasında hepimizin bildiği kontrgerilla boy gösterdiğinde ise "yanlış bilgilendirildim" deyiverdi Aynı gün Demirel "olayın siyasi bir yönü yok" diyordu. Eylem kontrgerillanın olunca bu ülkenin cumhurbaşkanı ve başbakan haritayı da pusulayı da şaşırıyorlar. Başbakan, kendisini yanıltanların suçla bağlantısını araştırmak yerine onlar adına özür diliyor; cumhurbaşkanı kontrgerillaları basit bir "çek senet mafyası"na indirgemek için, Birdal'a saldırının bir nevi arazi davası olduğunu söyleyecek neredeyse...

Sorularımız basit. Tetikçilerin kamp eğitmenleri kimler; bu kamplar daha önce nerelerde kimler tarafından kuruldu; bu kamplarda kimler eğitim gördü; eğiticileri kim eğitti? Evet beyler! 12 Eylül'de "sol örgütleri çorap söküğü gibi söken" kahramanlar, sökün bakalım bu örgüyü! Sökemezsiniz çünkü ilmiği boynunuza dolanı verir!

12 Mayıs günü saat 12:05'te Tunalı Hilmi Caddesi'nde tam on üç el silah sesi duyuldu. Silah sesi bu cadde üzerinde bulunan İnsan Hakları Derneği Genel Merkezinden geliyordu. İHD Genel Başkanı Akın Birdal iki kişinin silahlı saldırısına uğramıştı. Her gün İHD yakınlarında bulunan çevreyi denetleyen polisler her ne hikmetse o gün ortalıkta görünmediler. Altı kurşun yarası alan Birdal ağır yaralı olarak hastaneye dakikalarca geç kaldırıldı. Sevgi hastanesine kaldırılan Birdal hemen ameliyata alındı.

Bu arada Birdal'ın şahsında tüm muhalefete yapılan bu saldırıyı haber alan tüm demokrasi güçleri Birdal'ın sağlık durumunu öğrenmek için hastane önüne geldiler. Sendika yöneticilerinden, halkevlerine, öğrencilere, aydınlara, sanatçılara kadar her taraftan gelenlerle öğlene doğru bekleyenlerin sayısı 500- 600'ü buldu. İHD Ankara Şube Başkanı Yıldız Temürtürkan ve İHD yönetim kurulu üyeleri yaklaşık yarım saate bir yaptıkları açıklamalarla Birdal'ın sağlık durumu konusunda bekleyenleri bilgilendirdiler. Saldırı dolayısıyla öfkeli olan kitle, Birdal'ı ziyarete gelen bakanları yuhalayıp pet şişe atarak protesto etti. Hastane önünde zaman zaman alkışlarla slogan atan kitle sabaha kadar orada beklemeye niyetliydi.

Akşam İHD'nin çağrısıyla içinde koordinasyonun da bulunduğu on yedi kitle örgütü acil bir toplantı yaparak o gün için sabaha kadar bekleme, ertesi gün içinse eylem kararı ahdi. O gece yağan aşırı yağmura rağmen yüz, yüz elli kişi sabaha kadar bekledi.

13 Mayıs günü saat 13:00'da Yüksel Caddesindeki İnsan hakları Anıtı'nın önünde toplanan yaklaşık üç bin kişi İHD eski genel sekreteri Hüsnü Öndül'ün okuduğu bir metinle basın açıklaması yaptı. Ardından tek pankartla Atatürk Bulvarına inen kitle buradan trafiği kapatarak Bakanlık-Akay Yokuşu-Tunus Caddesi güzergahından Sevgi Hastanesi'nin önüne geldi. Alkışlar ve sloganlarla yürüyen kitle 'Faşizme ölüm tek yol devrim', 'Faşizme karşı omuz omuza', 'Diren Akın yanındayız' gibi sloganlar attı. Hastane önüne gelen kitle burada bir süre bekleyip daha sonra dağıldı. 14 Mayıs günü İHD Genel Merkezi önünde toplanan dernek yöneticileri içişleri Bakanlığına doğru yürüyüşe geçtiler. Polisle çıkan arbede sonucu polis çelenk bırakmaya izin vermedi ve çelengi parçaladı. İHD'nin her ayın on yedisinde yaptığı oturma eyleminin 17 Mayıs'taki gündemi Birdal'a yapılan saldırıydı insan hakları anıtı önünde toplanan yaklaşık iki bin kişi buradan yine Atatürk Bulvarına inip Sevgi Hastanesi önüne yürüdü. Yürüyüş sırasında 'İnadına hepimiz birer Akın'ız", 'Katil devlet hesap verecek' sloganları atılıp Gündoğdu Marşı söylendi.

Faşizmin son dönemde artan saldırılarını on binlerin kitlesel bir temelde lanetlemesi olanağı yaratacak olan Yüz bin Akın Kızılay'da eylemi ise çeşitli politik grupların sorumsuz tutumları ve ortak bir eylem inisiyatifi oluşturulamaması yüzünden gerçekleştirilemedi ve 23 Mayıs Cumartesi günü bir hafta önce olduğu gibi Yüksel Caddesi'nde yapılan basın açıklamasının ardından Sevgi Hastanesine yürüyüş düzenlendi.

Saldırı İstanbul başta olmak üzere ülkenin birçok kentinde demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler tarafından düzenlenen protesto gösterileri ile şiddetle kınandı.



İnadına Her Cumartesi Galatasaray Lisesi Önündeyiz

Şemdin Sakık'ın sözde itiraflarıyla gelen saldırı dalgası, 9 Mayıs günü, Cumartesi annelerine de uğradı. 3. yılını dolduran eylemin 155. haftasındaki eylem, oldukça gergin bir havada başlamıştı. Polisin eylemcileri taciz ettiği oturma eylemi sırasında olağanüstü bir güvenlik önlemi görülüyordu. Polis yaptığı anonslarla 156. haftayı yaptırmayacağını ve eylemcilerin dağılmaları gerektiğini belirtti. Eylem sonrasında saldırarak 11 kişiyi gözaltına .aldı.

Bir sonraki hafta (16 Mayıs) İstiklal Caddesi'nden başlayan anaların yürüyüşüne yaklaşık 1000 kişi katıldı. Galatasaray Lisesi'nin önüne gelmeden durdurulan kitleye, polis, daha fazla yürüyemeyeceklerini söyledi. Bunun üzerine postanenin önüne oturan eylemcilere, polis gelecek haftalarda oturma eyleminin yapılmasına izin vermeyeceklerini açıkladı. Bir sonraki hafta ise Galatasaray Lisesi önünü, işgal eden polisin tutumu karşısında, eylem lisenin karşısında yapıldı.

Cumartesi günü yapılan eylemleri engellemek için çeşitli yöntemler deneyen devlet, kayıp yakınlarının mücadelesinin önünü kesmeyi başaramadı. Her cumartesi kayıp yakınlarına 'yardım' etmek için getirilen polis otobüsü, yaşanan polis saldırıları bu politikaya hizmet ediyor. '1 yıldan beri faili meçhullerin olmadığı' yalanına karşın gözaltında kayıplara 4 kişi daha eklendi. En son 31 Nisan günü kendilerinden haber alınan Mehmet Ali Mandal, Hasan Aydoğan ve Neslihan Uslu'nun gözaltında kaybedildikleri sanılıyor. Yaşanan son kayıplarla ilgili başlayan kampanya ise toplanan imzalarla devam ediyor.





Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!

Mayıs ayı başlarında sivil faşistlerin toplumun muhalif güçlerine yönelik saldırıları yoğunlaştı. İstanbul'da 1 Mayıs'ta bir liseli öğrenciyi MHP binasında döven faşistler aşağılık saldırılarını üst düzey yöneticilerinin ağzından demagoji ve yalanla örtmeye çalıştılar.

4 Mayıs günü Abant İzzet Baysal Üniversitesi öğrencisi Kenan Mak ve Mustafa Orhan, Bolu Ülkü Ocağı'ndan çıkan 20 kadar faşistin saldırısına uğradılar. Saldırı sonucu Kenan Mak aldığı bıçak darbeleri sonucunda yaşamını yitirdi. Sivil faşistlerce öldürülen, Bolu İzzet Baysal Üniversitesi öğrencisi Kenan Mak'ın cenazesi Dersim'de 5000 kişinin katıldığı bir törenle gömüldü. Kenan Mak'ın katledilmesi, İÜ Merkez Kampüs'te, ÖES üyesi öğretim elemanlarının ve 2000'e yaklaşan sayıda öğrencinin katıldığı bir eylemle protesto edildi. Ayrıca Bolu, Ankara, Diyarbakır, Bursa, Malatya'daki üniversitelerde de katliamın protesto edildiği anti-faşist gösteriler düzenlendi.

5 Mayıs günü ise İstanbul Kağıthane'de HADEP üyesi Hakim Atik ve Kürt işçi Bilal Vural faşistlerin bıçaklı saldırısına uğradılar. Bilal Vural olay yerinde yaşamını yitirirken, Hakim Atik saldırıdan sonra kaldırıldığı Şişli Etfal Hastanesi yoğun bakım servisinde geçirdiği iki hafta sonunda yaşamını yitirdi. Bu saldırıların ardından Tarsus'ta bir kahvehane kurşunlanırken, İstanbul, Ankara, Sivas, Adana ve Eskişehir'de üniversitelere yönelik olağan faşist saldırılar sürdü.

Bu dönemde, Sakık ve Murat operasyonları ile oluşturulan şovenizm dalgası MHP eliyle de Kürtlere ve öğrencilere yönelik saldırılarla pekiştiriliyor. Bu son olayların münferit olaylar olmadıkları ortadadır. Bütün bu saldırılar ülkü ocakları ve MHP kaynaklıdır ve zamanlama açısından da MHP'nin pek çok ilde düzenlediği mitinglerle ve Türkçülük günü kutlamalarıyla çakışmaktadır. Öyle görünüyor ki, MHP bu saldırılarla büyük ölçüde, düzen içerisinde kendisine kanallar açmanın hesabını yapıyor.

Bütün bu saldırılar devlet desteklidir ve toplumun demokrasi güçlerinin sindirilmesi ve teslim alınması programının bir parçasıdır. Bu saldırıların "münferit" olaylar çizgisine çekilerek yaygınlaştırılması, halka karşı savaş rejiminin yürütücüsü olan kontrgerilla devletinin, yeni dönemde sivil faşizm silahını daha etkin bir şekilde kullanacağının emarelerini taşımaktadır. Kenan Mak'ı öldürülen faşistlerin davasının, eşitlik, özgürlük ve barış davalarında verdiği siyasi kararlarla savaş rejiminin yargı mekanizması olma görevini başarıyla sürdürmekte olan Ankara DGM'ye alınması ve saldırganların bu mahkeme tarafından serbest bırakılması, devletin faşist çetelerini koruyacağı mesajını vermekte ve bu sivil-faşist güruhu cesaretlendirme işlevini üstlenmektedir. Kağıthane'de faşistler tarafından katledilen Hakim Atik'in cenazesini adli tıp kurumundan almaya giden Atik Ailesi ve HADEP yöneticilerinin polis tarafından tartaklanarak gözaltına alınmaları ise, devletin halka karşı şiddet uygulamadaki fütursuzluğunun ve halkı baskı yoluyla sindirme politikasının son örnekleri arasındadır.

Son sivil faşist saldırıların ölümle sonuçlanması, tüm demokrasi güçlerinin faşizme karşı mücadeledeki sorumluluğunu bir kat daha arttırmaktadır. Faşizme karşı mücadelede, mevcut saldırıların "artmasına neden olmamak" gibi geri çekilme eğilimlerinin beslediği sağ bir çizgiye düşmek, toplumsal muhalefet güçlerini, bütün mücadele alanlarında zayıflatacağı gibi sivil faşist saldırıların artmasına da neden olacaktır. Bu nedenle, tüm anti faşist güçler, bu saldırıları boşa çıkartacak, faşizmin halkı baskı ve şiddet yoluyla sindirmesini engelleyecek kitlesel militan özelikte bir aktif savunma hattını örme göreviyle karşı karşıyadır.

Aktif bir savunma hattını oluşturacak mücadele pratiklerinden biri, kitlesel karşı duruşun örgütleneceği kitlesel, militan gösterilerle faşizmin halkı sindirme amacının tersine çevrilmesidir. Faşistlere gerektiğinde anladıkları dilden yanıt verilmesi, faşizme karşı mücadelede aktif bir savunma hattının oluşturulmasının diğer bir dayanak noktasını oluşturacaktır.



Polislerin koruması altında gerçekleştirilen, üniversitelere yönelik faşist saldırılar, demokratik üniversite mücadelesinin başarıya ulaşmasında engel teşkil eden önemli bir olgudur. Bu da, sivil faşizme karşı mücadeleyi, demokratik üniversite mücadelesinin temel bileşenlerinden biri haline getirmektedir. Bundan dolayı, özellikle son dönemde yaşanan saldırılara karşı, üniversiter alandan doğru da bir anti-faşist karşı koyusun örgütlenmesi gereklidir. Üniversite .gençliği de, gerek sivil faşist terörün teşhir edildiği yerel faaliyetlerle anti-faşist bir cephe yaratarak; gerekse de bu cephenin faşizme karşı aktif savunma hattındaki konumlanışını ortaya koyacak kitlesel, militan gösterilerle faşizme karşı mücadelede yerini almak zorundadır.



SİVİL FAŞİST SALDIRILAR ARTARAK SÜRDÜ

14 Mart 96: İ.Ü. Merkez Kampüs'te faşist saldırı sonrasında 500 kadar öğrenci Vezneciler'e kadar yürüdü. 3 Nisan 96 İ.Ü. Avcılar Kampüsü'nde faşistler saldırdı, 8 öğrenci yaralandı, saldırı ertesi gün yürüyüş ve basın açıklamasıyla protesto edildi.

22 Mayıs 96: Bursa Uludağ Üniversitesi'nde öğrenci otobüsüne silah, bıçak ve taşlarla saldıran faşistler çok sayıda öğrenciyi yaraladılar.

23 Mayıs 96: İ.Ü. S.B.F.'de bir öğrenci faşistler tarafından bıçaklandı.

27 Kasım 96: Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü'nde faşist saldırı sonucu bir öğrenci yaralandı.

5 Aralık 96: İst. Üniv. Merkez Kampüs'te faşist Hüseyin Özdemir'in silahlı saldırısı sonucu 2 öğrenci yaralandı.

6 Aralık 96: Beyazıt'taki saldırı Koordinasyon ve Platform'un çağrısıyla yapılan eylemle protesto edildi. 2500 kişi katıldı.

12 Aralık 96: M.Ü. Göztepe Kampüsü'nde faşist saldın sonucu 1 öğrenci yaralandı.

21 Şubat 97: Dışarıda görülen faşistler öğrenciler tarafından cezalandırıldı. Polis havaya ateş etti ve 7 öğrenci gözaltına alındı.

25 Şubat 97: Faşistler önce Edebiyat Fakülteesi'nde 4 öğrenciye saldırarak 2'sini satır ve bıçakla yaraladılar. Merkez Kampus öğrencilerinin bunu duyması üzerine buradaki faşistler cezalandırıldı. İyice azgınlaşan faşistler ÖKM ve İletişim Fakültesi'ndeki öğrencilere saldırdılar, gün sonunda yaralı sayısı 13'tü.

26 Şubat 97: ÖKM önünde toplanan 2000'nin üzerindeki öğrenci yan kapıda diğerleriyle buluşarak Beyazıt Meydanı'na çıktılar.

13 Mart 97: Gazi Üniversitesi'nde okula toplu giriş yapmak isteyen öğrencilere dışarıdan gelen faşist grubun saldırması üzerine 2 öğrenci yaralandı 4'ü gözaltına alındı. Aynı gün serbest bırakılan öğrencilerle 8 kişilik grup İHD'den çıkarken tekrar saldırıya uğradılar fakat cezalandırılan faşistler kapak zorunda kaldılar.

22 Mayıs 97: Faşist Zafer Özbek ve Hüseyin Demirin davalarının görüşüldüğü gün davadan sonra Merkez Kampüs'ün yan kapısında çıkan çatışma sırasında polisin ateş açması sonucu 2 öğrenci yaralandı. 20 öğrenci göz altına alındı.

8 Ekim 97: Balıkesir Meslek Yüksek Okulu'nda faşist saldırı sonrasında sonrasında 6 öğrenci ve bir faşist gözaltına alındı.

10 Kasım 97: Kocaeli Üniversitesi'nde faşist saldırı sonucu pek çok öğrenci yaralandı. Gözaltına alınan 128 öğrenci ertesi gün serbest bırakıldılar.

14 Kasım 97: Atatürk Öğrenci Yurdu'nda, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi'nden bir öğrenci faşistler tarafından bıçaklandı.

17 Kasım 97: Edebiyat Fakültesi'nde bıçaklama olay protesto edildi, faşistlerle çıkan çatışma sonrasında faşistler okuldan atıldı. Gözaltına alınan 8 öğrenci aynı gün bırakıldı.

19 Kasım 97: Merkez Kampüs'te ve Edebiyat Fakültesi'nde faşistlerin saldırısı sonucu 11 öğrenci yaralandı. Aralarında faşistlerin de bulunduğu 30 öğrenci gözaltına alındı.

20 Kasım 97: Diğer okullardan Merkez Kampus çevresine yardıma giden öğrencilerden 15'i gözaltına alındı. Tüm öğrenciler 22 Kasım günü serbest bıraktılar.

Yüklə 0,52 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   13




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin