7 Ocak 98: Malatya İnönü Üniversitesi'nde okuyan Ümit cihan Tarho ve Rıza Acıpayam faşistlerin saldırısı sonucu ağır yaralandılar. Ümit kaldırıldığı hastanede öldü.
20 Ocak 98: Denizli Pamukkale Üniversitesi'nde 5 öğrenci faşistlerin saldırısı sonucu yaralandı.
23 Şubat 98: Gazi Üniversitesi'nde afiş yüzünden çıkan çatışmada bir faşist ağır yaralandı. Aynı gün Olgunlar Sokak'ta faşistler iki öğrenciyi yaraladılar.
İTÜ YİNE ŞENLENDİ
Bu yıl 12'ncisi yapılan geleneksel İTÜ şenliği 13 Mayıs Çarşamba günü çadırların kurulması ile başladı. 28 Mayıs'a kadar sürecek şenlik boyunca çadırlarda kalınacak ve akşamları çeşitli etkinlikler (söyleşi, spor turnuvaları, film, tiyatro, dia gösterimi ve müzik dinletileri) düzenlenecek. Son 3 günün konserlere ayrıldığı şenlik bu sene geçen sene olduğu gibi fakülte komiteleriyle örgütlendi.
Fakültelere açık çağrısı yapılarak toplanan komiteler, oluşturduğu alt komiteler (kültür-sanat, para) yardımıyla şenlik programını gün gün oluşturdu ve gerçekleşmesini sağladı. Yine fakülte komitelerinin ortak önerisiyle, katledilen ve tutsak öğrencilere ithaf edilen şenlik, örgütlenme aşamasında yaşanan bazı sorunlar (bir grubun şenliği tek başına örgütlemeye çalışması gibi) ve büyük ölçüde de yağmurun etkisiyle istenen coşkuya ulaşmadı. Öğrenci gençliğin ortak bir karşı duruş sergilemesi gereken şenlikler, gençlik mücadelesindeki sorunlardan da nasibini alıyor. Farklı birlik anlayışlarından dolayı bir türlü gerçek birliğin oluşturulmayıp onun yerine sancılı beraberliklerin sağlanması, birlik sorununun aciliyetini ortaya koyuyor.
Üretmenin paylaşmanın ve dostluğun içice geçtiği İTÜ şenlikleri, her geçen sene büyümeye devam ediyor.
Devrimci Gençlik dar grupçu ve sekter anlayışların şenliğe gölge düşürmesine izin vermedi, vermeyecek.
İTÜ MASLAK DEVRİMCİ GENÇLİK
FAŞİST SALDIRILARA SESSİZ KALMAYACAĞIZ
Serkan Eroğlu, Ümit Cihan Tarho, 1 Mayıs olayları ve Kenan Mak... 5 Mayıs Salı günü Beyazıt'ta faşist saldırılan protesto için yapılan kitlesel basın açıklamasının tek başına yeterli olmayacağının bilincinde olan gençlik yine de başka (somut) çözüm adımları atmadı.
5 Mayıs Salı 17:30'da okuldan çıkan üç arkadaşımıza İngilizce iktisatın önünde bir grup faşistin laf atması sonucu çıkan gerginlik üzerine, faşistler döner bıçağıyla bir arkadaşımızı kafasından yaraladılar. Kısa bir süre içinde toplanan 8-10 arkadaşımız İletişim Fakültesi önünde 25-30 faşistle çatıştı. Bir arkadaş döner bıçağıyla kasığından yaralanırken, bir faşistin ise kafası yarıldı. Bunun üzerine polis devrimcilere saldırırken gözaltına alınan olmadı.
Ertesi gün tüm savunma araçlarıyla hazır bulunan öğrenciler ÖKM önünde iletişim Fakültesinin sınavlarından çıkacak öğrencileri bekledi. Polis ÖKM'yi boşalttı ve öğrencilerin dağılmasını istedi Büroda gergin anlar yaşandı. İlerleyen günlerde Akın Birdal'ın vurulması ise gergin bekleyişi artırdı. Bu süre içinde faşistlerin merkez kampüse gelmemesi sonucu herhangi bir olay meydana gelmedi.
15-18 Mayıs'ta Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Adalet Yüksek Okulu'nun yabancı dil sınavları olduğu günlerde ise yabancı dillere polis yığınağı yapıldı. Bu on beş günlük süreçte ise gençliğin genel olarak kendiliğinden savunma araçlarını çeşitlendirmesi ve daha disiplinli oluşu kısa vadede olumlu bir göstergeydi. Ancak uzun vadede bu karşı koyusun daha örgütlü ve savunmanın ötesinde saldırılara gerekli cevabı veren bir hal alması gerekiyor. Gerek ikinci dönemin bütününde gerekse bu son olaylarda görülen bu karşı koyusu uzun vadede daha örgütlü bir hale getirebilecek ve önderlik edebilecek gücün Devrimci Gençlik olacağıdır.
İÜ Merkez Kampus DEVRİMCİ GENÇLİK
YURTLAR BİZİMDİR BİZİMLE ÖZGÜRLEŞECEK
Soruşturmalar, son zamanlarda devletin sıkça kullanmaya başladığı bir saldırı biçimi olarak şekillenmeye başladı. Okul ve yurt idareleri polisten aldığı işaretle daha iyi bir yaşamı amaçlayan öğrencilere bir bir soruşturmalar açıyor. Bunlardan birsi de Bahçeköy Erkek Öğrenci Yurdu'ndan iki arkadaşın yurttan atılmasıyla yaşama geçirildi. Bu arkadaşlar atılmanın meşru olmadığını ve idarenin bunu polisin işareti doğrultusunda yaptığını belirterek yurdu terk etmediler. Polisin ve yurtlar müdürünün tüm tehdit ve baskılarına, eşyalarına el koymasına rağmen yurda girmeye devam ettiler.Yurdun polis ablukasında olduğu bir gün kantinde forum gerçekleştirildi. Forumda arkadaşlar polis ablukasına, idare polis işbirliğine ve atılmanın hukuksuzluğuna işaret ederek bunları protesto ettiler. Daha sonraki günlerde Yurt-kur Genel Müdürü yurda ellerinde silahları olan korumalarıyla geldi. Arkadaşlarımızı tehdit etti ve yurt müdürünü disiplini sağlayamadığı gerekçesiyle görevden aldı. Bu mücadele bize direndiğimiz zaman kazanacağımızı gösterdi. Soruşturmalara karşı topyekün direniş.
Bahçeköy Yurdu DEVRİMCİ GENÇLİK
Orman Fakültesinde Faşizme Geçit Yok
İnsan olmanın onurunu taşımak adına başlamıştık bu işe. Gençliğe dayatılan yoz kültürü yok edip üniversiteli olmanın getirdiği aydın kimliğini yeniden kazanmak içindi kavgamız. Üniversitelerimizin satılması, eğitimin parasız olması, emekçi çocuklarına üniversite kapılarının kapanmaması içindi kavgamız. Özelleştirmelerle halkın malı talan edilmesin, sermayeye peşkeş çekilmesin dedik. Parasız sağlık hakkımızı alanlarda haykırmaktı en büyük suçlarımızdan biri. Yargılandık, cezalandırıldık... 'Devlet baba' sopasını kafamızdan hiç eksik etmedi.
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi en insancıl hak ve taleplerin dillendirildiği fakültelerden biriydi, isyanın çocukları burada da vardı ve isyan ediyorlardı. Orman Fakültesi'ndeki faşist baskının ve okul idaresinin bu konudaki duyarsızlığının farkına varmış ve sorunu kendi yöntemleriyle halletmeleri gerektiğini anlamışlardı.
27 Nisan Pazartesi günü, Orman Fakültesi için olağandışı bir gündü. Kapıda jandarma tarafından kimlik kontrolü yapılıyordu. Polis ve jandarma okulun içine yığınak yapmıştı. Bunun ne demek olduğunu hepimiz biliyorduk. Bir de resmi faşistlerle sivil faşistlerin yan yana geldiklerini, kantinde oturup beraber çay içtiklerini ve sivil faşistlerin devrimci öğrencileri parmaklarıyla polise gösterdiğini fark edince her şey gün gibi ortaya çıkmıştı.
Kantinde birkaç saat süren gergin bekleyişleri sonra, kantinden çıkan 10 kadar devrimci öğrenci oldukça kalabalık bir sürünün saldırısına uğradı. .Ülkücü öğrencilerin sopalı saldırısına (arama noktasından sopa geçirmek onlara serbestti) devrimci öğrenciler tarafından karşılık verildi. İki arkadaşımız yaralandıktan sonra jandarma olaya müdahale etti. Dekanın umursamaz tavırlarının sonuçlarını anlatmak için devrimcilerin dekanlık binasına girmesini fırsat bilen bu 100 kişilik sürü, derslerine giren iki demokrat arkadaşımıza saldırdılar. Saldırı haberini alıp, arkadaşlarımıza yardım etmeye gittiğimizde bu sürüyle yine karşılaştık ve ikinci bir çatışma daha yaşandı. Faşistleri geri çekilmek zorunda bıraktığımızı gören devletin kolluk güçleri, duruma 'müdahale haklarını' kullanarak devrimci öğrencileri tutmaya (daha önceden kantinde faşistler tarafından tanıştırıldığımız için) ve tartaklamaya başladılar. Saldıranın biz değil onlar olduğunu, bu müdahalenin onlara yapılması gerektiğini belirttiğimizde ise copla karşılaştık. Sonuçta 8 devrimci arkadaşımız gözaltında, 2 tanesi de yaralıydı. Olayın ertesi gününde yaklaşık 60 kişilik basın açıklaması yaparak bu saldırıyı teşhir ettik.
Bu tür saldırıların, gerek resmi faşistlerce gerekse onların üniversitelerdeki maşası olan sivil faşistlerce, kimi zaman fiili şiddet uygulayarak, kimi zaman idari soruşturmalar açarak en doğal hak ve taleplerimizi bastırmak için sistemli bir şekilde yaygınlaştırılacağını biliyoruz. Ama isyanı ne geçmişte bastıra bildiler, ne şimdi bastırabiliyorlar, ne de gelecekte başarabilecekler.
İ.Ü. Orman Fak. DEVRİMCİ GENÇLİK
İSYANIN BİR MAYIS GÜNÜ
Bu yıl Ankara'ya bahar erken geldi. Bahar ve isyan rüzgarı yüreklerimize uğradı, hiç gitmedi. Aralık ayı bile bastıramadı baharı ve isyanı. 17 Aralık tan 4 Mart'a, 1 Mayıs'tan, 12 Mayıs'a uzanan bir dönemde Ankara isyanı dolu dolu yaşadı.
1 Mayıs çalışmalarında, içinde koordinasyonun da yer aldığı demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler ve siyasi dergiler yan yana geldiler. 1 Mayıs Komitesi adı altında toplantılara devam eden oluşumlar bu yılkı 1 Mayıs'ın Abdi İpekçi Parkı'nda kutlanmasına karar verdiler. Ankara genelinde ortak bir afiş ve bildiri çıkartılıp, Kızılay'da ortak bildiri dağıtımı örgütlendi. Bu yıl 1 Mayıs'ın örgütlenişinde en büyük eksiklik hukuku tanımlanmış bir çatının eksikliğiydi. 1 Mayıs'tan yaklaşık iki hafta önce başlayan toplantılarda Ankara Demokrasi Platformu veya benzeri bir oluşumun ihtiyacı en açık biçimde kendini gösterdi. 1 Mayıs gibi işçi sınıfı ve emekçiler için son derece önemli bir günde muhalefetin kendini en iyi ifade edeceği çatı olan ADP'nin eksikliği eylemin örgütlenişinde de kendini gösterdi. Geçen yıllarda Tandoğan Meydanı'nda kutlanan 1 Mayıslara oranla bu yılın Abdi İpekçi'de olması Kızılay'a yakınlığı bakımından önemliydi. ilk kez bu yıl farklı bir yere taşınan 1 Mayıs'ın Ankara'daki piknik havasını kırması bekleniyordu Özellikle kamu emekçilerinin 4 Mart Kızılay direnişleri düşünüldüğünde bu beklenti güçleniyordu. Ancak beklenen gerçekleşmedi.
Eylemin güzergahı bütün Kızılay mitinglerinde olduğu gibi trafiğin kesilerek garın ö-nünden Opera Köprüsü'ne oradan da Sıhhiye' ye uzanan yürüyüş kolu biçimindeydi.
Saat 10:00'dan itibaren tren garı önünde toplanan kitle 11:00'e doğru kortejlerini oluşturmaya başladı. Polis sabahın erken saatlerinden başlayarak her zamanki gibi provokatif bir tutum sergiledi. Özellikle arama noktasında pankartlara, flamalara, hatta rozetlere bile müdahalesiyle bunu gerçekleştirmeye çalıştı. Halkevleri kortejine müdahale edildiği sırada ufak bir çatışma çıktı. Çatışmayla Halkevleri pankartını arama noktasından geçirdikten sonra gerginlik ortadan kalktı.
KESK'e bağlı sendikalar, DİSK'e bağlı sendikalar, DKÖ'ler, öğrenciler, siyasi dergiler, siyasi partiler sıralamasıyla oluşturulan kortejlerin alana girmesi üç, üç buçuk saati buldu. Abdi İpekçi Parkı'nın eylem alanı olarak yetersiz ve uygun olmayışı gerekçesiyle eylem Sıhhıye'deki Hitit Meydanı’nda gerçekleştirildi. Yaklaşık yirmi bin kişinin katıldığı '98 1 Mayısında, herkesin alana girmesiyle birlikte ses aracından yapılan anons ile saygı duruşuna geçildi. Eyleme en kitlesel katılım HADEP'ten geldi. Daha sonra bu sırayı kimi yasal sol partiler ve Halkevleri takip etti.
Öğrencilerin bir kısmı eyleme Ankara Üniversiteleri Öğrenci Koordinasyonu pankartı altında katılırken bir kısmı ise farklı öğrenci pankartları altında katıldı. 1 Mayıs öncesinde okullarda eyleme dair yürütülen tartışmalarda, öğrencilerin bir yıllık mücadele deneyimleri, birikimleri ve kendi öz örgütleriyle 1 Mayıs'a katılmalarının anlamlı olacağı düşüncesiyle Ankara Koordinasyonu bütün cephe ve birim pankartlarıyla eyleme katılacağını bildirdi. Bunun yanı sıra geçmiş yıllarda bağımsız gençlik hareketi olamaz diyerek 'komsomol' ları tercih eden yapılar, mevcut mantıklarını terk etmeksizin sadece formel bir yönelim olarak hiçbir yerel çalışmayı ifade etmeyen 'öğrenci pankartları'nı önerdiler. Bazı fakültelerde bu tartışmayı yaygınlaştırmak istedilerse de bu konuda başarılı olamadılar. Ancak dediğim dedik diyen siyasi yapılar zaten öncesinde karar vermiş oldukları Ankara Üniversiteleri Öğrencileri pankartını alanda açtılar.
Eyleme Paris Komünü'nün resmedilmiş olduğu ve üzerinde 'ÖZGÜRLÜK İSTİYORUZ ALACAĞIZ' yazılı büyük bir pankartla katılan Koordinasyon çok renkli bir görünüm sergiledi. Koordinasyon pankartının arkasında yerel çalışmalarıyla ODTÜ, Beytepe İsyanın Çocukları, Umut Yürek, İsyan 1 MAYIS'A pankartıyla Cebeci öğrencileri, Ankara Meslek Yüksekokulu Öğrenci Cephesi'yle AMY öğrencileri yer aldı. DTCF Cephe Girişimi pankartı ise alana girerken polis tarafından alındı. Öğrenci kortejinin en önünde yer alan koordinasyonun arkasında çeşitli fakülte pankartları vardı. İçinde siyasi yapıların bulunduğu Beytepe Birimler oluşumu, ODTÜ öğrencileri ye ODTÜ oluşumu, Ankara Üniversiteleri Öğrencileri Pankartları bunlardan bazılarıydı.
Yaklaşık bin beş yüz, iki bin öğrencinin katıldığı eylemde bir fakülteden sayısı üçe kadar çıkabilen pankartların alanda kendini ifade etmesi ortak duruşun sağlanamadığını ve öğrenci muhalefetinin parçalı bulutlu halini göstermesi bakımından önemlidir.
CEBECİ ÜZERİNDE OYNANAN OYUNLAR
Cebeci Kampusu’na yönelik polis destekli faşist saldırılar yoğunlaşarak artmaya devam ediyor. Saldırıların bir ayağını kampüs karşısında bulunan Dost Kıraathanesi'ni dolduran sivil faşistler diğer ayağını ise kampusu her gün ablukaya alan Çevik Kuvvet oluşturuyor. Cebeci, son dönemlerde Türkiye genelinde tırmanan ve birisi üniversite öğrencisi (Kenan MAK) diğeri işçi (Bilal VURAL) iki arkadaşımızın ölümüne neden olan faşist saldırıların sadece bir parçası. Cebeci Kampusu üzerindeki saldırılar bilinçlidir. Çünkü Cebeci, öğrencisiyle,öğretim görevlisiyle demokrat bir yapıyı barındırmaktadır. Çünkü Cebeci bir geleneğin devamıdır. Bunun farkında olan ve bunu yıkmak isteyen eli sopalı- silahlı faşistler Cebeci'yi özellikle hedef göstermişlerdir. Cebeci Kampusu'nda yaşanan sistematik saldırılar bunun en belirgin örnekleridir.
24 Nisan 1998 Cuma günü faşistlerle çıkan çatışmada, faşistler gereken cevabı aldılar ve kampüs dışına atıldılar. Aynı gün öğrenciler toplu çıkış yaparak Kıbrıs Caddesi'ne kadar geldiler. Kıbrıs Caddesinin üzerinde sabahın hıncını almak isteyen faşistler tekrar saldırıda bulundular. Çıkan çatışma sonucu faşistler bir günde ikinci kez derslerini alarak çevik
kuvvetin gözleri önünde kaçmak zorunda kaldılar. 29 Nisan Çarşamba günü Eğitim Bilimleri Fakültesinden bir arkadaşımız sabah 08:30 civarında kampusa girerken SBF önünde sekiz on faşistin sopalı saldırısına uğradı. Acil servise kaldırılan arkadaşımız bir süre yoğun bakımda kaldı. Aynı gün Hukuk Fakültesi önünde bir grup arkadaşımız çevik kuvvetin saldırısına maruz kaldı ve dört öğrenci gözaltına alındı. Öğrencilerin serbest bırakılması için Hukuk Fakültesi önünde toplanıldı ve bekleme kararı alındı. Akşam saat 16:00 civarında serbest bırakılan arkadaşlarla toplu çıkış yapıldı.
5 Mayıs Salı günü iletişim Fakültesi girişinde, tırmanan faşist saldırıları ve Bolu'da üniversite öğrencisi olan Kenan MAK’ın katledilmesini protesto eden bir basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasından hemen sonra kampus içine giren satırlı-silahlı faşistler, Hukuk Fakültesi binasına sıkıştırıldı. Çıkan taşlı-sopalı çatışma yirmi dakika kadar sürdü. Bu esnada kampusu ablukaya alan çevik kuvvet yıllardır olmayanı gerçekleştirdi ve kampus içine girerek İletişim Fakültesi önüne toplanan öğrencileri ablukaya aldı. Toplanan öğrenciler "Polis defol, üniversiteler bizimdir.", "Cebeci faşizme mezar olacak", "Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atarak, polisin, ocak toplaması eli silahlı faşistler yerine, kampusun asıl sahibi öğrencilere müdahalesini protesto etti. Polisin 'dağılın' ihtarını dinlemeyen ve "Kampusumuza ve okullarımıza sahip çıkacağız" diyen öğrencilere çevik kuvvet saldırdı.Polisin müdahalesi sırasında öğrenciler İletişim, Eğitim ve Siyasal binalarına girmek zorunda kaldılar. Bu arada dört arkadaşımız gözaltına alındı. Cebeci faşizme mezar olacak!
Cebeci DEVRİMCİ GENÇLİK
Üniversiter muhalefeti önlemek, seyrine başka bir yön verebilmek maksadıyla gerçekleştirilen faşist saldırıları, bir başka saldırı biçimi olan soruşturmalar tamamlıyor. Geçtiğimiz aylarda Ankara'nın çeşitli fakültelerinde kendini açığa çıkaran faşist saldırı dalgasından DTCF de payını almıştı. Bu saldırılar sırasında DTCF'den iki öğrenci ağır yaralanmış, ardından da yaralanan öğrenciler de dahil olmak üzere 15 öğrenciye soruşturma açılmıştı.
Soruşturmanın sonucu Nisan ayı sonlarında belli oldu. Öğrencileri şaşkınlığa uğratan sonuç 5 kişinin birer yıl, 3 kişinin birer dönem, 2 kişinin ise birer ay uzaklaştırılmasıydı. Soruşturmanın sonuçları öğrenildiğinde DTCF'deki tüm muhalif öğrenciler bu saldırı karşısında ortak tutum ve yöntemler belirleyerek bir kampanya başlattılar. Kampanyanın en temel şiarı "Soruşturma değil söz; yargıç değil bilim adamı istiyoruz." idi. Bu çerçevede bir imza kampanyası başlatılarak sürekli eylem çizgisi belirlendi, ilk gün dekanlık katında yarım saat süren bir oturma eylemi yapıldı. Orta bahçeye bir imza masası açıldı. Daha sonra daha sistemli ve daha yaygın bir tarzın işletilmesine karar verilerek, dekanlık önündeki oturma eylemleri sürekleştirildi. Her gün orta bahçeden pankartla, alkış ve sloganlarla dekanlık önüne gelindi ve burada bir saate yakın oturma eylemleri gerçekleştirildi.
Oturma eylemlerinde "Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız. Ya siz..?", "Dekanın fermanı, bastıramaz isyanı", "Ferman dekanın, DTCF bizimdir", "Dekan şaşırma, sabrımızı taşırma" gibi sloganlar atıldı. Oturma eylemlerinin ardından yine her gün ara binanın bütün katları toplu bir biçimde ve yine alkış ve sloganlarla dolaşıldı. İmza masaları yaygınlaştırılarak, tüm binaların tüm bölümlerine, dövizler ve duvar gazeteleriyle birlikte açıldı.
DTCF dış bahçesinde yapılan bir basın açıklamasıyla imza kampanyası başlatıldığı bildirildi. Bu eylemlilikler sayesinde DTCF' de tam bir öğrenci inisiyatifi havası hakim olmaya başladı. Dolayısıyla dekanlık bundan son derece rahatsız olup Fakülte Yönetim Kurulunu acil toplantıya çağırdı. Dekanlık önü oturma eylemlerinden birinde odasından çıkıp öğrencilerle konuşmak zorunda kaldı.
Bunun sonucunda üç öğrenci temsilcisi ile görüşme talebinde bulundu. Temsilciler yoluyla görüşüp görüşmeme konusunda, eyleme katılan tüm öğrenciler eylem sırasında tartışarak ortak karar aldılar ve temsilcilerini gönderdiler. Temsilciler görüşmede "uzaklaştırma alanlar arasında faşist saldırılar sırasında okulda olmayan ya da o sırada derste olan öğrenciler olduğunu hatta mağdur olan bir öğrencinin okulda çıkan olaylar sırasında hastanede olduğunu, bunun haksız bir soruşturma olduğunu, kaldı ki soruşturmanın öğretim görevlilerinin işi olmadığını yargıçların görevi olduğunu" belirttiler. Bunun üzerine Dekanlık temsilcilerden ortak bir dilekçede öğrencilerin taleplerini vermelerini istedi. Görüşme sırasında eylem devam ediyordu. Temsilciler döndüğünde öğrenciler dekanlıktan toplantı yapmak için bir salon istediler. Verilen salonda eyleme katılan tüm öğrencilerle yapılan toplantıda dilekçenin içeriği tartışıldı. Soruşturmaların geri alınmasına, soruşturmaya uğrayan öğrencilerin okula derhal alınmasına, açık demokratik tartışma ortamlarının yaratılmasına, fakülteden polisin çekilmesine dair bir dilekçe hazırlandı. Bu arada Ankara'nın çeşitli fakültelerinde de soruşturmaların açılmasıyla birlikte imza kampanyası tüm okullara yayıldı. Daha üst bir metin de öğrenciler dışında kesimler için hazırlanıp kamuoyu yaratma çalışması başlatıldı.
Bu eylemler sonucunda toplanan üç bin imza ortak tespit edilen bir günde yine dekanlık katına çıkılarak alkışlar ve sloganlarla dekanlığa teslim edildi. Ancak araya 1 Mayıs’ın girmesiyle eylemler aksadı ve kendiliğinden sona erdi.
Bu süreçte DTCF'nin kazandığı en önemli şeyler ise okuldaki afiş, bildiri vs işlerinin olağanlaşıp meşrulaşması ve haftada bir gün olmak üzere okuldan alınan toplantı salonunun öğrenciler ve öğretim görevlileri ile birlikte kullanılmaya başlanmış olmasıdır.
DTCF DEVRİMCİ GENÇLİK
DİKKAT ÖZELLEŞTİRME ZEHİRLİYOR!
Ülkemiz ve üniversitelerimiz zorlu bir dönemeçten geçiyor. Neo-liberal politikalar, baskıcı yöntemlerle bir bir yaşama geçiriliyor. Dünyanın her yerinde özelleştirme, tüm halkın yaşamını katlanılmaz hale getiriyor. Başta sağlık ve eğitim hizmetlerinin paralılaştırılması ile bu hizmetlerden yoksun bırakılan halk, cahil ve hasta bir toplum haline getiriliyor. Bu gidişi önlemenin yolu ise; mevcut saldırılara gerekli karşı koyuşları göstermekten geçiyor. Böyle bir mücadele hattı, aynı zamanda anti-kapitalist bir üniversiter muhalefetin ve halkın mücadelesinin buluşabilmesinin başlıca yolu olarak görülüyor. Fakat, geçtiğimiz dönem itibariyle, sürekli ve köklü bir mücadele programının yaratılamadığı gözden kaçırılmaması gereken bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Özelleştirme saldırılarının tek başına halkın cebini ilgilendirmeğini aynı zamanda halkın yaşamına da kasteden bütünlüklü bir saldırı programı olduğunu gösteren çarpıcı bir örnek geçen dönem Beytepe' de yaşandı. Hacettepe Merkez Kampus'ta ve Beytepe' de bulunan Feycan adlı özel kafeterya ve kantindeki yiyeceklerde bulunan bakteriler, altı yüzü aşkın öğrencinin zehirlenmesine yol açmıştı. Öğrencilerin yaşamlarının tehdit edildiği bu "zehirlenme" vakasında, bu hayati önemle orantılı gerekli tepki verilemediği gibi açığa çıkan tepkinin de, kitlesel ve etkili bir mücadele biçimine dönüştürülemediği görülmüştür. Özelleştirme konusunda başka üniversitelerde de kantin boykotları yaşanmıştır. İTÜ'nün bütün kampüslerindeki yemekhanelerinde gerçekleştirilen boykota katılım %90'ı bulmuştur. Bunu dışında başka bir örnekse ODTÜ'de yaşandı. "Mc Donalds Go Home" olarak isimlendirilen çalışma, bütünlüklü bir mücadele programından öte, daha çok biçimsel ve tepkisel protestolar dizisi olarak yaşandı.
Bugüne bakıldığında, ülkemizdeki birçok muhalif insanın bile, özelleştirme saldırılarının boyutunu kavrayamaması nedeniyle, bu saldırılara karşı üniversitelerimizde "cepheden" bir karşı koyusu tam anlamıyla süreklileştiremediğini söyleyebiliriz. Bunun için, bugün, üniversitelerin ve ülkemizin sahiplenilmesini anlatan "parasız eğitim-parasız sağlık" talebimizi daha güçlü haykırmak gerekiyor. Bu sloganın karşılığının teorik ve pratik ayaklarını geliştirip süreklileştirmeliyiz. Emekçileri ve emekçi çocuklarını bu saldırıları bozguna uğratılabilmek için, ortak bir cephede buluşturabilmeliyiz.
Önümüzdeki dönem başından itibaren, üniversitelerimizde, kantin, yemekhane ve üniversiteye ait olan diğer alanların satılmasına göz yumulmamalıdır. Yerel üniversiter tepki, diğer demokrasi güçleri ve ezilen halkla buluşturulabilmelidir. Onun dışında kendiliğinden gelişen ve bir politik programdan yoksun anti-özelleştirmeci mantığın başarı şansı yoktur.
Beytepe'de ve merkez kampüste örgütlenen eylemin gerçekleştirilebilmesi için Hacettepe öğrencilerinin "zehirlenmesi" gerekmiştir. Anti-kapitalist bir karşı koyusu örgütlemek için emekçi çocuklarının "özelleştirmeden ölmesi gerekmemektedir". Zaten; hiç bir ölünün mezar taşında "özelleştirmeden öldü" seklinde bir ibareye rastlamak mümkün değildir.
1 MAYIS:İSYAN HERYERDE
Samsun'da demokrasi güçleri 1 Mayıs hazırlıklarını iki hafta öncesinden başlattı. Ortak platform yaratılamadığı için 1 Mayıs çalışmaları, oluşturulan tertip komitesi tarafından örgütlendi.
1 Mayıs'ın içeriğine ve örgütlenmesine ilişkin tartışmalar ilkesiz, programsız günü birlik birliktelikler üzerinden şekillenirken, toplumsal muhalefetin önünü açacak, ona zenginlik kazandıracak bir boyutta gelişmedi. Güne uygun bir atmosferi oluşturulamadı ve kurumlar kendi dönük sınırlı çalışmalar örgütlemeye çalıştılar. Ancak bütün bu olumsuzluklara rağmen, bu yıl kamu çalışanlarının ve öğrencilerin yaptıkları eylemler, 1 Mayıs alanında daha önceki senelere göre kendisini hissettirdi. Emekçiler ve öğrenciler faşizmden, özelleştirmelerden, çetelerden ve savaştan hesap sormak için sloganlarını haykırdılar. Saat 15.00'te yürüyüşe geçen kitle korteje, sırasıyla KESK, Halkevleri Çarşamba-Vezirköprü şubeleri, Samsun Üniversite Öğrencileri Koordinasyonu, EMEP, ÖDP ve İP pankartlarıyla katıldı. Yaklaşık 2 bin kişinin katıldığı 1 Mayıs kutlaması Cumhuriyet Meydanı'nda yapılan saygı duruşu ve konuşmalardan sonra sona erdi.
Adana'da 1 Mayıs süreci, Türk-iş, DİSK, Hak-îş ve KESK'ten oluşan çağrı kurulunun girişimi ile başladı. Oluşan komite, devrimcileri işçi sınıfından yalıtarak 1 Mayıs'ı "sendikacıların bayramı" haline getirmeyi hedefliyordu. Bu eğilim 1 Mayıs konusundaki ilk gerilimi yarattı. Ancak Halkevleri, kitle örgütleri ve sendikalardaki devrimci unsurların kararlı tutumu, konfederasyonlara geri adım attırdı.
Mitinge sendikalar, yasal sol partiler, sosyalist dergiler, demokratik kitle örgütleri ve platformlardan 8 bin kişi katılırken, öğrenciler Ç. Ü. Öğrenci Koordinasyonu ve Genç Umut flaması ve "Demokratik Lise Mücadelesinde ileri" pankartıyla katıldılar. Adana'da ilk kez bağımsız bir liseli örgütlülüğünün kendi flaması ile yürümesi anlamlıydı. Kortejin en arkasında Koordinasyon ile birlikte yürüyen Gene Umut, coşkusu ve dinamizmiyle mitingin ilgi odağı oldu.
Dostları ilə paylaş: |