EndTasKHK ile sadece tescilli tasarımlar korunmaktadır. Eğer bir tasarım marka olarak tescil edilmemiş veya tescilsiz olsa bile Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa göre, eser olarak kabul edilmeyen tasarımlar, Türk hukukunda ancak haksız rekabete ilişkin TK’nın 56-65. madde hükümleri çerçevesinde korunabilir. Ama bu korumada çok hassas olunması bir zorunluluktur. Haksız rekabetle sağlanan korumada özel hükümler dikkate alınmalıdır. Bu hükümleri işlevselsizliğe götürecek uygulamalardan kaçınılmalıdır. Çünkü esas olan tasarımların hangi koşullarda ve sınırlar içerisinde korunacağını doğrudan düzenleyen hükümlerin öncelikle uygulanması hukukun temel ilkelerindir. Bu özel düzenlemeler dikkate alınmadan, genel nitelikteki haksız rekabete ilişkin hükümleri geniş yorumlayarak varılan sonuçlar uygulamada karışıklığa yol açacaktır.
Nitekim öğretide eleştirilen Yargıtay’ın bir kararı bu yöndedir. Karara konu olayda Boztekin A.Ş. tarafından üretilen Toros, Renault 12 ve Renault 9 tiplerine uyabilecek olan ve Renault orijinal marka altında üretilen şeklen aynı olan kaporta parçalarının üretilmesinin yasaklanması amacıyla açılan davada bu durumun haksız rekabete yol açtığı yöndeki İstanbul Ticaret Mahkemesinin vermiş olduğu karar Yargıtay’ca üzerinde titiz bir inceleme yapılmadan onanmıştır. Davada söz konusu olan yedek parçalar Türkiye’de değil Fransa’da tescil edilmiştir. Bu yüzden dava haksız rekabet hükümlerine göre açılmıştır. İlk derece mahkemesi olan İstanbul Ticaret Mahkemesinin ve Yargıtay’ın olayın üzerinde yeterli bir araştırma ve inceleme yaptırmadan haksız rekabete ilişkin genel hükümlere göre karar vermeleri öğretide haklı olarak eleştirilmiştir (Bkz. Arslan, FMR 2001/1., s. 19 vd.; Suluk, Kurultay, s. 552 vd.; Suluk, Tasarım, 303). İlk derece mahkemenin kararını onamış olan Yargıtay’ın 11. Hukuk Dairesi Başkanı IşılUlaş yaptığı açıklamada bu kararın emsal karar gibi değerlendirilmemesi gerektiğini belirtmiştir (Bkz. Suluk’un tebliğinin devamındaki tartışmalar, Suluk, Kurultay, s. 578, ayrıca Ulaş’ın ek açıklamaları için aynı eser, s. 902 vd.).
Türkiye’deki tartışmalara ışık tutması amacıyla Avrupa’daki düzenlemelere kısaca göz atmakta yarar vardır. Çünkü 1/95 s. OKK’nın Ek 8 m. 4/4’de tasarımlara ilişkin hukukî düzenlemeler yapılırken Türkiye’nin –o zaman için henüz tasarı halinde olan– Topluluk Yönergesinin dikkate alacağı belirtilmiştir. Bu konuyu Rekabet Bülteni’nin gelecek sayısında ele alacağız.
DOĞAL TEKELLER SERBESTLEŞME VE REGÜLASYON
Dağıtımda Özelleştirme: Bitmeyen Şarkı !*
Prof. Dr. Osman SEVAİOĞLU
Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü,
Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
06531, Balgat, Ankara,
sevaiogl@metu.edu.tr
*Global Enerji, Mart 2005 den alınmıştır.
“Bitmeyen Şarkı” 1976 yılında Orhan ELMAS tarafından yönetilmiş duygusal bir film. Önemli oyuncuları: Gönül YAZAR, Hayati HAMZAOĞLU ve Kenan PARS.Dağıtım sektöründe özelleştirme ise o zamanlarda başlayan ve hala bitmeyen duygusal bir film. Önemli oyuncuları: Siyasi İrade, Enerji Bürokrasisi ve Özel Girişim.
Dağıtım sektörünün günümüze kadar geçirdiği ekteki şu tarihsel sürece bir bakınız;
1984 yılında, yani bundan tam 21 yıl önce yola çıkılmış. Bu yıllarda tüm Doğu Bloku ve Orta Asya ülkeleri koyu bir Devletçi rejim altında. O gün doğan bir çocuk bugün tam 21 yaşında iş, güç, çoluk çocuk sahibi yetişkin bir insan olmuş.
Bir de 2005 yılında varılan şu noktaya bakınız:
Gerçek ve Tüzel Kişilik olarak ortada sadece Kayseri Elektrik A.Ş. kalmış. Diğerlerinin tümü, ya iptal edilmiş, ya yürürlüğe girememiş, ya tahkimde, ya Uluslararası Yargıda, ya da inancını kaybetmiş, bıkmış vazgeçmiş.
Bu 21 yılın kısa özeti; yasama, yürütme ve Anayasal Yargı organları arasındaki sonu gelmez, bitmez tükenmez çekişmedir. Yasama organı tarafından yapılan tek taraflı düzenlemeler Anayasa Mahkemesi tarafından, yürütme organı tarafından yapılan tek taraflı uygulamalar ise, Danıştay tarafından sürekli ve kararlı bir şekilde iptal edilmiştir. Siyasi İrade bunun üzerine İmtiyaz Sözleşmelerinin Danıştay incelemesinden geçmesine gerek olmadığını öne sürmüş ise de, buna da muvaffak olamamıştır. En sonunda, Ağustos 1999 da Danıştayın İmtiyaz Sözleşmelerinin incelenmesindeki “inceleme” yetkisini “görüş bildirme” düzeyine daraltan ve inceleme süresini iki aya indiren bir kanunu Meclisten geçirmiştir.
Anayasal Yargı; “Türkiye’de elektrik üretimi, iletimi, tesisleri kurmak ve işletmek ve ticaretini yapmak bir kamu hizmetidir. Kamu hizmeti niteliği taşıyan bir hizmetinin imtiyaz usulü ile yürütülmesi sözkonusudur. Kamu hizmeti imtiyazı daima belli bir devre (süre) için verilir.” demektedir. Bir başka ifade ile, Anayasal Yargı; “bu ülkede hukuk düzeni hakim olduğu sürece, Anayasanın 155. maddesi gereğince, elektrik üretim ve dağıtımı için düzenlenen sözleşmeler İmtiyaz Sözleşmesi mahiyetindedir ve Danıştay’ın incelemesinden geçmek zorundadır. İmtiyaz sözleşmeleri, sonsuz süreli olamaz. Bu nedenle de, dağıtım sektöründe Mülkiyet Devri, yani satış mümkün değildir” demektedir. Bu ifadelerin dayanağını oluşturan Anayasal düzenleme ise halen de mer-idir.
Ekteki tarihsel süreçte yer alan mücadele, Anayasal Yargının bu son derece açık ve kesin hükmünü bir türlü kabul etmeyen ve “sen ne dersen de, ben de o zaman elimdeki meclis çoğunluğu ile yasa çıkarır ve bu işi yine yaparım” anlayışı ile yaptığı çeşitli düzenlemeler ve Anayasal Yargının bunlara karşılık olarak ortaya koyduğu kesin, kararlı ve tutarlı iptaller ile doludur. Ama gelin görün ki, hukukçuların kolayca anladıkları bu husus, bugün bile, yasama ve yürüme organları tarafından hala bir türlü anlaşılamamış ve kabul edilememiştir. Bugün bile hala Anayasal düzenleme yapılmadan dağıtım sektöründe mülkiyet devrine inananlar vardır ve de bunlar maalesef sektörün en tepesinde yetkili konumlardadır. Siyasi İradenin elindeki yaptırım gücünü abartması ve bu güce olduğundan fazla inanması nedeniyle, bu husustaki iyimserliği gerçekçi olmamakla birlikte, belki bir noktaya kadar duygusal bir bakış açısı ile anlaşabilir bir husustur. Ama, öte yandan, bir kısım enerji bürokrasisinin bu yöndeki açıklamaları Anayasal dayanaktan yoksun, Siyasi İradeye mesaj vermeye yönelik, ciddiye alınmaması gereken, basit siyasi ütopyalardan ibarettir.
Yasama, yürütme ve Anayasal Yargı organları arasındaki sonu gelmez çekişme sonucunda varılan mevcut durum ise, maalesef tam bir hüsrandan ibarettir. 21 yıl sonra manzara apaçık karşımızdadır; Bir yandan, Devletçi yapıdan bir türlü çıkamayan, siyasetin içine düşmüş, soruşturma tehdidi ve kıskacı içinde kıvranan enerji bürokrasisi, diğer yandan serbestleşmede yönünü bulamayan, uzmanlığı tartışmalı, birtakım yabancı danışmanlık şirketlerinden medet uman bir dağıtım sektörü. Sektör yabancılar nezdinde itibarını tümüyle kaybetmiştir. Bu kadar iptalden sonra, sektöre artık yabancı yatırımcının gelmesi kolay değildir. Satılması düşünülen dağıtım varlıkları gerekli bakım onarım ve tevsiatın yapılamaması nedeniyle eskimiş ve değer yitirmiştir. Malzeme, ekipman kalitesi düşmüş, kalifiye personel sayısı azalmıştır. Eskiyen yatırımların yerlerine yenileri alınamamıştır. Kayıp kaçak göklere çıkmıştır. Personel çalışma azmini, ruhunu ve inancını yitirmiştir. Sonunda kaybeden de elbette sektör ve ülke olmuştur.
Bununla birlikte, mevcut konjonktürde içinde bulunulan bu mutsuz nokta Siyasi İrade için aynı zamanda önemli bir test süreci ve tarihi bir fırsat sunmaktadır. Bu fırsat; Anayasal düzenleme yapılmadan dağıtım (ve de elbette üretim) sektörlerinde gerçek anlamda bir serbestleştirme, yani özelleştirme yapılmasının mümkün olmadığının artık görülmesi ve bu yönde hareket edilmesidir. Siyasi İradenin Mecliste geçmiş hiçbir siyasi iktidarın sahip olamadığı bir Anayasal çoğunluğa sahip olması bu yönde bir düzenleme yapılması için son derece önemli bir fırsattır. Bu testin sonucu Siyasi İradenin sektörde Avrupa Birliği Direktifleri doğrultusunda bir serbestleşmeye gerçekten inanıp inanmadığını ve de onun tarih önündeki sorumluluğunu da ortaya koyacaktır. Öte yandan, Anayasal dayanağa sahip yegane serbestleştirme modelinin ise, işletme hakkı devri olduğu artık görünen köy gibi ortadadır. Görünen köy için ise, uzmanlığı tartışmalı, birtakım yabancı danışman şirketlerden medet ummaya hiç gerek yoktur.
Ek- Dağıtım Sektöründe Serbestleşmenin Tarihsel Süreci *Aralık 1984: 3096 Sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı Ve Ticareti İle Görevlendirilmesi Hakkında Yasanın yayımlanması
*Ağustos 1985: 29 Bölgeli İşletme Hakkı Devri (İHD) Modeli hakkındaki 85/9799 ve 9800 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararlarının yayımlanması,
*Haziran 1986: 3291 Sayılı Özelleştirme Yasasının yayımlanması,
*Aralık 1988: Kayseri Elektrik A.Ş.’ye bölgesinde elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı ve ticareti yapma görevinin verilmesi,
*Haziran 1989: ÇEAŞ, Kepez ve Aktaş Elektrik A.Ş.’ye bölgelerinde elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı ve ticareti yapma görevinin verilmesi,
*Ağustos 1989: Aktaş Elektrik A.Ş.’nin görevlendirilmesi hakkındaki 89/14303 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının yayımlanması,
*Ekim 1991: 21 Bölgeli İşletme Hakkı Devri (İHD) Modeli: Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Görevlendirilecekleri Bölgeler Hakkındaki Yönetmeliğin 2. Maddesinin Değiştirilmesine ilişkin 91/2300 Sayılı, Bakanlar Kurulu Kararının yayımlanması
*Eylül 1992: 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, iletimi, Dağılımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun Hükümleri çerçevesinde yapılan üretim ve görev şirketi sözleşmelerinin kamu hizmeti imtiyaz sözleşmesi niteliği taşıdığı ve Anayasa hükmü gereği olarak Danıştay'ın incelemesinden geçirilmesi gerekliği hakkında Danıştay 1. Dairenin Kararı: “Türkiye’de elektrik üretimi, iletimi, tesisleri kurmak ve işletmek ve ticaretini yapmak bir kamu hizmetidir. Kamu hizmeti niteliği taşıyan bir hizmetinin imtiyaz usulü ile yürütülmesi sözkonusudur. Kamu hizmeti imtiyazı daima belli ve uzun bir devre (süre) için verilir.”
*Ekim 1991: Aydem, Gökdere, Tektar, Best, Senkom A.Ş.’ye 30 yıl süre ile bölgelerinde elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı ve ticareti yapma görevinin verilmesi hakkındaki91/2325 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (Bu sözleşmeler yürürlüğe giremeden Refahyol İktidarı döneminde iptal edildi).
*Mart 1994: 3974 Sayılı Yasa: Türkiye elektrik Kurumunun mevcut veya yeniden yapılanma sonucunda oluşacak teşebbüslerinin özelleştirilmesi hakkındaki Yasanın yayımlanması
*Aralık 1994 Anayasa Mahkemesinin 1994/43 (E), 1994/42-2 sayılı Kararı ile 3974 Sayılı Yasanın iptal edilmesi
*Nisan-Haziran 1998: 33 Bölgeli İşletme Hakkı Devri (İHD) Modeli: 14 şirkete bölgelerinde 30 yıl süre ile bölgelerinde elektrik üretimi, dağıtımı ve ticareti yapma görevinin verilmesi hakkındaki Bakanlar Kurulu Kararının yayımlanması,
*Ağustos 1999: 4446 Sayılı Anayasa Değişikliği: 4492 Sayılı Yasa: Danıştay’ın yetkilerinin yeniden düzenlenmesi: “Danıştay, kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında (sadece) düşüncesini (ve onu da) iki ay içinde bildir(ebil)ir.” Tahkim Yolunun Açılması: 4501 Sayılı Yasa: Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklarda tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir
*Mart 2001: 4628 Sayılı Yasanın yayımlanması: “Dağıtım ve perakende hizmetleri birbirinden ayrılmıştır. Bölgedeki serbest tüketiciler dağıtım şirketinin perakende kolundan elektrik almak zorunda değildir.”
*Nisan 2002: Aktaş Elektrik A.Ş.’ye 30 yıl süre ile verilmiş olan elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı ve ticareti yapma görevinin Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlükten kaldırılması
*Haziran 2003: ÇEAŞ ve Kepez A.Ş.’nin 70 yıl süre ile verilmiş olan elektrik üretimi, dağıtımı ve ticareti yapma görevinin görevinin 2003/5712 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlükten kaldırılması
*2003: 33 Bölgeli İşletme Hakkı Devri (İHD) Modeli ile görevlendirilen 14 şirketin bölgelerinde 30 yıl süre ile bölgelerinde elektrik üretimi, dağıtımı ve ticareti yapma görevinin; şirketlerden bir kısmının statülerinin 3984 sayılı “RTÜK Yasasının bazı hükümlerine aykırı olması”, geriye kalan kısmının ise İmtiyaz Sözleşmesindeki bazı hükümlerin 4628 Sayılı Yasa ile çelişmesi nedeniyle, Danıştay tarafından “kamu yararı olmadığı” gerekçesi ile iptal edilmesi,
*Mart 2004: YPK Strateji Belgesinin yayımlanması: 21 Bölgeli İşletme Hakkı Devri (İHD) Modeli: Şirketlere 49 yıllık lisans ile bölgelerinde elektrik üretimi, dağıtımı ve ticareti yapma görevinin verilmesi. 4628’in bazı madde hükümlerinin yok kabul edilmesi. Bir başka ifade ile, 4628 in kısmen ilga edilmesi ve bölgelerde perakende hizmetinin sadece dağıtım şirketine bağlı perakende kolu tarafından yürütülebileceğinin kabul edilmesi
HABER BAŞLIKLARI
EPDK Doğalgaz Dağıtım İhaleleri Sürüyor
Manisa Gazına en Düşük Teklifi Cemil Kazancı’nın AKSA sı verdi Vatan 25 Şubat 2005
Petrolde Serbest Fiyatlandırma Uygulamasında Yumuşk Geçiş
Serbest fiyatlandırmada fırsatçılığa kapılmadık. Hürriyet 28 Şubat 2005
İlaçta Alım Yöntemi Kamuya Ağır Yük Getiriyor İddiası
İlaca yılda altı milyar dolar fazla ödettiler Hürriyet 9 Mart 2005
DEVLET YARDIMLARI VE YÜKÜMLÜLÜKLERİ
HABER BAŞLIKLARI
Teşvik Kanunu Değiştirilecek mi?
Başbakan Teşvikte sorun olduğunu anladı. Güngör Uras Milliyet,22 Şubat 2005
Hem IMF yi kızdırdılar hem pilimizi bitirdiler Hürriyet 23 Şubat 2005
Deppler’den Türkiye’ye Teşvikte adil ol uyarısı. Milliyet 21 Şubat 2005
Devlet Yardımları Yasası Çıkarılmalı Aydın Ayaydın Sabah 24 Şubat 2005
SABANCI: Teşvikte dört Yanlış Var.(Kademelemesiz teşvik, kurulu tesislere teşvik, Arz fazlası olan alanlara teşvik , kaynaksız teşvik) Abdurrahman Yıldırım. Sabah 25 Şubat 2005
Teşvikler Stand-by’a uygun hale getirilecek. Sabah 16 Mart 2005
İslami Özel Sektörü Destekleme Kurumu AB İzlemesinde
AB islami üretimde teşviki izlemeye aldı. Milliyet 17 Mart 2005
LPG Yasa Tasarısı ile İki Yeni Teşvik
Irak’a elektrik satan şirketlerele seramikçilere devlet desteği Sabah 25 Şubat 2005
İçkilerde Yüksek Vergi-Düşük Denetim Kaçağı Arttırıyor
-Ekinalan TELEKOM Rekabette Yara Alır Hürriyet . 2 Mart 2005
Telekom Özelleştirmesinde son durum İsmail Küçükkaya Akşam 24 Şubat 2005 ve Akşam 1 Mart 2005
Havayollarındaki Kısmi Serbestleşme Olmlu Sonuçlar Vermeye Devam Ediyor
İstanbul İzmir 59 Miyona İndi Uçak Otobüsü Yakaladı Hürriyet 27 Şubat
2005
Özelleştirme Tıkanıklığı Güntay Şimşek Sabah 26 Şubat 2005
TÜPRAŞ ın Nisanda Blok Satış İhalesi İçin Rekabet Kurulundan Ön Onay
TÜPRAŞ’a Rekabet Kurulu’ndan onay, Akşam 14 Mart 2005
SEKA’da Kapatma Direnişi Sonuçlandı
Türk-İş ten eylem, Erdoğan ‘dan Rest.Hürriyet 2 Mart 2005
SEKA direnişi Türkiye’ye Yayılıyotr. Hürriyet 5 Mart 2005
Başbakan: Onlara İş Bulduk Kabul Etmediler Hürriyet 6 Mart 2005
SEKA işçisine son uyarı,Hürriyet 8 Mart 2005
Evleri 50 gündür SEKA. Akşam 10 Mart 2005
İşçiler kurtuldu, SEKAkapanıyor Akşam 11 Mart 2005
Nisanda PETKİM ‘in %30 Halka Arz edilecek
Petkim’in %30 satılacak Sabah 9 Mart 2005
PETKİM’in arzında %30 muamması Milliyet 9 Mart 2005
Petkim’le halktan 400 milyon dolar toplama planı Hürriyet 9 Mart 2005
Halka arz can simidi oldu. Tercüman 12Mart 2005
REKABET GÜCÜ
HABER BAŞLIKLARI
Makine İhracatında Yüksek Rekabet Potansiyeli
Makine İhracatını 5 yılda 20 milyar dolara çıkarırız. Hürriyet 25 Şubat 2005
Çin İle Nasıl Rekabet Edilecek?
Çin ile Rekabet İşbirliği ile Aşılır A.Ayaydın. Sabah 3 Mart 2005
Otomotivde Rekabet Şansı Sürüyor
Otomotiv İhracatı 2 ayda 2 milyar doları aştı Hürriyet 2 Mart 2005
Düşük Kura Rağmen İhracat Atağı Devam Ediyor
İhracatçı düşük kura rağmen mucize yaratıyor. Vatan 2 Mart 2005
İşgücü Maliyetleri Rakiplere Göre Yüksek
Rekabet Gücü Kayıtdışı İstihdamla Korunuyor Faik Öztrak Milliyet 28 Şubat 2005
FAKTÖR PİYASALARINDA REKABET VE REGÜLASYON
FİNANSAL HİZMETLER YASASI VE REKABET Şevket Özügergin
ozugergin@ozugerginconsultancy.com.tr
Bir tarafta BDDK ve medyanın yazdığına göre Başbakan , diğer tarafta ise IMF ve IMF ile ilişkilerde daha hassas olunması gerektiğini bilen Ekonomiden Sorumlu Bakan ile Hazine var. Konu bankalar veya yeni adıyla Finansal Hizmetler Yasası.
Tartışmanın iki temel noktaya odaklandığı anlaşılmaktadır. Bunlardan birincisi , finans kesiminin nasıl denetleneceğidir ? BDDK denetim işinin uzmanlık gerektirdiğini ve dolayısıyla bankalar yeminli murakıplarınca halen yapılmakta olan denetim sisteminin sürdürülmesini istemektedir. Özellikle IMF ise mevcut denetim yapısının geçmişte iyi bir sınav vermediğini , bankaların göz göre göre battığını, 22 bankanın güç duruma düştüğü süreç içinde kontrol mekanizmasının iyi işlemediğini öne sürmekte, denetim yapısının değiştirilmesi gerektiğini, hatta denetimin yabancı kurumlar tarafından da yapılabilmesini talep etmektedir. Bizce IMF’in bu görüşlerinde doğruluk payı vardır. Denetleme sisteminin geçmişte çok iyi çalıştığını söylemek mümkün değildir. Bu itibarla yapıya bir etkinlik kazandırılması ve uyarı sisteminin daha iyi işler hale getirilmesi önemlidir. Bu konunun görüşmeler sonucunda çözülebileceği anlaşılmaktadır. Çünkü her iki tarafın da hedefi bellidir. Hiç kimse geçmişteki hataların tekrarlanmasını istememektedir.
Asıl önemli konu, bundan böyle mali açıdan güç duruma düşecek finans kurumlarının tabi olacağı esaslardır. BDDK ve yine medyadan anladığımız kadarıyla Başbakan bu duruma düşecek bankaların Avrupa Birliği uygulamalarında olduğu gibi doğrudan tasfiyelerini istemektedir. Batık bankaların Hazine’ye getirdiği yükün 50 Milyar dolarlara yaklaştığını bilen herkes bu görüşe haklı olarak destek vermektedir. IMF ise mevcut uygulamanın sürdürülmesini, bir başka ifadeyle gerektiğinde mali açıdan güç duruma düşecek bankaların yine TMSF bünyesine alınmasını istemektedir. Anladığımız kadarıyla IMF’in bu yaklaşımı, gönüllü bir şekilde olmasa bile, Ekonomiden Sorumlu Bakan ve Hazine’ce de benimsenmektedir. Bankalar Birliği ise açık bir şekilde genel hükümlere göre tasfiyeden yanadır.
IMF’in gerekçeleri bellidir. Türkiye’ye kredi veren yabancı finansörlerin alacaklarını garanti etmek istemektedir. Eğer böyle bir garanti olmazsa Türkiye’nin uygun koşullu krediler bulamayacağı düşüncesindedir. Türk mali sisteminin henüz yabancı finans çevrelerine yeterli güvenceyi vermediğini düşünmektedir.
IMF’in bu yaklaşımında haklılık payı yok değildir. Ancak TMSF’ye yeniden banka alabilme sisteminin varlığı yeterince bir güvensizlik işaretidir. Halen uygulanmakta olan 50 Milyar TL’lik güvence limitinin yeniden %100’e taşınması demektir. İyi çalışan banka ile kötü çalışan banka arasında fark kalmaması demektir. Haksız rekabetin yasallaştırılması anlamına gelir. Bu alanda haksız kazanç yollarının yeniden açılması ihtimali de yok değildir.
Önemli olan Türk mali sisteminin yapısının daha da güçlendirilmesidir. Zaten sermaye kuralları açısından bankalarımız Avrupa Birliği normlarına yaklaşmıştır. Ekonomi nisbi bir istikrara kavuşmuş, bankalarımız dış kredi bulmakta daha az zorlanır hale gelmiştir.
Kanımızca IMF isteğinin olduğu gibi kabulü bankacılık alanındaki yeniden yapılanma gayretlerini ve piyasada daha fazla rekabet gücü kazanma yarışını olumsuz yönde etkileyecektir. Tartışmanın nasıl sonuçlanacağına gelince şunu söyleyebiliriz: Türkiye’de ‘olması gerekenlerle ‘ ‘olanlar’ çoğu kez örtüşmemektedir.
HABER BAŞLIKLARI
2B Yasası Yeniden Gündemde
-2B Yasası Çıkmalı . Aydın Ayaydın. Sabah 10 Mart 2005