İkinci Cilt
Birinci Oturum
Mübarek Ramazan Ayının Faziletine Giriş
- Orucun Kısımları
1-Fıkhi Oruç
2-Ahlaki Oruç
3-Arifane Oruç
Ahlaki rezillikler ve faziletler
İlahi ayetler hususunda düşünme ve tefekkür.
Bismillahirrahmanirrahim
(Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla)
Ramazan ayı mübarek bir aydır. Yüceliklerle dolu bir aydır. Eğer dünyanın hayrını istiyorsanız bu ayda mevcuttur. Alemlerin yaratıcısı bu ayda rahmetini yeryüzüne indirir. Alemlerin yaratıcısı duaları kabul edeceğine dair söz vermiştir. Eğer ahiretin hayrını isterseniz o da bu ayda mevcuttur.
Kur’an’ı Kerim’de de yer aldığı üzere oruç tutanlar cennete vardıklarında onlara şöyle denir: “Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık afiyetle yiyin, için. “1
“Tuttuğunuz oruçlar, cennetin nimetlerine dönüşmüştür. Yiyiniz, içiniz; bu size Ramazan ayında tuttuğunuz orucun karşılığında verilen bir ödüldür. “
Eğer “seyr-u suluk” istiyorsak yine de bu bir ayda 50 yıllık yolu kat edebiliriz. Hatta bazı zamanlar bir gecede, bazı zamanlar da bir gün ve bir saatte 50 yıllık mesafeyi kat edebiliriz. Alemlerin yaratıcısı şöyle buyuruyor:
“Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. “2
Orucun Kısımları:
Oruç üç kısımdır. Herkes ve bilhassa değerli gençlerin bunlara önemle dikkat etmesi gerekir:
Fıkhi Oruc:
Fıkhi oruc; yani insanın karnının oruç tutmasıdır fıkıh kitaplarında yazdığı şekilde orucu bozan şeylerden sakınması ve onlarla amel etmesidir. Bu tür orucun kaza ve keffaresi yoktur ve kesinlikle hem dünyada ve hem de ahirette faydalı neticeleri vardır. Ama bu tür oruçların fazla bir etkinliği yoktur. Bu tür oruç, avam tabakasının tuttuğu oruçtur, fıkhi oruçtur ve bütün oruç tutanların orucunun kapsadığı bir oruçtur.
Ahlaki oruç: Bunda mide oruçlu olduğu gibi, aza ve organlar; el ve ayaklar, göz ve kulaklar da oruçludur. Haramlara karşı oruçlu olmak, mekruhlara karşı oruçlu olmak ve şüpheli şeylere karşı oruçlu olmak demektir. Rivayetlerde okuduğumuz gibi bir kimse mübarek Ramazan ayında yalan konuşur, gıybet eder, iftira atar ve başkasını incitirse onun orucu batıldır. Eğer bir kimse bu mübarek Ramazan ayında sinirlenir, bağırır çağırır ve söverse onun orucu da batıldır. 1 Ama bu onun orucunun kaza ve keffare gerektirdiği anlamında değildir. . . Yani bu oruç boş bir ceviz gibidir; anlam ve içeriği kaybolmuştur.
Gerçek/Fıkhi oruç tutan kimsenin iftar zamanı kabul olan bir duası; seyr-u sulükü vardır. İnsan bu ayın sonunda midesiyle, bütün organ ve uzuvlarıyla oruç tutmuş sayılacak yüce bir makama erişebilir.
“Peygamber (s.a.a) bu mübarek ayda, bir kadının asabi bir şekilde bağırıp çağırdığını ve ev halkına eziyet ettiğini görünce bu kadın için bir tabak yemek getirilmesini emretti ve kadına “Ye!” Diye buyurdu. Kadın şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulu! Mübarek Ramazan ayıdır, oruçluyum!” Allah Resulü de: “Eğer oruçlu iseniz niçin diliniz oruçlu değil? Niçin sövdünüz?” Buyurdu. 2
Başka bir rivayette de şöyle okumaktayız: Peygamber-i Ekrem (s.a.a) yanındaki herkese müstahap bir oruç tutmalarını ve iftar için kendisinden izin almalarını emretti. İftar zamanı bir yaşlı adam gelerek kendisi ve iki kızı için iftar izni istedi. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Sen oruçlusun, git iftarını aç ama, kızlarınız oruçlu değildirler. “ Yaşlı adam şöyle dedi: “Ey Allah’ın resulu! Ben eminim ki oruçludurlar. “ Resulullah şöyle buyurdu: “Git ve onlara kusmalarını söyle. “ (yaşlıya bir ders vermek istedi. ) Peygamber (s.a.a)’in emriyle amel ettiğinde iki et parçasının kızlarının ağızlarından çıktığını gördü. Şaşırdılar, çünkü et yememişlerdi ve çok da kötü kokuyordu bu etler! Hazretten bunun sebebini sordular. O hazret şöyle buyurdu: “Kur’an’ı okumadınız mı ki şöyle buyuruyor: “Gıybet eden bir kimse ölü kardeşinin etini yemiş gibidir. “ Bu iki kız oruçlu ağızlarıyla insanların arkasından konuştular. “ Kur’an şöyle buyuruyor:
“Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. “1
Gıybet etmeyin, gıybet yapmak ölü eti yemek gibidir; siz ölü et yemekten tiksiniyorsunuz, o halde gıybet etmemelisiniz. İnsanların ayıplarını arkasından söylemeyin.
Bu ikinci kısım oruçtur ki buna da “ahlaki oruç” diyorlar. İnsanın midesinin yanısıra, aza ve organlarının da oruçlu olması ne kadar güzeldir, . Allah’tan yardım dilemek, Tahir İmamlar’a ve Hz. Zehra’ya tevessül etmek, fıkhi oruçların yanı sıra insanlara ahlaki oruçlara sahip olma noktasında da büyük bir başarı kazandırır.
Bir kimse mübarek Ramazan ayında bir kimseye haram gözle bakarsa; gözünü, kulağını, dilini ve bütün organlarını korumazsa en fazla fıkhi bir oruç tutmuş olur, dualarının kabul olacağı bir makama, seyr-u suluka ve ilahi takva derecesine asla ulaşamaz.
Arif Orucu: Oruç çeşitlerinden üçüncüsü de, çok zor olan arif orucudur. Bu oruç midenin ve bütün organların oruç tutmasının yanı sıra, kalbin de oruçlu olmasıdır. Ama kalp neden oruçludur? Akıldan geçenlerden. Kalp neden oruçludur? Kötü sıfatlardan. Velev ki kötü sıfat kalbinde olsun ve ortaya çıkmaması noktasında çok dikkat etsin. Özetle arif orucu; hasetten, cimrilikten, su-i zandan, kibirlilikten, bilahare kalbin “Allah’dan başkasına yönelmesi”nden sakınması demektir. Arif oruçlu olduğu zaman kalbinde Allah’dan başka hiç bir şey barındırmayan kimsedir
Bu üçüncü kısım oruç bizim gibiler için değildir. Ama bir kimse ahlaki ve fıkhi orucunu tutarsa mübarek Ramazan ayının sonunda bu makama ulaşabilir.
Gerçekten eğer bir kimse, özellikle gençler, kalplerinde Allah’dan başka hiç kimsenin yönetici olmamasını ister ve bir yerlere ulaşmayı arzu ederlerse bunu başarabilirler. Mübarek Ramazan ayı orucu bunun için farz olmuştur. İnsanların kademe kademe ilerlemesi için farz olmuştur. Bu dikkat üzere yaşadığında birinci, ikinci, onuncu ve on beşinci gün, Kadir geceleri ve Kadir gecelerinin sonu derken, birden bütün aza ve organlarının, midesininin kendi kontrolünde olduğunu, aklından kötü şeyler geçmediğini görüyor. Kötü sıfatların belki kökü kalmıştır, ama kontrol altına almıştır. Bir bir putları kırarak kalbinin sahibinin Allah olduğunu ortaya koymuştur. Kalbi ruhaniyet bulmuştur ve kalbinde Allah’ın nuru tecelli etmiştir. Bu İnsan mübarek Ramazan ayının sonunda Kur’an’ın buyurduğu şu makama ulaşmış sayılır:
“. . . Onlar; ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan alıkoymadığı insanlardır. . . “1
Oruç tutan kimsenin bir adım da olsa Ramazan ayında ileri gitmesi, velayet nurundan istifade etmesi, kendi oruç nurundan istifade etmesi gerekir. Bir miktar midenin, beden ve organların oruçlu olması ve inşaallah Ramazan ayının sonunda bir yere ulaşabilsin. Bu olmak işidir ve ne kadar güzeldir ki elli yıllık yolu bir an ve bir saatte katedebilmek.
Ahlaki Rezalet ve Faziletler
Bu yıl ahlaki rezalet ve fazletler hakkında konuşmayı kararlaştırdık. Her gün bir ahlaki faziletin nasıl kesb edildiğini, kalpte kök salmasını açıklayacağım ve öbür gün bir ahlaki rezilliğin rivayetler tarafından nasıl tedavi edebileceğimizi söyleyeceğim. Alemlerin rabbi Allah'ın istemesi ve Hazret-i Bakiyetullah'ın lütfuyla bu gün ilk fazilete işaret edeceğiz.
İlahi Ayetler Tarafından Tefekkür ve Endişe
İlk fazilet, ilahi ayetler hakkında tefekkür ve endişedir; o kadar sevabı vardır ki rivayetlere şöyle okuyoruz:
“Bir saat düşünmek bir yıl ibadetten daha yücedir. “1
Yani insan bir an düşünceye dalıp nereden geldiğini, niye geldiğini ve nereye gideceğine dikkat etsin. Allah'ın, Peygamber-i Ekrem'in ve İmam-i Zaman (a. F. )'in indinde olduğuna teveccüh etsin; Sonunda bir saat kendine dalıp dünya ve ahiretini düşünüp kendi haline teveccüh etmesi bir yıl ibadetten daha çok sevabı vardır. Yani bir yıl camiye giden, oruç tutan ve gece gündüz ibadet eden birisinin sevabı bir saat mübarek Ramazan ayı veya başka bir zamanda tefekkür eden kimsenin sevabıyla aynıdır.
Büyük üstadımız Hz. İmam Humeyni Rızvanullahi Aleyh kendi Erbain kitabında şöyle buyuruyor:
“Bir saat düşünmenin sevabı altmış-yetmi yıl ibadet etmekten daha hayırlıdır. “
Bilindiği gibi bir yıl ve altmış yıl, bunların hepsi birer örnektir; manası; bir saat düşünmenin sevabı o kadar büyüktür ki bunu Allah'dan başka kimse bilemz.
Buna ek olarak her saadet düşünce ve teveccühe borçludur. Eğer insan bu fezayı ele geçirebilir ve Kur'an'a göre bütün gökyüzünü etkisi altına alabilir de zaten hepsi düşünm ve teveccüh sayesindedir:
“Allah'ın göklerde ve yerdeki (nice varlık ve imkanları) sizin emrinize verdiğini görmediniz mi?”1
Yani ey insan! Sen sadece gökyüzünün birinci katını etki altına almayı bırak aksine bütün varlık alemini etkin altına alma gücüne bile sahipsin. Başka bir yerde şöyle buyuruluyor.
“Şüphesiz Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara; Korkmayın, üzülmeyin, size vadolunan cennetle sevinin! Derler.
Biz dünya hayatında da ahiret hayatında da sizin dostlarınızız. “2
Allah diyenler bu söylediklerinden dolayı ebedi ve sonsuz olmuşlardır. Onlar düşünüyorlar, onlar dikkat ediyorlar, bundan dolayıdır ki meleklerle işleri vardır; onların üzerine iniyorlar; onlarla konuşarak şöyle diyorlar: üzülmeyin, tasalanmayın, sıkıntılarınızda ve ölüm anında size yardımcı olacağız. Biz dünya ve ahirette sizin yardımcılarınız.
İnsan kendi düşünce ve teveccühüyle sonsuzluk alemine, varlık alemine ve melekut alemini etkisi altına alabilen sadece bu insandır. Eğer bir kemal, eğer bir seyr-u suluke varsa bu düşünme ve bir teveccüh sonucudur. Buna ilave olarak Kur'an'ı Kerimden şunu anlıyorud ki Allah bu düşünce ve yönelişi bizden istemektedir. Hem de çok istemektedir.
“Ey inananlar! Allah'ı çokça zikredin. Ve o'nu sabah-akşam tesbih edin. “3
İmam Sadık (a. S) şöyle buyurmuştur: “Alemlmerin yaratıcısı her şeyi sınırlı istemiş ve şöyle buyurmuştur: 17 rekaat namaz kılın; bir ay oruç tutun; zekat ve hums verin; hacca gidin; bütün bunlar sınırlıdır. Fakat teveccüh ve düşünmeyi çok istemiştir. “ daha sonra yukardaki ayeti okudu. “1
Her sabah düşün; her akşam düşün, çok düşün; çokça yönelmelisin!
Başka bir konuya da değinmeliyiz ki o da şudur: Kur'an'ı Kerim'in görüşüne göre bütün ibadetlerin hedefi “zikr” makamına ulaşmaktır. Yani “fikir” makamına, ynai “teveccüh” makamına ulaşmak. Eğer namaz Allah ile konuşmak ise zikir ve fikir makamına ulaşmak içindir. Ramazan ayı orucunun amacı da budur. Eğer ibadetler bedensel olsa, eğer maddi olsa, eğer ibadetler içtendir bütün bunların hepsi “fikir”, “zikir” makamına ulaşmak içindir. Ta-Ha suresinde şöylebuyuruluyor:
“Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl. “2
Ben öyle bir Allah'ım ki benden başka Allah yoktur. Manası şudur: ey insan! Putları kır. Ey insan! Heva ve hevesine tabi olma. Şeytana uyma. Ey insan! Yaşntında günah olmasın. Namaz kıl, oruç tut, humuz ver, zekat ver, hacca git, savaş, iyiliği emret, kötülükten sakınallah için sev ve Allah için buğzet. Niçin bunların hepsi? Bunların hepsi zikir, fikir ve teveccüh makamına ulaşmak içindir. Bugünkü konumuz; bütün faziletler ve kemallerin onun üzerine durması insan en büyük bir fazilettir. Bütün ibadetler şunun için vacip kılınmıştır: teveccüh! Teveccüh! Teveccüh!
Büyük üstadımız Allame Tabatabai (r. A)'nin vasiyeti ve nasihatlerinde şöyle buyurduğu nakledilmiştir: ölüm anında bütün her şey sadece: teveccüh! Teveccüh!Teveccüh! Olur.
Ben sözümü bu büyük üstadımızın öğütünü siz bayan ve baylara salık veriyorum. Düşünmelisiniz; yönelmelisiniz. Gece ve gündüz birer saat düşünceye dalın. Bir an Allah'ın huzurunda olduğunuzu düşünün. Hz. İmam (a. S) bile defalarca buyurmuşlardır: teveccüh! Teveccüh! Teveccüh!
İkinci Oturum
“Düşünme” ve “Teveccüh”ün Fazileti
- İnsanın amellerini Allah'ın, Peygamberlerin ve Tahir İmamlarını bilmesi.
- İnsanın amelleri üzerine meleklerin gözcü olması
- Dünyanın insanın aleyhine şahitlik etmesi.
- Bedenin insanın aleyhine şahitlik etmesi.
“Tefekkür” ve “Teveccüh”ün Fazileti
Konumuz ahlaki alçaklıklar ve faziletlerdir. Dünkü sohbetimizin sonuda “tefekkür ve teveccüh”ün faziletine değinmiştim; anladık ki bütün faziletler bu fazilete dönüşüyor; bütün ibadetlerin hedefi tefekkür ve teveccühtür. İnsanlığın yaptığı bu ilerlemelerin hepsi bu fazilet sayesindedir. Tevbe ve diriliş makamına ulaşmadan geçmek, arınma makamından geçip tecelli ve fena makamına ve sonuçta likaullah'a ulaşmak “teveccüh”, “tefekkür” ün faziletine teveccühtendir.
Bugünkü konumuz tefekkür ve tezekkürdür. Eğer insan hayatında bunlara sahip olsa dünya ve ahiretin mutluluğunu kesin olarak elde etmiş olur.
- İnsanın amellerini Allah'ın, Peygamberin ve Tahir İmamların bilmesi
Dikkat etmemiz gerekir ki Allah'ın huzurundayız; Peygamber-i Ekremin ve hz. Zehra ve Tahir İmamların huzurundayız. Benim ve sizin fikrimizin temeli, benim ve sizin teveccühümüzün amacı da onların huzurunda olmaktır.
Allah ve onun peygamber, hz. Zehra ve Tahir İmalar anlıyolar ve biliyorlarki acaba acaba ben Allah için mi diyorum yoksa başka bir şey için mi? Benim maksadıma sikkediyor musunuz ya da yok, buraya niçin geldiniz; Allah içindir yoksa yok. Bir çok Kur'an ayeti bu konuya dikkat çekmekte:
“De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Resulude müminler de görecektir. “1
Ey insan! Dikkat et! Allah'ın huzurundasın; yaptığın bir iyilik, bir kötülük
Veya günah olsun Allah'ın, Peygamberin, Hz. Zehra ve Tahir İmamların huzurunda olduğunu bilmelisin.
Bir iş yapacağımız veya düşüneceğimiz zaman önce bu ayete teveccüh
Etmeliyiz. Anlamını gözümüzde canlandıralım ki şöyle buyuruyor: düşüncenizi, amellerinizi ve söylediklerinizi Allah, Peygamberi, Hz. Zehra ve Tahir İmamlar biliyor ve anlıyorlar. Bizler bütün düşüncelerimiz ve bütün amellerimiz onların yüce huzurundadır. Böyle bir “teveccüh”e sahip olmalıyız.
Bu tür düşünce ve teveccühler insanlar için gücünü kontrol etmektir. Yavaş yavaş insan için zamanla takva melekesine ulaşır. Yavaş yavaş insan sabır ve direnişle zamanla insanın kendinden habersiz günah işlemesine engel olacak; Allah'dan ve Peygamberden utanacak duruma gelecektir.
İnsanların Amelleri Üzerine Meleklerin Gözcülüğü
Buna ilave olarak, biliniz ki Allah'ın mukarrep ve gayr-i mukarrep melekleri senin yaptıklarına ve söylediklerine hazır ve nazırdırlar. Bir yerde Kur'an şöyle buyuruyor: İyi ve kötü amellerinizi yazan iki melek vardır. Yani düzgün bir şekilde dosya oluşturma makamındadırlar.
“İnsan hiç bir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır iki melek bulunmasın. “1 Yanında bulunan iki müvekkil meleğin yazmadığı hiçbir iş ve söz yoktur ve bu ömür dosyası kıyamet gününde açılacaktır:
“Her insan amelini (veya kaderini) boynuna bağladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. “2
Bu dosya kıyamet gününde açılacaktır. Okuma-yazmasının olup olmaması fark etmez, ona şöyle derler:
“Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter. “3
Belli oluyor ki kıyamet gününde herkesin okuma-yazması olacak. Ama şimdi onun nasıl gerçekleştiği bahsimiz ile ilgili değildir. Amellerimize nezaret bu iki meleğin yanısıra Allah'a mukarreb olan melekler yani Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail ve arşı taşıyıcılar da bizim amellerimizin naziridirler:
“O (İlliyyün'daki kitap) içinde ameller kaydedilmiş bir kitaptır. O kitabı, Allah'a yakın olanlar görür. “1
Yani sende olan o amel defterinde dünyada yaptığın herşey kaydedilmiştir ve kıyamet gününde Allah'ın mukarreb melekleri ona şehadet ederler; O dosyaya olaylara hazır ve nazir olan kimse şehadet verebilir; konuların naziri olmalıdır. Bu ayeti şerife şöyle buyurmaktadır: “Allah'ın mukarreb melekleri sizin aleyh ve lehinize şehadet ederler. “ Bu ayet bizi uyarıp tehlike zilini çalıp şöyle der: “Dikkat et! Cebrail, İsrafil, Azrail, Mikail ve arşın taşıyıcıları senin amellerine, söylediklerine ve hatta fikirlerine nazirdirler. Yani bunların huzurundasın. Bu yönden rivayetlerde şöyle okuyoruz, bizim tüm amellerimiz, sözlerimiz ve yaptıklarımız Azrail'in huzurundadır. Namazını tam vaktinde kılanlar, namaza, mihraba ve mescide değer verenler, Azrail ile ölüm anında onlar ile iyi davranıyor, şehadet telkin ediyor. Ama böyle olmayan şahıslara, ölüm anında zorluk çıkartıyor. Eğer bizim amellerimiz hayır ise Azrail bizden razıdır ve ölüm anında bizim feryadımıza yetişir. Ama eğer bizim amellerimiz kötü ise bizden razı olmayacaktır, bizim canımızı zorluk, şiddet ve kahır ile alır. Bu da ikinci dikkat edilmesi gerekir.
Dünyanın İnsanın Aleyhine Şehadeti
Allah'ın, Peygamberin, Tahir İmamların ve Allah'ın mukarrep meleklerinin yanısıra zaman ve mekanın da yaptıklarımıza ve söylediklerimize şahit olduğunu düşünmemiz ve dikkat etmemiz gerekir. Bu Kur'anın olağanüstülüğündendir. Biz Kur'an'dan istifade ediyoruz ki varlık canlıdır; alemin şuuru vardır. Eğer biz gören, işiten ve akleden olsaydık duvarların bile bilinçli olduğunu anlardık. Dikkat etmeliyiz ki zaman ve mekan canlıdır.
Bu tür şeyleri ilim bile henüz ispat edememiştir. Hatta felsefe ilmi ve irfan ilmi bile bize “Ramazan ayı canlıdır?”, “bu oturduğumuz yeryüzü canlıdır”, “bu sütunlar, bu duvarlar, karşımdaki bu yüksek dağlar, başımın üzerindeki lamba, bilahare bütün alemin şuuru vardır” bütün bunların ne demek olduğunu ve ne anlam taşıdığını söyleyemezler. İlim ispat edemez ama Kur'an şöyle buyuruyor:
“Onu övgü ile tesbih etmeyen hiç bir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. “1
Bu alemde Allah'ı tesbih etmeyen ve şuurlu olmayan hiç bir varlık yoktur. “Süphanellah”, “Allah-u Ekber” sesleri varlık aleminden yükselmektedir.
Kur'an şöyle buyuruyor: gönül kulağıyla duyanlar alemin kendisiyle konuştuğunu anlarlar. Hz. Davud (a. S)'ın gönül kulağı açıktı; çünkü “Zebur”u okuduğu zaman alemdeki bütün varlıkların kendisiyle okuduğunu duyardı. Dağların, kapı ve duvarların, kuşların ve diğer hayvanların tesbihini ve inlemesini duyardı.
“Ey dağlar ve kuşlar onunla birlikte tesbih edin. “2
“Biz duyuyoruz, görüyoruz ve algılıyoruz- biz siz yabancılara karşı sessiziz. “
İnsanın kalbi, kulağı ve gözü bu tür şeyleri görmek ve ya duymak istiyor. İnsan eğer gece gündüz iki üç kere tefekküre dalsa yavaş yavaş öyle bir yere varır ki sonunda kapı ve duvarların, zaman ve mekanın onun yaptığı ve söylediği şeylerden haberdar olduğunu anlar.
Kıyamet gününde gündüz ve gecenin insanın aleyhine veya lehine şahitlik edeceğini rivayetlerde okumaktayız. Yani Musalla'da cemaatin toplandığını, minberin olduğunu, bir konuşma yapıldığını ve bu konuşmanın Allah için mi yoksa başka bir şey için mi yapıldığını, sevap mı veya günah mı olduğunu ve bütün bunların yapıldığı Ramazan ayının bu ikinci günü kıyamette şahitlik edecektir. Mekanın özellikleri hakkında Kur'an şöyle buyuruyor:
“Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla:
Yerküre kendine has sarsıntıyla sallandığı, toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı ve insan “Ne oluyor buna!” dediği vakit, işte o gün (yer) Rabbinin ona bildirmesiyle bütün haberlerini anlatır. O gün insanlar amellerini görmeleri (karşılığını almaları) için darmadağınık geri dönüp gelirler. Kim zerre kadar hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür. “1
Şöyle buyuruyor: şiddetli bir zelzele olduğu zaman. Bu zelzele sebebiyle kıyamet koptuğu zaman ve bütün insanlar Allah'ın huzuruna toplanacaklar. O vakitte yeryüzü insanın aleyhine şahitlik edecktir. Yani eğer iki kimse bu mübarek Ramazan ayında bir kimsenin gıybetini etmişlerse o yer kıyamet gününde bu iki kimsenin aleyhine şahitlik edecektir. Allah göstermesin eğer bir odada gizli hayasızlık yapılmışsa bu oda, yatak, yorgan ve halı o kadın ve erkeğin aleyhine şahitlik edeceklerdir. Yeryüzüyle konuşmak insanı ürpertiyor. İnsan yeryüzüne şöyle der: niçin benim aleyhime şahitlik ediyorsun? Yer şöyle der: Çünkü bunu söylememi bana Allah emrediyor ve ben de diyorum. Bugün rüsvay olma günüdür. Eğer dünyada bunu söylememişsem çünkü orada bana Allah'dan iznim yoktu. Ama kıyamet günü, Allah şöyle der: “Rabbinin ona bildirmesiyle bütün haberleri ona anlatır. “ yani ey kadın ve erkek! İbadet ettiğimiz bu yüzeyle şimdi bile konuşabiliriz. Ama Allah bazı kimselere izin vermiştir ve kıyamette ise herkes için konuşacaktır. Eğer ibadet olsa şahitlik edecek, eğer günah olsa şahitlik edecek; sadece bizim şuurlu olduğumuzu zannetmeyin. Evet insanın aklı vardır; insanın kabiliyeti vardır. İnsanı bir makam ve mevkii vardır ve oda varlık aleminin efendiliğidir. Molla Sadra (r. A)'nın deyimiyle: alemdeki her varlığın kendi varlığının kapasitesi ölçüsünde hem ilmi vardır hem şuuru hem gücü vardır hem iradesi. Bu Molla Sadra'nın cümlesi hem Kur'an da hem Ehl-i Beyt kaynaklarında da yer almıştır.
Bedenin Organlarının İnsanın Aleyhine Şahitlik Etmesi
Başka bir açıdan daha önemli olan bir konu ise kıyamet gününde elimizin ve ayağımızın, gözümüzün ve kulağımızın, dilimizin ve derimizin, etimizin ve kemiklerimizin bile bizim aleyhimize şahitlik edeceği konusudur. Bilmemiz gerekir ki bu dünya maddi bir dünyadır. Bu dünyanın batını ise ahirettir. Bu dünya asıl gerçek değildir, batını ve hakikatı ahirettir. Kur'an'a göre ahiret alemi hayat alemidir.
“Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilselerdi. “1
Ahiret aleminin hayat alemi olduğunu keşke bilmiş olsaydık. Herşeyi konuşuyor, yılan ve akrep cehennemde konuşuyorlar, kınıyorlar, cehennem ateşi konuşuyor, kınıyor, meyva, taht ve köşk su ve cennetin nimetleri insanla konuşuyor, övüyor ve neşeleniyor.
Çünkü kıyamet günü ruhunun şuuru olanlar, aza ve organlarının şuuru olanlar hem konuşur hem de işitirler. Bu konuda bir çok ayet vardır: misal olarak:
“Sonunda oraya varınca, kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları hakkında onların aleyhinde şahitlik ederler.
Derilerine: “Aleyhimize niçin şahitlik ettiniz?” Derler. “Bizi, her şeyi konuşturan Allah konuşturdu. Sizi önce yaratan o’dur ve o’na döndürülüyorsunuz” cevabını verirler. “2
O rüsvaylık gününden Allah'a sığınırım! Şöyle buyuruyor: mahşer kalabalığında gelirler; gözleri onların aleyhine şahitlik eder ki göz zinası ettiğine, videolarda pis filimler izlediğine falan saat ve falan gün. Kulakları onların aleyhine şahitlik ederek şarkı, türkü ve saz dinlediğini diyecektir. Dilleri de onların aleyhine şahitlik edecek ve gıybet ettiğini, yalan attığını, uygun olmayan sözler söylediğini, bilahare kalp kırdığını ve yersiz konuştuğunu söyleyecektir. Derileri onların aleyhine şahitlik edecek ve: bedenin namahrem bir vucüda değmedi mi? Diyecektir. Özetle deri et ve kemikler insanın aleyhine şahitlik edecektirler. Bu kimse vahşete kapılacak; bu kadın vahşete kapılacak ve yalvararak onlara şöyle diyecek: “Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz. “ ittifaken Kur'an şöyle buyuruyor: kulaklarıyla, gözleriyle, dilleriyle beden ve derilerine seslenerek şöyle derler: “Derilerine: Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? Derler. “ niçin aleyhimize şahitlik ediyorsun? Onlar da buna karşılık cevap olarak şöyle derler:
“Onlar da: Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. “
Ben dünyada şuurluydum ama konuşmaya iznim yoktu. Senin aleyhine konuşacak iznim yoktu. Ama şimdi Allah senin aleyhine konuşmam için bana dil verdi.
Bu ayeti kerime bize şunu söylüyor: kıyamet gününde bütün aza ve organlarımız bizim aleyhimize şahitlik edecektir. Namaz kılınan ayaklar o kimse için kıyamet gününde menfaatine şahitlik ederek şöyle diyecektir: Ey Allah'ım dünyada yoruluyordum; benim üzerime durarak münacaat ediyordu. Gece yarılarında kalkıp namaz kılıyordu; kunut getiriyordu. Zayıflar ve fukaraya yetişen el kıyamet gününde şöyle der: Allah'ım! O benim vasıtamla fukara ve zayıflara yetişti. Zikir söyleyen dil, Kur'an dinleyen kulak, minberi dinleyen kulak, kıyamet günü insanın lehine şehadet ederler. Ama videodan kötü filimler izleyen; saz, şarkı ve müzik dinleyen ağız ve kulak, gıybet eden dil, kıyamet gününde insan aleyhinde şehadet verirler. Günaha doğru giden ayak, Allah korusun hırsızlık yapan, az satıcılık yapan ve birinin yüzüne tokat atan el kıyamet günü insanın aleyhinde şehadet edecek.
Kur'an'ın buyurduğuna göre: inatcı ve işe yaramayan insan bazı vakitler zaman ve mekan, melekler, Allah'ın Peygamberi ve Tahit İmamlaronun aleyhine şahitlik ettiklerinde inkar ediyor. İnkar ettiği zaman artık dili konuşmaz:
“O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder. “1
Yani eğer bu inatçı insan, inatçılık ettiği zaman dili tutulur; ama aza ve organları aleyhine şahitlik eder. Başka bir yerde şöyle buyuruluyor:
“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz, ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur. “2
Yani ey insan! Dikkatli ol! Söylenti çıkrma; başkalarına karşı su-i zanda bulunma dediklerine dikkat et! İlimle ilerle ve git; ilmi takip et başkalarını değil. Kura'n'ı Kerim şöyle buyuruyor: şuna dikkat etmelisin: “çünkü kulak, göz, ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur. “
Zahir ve batının kıyamet gününde aleyhine şahitlik edeceklerdir. Bu ayeti kerimeden şunu anlıyoruz: et, deri, kemikler ve organlar insanın aleyhine şahitlik ederler. İnsanın kalbi, ruhu ve hüviyeti kıyamet gününde insanın aleyhine şahitlik edecektir.
Bu konunun bir de irfani açıdan değinilmesi gereken konusu vardır ama buna şimdilik değinmiyorum. Şimdilik değindiğim konu şudur: kadın ve erkek! Sizden rica ediyorum ki dikaktli olun kıyamet günü zaman ve mekan vasıtasıyla; kapı ve duvar vasıtasıyla, et, deri ve kemikler vasıtasıyla, göz ve dilin vasıtasıyla kimseliğin vasıtasıyla rezil olmayınız!Rezil olmak çok zor bir durumdur. İnsan için en büyük zorluk rezilliktir. Bir kimse dünyada günah işler ölümü rezil olmaya tercih eder. Bir kadın da kötü bir iş yaparsa -her ne kadar da alçalırsa- bile ölümü ister ama rezil olmak istemez. Rezil olmak istemeyen bu kadınve erkek bilmeleri gerekir ki Kıyamet günü Rezil olma günüdür. Öyle bir gündür ki Allah, Peygamberler, Tahir İmamlar, Hz. Zehra, Allah'ın Mukarrep Melekleri, kapı ve duvarlar, zaman ve mekan ve özetle bütün insanın beden ve organları insanın ya lehine ya da aleyhine şahitlik edecektir. Bu konuya dikakt etmelisiniz. Gece ve gündüz her namazdan sonra işinizin olmadığı zamanda, kadın evinin işini bitirdiğinde erken ise, siz pazarda iş ile meşgul olduğunuzda veya işiniz bittiğinde, biraz kendinize dalın; bu bahsi biraz tahlil edin; biraz şunun üzerinde düşünün:
Bu konuya teveccüh edin! Çünkü bu bizim saadet için teveccühümüzdür; hem dünya ve hem de ahiret için. Bu teveccühler ve dikkatler insanı müteveccih ve mütefekkir bilirler. Yani teveccüh ve tefekkür melekesi insanda bulunur. Teveccüh ve tefekkür melekesi onda olana ne mutlu. Bilmeden, kendi kendine teveccühü olsun. Kur'an şöyle buyuruyor: “Eğer bu halet birinde olursa, daha Allah onun elini tutar ve an be an onu yükseltir:
“(Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin anılmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam o'nu (öyle kimseler) tesbih eder ki”1
Sonra da şöyle buyurmaktadır:
“Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözleri allak bullak olduğu bir günden korkarlar. “2
Tefekkür ve teveccüh melekeleri olan kimseler, ticaret ve dünya işi onu Allah'tan gafil etmezler.
Üçüncü Oturum
Gaflet Nedir?
Gafletin Kısımları:
Dostları ilə paylaş: |