2-Delile Dayalı İman
Birinci bölümden daha önemli olan ikinci kısım iman ise delile dayalı imandır. Yani iman akla yerleşmeli ve akıl Allah’ın varlığını kabul etmelidir. Akıl dirilişi kabul etmelidir. Akıl kabul etmelidir ki Ramazan ayında mecburi tutulan orucun bir maslahatı vardır. Akıl mecburi olan farz namazın bir maslahatının olduğunu bilmelidir. Gece namazı insanı yüce bir makama ulaştırır. Akıl İslamda hicabın iyi bir şey olduğunu kabul etmiştir. Laboalilik ve iffetsizliğin erkek ve kadın için kötü bir şey olduğunu akıl kabul etmiştir. İşte bütün bunlar delille imanı gerektirir. Alemde varolan bu düzen bize Allah’ın varolduğunu anlatıyor. Molla Sadra’nın tözsel devinim (hareket-i cevheri) görüşü ahiretin/dirilişin cismani olduğunu ispat etmektedir. Özetle Kum alimlerinin yazmış olduğu usul-u dinin delile dayandığı ve bütün usulu dinin de her dalda ayrı bir delil içerdiğini kendi kelam kitaplarında ele almışlardır.
Eğer bir kimse bir süre kelam kitabı okursa akılla inanması kesinleşir. Akıl usul-u dini kabul ediyor. Kur’anın haram ve farzlarının bir maslahat ve zararının olduğunu biliyor. Akıl Kur’an’ın Allah’ın kelamı olduğunu ve ta kiyamet gününe kadar insanların sorunlarına cevap verebilecek kapasitede olduğunu kabul ediyor. Biz müslümanlar; ilim her ne kadar ilerlerse bile insanlar her ne kadar da aydın olsalar bile toplum her ne kadar ileri çağa gitse bile Kur’an ve islam kanunlarının o toplumu idare edebileceğine inamaktayız. Gençler için ve herkes için bu iddiamızın bir delile dayanması lazımdır. Değerli gençler! Hepinizin dini ilimleri okuması gerekir. Anne ve babalar evinizde dini kitaplar bulundurmalısınız. Evinizde fıkıh risalesi olmalıdır. Nasıl ki Kur’an evlerinizde ise amel risalesi kitabı da evinizde olmalıdır. Evinizde ahlak, tefsir ve islamı tanıtan kitaplar da olmalıdır. Sadece usul-u dinle, fıkıhla ilgili kitap olmamalı, çünkü; bu tür eve bir müslüman evi, bir Şia evi deyemeyiz. Şia olan kimsenin okuması, araştırması ve şu şiarda olması ve ilerlemesi gerekir. “bir saatlik tefekkür bir yıllık ibadetten daha hayırlıdır. “ Evinizin salonuna girdiklerinde güzel bir tabloda “bir satlik düşünce bir yıllık ibadetten daha hayırlıdır” diye yazıldığını görüyorlar ve çiçekler vazolar ve buna benzer şeyler sizin evinizin süsü olmuşlar, kitaplarınızın da evinizin süsü olmalıdırlar. Bu bir müslümanın vazifesidir. Özellikle gençlerin görevi olmalıdır. Gençler boş bulunduklarında kitap okumalı, gençlerin hobilerinden ve zevklerinden biri de kitap okuma olmalıdır.
Kütüphaneler çoğalmalıdır. Üzülerek söylüyorum ki kütüphanelerin azlığı hatta Kum’da bile az; kaldı ki diğer yerlerde azlığı bizim eksikliklerimizdendir. Her köyde ve kasabada; her kaza ve şehirlerde kütüphanelerin çoğalması lazımdır.
Delile dayalı iman çok güzeldir. Ama ilk iman gibi aşılmaz şeylerle karşılaştığımızda yetersizdir. Bu iman sahibi kimse Allah’ ve dirilişi delille ortaya koyabilir. Delille Kur’an’ı, Peygamberi ve imamları ispat edebilir. Ama bu kimse cinsel bir olayla karşılaştığında, yöneticilik iştiyakı onu kuşattığı zaman, mal sevgisi onda aşırılığa kaçtığı zaman iflas eder. Bu hisler ilimden öne geçer.
Öncekine sözde ve taklidi iman demiştik buna ise ilmi yani delile dayalı iman diyoruz. İlim yani; delil ve bürhan. Delil ve dayanağın işi azdır. Hatta alimler bile bazen bu aşılmazlıkla karşılaşabilir.
Alimin biri “tevhid” konusunda kitap yazmıştı ve bir sorunla karşılaşmıştıve bu sorununu şu şiirle ifade etti: . . . . . .
Şöyle diyor: İnsan esrarengizdir, bazen alimler bir işte donakalırlar ama, cahiller ise bu çıkmazı başarabilirler ve sonuçta alim dinsiz olur. Elbette sadece ilim ve delil olduğu taktirde. Gerçi hiç yoktan iyidir ama her yerde geçerli değildir. İlimde şüphe ve hayal bir sorundur. Alim Allah’ın var olduğunu biliyor ama kendisinde şüpheler ortaya çıkıyor. Dirilişin olduğunu biliyor ama bazı vakitler onda şüpheler ortaya çıkıyor. Siyah bir cahillik, her zaman alimin içinde mevcuttur.
3-Yakin
Üçüncü bölüm yakindir. Yakin; sözlü ve taklidi imanı aşıp delile dayalı imana ulaşmıştır. Aklın kabulünü aşmış, artık kalbi de kabul etmiştir. Yani iman kalbe yerleşmiş va kalp te kabul etmiştir, işte buna “yakin” demektedirler.
Yakin yani sebat, yani kalpte yeretmedir. Eğer kalp kabul etmişse başlangıçta bile büyük bir kazancı vardır. Kimsede günahlara karşı büyük bir kontrol gücü ve günah işlememe durumu oluşur. Önüne günah geldiğinde ise kavak ağacı gibi titrer.
Peygamber (s.a.a) savaşa gitmeden savaşa katılanların ailelerine bakmak için gençlerden bir kaç tanesini Medine’ye bırakırdı. Savaşların birinde bir genç Medine’de birkaç ailenin yardımını üstlenmek için bırakılmıştı. Bir sabah bu genç bir evin kapısnı çaldı, kocası savaşa giden kadın kapıya geldi. Adam ona: “ne lazımdır?” Diye sorunca, o kadın da ne lazım ise söyledi. Bilemiyorum ne olmuştu, ama genç şehvete gelmiş ve tahrik olmuştu. Ama niçin? Bilemiyorum. Acaba o kadın mı tahrikçi sözler söyledi? Acaba bu gencin gözü o kadına mı değdi? Bilemiyorum. (beyler, bayanlar! Başkasına baktığınız zaman şeytan o anda sizi saptırmak için çok meşgul olur. Şeytan Hz. Nuh’a şöyle dedi: “ey Nuh şunu iyi bil ki bir kadına dokunduğunda, bir kadınla namahrem bir erkek karşılaştıklarında ben o anda onları saptırmak için çok çalışırım. “ Bayan! Senin şehvetli bir sözün, beyefendi! Senin pis bir bakışın mümkündür sizi kötülüğe sürüklesin. ) özetle bu genç eve döndüğünde elini kadının göğsüne koydu.
Söylemek istediğim şudur, kadının yakin derecesini söylemek istiyorum. O yakin kalbe yerleşmiş ve kalbi etkilemiş ve Allah’ın varlığına, cennetin varlığına ve cehennemin de varolduğuna inanmıştır.
Ansızın titredi! Rengi değişti; kalbinde olanı diline döktü: ne yapıyorsun? Ateş! Ateş! Ateş! Senin bu işin ateştir, hem de cehennem ateşi.
Kalbine yerleşen Allah’a, cennete, cehenneme imanının sözleriydi. Bir namahrem kadının göğsüne dokunan elin, eğer tevbe olmazsa bu elin cehennemlik olacağı. Oturdu. Ansızın erkek te bağırdı: “Ateş! Ateş! Ateş! İlk gün ikinci gün, yavaş yavaş artık Medine’de de kalamayacağını anlayınca çöllere düştü, ta Peygamber dönene kadar.
Orada kendini riyazete ve ibadete vererek düzenli bir şekilde şöyle diyordu: ateş!Ateş!Ateş! Ve bunu Peygamber dönünceye kadar söyledi. Kendisine gelişen olayı haber verdiler. O genci getirmek için Peygamber peşine adam gönderdi. Ona tevbesinin kabul olduğunu söylediler. Ama onun için peygambere gözükmek kadar zor bir şey yoktu.
Ey kadın ve erkekler! Bu oturumumuz Allah’ın, Peygamberin, Yüce Vel-i Asr’ın huzurunda gerçekleşiyor. Beyefendi! Mağazada senin kötü bakışın, ey kadın! Örtüne sahip çıkmayarak sokaklarda gezindiğinde acaba huzurunda bulunduğun İmam Zaman (Mehdi) senin elinden veya konuşmalarından razı mıdır, yoksa yok?
O genç geldiğinde Peygamber (s.a.a) namaz kılıyordu. Genç bekledi. Peygamberin namazını bitirmesinden sonra başı yere bakar ve utançlı bir şekilde minbere yaklaştı. O sırada Peygamber (s.a.a) Tekasür suresini okuyordu:
“Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, nihayet kabirleri ziyaret ettniz. Hayır! Yakında bileceksiniz! Elbette yakında bilecekseniz. ! Gerçek öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız, (orada) mutlaka cehennem ateşini görürdünüz. Sonra ahirette onu çıplak gözle göreceksiniz. Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz. “1
“Tekasur”(bu sure “yakin” konusunu anlatmaktadır. )
Şöyle buyurdu: dünya insanları meşgul etti. Keşke bu insanlar cehenneme yakinen inamış olsalardı, bilselerdi kıyamet günü bu cehennemle görüşecektir ve göreceklerdir. Keşke bilselerdi günah insanı cehennme götürür. Ve cehennemde onlardan şöyle sorulur: beyefendi! İmam Zaman’ın velayetini kabul etmiştin ama yine de günah işliyordun?
Peygamber (s.a.a) bu süreyi okuyordu ve genç te düşünüyordu. Ansızın kendinden geçerek aşkla yere yığıldı. Etrafını sardılar, utancından öldüğünü gördüler. İşte buna “yakin” diyorlar. Hem de yakinin ilk mertebesi.
İnsan için yakin oluştuğunda eğer kadının eli bir erkeğe değerse akşama kadar korkudan titrer, rahatsız olur. Ondan rahatsızşığının nedeni sorulunca şöyle der: mağazadaydım tüccardan bir şey alıyordum ama elim eline değdi. Kendisine bir günah ve kastinin olmadığını söylediklerinde şöyle der: evet ama namahram eli elime değidi. Yazıklar olsun, yazıklar olsun! İşte bunu insa yakin dedirtiyor.
İmanı olmayan ve imanı dilinde olan kadın ise mağazada erkekle konuşuyor, gülüyor, hatta çadır alış verişi yaptığında aynanın karşısına geçip üzerinde deniyor. Bunu ise tacirin karşısında yapıyor. Buna sözde müslüman diyorlar. Buna imanı kalbine yerleşmemiş müslüman diyorlar.
Beşinci Oturum
“Yakin”in Fazileti
-Yakinin mertebeleri
-Gece Namazının Fazileti
-Eba Eyyub El-Ensari’nin Fedakarlığı
-Gazali’nin “İhya’il-Ulum” kitabından Hikaye
-İmtihanın Gerekliliği
-Kalbi imanı (yakinin)Tahsilin yolu
-Hakimin Eşinin Cömertliği
Yakinin Fazileti
İmanın; Usul-u dinde üç kısma ayrıldığını geçen bölümlerde söylemiştik:
1-Taklidi veya sözde iman.
2-Akla ve delile dayalı iman.
3-Duygusal veya kalbi iman; insanı kontrol edebilen iman akla uygun iman veya sözde iman değildir. Gerçi akla uygun iman da yücedir. Herkes kendine özgü özellikle de gençler delile dayalı imana sahip olmaları gerekir.
Rivayetlerde Peygamber (s.a.a) ashabıyla geziyordu. Bir kadının iğle ip yaptığını gördü. Peygamber (s.a.a) kadına: “Allah’ı nasıl tanıyorsun?” Diye sordu. Hz. Peygamber o okumamış kadından bile bir delile dayalı iman istiyordu. Yaşlı kadın çok güzel cevap verdi. “eğer bu elimdeki yuvarlak şeyi döndürmek için bana ihtiyaç duyuluyorsa ve ben olmadığımda duruyorsa bu koskoca alemin bir döndürücüsünün olamayacağı müm kün müdür?” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “arapçasını yaz” “yaşlı kadının dinine uyun” bu iki anlam içermektedir. Birinci manası şudur: sizin de delile dayalı imanınız olsun. Diğer bir manası da şudur ki: hareketin deliline işaret etmektedir. Şayet burhan-i nazm (nedenden sonuca gitme metodu), burhan-i sıddıkınden (sonuçtan nedene varma metodundan) sonra delillerin en üstün olduğunu anlatmak istiyor.
Her halikurda kimsenin usul-u din açısından kendine özgü bir delilinin olması gerekir. Önceden anlattığım gibi etkili değillerdir. İnsanlar çıkmazlar ve zorluklar karşısında imtihanlarla kurtulur. Şairin dediği gibi:
. . . . . ??
Çünkü iman kendine özgü duygusal imana dönüşür. Kur’an’dan anladığımız gibi, Alah bizden bu tür bir iman istiyor.
Hucurat suresinde okuduğumuz gibi: Bir grup Peygambrin hizmetine gelerek hazrete şöyle dediler: Ey Allah’ın resulu sana inandık, Peygamber şöyle buyurdu: siz iman etmediniz, aksine teslim oldunuz. Çünkü sizin imanınız sözde ve delilde imandır. Henüz iman kalbinize yerleşmemiştir. İman eden o kimsedir ki: İmanı kalbine yerleşmiş, şek ve şüphesi kalmamıştır.
“Bedeviler “inandık” dediler. Deki: siz iman etmediniz, ama “Boyun eğdik” deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. “1
Söylediler: biz iman ettik. Deki: hayır, iman etmediniz. Fakat teslim oldunuz. İslam bayrağı altındasınız. Çünkü iman kalbinize yerleşmemiştir. Sonra şöyle buyurdu:
“Müminler ancak o kimselerdir ki Allah’a ve Resulune iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyenlerdir. “
İmanı kalbine yerleşenin imanı; yakin imanı olanın imanı vardır. Eğer yakin imanı olmazsa cahil ve şüphe onda henüz mevcut ise, delile dayalı imanı olsa bile şüphe, cehl ve vesveselerden kurtulamaz. Kur’an’ın buyurduğu ve bizden istediği iman “muhakkak” sahip olmmız gereken iman yakin iman, kalbi iman ve duygusal imandır.
-Yakının mertebeleri
Yakinin mertebeleri vardır. Yakin nur gibidir. Nurun derecelerinin olduğu gibi. 20 voltluk veya 100 voltluk lambanın derecesi nasıl farklıysa imanın dereceleri de farklı farklıdır. Yakın da nur gibidir. Kalp aydınlandığında bazen kalbi aydınlatır. Örneğin 100 voltluk bir lambanın odayı aydınlattığı gibi. Bazen de öyle bir dereceye ulaşıyor ki –örneğin 1000 voltluk ışık saçıyor ve odayı daha da fazla aydınlattığı gibi kalb de bunun gibi çok aydın oluyor. Filozofların dediği gibi yakinin dereceleri vardır; her aşaması güzeldir. Bizim ilgilendiğimiz aşaması ise ilk mertebesidir. Bilinmelidir ki her ne kadar ilerlese o kada güzeldir.
Ahlak alimleri yakini üç bölüme ayırmışlardır.
İlm’ul yakin; Ayne’l yakin; Hakk’el yakin; bunlar da kendi aralarında üçer bölüme ayrılmaktadırlar ama bizim şu anki konumuz bu değildir.
Yakinin ilk aşaması, insanın günah yapmasını engelliyor. Ona farzları yaptırtıyor. Namazı vaktinde, orucu ise uygun tutuyor. Günahtan, bencillikten, kendinden habersiz olmaktan sakınması yerindedir. Farzlara önem vermesi, günahlardan sakınması, duygusal imanın ilk aşaması olan yakinin ilk derecesidir. Sonra ise mekruh ve müstahaplara önem verir. Şüpheli şeylerden sakınır. Bir şeyde acaba bu böyle midir yoksa başka türlü müdür diye şüpheye düştüğünde yapmaz. Dilinde dedikodu olmadığı bellidir. Sözleri delilsiz değildir. Söylediğini delile dayanarak söyler. Duymak isterse delile dayanarak duyar. Her ne şeyden şüpheleniyorsa onun dilinde o yoktur. Üçüncü kısımda ise yava yavaş dünya bir tarafta, günah başka bir tarafta dünyayı arkama bırakır ve günahı asla yapmam der. Nehc’ul Belağa’da Emirel Müminin Hz. Ali’nin söylediği gibi. Bu söz sadece Ali’nin sözü değil, onun takipçilerinin, yakin derecesinde yükseğe ulaşabilmişlirse, eğer yakinleri aynel yakin derecesine ulaşmış ise bu sözü onlar da iddia edebilirler.
Emirel Müminin (a.s) şöyle buyuruyor: “Allah’a yemin olsun ki varlık alemini emrime verseler ve deseler ki: günah yap o da küçük bir günah olsa yani karıncanın ağzındaki arpa tanesini al;yine de bu işi yapmam. “ Bu cümle hazretin ismet delilinden değildir. İmamlık makamından değildir. O hazret, Tahir İmamlar, Peygamber (s.a.a) ve bunlar gibilerin ihtisasları yoktur. Bu cümle bizim için örnek olmalı, kalbinizde nur ve sizin yüce bir makama, yani; bütün dünyayı size verseler sizden bir günah yapmasnızı isteseler dünyayı terketmeli o günahı işlememe makamına ulaşmanız için bir vesile olmalıdır. Yapmamaya inanmalı ve yapmama gücünüz bu derece güçlü olmalıdır. Tarih açısından ve tecrübelerimizden bize buispatlanmıştır. Tarihte okuduğumuz gibi ve büyüklerden gördüğümüz gibi bütün dünyayı feda eder ama iki rekaat namaz kılmaktan onu alıkoyamazlar.
-Gece Namazının Fazileti
Bu rivayeti merhum Vesail kitabının yazarı kitabında gece namazının fazileti hakkında Hz. Peygamber (s.a.a)’den şöyle naklediyor:
Gece vaktinde kılınan iki rekaat namaz bana dünyadan ve içindekilerinden daha sevimli geliyor. “1
Peygamber şunu kastetmiştir: eğer bütün dünyayı bana verseler, bir gece namaz kılma deseler asla kabul etmem. Bu sözler sadece Peygambere ait değildir, aksine kalbinde yakin imanı olan kimsede mevcuttur. Bu yakin Şiiler için de de vardır ve olmalıdır da. Biz; gece namazını kılmadığı için çok ağlayan kimseler tanıyoruz. Aklımdan çıkmıyor İman ehli olan bir kimse gece namazını terk ettiği için sabahtan-akşama kadar ağlamış, rahatsız olmuş ve şöyle demişti: ben 16 yaşımdan şu ana kadar gece namazımı geçirmemişim. Duygusal ve akla uygun imanın olşturduğu nur; kalplerini aydınlattığı gibi günahlarada engel olur. O nur bunlara müstahapları da yaptırır. Aksine müstahaplardan öyle lezzet alırlar ki onların yerini hiç bir şey alamaz. Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor: onlar o kimselerdir ki gece yarıları namaza kalkıyorlar. Yataklarının arkasında gece namazı kılıyorlar. Onlar o kimselerdir ki fakirlere ve düşkünlere yetişiyorlar. Şöyle buyuruyorlar. Bu kimseler için gece namazı ve infakları öyle tat almaktadırlar ki bunu bu dereceye ulaşndan başkası derk edemez:
???Secde/16-17
“Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklarından uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez. “2
Zahiri şudur: bu dünyada engelleri aşmışlardır. Bu dünyadan lezzetlenirler. Gece namazı için “Allah-u ekber” dediğizaman o kadar lezzet alır ki sanki Allah ona dünya ve ahiretin iyiliğini vermiş gibidir. Dünya malını fedakrlığa hazırdır. Eğer başkaları iyiliğe ulaşırsa hoşlanır:
???Haşr/9
“Kendileri zaruret içindebulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. . . “3
Manası yani bunlar fedakarlık yapıyorlar. İhtiyaç sahiplerine vermesi onları giyindirmesi ve istifade etmelerini sağlamasıdır. Bu ayetin nüzul sebebi Hz. Emirel Müminin (a.s) hakkındadır. Ve bir yerde Mikdad ve Ebu Eyyüb el-Ensari söylemişlerdir. Bunlarınhepsi doğru olabilir. Çünkü bunlar öyleydiler.
Eba Eyyub el-Ensari’nin Fedakarlığı
Peygamber-i Ekrem (s.a.a) geçerken baktı Eba Eyyüb el-Ensari bir bez parçasının üzerine karısı ve çocuğu ile oturuyordu. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Eba Eyyüb niçin burada oturdunuz? Şöyle dedi: ya Resulullah (s.a.a)! Hicret eden biri geldi evi yoktu. Baktım ki eğer bu evsiz, sokakta kalırsa onun için kötü olur, bizim için de kötü olur. O utanıyor; biz de utanıyoruz. Ama o benim evime giderse ben sokakta kalırsam benim için bir iftihar olur. Ben asla utanmam ve de yardım etmişim.
Budur “???” Müslümanlar fedakarlıkta o dereceye ulaştılar ki artık kendi evlerini de başkalarına verrebiliyorlar ve kendisi bir sokakta kalıyor. Ne oldu da bunlar böyle olabildiler? Yakin’in etkisi sayesinde tabi. Yakin kimsenin kalbine yer ettiği zaman, iman o kimsenin kalbine yerleşmiştir, namazdan zevk alıyor ve başkalarına infakdan zevk alıyordur. Paraya tapan bir kimse bir günde bir milyon (tümen= 750 milyon lira çev. ) kazanır veya dinsiz ise sahtekarlıkla bir milyon elde ederse gece uykusu kaçabilecek kadar senivnçli olmaz mı? Dünyanın karanlığı ve dünyaya yakin onun kalbine yer etmiştir. Dünya aşkı onu buraya sürüklemiştir. Allah’a ve İslam’a aşık olan insan, Allah’ın kullarına aşıktır, duygusal iman kalbine yerleştiğinden bir kimsenin refah ve mutluluk içerisinde olsun ama, kendisinin ise darlıkta kalsa bile sevinçlidir.
Gazali’nin “İhya-i Ulum” kitabından Bir Hikaye
Gazali İhya-i Ulum kitabında şöyle yazıyor: bir adam kendi kendine şöyle yazmış: Şeker kamışları dondan yanmış. Bu sebepten dolayı bu yıl şeker satın alma da artış olmuştur; şekerin zamlanacağına inanıyordu. Bu mektup bir tacirin eline ulaşınca Kufe bazarına gitti. Çok miktarda şeker alıp deposunu doldurdu. Bu çok kazançlı olacağını düşünüyordu. Dünyanın ce bazarın kalabalığından ayrılıp kalbi ve vicdanıyla başbaşa kaldığında onun yakin imanı, islamı ve duygusal imanı ortayaçıkınca bu adamda rahatsızlık ortaya çıktı ve şöyle dedi: ne yaptığını gördün mü? Halkı aldattın. Halkı aldatmamıştı, şekeri günün fiyatıyla almıştı ama gelecek yıl şekerin artacağını bildiğiiçin almıştı. Bu ise halkı aldatmaktır. Gazali şöyle diyor: bu adam sabaha kadar uyuyamadı ve sabah ezanı okunur okunmaz camiye gittiğinde şeker aldığı kimseye bu rahatsızlığını anlattı. Güneşin ilk ışıklarında hangi evlerden şeker almışsa onları dolaştı. Onlar da biz razıyız, anlaşmayı bozmuyoruz dediler. Buraya kadar rahattı. Gazali şöyle diyor: ikinci gece vicdan azabı onu uyutmadı.
Rivayet olunduğuna göre Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor: “Eğer bir müslüman bir müslümanı aldatırsa müslüman değildir. “1
Peygamber (s.a.a) Medine pazarında bulunduğu bir sırada bir kimsenin çok güzel meyve sattığını gördü. Alini altına soktuğunda altının çürük olduğunu gördü. Şöyle dediler: “Bu senin işin ihanettir. Müslümanları kandırmaktır. “2 dedi.
Sonuçta şekeri satın alan tacir ertesi sabah pazara gelerek yalvararak şekeri geri verdi ve evine döndü. Üçüncü gece uykusunda güzel bir rüya görüyordu rüyasında: elhamdulillahi rebbil alemin; elimizden kazancımız gitse bile biz dinimizi korumak istiyorduk. İşte buna kalbi ve duygusal iman diyorlar. Herkes özellikle gençler eğer siz hizmet etmek istiyorsanız duygusal ve kalbi imana sahip olmalısınız. Çıkmazlara ve zorluklara karşı biz ancak kalbi imanımız ile baş koyabiliriz.
-İmtihanın Gerekliliği
Bir kimsenin imtihanla karşılaşmamaı mümkün değildir. Her kes içinbir imtihan vardır. Genç ve yaşlı; erkek veya kadın; ruhani veya ruhani olmayan için birer imtihan vardır.
“Ankebut/1-2”
“İnsanlar imtihandan geçirilmeden, sadece “iman ettik” demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır. “1
Zahiren iman edenlerin bırakacağımızı mızannettiler? Hayır onlar denenecektir. Kesin bir sıkıntı pnlar için ortaya çıkacaktır. Birinci ve ikinci kısımimanları varsa kesin dinden dönebilirler ama, salim bir imana sahip olanlar ise başarıyla sınavdan geçebilirler.
Taklidi iman nereden oluşur? Anne ve baba Şia olur ve bu ailede büyür kendiside bunları taklit ederse buna taklidi iman diyorlar. Delile dayalı iman nereden belli olur? Kitap okuyan, minber ve mihraba inip çıkan bir kimsede delile dayalı iman olduğu bellidir. Gençler özellikle sizlere sesleniyorum; okuyunuz araştırınız, usul-u din, delile dayandrarak, aklınıza ve beyninize yerleşecek bir şekilde okuyunuz. Zira akli iman ve delile dayalıbir iman; kelam kitaplarını okumak, soru sormak, alimlerle oturmak ve araştırmaktan geçer.
Kalbi İmanı Tahsil Etmenin Yolu
Kalpten imanın yolu yalnız ve yalnız Allah ile olan bağ ile olur. İbadet istiyorlar: “Hicr/99” “ve sana yakin gelinceye kadar Rabbine ibadet et!”2 şöyle buyuruyor: eğer yakine ulaşmak istiyorsan ibadet et. Allah ile irtibatını sağlamlaştır. Kalbi iman namazı ilk vaktinde kılmak, cemaatle kılmak ile mümkündür. Mescid şeytan ve cinlere karşı bir sperdir. Bu tür yerler insanların ve şeytanlaşmış cinlerin gözlerinden uzaktır. Buna ilave düşmanın gözünde bir diken, kalp için bir nurdur. Namazı ilk baktinde kıl. Huşu ile kılınız. Huzur içerisinde kılınız. Namazda Allah ile konuşun. Yani “Sadece sana ibadet ederiz ve sadece senden yardım dileriz” dediğimiz zaman Allah ile konuş ve kendini Allah’ın huzurunda kabul et ve bu namazı Mirac olarak gör. Peygamber (s.a.a) nasıl Miraca’a çıkmış Allah ile konuşnuştu siz de aynı şekilde Allah ile konuşun. Ramazan aynın orucu kalbi iman nasip eder. Gece namazı sizi aydınlatır. Bunlardan daha önemlisi ise Allah’ın kullarına yardım vasıtasıyla 50 yılda ulaşamayacağı bir kalbe kısa bir müddet zarfında ulaşabilir. Bu mübarek Ramazan ayında kendi ölçüsünde fakir fukaraya yardım etsin. Bu İslamın güzel sıfatını Ramazan ayında ve her zaman yerine getirelim.
Talak/7
“İmkanı geniş olan, nafakayı imkanlarına göre versin; rızkı daralmış bulnan da Allah’ınkendisine verdiğikadarından nafaka ödesin. Allah hiç kimseyi verdiği imkandan fazlasıyla yükümlü kılmaz. . . “1
Yani herkes kendi ölçüsünde fakirlere, düşkünlere, yardıma muhtaç olanlara yardım etsin. ????Varolan fazla az olan az yardım etsin. Bu okuduğumuz ayet bir emirdir. Bu emirden kaçamayız. Bunun müstehap olduğunu diyemeyiz. Pek çok rivayette hepimiz birbirimizi düşünmemiz gerektiği geçiyor. “Müslümanların işleriyle ilgilenmeyen kimse Müslüman olamaz” ???2 hadisini hepiniz işitmizsiniz. Yazık ki hiç birimiz bununla amel etmiyoruz. Fakirim deme, on lokma, dokuz lokma hatta bir lokma bile yardım edebilirsin. Bir cihaz için 1000 tümenlik bir yardım yapabilirsin. Devlet sosyal ve ferdi bir boşluğu kapatması lazım eğer yapamazsa millet yapmalı.
Özetle eğer kalbinin nurlanmasını ve temiz bir imana sahip olmasını istiyorsan Allah’ın kullarına hizmet etmelisin. Çünkü ahlak alimleri eğer bir gün bir kimseye yardım edemediklerinde bugün bizim için avare geçti diyorlardı. Çünkü bir kimseye yardım edemedik. Eğer insanlara yardım edemiyorlardıysa hayvanlara yardım ediyorlardı. Kar yağdığı zaman kuşlar yem isterler, dikakt eden kimselerden başka kim bunlara yardım edebilir? Karlara yem atarlardı. Gördüklerinde durum kötüleşmtir, kendileri yiyemiyor başkalarına veriyorlardı.
Rivayetlerde okuyoruz ki bir gün Emirel Müminin günlük geçimi için bir miktar para borca almıştı. Yolda giderken Mikdat’ı görünce şöyle dedi: Mikdat! Niçin düşüncelisin? Şöyle cevap verdi: dünden beri eşim ve çocuklarımiçin yemek bulamadım. Emirel Müminin şöylebuyurdu: Benden çok sana acil para lazımdır. Çünkü ben bugün için yemek temin edemedim. Bu para senin olsun. “ Demeyiniz bu Ali’dir. Onlar Şia için birerörnektirler, insanlık alemi için, dünya için Ali ile iftihar etmelidirler. Ama ne yazık ki Şiiler bile onu takip etmiyorlar.
Kur’an-ı Kerim kalbin nurlanması için takva üzeine önemle duruyor ve nuna çok önem veryor:
“Enfal/29”
“. . . Eğer Allah’tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek (furkan)bir anlayış verir. . . “1
Hadid/28
“Ey iman edenler Allah’tan korkun ve Peygamberine inanın kio, size rahmetinden iki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nur lütfetsin. . . “2
Nur/40
“. . . Bir kimseye Allah nur vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur. “3
Kur’an şöyle buyuruyor: imanınızı Allah’a vermelisiniz. Nuru Allah’a vermelisiniz. Kalbi iman allah’ın malıdır. Onun başı bizimdir. Ama Allah’ın nuru kalbpte yansımalıdır. Sonrakiiki ayeti okuduğumuzda şöyle buyuruyor: nuru müttakiler kaplerinde karar kılmıştır. Muttakiler kimdir? Hicabı var ama sağlam bir örtüye sahip olan kadın. Kendisinin hatası olmaksızın vücuduna namahrem eli değdiğinde iftara kadar rahatsız olan ve tevbe eden kadın. Bunlar takvalı insanların ölçüleridirler.
Hakimin Karısının Cömertliği
Mazendedan’da eşi hakim olan bir müslüman kadın vardı. Bir yıl Mazenderan’da o yıl Prinç olmamıştı ve halk vergisini veremiyordu. (her bölge için belirlenen bir vergi vardı ve bunu hakim merkezi devlete veriyordu) hakim, bunu sözün ortasında hanımına dedi: u yıl ne yapmak lazım? Benimde verebilecek durumum yok. Zorla da bu insanlardan vergi alınmaz, günah olur. Bu kadın şöyle dedi: bana büyük babamdan miras kalan mücevherli bir gömlek var onu vergi yerine gönder. Mazenderan’ın hakimi onu gönderdi. Bu gömlek mücevherle süslenmişdi. O zamanın Padişahın gözünün önüne sunulduğunda Padişah bu hakimin ve eşinin bu tavrından o kadar sevindi ki gömleği geri göndererek bu yıl Mazenderan’dan vergi almayacağını da bildirdi. Hakim ve Mazenderan halkı ve hakimbu duruma çoksevindiler. Ama ben namahrem gözü değmiş gömleği daha giyinemem dedi.
Hanımlar! Demiyorum böyle olun. Ama bu bayram günlerinde yeni ve şık elbiselerinizi genç delikanlara göstermeyin. Dikkatli olun yüzünüzü göstermeyin! Eğer kalbi iman istiyorsan ey genç sana diyorum! Namahreme bakma; kötü gözle bakma; kadın ve erkeklerin bulunduğu Pazar, alışveriş yerleri ve caddelerde gezinme. Eğer duygusal bir iman istiyorsanız günahların arkasından yürüme.
????
Bu ayet şöyle buyuruyor: ahlak alimlerinin söylediği gibi: “aynelyakin” ve hakkelyakin” makamına ulaşmakla birlikte “furkan” makamına da erişirsin. Günah işlemediğin taktirde hangi makamlara ulaştığını bizzat
Görürsün.
“Kuş denince sadece tavuğu görüyorsun,
Şehvet esaretinden kurtul ki;
İnsanlık kuşunu görebilesin. “
Altıncı Oturum
“Cehaletin” Kötülüğü
Cahilliğin Bölümleri
1-Basit cehalet
-Dini konuları bilmenin gerekliliği
-İlim Ehlinin başkalarına üstünlüğü
2-Terdid cehalet
-İmanda ayakları sabitleştirme
Cehaletin Kötülükleri
Ahlaki kötülüklerden biri de yakinin zıddı olan, cehalet, hayal ve vesvesedir. Yakinin fazileti hakkında sohbet etmiş ve şunu anlamıştık ki; yakin insan için büyük bir fazilettir. Nasılki yakin büyük bir fazilet kabul ediliyorsa cehalet, hayalcilik ve vesvese de o derece kötü sayılmaktadır. Bir kimseye cahil dediklerinde rahatsız oluyorsa buna cehl demek yeterlidir.
Cehaletin Kısımları
Cehalet üç kısma ayrılır:
1-Basit Cehalet:
Birincisi basit cehalettir ve basit cehalet ise bilmemek, okuy yazar değildir. Okumayı ve yazmayı bilmiyor. Okur-yazardır ama dini hükümleri bilmemektedir işte buna basit cehalet diyorlar. Bu cehalet müslümanlar için büyük bir eksikliktir. Bir kimsenin okur-yazarlığı ve genel kültürünün olmaması hem kadın ve hem de erkek için büyük bir eksikliktir.
Dostları ilə paylaş: |