Yazar: Üstat Hüseyin ensariyan



Yüklə 1,46 Mb.
səhifə18/32
tarix06.03.2018
ölçüsü1,46 Mb.
#45110
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   32

Ailede Manevi İlkeler



Akıl

Akıldan maksat, idrak gücüdür. Teorik alanda hak ve batılı idrak etmek, pratik işlerde ise hayır ve şerri, fayda ve zararı idrak etmektir.

Bu eşsiz nimet, zahiri duyu organlarıyla mücehhezdir. Onlar vasıtasıyla eşyanın zahirlerini anlamaktadır. Aynı zamanda batıni duyu organlarıyla da mücehezzdir ve bunların vasıtasıyla da manevi ve batıni işlerden olan irade, dostluk, düşmanlık, ümit ve korku ve benzer şeyleri idrak etmekte, her birini hal ve zamanının gerektirdiği şekilde kullanmaktır. Akıl için teorik işlerde, teorik ve ilmi bir hüküm vardır. Pratik işlerde de pratik bir hüküm söz konusudur.

Aklın nurani faaliyetleri, insanın varlık memleketinde üstün bir güç olduğu müddetçe ve diğer insani güçleri bu güce tabi olduğu müddetçe geçerlidir. Ama eğer insanın varlık ülkesinde akıldan daha üstün bir güç bulunursa, akıl zayıflar, işlemez hale gelir, insan itidal çizgisinden sapar, ifrat ve tefrite düşer.

Hayat ile ilgili işlerinde ifrat ve tefrite düşenlerin bu hali şehvet, gazap, hırs ve tamahlarının akıllarına galebe çalmasının bir sonucudur.

Şehvetlerine meydan vermek, içgüdü ve arzularını özgür bırakmak, bidat ve günah ehliyle oturup kalkmak ve gerçeklere ilgisiz kalmak, aklı zayıflatan ve gevşeten etkenlerdir. Bu tür faktörler arşi bir güç ve melekuti bir nur olan aklı işlenmez hale getirmektedir. Akıl işlenmez hale gelince de hak ve batılı teşhis etmek ve manevi gerçekleri tanımak oldukça zor bir hale gelmekte ve hatta imkansızlaşmaktadır. Bu durumda her en kadar binlerce torpil, hile ve desiseyle maddi bir hayra ulaşmış ve zahiri kötülüklerden güvende kalmış olsa bile insan dünyada aşağılanmaya ve ahirette de azaba düşmeye müstahak bir hale gelmektedir.”1

Cehennem malikleri cehennem ehline şöyle derler: “Sizin için, sizi bu günün durumundan korkutan bir peygamber gelmedi mi? ” onlar şöyle derler: “Evet geldi ama onu yalanladık, ilahi kanunları inkar ettik” daha sonra da cehennem maliklerine şöyle derler: “Eğer kulak vermiş veya akıl etmiş olsaydık, çılgın alevli cehennemlikler içinde olmazdık.”2

Düşünmek, insanın vücudunda son sözü söyleyenin akıl olduğu durumda mümkündür. Eğer son sözü şehvet veya nefsani istekler söylüyorsa, aklın insanı hidayet etmeye bir gücü olmaz.

İmam Sadık’a: “Akıl nedir? ” diye sorulunca şöyle buyurdu: “Kendisiyle Rahmana ibadet edilen ve kendisiyle cennetler elde edilen şeydir.”3

Kendisine, “Muaviye’de olan neydi? ” diye sorulunca da İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Uyanıklık ve şeytanlıktı; akla benzer bir şeydi ama akıl değildi.”

Akıl ne kadar büyük bir nimettir ki bu nimet sayesinde insan Hak Teala'nın gerçek bir kulu olmakta ve cenneti elde etmektedir.

Müminlerin Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aklın himmeti, günahları terk etmek ve ayıpları düzeltmektir.”1

Bu nimetin nuraniyeti o kadar güçlü ve şiddetlidir ki Ali (a.s) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Münezzeh olan Allah, haramlardan sakındırmamış bile olsaydı yine de akıllı insanın haramlardan sakınması gerekirdi.”2

Hz. Ali (a.s) bu manevi gücün bir çok yüce hakikatleri derk ettiğine inanmaktadır.

Değerli Gurer’ul Hikem kitabında akıl babında Müminlerin Emiri Ali (a.s)’dan şöyle rivayet edilmiştir: “Akıllı insan, heva ve hevesine galebe çalan, ahiretini dünyaya satmayan kimsedir. Akıllı kimse, Rabbine itaat hususunda heva ve hevesine isyan eden kimsedir. Akıllı insan, öfkelendiğinde, rağbet ettiğinde ve korktuğunda nefsine hakim olan kimsedir. Akıllı insanların huyu, şehvet azlığı ve gaflet azlığıdır.”3

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz hayır tümüyle akılla derk edilir ve aklı olmayan kimsenin dini yoktur.”4

Bir çok önemli rivayetlerde de yer aldığı üzere insanın kıyametteki sevap ve azabı aklı ile ilgilidir. Zira akıl, sorumlu olma, teklif ve görevin ölçüsüdür.”1 Dolayısıyla bu insanın hak ve batılı, hayır ve şerri teşhis etmek ve gerçeklere yönelmek hususunda aklından istifade etmesi gerekir. Aklı ihmal etmek, büyük ve bağışlanmayacak bir günahtır.

Evin erkeği de Hakk’ın meşalesi, batındaki ilahi elçi, hak ve batılı, hayır ve şerri derk etme aracı olan akıldan istifade ederek bu aklı şehvetlerin, arzuların, içgüdülerin ve fesatların saldırı fırtınalarından koruması gerekir. Akıllı insan aklının ve ailesinin haddinden fazla şehvetlere ve nefsani isteklere esir olmasına izin vermelidir. Aklın işlemez hale gelmesi; insanı, insanlık makamından düşürmekte ve hayvanlık derecesine indirmektedir.

Bu konuda fesat ve bidat ehlinin ev ve aile ortamına gelip gitmesine engel olmalıyız. Aynı şekilde fesat ehli kimselerin evine gitmekten de sakınmalıyız.

Muaşeret gelip gitmek, misafir ağırlamak ve misafirliğe gitmek işlerini İslam’ın yüce ilkeleriyle uyumlu hale getiriniz.

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Havariler Hz. İsa’ya (a.s) şöyle dediler: “Kiminle muaşerette bulunalım ve kiminle oturup kalkalım.” Hz. İsa (a.s) şöyle buyurdu: “Görünüşü size Allah’ı hatırlatan, konuşması ilminizi artıran ve ameli ahirete rağbet etmenizi sağlayan kimselerle muaşerette bulununuz.”2

Dördüncü İmam (a.s) şöyle buyurmuştur: “Salih kimselerle oturup kalkmak insanı doğruluğa iletir.”1

Şartları haiz bir alimin huzurunda oturmak sizleri beş husustan diğer beş hususa ulaştırır: “Şekten yakine, riyadan ihlasa, yersiz şevkten korkuya, kibirden tevazuya, aldatmaktan hayır dilemeye.”2

Müminlerin Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülerin toplantıları tatsız olaylardan güvende değildir.”3

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ölü kimseyle oturup kalkmaktan sakınınız.” Kendisine, “Ey Allah’ın resulü! Ölü kimdir? ” diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “Zenginliği kendisini taşkınlığa sevk eden her zengin kimsedir.”4

Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kötülerden sakınınız ve iyilerle oturup kalkınız.”5

Eğer aklın hakimiyetini istiyorsanız, kendinizi, eşinizi ve çocuklarınızı kötülerle kaşırlaşmaktan, fesat ehline gidip gelmekten ve şehvetlerin galebesinden korumanız gerekir.

Bütün dünya insanlarının ruhuna kadar sızan kötülüklerden biri de video filmleri ve uydu kanallarıdır. Bu iki fesat kaynağının yanında oturmak, aklı bozmakta, ahlaki hususiyetleri tahrip etmekte ve insanlık binasını yıkmaktadır.


Kur’an

Kur’an; ilahi bir kitap, hidayet nuru, göğüslere ahlaki dertler karşısında şifa veren, insanı daha üstün bir hayata götüren, Hak Teala’nın zikri, hakikatlerin müfessiri, işleri düzene sokan, öğüt ve ibret kaynağı, bilinç ve basiret veren, kalp körlüğünün ilacı, doğru yol, hak ve batılı teşhis etme ölçüsü, ahlaki yüce meseleleri açıklayıcı, iyilerin ve temiz kimselerin hayatını gösteren, Hak Teala’nın dünya ve ahirette hüccetidir.

Kadın ve erkek bu eşsiz ve ilahi nimet karşısında sorumlu ve yükümlüdürler. Onların yükümlülüğü, Kur’an'ı öğrenmekle ve hayatın bütün alanlarında ayetleriyle amel etmektir.

Allah’ın kitabına ilgisiz kalmak, büyük bir günah ve masiyettir.

Kur’an; Hak Teala’nın insana gönderdiği bir mektuptur; bu mektuba kulun cevap vermesi ise farzdır. Bu cevap ise kalp tarafından hak inançlarla süslenmek, nefis açısından ahlaki gerçeklere sahip olmak, beden açısından da salih amelin doruk noktasında durmaktadır.

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Karanlık bir gece gibi size saldıran fitnelerden Kur’an’a sığınınız. Fitnelerin saldırısını Kur’an'la amel ederek bozguna uğratınız ve hayat atmosferinizin fitnenin hakimiyetiyle kararmasına izin vermeyiniz.



Kur’an; şefaati Hak Teala nezdinde kabule dilen bir şefaatçi ve şikayeti makbul olan bir şikayetçidir.

Kur’an'ı kendine önder kılan bir kimse, Kur’an'ın bereketiyle cennete gider; her kim Allah’ın kitabına karşı ilgisiz olursa cehenneme doğru sürüklenir. Kur’an en iyi yola götüren bir delil ve kılavuzdur.”1

Müminlerin Emiri (a.s) şöyle buyurmuştur: “En üstün zikir Kur’an'dır; göğüsler Kur’an'la genişler ve batınlar Kur’an'la nurlanır.”2

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hakkı Kur’an'dan öğrenmeyen kimse fitnelerden korunamaz.” 3

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz en güzel kıssalar en yetkin öğüt, en faydalı hatırlama aziz ve celil olan Allah’ın kitabıdır.”4

Hakeza: “Şüphesiz Kur’an’da en büyük hastalıklara karşı şifa vardır. En büyük hastalık ise küfür, nifak, sapıklık ve dalalettir.”5

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kur’an zenginliktir; Kur’an dışında bir zenginlik yoktur ve Kur’an'dan sonra da bir fakirlik yoktur.”6

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin bir kimseye, Kur’an'ı öğrenmedikçe veya onu öğrenmekle meşgul olmadıkça ölmesi yakışmaz.”7

Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Sizin en iyileriniz, Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir.”

Bu çok önemli rivayetlere teveccüh edildiği takdirde evin sorumlusunun ağır sorumluluğu açığa çıkmaktadır.

Evin sorumlusu olan erkeğin Kur’an öğrenmesi, eşine ve çocuklarına Kur’an öğrenme imkanın sağlanması, ardından hep birlikte amel etmeleri gerekir. Böylece evin havası pisliklerden temizlenecek, iyilikler ve güzelliklerle süslenecek, sonuç olarak da ev ve aile ahiret cennetinin bir örneği haline gelecektir.

İçi zülüm ve düşmanlıktan temiz olan, iyilik ve takvadan faydalanan, atmosferi huzur, güvenlik, doğruluk, dürüstlük ve emanet kokan bir ev haline gelecektir.

Bu evin ehli Kur’an ehlidir, Kur’an'ın bereketleri sebebiyle akli ve fikri rüşde ererler. Kur’an ile uyum içinde olan akıl melekuti bir akıldır. Arşi ve ahireti bir sermayedir. Faydası Hakk’a ibadet ve ebedi cenneti elde etmektir.


Nübüvvet

Peygamberler insanı doğru yola hidayet eden, tevhide davette bulunan ve zahiri ve batıni gerçekleri açıklayan kimselerdir.

Peygamberler Hak Teala’ya ibadete davet ediciler, insanları tağutlara ibadetten sakındıranlardır.

Peygamberler doğru yaşama, iyiliklerle süslenme ve münkerlerden temizlenme yolunu insana gösterenlerdir.

Peygamberlerin daveti Hak Teala’ya davettir ve onların davetine icabet etmenin neticesi ise manevi hayatla hayat bulmaktır.

Ali (a.s) yüce Peygamber’in (s.a.a) risaletiyle ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Ta ki Allah’ın kullarını putlara ibadetten Allah’a ibadete ve şeytana itaatten Allah’a itaate götürsün.”1

Allah Peygamberi (s.a.a) insanları kemale erdirmek, nefisleri pislikten tezkiye etmek, Kur’an'ı ve hikmeti öğretmek amacıyla Hak Teala’nın ayetlerini okumak için peygamberliğe seçilmiştir.

Allah Resulü insanları karanlıklardan çıkarmak ve onları nur iklimine götürmek için kıyam etmiştir. Peygamber iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, temiz şeyleri helal kılmak, pislikleri haram kılmak, insanlara zorla yüklenen kültürlerin yükünü indirmek, hayatın boynuna bağlanmış şeytani zincirleri çözmek için meydana inmişlerdir.

Peygamber’e iman edenler hürmet ve izzetini gözetenler yardımına koşanlar ve Kur’an'a tabi olanlar kurtuluş ehli olan kimselerdir.”2

Peygamberler Hak Teala’nın insanlar üzerindeki hücceti olmak için gelmişlerdir. Böylece yarın kıyamet günü şekavet ehli olan kimseler, “Eğer peygamberimiz olsaydı sapıklığa ve şekavete düşmezdik” diyemeyeceklerdir.

Merhamet sahibi olan Allah, peygamberin amellerini, sözlerini ve ahlakını bütün insanlara hüccet kılmış ve onları örnek olarak anmıştır.

İyilik etmek, cömertlik, olaylar karşısında sabretmek, müminin hakkını eda etmek, temizlik, güler yüzlülük, kadınları sevmek, namaz kılmak ve güzel koku kullanmak bu ilahi peygamberlerin ahlakındandır.

Peygamberler, insanları takva, temizlik, emanet, doğruluk, cesaret, vefa, dürüstlük, kemal, şefkat, rahmet, merhamet ve iyiliğe davet etmişlerdir. Onları her türlü çirkin işlerden ve kötü ahlaktan sakındırmışlardır.

Peygamberler kıyamet günü amellerin ölçüsüdür. İnsanların durumu onların durumu ile tartılır. Eğer gerekli ölçüde insanlar ile peygamberler arasında bit uyum olursa, o kimseler kurtuluş ehli olacaklardır aksi takdirde ise azaba müstahak sayılacaklardır.


İmamet

Hak Teala nimetini tamamlamak ve dini kemale erdirmek için Müminlerin Emiri (a.s) ve ondan sonraki on bir imamı seçmiştir. Böylece insanlar Peygamberden sonra da Kur’an’a ve Ehl-i Beyt’e tevessül ederek doğru yolda sabit kalacak ve ebedi olarak sapıklığa düşmeyeceklerdir.

Bu büyük imamlar kendi hayatlarında, kötülere ve tağuti devletlere maruz kaldıkları halde bir an bile olsun hakkı beyan etmekten, iyiliği emretmekten, kötülükten sakındırmaktan ve insanların terbiyesi için bütün ilahi marifetleri açıklayan dualarda bulunmaktan geri kalmamışlardır. Bu imamlar Allah’ın hüccetini; amel, takrir, söz ve şahadetleriyle insanlara tamamlamışlardır.

İmamlar da tıpkı peygamberler gibi kıyamet günü hak terazileri olacaklardır.

Eğer insanların hayatı onlarla uyum içinde olursa kurtuluş ehli olacaklardır; aksi takdirde ilahi azaba mahkum kılınacaklardır.
Din Alimleri

Fakihler, ilahi marifet uzmanları ve Kur’an'ı kerim ve rivayetleri bilen kimseler de peygamber ve imamlardan sonra Allah’ın insanlar üzerindeki hüccetleridirler. İnsanların onlara uyması gerekir, şartlara sahip olan bir alime uymak tıpkı imam ve peygambere uymak gibidir ve insanın kurtuluşuna neden olmaktadır.

Evin reisi şu anlama dikkat emelidir ki, belli bir saatini Kur’an, nübüvvet, imamet ve velayet-i fakihi öğretmeye ayırmalı, kendisi veya bu konularda uzman olan birisi eşini ve çocuklarını bu gerçeklerle aşina kılmalıdır. Zira Allah’ın kitabına, peygamberin nübüvvetine imamların imametine ve gerekli şartlara sahip alimlerin velayetine teorik ve pratik alanda tevessül etmek, dünya ve ahiret hayrına sebep olacak ve temiz bir hayatın doğumunu sağlayacaktır.

Akıldan uzak durmak, Kur’an'dan ayrılmak, nübüvvetten ve imametten gaflet etmek ve Rabbani bir alimden habersiz kalmak, zararlı ve helak edici bir şeydir. Dünya ve ahirette insanın aşağılık hale gelmesine sebep olmaktadır.

Kadın ve çocuklar da bu konuda evin erkeğine yardımcı olmalıdırlar. Onun temiz ve faydalı hizmetlerini takdir etmelidirler. Gerektiği miktarda bu ilahi hakikatlerle aşina olmalıdırlar ki iyilik ve takva üzere yardımlaşmanın anlamı da budur.

Eğer evin erkeği bu gerçeklere karşı gevşek davranırsa, bu durumda da kadın ve çocukları onu teşvik etmelidirler. Evin erkeğini bu hakikatlerin gerçekleşmesi için ortam hazırlamaya zorlamalıdırlar. Eğer muhalefet ederse, edeb ve vakar içinde ona itaat etmemeli, kendileri Kur’an, peygamber, masum imam ve Rabbani alimi tanımanın ardısıra koşmalıdırlar ki bu çabanın sonunda saadete erişebilsinler.

Evin erkeği evin atmosferini Kur’an okumak, dua, münacat, hal ve Allah’ın zikri ve özellikle de namazla güzel kokulara boğmalıdır ki din ve dünyası birbirine karışsın. Ev halkı için övünmüş ve güzel bir akıbet elde edilsin.

Namaz

Doğru ve hal üzere namaz kılmak sadece evin erkeğinin görevi değildir. Aksine Kur’an'a göre Allah namazı kadın ve çocuklarına intikal ettirme görevini evin erkeğine vermiştir. Dolayısıyla da evin erkeği de yumuşak bir tonla eşini ve çocuklarını namaz alanına sokmalı, onları bu en iyi amele teşvik etmelidir.

Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de onda devamlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz, sana rızık veren biziz. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanındır.”1

Kur’an-ı Kerim'de de okuduğumuz üzere Hz. İsmail’in özelliklerinden birisi de eş ve çocuklarını namaza davet etmesidir: “O ehline namazı emrederdi.”2

Hakeza Kur’an'da okuduğumuz üzere Hz. İbrahim (a.s) da Allah’tan kıyamete kadar kendisi ve nesli için namaz kılmayı istemiştir:

Rabbim! Beni ve çocuklarımı namaz kılanlardan eyle.”3

Allah Resulü de bir çok rivayetlerde namazı göz nuru olarak anmıştır.”2

Altıncı İmam (a.s) şöyle buyurmuştur: “Marifetten sonra bu namaza denk hiçbir şey yoktur.”3

Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sizlere namazı ve namazı korumayı tavsiye ediyorum. Şüphesiz namaz en hayırlı ameldir ve o dininizin direğidir.”4

Kur’an-ı Kerim namazı, insanı zahir ve batın pisliklerinden koruyucu bir etken olarak kabul etmektedir:

Şüphesiz namaz fuhuş ve münkerden alıkoyar.”5

Neden kadın ve çocuklarımızı namaza çağırmayalım ve onların namaz kılması için gerekli ortamı sağlamayalım. Oysa bu durumda evin atmosferi fuhuş ve kötülüklerden temizlenecek, kendimiz ve onlar daha rahat bir şekilde yaşayacaklardır. İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz kulun hesaba çekildiği ilk şey namazdır. Eğer namaz kabul görürse diğer amelleri de kabul görür.”

Namazı zayi etmek, namazı hafife almak ve bu büyük ibadeti terk etmek, insanın peygamberin şefaatinden mahrum kalmasına, kıyamette utanmasına, Hak Teala'nın rahmetinden kovulmasına ve cennete girmesine engel olunmasına sebep olur.

Kendimizin, eşimizin ve çocuklarımızın namazından gaflet etmeyelim. Kıyamet günü kadın ve çocuklarımızın Hak Teala nezdinde şikayette bulunmasına maruz kalmayalım. Onlar Hak Teala’nın huzurunda şöyle diyebilirler: Eğer bizi namaza davet etmiş olsaydı icabet ederdik.” Amel defterimizde namazın olmayışı ilk aşamada kocanın ve babanın suçudur, ikinci aşamada ise bizim suçumuzdur.

Allah’ım! “Onun namaza ilgisizliği bizleri namazdan gafil kıldı. O halde ondan intikamımız al, onu lanetine maruz kıl ve onun azabını bizim azabımızın iki katı karar kıl.”

Çocuklar ilginç fotoğrafçılardır. Onlar büyüklerinin bütün davranış, amel, ahlak, halet ve hareketlerini taklit ederler. Eğer namaz kılar, oruç tutar, Kur’an okur, güler yüzlü olur, muhabbet gösterir, vakar ve edeb içinde bulunurlarsa, bütün bunları taklit ederler, bir müddet sonra da bu hakikatler onların vücut iklimine işlemiş olur.

Bir çok önemli rivayetlerde şöyle yer almıştır: İsa (a.s) sahibi azab gören bir kabrin yanından geçti. Ertesi yıl aynı kabrin yanından geçince, sahibinin azaptan kurtulmuş olduğunu gördü. Bunun sebebini Allah-u Teala’ya sorunca şöyle vahyedildi: “Oğlu bir yolu düzeltti ve bir yetime sığınak verdi; oğlunun bu ameli sebebiyle de onu bağışladık.”1

Ey azizler! İbadet ve hayırlı işlerin ehli olan salih evlatlar terbiye etmek sadece dünyevi bir yarar değil, berzahi ve kıyameti bir faydadır da; o halde bu faydalı ticaretten gafil olmamaya çalışın.



يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا

Ey iman edenler! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun.”



(Tahrim/6)






Yüklə 1,46 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin