Politik Beklentiler ve Kültürel Sınırlar
(Bir Sosyalist Olarak 06)
Hayal kırıklıkları daima beklentiler ölçüsünde büyük olur. Hiç bir beklentiniz yoksa, hiç bir hayal kırıklığına da uğramazsınız. Kürt Ulusal Hareketi'ni oluşturan hareketlerin çoğu, ilk doğuşlarını Türk sol hareketinin içinde yaşadılar. Bu nedenle ondan çok şeyler de beklediler. Ama Türk sol hareketlerinden beklentilerine uygun davranışlar görmedikçe, beklentileri ölçüsünde büyük hayal kırıklıkları yaşadılar ve bu nedenle o ölçüde de sert eleştirilerde bulundular.
Ama bu beklentilerin büyüklüğünün nedeni sadece içinden çıkmış olmak değildir, bir bakıma karşı tarafın değerini ve gücünü abartma; kendi değerini ve gücünü görememe, yani bir bakıma hala düşünsel bir bağımsızlığa ulaşamamanın da sonucudur. Denebilir ki, Kürt hareketinin hayal kırıklıkları ölçüsünde Türk solcularına eleştiri yöneltmesi, onlardan beklentilerinin hala bitmediğinin ve onların yapmasını bekledikleri işleri kendisinin yapabileceğine güveninin olmamasının bir göstergesidir. Türk solcularına yönelik sert eleştiriler, ifade edilmemiş olsa bile, Türk solcularından büyük beklentilerin, dolayısıyla da Kürt hareketlerinin henüz kendilerine hala tam bir güven oluşturamadıklarının bir ifadesidir.
Kürt Ulusal Hareketi, Türk solundan hiç bir şey beklememelidir; beklememeyi öğrenmelidir. Bir beklentisi olmaz ise, daha baştan, onun, ezilen ulusun sorunları karşısında bütün egemen ulus, ırk, cins sınıflar gibi davrandığı, davranacağı; başka türlü olmasının da beklenemeyeceği; yani imtiyazlarının kölesi olduğunu bir veri olarak alır ise; o zaman eleştirmeye gerek bile duymaz. Onu böylece gerçek yerine koyduğunda da artık prensip üzerine tartışma biter ve pratik, somut hedeflere yönelik taktik esneklik başlar.
Yeni politikanın özü: Kürt Ulusal Hareketinin Türkleri de kurtarmaya kalkmasıdır. Yani bir diğer deyişle, bir ulusal hareketten bir sosyal harekete dönüşme niyeti göstermesidir. Bunun başarılı olması için ise, Türklerin en geniş muhalif kesimlerinin bir araya gelmesi gerekmektedir. Bu görevi, Kürt Ulusal hareketi şimdiye kadar hep Türk solcularından bekledi ve beklentileri de hep hayal kırıklığıyla sonuçlandı.
Yeni politika bu tür beklentileri de terk etmeyi gerektiriyor. Hareket hattı Türk solundan hiç bir şey çıkmayacağı ve çıkamayacağı varsayımına dayanmalıdır. Çıkarsa, fazladan gelmiş Tanrının bir lütfü gibi elbette seve seve kabul edilebilir.
Türk solundan niye bir şey çıkamaz?
Çünkü Türk solu Kürt hareketinin aksine yıllardır bir gerileyiş yaşadı. Kürdistan'da Kürtler siyasi bakımdan dev adımlarıyla ilerlerken, Türk solu da tüm Türkler gibi, bildiklerini de unutup geriledi. Ya eskinin görüşlerini, yaşayan bir fosil gibi taşlaşarak, sürdürüyor ya da günün moda ve içi boş klişelerinin ardında oradan oraya savruluyor. Denebilir ki, radikal ve yoksullara dayanan eğilimler birinci; daha orta sınıflara dayanan eğilimler ikinci türde düşünüp davranıyor.
Kürt Ulusal Hareketi, Türklerin çoğunluğunu, "Demokratik Cumhuriyet" dediği programına kazanabilmek için, Türk solunun gettosunun sirenlerinin çağrılarına kulaklarını tıkamalıdır. Bunun ilk koşulu da, ondan beklentilerin terk edilmesidir. Kürt Ulusal Hareketi, işin başa düştüğünü görmelidir.
İşin başa düştüğünü görmek ve Türk sol hareketinden hiç bir şey beklememek, yeni politikayı başarıya ulaştırmak için, bu günkü koşullarda, bir ruhsal dönüşüm olarak şarttır. O zaman her şey başka bir ışık altında görülebilir. O zaman çeşitli aydın ya da sol grupların rekabetleriyle tıkanmış gettonun içine girmeden, onun etrafından dönülüp bu getto kuşatılabilir ve ancak ondan sonra kazanılabilir.
Dinamik ve gençliğini soluyan Kürt Ulusal Hareketi, Türklerin çoğunluğunu Demokratik Cumhuriyet denen demokratik dönüşümler programına nasıl kazanabilir? Aslında kazanmak da doğru bir sözcük değil; bu programın hukuki bir temellendirmesi olan Sami Selçuk'un konuşmasının Türklerin yüzde altmışının desteğine sahip olduğu anketlerle ortaya çıktığına göre; bu desteğin nasıl örgütlenip mobilize olacağı ve bir güç haline geleceğidir sorun. Soru budur. Bu sorunun cevabı, hemen partilere, eğilimlere ve kişilere bakılarak aranmadan önce, sosyolojik düzeyde verilmelidir. Yani Kürt Ulusal hareketi, hangi toplumsal kesimlere dayanarak, Arşimetin dediği gibi, büyük toplumsal güçleri yerinden kımıldatabilir ve bir toparlanma için bir maya görevi görebilir?
Ne orta sınıfların ÖDP'sinin, ne de radikal sol hareketlerin örgütleyemediği, bir ölçüde Refah tarafından kapılmış, ama büyük çoğunluğu hala parsellenmemiş olan, batının şehirlerindeki Kürt yoksullar ve işçiler, böyle bir toparlanmanın çekirdeği olabilir. Kürt Ulusal Hareketi nasıl Ankara'dan çıkıp Kürdistan'a ayak bastığında, Kürdistan'ın en yoksul bölgelerinin, şehir ve kasabaların yoksullarına dayandı; ve bu sayede Türk solunun içinde bir öğrenci grubu olmaktan çıkıp bir ulusal uyanışın ve ayaklanmanın hareketi oldu ise; şimdi aynı yolu, ama bu sefer ters yönde, Kürdistan'dan Batının şehirlerine doğru kat ederken, şehirlerin o en yoksul Kürt işçi, işsiz ve emekçilerine dayanarak, toplumsal bir canlanma hareketi olabilir.
Bu yaklaşım sadece bu kesimlerin toplumsal konumları nedeniyle de değil, bu kesimler henüz Türkiye'nin en "bakir" kesimleri olduğu için de gereklidir. Bir toplumsal kesim, bir kere politize olup belli partiler tarafından paylaşıldı mı, bir daha orada başka ve yeni örgütlenmelerin; başka ve yeni sorunların egemen olması, adeta olanaksız hale gelir. Ev doludur, yenilerine yer yoktur. Zorla girmek, büyük çatışmalara ve enerji kayıplarına ve hedefin gözden yitirilmesine yol açar. Türkiye'nin batısındaki bütün diğer kesimler, adeta sol, İslamcı ve faşist partiler tarafından paylaşılmış bulunmaktadır. Tek Kürt yoksullar şimdilik bu paylaşmanın büyük ölçünde dışındadırlar. Refah'ın etkisi ise, geçmişin kalıntısı ve derine işlememiş ve bu günkü politik konjonktürde kolayca temizlenebilecek bir etki olarak görülebilir.
Peki şehirlerin bu yoksullarına nasıl ulaşılabilir? Bunlar batının şehirlerinde nasıl bir atılımın çekirdeği olarak bir politik özne haline getirilebilir? Yeni Program bunun politik koşullarını yaratıyor, Türk solundan beklentilerin terk edilmesi psikolojik koşullarını yaratır. Ama bunlar henüz işin başıdır. En büyük zorluk, kültürel engellerdedir.
PKK, Türkiye Cumhuriyeti'nin en geri, en yoksul bölgelerinde ve en yoksul insanlar arasında güçlendi, kökleri hep orada oldu; dolayısıyla o bölge ve insanların kültürel biçimleri ona damgasını vurdu. PKK aslında, politik olduğu kadar, bir kültürel dönüşüm ve modernleşme hareketidir. Zaten onun gücü bir politik dönüşümün kültürel dönüşüm ve modernleşme hareketiyle senkronize olmasından gelir. Bu dönüşümler birbirlerini beslemişlerdir. PKK bir politik hareket olarak bu kültürel dönüşümleri hızlandırmış; onları sıradan bir kültürel modernleşme ve dönüşüm hareketi olmaktan çıkarmıştır; ama bu Kültürel modernleşme de, PKK'nın bir saman alevi gibi büyümesine ve insanların ona, çoğu kimsece anlaşılmayan, bağlılıklarına yol açmıştır. Örneğin PKK'nın Kürt kadınına verdiği özgürlükler; kadını o feodal bukağılarından kurtarma; kadınların ona en büyük fedakarlıkla adeta borçlarını öderce sarılmalarının ardındaki nedendir. Denebilir ki PKK aslında bir kadın hareketidir. Kocalarının kaytarmalarına karşı onlara baskı yapıp; zorla politik aktiviteye iten, çocuklarını gerillaya yollayan kadınların ve aile baskısına karşı isyan eden genç kızların hareketidir PKK.
Ama bütün bunlara rağmen, PKK yine de, kendisini oluşturan ve destekleyen kitlenin kültürel sınırlarının damgasını taşır. Ona damgasını vuran hala büyük ölçüde feodal ve köylü kültürünün çizgileridir. Alışkanlıklar ve gelenekler sanıldığından çok daha güçlüdür. Bu güç nedeniyledir ki, Öcalan da birçok yerde, enerjisinin yüzde doksan beşini bu sorunlara ayırdığından yakınmaktadır.
Kürt Ulusal Hareketinin şehirlere göçmüş Kürtler arasındaki etkisinin sınırlı kalması ve onları örgütleyememesinin ardında, onlara yönelik bir program olmaması kadar, PKK'nın politik kültürünün, bu artık şehirli olmuş Kürt yoksulları için itici etkilerinin de çok büyük bir rolü vardır. Ama artık şehirlerde büyümüş ve Kürt ulusal hareketinin dinamizmini temsil eden yeni güçler vardır ve bunların enerjisi ve inisiyatiflerini harekete geçirecek koşullar yaratılırsa; tıpkı Gerillanın ilk yıllarındaki gibi bir mucize bile yaratılabilir.
Örneğin HADEP'in temelini oluşturan ve artık yıllardır şehirlerde yaşayan yoksullar ve kadınlar bu toparlanmanın çekirdeği olabilir. Ama bunun için, onların inisiyatiflerinin ve yaratıcılıklarının serbest bırakılması gerekmektedir. En küçük birimlerde bile partililer o temsilcilerini hiç bir atama olmadan kendileri seçmeli; kararları kendileri alıp uygulamalı ve bu böylece bir piramit gibi yükselmelidir. Disiplinin temeli bu inisiyatif olmalıdır. Atamalar yerine, o kişilerin kendi kaliteleriyle insanların güvenini ve sevgisini kazanıp seçilmeleri yoluna girilmelidir. Bu aynı zamanda bir güven oylaması anlamına da gelir.
Ancak, bu geniş kitlenin girişimleri ve inisiyatifi, Batının şehirlerindeki yoksul Kürtlerin de anlayabileceği ve kendilerini bulabilecekleri bir hareket yaratabilir. Ancak bu yoldan, Batıdaki o tıkanıklığa son verilip başka güçlerin harekete geçmesinin zemini hazırlanabilir. O parsellenmiş kesimler sarsılıp yeniden davranışa sokulabilir.
Bu şehirli yoksullar kitlesinin davranışları ve politik kültürü çok başka olacaktır. Hatta bu Kürt ulusal hareketinin geleneksel olarak çekirdeğini oluşturmuş kesimlerde kuşku ve güvensizlik bile yaratabilir. Ama kültürel biçimler ile politika arasında bire bir uyum olmadığı kimse için bir sır olmamalıdır.
Ya da daha somut ve Türkiye'yi ve Kürdistan'ı yerinden oynatacak, Batı'nın insanlarını her şeyi yeniden düşünmeye ve mücadeleye çekecek bir öneri. HADEP bütün organlarına, en küçük mahalle toplantısından, genel başkanına kadar, kadınları seçmelidir. Bütün organlar yüzde yüz kadınlardan oluşmalıdır. Okumuş yazmışlık falan hiç aranmamalıdır. Hiç korkmaya gerek yok. HADEP kadınların yönettiği bir parti olmalıdır. Şimdiye kadar bütün örgütlerde nasıl hep yöneticiler erkek, sıradan üyeler kadın olduysa, şimdi bütün yöneticiler kadın; üyeler erkek olmalıdır. Örneğin HADEP kendi içinde böyle devrim yapabilecek bir atılımı göze alabilir; kadınların inisiyatifinin önünü açarsa, en kısa zamanda sadece Türkiye'yi değil, bütün bölgeyi allak bullak eden bir toplumsal hareket haline dönüşebilir. Aslında hiç gecikmeden yapılması gereken budur. Olayların beklemeye zamanı yok.
Tarihte bütün tıkanıklıkları hep kadınlar çözmüştür, yeter ki, onların önü tıkanmasın.
18 Şubat 2000 Cuma
(Bu yazı Özgür Politika’nın 21.02.2000 tarihli sayısında yayınlandı.)
Dostları ilə paylaş: |