YENİ MEDYA VE DEMOKRASİ İLİŞKİSİ
Serdar ÇİL*
Mesut AYTEKİN**
GİRİŞ
Günümüz iletişim araçları dünyayı giderek küçültmektedir. Hızlı enformasyon yayılımı ile herkes her şeyden haberdar olmakta; bilinmeyen kimlikler, yaşamlar, kültürler bilinir kılınmakta; teknolojik, bilimsel gelişmeler, veriler tüm dünyada eş zamanlı olarak hayatın içine girmektedir. (Aytekin, 2014, 22) Bu gelişmeler beraberinde kişi, kurum ve ülkelerin kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda iletişim araçlarının isteklere göre sınırlandırılması, yönlendirilmesi, bilgi ve haberin içeriğinin değiştirilmesi sorununu getirmiştir.
Edibe Sözen’in de (1999) ifade ettiği gibi çağımız söylem çağıdır. Bu söylem çağında popüler söylem üreticisi olan medya bir güçtür. (Sözen, 1997) Postman da benzer düşüncededir. Ona göre (1994) kitle iletişim araçları yani medya metaforları, “…dünyayı bizim adımıza sınıflandırır, sıraya sokar, bir çerçeve çizer, genişletir, küçültür, daraltır, renklendirir ve dünyanın görünümüne ilişkin savlar ortaya atarlar.” Bu süreçte kitle iletişim araçlarını yönlendirenler de genel olarak iktidarlardır. İktidar üretir; gerçekliği üretir; nesne alanları ve hakikat ritüelleri üretir. (Megill; 1998, 356) Dünyada söz sahibi olmak isteyen ülkeler de kültürel sömürü için gelişmiş iletişim araçlarını kullanmaktadırlar.
Yeni medya, kullanıcılarının iktidarın değiştirdiği sürece dahil olmalarına olanak tanır. Tek yönlü medya araçlarının aksine daha özgür ve çift yönlü yapısı ile iktidarın enformasyon bombardımanı ile şekillendirdiği kamuoyuna gerçek ve bilinmesi gereken enformasyonun yayılmasını sağlar. Zengin içeriksel yapısı, görsel, işitsel ve yazınsal özellikleri bir arada vermesi, diğer kitle iletişim araçlarından ayrılan etkileşimli ve daha geniş paylaşım olanakları sunması ile yeni medya araçları, bugün dünyanın büyük çoğunluğunu etkisi altına alan araçlardır.
Yeni medya demokrasinin işlevsellik kazanmasında ve toplumun geneline yayılmasında etkin bir rol oynayabilecek bir kitle iletişim aracıdır. Toplum ile iktidara talip olanları bir araya getirerek görüşmelerini, tartışmalarını fikirlerini paylaşmalarını sağlayabilecek bir platformdur. Bu çalışmada yeni medyanın demokrasinin yerleşmesinde, uygulanabilmesindeki fonksiyonunu kısaca yeni medya ve demokrasi arasındaki ilişkiyi ele almaktadır. Çalışma kapsamında yeni medyanın, demokrasiye ve demokrasinin temel değerlerinin işlerlik kazanmasına katkısı nedir? Demokrasinin toplumun geneline yayılmasında aktif bir rol oynamakta mıdır? Yeni medyanın hangi işlevleri demokrasinin gelişmesinde etkilidir? sorularına cevaplar aranmıştır.
Bu bağlamda öncelikle yeni medya ve demokrasi kavramlarının tanımları yapıldıktan sonra, özellikleri ortaya konmuş, yeni medya ve demokrasinin karşılıklı etkileşimi örnekler ile ortaya konmaya çalışılmıştır.
YENİ MEDYA NEDİR?
Günümüzün gelişmiş teknoloji dünyası içinde insanoğlu iletişim süreçlerini kısaltmıştır. Artık saniyeler içinde veri alış-verişi gerçekleştirmek mümkündür. Hayatın her alanında işi kolaylaştıran elektronik araçlar, hayatın rutin bir parçası haline gelmiştir. Bu araçların en önemlilerinden biri de şüphesiz kitle iletişim araçlarıdır. Televizyondan gazeteye, radyodan dergilere farklı mecralardaki birçok kitle iletişim aracı yani medya, insanoğlunun haber alma, eğlence, bilgilenme gibi temel ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılamakta, çoğu kez katharsise ulaştırarak hem bedenen hem de ruhen bir boşalma sağlamaktadır.
Artık insanoğlu geleneksel medya yerine çok daha işlevsel özellikler barındıran “yeni medya”yı tercih etmektedir. Özellikle teknolojinin çok daha hakim olduğu gelişmiş toplumlarda, Batı dünyasında, yeni medyanın kullanım alanı çok daha geniştir. Hayatı yönlendirecek boyutta kendini gösteren yeni medya iş, sağlık, ekonomi, eğitim vb. birçok alanda etkin olarak kullanılmaktadır. Dünyanın diğer gelişmekte olan ülkeleri ile az gelişmiş ülkeleri ise Batı dünyasını takip ederek şehirli kültür yapısı içinde teknolojik bir dünyaya doğru evrilmekte, yeni medyayı keşfederek sancılı da olsa kendilerine özgü yeni bir tekno-medya kültürü dünyası oluşturmaktadırlar. Bu süreçte sık sık hem kamuoyunda, hem akademik camiada hem de bilim dünyasında, yeni medya kavramı bilinçli-bilinçsiz olarak dile getirilmektedir. “Yeni” olanın çekiciliği ve karşı koyuculuğunun gölgesinde geleneksel medya kalıplarının dışına çıkarak yeni ufuklar açan medyayı tanımlamak için ifade edilen “yeni medya”, kavramı farklı anlamları içerecek şekilde belirsiz bir şekilde kullanılmaktadır. Thompson’a göre 1970’lerde ortaya çıkan yeni medya kavramını bilgi ve iletişim üzerine, sosyal, psikolojik, ekonomik, politik ve kültürel çalışmalar yapan araştırmacılar ortaya atmıştır. (Thompson, 1995)
Şehirleşen insanoğlunun apartman kültüründe sosyalleşmesini sağlayan bir medya alanı olarak yeni medya, kullanıcılarının tanıdıkları ve tanımadıkları insanlarla zamandan ve mekândan bağımsız olarak kullanıcılarına karşılıklı ve eş zamanlı iletişim kurmalarını; çok çeşitli türde veri aktarımında bulunmalarını ve kendilerine özgü sanal kimlikler edinmelerini sağlayan araçlar bütününe verilen addır. Van Dijk ise yeni medyanın, “iletim linkleri ile metin, veri, görüntü ve/veya ses gibi içeriklerin yüklenmiş olduğu farklı aygıtlara monte edilebilen yapay belleklerin bir birleşimi” olduğunu belirtmektedir (aktaran Aktaş, 2007:108).
Kullanıcısının ihtiyacına göre şekillenen ve kendine anlamlar bahşedilen yeni medya günümüzde genel olarak internet* tabanlı medya araçlarının bütününü tanımlamak için kullanılmaktadır. Ağların ağı olarak tanımlanan internet dünyaya yayılarak McLuhan’ın küresel köy öngörüsünü hayata geçiren bir işleve sahip olmuştur. Hem içerik hem de özellikler olarak, her türlü veri alış-verişi yapılabilecek şekilde geliştirilmiştir. İnsanlar bir yandan haberleşme ihtiyaçlarını giderirken diğer yandan bireysel zevkleri için de interneti kullanmaktadır. Geniş bir kitleye hitap eden iletişim aracı internet de zaman içinde farklı medya içeriklerini taşıyan bir multimedya sistemine dönüşmüştür. İnternetin gücünü keşfeden teknoloji devleri, insanoğlunu peşinden sürükleyecek bu multimedya sistemlerini her geçen gün geliştirmektedir. İnternetin renkli dünyasının zengin içerikli yeni medyasını şu şekilde sıralamak mümkündür: Sosyal medya, bloglar/mikro bloglar, forumlar, sözlükler, anlık mesajlaşma programları, web siteleri… Yani günlük hayatta sıklıkla kullandığımız Facebook, Linkendin, Instagram, Pinterest, Foursquare, WhatsApp Twitter, Youtube, Vine…
Görsel, işitsel ve yazınsal olarak veri aktarımına olanak tanıyan yeni medya araçları, sanal kafe işlevi görmektedir. Eski arkadaşlar, dostlar ve aile bireyleri ile sohbet etme, fikir paylaşma, tartışma hizmetlerinin yanı sıra yeni arkadaşlar keşfetme ve alternatif oyun seçenekleri ile yeni medya araçları yalnızlaşan insanın net üzerinden dijital bir yaşam kurmasını sağlamaktadır. Bir anlamda gerçekliğin dışında sanal bir hayat yaşanmaktadır.
YENİ MEDYANIN MARİFETLERİ
Yeni Medya, geleneksel medyanın bilgi verme, toplumsallaştırma, motivasyon, tartışma, eğitim ve eğlence işlevlerinin yanında pek çok işlevi de gerçekleştirmektedir. Zengin, farklı metin, işitsel, görsel ve grafik içeriği sunmanın yanı sıra, yorum yapabilme, paylaşma ve kullanıcılarına özel içerik üretme imkânları yeni medyanın önemli artılarındandır. Kısıtlama olmaksızın herkesin kullanabildiği yeni medya araçları, yeni fikirlere açık yapısı ile özgür bir tartışma platformudur da aynı zamanda. Bu da örgütlenmeyi, aynı fikirdeki insanların bir çatı altında toplanmasını kolaylaştırmaktadır. Geleneksel medyanın da sistem içinde yer alması ile düzenli ve hızlı bir bilgi akışı sağlayan yeni medya araçlarının mobilizasyonu zamana ve mekâna bağlılığı da ortadan kaldırmıştır. Maliyetinin ucuzluğu farklı iletişim araçları ile bütünleşmiş yapısı, yeni medyayı daha tercih edilebilir kılmaktadır.
Kişiselleştirme: Yeni medya kullanıcılara kendilerine özgü kullanıcı profilleri oluşturmaya olanak tanıyarak onlara sanal dünya içerisinde özel bir alan vermekte, sanal kimlikler oluşturulmasına yardımcı olmaktır. Her türlü özelliğin kullanıcı tarafından verildiği, onaylandığı ve gerektiğinde değiştirildiği sanal karakterler, sistemin izin verdiği her türlü değişikliği yapabilmektedir. Öyle ki kullanıcılar, farklı yeni medya ortamlarında gerçekliğin ötesinde kurmaca kimlikler oluşturabilmekte, farklı yüzler ile sanal dünyada hayat sürebilmektedir. Kullanıcı oluşturduğu kimliği, “sanal ben”i, istediği düşünceler doğrultusunda değiştirerek idealize edebilmekte kendi zevkine göre şekillendirebilmektedir.
Etkileşimlilik: Yeni medyanın en önemli özelliklerinden biri de etkileşimli olmasıdır. Paylaşılan bilgi, fotoğraf, video kısacası herhangi bir veriye saniyeler içinde yorum yapılabilmekte, o yorumlara yenileri eklenebilmekte, anlık mesajlaşmalar ile iletişim süreci sekteye uğramadan gerçekleşebilmektedir. Geri dönüşümler çok hızlıdır. İletişim süreçlerini değiştiren bu özellikle yeni medya geleneksel medya araçlarından ayrılmaktadır.
Bu hız, zaman ile yarışan insanoğlunun hayatın her alanında çok önemli kazanımlar elde etmesine yardımcı olmaktadır. Özellikle olağanüstü hallerde, toplumsal olaylarda bilgi paylaşımına, yardımlaşmaya katkı sağlamaktadır.
Aktif Kullanıcı: Zaman ve mekândan bağımsız olma yeni medya ortamlarının en çok rağbet görmesinin sebeplerinden biridir. Kişi istediği her an ve mekânda bu ortamlara bağlanabilmekte ve her türlü ihtiyacını karşılayabilmektedir. Bu önemli avantaj iş dünyasından eğitime, spordan sanata sektörlerin yeniden şekillenmesinde, önemli bir rol oynamıştır. Birçok meslek yeniden tanımlanmak zorunda kalmıştır. Artık birey mobilize olmuş bir durumda kendi istediği anda iletişim sürecini istediği yerde başlatabilmektedir. Başka bir ifadeyle insan yeni medya araçları ile hem alıcı hem de vericidir.
Medyada Dönüşüm: Geleneksel medya, yükselen okuyucu kitlesine uygun olarak yeni medya araçları bünyesinde daha fonksiyonel bir yapı içinde de kendini göstermektedir. Kamuoyu, zengin ve özel içerikli haberler içeren yeni bir ortama kavuşmuştur.
Bunun yanında yeni medyanın olanaklarından yararlanarak kitlelere ulaşmaya amaçlayan geleneksel medya dışında sadece internette yayın yapan video haber kanalları, gazeteler ve dergiler de yayın hayatına başlamıştır. Hem bu geleneksel medyanın sanal dünya sürümleri hem de yeni medya araçlarının kendileri alternatif medya organları olarak, topluma farklı görüşlerin ve düşüncelerin özgürce taşınmasına olanak sunmakta, tekelci zihniyetin kırılmasına imkân tanımaktadır.
Geleneksel Medya kendini yeni medyaya adapte edip yeni bir vizyon ile hedef kitlesinin karşısına çıkarken yeni medyayı da bir haber, içerik kaynağı olarak kullanmaktadır. Yeni medya geleneksel medyayı her yönden etki etmektedir. Bunların dışında yeni medyanın belli başlı özelliklerini şu başlıklar altında toplamak mümkündür.
-
Güncel bilgilerin paylaşımında ve kişisel tecrübeleri aktarımında etkili bir yoldurlar.
-
Sosyal ilişkilerin kurulmasına yardımcı olurlar.
-
Geniş bir hedef kitleye sahiptirler.
-
Sıradan insana kendini ifade etme olanağı tanır, bir fırsat sunar; yeni yeteneklerin ortaya çıkmasına olanak sağlar. Olağan süreç içinde yitip gidecek değerler yeni medya ile sahneye çıkma şansını yakalamaktadır. Bu bağlamda pek çok sosyal medya ünlüsüne rastlamak mümkündür. Örneğin sıradan bir blog yazarı iken ülkemizin önemli gazete ve dergilerinde yazan, kitap kaleme alan Angutyus, Pucca, French Oje, Pink Freud gibi...
-
Kullanıcı sayısı, profili geleneksel medyaya göre daha geniştir.
-
Geleneksel medyaya göre daha hızlı ve çeşitli veri akışı vardır.
-
Çok farklı sektörlerle etkileşim halindedir ve o sektörlerin dönüşümüne yardımcı olur.
-
Yeni iş kollarının ve çalışma alanlarının doğmasına yardımcı olur.
-
Her türlü mevcut ve yeni verinin üretimi için teşvik edicidir. Alıcılar aynı zamanda verici konumundadır.
-
Görselliğin gücü hem fotoğraf hem video hem grafik hem de tasarımlar ile sonuna kadar kullanılmaktadır. Bu sayede mesajın çekiciliği, anlaşılırlığı, akılda kalıcılığı arttırılmaktadır.
-
Yeni medya kullanıcısı alternatifsiz değildir.
-
Aynı çatı altında pek çok işlevin bir arada gerçekleştirilebilmesini sağlar.
Yeni medya her türlü bilgi ve verinin dolaşımına olanak sağlarken bu bilgi ve verilerin doğruluğunun teyidi mümkün değildir. Sürekli olarak kullanıcıların seri bir şekilde kaynağı belirsiz bilgileri paylaşması bilgi kirliliğine neden olmaktadır. Bilgi kirliliği içinde yanlış yönlendirmeler, infial yaratacak paylaşımlar, iftiralar, kitleleri sürükleyecek beyanatlar yer alabilmektedir. Sonucu kötü eylemlere dönüşebilecek bu bilgi kirliliğini maalesef engelleyecek bir sistem yoktur. Sanal ortamda doğrulanmamış, sınıflandırılmamış, bir bütün teşkil etmeyen sayısız veri dolaşmaktadır. Kullanıcıların sisteme kendileri olarak içerik üretebilmeleri kolaylığı bu bilgi kirliği içinde kendilerine özgü doğruların yer aldığı gerçeklikler üretmelerine de fırsat vermektedir. Bu da mutlak doğru yanında birçok “özel doğru”ların sanal dünyada yer almasına zemin hazırlamaktadır. Bilgi kirliliği içinde hakiki bilgi kaybolmaktadır. Neticede bu bilgiler, kişilerin, kurumların, kuruluşların ve toplumların kolayca manipüle edilmesi sorununu ortaya çıkarmaktadır. Yönlendirmeye açık olma sanal linçi körüklemektedir. Ortama hakim olamayan kullanıcılar bu süreçten negatif yönde etkilenmektedir. Kullanıcılar istemediği, beğenmediği, aynı fikirde olmadığı kişi, kurum ve kuruluşlar hakkında kolaylıkla yalan-yanlış bilgiler yayabilmektedir. Bu düşünce paralelinde toplum ahlak ve huzurunu bozan, terörize düşüncelerin yayılması çok kolay hale gelmektedir. Kötü niyetli kişilerin elinde bu zayıf yön çok güçlü bir silaha dönüşmektedir.
Gerçek hayatın içinde kanlı canlı bir insan olarak yer alan kullanıcılar, yeni medya araçlarında olduğundan çok farklı sahte kimlikler ile var olmaktadırlar. İletişim sürecindeki güven problemini sekteye uğratan bu maskeleme etkin bir iletişimin gerçekleşmesini engellemektedir. Yalancı bir zemin üzerine oturtulan ilişki sürecinde sahte kimlikler, etkileşim içinde oldukları bireylerin özel bilgilerini kolaylıkla paylaşabilmekte, farklı mecralara ve basına bu bilgileri servis edebilmektedir. Yeni medya kullanıcıları bu yönden istismara çok açıktırlar. Kaynağın kendinden kaynaklanan bir güvenlik zafiyeti vardır. Mevcut durum için en etkili çözüm, sanal hareketlerin sıkı bir otokontrolden geçirilerek, paylaşımların teyit edilerek yapılması yönündedir.
Yeni medyanın bir diğer dezavantajı ise kullanıcılarının hazır bir reklam hedef kitlesi olmasıdır. Kullanıcılarının, kişisel, demografik, eğitim, kültür, eğlence vb. birçok verisini barındıran yeni medya araçları reklamcılar için bulunmaz bir fırsattır. Markalar, yeni medya araçlarının elindeki veriler sayesinde hedef kitlelerine kolaylıkla ulaşabilmektedirler. Artık pek çok araştırmanın, analizin, çalışmanın yapılıp hedef kitleye ulaşma yollarının aranma süreci çok kısalmıştır. İşin püf noktası yeni medya araçlarındaki verileri doğru okuyabilmektir. Bu da kullanıcıların sadece tüketen bireyler olarak konumlandırılmasına neden olmaktadır. Kullanıcılar, istemedikleri reklamlar ile sık sık karşılaştığı gibi kişisel verileri de farklı mecralarda kullanılabilmekte, farklı kurumlara satılabilmektedir.
Bunların yanında en büyük sorun ise diğer kitle iletişim araçları gibi yeni medya araçlarının da iktidar sahipleri tarafından rahatlıkla izlenebilmesi ve gözlenebilmesidir.
İktidar sahipleri, aracı ve yönetici kurumlar vasıtası ile istediği bilgiye istediği an ulaşabilmektedir. Gerektiğinde ise yeni medya araçları engellenebilmekte, ilgili siteler, linkler yayından kaldırılabilmektedir. Bu etkin ağ kontrolü içinde kişilerin özel bilgileri ise veri uzmanlarının elinde güçlü bir silaha dönüşmektedir. İktidar sahipleri istedikleri kişileri, her an yeni medya araçlarında takip edebilmekte, izlerini sürebilmektedir. Mahremiyet ve özel mülkiyetin kalktığı bu ortamda bireysel özgürlükten tam anlamıyla söz etmek mümkün değildir. Demokrasi ve yeni medya bağlamında çokça tartışılan noktalardan biri de budur.
DEMOKRASİ KAVRAMI VE TEMEL DEĞERLERİ
Atina sitelerinden günümüze yaklaşık 2500 yıllık bir geçmişe ve deneyimlenmeye rağmen henüz demokrasinin tam anlamıyla bir tanımının oluştuğunu ve temel değerlerinin belirlendiğini söylemek mümkün değildir. Toplumsal yapıdaki dönüşüm ve değişimler, teknolojik ve ekonomik gelişmeler şüphesiz üzerinde uzlaşılmış ve değişmeyecek bir tanımın yapılmasını zorlaştırmaktadır. Ancak öte yandan her dönemde, gücü elinde bulunduranların, siyasetin başındakilerin de demokrasiyi kendi çıkarları doğrultusunda tanımlamaya ve dönüştürmeye çalışmaları da ortak bir demokrasi tanımlamasını zorlaştırmaktadır. Yunanca demos (halk) ve kratia (idare, iktidar) kelimelerinin birleşiminde meydana gelen “demokrasi” kavramı kısaca “halkın yönetimi” anlamına gelmektedir. Demokrasinin anavatanı olarak kabul edilen Antik Yunan’da, dönemin önemli düşünür ve tarihçilerinden Herodot (aktaran Aydın, 1997, 39) tarafından yapılan ilk yazılı tanımında demokrasi “halkın yönetimi, yasalar önünde eşitlik, bütün sorunların açık tartışmaya sunulması, yöneticilerin makamlarından hareketle sorumlu tutulması” şeklinde tanımlanmıştır. Rousseau (aktaran Thomson, 2002, 129) ise demokrasiyi “Tanrılardan oluşmuş bir millet olsaydı, kendisini demokrasi ile idare ederdi. Bu kadar mükemmel bir idare, insanların harcı değildir.” ifadeleriyle en iyi yönetim şekli olarak tanımlamıştır.
Demokrasinin temel kavramlarını belirlemeye yönelik çalışmalar özellikle 20. yüzyılda yaygınlık kazanmıştır ki şüphesiz toplumsal dönüşümdeki hızlanma ve bilgi toplumuna geçiş bu çabalarda etkili olmuştur. Dahl (aktaran Demir, 2010, 600) bu bağlamda modern demokrasinin -ya da kendi deyimiyle (poliarki)- varlığı için bazı asgari şartlar belirlemiştir. Dahl’ın belirlediği bu şartlardan çalışmamızı ilgilendiren maddeleri şu şekilde sıralayabiliriz:
-
Vatandaşların geniş tanımlanmış siyasi meselelerle ilgili ciddi cezaların tehdidi olmaksızın kendilerini ifade edebilme olanakları olmalıdır.
-
Vatandaşlar alternatif bilgi kaynaklarına ulaşma imkânlarına sahip olmalıdırlar. Bundan da öte, alternatif haber kaynakları var olmalı ve bunlar kanunlar tarafından korunmalıdır.
-
Vatandaşlar aynı zamanda bağımsız siyasal partileri ve çıkar guruplarını içine alan nispeten bağımsız kuruluş ve organizasyonları şekillendirebilme hakkına sahip olmalıdır.
Dahl modern demokrasinin varlığı için vatandaşların sahip olması gereken bazı haklardan bahsetmiştir. Dahl’ın belirttiği ve bunlara ek olarak sunulan temel hak ve özgürlüklerin varlığı ve gerekliliği, belki de demokrasinin tanımlanması ve temel değerlerinin belirlenmesinde en yaygın kabul görmüş noktalardan birisidir. Touraine’de (2002, 25) benzer şekilde birey ve özgürlük merkezli bir görüşle demokratik yönetim biçimini en çok sayıda bireye en büyük özgürlüğü veren, olası en büyük çeşitliliği tanıyan ve koruyan siyasal yaşam biçimi olarak tanımlamaktadır. Düşünce, ifade, örgütlenme, gösteri yapabilme, seçme ve seçilme gibi temel hak ve özgürlükler demokrasinin en önemli ve üzerinde geniş biçimde uzlaşıya varılmış temel değerleri olarak kabul edilmektedir. Mill (2003, 14) özgürlüklerin özellikle düşünce ve tartışma özgürlüğünün demokrasiler için vazgeçilmez unsurlar olduğunu ve bu özgürlüklerin kullanımının demokrasiye zarar vermek bir yana onu güçlendireceğini savunmaktadır. Mill’in de belirttiği gibi tek bir bireyin hata yapma şansının çoğunluğun hata yapma şansından daha fazla olduğu düşünülürse, farklı düşünceleri ortaya atabilmek ve bunlar üzerine düşünebilmek, tartışabilmek hata oranını azaltacağı gibi, tek fikir ve çoğunluğa sırtını dayayarak tek güç olma eğilimindeki yöneticilerin de kendilerine gelmelerini sağlayacak ve demokrasiden diktatörlüğe kayışa engel olacaktır. Bu bağlamda ifade özgürlüğü, gösteri özgürlüğü gibi medeni ve siyasi haklar insanların siyasi hareketleri için gerekli özgürlüklerdir. Bu özgürlükler sivil toplum tarafından kendi örgütlenmesi için kullanılabileceği gibi hükümeti etkileme amacıyla da kullanılabilir.(Beetham&Boyle, 1998, 34)
Seçimler, seçme ve seçilme hakkı da yine demokrasinin temel değerleri arasında yer almaktadır. Yurttaşlar belirli aralıklarla seçtikleri temsilcilerini, yönetimde oldukları süre içerisinde ifade özgürlüklerini kullanarak eleştirebilir, örgütlenme ve gösteri özgürlüklerini kullanarak aldıkları kararları değiştirmelerini isteyebilir veya kamuoyu oluşturarak iktidarı yönlendirebilir. Eğer bu tepkiler iktidar tarafından dikkate alınmaz ise de yurttaşlar sonraki seçim sürecinde iktidarı değiştirebilir. Ancak Touraine’nin de (2002, 80) belirttiği gibi yöneticilerin yönetilenler tarafından belirlenmesinin yani özgür ve adil seçimlerin, eğer yönetilenler sivil toplumda oluşan istemleri, tepkileri ya da itirazları dile getiremiyorlarsa, hiçbir anlam taşımamaktadır.
Demokrasinin bir diğer temel değeri de “hukukun üstünlüğü”dür. İktidarın eylemlerinin, sadece halk tarafından gelmesi muhtemel tepkilerle veya yönetenlerin lütfuyla denetlenmesi demokrasi için sakıncalı bir durum ve tehdit içermektedir. Bu nedenledir ki yazılı ve herkesin uyması gereken, demokratik sistemi ve bireylerin hak ve özgürlüklerini teminat altına alan, iktidardan bağımsız bir hukuk ve hukuk sistemi demokrasinin teminatları arasında gösterilebilir. Ancak bu da tek başına yeterli değildir. Bu noktada Habermas (aktaran Demir, 600-601) demokratik yönetimlerde bürokratik modern devletin yalnızca “hukukun üstünlüğü” ilkesi yoluyla denetlenmesi anlamına gelmemesi gerektiğini savunmaktadır. Aynı zamanda, alttan denetimi sağlayan ve karar alma süreçlerine katılımı gerçekleştirecek bir “kamusal iletişim mekânının“ varlığı da devlet ve toplum arasında kurulacak demokratik bir yönetim için gerekli olan bir koşuldur. Beetham&Boyle da (1998, 8) aynı şekilde seçimlerin, yurttaşların söz hakkını kullanırken başvurabilecekleri temel yöntem olmakla birlikte tek yöntem olmadığını savunmaktadırlar. Yasa değişikliklerini desteklemek veya karşı çıkmak üzere kampanya yapmak için derneklere katılmak, siyasi parti üyesi olmak, kendi temsilcilerine yönelik lobicilik yapmak ve bu sayede hükümeti halka danışmaya zorlamak, Beetham ve Boyle’a göre vatandaşların söz hakkını kullanırken başvurabilecekleri araçlardan bazılarıdır.
Günümüzde yaygın olarak uygulanan liberal temsili demokrasinin meşruiyeti tartışma konusudur. Yöneticilerin yönetilenlerle sadece seçim dönemlerinde iletişime geçmesi, yönetilenlerin kendilerini siyasi arenada yeterince ifade edememeleri, temsili demokrasiye olan güvenlerini sarsmakta; bu da seçimlere yansımaktadır. Ülkemizde 2014 yılının Ağustos ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde de bu durumu görmek mümkündür. Seçimlere katılım oranı %74’lerde kalırken, yaklaşık 14 milyon seçmen sandığa gitmemiştir. Temsili sisteme duyulan bu güven eksikliği ve sistemin kendisini korumaya alma çabası yöneticileri alternatif siyasal sistemleri aramaya itmiştir. Atina’da olduğu gibi ve Rousseau’nun hayal ettiği bir doğrudan demokrasi modelinin şu an için mümkün olmaması da temsili sistem ile doğrudan demokrasi arasında yer alan katılımcı demokrasi modelini ortaya çıkarmıştır.
Katılımcı demokrasi modeli, oy kullanma hakkına sahip olanlar çerçevesini genişletmek ve oy verenlerin kamusal işler konusunda konuşma, irade oluşturma ve karar vermeye katılımını yaygınlaştırmak ve yoğunlaştırmak ister. ( Schmidt, 2001, 164) Zavala da (2006, 20-21) katılımcı demokrasi vasıtasıyla temsili demokrasi sisteminin canlanacağını, ilgi düzeyinin artacağını ve daha adil bir toplum yapısının oluşacağını iddia etmektedir.
Temsil sistemine alternatif olarak gösterilen bir diğer yönetim modeli çoğunluk demokrasisine karşı çoğulcu demokrasidir. Schmidt (2001, 146) anahtar kavramı monizm ve düalizme karşıt olarak çok üyeliliği ifade eden çoğulcu demokrasi kuramının ilke olarak bütün çıkarların seslendirilebileceği ve örgütlenebileceği ve bu bakımdan bir denge sağlanabileceği varsayımına dayandığını söylemektedir. Çoğulcu demokrasi, seçimlerde iktidarı alan çoğunluğun her istediğini yapabilmesine ve çoğunluk diktatörlüğünün oluşumuna karşın, karar alma süreçlerinde toplumsal uzlaşı sağlanmasını önermekte ve bu nedenle taraflar arasında iletişimsel süreçlerin gerçekleşmesi gerektiğini savunmaktadır.
Graham Murdock ve Peter Golding (aktaran Timisi, 2003, 18-19) iletişim ve yurttaşlık arasındaki ilişkileri üç temel unsurun oluşmasına dayandırmaktadırlar: Birincisi, insanlar kendi haklarının neler olduğunu bilmek ve bu hakları etkili bir biçimde kullanmak için enformasyon ve bilgiye erişmek zorundadır. İkincisi, siyasal tercihleriyle ilgili enformasyon, yorum ve tartışmaya erişebilmeli ve eleştirilerini duyuracakları, muhalefetlerini harekete geçirebilecekleri ve alternatif eylem önerilerini gerçekleştirebilecekleri iletişimsel kolaylıklara erişebilmelidir. Üçüncüsü, kendilerini ve isteklerini iletişim sektöründe temsil edebilmeli ve kendi temsiliyetlerinin geliştirilmesine katkıda bulunabilmelidirler.
Demokratik sistemlerdeki bu arayışın özellikle 20. yüzyılda gerçekleşmesini siyasal yapıdaki dönüşümlere bağlayabileceğimiz gibi teknolojik determinist bir bakış açısıyla yaklaşırsak bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmeler ve bilgi toplumuna geçişin de bu arayışları ve siyasal dönüşümleri körüklediğini söylemek mümkündür. Yeni iletişim teknolojileri ile zaman ve mekândan bağımsız şekilde, bilgiye daha hızlı ve kolay ulaşan, dünyaya açılan bireylerin, yönetimsel anlamda da ufkunun genişlediğini ve kendini önemsemeye başlayarak yönetimlere katılımı talep ettiğini söyleyebiliriz. Özellikle yeni medya araçları geleneksel medya araçlarına alternatif oluşturarak, bireylerin şimdiye kadar yaşadıklarından veya bildiklerinden farklı bir dünyanın olduğunu anlamalarına olanak sağlamış ve bu durum da bireylerin pasif siyasal anlayıştan sıyrılmaya çalışarak yönetsel süreçlere katılmaya çalışmasına neden olmuştur. Hükümetler ise bu noktada halkı yönetime dahil ederek bu talepleri karşılamaya ve sisteme olan güveni tekrar kazandırmaya veya karşıt görüşe göre, halkın yeni medya ortamlarında sanal katılım tatminleri yaşamasını sağlayarak onları oyalamaya ve kendi durumlarını sağlamlaştırmaya çalışmaktadırlar.
YENİ MEDYA YENİ DEMOKRASİ
Demokrasi çıkmazına karşı model arayışları, yeni medya araçlarına da belirli oranda sorumluk yüklenmesine ve bu araçlardan demokratikleşme yönünde belli kazanımlar beklenmesine neden olmuştur. Bu beklentinin oluşumunda, geleneksel medyanın tek yönlü iletişim yapısına, eş zamanlı ve kitlesel bir iletişim aracı olmasına karşın yeni medyanın etkileşimli, eşzamanlı-eşzamansız ve kitlesizleştirebilen ve hatta gerektiğinde kitleselleştirebilen yapısı etkili olmuştur. Yeni medya araçlarının demokratikleşmeye getirdiği varsayılan en önemli unsurların başında bilgiye ulaşabilmenin ve bilgiyi yayabilmenin kolaylaşması gösterilmektedir. Özellikle internet tabanlı yeni medya araçlarının gelişimiyle birlikte, insanlar oturdukları yerden istedikleri bilgiye ulaşabilme şansına sahip olmuşlardır. Üstelik bu bilgiye ulaşım son derece zahmetsiz ve ucuz bir şekilde gerçekleşebilmektedir. Ayrıca sadece bilgiye ulaşmak değil bilgiyi yaymak da son derece kolaylaşmıştır. İnternetin mülkiyetsiz yapısı, geleneksel medyanın aksine bireye istediği bilgiye ulaşma ve istediği bilgiyi yayma şansı vermiştir.
Bilginin serbest dolaşımı bir demokratikleşme göstergesi olarak algılandığı ve devletler tarafından desteklenebildiği gibi bu dolaşımı kendileri için bir tehdit unsuru olarak kabul eden yönetimler de mevcuttur. Bozkurt’un da (Bozkurt, 2000, s.32-33) belirttiği gibi tarih boyunca tüm diktatörler yönettikleri kitlelerle ilgili her türlü enformasyonu tek elde toplamak istedikleri gibi bunların yayılmasını gerekirse şiddete de başvurarak önleme, sınırlandırma çabası içinde olmuşlardır. Geçmişte teknolojinin yetersizliği ya da sadece merkezi otoritenin elinde bulunması da bu amaca hizmet etmiştir. Yönetilenler çoğu kere, yönetenlerin eylemlerinden haberdar olamamışlardır. Vasseur’a göre günümüzde ise yeni medya araçları sayesinde bilgiye ulaşma ve bilgiyi yaymanın denetlenmesi giderek güçleşmektedir. Bu yüzden de yeterli iletişim altyapısına sahip olan bir ülkede, haberleşme ve iletişim olanaklarını kısıtlamanın güçlüğü, bunu denetlemek zorunda olan totaliter bir rejimin başarı şansını olumsuz etkilemektedir. Thierry Gaudin 1988’de bir diktatoryanın, nüfusun %10’undan fazlasının telefona sahip olduğu bir ülkeyi yönetmeyi başaramayacağını ve Sovyetler Birliği’nin bu orana ulaştığını söylüyordu. Kasım 1989’da önce Berlin Duvarı yıkıldı ardından da Doğu Avrupa’daki çözülme süreci başladı. (aktaran Özçağlayan, 167)
Tam anlamıyla demokratik ve katılımcı yönetimlerde öncelikli gerekliliğin, halkın istediği bilgiye ulaşabilmesi olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu şekilde nasıl yönetildiği hakkında bilgi sahibi olan yurttaşlar, nasıl yönetilmesi gerektiklerini de araştırabilecek ve sonraki süreçte elde ettiği bilgilerle, ifade özgürlüğünü kullanarak diğer yurttaşların bilgilenmesini sağlayacak ve oluşacak kamuoyu ile de hükümetleri yönlendirebileceklerdir. Her şeyin bilgiye erşimle başladığı bu süreçte yurttaşların bilgiye ulaşmada kullandıkları kitle iletişim araçları ve onların özgür ve tarafsız duruşları da büyük önem kazanmaktadır. Her ne kadar basının sınırsız özgürlüğünden yana olmasa da Tocqueville (aktaran Dinçkol, 2006, 9-12) basının fikirleri değiştirebilme ve yönlendirebilme gücünden dolayı zaman zaman yönetimlerle uzlaşmayı tercih ettiklerini belirtir ve basında çoğulculuğu, demokrasi açısından yararlı görerek, çoğulcu basının çoğunluk baskısını önleme yollarından birisi olduğu ifade eder. Geleneksel medyanın günümüzdeki durumuna baktığımızda Tocqueville’yi doğrular nitelikte, ticari faaliyetler yürüten şirketlerin sahipliğinde, iktidarı ve kamuoyunu etkileme aracı olarak kullanılan, tekelci, iktidar sahipleri ile yakın ilişkilerde bulunan, sisteme aykırı ve düzeni tehdit eden seslere yer vermeyen, kendinden olmayanı dışlayan ve görmezden gelen bir medya yapısı karşımıza çıkmaktadır. Bu süreçte Sachs’a göre (aktaran Timisi, 29) internet, diğer iletişim araçlarında yer almayan ya da dışlanan enformasyonun dolaşımına olanak vermektedir. Geleneksel iletişim araçlarının siyasal ve ekonomik iktidar odaklarıyla ilişkisi nedeniyle dışlanan enformasyon, internet üzerinde kolayca yer alabilmekte ve bu durum geleneksel medyaya alternatif oluşturmaktadır.
Geleneksel medyada kendine yer bulamayan görüşler yeni medya araçları sayesinde, özellikle internet aracılığıyla, seslerini duyurabilmekte ve kendilerini ifade edebilmektedirler. Artık çok düşük maliyetlerle internet üzerinden televizyon yayını ve internet gazeteciliği yapmak mümkün hale gelmiş ve geleneksel medyaya alternatif medya kanalları oluşmaya başlamıştır. Henüz emekleme döneminde sayabileceğimiz bu alternatif medya kanalları, mobil teknolojilerin gelişimiyle birlikte “yurttaş gazeteciliği” adı verilen kavramın gelişim rüzgârını da arkasına alarak ilerlemektedir. Mobil teknolojiler sayesinde, yurttaşlar şahit oldukları olayları akıllı telefonları ile kayıt altına alabilmekte, yine aynı araçlardan Facebook, Twitter, YouTube gibi sosyal medya ortamlarına yükleyerek geniş kitlelerle kolayca paylaşabilmektedirler. Bu sayede de geleneksel ve kartel medyanın görmezden geldiği veya önemsiz gördüğü konular halkla buluşmakta ve üzerine tartışılarak kamuoyu oluşturulabilinmektedir. Ülkemizde Gezi Parkı Olayları sırasında NTV, CNNTÜRK gibi haber kanallarının, eylemlerin ilk günlerinde olayları görmezden gelerek penguen belgeselleri yayınlamalarının eleştirilmesi ve internet üzerinde eylemcilerin açtıkları sitelerde bilgi ve video paylaşımları, sosyal medyadaki içerik paylaşımları, ÇAPUL.TV adıyla kurdukları internet üzerinden canlı yayın yapan ve eylemcilerin gönderdikleri görüntüleri yayınlayan internet televizyonu bu gelişime örnek olarak gösterilebilir. Yine Arap Baharı sırasında da eylemciler iktidarın elindeki geleneksel medya kanallarına alternatif olarak internet üzerinden seslerini dünyaya duyurabilmiş ve kamuoyu oluşturmayı başarmışlardır.
Demokrasinin gelişimi, hataların farkına varılarak düzeltilmesi ve çağa uygun bir yönetim modelinin ortaya çıkması için farklı seslere ihtiyaç vardır. Bu nedenle iktidar harici görüşlerin de kendilerini ifade edebilmesi, siyasi meselelerin kamuoyu nezdinde tartışılabilmesi büyük önem kazanmaktadır ki bu noktada demokrasinin diğer temel değerleri olan “ifade özgürlüğü” ve “kamusal alan” kavramları karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda yeni medya araçları, kendilerine has özellikleri sayesinde ifade özgürlüğünü kullanma ve kamusal alan oluşturma gibi demokrasinin temel değerlerinin gelişimi ve uygulanması açısından vatandaşlara önemli fırsatlar sunmaktadırlar.
İnternetin demokratik potansiyeli konusundaki en güçlü argüman, bu aracın enformasyonun özgürce akışına izin vermesidir. İnternetin herhangi bir merkezi otoritenin denetimine açık olmamasıyla bağlantılı olarak, mesaj kaynaklarının, mesajın kendisinin ve kullanım biçiminin âdem-i merkezi, küresel ve yatay iletişime açık olması, interneti ifade özgürlüğüne izin veren bir iletişim ortamı konumuna sokmaktadır. (Timisi, 137) Timisi’nin de belirttiği gibi artık bireyler sosyal medyadaki kişisel sayfalarında, tartışma ve forum sitelerinde görüşlerini açıkça ifade edebilmekte, siyasi meseleler üzerine tartışmalar başlatarak birbirlerinin görüşlerini değiştirmeye veya etkilemeye çalışabilmektedirler. Örneğin Scott P. Robertson vd.’nin 2006-2008 tarihleri arasında Facebook ortamlarını gözlemleyerek yaptıkları çalışmada, Facebook duvarının siyasal iletişim açısından, kanıyı destekleme, kanıtlara karşı olumsuz link verme, eyleme çağrılar, şakalar veya saçma sapan yazılar ve adaya ilşin sorular için kullanıldığı tespit edilmiştir. (aktaran Doğu, Burak vd., 2014, 35) Herhangi bir otorite tarafından denetlenemediği iddia edilen bu ortamlar vatandaşlara da siyasal meseleler üzerine konuşup tartışabilecekleri özgür ve baskıdan uzak kamusal alanlar sağlamaktadırlar. Habermas’a göre (aktaran Erdoğan, 2012, 28) toplumsal sorunların müzakereci demokrasi usulleriyle ele alınması daha bütüncül karar alama mekanizmalarını geliştirecek ve insanların bilinçli kolektif eylemler aracılığıyla toplumsal ve ekonomik hayatın yönetimini aktif bir şekilde üstlenmelerini sağlayacaktır. Kamusal alandaki demokratik müzakere intersübjektif bir öğrenme süreci sayesinde bireylerin ufkunu açacak, normalde dikkatlerden kaçabilecek yeni analizlerden ve çözüm önerilerinden onların haberdar olmalarını sağlayacaktır. Rheingold (aktaran Timisi, 22-23) Habermas’ın kamusal alan kavramlaştırmasını yeni elektronik ortamlara uyarlamaktadır. Ona göre, 19. yüzyılın kamusal alanı, modern demokrasinin oluşumu için yapı taşlarını oluşturmuştur, yeni medya araçlarında yaratılan kamusal alan da modern demokrasinin açmazlarına yönelik bir çözüm olarak düşünülmelidir. İnternet, Rheingold’a göre, kamusal alan kavramının gereklerini yerine getirmektedir: Her isteyene açık erişim, gönüllü katılım, kurumsal rollerin dışında bir katılım, kamuoyunun rasyonel tartışmaya katılan yurttaşlar birliği tarafından gerçeklemesi, devlet ve örgütlü iktidarların eleştirisi… Rheingold “elektronik bir agoranın inşasıyla yurttaş temelli demokrasinin yeniden kurulabileceğini” söylemektedir.
Rheingold’un belirttiği gibi yurttaş temelli bir demokrasi modelinin oluşabilmesi için gerekli unsurlardan biri de örgütlenme özgürlüğü ve sivil toplum kuruluşlarıdır. Bireysel tepkilerin toplumsal tepkilere dönüşebilmesi ve iktidarı yönlendirebilmesi, katılımcı bir demokrasi modelinin oluşabilmesi için örgütlenme özgürlüğü ve sivil toplum kuruluşları büyük önem taşımaktadır.
Başta Montesquieu ve de Tocqueville olmak üzere 18. ve 19. yüzyılda bazı liberal filozoflar merkezi iktidarın siyasi gücü kötüye kullanma ihtimaline dikkat çekmiş ve buna karşı güvence arayışı içinde olmuşlardır. Bu arayış içinde sivil toplum, modern siyasi yapının tepesinde yoğunlaşan gücün kötüye kullanılması ihtimaline karşı bir savunma olarak görülmeye başlanmıştır. (Erdoğan, Mustafa, aktaran Gözübüyük Tamer, Mine, 2010, 11) Tocqueville (aktaran Gözübüyük Tamer, Mine, 2010, 11), küçük bölgelere yönetsel özerklik tanımak ve böylelikle de yönetimin tek merkezde toplanmasını önlemek suretiyle siyasi özgürlüğün gerçekleştirileceğini ve bu arada vatandaşların kişisellikten kurtularak kamu işleriyle ilgilenmelerinin sağlanacağını, dernekler yoluyla da çeşitli çıkarların savunulmasının olanaklı olacağını öne sürmüş, sivil toplumu ilk defa ayrı bir örgütlenme alanı olarak tanımlamıştır. Bunun yanı sıra, sivil toplum kuruluşlarını (özellikle politik nitelikli olanlarını) demokrasinin gereksinim duyduğu güven, uzlaşma, tolerans, yurttaşlar arasında eşitliği sağlama gibi değerlerin üretildiği “büyük ve özgür okullar” olarak nitelendirmektedir.
Yeni medya araçları ile birlikte sivil toplum kuruluşları için de eski güçlerini tekrar kazanma ve siyasi arenada yeniden etkin olarak yer alma konusunda önemli fırsatlar oluştuğu ileri sürülmektedir. Sivil toplum kuruluşları artık kamuoyu yaratmak ve toplumsal duyarlılığı harekete geçirmek istedikleri konularla ilgili yazılı, görsel ve işitsel materyalleri özellikle sosyal medya üzerinden çok kolayca geniş kitlelere ulaştırabilmektedir. Ayrıca sosyal medya üzerinde oluşturulan gruplar, tartışma platformları ve sayfalar ile kendilerine yeni katılımcılar kazanabilmekte, var olan katılımcıların bağlılıklarını koruyarak artırabilmekte, örgütlenme konusunda önemli avantajlar sağlayabilmekte oldukları da öne sürülmektedir. Ortaya çıkan örgütlü güçlerini eyleme dönüştürmek isteyen bu sivil toplum kuruluşları, yapacakları gösteri, miting ve eylemler için fiziksel olarak ulaşamadıkları üyelerine veya diğer kişilere de sosyal medya üzerinden davet çağrıları gönderebilir, etkinlik organizasyonları düzenleyerek eylemlerinden haberdar olmalarını ve bu eylemlere katılmalarını sağlayabilirler. Nitekim ülkemizde yaşanan Gezi Parkı Olaylarında, Arap Baharında, muhalif grupların ve çeşitli ülkelerdeki sivil toplum kuruluşlarının yaptıkları eylemlerde sosyal medya üzerinden de örgütlenme faaliyetlerini sürdürerek, devlet güçlerinin organize yapısına karşı kendi organizasyon ve örgütlülük yapılarını oluşturmaya çalıştıkları gözlemlenmiştir. Örneğin Tunus’taki Arap Baharı’nda internetin ve özellikle yeni medya araçlarının isyanın yayılması ve koordinasyonundaki rolü büyüktür. Tunus, Arap dünyasındaki internet ve cep telefonlarının yaygınlık oranının en yüksek ülkelerden biridir. Castells (2013, 38) Kasım 2010 itibariyle Tunus’ta, kentsel nüfusun % 67’sinin cep telefonu erişimine sahip olduğunu, % 37’sinin ise internete bağlı olduğunu söylemektedir. Ayrıca genç nüfusun, özellikle üniversite mezunu işsizlerin internet kullanıcılarına oranının son derece yüksek olduğunu ve bu gençlerin isyan sırasında yeni medya araçlarına içerik üreten aktif kullanıcılar şeklinde kilit noktada olduğunu belirtmektedir. Castells’in dikkat çektiği bu hususlar yani Tunus’taki eylemcilerin eğitimli ve teknolojik gelişmelere uzak olmaması eylemcilerin örgütlü hareket kabiliyetini artırmıştır.
Yeni medya araçlarının sivil toplum inisiyatifinin oluşmasına sağladığı katkıların geri dönüşümü de siyasal katılımla mümkün olacaktır. Temsili sistemin en çok tartışılan noktalarından birisi de halkın alınan kararlarda yeterince söz sahibi olamaması ve politik katılımı sadece seçimler vasıtasıyla gerçekleştirebilmeleri üzerinedir. Bu bağlamda doğrudan demokrasi savunucusu olan Rousseau, egemenliğin yani yasamanın temsil edilemeyeceği gibi devredilemeyeceğini yinelerken, halkın doğrudan onaylamadığı hiçbir yasanın geçerli olmayacağını, temsilcilerin yani yürütmenin ise ancak geçici olarak halkın özel işlerini yürütebileceklerini belirtir. Diğer türlü halkın ancak temsilcilerini seçerken özgür olacağını sonrasında ise köleleşeceğini vurgular. (1996, 149-151) Bu durumun önüne geçmek için daha önce de değindiğimiz gibi halkı siyasal sürece daha etkin bir şekilde dahil etmek adına yeni demokrasi modelleri aranmakta ve bu süreçte de yeni medya araçlarından önemli katkılar beklenmektedir. Bilgi(len)dirme sürecinin katılımcı demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından biri olduğunu savunan ve toplumsal inşaya katılımı her vatandaşın temel görev ve sorumlulukları arasında gören Rousseau’yu referans gösteren ve ona katılan Zavala, katılımın toplumla ilgili bilgilenmeyi, bilgilenmenin ise katılımı besleyip güçlendirdiğini belirtmektedir. Yeni iletişim teknolojilerinin ise bilgilenme ve bilgilendirmeyi artık çok daha kolay hale getirdiğini söyleyerek yeni iletişim teknolojilerini bu sayede katılımı kolaylaştırmalarından dolayı faydalı olarak görmektedir. (2006, 19-20) Siyasal temsile olan güveni artırmak ve iktidarı elinde tutabilmek adına halkın siyasete katılımını sağlamayı amaçlayan iktidarların, yeni medya araçlarını da bu yönde etkin olarak kullanmaya çalıştıklarını görmekteyiz. Bu amaçla halkın alınan kararlarda daha etkin rol oynayabilmesi ve söz sahibi olması için elektronik oylama sistemleri geliştirilmekte, e-devlet uygulamalarıyla bürokratik engeller aşılmaya çalışılmakta, bilgi edinme yasaları çıkarılarak e-dilekçe uygulamalarıyla halkın bilgi edinmesi kolaylaştırılmaya çalışılmakta, mecliste alınan kararlar, gündemler, parti programları internet sitelerinde paylaşılmaktadır. Ayrıca siyasi liderler Facebook, Twitter gibi sosyal medya ortamlarını siyasal iletişim aracı olarak kullanmakta ve seçmenleriyle buralardan iletişime geçmektedirler. Her ne kadar ülkemizde liderlerin bu araçları tek yönlü ve propaganda aracı olarak kullandıkları gözlemlense de yeni medya araçlarını etkileşimli ve kamuoyunun beklentilerine cevap verecek şekilde, onlardan katılımcı destek alarak da daha aktif olarak kullanmak da mümkündür. Tıpkı Barack Obama’nın 2008 ABD seçimlerinde yaptığı gibi. Bu seçimlerde Obama ve ekibi, sosyal medyayı etkin bir şekilde kullanarak destekçileriyle bu alanlardan iletişime geçmiş, YouTube gibi video paylaşım sitelerine videolar yüklenerek seçmenler etkilenmeye çalışılmış, bağış kampanyalarına destek sağlanmıştır. Bu çabaların ve çalışmaların ise Obama’nın seçimleri kazanmasında büyük bir etken oluşturduğu öne sürülmektedir.
YENİ MEDYA AYNI DEMOKRASİ
Yeni medya araçlarının demokrasinin gelişimi, yeni ve katılımcı demokrasi modellerinin oluşması, demokrasinin temel değerlerinin tam anlamıyla uygulanabilmesi konularında belirttiğimiz üzere etkin bir rol oynayacağı düşünülmekte ve bu anlamda büyük beklentiler oluşmaktadır. Öte yandan ise yeni medya araçlarının sanıldığı gibi demokratikleşmeye büyük katkılar sağlamayacağını, demokratikleşme sürecinde önemli olanın toplumsal yapı ve siyasi unsurlar olduğunu savunan görüşler de mevcuttur.
Yeni medyanın demokratikleşmeye sağladığı en önemli katkılardan birinin bilgiye ulaşma ve bilgi paylaşımı konusunda sağladığı kolaylıklar olduğunu belirtmiştik. Bu noktada yöneltilen eleştirilerin merkezinde ise internette yayılan bilgilerin herhangi bir denetime tabi olmamasından ötürü bilgi kirliliğine sebep olduğu iddiası yer almaktadır. Herkes istediği konuda istediği bilgiyi, doğruluğuna bakılmaksızın, yeni medya araçlarında kitlelerle paylaşabilmekte ve yanlış bilgiler kartopu etkisiyle yayılarak daha geniş kitleleri etkileyebilmektedir. Ülkemizde de bunun en canlı örneklerini Gezi Parkı Olayları sırasında görme şansımız olmuştur. Eylemcilerden bazılarının paylaştığı asılsız bilgi ve videolar infial yaratarak iktidara karşı tepkilerin büyümesine neden olurken öte yandan eylemcilere karşı grupların eylemciler aleyhinde yayınladıkları yine asılsız bilgi ve videolar da eylemcilere karşı bir infial oluşmasına neden olmuştur. Siyasi parti taraftarları arasında da yine diğer partiler aleyhinde yayınlanan bilgiler, doğruluğuna bakılmaksızın çok hızlı şekilde yayılmıştır. Yönlendirmeye çok açık ve tepkilerini anında verebilen sosyal medya kullanıcıları, kişiler hakkında çıkan asılsız haberlerde de yine bilginin doğruluğunu sorgulamadan sanal bir linç kampanyaları gerçekleştirebilmektedirler. Yeni medya araçlarının geleneksel medya kanallarına alternatif getireceği ve geleneksel medyada kendilerine yer bulamayan görüşlerin buralarda seslerini duyurabileceği, geleneksel medyada yer bulamayan veya önemsiz görülen haberlere halkın bu kanallardan ulaşabileceği ve bilgi edinebileceği de yeni medya araçlarının demokratikleşme sürecine getireceği düşünülen beklentiler arasında yer almaktadır. Ancak daha önce de belirttiğimiz yeni medya araçları ile gelişen alternatif medya kanalları henüz emekleme aşamasındadır. Zira internet üzerinde en çok okunan haber sitelerine baktığımızda ilk beş sırada geleneksel medyada yer alan gazetelerin haber sitelerini görmekteyiz. Bağımsız görülen sitelerin başlıca haber kaynağı ise yine haber ajansları veya geleneksel medyada yer alan gazetelerdir. Facebook, Twitter gibi sosyal medya araçlarının gündemlerinin ise ağırlıklı olarak geleneksel medya araçlarından beslendiğini söylemek mümkündür.
İnternetin demokratik potansiyeline yönelik eleştirileri üç başlık altında toplayan Polat ilk olarak internetin herkesin erişimine açık olmadığını aksine akılcı eleştirel kamusal tartışmaya erişimi olma açısından hali vakti yerinde olanlarla sınırlı olduğunu belirtmektedir. İkinci olarak ise internet, kamusal alan için esas olan bütünlük ve akılcı uyumdan yoksundur. Çevrimiçi söylem "bir” kamusal alan yaratabilmek için çok fazla parçalı ve merkezsizdir. Çevrimiçi müzakere aynı kafada insanlar arasında gerçekleşmektedir –ki bu siber söylemin birbirini dışlayan siber cemaatler boyunca parçalanması anlamına gelmektedir. Üçüncü olarak ise internet reklam gelirleri potansiyeli sebebiyle hali hazırda ticari çıkarlar tarafından sömürgeleştirilmiştir. (Doğu, Burak vd., 38-39)Polat’ın da değindiği gibi internet başta olmak üzere yeni medya araçlarına ulaşımda hem maddi olanaklar açısından, hem de bu araçları kullanıp buralarda edinilen bilgiyi işleme açısından gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkeler ve hatta aynı ülkede farklı bölgeler arasında ciddi uçurumlar bulunmaktadır. İnternette yayınlanan bilgilerin çoğu İngilizce olmasına rağmen İngilizce dünyada en çok konuşulan dil olmamakla birlikte az gelişmiş ülkelerde İngilizce sunulan bu bilgileri anlayıp işleyecek düzeyde İngilizce bilen kişi sayısı da yeterli değildir. Bu nedenlerden dolayı da internet ve yeni medya araçlarının gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki uçurumu kapatmaktan ziyade bu uçurumun daha da büyümesine neden oldukları düşünülmektedir. Timisi de internetin yeni dünya düzeninde eşitsizlikleri derinleştirdiği, yeni sömürgecilik anlayışının uzantısı olduğu, bu sömürgecilik anlayışının yeni post-fordist ekonomik yapılanma aracılığıyla belirginlik kazandığı ve küreselleşme adı altında görünmez kılındığının ileri sürüldüğünü belirtmektedir. (Timisi, 2003, 211)
Yeni medya araçlarından demokratikleşme sürecinde beklenen bir diğer unsur da örgütlenme özgürlüğünün ve sivil toplum inisiyatifinin gelişmesine sağlayacağı düşünülen olanaklardır. Ancak içinde yaşadığımız liberal temsili demokraside kitleler ve kitlesel hareketler, kontrol altında tutulamıyor, yönlendirilemiyor ve geliştirilemiyorsa bir tehdit unsurudur. Bu düşüncede esas olan biz değil ben, toplum değil birey bilincidir. Bu nedenledir ki Facebook, Twitter gibi bu düşüncenin ideolojik aygıtlarının amacının da, sanıldığı gibi bireyi sosyalleştirmekten ziyade bireye sanal bir sosyalleşme tatmini sağlamak ve gerçek hayatta aslında asosyalleştirerek toplumu kontrol altında tutmak olduğu yeni medyanın sivil toplumun gelişimine katkı sağladığı savına karşılık sunulmaktadır.
Sosyal medyanın anındalık etkisi konuların çabukça tüketilmesinde etkili nedenlerden birisidir. Bu etkinin güçlü olduğu Facebook, Twitter ve Ekşi Sözlük gibi mecralar aynı zamanda bir boşaltım mekanizması görevi de yapmaktadırlar. Pek çok kullanıcının aynı anda verdiği yoğun tepki, bir toplu tatmin yaratmakta ve konuya ilgiyi azaltmaya başlamaktadır. Bu tatmin hissi ve fikri takip eksikliğinin, sosyal medyaya atfedilen göreviyle girdiği bir döngü vardır. İnsanların örgütlü politik mücadele alışkanlığında olmaması, muhalefetin sosyal medyaya verilen uçucu tepkilerle sınırlı kalmasına neden olmaktadır. Sosyal medyanın uçuculuğu ise örgütlü ve uzun ömürlü bir muhalefetin yaratılmasına ket vurmaktadır. (Irak&Yazıcıoğlu, 2013, 43)
Yeni medya araçlarının demokratikleşme sürecine katkı sağladığı görüşüne yönelik eleştirilerin bir diğer odak noktası da dijital gözetim ve elektronik fişlemedir. İnternette gezinen her birey aslında yok edemeyeceği izler bırakmaktadır. Özellikle sosyal medyada yer alan kişisel profillerinde kendileri ile ilgili birçok bilgiyi paylaşan bireyler aslında bu gözetim ve fişleme sürecine katkı sağlamaktadırlar. İnternet servis sağlayıcılarının, bilgisayarlarımıza sızabilen hackerlerin veya devletin resmi organlarının internet aracılığıyla veya abone olduğumuz dijital televizyon platformları gibi hizmetler aracılığıyla bizlerle ilgili birçok bilgiye ulaşma ve alışkanlıklarımızı, eylemlerimizi izleme şansı bulunmaktadır. Dönem dönem iktidarlarca servis edilen haberlerde suçluların kamera sistemleri izlenerek veya sosyal medya hesapları takip edilerek yakalandığına tanık olmaktayız. Bu haberlerin servis edilmesindeki bir diğer amacın da bireylere otorite tarafından izlenildiğini hissettirmek ve olası muhalif hareketleri kontrol altında tutmak veya bu yönde hareketlere katılım konusunda tedirginlik yaratmaktır. Aslında daha demokratik bir toplum oluşumuna olanak tanıdığı iddia edilen yeni medya araçlarının Foucault’un tabiriyle “panoptikonizm”i güçlendirdiğini ve izlendiğini düşünen bireylerin otoriteye karşı daha bağlı görünme çabasında olduğunu söylemek mümkündür.
SONUÇ YERİNE
Günümüz temsili demokrasilerinin en önemli sorunu halkın tam anlamıyla temsil edildiğine ve görüşlerinin dikkate alındığına olan inancını kaybetmesi ve bu nedenle siyasete olan ilginin ve seçimlere katılımın azalmasıyla birlikte temsil sistemine olan güvenin de giderek kaybolmasıdır. İktidarlar ise iyi niyetle yaklaşırsak tam anlamıyla katılımcı bir demokrasi modelini uygulamak ve demokrasiye işlerlik kazandırmak için; şüpheci bir yaklaşımla ele alırsak ise toplumsal bir patlamanın önüne geçmek, halkı siyasete katıldığına inandırarak sistemin aynen devamını sağlayarak iktidarlarını elde tutmak için çözüm arayışlarına girmektedirler. Teknolojik determinist bir bakış açısıyla toplumsal değişimlerin temeline oturtulan teknoloji, bu aşamada da karşımıza çıkmakta ve daha demokratik, halkın tam anlamıyla katılımının sağlandığı bir yönetim modeli için, iletişim teknolojilerindeki gelişmeler sonrası ortaya çıkan yeni medya araçlarından büyük katkılar beklenmektedir. Demokrasinin sadece belirli aralıklarla yapılan seçimlerden ibaret olmadığını düşünürsek gerçek anlamda bir demokrasi için gerekli olan ifade özgürlüğü, siyasal katılım, örgütlenme özgürlüğü, sivil toplum inisiyatifi gibi temel değerlerin işlerlik kazanabilmesinde yeni medya araçlarının önemi ön plana çıkmaktadır.
Özellikle internet tabanlı yeni medya araçlarının özgür bir platform olduğu ve demokratikleşme sürecine şüphesiz katkılar sağlayacağını söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Ancak internetin askeri amaçlarla ortaya çıkan bir teknoloji olduğunu düşünürsek de iktidarların bu özgürlükçü platformu tam tersi özgürlükleri kısıtlamak veya kontrol altında tutmak için kullanabilmeye çalışabileceklerini de göz ardı etmemek gerekmektedir. Zira Çağlar’ın da belirttiği artık demokrasiler kendi varlığını korumak adına özgürlükleri tanıma ve güvence altına almanın yanı sıra özgürlükleri sınırlama yetkisini de kendilerinde görmektedirler. “Militan Demokrasi” olarak da adlandırılan bu demokrasiler, “Kendi değerlerini korumak için siyasi ifade hürriyetine sınırlama getiren, siyasi örgütlenme hakkına sınırlama getiren demokrasilerdir.”(Hakyemez, 2000, 33) İnternet ve özellikle Facebook, Twitter, YouTube gibi sosyal medya araçlarının ifade ve örgütlenme özgürlüğüne getirdiği olanaklar ve kitlesel eylemlerde zaman zaman ön plana çıkmasından ötürü iktidarlar tarafından yoğun bir şekilde eleştirildiklerini söyleyebiliriz. Hatta Bonapartizmin elektronik bir yansıması şeklinde milli birlik ve bütünlüğü zedelediği ve ulusal çıkarlara aykırı oluşumlara zemin hazırladığı gerekçesiyle bu araçlara erişimin engellendiği veya kullanıcılarının bu platformlardaki söylem ve eylemlerinden ötürü yargılanabildiğini de görmekteyiz.
Bazı yönetimlerde ise bireylerin hak ve özgürlüklerine ilişkin herhangi bir sınırlama görünmemesine rağmen aslında birey özgür düşünme gücünden yoksundur ve bunun farkında değildir. Arblaster (1994: 134) bu durumu şöyle açıklamaktadır:
“Bireylerin ve grupların kendilerini özgür ve yıldırılmamış hissetmeleri gerektiği, serbest bir tartışma, serbest karar verme ve serbest onaylama için gerekli koşuldur; fakat yeterli değildir. İnsanlar, etkin bir biçimde yönetildiklerinde bile kendilerini özgür ve bağımsız hissedebilirler. Birey özgür ve kendiliğinden olan bir tepki gibi görünen, sosyal ve ideolojik şartlanmanın veya bazı durumlarda, kamu düşüncesini şekillendirmek için yürütülen ortak kampanyaların yarattığı sonucun ‘dışında’ bulunabilir. Ancak bu durum, her bireye bizzat kendisi olduğu hissettirir ve buna da içtenlikle inanması için bir yanıt sağlar.”
Arblaster’in de belirttiği gibi geleneksel medyanın ticari ve siyasi ortaklıklarının yeni medya araçlarına da yansıması, eskiden olduğu gibi kamuoyunun düşüncelerinin güç odakları tarafından şekillendirilmesine ve eylemlerinin istenilen doğrultuda yönlendirilmesine neden olacaktır. Bu nedenle bu araçların özgürlükçü ve demokratik yapısının korunması büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamda yeni medya araçları sayesinde katılımcı ve işlevsel bir demokratik sistem ortaya çıkacağını savunan görüşlerin halkın siyaset kültürü ve bilincini, siyasal konulara katılım konusundaki duyarlılıklarını da göz ardı etmemeleri gerekmektedir. Araçlar ne kadar olanak sağlarsa sağlasın kullanıcılar bu araçları hangi amaçla kullanıyorsa o amaca hizmet edeceklerdir. Nitekim internetin kullanım amaçlarıyla ilgili çalışmalara baktığımızda da siyaset, eğlence ve zaman geçirme gibi kullanım amaçlarından sonra kendisine arka sıralarda yer bulabilmektedir. İktidarların da bu bilincin oluşmasına sağlayacağı katkılar, yönetim erklerini halkla ne kadar paylaşmak isteyip istemedikleri ile doğru orantılı olarak ilerleyecektir. Demokratikleşme yolundaki arayışlarımızı ve beklentilerimizi bir takım teknolojik gelişme ve araçlara değil toplumsal bir zihin dönüşümüne bağlamak ve bu doğrultuda çalışmak daha gerçekçi olacaktır.
KAYNAKÇA
Aydın Turgay, Bilgi Toplumu ve Demokrasi, Trabzon, Efor Yayınları, 1997.
Aytekin, Mesut “Sadece İletişim”, Yeni(lenen) Medya, Editör Mesut Aytekin, Akademi Dizisi/KOCAV Yayınları, İstanbul, 2014, ss. 13-24.
Bettham David- Boyle, Kevin, Demokrasinin Temelleri, Çev. Vahit Bıçak, Liberte Yayınları, Ankara, 1998.
Bozkurt, Veysel, Enformasyon Toplumu ve Türkiye, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2000.
Dahl, Robert Aktaran: Nesrin Demir, “Demokrasinin Temel İlkeleri ve Modern Demokrasi Kuramları”, Ege Akademik Bakış Dergisi, Cilt 10, Sayı 2, 2010, s. 600.
David, Thomson Siyasi Düşünce Tarihi, Ed. Serdar Taşçı, İstanbul, Metropol Yayınları, 2002.
Dinçkol Bihterin, “Yönetilenlerin “Öz” Yönetimi-Kamuoyu”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:5, Sayı: 10, Güz 2006/2.
Doğu, Burak, Özçetin, Burak, Bayraktutan, Günseli,Binark, Mutlu, Çomu, Tuğrul, Telli Aydemir, Aslı, İslamoğlu, Gözde, Vaka-i Sosyal Medya, İstanbul, Kalkedon Yayınları, 2014.
Erdoğan, Mustafa, “Müzakereci Demokrasi ve Sınırları”, İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 22, İstanbul, 2012.
Gözübüyük Tamer, Mine, “Tarihsel Süreçte Sivil Toplum”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 27, Sayı 1, Ankara, Haziran-Temmuz 2010.
Megill, Allan: Aşırılığın Peygamberleri ( Nietzsche Heidegger, Foucault, Derrida), Çev. Tuncay Birkan, Bilim ve Sanat Yayınevi, Ankara 1998.
Mill, John Stuart, Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü Üzerine, Çev. Cem Akkaş, K Kitaplığı, İstanbul, 2003.
Özçağlayan, Mehmet, Yeni İletişim Teknolojileri ve Değişim, Alfa Yayınları, İstanbul, 1998
Postman, Neil; Televizyon: Öldüren Eğlence, Ayrıntı Yayınları, 1994.
Rousseau, J.J, Toplum Sözleşmesi, Çev. Alpagut Erenuluğ, Öteki Yayınevi, 1996.
Schmidt, Manfred G., Demokrasi Kuramlarına Giriş, Çev: M. Emin, Köktaş, 1. Baskı, Vadi Yayınları, Ankara, 2001.
Sözen, Edibe, Medyatik Hafıza, Timaş Yayınları, İstanbul 1997.
Sözen, Edibe, Söylem (Belirsizlik, Mübadele, Bilgi/Güç ve Refleksivite), Paradigma Yayınları, İstanbul 1999.
Şahin, Bican, Liberal Demokrasinin Temelleri, Edt. Şahin B., Liberal Demokrasinin Temelleri: Güncel Demokrasi Tartışmaları, Oreon Yayınları, Ankara, 2008.
Timisi, Nilüfer, Yeni İletişim Teknolojileri ve Demokrasi, Dost Yayınları, Ankara, 2003.
Thompson, John, B, 1995, The Media and Modernity, Polity Press, Cambridge, 1995.
Touraine Alain, Demokrasi Nedir?, Yapı Kredi Yayınları, Çev. Olcay Kunal, İstanbul, 2002.
Yazıcıoğlu, Irak, Yazıcıoğlu, Onur, Türkiye ve Sosyal Medya, Okuyanus Yayınları, İstanbul, 2013
Zavala, America V., Katılımcı Demokrasi, Çev. Naile Aras, Dipnot Yayınları, Ankara, 2006.
Dostları ilə paylaş: |