Ankara Ulucanlar Cezaevi’ne geldikten onbeş gün sonra Sabah gazetesinde fotoğrafımla beraber gerçek kimliğimin açığa çıktığını okudum. Nevzat Çiftçi... Tabii bu duruma, benimle beraber tutuklanan yoldaşlarım epeyce şaşırdılar. Polis, parmak izlerimden yola çıkarak, gerçek kimliğime, yani Nevzat Çiftçi’ye ulaşmıştı.
Bundan emin olmak için anneme gidip fotoğrafımı göstermişler. “Biz bunu vurduk, eğer senin oğlunsa gel cenazeyi al!” demişler. Annem de panikleyerek, ağlamış ve fotoğrafın bana ait olduğunu söylemiş. Böylelikle, annem, karım ve çocuklarım yedi yıl sonra nerede olduğumdan ve yaşadığımdan haberdar oldular. Ancak Ölüm Orucu bittikten sonra ailemle görüşebildim. O gün, rastlantıyla çocuklar için açık görüş vardı. Daha üç aylıkken ayrıldığımız oğlum Yoldaş, ziyaretime geldiğinde yedi yaşındaydı. Kocaman bir delikanlı(297)olmuştu. Yüzünde utangaç bir ifade vardı. Hayatın garip cilvesi, oğlum beni tanımadı. Çünkü beni sadece fotoğraflardan görmüştü. Tanımlaması güç, tuhaf duygular içindeydim. Oğlumun büyümüş olması bana gurur ve güven veriyordu. Onun koşup bana doğru gelmesini beklerken, başka bir arkadaşın kucağına gitmesi, bizi epey güldürmüştü. Sonra da böyle güldüğümüz için Yoldaş’a karşı suçluluk duyup utanmıştık.