Kişiliğinde devrime adanmışlığı, yoldaşça bağlılığı, sevgiyi tüm yalınlığıyla taşıyan insan
Devrimci yaşamının büyük bir bölümünü geçirdiği cezaevlerinin birinde tanışmıştık Habip’le. Ben henüz devrimci mücadeleyle yeni tanıştığım bir evrede yakalanıp tutuklanmıştım. Bu ilk deneyimimde poliste kötü bir tutum almış, bunun verdiği ezikliği yaşıyordum. Tutuklanmam aynı zamanda, henüz yüzleşemediğim birçok zayıflığımla, küçük-burjuva hayal ve beklentilerimle de yüzleştirmişti beni. Sarsılmıştım, ama devrimden yana henüz bir tercih yapamadığım yerde boşlukta kalıyor, yaşama ve kendime küsüyordum. Tam da böylesi bir durumda, Habip yoldaş yüreğime inen(176) perdeyi parçaladı, nabzıma güç taşıdı.
Habip uzun yıllar tanırcasına insanın yüreğinin derinliklerine ulaşıyor, uzlaşmaz, katı bir acımasızlıkla tüm zayıf yanları, zaafları ve küçük-burjuva kaygıları eziyor, aşağılıyordu. Bunu yaparken, karşısındaki insan tam anlamıyla sarsılıyor ve kendisiyle yüzleşiyordu. Ama Habip bununla birlikte, o ana kadar zayıf, sallantılı kalmış olumluluklarımızı ve ileri yanlarımızı da yakalamasını biliyor ve onları besliyordu. Böylece, olumsuz ve düzene ait olan ne varsa sizde ezilirken, devrimden yana olan herşey gürleşip, gelişiyordu. Habip, tüm bu ilişkimiz boyunca beni bana tanıttı, kişiliğime kendisinden çok şey kattı.
Küçük-burjuva yanlarımızla savaştığı yerde, O, uzlaşmaz, sert ve acımasız biriydi. Ancak devrim ve onun değerleriyle, emekle karşılaştığı her yerde, içten ve sıcak bir dosttu. Bir insanda en küçük bir kıpırtı gördüğünde canla başla uğraşır, emek harcar, onu yakalamaya çalışırdı. Habip’in kişiliğinde devrime adanmışlığı, yoldaşça bağlılığı, sevgiyi tüm yalınlığıyla görmek mümkündü.
“İnsana acı veren, ideallerini bir yana bırakmaktır. Bu insanı insan yapan herşeyin yitirilmesidir...”
Bu cezaevinde Habip’le yaklaşık birbuçuk ay beraber kaldık. Birbuçuk ay sonra Habip tahliye oldu. Ayrılırken “Başka bir yerde ve daha farklı koşullarda buluşmak üzere” vedalaştık. Bu vedalaşma aynı zamanda daha ileriden mücadeleye katılma yönünde Habip’e verdiğim bir sözdü. Yönümü bulmakta zorlandığım o günlerde, sıkıştığım anlarda, Habip’e verdiğim bu söz bana güç(177)verdi, mücadelede kararlı bir biçimde yol almama yardımcı oldu. Bu dönemde en çok istediğim şeylerden biri, Habip’le omuz omuza yürümek ve çalışmaktı.
Habip’in tahliyesinden yaklaşık yedi ay sonra ben de tahliye oldum. Tahliye olacağım gün büyük bir coşkuyla sıcak mücadeleye dönmenin son hazırlıklarını yaptığım dakikalarda, Habip’in yeniden tutuklandığı haberi geldi. Böylece Habip’le dışarıda beraber çalışma olanağı da boşa çıkmış oluyordu.
Habip’le bundan sonraki ilk görüşmemiz ölüm orucu eyleminin hemen sonrasına denk geldi. Cezaevinde görüşüne gittiğimde ilk önce beni tanıyamamıştı. Kendisine beraber kaldığımız cezaevinin adını söylediğimde, gözlerinde okunan bir mahçuplukla beraber; “Başka koşullarda görüşmek istemiştik, olmadı. İşte yine cezaevindeyim” demiş, sonra da hatırlamamasının nedeninin ölüm orucundan kaynaklı hafıza zayıflaması olduğunu söylemişti. Konuşmamız sırasında sözlerinde ve gözlerinde tam bir coşkunluk görülüyordu. Mücadeleye devam etmem onu oldukça sevindirmişti.
İlk sorularından biri, benimle aynı zamanda alınıp, sonra beraber bırakıldığımız kişilerin durumuna ilişkindi. Bu kişiler dışarıya çıktıktan sonra mücadeleye devam etmemişlerdi. Durumu anlattığımda Habip bunu sakince karşılamış, ardından özetle şunları söylemişti:
“Yoldaş, ben yıllardır ailemle görüşemiyorum, defalarca işkenceden geçirildim, sağlığım bozuldu, bir bacağımı kullanamıyorum, kaybetme durumum var. Yıllardır cezaevinde yatıyorum. Ama ben mutluyum, özgürüm. Çünkü tüm yaptıklarımı ideallerim uğruna yaptım. Biz bedel ödemiyoruz. Asıl bedeli ödeyenler onlar. Mücadelemiz karşısında maruz kaldığımız şeyler(178)bedel değildir, acı vermez, tersine bizleri yüceltir, özgürleştirir. İnsana acı veren, ideallerini bir yana bırakmaktır. Bu insanı insan yapan herşeyin yitirilmesidir ki, bundan büyük bedel olmaz.”
Son derece değerli olan bu düşüncelerin Habip’in ölümsüzleşmesinden sonra apayrı bir anlamı var bugün. Habip yoldaşın bedeni düşman tarafından kesildi, biçildi, hunharca işkencelere tabi tutuldu. Ama Habip yoldaş ölümsüzleşerek yüceldi ve özgürlüğün doruğuna ulaştı. Şimdi Habip’in yüzündeki ifadeyi görebiliyorum; içten bir gülümseyiş ve sonsuz bir mutluluk.
Habip’le birkaç kez daha Ulucanlar’da camın arkasından görüştük. Yaptığımız görüşmelerde, dışarıda yaşanan her türlü gelişmeyi öğrenmek için muazzam bir çaba gösteriyor, sorunlara yanıtlar üretiyordu. Ama cam arkasından yapılan bu görüşmeler uzun sürmedi. Bu defa ben de yeniden tutuklanmış ve kısa bir süre sonra Habip’in kaldığı Ulucanlar Cezaevi’ne götürülmüştüm. Bir kez daha Habip’le yüzyüze görüşme ve aramızda hiçbir sınır olmadan ona sarılma şansını elde etmiştim. Bir devrimci için tutuklanmak her zaman iki türlü acı verir. Birincisi, politik faaliyetten (tabii ki politik faaliyet alanlarıyla dolaysız bağ anlamında) koparılmasıdır. İkincisi ise, bu durumun genellikle devrimcinin yaptığı hatalardan kaynaklanıyor olmasıdır. Ben de tutuklanmamla beraber bu acıyı yüreğimde duyuyordum. Ancak bununla birlikte, kontrol edemediğim bir his beni heyecanlandırıp coşkulandırıyordu. Bu, Habip’le yüzyüze gelecek olmanın verdiği bir histi.
Ulucanlar’a getirildiğimde, Habip’le kapı altında karşılaştık. Doyasıya sarıldık birbirimize, hasret giderdik. Bir kez daha ilk ayrılışımızda yaptığımız konuşmayı hatırlatıp, gülüştük.(179)
Dostları ilə paylaş: |