1-Çocukluğu ve Yetişmesi



Yüklə 364,16 Kb.
səhifə1/5
tarix29.10.2017
ölçüsü364,16 Kb.
#19569
  1   2   3   4   5




I. BÖLÜM (Doğumu, Çocukluğu ve Memurlukları)
1.Doğumu,Çocukluğu ve Yetişmesi
Midhat Paşa Çocukluk ve eğitim yılları hakkında fazla bir bilgi vermemekle beraber, yıllar sonra 11 Aralık 1877’de Teşrifat Nazırı Kamil Bey’e gönderdiği bir mektubunda konuyu tahsil durumuna getirerek şu samimi itirafta bulunacaktır:

“Hacı Eşref namında bir zatın oğluyum, Allah’tan başka kimseye intisab etmedim, tahsil’i fezail ve kemalatta çok çalıştım, muvaffak olamadım. Kabiliyet ve ehliyetimin bütün dost ve arkadaşlarımın altında olduğunu itiraf ederim. Hal böyle iken beni dünyada layık olmadığım şöyle bir mertebeye getiren bir sıfat varsa doğru öz, doğru sözdür. Ve ömrüm boyunca ne kadar zahmet ve müşkilata uğramışsam, onun sebebi de gene doğruluk ve doğru sözlülüktür1.”

Aslen Bulgaristan’ın Ruscuk ilinden olan Midhat Paşa, babaları ulema olan bir aileden gelir2. Midhat Paşa, Ruscuklu Hacı Efendizade Kadılardan El-Hac Hafız Mehmet Eşref Efendi isimli zatın oğlu olarak Ekim 1822 yılında dünyaya gelmiş olup, doğumunda verilen isim ve mahlası Ahmet Şefik’tir3.

Hacı Eşref Efendi, gayet namuslu, çalışkan, haluk, zeki ve sevimli bir adamdı. Medreseden yetişmiş olmakla beraber, modern ve müsbet ilimlerin değerini takdir edebilecek kadar ileri fikirlere sahipti. İslam dinine, milli geleneklere bağlı olmakla beraber, milletin ve devletin bünyesinde geniş düzenlemeler yapılması lüzumunu anlamış bulunuyordu. Bunun için oğlu Ahmet Şefik’in tahsiline son derece dikkat etti;onun mümkün olduğu kadar mükemmel ve memlekete faydalı bir insan olmasına çalıştı4.

İlk öğretimini babasının verdiği derslerle yapan Ahmet Şefik bir taraftan zamanının eğitim usulleri gereği, kültür dersleri alırken bir taraftan da Kuran-ı Kerim’i okumaya başlamıştı. Derslerinde büyük başarı gösterdiği gibi on yaşında Kuran-ı Kerim’i hıfz ederek hafız olmuştu5.

Midhat Paşa’nın babasının kadı ve naip olması sebebiyle çocukluğunun büyük bir kısmı Vidin ve Lofça kazalarında geçmiştir.1833’de Ağa Hüseyin Paşa Vidin Valisi iken babasının tayininin çıkmasıyla birlikte naib olarak birlikte oraya gitti. 1834’de babası ve annesi ile beraber İstanbul’a geri döndü6. Ailesiyle İstanbul’a dönen Midhat Bey o zamanlar bir çok gencin yetişmek için yaptığı gibi 13 yaşında Bab-ı Ali’nin Divan-ı Hümayun Kalemi’ne devam etmeye başladı.

Midhat Bey daha çocukken hıfza çalışarak ilk tahsilini yaptıktan sonra bir taraftan kaleme, diğer taraftan Fatih’teki cami derslerine devam etmiştir7.

Divan-ı Hümayun Kalemi’nde memuriyete başlamış ve anılan kaleme mahsus olan divani hattını altı ay içinde tahsil ederek, Usul-ü Kalem üzre ehliyet gösteren katiplere verildiği gibi adı geçen efendiye de ‘Midhat’ mahlası verilmiş olduğundan ve o vakte kadar bu isim, mahlas olarak hiç kimsede bulunmadığından, Hafız Şefik isminin yerine konularak bununla anılmaya başlanmış idi8. İşte sonradan dillere destan olan Midhat adı aslında ismi değil mahlasıdır.

Divan Kalemine devam etmekle beraber Fatih camiinde Tayranlı Mehmet, Zağralı Şerif ve Şeyh Mehmet Efendilerden nahv, mantık, meani, fıkh ve hikmet tahsil etti. Sudurdan Beşiktaşlı Kethüdazade Arif Murat molla dergahı Şeyhi Murad Efendilerden ve Mahmut Paşa camiinde- İrfan fudalasının mümtazlarından Mirza Şeyh Safa Efendilerden farisi (farsça ) okudu9.

1251 tarihinde (1835/1836) babası Lofça Kazası Naibliği’ne tayin olunca, Midhat Efendi zaruri olarak ailesiyle birlikte Lofça’ya gitmiş ve ertesi sene yine beraber olarak İstanbul’a dönmüştür.Arapça ilminin başlangıcına evvelce Vidin ve Lofça’daki camilerde çalışmış,ilmi bilgisinde kabiliyet kazanmış olduğundan hem kalemdeki memuriyetine devam etmiş, hem de Arapça ve Farsça derslerini okuyup tahsile devam etmiştir10.



2.Gençlik Yılları ve Niş Valiliğine Kadar Devlet Hizmetleri
1254 tarihinde (1838\1839) birinci mektep olarak teşkil olunan Mekteb-i İrfaniye’ye Bab-ı Ali Kalemlerinde ve tahsil çağında bulunan katiplerin gönderildiği sırada Midhat Efendi de bu mektebe gönderilmiş ve bir müddet oraya devam etmiş ise de, mektepte okunan dersleri kendisi daha önce bitirmiş olduğundan, mektebi terk ederek yine camideki derslerine devama başlamış ve 1257 (1841\1842) tarihine kadar meşhur Mesnevihan Hoca Hüsamettin Efendi’nin derslerinde dahi hazır bulunmuştur11.

Midhat Efendi bir taraftan dönemin ünlü alimlerinden ders alırken bir taraftan da kendi kendine Fransızca öğrenmeye çalışıyordu. Öğrenimini Fatih Camii’nde tamamlayan Midhat Efendi 1840 yılında Sadaret Mektubi Kalemi’ne girerek memuriyete başlamış ve burada iki yıl görev yapmıştır.

Ancak bahsedilen kalemde geçim sıkıntısı yaşaması, yeni bir tahsilin çok zaman alacağı düşüncesi Midhat Efendi’yi taşra memuriyetini kabul etmeye zorlamış ve 1842-1843 yılında Şam Tahrirat Katipliği Yardımcılığı’na tayin olunarak iki buçuk yıl da burada hizmette bulunmuştur. Bundan sonra Midhat Efendi devlet merkezinde ve vilayetlerde önemli memurluklarda bulunmaya başlamıştır.

1845’de Bekir Sami Paşa’nın divan kitabetiyle Konya’ya 1847’de yine onunla Kastamonu’ya gitti.Bir süre sonra 1848 yılında İstanbul’a geldi ve evlendi12. Katiplik yaptığı dönemlerde Midhat Efendi halkla temaslarda bulunmuş idare adamlarını, imparatorluğun idare zihniyetini yakından tanımıştır.

Sadaret Mektubi Kalemi’ne devam etmekte iken 1849 (1256) da Meclis-i Vala Reisi Sadık Rıfat Paşa’nın sahip çıkmasıyla Mazbata Odası’na nakledildi. Arkadaşları arasında kendini göstererek 1850 (rebiülevvel 1266) de mümeyyizliğe terfi olundu 1851 (rebiülevvel 1267)de ser halife oldu ve mütemayiz rütbesi verildi

Midhat Paşa; Meclis-i Vala Mazbata Odası Ser Halifesi iken Şam ve Halep mülakatı gümrükleri iltizamından dolayı meşhur Cezayirlioğlu Mıgırdiç ile Sarraf Misak arasındaki dava dolayısıyla tahkikat yapmak ve Arabistan Ordusu Müşiri Kıbrıslı Mehmet Paşa’nın mübalağa ile rivayet olunan kötü hareket ve icraatından dolayı, onu teftiş etmek üzere o tarafa gönderildi.

Altı ay süren tahkikat ve tedkikat müddetinde hazinenin açığını bin dört yüz kese fazlası ile meydana çıkarıp tahsil etmesinin yanında, Sarraf Misak’ın beş bin kese kadar hırsızlık ve hükümetten kaçırdıklarını ortaya çıkardığı gibi, Mehmet Paşa hakkındaki tahkikatı onun Dürzi Meselesi’ndeki hatasını ortaya koyduğu cihetle Mehmet Paşa’nın da azlini neticelendirmişti. Sadrazam Reşit Paşa’nın taktirini alan bu hareket, Mehmet Paşa’nın tabiatıyla teessür ve hatta husumetine sebep oldu13.

Midhat Efendi burada altı ay gibi kalarak memuriyetini tamamlamış, başkalarının eline geçen devlet hazinesine ait binlerce liranın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Hatta onun raporu üzerine Arabistan Ordusu Müşiri olan ve sonradan sadrazam olan Kıbrıslı Mehmet Paşa görevinden azledilmiştir.

Dürüst ve verimli çalışmalarıyla Sadrazam Reşit Paşa’nın takdirini kazanan Midhat Bey’e devlet işlerinde mühim vazifeler verildi. Büyük Reşit Paşa, memleket işlerinde zeka ve kabiliyetinden istifade umulan gençleri himaye eder; onların yetişmesi ve fikren yükselmesi yolunda her türlü kolaylıkları göstermekten zevk alırdı.İşte Reşit Paşa’nın bu teşvik ve himayesi, Midhat Bey’in ortaya çıkmasında başlıca amil olmakla beraber kendisine karşı bazı düşmanlıkların belirmesine de yol açmıştır14.

Şekib Paşa’nın Riyasetinde Meclis-i Vala yazı işleri Rumeli ve Anadolu itibarı ile iki kısma ayrılarak, Midhat Efendi Ula Rütbesi ile Anadolu Katibi Sanisi iken 1270 (1853) de Kıbrıslı Mehmet Paşa Bahriye Nazırlığından Sadrazam olunca, Arabistan Ordusu Müşirliğinden azline sebep olmasına katılan hasımlarının bazı şikayetleri vesilesi ile ve beceremeyeceği için çürütüleceği ümidiyle Midhat Efendi’yi Rumeli’ye gönderdi.

Midhat Efendi altı ay kadar bizzat dağlarda ve eşkıya takibinde bulunarak ele geçirdiği eşkiyanın dördünü astırdığı gibi, bir kısmını küreğe konulmak üzere İstanbul’a göndermiş ve muvaffakiyetli çalışması sayesinde Mehmet Paşa’nın aksine beceriklilik göstermiş olmakla beraber, o sırada sadaretin değişmesi üzerine, yerine Reşit Paşa tekrar Sadrazam ve Ali Paşa Hariciye Nazırı oldu.

Ancak arası çok geçmeden Reşit Paşa’nın ayrılarak Mısır’a ve Sadrazam olan Ali Paşa’nın da barış için Avrupa’ya gitmeleri üzerine Kıbrıslı’nın sadaret kaymakamlığına getirilmesi, Midhat Efendi için yine tehlikeli bir vaziyetin belirmesine sebep oldu fakat hasımlarının Midhat Efendi’ye katılmaları üzerine azl olundu. Hatta bununla da yetinmeyerek iltizam işinden dolayı muhakeme altına da aldırdı15.

Her ne kadar bir ara Koca Reşit Paşa’nın sadaretten ayrılması ve onun yerine Kıbrıslı Mehmet Paşa’nın Sadrazam olması üzerine Midhat Efendi Balkanlardaki başıbozuk askerlerin ve küçük memurların yaptıkları yolsuzlukların tahkikatıyla görevlendirilerek İstanbul’dan uzaklaştırıldı ise de, onun bu görevini de büyük bir başarıyla sonuçlandırması ve bu arada Koca Reşit Paşa’nın yeniden Sadrazamlığa getirilmesi üzerine memuriyetteki yıldızı yeniden parlamakta gecikmedi.

Özellikle Bursa’yı harabeden şiddetli bir zelzeleden sonra felaketzedelere yapılacak yardımın organizasyonunda göstermiş olduğu büyük başarı Midhat Efendi’nin sadrazam nezdindeki değer ve itibarını bir kat daha arttırdı16.

Midhat Efendi Bursa’da iken Kıbrıslı Mehmet Paşa tekrar Sadrazam olmuştu. Kıbrıslı Mehmet Paşa Midhat Efendi’yi sevmezdi, Arabistan Kumandanlığı’ndan kendisini Midhat Efendi attırmıştı bunun için öcünü almak istiyor, Midhat Efendi’nin devlet kurallarına karşı geldiğini söylüyordu. Bu tür dedikoduların etrafa yayılmaya başlaması üzerine Midhat Efendi’nin muhakemesini istedi. Muhakeme sonunda suçu olmadığı anlaşıldı beraat etti. Midhat Efendi’nin beraat etmesi itibarını bir kat daha arttırdı17.

Şöyleki; Kendisini çekemeyenler, Sadaret Kaymakamı’na Midhat Efendi’nin memuriyetle bağdaşmayan işler yaptığını18 ilk evvela söz konusu olan da Balıkhane Mukataasındaki şirket maddesi olup, tahkikatı anlaşılmak üzere mültezimin ve müteahhidi olan sarrafın getirilmesi ile ifadeleri tetkik ve iltizam senetleriyle belli evrakları incelendiğinde, bu işte iddia olunan şirketin katiyen aslı olmadığı meydana çıktığı gibi, gerek umumen iltizam maddeleriyle ilgili hususlarda ve gerek diğer hususlarda Midhat Efendi’ye sorulacak bir şey olmadığı anlaşılmıştır19.

İki gün boyunca bütün daireler tatil edilmiş, soruşturmalar yapılmış, şahitler dinlenmiş ancak suçun iftira olduğu, garezden kaynaklandığı anlaşılmıştır.Ertesi gün şahit olarak Meclise getirilen mültezimlerden Halit Bey, konu dışında olarak Midhat Efendi aleyhinde bir takım şeyler söylemek istediği halde, yapılan savunmadan sonra adı geçen kişi bir müddet sustuktan sonra en son cevabında:

‘Vallahi dediğim şeylerin hiç birinin aslı yoktur. Bana böyle söylemekliğimi emir ve talim ettiler, onun için söyledim.’ diyerek yalan şahadete geldiğini mecliste takdir ve itiraf etmiş olduğundan mevcut vükela hayret ve teessüf ettiklerinden hemen çekilmişler, meclis dağılmış ve Halit Bey yalancı şahitlik yaptığından o mecliste kanunen cezası hükm olunarak doğruca oradan hapse gönderilmiştir20.


2.1. Avrupa Seyahati ve Meclis-i Vala Başkatipliğine Atanması
Midhat Efendi belirtilen bu görevlerini başarı ile yerine getirdikten sonra İstanbul’a geri dönmüş21 ancak 1858 yılında artık uzmanı olduğu soruşturma işlerinde- yeni ve çok önemli bir görevi yeniden yüklenmek durumunda kalmıştı.22 Sui halleri haber verilen bazı valiler sırasında Silistre ve Vidin Valileri Mirza Sait ve Muammer Paşa’ların durumlarını tahkika ve Tırnava’da zuhur eden hadisenin men’ ile ıslahına me’mur edildi23.

Bulgarlar tarafından çıkarılan bir olayı halletmek görevleri yine ona verildi24. Ününe yakışır bir tahkikatle şikayet olunanların cezalandırılmasını gerektirecek belgeler topladı25 fakat suçlarını ortaya koyduğu kimselerin Saray’a mensup bulunmaları yüzünden, onun yaptığı tahkikat, Mabeyn tarafından kabul olunmadı ve aynı yerlere yeni bir tahkikçi gönderildi26. Bu olay onun Saray’dan yediği ilk darbedir, bu duruma çok üzülen Midhat Efendi devrin Sadrazamı Ali Paşa’dan izin isteyerek 1857-1858 tarihinde Avrupa’ya seyahata gitmiştir.

Devlet-i Osmaniye’nin bulunduğu mevkii ve işlerinden dolayı devlet görevinde bulunanların Fransız Lisanı’nı bilmeleri çok lüzumlu ve hususiyle Bab-ı Ali’de ve siyaset işlerinde bulunanlara göre büyük bir mecburiyet olup fakat Midhat Efendi’nin tahsilde bulunduğu zamanlarda umumun isteği olmadığından ve tahsil ve tedris bile çok zor olduğundan Fransızca öğrenmeye muvaffak olamamıştı.

Kendisi otuz beş yaşına gelinceye kadar o lisandan bir kelime bilmediği halde, Kırım Meselesi’nden sonra devlet muamelelerinde görülen ve günden güne artan tecrübelere göre devlet memurları için mutlaka Fransızca Lisanı’nı ve muamelatı bilme ihtiyacı şiddetli şekilde ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine Midhat Efendi kendini zorlayarak Meclis-i Vala’ca memur olduğu yazışmalar ve sair tahkikat işleri arasında bu lisanı dahi mümkün mertebe öğrenmiş ve bu cihetle de Avrupa Seyahatı, bu lisanının ilerlemesine yardım etmiştir27.

Midhat Efendi Fransızcayı öğrenmek için hummalı bir şekilde çalıştı; zira Şark’ın köhne zihniyetine karşı başarı ile savaşabilmek için, on dokuzuncu asırda en yüksek derecesini bulan Garb Medeniyetini, fikir hayatını iyice kavraması lazımdı; Bu da o zamanlar her tarafta en mümtazdil olarak kullanılan Fransızca’yı öğrenmekle kabildi.

Öğrendiği bu yabancı dil sayesinde Türk Milleti’nin hakiki ihtiyaçlarını, Osmanlı İmparatorluğu’nun hakiki kusurlarını, Garb Medeniyeti’nin yüksek vasıflarını incelemek imkanını buldu. Tam manasıyla inkılapçı oldu28. Midhat Efendi altı ay kadar zaman içinde Paris, Londra, Viyana ve Belçika taraflarını dolaşarak bu seyahatında Avrupa’nın medeni eserlerini ibretle gördükten ve bunların sebeplerine dair mümkün olduğu derecede malumat edindikten sonra İstanbul’a dömüş ve 1275 senesi içinde Meclis-i Vala’nın Başkatipliğine yükselmiştir29.

Artık devletin en üst kademelerinde bir mevkiin sahibi sıfatıyla devlet politikasını yürütmek ve temsilcisi olduğu grubun etkinliğini korumak, görevinde taviz vermeden yürümek durumunda bulunuyordu. İşte yüklendiği bu misyonun gereği olarak, Padişah Abdülmecid’e karşı yapılan ve Kuleli Vakası ismiyle bilinen ünlü kalkışmanın soruşturmasına Serasker Rıza Paşa ile birlikte memur edilince işe büyük bir ciddiyet ve tutkuyla sarıldı. Gerek soruşturmayı kısa bir zamanda tamamlaması ve gerekse de sanıklara çok sert davranmasıyla günün adamı haline geldi30.

Öyle ki yeniden Sadrazam olan düşmanı Kıbrıslı Mehmet Paşa’nın bile taktirini toplamış, Vezir rütbesiyle Niş Valiliğine atanmış, tarihe adını yazmış paşa ünvanını kazanarak artık Midhat Paşa olarak anılmaya başlanmıştır.


2.2. Midhat Paşa’nın Siyasi Düşünceleri ve Kişiliği
Midhat Paşa, Osmanlı Toplumu’nun Batılaşma sürecine girdiği Tanzimat Dönemi’nde yetişmiş ve bütün öğretim ve eğitimini bu sürecin koşulları içinde edinmiş bir yönetici ve politikacıydı. Bu bakımdan onun siyasi düşünceleri de dönemin bir çok Tanzimat taraftarı yöneticinin düşüncelerine uygun bulunuyordu.

Midhat Paşa’yı grubunun diğer yönetici ve siyasilerden ayıran başlıca özelliği onun çok samimi bir meşrutiyetçi olmasındaydı. Hatta ondaki bu samimi meşrutiyetçilik zaman zaman çevresindeki yandaşları tarafından bile anlayışsızlıkla karşılanacak ölçüde şiddetli bir tutku haline gelmişti. Nitekim pek çok kimse onun bu tutkun taraftarlığını bazen yanlış yorumlayarak, kendisinin Cumhuriyetçi bir kimse olduğundan bile şüphe edebiliyorlardı.

Öyle ki samimi olduğu kimseler bile onun bir espri olarak söylediği ‘Şimdiye kadar Al-i Osman dendi, bundan sonra da Al-i Midhat dense ne olur.’ şeklindeki sözlerinden dehşete kapılarak durumu padişaha haber vermek zorunluluğunu duyuyorlardı. İşte bu çok samimi ve adeta bir tutku haline gelmiş olan meşrutiyetçiliği Midhat Paşa’nın siyasi düşüncelerini etkileyen başlıca inancı durumundaydı.

Midhat Paşa Osmanlı ittihatçıları içinde yalnız devletin değil, aynı zamanda toplumun da gözönüne alınarak kalkınma sorununa çözüm getirilebileceğini düşünen tek insandı. Bu sebeple özellikle valilik dönemlerinde toplumun kalkınması ve Sosyal Güvenliğin sağlanması için çok önemli ve örnek oluşturabilecek girişimcilerin öncüsü olmuştu.Ancak ne var ki, Midhat Paşa idealist ve iyi niyetli bir yönetici ve politikacı olmakla birlikte; gerçekleştirmek istediklerini yaşadığı toplumda ilk defa uygulamak durumunda biri olması sebebiyle, deneyimsizlik ve örneksizlik yüzünden pek çok yanlışlar yapması da kaçınılmaz olmuştu31.

Bütün davranışlarında hareket noktası, memleket ve milletin yüksek menfaatleri olmuştur. Bu uğurda türlü tehlikeleri göze almaktan kaçınmamış, medeni cesaretin en parlak örneklerini vermiştir.Köklü bir ıslahat yapmak ve devletin şeklini değiştirmek suretiyle memleketin kurtulabileceğine bütün samimiyetiyle inanmakta idi.
Zamanına göre çok ileri düşünceli bir devlet adamı olduğuna asla şüphe edilemez. Üstün meziyet ve kabiliyetleri, yaratıcılık kudreti ve iyi niyeti ile o, gerçekten ideal bir

organizatör ve idare adamı örneğidir. Bununla beraber müstesna bir devlet adamında bulunması gereken yüksek vasıfların hepsini nefsinde toplamış değildir. Çok kere teenni ve ihtiyata riayette kusur etmiş, hükümdarını idare ve bu sayede mevkiini muhafaza ederek ülkülerini gerçekleştirmesini bilememiştir. İleri görüşlü bir devlet adamı gibi değil, fakat sağlam karakterli, mert ve hatta bazen saf denebilecek bir kimse gibi hareket etmiştir32.

Midhat Paşa büyükbabasından beri kültürlü ve saygın bir kadı ailesinden geliyordu. Gerek ailesinden tevarüs ettiği gelenekler gereği ve gerekse de yaradılışı itibarıyle ‘Büyük vatanperver, mükemmel bir teşkilatçı, dürüst, afif, fedakar’ bir insandı. ‘Demokrat bir hükümet idaresi kurmak isteyen ve hayatı müddetince bunu kendisine umde ittihaz eden Midhat Paşa’ bu amacını gerçekleştirmek için var gücüyle çalışmıştı. ‘Ne var ki: yüklendiği bu büyük işi başaracak kadar yetenekli bir hükümet reisi olamamıştı.’ Bu, onun son derece safdil ve pervasız, teenni ve ihtiyata riayet etmeyen bir kişilikte olmasından kaynaklanan bir kusuruydu.

Herkesin türlü kurnazlıkları denediği ve ayakta hatta hayatta kalabilmek için türlü oyunlara giriştiği bir dönemde ve üstelik, II.Abdülhamit gibi kindar ve kurnaz bir rakibe karşı, hiçbir tedbire riayet etmeden ve ‘şahsi bir emel ve ihtiras gütmeden’ savaşmak durumunda kalmıştı33.

Amacı yetenekleri ve koşulları içinde belirlenen kişiliği, yalnızca kendisini kurtarıcı olarak karşılayan toplumu değil fakat öz benliğini dahi kurtarmaya yetmeyecek nitelikteydi. Öyle ki, bir çok işe birden başlıyor, önemliyi önemsizden önce almayı, hangisinin daha önce bitebileceğini düşünmüyor, gereğinde nabza göre şerbet vermeyi ve uzak görüşlü olmayı beceremiyordu; Kendisine sonsuz güveni içinde ve bütün dürüstlüğüne rağmen Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın rüşvetle elde ettiği Avrupa’dan borç para alabilme müsaadesi onun sadr-ı azamlığı sırasında veriliyordu.

İdeali, başarıları ve yenilgilerinin anaforu içinde, bazan toplumsal gerçekleri tamamen unutarak imparatorluğun birliğini kurtarmak ve hırıstiyan tebaayı da memnun edebilmek için devletin bayrağına bir de haç işareti koymaya kalkışıyor bazan bir

özgürlük kahramanı olduğunu unutarak, Kuleli Vakası’nda olduğu gibi yönetimini kanun tanımaz bir tutum içinde kendini içkiye kaptırarak Osmanlı Saltanatı’nı kaldırmak ister gibi, kendisi içinde tehlikeli olabilecek; ‘Şimdiye kadar Al-i Osman dendi, bundan sonra da Al-i Midhat dense ne olur?’ gibi laflar edebiliyordu.

Midhat Paşa’nın bu davranışları onu kendisinden şüphe edilen ve varlığı Osmanlı Devleti ve Osmanlı Saltanatı için tahlikeli bir insan durumuna sokmuştu. Öyle ki, aslında gerçekleşmesine hiçbir şekilde katılmadığı Abdülaziz’in katli olayının yardımcısı olarak itham edilip bu gerekçe ile mahkum olması, zamanında, kimseye garip gelmemişti.

Avrupa’ya sürgün edilirken söylediği; ‘Eğer beni buradan tard ve tebid ederseniz alimallah memleket mahv olur. Beşikler Körfezindeki donanma üç güne kadar buraya gelir’ sözleri nasıl kendisinde büyük güçler vehmeden bir insanın korkunç yanılgısını ifade ediyorsa, Taif’e sürgün edildiği gün de aynı sebeple sadece bir tebessüm uyandırıyordu34.

Adalet, müsavat, uhuvvet ve hürriyet esasları üzerine kurulmuş meşru bir hükümet vücuda getirmek, mahkumu zeval olmak üzere tanınan Osmanlı Milleti’ne yeni bir hayat vermek, asayiş ve güvensizlik, adaletsizlik ve idaresizlik sebepleriyle harabeye dönen mukaddes vatanı imar ve ileri götürmek yüce maksadıyla kırk beş sene bütün varlığı ile, bütün düşünceleriyle çalışan ve bu uğurda hayatını feda eden Midhat Paşa bugün resmen ‘mahkum’ olarak yatıyor35.


3. Bu Dönemde Memleket’in Durumu ve Midhat Efendi’nin Vezirlik Rütbesi
1860 tarihlerinde, Osmanlı İmparatorluğunun iç durumu hiç de memnunluk verici bir halde değildi. Memleketin bir çok yerlerinde hoşnutsuzluk, ayaklanma ve İmparatorluktan kendini koparma hareketleri hüküm sürmekte idi. Özellikle, Rumeli’nin İslav soyundan tebaa ile meskun olan bölgelerinde, gittikçe hızlanan Panislavizm Cereyanı ve propagandaları tesiriyle, derin ve geniş bir kaynaşma görülmekte idi. İçeride sık sık patlak veren olaylar, devletin Kırım Savaşı ve Paris
Antlaşması ile kazanmış olduğu dış itibarını sarsıyor, 1856 Islahat Fermanı ile tekeffül olunan ıslahatın bir türlü uygulanma alanına koyulamadığı görülüyor, dolayısıyla, bir çok kimselerce Osmanlı Devleti’nin istikbali hakkında beslenen ümitler boşa çıkacağa benziyordu.

Bununla beraber, Osmanlı Devlet Adamları vadolunan ıslahatı uygulamak, memleketin yönetimini yoluna koymak ve devletin geleceğini kurtarmak için ellerinden geleni yapmaya kararlı idiler. Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Paşa, bozuk idare ile karışıklıkların en ziyade karışık bir hal aldığı Rumeli’de olayları ve gerçek durumu yerinde görmek ve incelemek amacıyla bir seyahata çıktı.36

Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Paşa Niş ve Vidin taraflarına giderek burada önemli icraatlarda bulunmuş bir çok devlet memurunu sorguya çekip değiştirmiş, disiplini sağlamış, Niş Eyaleti’ne de Rauf Paşazade Osman Paşa’yı tayin etmiştir. Yeniden sadrazam olan Kıbrıslı Mehmet Paşa Midhat Efendi ile uğraşmak yerine onu ödüllendirme tarafını tutmuştur.

Bu sırada Niş Bulgarları’nın Sırbistan’a katılma fikirleriyle çoğu Sırbistan’a göç edip geri kalanları da fesat karıştırma niyetinde oldukları cihetle, eyaletin her tarafı bir ihtilal karışıklığı içinde olduğundan Kıbrıslı Mehmet Paşa, Osman Paşa’nın da idaresinden memnun olmadığı için daha oralarda iken münasip bir vali gönderilmesine adeta mecbur kalmıştı.

Midhat Efendi'’in iktidarı hakkında kendisinin daha önce bu bölgelerde kazandığı tecrübeye göre ve bu defa Rusçuk ve Vidin taraflarındaki seyahatında Midhat Efendi’nin evvelce iki defa oralarda yaptığı memuriyet ve icraatlarının inceliklerini de anlamış olmasından dolayı, Midhat Paşa’nın vezirlik rütbesiyle Niş Valisi tayin olunmasını Mabeyn-i Hümayun’a ve Bab-ı Ali’ye bildirerek ardından kendisi İstanbul’a geri dönerek iş bu işaratının ehemmiyetini söyleyerek de sağlamlaştırmıştır37.
4. Niş Valiliği ve Prizren Eyaleti’nin Niş Eyaleti’ne Bağlanması
Mehmed Paşa –tercemei halinde söylediği vech ile- teftiş için Ruscuk, Vidin ve Niş cihetlerine gidişinde Midhat Efendi’nin daha önce bu civarda yaptığı hizmeti iyice düşünerek, Niş Valiliği’ne tayinini, Mabeyne ve Bab-ı Ali’ye bildirerek İstanbul’a gittiğindesağlamlaştırmasıyla 1861’de memuriyeti icra olundu.38

Midhat Paşa memuriyete başlamak için hareket edip Niş’e vardığında Eyaletin durumu hiç de iç açıcı değildi. Eyaletin her tarafı başıbozuk askerlerle çevrili, kasaba ve köylerde bulunan Bulgarlar bir yandan Sırbistan’a göç etmekte, müslüman ahaliden hiç kimse silahsız yada arkadaşsız dışarı çıkmamakta, Eyalet’in her tarafını haydutlar kaplamış müslüman ve hıristiyanların birbirlerine güvenleri kalmamıştı.

Bölgede asker sayısı çok fazla olduğu halde bu fenalıkların sona ermeyip gittikçe artması, bu olaylara başka yollardan çareler aranılması ve disiplinin sağlanılması gerektiğini gösteriyordu. Böyle bir durumda da sorunun çözülebilmesi için olayların çıkış sebebi ne ise önce onların bilinip tesbit edilerek ortaya çıkarılması gerekmekteydi. Bunun için Midhat Paşa kasaba ve köylerde bulunan müslüman ve hıristiyan ahalinin önde gelenlerini toplayarak onlarla görüştü. Bu görüşmelere göre;

“Memleketin hiçbir yanında araba işleyecek şose yolu olmayıp mahsulün taşınmasında halk çeşitli zorluklarla karşılaşmakta ve birkaç yıldan beri artan eşkiyalık ve yol kesme belaları ile de bütün bütün muamelata gelen durgunluk herkesi fakirleştirmiş ve ahalinin birkaç yıllık vergisi toplanamayarak kalmıştır. Ayrıca çiftlik sahiplerine de on milyon kuruştan fazla borçları biriktiğinden ahalide tam bir karamsarlık hasıl olmuştur”39.

Eyaletteki bu durum üzerine, köylerdeki muvazzaf askerlerin harçları kesilerek yerlerine gönderilmiş, Niş-Sofya yolunun Niş tarafındaki şosenin yapımına başlanmış ayrıca eyalette yaygın hale gelen haydut ve eşkiyalar yakalanmaya ve cezalandırılmaya başlanmıştır. Eyalette yaşanan bütün bu olaylardan dolayı Sırbistan’a göçe başlayan

halka Midhat Paşa “her kim gidecekse gidecekse hükümetçe izin verilmiştir” şeklinde haber salmıştır. Bu haberle göçün arkası kendiliğinden kesilmiş ve bundan sonra da giden olmamıştır.

Çeşitli yolların yapılması ve haydutluğun, eşkiyalığın yok edilmesiyle ticaret canlanmış, halk mallarını istedikleri yere büyük bir rahatlık ve güven içinde taşıma fırsatını bulmuştur.İslam ve Hırıstiyan bazı kimsesiz ve yetim çocuklar şurada burada sürünüp mahv ve telef olduklarından, böyle kimsesiz ve aciz çocukların toplattırılıp,

hayırseverlerin yardımıyla bir yer yaptırılarak tahsil ve terbiyelerine bakmak, sanat öğretmek için hocalar ve muallimler tayin olunduğu gibi, geçim ve idareleri için lüzumlu varidat da tedarik ve tahsis olunmuştur40.

Sosyal ve kültürel alanlarda cins, mezhep ve sınıf farkı gözetilmeksizin bütün ahalinin yararına olacak bir takım ıslahat yaptı ve müesseler kurdu41 halkın ihtiyaçlarını, can ve mal emniyetini sağladı, yer yer sulama cetvelleri açtırarak, ziraatı ilerletti, kargaşalık kaynağı sanılan Niş Vilayeti Osmanlı İmparatorluğu’nun en ileri barış ve refah ülkesi haline geldi42.

İktisadi sahada da büyük adımlar atmış, köylüyü ihya eden Menafi Sandıkları’nı kurmuştur. Bu sandıklar sonradan kurulan Ziraat Bankası’yla Emniyet Sandığı’nın temelini teşkil etmiştir. Ilk defa orada Belediye Teşkilatı kurmuştur43.

Niş Eyaleti’nde üç sene zarfında önemli gelişmeler kaydedilirken sınır komşusu olan Prizren Eyaleti’nde büyük bir asayişsizlik, düzensizlik mevcuttu. Bu olumsuz durumdan dolayı eyalet Niş Eyaleti’ne bağlanarak Midhat Paşa’nın idaresine bırakılmıştır. Midhat Paşa ve devlet ileri gelenlerinin yaptıkları görüşmeler sonunda eyaletteki bu hoşnutsuzluğun en büyük sebebinin halkın çoğunluğunu oluşturan Arnavutlar arasındaki ‘kan davaları’ olduğu anlaşılmıştır. Kan davası güden her iki tarafı çocuklara varıncaya kadar silah taşımakta, bundan dolayı da eyalette silahsız insan bulunmamaktaydı. Bu da eyalette düzensizliğe, adaletsizliğe, kanunlara karşı gelinmesine sebep olmuştur.

Bunun üzerine toplanan rüesa ve ümera ile defalarca yapılan görüşme ve müzakereler sonunda, kendilerince yapılması mümkün olan emirlere uymaları taahhüt

edilmiş olduğundan,Midhat Paşa tarafından tecrübe mahiyetinde bazı şeylerin yapılması teklif edilmiştir.Bunlardan birincisi,istisnasız bütün ahalinin silah taşımasının yasaklanması.İkincisi öldürme ve yaralamaya dair geçmiş davaların münasip bir diyet ödenerek barışçı bir çözümle bitirilmesi.Üçüncü olarak asleri kur’alara icabet edilmesi.Dördüncüsü bakiye emval-i miriyenin ödenmesi.Beşincisi Askeri Hastaneyi

basan ve İpek Kaymakamı’nı vuran kimselerin hükümete teslim edilmesi.Altıncısı kabul etmedikleri yeni zaptiye kararlarının tamamen yerine getirilmesi.Yedincisi ise Hıristiyan ahaliye ve Yakova ve İpek arasındaki Dican Manastırı’na Müslümanlar tarafından müdahale edilmemesi meselesidir.44

Alınan kararlar Arnavut Köylüleri tarafından kabul edilmemişse de baskı ve zorla kabul ettirilmiş ve hemen o günden itibaren gereli çalışmalara başlanmıştır.Bu alınan kararların uygulanmasıyla Midhat Paşa Prizren Eyaleti’nde de asayişi sağlamış,başarı elde etmiştir.
5. Tuna Valiliği ve Devlet Şurası Başkanlığı
Midhat Paşa Sırbistan ve Eflak mültecilerinin ortalığı karıştırmamaları için bölgeye girmelerini engellemişti. Bulgaristan örnek bir vilayet olmuş, ekonomisi düzelmiş, her düzeyde meclislere Bulgarlar da katılmışlardı.45

Köylüleri tefecilerin elinden kurtarmak için tarım bankaları kurmuş, posta düzenini oluşturmuş, her düzeyde laik okullar ve özel okullar kurmuştur. Ancak Vidin ve Silistre Eyaletleri’nin hal ve idarelerinin uygunsuz olduğu ve Bulgarların mağduriyet ve mazlumiyetlerine dair Ruslar Avrupa’ya şikayetlerde bulunmuşlardır.

Ali Paşa ile Fuat Paşa’nın Mebusan Meclisi’ne başlangıç olmak üzere, bir müddetten beri tasavvur ettikleri vilayetlerin usulü idaresine dair çalışmalarda, Midhat Paşa’nın Niş Eyaleti’ndeki başarılı icraat ve tecrübelerinden yararlanmak ve birlikte müzakerelerde bulunulmak üzere 1280 senesi içinde (1863\1864) Midhat Paşa telgrafla acele olarak İstanbul’a çağırılmıştı.46

O devirde Osmanlı İmparatorluğunda henüz Avrupa tarzında vilayetler teşkil edilmemişti. Beş yüz yıl evvelki Beylerbeyilik ve Sancakbeyliği usulü devam ediyordu. İki üç asır müddetle iyi neticeler veren bu idare tarzı artık tereddiye uğramıştı.47

Tuna Vilayeti’nde ‘Tevsii Mezuniyet’(genişletilmiş yetki) usulüne örnek olmak üzere, Fuad Paşa merhumun ikinci sadaretinde ,ki en ziyade karışılmadan ve huzur içinde hüküm sürdüğü zamandır, meydana getirilmiş ve Silistre Valiliği ile Niş Vilayeti birleştirilerek, 1276 (1854)’den beri Niş Valisi bulunan ve valiler içinde hür fikirleri ve özellikle bilgisi, olgunluğu ve kabiliyeti ile kendisini göstermiş olan Midhat Paşa’ya verilmek, hatta, bu vilayetin meydana getirilmesi konusu kararlaştırılmak için, Niş’ten İstanbul’a davet olunduğu zamana, rastlayan Mevlüd Alayı’na, özel bir iltifat olmak üzere Midhat Paşa da sokulmuş ve bu suretle valiler ile vekiller arasında, özel bir sıfata layık olduğu, halka anlatılmak istenilmişti.48

Bundan sonra artık sıra nizamnamelerin hazırlanmasına gelmişti. Fuat Paşa ile Midhat Paşa geceleri başbaşa vererek, vilayet heyetlerinin teşkiline dair bir nizamname kaleme alınmış ve Meclis-i Vükela tarafından tasdik edilerek hemen yürürlüğe konulmasını teminen Padişah’ın iradesi de alınarak, 1281(1864\1865) senesinden itibaren vilayet teşkil olunarak valiliği Midhat Paşa’ya verilmiştir.49

Vilayet usulü, devletin mülki idaresini ve maliyesini intizam ve disiplin altına almak ve belli bir nizama sokmak için oluşturulmuş, ayrıca bunun devlet ve ahali açısından da faydalı olacağı düşünülmüştür. Ancak bu kararı onaylamayan ve çekemeyen kişiler de bulunmaktaydı ne var ki Fuat ve Ali Paşa’ları bu kararından döndürmek mümkün olmadığı gibi Midhat Paşa’yı da engellemek ve bu niyetinden vazgeçirmek imkansızdı.

Tuna Vilayeti’nde merkezi idarenin denetimini güçlendirmek için bir taraftan çok geniş yetkileri bulunan bir valinin başkanlığında vali muavini, Merkez mutasarrıfı, Ecnebi İşler Müdürü, Nafia Müdürleri gibi üst düzey yöneticilerinin idaresinde güçlü bir mekanizma oluşturuluyor ve yerel yönetimin güçlendirilmesi için de, köylerde İhtiyar Heyetleri, kazalarda İdare ve Devai Meclisleri kuruluyor ve ayrıca vilayetin esas karar ve denetim organı olarak da yılda bir kere toplanacak olan yeni bir genel meclis oluşturuluyordu.

Esasında valinin mutlak yönetimi altında bulunan bu yeni vilayet şekli Midhat Paşa’nın yeni ve atılımcı faaliyetleriyle oldukça başarılı bir sistem görünümündeydi. Nitekim bu yönetim şekliyle büyük ve olanaksız sayılabilecek işlerin üstesinden de gelinmişti.50

Midhat Paşa vazifesi başına gittiği zaman Ruscuk Naibi Süruri Efendi, Vilayet Mektupçusu Senih Efendi, Mahkemeler Müfettişi Nazif Efendi, bir takım fesat hareketlerine giriştiler. Çerkes muhacirlerini yerleştirmeye memur olan Nusret Paşa ise daha ileri giderek hapishaneleri bastırıyor; zorla adam kaldırıyordu. Midhat Paşa, bu fermanlı zorbalarla savaştı51 bu düşmanca saldırılar karşısında büyük işlerin yapılması mümkün olmayacağından bunların hepsi kovularak İstanbul’a iade edilmiş ve yerlerine başka münasip kişiler tayin edilmiştir. Böylece zorluk çıkmadan vilayetin teşkilatı faaliyetlerine başlanmış altı ay içinde önemli başarılar kaydedilmiştir.

Midhat Paşa, üç senede 3.000 kilometre yol ve 1400’den fazla köprü yaptırdı. Rumeli’de haydutluk ve yol kesme olaylarının en çok yaşandığı yerlerde asayişi tamamen sağladı, vilayet içinde eşkıya koymadı. Çiftçiler için düşük faizle borç para alabilecekleri ve onlara gerekli olan krediyi karşılamak amacıyla Menafi Sandıklarını (Yardım Sandıkları) kurdu, Tuna Ticaret Vapurlarını işletmeye açtı, “Tuna Nehri’nde vapur işletmeye ilk defa Midhat Paşa başlamıştır52”, müslüman ve hırıstiyan çocuklar için ıslahhaneler açtı. Ayrıca fabrikalar, hastaneler, ceza evleri, hükümet binaları da inşaa ettirmiştir.

Avrupadan Tuna Yolu ile Pay-ı tahta dönen Abdülaziz Han merhum, Ruscuk’a ayak basıpta iskele saf halinde selam duran bu jandarma ve polisleri gördüğü zaman –burası neresi?- sualini sormuş ve Midhat Paşa merhum da –memalik-i Şahanenizden Tuna Vilayeti’nin merkezi olan Ruscuk Kasabasıdır Efendimiz- cevabını verdiği vakit “Paşa hizmetinize teşekkür olunur. Avrupa’da gördüğüm yerlerden farksız bir hale getirmişsiniz!” demiştir53.

Tuna Valisi Midhat Paşa’nın yaptığı önemli işlerden biri de kültür alanındadır. Ruscuk’da bir basımevi kurarak “Tuna” adıda bir gazete tesis etmiştir. Yarısı Bulgarca

ve yarısı Türkçe olan gazete memleketin içinde ve dışında meydana gelen olayları halkın gerçek şekilleriyle öğrenmesine hizmet etmiştir.

Şüphesiz ki vücuda getirdiği bütün bu tesisler ve müesseler için, Midhat Paşa’nın muhtaç olduğu para miktarı, elindeki maddi imkanları kat kat aşıyordu. Fakat o masraflarını karşılayacak paranın tedariki için, devletten ek ödenek istemek veya ahaliye yeni vergiler yüklemek yollarına gitmeyi düşünmemişdir. Bunların yerine hal ve vakitleri yerinde olan yerlilerden iane toplamak, devlete ait boş toprakları makul bir fiatla halka satmak, imece suretiyle ahalinin bedenen çalışmasını sağlamak onun başlıca gelir kaynaklarını teşkil etmiştir.

Böylece o, memleket ve millete hizmet etmek aşkı ile yanan bir yurtsever için imkansızlık içinde imkan yaratmak suretiyle iş görmenin en parlak bir örneğini vermiştir54. Midhat Paşa Tuna Vali’si olarak Eyalette yaptığı işlerle modern Bulgaristan’ın kurucusu olmuştur.

Midhat Paşa’nın Tuna Vilayeti uygulamaları her ne kadar, kendisinden umulanı tam olarak sağlamamış ve sonunda iyi bir deneme olarak tarihe karışmışsa da bu olay Midhat Paşa’nın yenilikler yapma ve bilinen geleneksel kurallara uyulmadan da başarılar kazanılabileceği şeklindeki düşüncelerinin zihninde kuvvetli bir şekilde yer etmesine yardımcı olmuş ve kendine güven duygularının gelişmesineçok önemli katkılarda bulunmuştur.55
5.1. Tuna Valiliği’nden Alınması
Tuna Vilayetinde başarıdan başarıya koşan Midhat Paşa’nın özellikle önem verdiği ve en çok üzerinde durduğu iş, memleketin asayişi meselesi idi.

Özellikle Rusya’dan beslenen ve Romanya’da organize edilerek karışıklıklar çıkarmaları amacıyla Tuna Vilayetine sokulan Panistlavist Komitecileri merhametsizce takip ediyordu. Diğer taraftan da vilayeti içinde her türlü kanunsuz ve keyfi hareketlerin de amansız düşmanı olup, suçlularışiddetle cezalandırıyordu. Bu şekilde de Vilayette yaşayan Bulgarlarla müslümanlar arasında tam bir ahenk yaratmada muvaffak oluyordu. Bu huzur ve asayiş ile de Panislavist Çetelerin Bulgaristan’da faaliyet göstermelerine engel olunmuş oluyordu.

Bu hal ise Panislavizm ve Rus Siyasetine aykırı düşüyordu. Çünkü, bunlar bu durum devam ettiği müddetçe, hedeflerine ulaşamayacaklar, yani bir İslav Memleketi

olarak gördükleri Tuna Vilayeti’ni (Bulgaristan’ı) Osmanlı İmparatorluğu’ndan koparamayacaklardı. Karşılarındaki başlıca engel de Midhat Paşa idi. İşte bu sebeple, Panislavistler Midhat Paşa aleyhine şiddetli bir kampanyaya giriştiler56. Çarlık Rusya’sı Tuna Vilayeti’nin rahat ve sakin bir memleket olmasını kendi hesabına uygun bulmuyor, Bulgarları isyana teşvik edip duruyordu57.

İstanbul’da bulunan Rus Sefiri İgnatiyef, Midhat Paşa’nın Tuna Vilayeti’ndeki başarılarına dikkatini çevirerek, yeni düzenleme çalışmalarını başlatmak için her türlü entrikaya başvuruyordu. Rus Sefiri İgnatiyef uzun süredir de İstanbul’da bulunduğu için de buradaki her işin inceliklerini kavramış Mabeyn-i Hümayun’ca dinlenecek meseleleri öğrenmiş ve telkinlerinde de “Midhat Paşa Osmanlı Ülkesi’nin kanun ve nizamları dışında yeni bir yol izleyerek yakın zamanda Tuna Vilayeti’ni Mısır gibi imtiyaza kavuşturacaktır. Bu kaideler Padişah’ın istiklaline dokunacak Meclis-i Mebusan’ın başlangıcıdır58.” diyerek Midhat Paşa’yı Tuna Valiliği’nden aldırmak için yalan sözler söylüyor ve bunları Sultan Abdülaziz’e kadar duyurmayı başarıyordu.

Avrupa’nın hasta adamını diriltmekte Midhat Paşa’nın başarıları, miras bekleyenlerin keyfini kaçırdı;1868’de açıkça Bab-ı Ali üzerinde çeşitli dış baskıların sonucu olarak, Midhat Paşa geri çağırıldı59 davete icabet eden Paşa, Sadrazam Ali Paşa’nın gördüğü lüzum üzerine 5 Mart 1868’de Devlet Şurası Başkanlığı’na tayin olundu.1867’de patlak veren Bulgar İhtilali, Bulgaristan dışında hazırlandı. Bükreş, İbrail, Kalas, Yerköyü gibi Eflak’ta bulunan yerlerle Rusya’nın nüfuzu altında bulunan Baserabya’da Bulgar Komiteleri’ni teşkilatlandıran sevk ve idare eden merkezler vardı. İşte bunların müzahereti ile hazırlanan çeteler 1867’de Tuna’yı geçerek Ziştovi yakınlarına geldiler ve Bulgar’ları umumi bir isyan hareketine teşvik etmeye başladılar60. Bunlar yağma ve katliam yapmıyorlar, hıristiyan ve müslüman halkı zulümden kurtarmak ve iyi bir idareye kavuşmak için silahlandıklarını iddia ediyorlardı.

Tuna Valisi Mehmet Sabri Paşa, asileri tedip etmede gerekli sürati gösteremediği için Devlet Şurası Reisi Midhat Paşa, olağanüstü memuriyetle Bulgaristan’a gönderildi. Paşa, az zamanda çetelerin hareketlerini bastırdı. Ele geçirilen suçlular Rusçuk’ta ve Tırnova’da muhakeme edilerek idam edildiler. Midhat Paşa vazifesinin bitmesinden sonra hükümete verdiği raporda, Bulgaristan’da gelişmiş bulunan milliyet propagandası üzerinde durarak devletçe, askerlik ve eğitim alanlarında alınması gerekli tedbirleri gösterdi. Fakat bunlar layıkıyla idrak edilemediği için Bulgaristan Meselesi, mesele olarak kalmakta devam etti. Midhat Paşa’nın süratle muvaffak olmasını çekemeyenler bile oldu.61

Midhat Paşa Tuna Valisi iken iki defa suikaste maruz kalmış, fakat ikisi de kuvvede kalarak fi’le çıkamamıştır. Bununla beraber Midhat Paşa suikastı düzenleyenler hakkında büyüklük göstererek, bunların birincisini meydana getirenleri affettiği gibi, ikincisini ortaya çıkaranlar hakkında i’dam kararı verilmiş iken İstanbul’a göndererek kürek cezası ile mahkum ettirmiştir62.


5.2. Devlet Şurası Başkanlığı
Devlet Şurası’nın yetkileri şunlardır; Her türlü kanun, tüzük kararlarını hazırlar ve inceler, kendisine verilmiş olan yetkiler dairesinde karar verir, kanun ve tüzükler hakkında devlet dairelerinden gelen yazıları, rey beyan etmek suretiyle cevaplandırır, devlet memurlarını mahkeme eder, ıslahata dair alınan kararları tetkik ve tesbit eder, bütçenin gelir ve giderlerini inceler. Devlet Şurası, kendisine verilmiş olan yetkilere göre, çeşitli işleri tetkik etmek için beş daireye ayrılmıştır. Bunlar; Mülkiye ve Harbiye Dairesi, Maliye ve Evkaf Dairesi, Kanun Dairesi, Nafia, Ticaret ve Ziraat Daireleri, Maarif Dairesi’dir.

Vaktiyle va’d edilen şeyler, uzun müddet yapılmazsa o şeyleri cebren yaptıracakları tabii olduğundan Ali Paşa, icrasına mecburiyet gördüğü ve gösterdiği hususatı Girit’den dönüşünde mevki’i fi’le koymak için acele etti. Bu cümleden olarak Meclis-i Valay-ı Ahkam-ı Adliyye’nin yerine Şuray-ı Devlet ve Divan-ı Ahkam-ı Adliyye dairelerini te’sis eyledi. Şuray-ı Devlet Riyaseti’ne 1868 (11 Zilkide 1284)’de Midhat Paşa tayin edildi63.

Midhat Paşa’nın yerine Tuna Valiliği’ne de Sabri Paşa memur edilmiştir. O vakte kadar mevcut olan Meclis-i Vala bütün işlerin merkezi olduğu halde Şuray-ı Devlet ve Ahkam-ı Adliye’nin kurulmasının sebebi bu iki müessesenin yeniden tertiplenip düzenlenmek istenmesidir.

Bir yıl kadar devam eden görev süresince “Devlet Şurası Başkanı olarak Midhat Paşa, bazı iyileştirme ve yenileştirme çalışmalarına girişti. Ölçü ve tartı aletlerinin desimal sisteme çevrilmesi girişiminde bulunulması, Madenler Tüzüğünün hazırlanması64”,Tabiiyyet Kanunu (Vatandaşlık Kanunu) gibi kanunlar çıkarmış ve önemli faaliyetlerde bulunmuştur.

Midhat Paşa’nın Devlet Şurası Başkanlığı süresince yaptığı en önemli faaliyetleri ise İstanbul’da Sanayi Mektebi ve Emniyet Sandığı’nı kurmasıdır. Daha önce de belirttiğim gibi ıslahhaneleri kuran ve buralara düşkün, yetim, kimsesizleri yerleştirerek değişik sanat dallarıyla uğraşmalarını ve çeşitli zanaatler öğrenmelerini sağlayan Midhat Paşa dahili sanayinin ve sanat erbabının daha da çoğaltılması için bir kaynak olan İstanbul Sultanahmet’te böyle bir mektep açmıştır.

Üsküdar’da kendi adıyla anılan ‘Midhat Paşa Kız Enstitüsü’ nü açmış, bu sanat yuvasını kendi eliyle ilk defa kuranlardandır. Mektebin ilim tahsili ve sınai çalışmaları ise matematik, kimya gibi derslerin yanında sanayinin çeşitli dallarından demircilik, marangozluk, terzilik, oymacılık, modelcilik vs. sanat ve meslek dalları kurulmuştur.

Az bir zaman içerisinde bu mektebin, memleketin ilerleme ve kalkınmasında, maddi, manevi yönden yararları herkes tarafından görülmüştür. Emniyet Sandığı ise memlekette halkın ihtiyaçlarını kolaylaştırmak için kurulmuştur. Midhat Paşa Tuna Valisi iken bunu düşünmüş ve bir rapor hazırlamışsa da tatbike geçirmek için vakit kalmamıştı. Ancak Şuray-ı Devlet Başkanı olduğu zaman bu büyük başarısını gerçekleştirebilmiş Emniyet Sandığını kurmuştur.

Sadrazam Ali Paşa Tanzimat Hareketi’nin daha önce belirtilen hedefine uygun olarak disiplinli bir idare kurmak istiyordu. Bu sebeple Midhat Paşa’nın başında bulunduğu Şura-i Devlet’i devre dışı bırakan bazı davranışlarda bulunmaya başladı. Bu ise yetkilerini kullanmakta taviz vermek istemeyen Midhat Paşa’yı sıkıntıya sokuyordu65.

Ancak Midhat Paşa gibi haksızlığa tahammül edemeyen bir kimse pek tabi olarak haksız direktif ve emirlere boyun eğmezdi. O da eğmedi. Bunun üzerine pek otoriter olan Ali Paşa emirlerinin dinlenilmediğini görünce Midhat Paşa’yı dikbaşlı buldu ve kendisini Bağdat Valiliği’ne tayin ederek göz önünden uzaklaştırmayı muvafık buldu66.


6. Bağdat Valiliği
Midhat Paşa, riyasette inat etmeye başladığından Ali Paşa, tahammül edemedi. Bir meclis günü Şuray-ı Devlet Baş Kitabeti’nde bulunan Mahmut Bey’i(Mahmut

Celalettin Paşa) çağırdı. Riyasetten infisal eylediğini Midhat Paşa’ya tebliğ etmesini ve “Arzu ederse Taşra’ya gönderelim. Taşra’da kendilerinden daha ziyade istifa edilir. Bağdat Vilayeti açıktır, oraya ta’yin edelim” sözlerini de söylemesini emretti. Mahmut Bey, Şuray-ı Devlet Dairesi’ne giderken -Meclis-i Vükela’ya gelmekde olan- Midhat Paşa’ya dahiliyye katibi Saib Bey’in odasının önünde tesadüfle ba’zı tebligatta bulunacağını anlatıp odaya soktu. Sadrazam aldığı emri anlattı, Midhat Paşa bir müddet düşündükten sonra “Siz ne dersiniz”diye sorunca Mahmut Bey “İstanbul’da me’muriyetsiz ve maaşsız oturmaktan ise Bağdat’a gitmek hayırlıdır.” cevabını verdi. Paşa müvafekat ettiğinden Mahmut Bey, Sadrazama arz eyledi. Derhal teşrifatçıyı ve Midhat Paşa’yı celb ile Bağdat Vilayeti’ne me’muriyeti icra olundu.67

Midhat Paşa’nın üç yıl süren Bağdat Valiliği de, Tuna Valiliği gibi örnek alınacak başarılı çalışmalarla geçti. Paşa’nın ilk işi, bozuk olan genel güvenliği sağlamak oldu. Sonra da arazi rejiminden doğan kargaşalıklar üzerine eğilerek İmparatorluk’ta ilk kez Toprak Reformu’nu başlattı.

Şöyle ki; O zamanlar tıprak sahibi olmayan çiftçiler devlete ait olan topraklar üzerinde ortakçı idiler. Tohumu devlet verir ancak çiftçinin ürettiği ürünün üçte ikisini de devlet alırdı böyle bir durumda da çiftçi çalıştığı yere yerleşmek, ev-bark edinmek, ağaç dikmek, hayvan beslemek gibi kişiyi toprağa bağlayan hak ve imkanlardan yoksundu. Hatta çiftçiye verilen üçte bir ürününe bile bazen mültezimler el koyardı. Bu durumdan dolayı bu insanlar hayatlarından memnun değillerdi.

Çiftçinin toprağa bağlanması, arazinin iyileştirilmesi ve verimin arttırılması için mevcut sistemin değiştirilmesi, çiftçinin üzerinde yaşadığı toprağa sahip kılınması kaçınılmazdı. Midhat Paşa bu yoldaki önerisini, gerekçeli bir layiha ile Hükümete sunarak kabul ettirdi. Belirlenen esaslar uyarınca, yerlerine göre değer biçilen topraklar, artırma ile çiftçilere satılarak bedelleri, kaldırılan üründen dilimler halinde tahsiledildi68.
Üretilen ürünü bir çıkış yerine götürecek,dışarıdan getirilmesini kolaylaştıracak yollar ve nakliye vasıtaları olmadığından mahsuller zamanında satılamayıp elde kalıyor,

dışarıdan getirilmesi de zor olduğundan memleket ahalisi yokluk içinde kalıyor ve zor duruma düşüyordu. Suriye Sahili ile Fırat Nehri arasında bir demir yolu inşaasıyla

Akdeniz ve Hint Okyanusunu birbirine bağlamak için bir takım teşebbüslerde bulundu. Basra Kasabası’nı Şattül Arap Kıyısı’na nakil ve Basra Tersanesi’ni ihya etti. Kuveyt’i Basra’ya bağladı ve Necit Eyaleti’ni Osmanlı İmparatorluğu’na ilhak etti69.

Fırat ve Dicle Nehirleri’nin taşmalarını önlemek için setler yaptırdı, bu nehirlerde vapur işletmeye çalıştı. Midhat Paşa bu konuda bir nebze de olsa başarılı olmuş, Avrupa’dan vapur sipariş edilmiş ancak vapurun inşaası uzadığı için Midhat Paşa’nın Bağdat Valiliği’nden ayrılmasından sonra parça parça getirilerek monte edilmiştir. Bugün halen Fırat’ta mevcut olarak Bağdat ile Meskene arasında işleyen vapur budur.

Midhat Paşa Tuna’da olduğu gibi Bağdat’ta da hemen hemen aynı ıslahatlarda bulunmuştur;emniyet sandığı kurdu, ıslahhane denilen sanat okulları açtı, hastahaneler yaptı vs. daha birçok faaliyetlerde bulunmuştur.

Basra’da tersane kurdu, ayaklanan birçok Arabı yatıştırdı. Paşa’nın Bağdat’taki bu başarıları Padişah Abdülaziz ve Sadrazam Ali Paşa tarafından da olumlu bir şekilde karşılanmış ve onların taktirlerini almıştır. Bu yeni durum Irak’a yakın bir zamanda ikinci bir Mısır olma ümidini izhar etmiştir. Irak’ta bunlar yaşanırken 1871 yılında Ali Paşa Sadrazamlıktan alınarak yerine Mahmut Nedim Paşa getirilmiştir.

Bağdat’tan hazineye para gönderildiği olmuyordu ve bu hal uzun zamandan beri devam ediyordu. Midhat Paşa, yaptığı ıslahat neticesinde her sene 25.000 lira altın göndermeyi üzerine aldı; fakat Mahmut Nedim Paşa’nın kurduğu Islahat Komisyonu, vilayetin masraflarından 120.000 lira indirerek, bu paranın hemen İstanbul’a gönderilmesini istedi; halbuki gelir sağlanması için önce masraf yapmak gerekdi; Midhat Paşa bu şartlar altında vilayeti idareye imkan olmadığını gördü, istifa etti.70

Yeni Sadrazam’dan memnun olmayanlar İstanbul’a dönen Midhat Paşa’nın etrafında toplandılar, bunların Midhat Paşa’nın Konağı’nda sık sık toplantılar yapmaları Mahmut Nedim Paşa’yı rahatsız ediyordu. Bu nedenle Midhat Paşa’yı başkentten uzaklaştırmaya karar verdi ve Edirne Valiliği’ne tayin etti (1872).



Yüklə 364,16 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin