Aile iÇİ İletiŞİM



Yüklə 43,57 Kb.
tarix12.08.2018
ölçüsü43,57 Kb.
#69832


AİLE İÇİ İLETİŞİM


Aile, insan hayatının en temel unsuru ve kalbidir. Sevgi, muhabbet, merhamet, şefkat gibi bütün güzellikler bu çekirdekten tomurcuk verir. Kulun aile içindeki haklara dikkat etmesi, Allah’a karşı bu nimetin şükrünü eda etmesidir.
Günümüzde aileye verilen değerin ve duyulan saygının yerini, batılılarda olduğu gibi ailesiz, anne-babasız bir hayat anlayışı alıyor.
Günümüz hayat şartlarında “yabancılaşma” artmakta. Teknolojik imkânlar gençleri ailelerden ayırıyor. TV, internet derken aile içi iletişim tarumar oluyor. Herkes odasına geçip dikdörtgen ekrana adeta mont oluyor. Biraz zaman ayırsak ailemize, onların gerçekten iyi insanlar olduklarını göreceğiz.

Anne ve baba hakkı ve itaat


Anaya babaya âsi olmak, karşı gelmek, itaat etmemek Allah’a(c.c) eş koşmaktan sonra ikinci büyük günahtır. Çünkü ana baba, var oluşun, yetişmenin sebebidir.
Anne babaya hürmetin gerekliliği ve ölçüsü de en açık şekilde ayet-i kerimede belirtilmiştir:

Rabbin, yalnız kendisine ibâdet etmenizi ve ana-babaya iyilikte bulunmayı emretmiştir. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyarlayacak olursa, onlara karşı «öf» bile deme, onları azarlama. İkisine de hep tatlı söz söyle. Onlara rahmet ve tevâzû kanatlarını ger ve; «Rabbim! Onlar beni küçükken(merhametle) yetiştirdikleri gibi Sen de onlara merhamet eyle!» diyerek duâ et!” (el-İsrâ, 23-24)


Fahr-i Kâinat (s.a.v): "Yüce Allah kıyamet günü üç kişiye rahmet nazarıyla bakmaz! Anne babasına karşı gelene, içki tiryakisine, iyiliği başa kakana" buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, nr. 5372)
Enes bin Malik (R.anh) anlatıyor: "Alkame adında bir genç vardı. Şiddetli bir hastalığa tutuldu ve yatağa düştü. Onun hanımı Hz. Peygamber (s.a.v)'e gelerek:

"Ya ResulAllah! Kocam son nefesini vermek üzeredir."  dedi. Hz. Peygamber (s.a.v), Hz. Bilal, Hz. Ali, Selman-ı Farisi ve Ammar'a:"Gidin, Alkame'nin durumunun nasıl olduğuna bakın!" buyurdu. Bu sahabeler gelip, Alkame'ye:

"Ya Alkame! Şehadet getir."  dediler. Alkame, bir türlü şehadet getiremeyince, Hz. Bilal (R.anh) gelip durumu, Hz. Peygamber (s.a.v)'e haber verdi.

Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v): "Ana-babası hayatta  mı?"  diye sordu. Hz. Bilal (R.anh): "Babası öldü yaşlı bir annesi var."  dedi.

Hz. Peygamber (s.a.v): "Ya Bilali! Alkame'nin annesine git, benim selamımı söyle. Gelebilirse yanıma gelsin. Gelemezse ben onun yanına geleyim."  buyurdu. Hz. Bilal, kadının yanına gelip, durumu anlatınca; kadın:

"Onun huzuruna gitmek bana düşer."  diyerek, bastonunu aldı ve Hz. Peygamber (s.a.v)'in huzuruna geldi. Hz. Peygamber (s.a.v): "Alkame'nin durumu nedir."  diye sordu.

Kadın dedi ki: "Ya ResulAllah! Alkame, çok namaz kılan, sadaka veren biridir. Ama ben ona dargınım. Çünkü hanımını bana tercih ediyor."  O zaman Hz. Peygamber (s.a.v) buyurdu ki:

"Annesi Alkame'ye darıldığı için şehadet getiremiyor. Ya Bilal! Git biraz odun hazırla. Gelip onu yakacağım."  Bunu duyan kadın dedi ki:

"Ya Resullulah! Oğlumu mu yakacaksın? Hem de benim gözümün önünde. Ben buna dayanamam."

Hz. Peygamber (s.a.v) buyurdu ki: "Allah'ın azabı çok şiddetli ve süreklidir. Eğer Allah'ın onu bağışlamasını istiyorsan, ona hakkını helal et. Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, ona dargın durduğun sürece, namazının ve sadakasının ona bir faydası olmaz.

Bunun üzerine kadın dedi ki: "Ya ResulAllah! Allah-u Zülcelal'i, seni ve beni buraya getireni şahit tutuyorum ki, ben Alkame'den razı oldum."  Hz. Peygamber (s.a.v), Hz. Bilal'e:

"Ya Bilal! Git, Alkame'nin durumuna bak!"  buyurdu. Hz. Bilal (R.anh), Alkame'nin evine gelince, şehadet getirdiğini ve vefat ettiğini gördü. Durumu Hz. Peygamber (s.a.v) bildirdiler. Yıkanıp kefenlenmesini emretti ve bizzat kendisi namazını kıldı ve kabrin başına gelip şöyle buyurdu:

"Ey muhacir ve ensar topluluğu! Her kim hanımını, anasından üstün tutarsa, ona Allah'ın laneti vardır. Onun ne farz ne de nafile ibadeti makbul olmaz."

Şu konuda bilinmelidir ki, bir Müslüman kız evlendiğinde eşine tabidir.


Anlatıldığına göre, Bayezid-i Bestami küçükken soğuk bir kış gecesinde, annesi ile yatsı namazını kılıp yatmıştı. Gece yarısına doğru annesi uyandı. Çok susamıştı. Oğluna seslendi:"Oğlum, bir bardak su verir misin?"

 Hemen yatağından fırlayan, küçük Bayezid, su testisine baktı. Fakat içinde su yoktu. Annesine: "Anneciğim, testide su yok ben hemen doldurup geleyim." dedi. 

Koşarak dışarı çıktı. Her yer buz ile kaplıydı. Zorlukla testiyi doldurup geri döndü. Fakat, geri dönene kadar annesi tekrar uyumuştu. Annesini uyandırmaya kıyamadı. Elinde su dolu bardak ile, annesinin baş ucunda beklemeye başladı.

Hava çok soğuk olduğu için, bir müddet sonra soğuktan titremeye başladı. Elleri de buzdan testiye yapışmıştı. Buna rağmen, bardağı bırakıp yatmadı. Annesinin uyandığında: "Hani su!" diyerek üzüleceğinden korkuyordu. Annesini üzmemek için, her türlü sıkıntıya katlanmaya razı idi.

Elinde su bardağı saatlerce ayakta annesinin uyanmasını bekledi. Nihayet, annesi: "Su! Su!" diye mırıldanmaya başladı. Hemen: "Buyur anneciğim, suyun hazır!" dedi. Annesi daha ilk sözünde suyun hazır olmasını anlayamadı. Oğluna sordu: "Oğlum ne çabuk getirdin?"

Bayezid şöyle dedi: "Anneciğim, daha önce uyandığında, su istemiştin. O zaman su olmadığı için, testiyi doldurmaya gittim. Geldiğimde senin daldığını gördüm. Uyanmanı bekledim." Oğlunun bu kadar, sadakatli olduğuna çok sevinen annesi sevinçten ağladı. Allah-u Zülcelal kendisine böyle bir oğul ihsan ettiği için şükretti: "Ya Rabbi! Ben oğlumdan razıyım, sen de razı ol." dedi. 

Annesinin duası sebebiyle, Bayezid-i Bestami, Evliyalıkta yüksek derecelere kavuştu. Allahu Zülcelal'in dostlarından oldu.  Hatta kendisine: "Bu derecelere nasıl kavuştunuz?" diye sorduklarında, Bayezid-i Bestami: "Annemin rızasını almakla!" demiştir.

Burnu yerde sürünsün!: Amin!, Amin!, Amin!

Allah Resûlü Minbere çıktı, dedi ki: «Amin, âmin, âmin!» sonra buyurdu ki: Bana Cebrail geldi.

Ey Muhammed, kim anasından-babasından birine erer de, ona iyilik yapmadan ölürse, cehenneme girer. Allah uzak etsin! Amin de!” Dedim : Âmin!

Ey Muhammed, kim Ramazana yetişir de ölür, fakat affedilmezse cehenneme girer. Allah uzak etsin! Âmin de!” Dedim : Âmin !

Kim ki, yanında senin ismin zikredilir de sana salâvat ve selâm getirmez ve ölürse cehenneme girer. Allah uzak etsin! Âmin de !” Dedim : Âmin ! (Buhârî, Edebü'l-Müfred, nr. 21; Müslim, Birr ve Sıla, 3.)

Anne-babaya iyilik eden Allah (cc) katında çok sevimli bir amel işlemiş olur

Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: “Bir adam Allah Rasulü (s.a.v)’e gelerek; Ey Allah’ın Resulü, kendisine iyi davranma ve haklarını koruma hususunda en öncelikli kişi kimdir, diye sordu. Allah Resulü (s.a.v): Annendir, buyurdu. Ben;– Sonra kim, diye sordum. Annendir.” buyurdu. Sonra kim, diye sordum, üç defaAnnendir’ buyurdu. Ondan sonra kim gelir, diye sorunca: “Sonra baban gelir” buyurdu.” (Müslim; Ahmed b. Hanbel; İbn Mâce)

Bizleri önce bir müddet karnında, sonra kollarında ve ölünceye kadar da kalplerinde taşıyan annelerimize gösterilecek sevgi ve saygıya ortak olabilecek başka bir varlık yaratılmamıştır.

Anne hakkında dilimize atasözü gibi yerleşmiş şu hadis-i şerif, aile içinde annenin konumunu ve haklarının büyüklüğünü etkili bir şekilde ifade etmektedir: “Cennet, annelerin ayakları altındadır.”




Son asırda yaşamış meşhur alimlerimizden Ömer Nasuhi Bilmen rh.a. bu hadis hakkında şunları söyler: Bir mümin, cennete girebilmek için annesine karşı çok mütevazi olmalıdır. Annesinin rızasını kazanmaya çalışmalıdır. Onun hizmetlerini düşünerek kendisine daima teşekkür etmelidir. Annelere karşı kötü hareketlerde bulunmak ise büyük manevi sorumlulukları beraberinde getirir.”
Anne-babanın duası asla reddedilmez

“Kesinlikle makbul olan üç dua vardır; zulme, haksızlığa uğrayan kimsenin duası, misafirin duası ve ana babanın çocuklarına duaları…” (Tirmizî)


Veysel Karâni’nin kavuştuğu bütün ihsan ve dereceler, annesine yaptığı iyilik sebebiyledir.”  Allah Resûlü'nü evde bulamadı. Âişe annemiz "Mesciddedir" dedi. Veysel Karanî ise evinde bulamayınca oyalanmadan hasta annesinin sözünü tutup geriye döndü. Bu yüzden velâyet rütbesini aldı. Veysel Karânî [kuddise sırruhû] oldu, ârif oldu, Hak Resûlü ona hırkasını sardı. Hz. Ömer ile Hz. Ali (R.anh) Yemen'e gittiler onu ziyaret ettiler.

Anne-babanın yüzüne sevgiyle bakmak dahi ibadet olarak yazılır. Ömrünün uzun olmasını rızkının artmasını isteyen kimse anne-babasına iyilik etsin.


Kıssa : Anne-babasının bakımı için çalışan Allah (c.c) yolundadır 

Bir zamanlar iki kardeş vardı. Bu iki kardeşin hizmete muhtaç bir anneleri vardı. Her gece kardeşlerden biri annenin hizmeti ile meşgul olur, diğeri Allahu tealaye ibadet ederdi. Bir akşam, Allahu tealaye ibadet eden kardeş; “Bu gecede anneme sen hizmet et, Ben ibadet edeyim” dedi. Kardeşi kabul etti. İbadet ederken secdede uyuya kaldı. Ve O anda bir rüya gördü. Rüyasında bir ses ona “kardeşini affettik, senide onun hatırı için bağışladık” deyince genç; Ben Allahu tealaya ibadet ediyorum. Kardeşim ise anneme hizmet ediyor. Fakat beni onun yaptığı amel yüzünden bağışlıyorsunuz, dedi.

Ses ona; “Evet senin yaptığın ibadetlere hiç ihtiyacımız yok. Fakat kardeşinin Annene yaptığı hizmetlere annenin ihtiyacı var karşılığını verdi.

kıssa: Ne ekersen onu Biçersin / Anne-babasına iyilik eden kişinin evlatları salih olur

Birinin, babasını dövdüğü görüldü. Çocuğa “Niçin babanı dövüyorsun, onu bırak” dediler. Bunun üzerine babası, “Ona dokunmayın beni dövsün. Çünkü ben babamı Aynen bu yerde dövmüştüm. Ben nasıl babamı burada dövdüysem şimdi aynı yerde oğlum beni dövüyor” dedi. (aile saadeti)

Şu halde kardeşlerime tavsiyem anne babası gidenler, rahmet okusunlar; anne babası hayatta olanlar da rızalarını ve gönüllerini alıp helâlleşsinler. Anne baba hakkını ödemezseniz başınız dertten, hayatınız musibetten kurtulmaz. Milyonlarca kıssa var, milyonlarca haber var.

Anne-baba Cenab-ı Hakk’ın (c.c) emirlerine uymakta kişiye engel oluyorsa itaat etmeme hakkına sahiptir.


İslâm, âile bağlarına çok önem verir. Onlardan İslâm’a ve müslümanlara düşmanlık gelmez ise, İslâm onlara karşı iyilik yapmayı ve onları ziyâret etmeyi yasaklamaz. Onlara karşı insani vazifeler, evlatlık alaka ve hürmeti gösterilmelidir. 

Allah'a ibâdet edin ve O’na hiçbir şeyi şirk-ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya (eş dost ve arkadaşa), uzak komşuya, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenen kimseyi sevmez.” (4/Nisâ, 36)



Ana-babaya, komşuya veya akrabaya itaat edeyim derken Allah'a isyan edilmez. Allah'a isyan edilen meselede, ana-babaya, komşuya, arkadaşa, akrabaya, kimseye itaat etmek olmaz.

Kur'ân-ı Kerim bu konuya şu ifadeyle son noktayı koymuştur:

Bununla berâber eğer (ana-baban), hakkında bir bilgi sahibi olmadığın şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, o takdirde onlara itaat etme; ama onlara dünyada iyilikle sahip çık! Ve bana yönelenlerin yoluna uy! Sonra dönüşünüz ancak banadır; o zaman size yapmakta olduklarınızı haber vereceğim.” (Lokman, 15) 


Onlara normal şekilde yardımcı olacağız. Yani günaha iştirak etmeksizin Allah’ın (c.c) razı olacağı iyilik ve insanlığın gerektireceği şekilde beraberlerinde bulunacağız. Mesela yemek, içmek, giymek gibi ihtiyaçlarını düzene koymak, eziyet etmemek, ağır söylememek, hastalıklarına bakmak, vefatlarında defnetmek gibi dünyaya ait yardımlarını yapacağız. Din işine gelince Allah’a yönelmiş, Peygamber varisi olan samimi, ihlâslı takva sahiplerinin yolunu tutacağız.
Müslüman olmasalar dahi dinimiz onlara güzel muameleyi şart koşuyor. Hz. Ebu Bekir’in kızı Esma’yı, annesi Müslüman olmadan önce ziyarete geldiğinde, ona nasıl davranacağını bilemiyordu. Acaba ona iyilik etmeli miydi? Yoksa soğuk mu davranmalıydı? Bu konuyu Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) açtı. Efendimiz kendisine, Müslüman olmasa da annesine mutlaka iyi davranmasını, hizmette kusur etmemesini tavsiye etti.
Ana-babaya iyilik etmeğe dair olan Ankebut 8. ayeti, Sa’d İbni Ebî Vakkas (R.anh) hakkında nazil olmuştur. Bu sahabenin annesi, Ebû Süfyan'ın kızı idi. Sa’d İslâm'ı kabul eden ilklerden olup, annesine ziyade hürmet ve iyilik ederdi. Oğlunun kendisine düşkünlüğünü bilen anne, bir gün oğluna şöyle dedi:

Bu yeni ortaya çıkan din nedir? Allah'a yemin ederim ki, ne yemek yiyeceğim, ne içeceğim, ta ki eski dinine dönersin; yahut böylece ölür giderim ve sana da:  "Ey anne katili! "denir.” Bunu söyledikten sonra kırk gün yemek yemedi, bir şey içmedi. Nihayet oğlu Sa'd yanına varıp dedi ki:

Ey anneciğimi Senin yüz tane canın olsa ve teker teker bunlar çıksa, bulunduğum hak dini yine terk etmem. İstersen yemeğini ye, istersen yeme.”  Anne ümidini kesince, artık yemeğe ve içmeğe başladı.

Bu hadise arkasından da Allah Teâlâ (cc) bu ayet-i kerime ile anaya-babaya iyilik etmeyi, şirkte onlara uymamayı emretti.” (İbn-i Kesir)  


Kuşak çatışmasının neresindesiniz?


Ailesi sofi olmayan gençler, nasıl hareket etmeli? Şayet genç sofi kardeşimize ailesi karşı çıkıyorsa tartışmaya ve zıtlaşmayla bir yere varamayacağını bilmeli. Gencin en güzel işi sofi olmanın güzelliğini ailesine hissettirmesidir. Bu yolun güzelliklerini sadatların büyüklüğünü güzel ahlakı ve değişen yaşantısıyla göstermesi çok daha güzel olacaktır.

Ailesi gence karşı çıkıyorsa, çay ocaklarına gitmesini istemiyorsa nasıl bir yol takip etmeli? Bu konuda ilmi siyaset yapmalı, yalan söylemeden arkadaşların yanına gidiyorum, çay içmeye gidiyorum diyip onlarında gönüllerini almalı.


Ailesi sofi olan gençler nasıl hareket etmeli? Tersine durumlarda mümkün: anne babası kendisi gibi düşünmüyorsa onlara karşı gelinemeyeceği, asgari müştereklerde buluşulması gerekmektedir. Bu durumda genç anne babanın hayır konularında rızasını alması gerektiğinin farkına varıp hayırlardan uzak durmaması gerekmektedir. Yoksa genç hayırdan ve bu ulu yoldan soğuyabilir.

Empati yaparsak, biz ebeveyn olsak, bizimde çocuğumuz olsa onların nasıl davranışlar içinde olmasını onlardan bekleriz. Sofi olan bir aile içerisinde genç ailesiyle her konuda istişare içerisinde olmalı, büyüklerin fikirlerini almalı, onların tecrübesinden faydalanmalı… Bir sıkıntı içinde isek ailemizle mutlaka bunu paylaşmalıyız.


KUŞAK ÇATIŞMALARININ KAYNAĞI NE? 

Çocukken ailesinin sözünden çıkmayan, onların dediklerini tek doğru olarak kabul eden fert, gençliğe adım attığında ilkin arkadaşlarından ve girdiği sosyal ortamlardan etkilenecek ve ailesine karşı bir tavır almaya başlayacaktır.

KUŞAK ÇATIŞMALARININ KAYNAĞI NE?

Doç. Dr. Sefa Saygılı şunları ekliyor: “Özellikle eski kuşak ile yeni gelişmeler, kitle iletişim araçları kuşaklar arasındaki zıtlığı daha da derinleştirmiştir. Şimdiki çocuklar cep telefonu, bilgisayar oyunları ve çizgi filmler ile büyümektedir. Eski değer yargıları ve yaşam anlayışı değişime uğramıştır. Eski kuşaklar yeniliklere ayak uydurmakta güçlük çekerler. Geleneklere, eski hayat görüşüne bağlıdırlar. Gençler ise yeniliklere açıktırlar. Toplumda kendilerine yer edinme çabasındadırlar. Haksızlığa dayanamazlar.” 

Genç nesil meraklı, her türlü değişime açık ve istekli. İşte bu açıklık, kendisinin başta ebeveyni olmak üzere büyüklerine tepki vererek tartışmaya girmesine sebebiyet veriyor.


SİZ HALA ANNENİZİN MARGARİNİNİ Mİ KULLANIYORSUNUZ?”

Gençliğin kimlik edinme dönemi olduğu bir bakıma doğrudur. Bu da anne babanın ve tecrübeli kişilerin rehberliğine daha çok ihtiyaç duyduğunu gösterir.

Batı kültüründen etkilenmelerle ebeveyn ile gençlerin arası açılmakta. Bu yeni kültürle anne babaya benzemek açıktan kınanıyor ve eleştiriliyor. Anne baba aslında kendi çocuğuyla değil konjonktürün dayattığı anlayışla mücadele ediyor. Yani bir bakıma mevcut materyalist değerler anne babanın karşısına kendisi çıkmıyor, genci çıkarıyor. Maalesef bu çok tehlikeli bir durum. Örneğin şu reklam repliği bu çatışmanın körüklediği anlayışı çok iyi yansıtıyor: ‘Siz hala annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz?” 




Sonuç olarak denebilir ki gençler ve yetişkinler arasındaki uyuşmazlıklar, kuşak çatışmaları bir yere kadar normal. Ancak bu durumu gencin her olumsuz hareketinin açıklaması gibi görmek, yani gence hata yapmada sınırsız bir özgürlük alanı sağlamak doğru değil.
ÇATIŞMANIN KUŞAKLAR ARASI DEĞİL DEĞERLER ARASINDA OLMASI VAHİM
Kuşak çatışmasının özünde tehlikeli bir kavram olduğunu söyleyebiliriz. Zira modernist algının dayatmasıyla gençle ebeveynin arası açılıyor, sevgi, saygı, edep gibi kavramlar ortadan kalkıyor.
Cenâb-ı Hak, cümlemizi ana-babasına itaat eden ve onları memnûn ederek huzûr-i ilâhîye varan bahtiyar kullarından eylesin…Âmîn!


Yüklə 43,57 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin