ATATÜRK VE KÜLTÜR
Yrd. Doç. Dr. İbrahim ARSLANOĞLU G.Ü. Öğretim Üyesi
Atatürk'ü anlayabilmek için, tarihi seyir içinde Türk Toplumunun sosyal ve kültürel değişmelerine kısa bir göz atmak gerekir.
Başlangıçta Orta Asya'da yaşayan Türkler, bir görüşe göre Samanlık (İnan, 1976, s. 181), bir görüşe göre Gök Tanrı dinine (Kafesoğlu, 1984, s. 295) mensuptular. O zaman Türkler için hedef Doğu yani Çin'di. Çin üzerine seferler düzenlediklerinden, tarihi kaynakların bildirdiğine göre Çin Şeddi, Türk akınlarına karşı korunmak için yapılmıştı.
Ne zaman ki, Türkler müslüman oldular, onlar için Çin hedef olmaktan çıktı ve Batı'ya yöneldiler (Sezer, 1981, s.149). Atatürk'ün deyimiyle Batı'ya, hep Batı'ya doğru yürüdüler.
islam dini, Türklerin hedeflerini değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda onların sosyal hayatları, dünya görüşleri ve kültürleri üzerinde büyük değişiklikler yaptı. Aile yapısından alfabeye ve dile kadar bir sürü şey değişti. Türk diline birçok islamî kavramlar girdi. Toplumsal hayatta daha önce yer almayan ramazan, bayram, kurban, sünnet vs. gibi toplumsal yaşayış biçimleri, Türk'ün sosyal hayatına girmiş oldu.
İslâm medeniyetine isteyerek giren Türkler, bu medeniyet içinde Farabî, Ibn-i Sina, El-Birüni ve El-Harezmî gibi büyük bilim ve fikir adamları yetiştirdiler.
Bir medeniyetten ötekine geçen milletler ortak medeniyetten yararlandıkları gibi, bu medeniyet içinde kendi öz kültürlerini kaybetme tehlikesi üe karşılaşabilirler (Korkmaz, 1982, s.4).
Orta Asya'da yaşayan eski Türklerin islamiyetten önce bir milli kültürleri ve milli yazılan vardı (inan, 1976, s.181). PrcJ. Osman Turan'a (1959, s.4) ve Jorge Blanco VillaltaVa (1982, s.635) göre Türkler, müslüman olunca kendi öz kültürlerini terkettiler.
Daha sonra Anadolu'ya gelen Türkler, burada Anadolu Selçuklu devletini kurdular ve Farsça, aydın tabakanın konuştuğu ve yazdığı bir dil haline geldi. Zamanla buna tepki doğdu. Karamanoğlu Mehmet Bey, Türkçe'den başka bir dil kullanılmayacağına dair bir ferman yayınladı.
Osmanlıların başlangıcından, Fatih devrine kadar Türkçe'nin küttür hayatına/hakim bir dil olduğunu, yazılan eserlerden anlıyoruz. Yavuz'dan itibaren Farsça'nın yayılmaya başladığı ve daha sonra Osmanlıca denilen (Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı) halkın anlamadığı fakat, aydınların konuştuğu bir dilin teşekkül ettiğini biliyoruz.
Osmanhlar'ın Batı devletleri ile ilişkisi bu devletin kuruluşundan yıkılışına kadar devam etti ve yüzyıllarca süren savaşlar yapıldı. Osmanlılar Batılılara,"küffar" diyordu. Yâni kendisini onlardan mânevi kültür olarak üstün görüyordu. Buna ilaveten maddi kültürde de (teknoloji) Batı'dan üstün olduğu için savaşların çoğunda galip geliyordu.
Ancak Rönesans'tan sonra, Batı toplumlarında bilim ve teknolojide büyük gelişmeler oldu. Batı ile sadece savaşan ve orada neler olup bittiğinden haberdar olamayan Osmanlı Devleti, bilirrvve toknolojide Batı'nın gerisinde kaldı. Fakat sürekli yenmenin kendisine verdiği üstünlük duygusu ile bu durumun uzun süre farkına varamadı.
Ne zaman ki, II. Viyana kuşatması yapıldı ve Osmanlı Devleti yenildi bundan sonra ardı arkası kesilmeyen yenilgiler silsilesi birbirini takip etti. İşte o zaman yetkililer ve osmanlı aydınları bu yenilginin sebepleri üzerinde düşünmeye başladılar.
Oysa bu çöküşün tarihi ve sosyal sebepleri daha önceki yüzyıllara
dayanıyordu. Şöyleki, Fatih, Gazali ile Ibn-i RüşcTün fikirlerinin tartışılmasını,
Bursa'lı Hocazâde ile Tusi'nin torunundan istemiştir (Koçer, 1970, s.11). O
dönemde bilimsel çalışmanın temeli olan tenkitçi zihniyetin var olduğunu,
görüyoruz. Fakat II. Beyazıt zamanında bu zihniyetin ortadan kalkmaya
başladığını şu olaydan anlıyoruz: Molla Lütfi düşüncelerinden dolayı idama
mahkum edilir. Padişah II. Beyazıt bu değerli bilim adamının idamını istemediği
halde, ulemaya karşr gelemediği için idam kararını onaylamak zorunda kalır '/
(Kayaoğlu, 1981, s.66). -
Osmanlı imparatorluğumun son dönemlerinde ilim zihniyetinin
tamamen yok olduğunu şu olaylardan anlamaktayız: İkinci Darûl Fünûn 1870'
tarihinde açıldı, ilk dersfveren Cemâleddin Efgâni konferanslarından birinde "
"Peygamberlik sanatlardan bir sanattır" dediği iddia edilir. Bunun üzerine -
Filibe'M Halil Feyzi Efendi bir taraftan medreselileri kışkırtırken, diğer taraftan
Cemâlettin-i Efgâni'yi kâfirlikle suçlayan ve katlinin gerektiğini bildiren bir kitap.;
yazdı, Efgani yurtışına kaçtı ve Darül-Fünûn bir yıl sonra kapatıldı (Koçer, .;
1970, s.11).
Bu olay hakkında devletin resmj tarihçisi şu satırları yazar: Ramazanın
onbeşinden sonra saat üçten dörte kadar halka açık derslerde astrarlomi,
fizik, makinalar, sanayinin gelişmesi, mebadi-i servet, seyahat gibi .derslerle
halkın akidelerini bozmak ne fezahattir (a.g.e., s.11). Yani kısacası, astranomi,
fizik, sanayinin gelişmesi, makina bilgisi, ekonomiye başlangıç gibi derslerin
insanların inançlarını bozacağı iddia edilmektedir. ~
Kısacasr'başka kültürlere kapısını kapamış olan Osmanlı İmparatorluğu bu tutumunun bedelini ağır ödeyecekti. Nitekim de öyle oldu; yıllarda kendisini üstün gördüğü bir kültür karşısında Osmanlı İmparatorluğu yenik düştü. Kurtuluşu bu medeniyeti tanımak ve onu kendisine maletmekte buldu (Cobb, 1963, s.44).
Batı medeniyetini kabullenmek te Osmanlı İmparatorluğumu İçine düştüğü müşkül durumdan kurtarmaya yetmedi, çünkü aradaki mesafe bir hayli açılmıştı ve İmparatorluk gittikçe çökmeye başlamıştı. Üstelik bu çöküş sırasında İmparatorluğun içinde yaşayan çeşitli toplumlarda Fransız Ihtilali'nin de etkisiyle yavaş yavaş milliyet bilincinin uyanmaya başladığını görüyoruz. Batılı gelişmiş ülkelerin de desteğiyle bu toplumlarda bağımsızlık ayaklanmalan başladı ve sonunda hepsi bağımsız birer devlet oldular. Osmanlı İmparatorluğu parçalanmakla kalmadı, bu imparatorluğun belkemiğini teşkil eden Türklerin yaşadığı Anadolu, düşmanlar tarafından işgal edildi ve Türklük esir oldu. Türk milleti bu esarete kendi bağrından çıkardığı Mustafa Kemal'in önderliğinde isyan etti ve ülkeden düşmanlan kovarak İmparatorluğun yerine kendi adını taşıyan milli devletini, Türkiye Cumhuriyetini kurdu.
Atatürk'ün kültürle ilgili düşüncelerine gelince...|
Atatürk sadece bir komutan ve devlet adamı değil aynı zamanda bir fikir
ve kültür adamıdır. O'nun kültürle ilgili sözleri ve kültür alanında'yaptığı
inkılâplar bunu göstermektedir.
Atatürk der ki: "Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür. Kültür okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mana çıkarmak, inttoah almak, düşünmek, zekâyı terbiye etmektir. Kültür, insanlık vasfında insan olabilmek için bir esas unsurdur (İnan, 1971. s.45).
Atatürk şöyle devam eder: "Kültür, tabiatın yüksek feyzleriyle mesut olmaktır. Bu ifade içinde çok şey mündemiçtir. Temizlik, saflık, yükseklik, • insanlık vb. bunların hepsi insanlık vasıflanndandır. İşte kültür kelimesini mastar şekline soktuğumuz zaman tabiatın insanlara verdiği yüksek vasıflan kendi çocuklarına, hafidlerine ve âtisine vermesi demektir. Bugün T.C. çocukları, kültürel insanlardır. Yâni hem kendileri kültür sabihidirler hem de bu özelliği çevrelerine ve bütün Türk milletine yaymakta olduklarına kânidirier (a.g.e. s.46).
Atatürk^923'te şöyle konuştu: "Osmanlı Devleti'nin gerilemesi Avrupa ile bağlarını kestiği gün başlamıştır. Geleneklerimiz ve çıkarlarımız bizi, düşünce biçimi bakımından Batı'ya yönelmiş bir Türkiye kurmaya itmektedir. Biz Türkler, her zaman doğudan batıya yürüdük. Uygarlığı benimsemek
isteyip de batıya yönelmemiş ulus varmı dır? (Atatürk Söylev ve Demeçleri Cilt:3, 1961, s.68).
Atatürk kültürümüzün milli olması gerektiğini 15 Temmuz 1921'de toplanan "Maarif Kongresi"nde şöyle dile getirir: "Milli terbiye programından bahsederken eski devrin bütün hurafelerinden sıyrılmış, doğudan batıdan nelen yabancı etkilerden uzak milli seciyemizle uygun bir kültürü kastediyorum. Milli dehamızın gelişmesi ancak böyle bir kültür ile kabildir, Yaratacağımız kültür, milli kültür zemini ile o zemin ise milletin seciyesi ile uygun olmalıdır (Ergün, 1982, s.17-18).
Yine 15 Temmuz 1923'te toplanan "Birinci Heyet-» İlmiye iopiantısfnda ele alınan konular arasında "Milli Hars" yani milli kültür
konusuna da yer verilmiştir (a.g.e. s.26-27).
1.2.1934-1.2.1938 tarihleri arasında Milli Eğitim Bakanlığı'mn adı "Küllür Bakanlığı" olarak değiştirilmiş ve o dönemde bir de "Kültür Bakanlığı Dergisi" adıyla bir dergi de yayınlanmıştır (Ortaç, 1977, s.38).
Atatürk ilk önce kendi özelliklerimizi, kendi kültürümüzü tanımamız gerektiğini, bunu yeterince yapmadığımızı ve hatta kendimizi ihmal ettiğimizi şu satılarlarla dile getirmiştir: "Araştırmalarımıza zemin olarak kendi memleketimizi, tarihimizi, kendi ananelerimizi, kendi özelliklerimizi ve ihtiyaçlarımızı almalıyız. Aydınlarımız bütün dünyayı, bütün diğer milletleri tanır, lakin kendimizi tanımayız (Ergün, 1982, s.155).
Kendisini tanımayan ve kendisine saygı göstermeyen milletlerin akıbetlerini de şöyle görür "Dünyanın bize saygı göstermesini istiyorsak önce biz kendi benliğimize ve milletimize saygı göstermeliyiz. Bilelim ki, müH benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır (Oskay, Bozdoğan, 1962.
s.72).
Atatürk 30 Ağustos 1924 günü Dumlupınar'da yaptığı konuşmada şöyle diyordu: "Efendiler, harb muharebe yalnız karşı karşıya gelen iki ordunun çarpışması değildir, milletlerin çarpışmasıdır. Meydan muharebesi; milletlerin'bütün mevcudiyetleriyle, ilim ve fen sahasındaki seviyeleriyle. ahlâklarıyla, harslanyla, hülasa bütün maddî ve manevî kudret ve fazîletleriyle ve her türlü vasıtalarıyla çarpıştığı bir imtihan sahasıdır. Bu sahada çarpışan milletlerin hakiki kuvvet ve kıymetleri ölçülür. (Sayılı, 1985, s.4).
Bu ifadelerle Atatürk, savaşta milletlerin maddî ve manevî kültürlerinin birlikte çarpıştığım, galip gelmek için sadece silahların yeterli olmadığını en az
nun kadar n silahı kullanan kişilerin manevî kültürlerinin de önem taşıdığına
dikkati çekmiştir. Yaşamanın en yüksek ülkü olduğu ve kendisini vatanı için
•] feda edebilme inancının yaşamadığı bir toplum hangi türlü gelişmiş silahlara
İ sahip olursa olsun, sonunda mutlaka yenilmeye mahkumdur.
Eğitim tarihi, eğitimin kültürden ayrı düşünülemiyeceğinf ortaya koymaktadır. Eğitim ve küttür birbirini şekillendirir. (Vanş, 1985, s. 121).
Kültür yetişme tarzıyla yakından ilgilidir. Çocuklar içinde bulundukları çevreye göre şekil alırlar. Çevreyi ve eğitim tarzını değiştererek yeni nesiller yetiştirilebilir (Kaplan, i982, s.20). Nitekim cumhuriyetten sonra yetiştirilen Atatürkçü nesil bunun açık bir örneğidir.
Atatürk devrinde, medeni bir millet olmanın milli kültürden geçtiği anlaşıldığı için, eğitim ve öğretim Türk tarih ve kültürüne yöneltilmiş, ilk ve ortaöğretim programları bu maksada göre düzenlenmiş, üniversite kürsülerinde Türklük önemli konu haline getirilmiştir (Kafesoğlu, 1970, 88-89).
işte bu sebeple Mayıs 1927 tarihli ve Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati imzasını taşıyan bir genelgede şöyle denilmektedir: "Müdür ve öğretmenler derslerde ve eğitim faaliyetlerinde Türkiye'yi ve Türklüğü eksen ve merkez almak zorundadırlar (Akyüz, 1982, s.20).
Atatürk'ün "Eğer Cumhurreisi olmasam, maarif vekilliğini isterdim", (inan, 1971, s.45) demesi O'nun eğitim ve öğretim işlerine ne kadar önem verdiğini ve bir toplumun hayatında bu işleri ne kadar değerli bulduğunun açık bjr kanıtı olsa gerektir.
Atatürk 1 Kasım 1937de TBMM'nin açış konuşmasında "Bizi uygarlık yolunda yükseltecek olan da bütün insanlarımızı/düşünebilen insanlar yapmaktır (Akarsu, 1979. s.130), demişti. Ülkemizde bilim ve teknolojinin gelişmesi ve demokrasinin yerleşmesi için düşünebilen kafalara bugün her zamankinden daha çok muhtacız. Eğitim sistemimizin bunu bir ölçüde olsun başarbilmesi, en önemli sosyal problemlerimizden birisine çözüm getirmiş olacaktır.
6
Atatürk, onak kültürü benimseyen bir millet oluşturmanın yolunur*,
Dütüp vatandaşların aynı eğitimden geçirilmesiyle mümkün olabileceğini
^Eğitimde Birlik Yasasının TBMM'de kabulünden sonra yaptığı konuşmada şu
' şekilde dile getirmiştir: "Uygar uluslar önünde saygı kazanmak isteyen Türk
milleti, evlatlarına vereceği eğitimi, mektep ve medrese gibi iki kuruma teslim
etmeye hâlâ katlanamaz. Eğitim ve öğretim fcrıeştirilrnedikçe avn. fikir ve aynı
zihniyette bireylerden oluşan bir ulus yapmaya imkan yoktur (Vanş, 1982,
S.28). .
Milletlerin gelişme seviyeleriyle eğitimleri arasındaki bir parâllellik bulunduğunu Atatürk 1920'de şöyle ifade etmişti: -Eğitimdir ki. bir ulusu ya özgür, bağımız şanlı ve yüce bir toplum halinde yaşatır ya da onu köleliğe ve yoksulluğa sürükler (a.g.e. s 27).
Atatürk Türk-toplumunun birlik ve bütünlüğünün korunması için
ektime düşen görevleri şu şekilde açıklar: rÇocuklarım.z. ve gençlerimizi
\vetisi.r.rken b.rligimize taarruz eden her kuvvete karşı müdafaa kabiliyetiyle
donatılmış bir nesil yetiştirmeye muhtaç olduğumuzu unutmayalım (Ergün.
1982, S,17-1B). * _.
Osmanlılarda bilinçli bir kültür politikası olmadığı için idareci ve aydın zümreler Arap ve Iran hayranı olmuşlardı (Koymen, 1981, s.10). Osmanlı aydır*««şa§ıl«k duygusu içinde Türklüğünden utanıyor ve Avrupalı olmaya
çalışıyordu (Ergün. 1982, 8 152).
Çünkü Osmanlı Devletinde. bu devletin Tûık devleti olduğu gerektiği şekilde belirtilmediği gibi. Osmanlıların atası olan Selçuklu medeniyetinden ve tslam öncesi Ortaasya Türk tarihinden hiç soz edilmiyordu (Feyzioğlu, 1986, ş.171). Bu da gösteriyor ki, Osmanlılarda tarih bilinci olmadığı gibi. bir da politikalarda bulunmamaktadır.
Vaktiyle müstemlekemiz £lan Arapların dHinin ve Farsça'nın bilim dM sayıldığı günümüzde. Türkçe'nin hâlâ bilim dili sayılmaması her Türk'ü derinden düşündürmelidir. Geçmişte Farabî ve Ibn-i Sina El-Harezmi gibi Türk bilim adamlan ArapçaVı, Mevlâna Farsça'yı kullanarak bu dillerin gelişmelerine yardımcı olmuşlardır. Bugün de bazı üniversitelerimiz. İngilizce eğitim yaparak
bu dilin gelişmesine hizmet etmektedirler. Bu eğitim kurumlarında temel dil ingilizce'dir. Türkçe ikinci derecede kalmaktadır. Gerçekte bunun tam tersi olması gerekmez mi? •-......
Atatürk'ün inkılapları arasında kültür hayatamızın gelişmesinde rol oynayan en önemlilerinden birisi medresenin kaldırılması, diğeri ise laikliktir.
Osmanlı medreselerinde 15. ve sonraki yüzyıllarda Türkiye'nin
gelişmesine parlak bir şekilde katkıda bulunan bilim adamları yetişti ve bunlar
Fatih ve Kanuni'ye devlet yönetiminde faydalı oldular (Villalta, 1982,
s 635-636).
18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun çöküşü ile beraber medreselerin gelişmesi de durdu. Medreseler, her türlü gelişmeyi reddederek sadece Kufanı ve hadisleri ezbere okuma, Aristo Mantığı ve İslam yazarlarının kitaplarına itibar eder hale geldi. Medrese öğretimi ise, din ve 'ahlak dersleri ile birlikte okuma yazma ve aritmetikten ibaretti. Eğitim sistemi ezbere dayanıyordu ve öğrenci düşünme alışkanlığını yi1irmişti(a.g.e. s.636-637).
XVI. yüzyıldan itibaren gerilemeye başlayan medresede 1691
tarihinden itibaren ilmi hürriyet kalkmıştır. Çünkü bu tarihten Hibaren
Abdurrahman adlı birisi yargılanarak idama mahkum edilmiş ve bu ceza yerine
getirilmiştir. Medresenin çöküşünden ve müsbet ilimlere karşı ilgisizliğinden
Katip Çelebi ve Koçi Bey gibi düşünürler şikayet etmişse de aldıran olmamıştır
(Koçer, 19709, s 12). , .
Avrupa, felsefe bilim ve teknoloji aşamalarını yaşarken Osmanlı medreseleri programlarında Avrupa dillerinin öğretimine yer vermediği için Batı'daki gelişmeleri takip edememiştir (Varış, 1985, s.27). Türk toplumunu kapalı bir sistem olarak tutan zihniyetin kaynağı medrese idi. Bunların kapatılması ile Türk/toplumunun Batı kültürü ile temasını önleyen engel kaldırılmış oldu (Cobb, 1963, s.49).
Laikliğe gelince, İslam dininin özünde Jaiklik bulunmasına ve Selçuklularda bunun örneği yaşanmış olmasına rağmen Osmanlıların son dönemlerinde buna riayet edilmemiştir.
8
i Selçuklularda şeriat icabı hem dini reis hem de devlet başkanı olan halifenin yetkileri daraltılmış dünya işlerinin yönetimi Türk sultanlarına bırakılmıştı, islâm amme hukukundaki bu önemfi değişiklik dolayısıyla birbirine karışmayan biri dini reis (Şeyhülislam), diğeri sultan olmak üzere iki baş bulunmaktadır (Kafesoğlu, 1970, s.88-89). ■
islâmiyette ruhban sınıfı olmadığı halde, medrese yaptığı öğretim ve bu öğretime dayalı sosyal fonksiyonlarla haktan ayn bir sınıf doğmuştur (Kaplan, 1982, s.20). Bu sınıf, özellikle Osmanlıların çöküş döneminde ülkede yapılacak işleri adeta tekeline almış, onların müsaade ettiği şeyler yapılabilmiş, etmedikleri yapılamaz hale gelmiştir.
Yine Osmanlıların son dönemlerinde bir yeniliğin kabulü için, Şeyhül-islam'ın araştırarak fetva vermesi gerekidi. Böylece zaten kapalı olan f Osmanlı toplumu, bu tutumla daha da kapalı hale gelmişti (Cobb, 1963, s.48). Bu sebeple Osmanlı toplumuna matbaanın fetva ile girdiğini herkes bilmektedir. Gerçekte islam dininin özünde böyle bir şey yoktur. Çünkü, islam dini kadar bilime ve gelişmelere açık bir din yoktur. Fakat böyle bir din, bir zamanlar Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin doğmasına yol açarken, bir zamanlar (Osmanlı toplumunun çöküş döneminde) gelişmeye mani bir anlayış şeklinde görünebflmiştir.
İşte Atatürk'ün getirdiği laiklik sayesinde toplumun gelişmesini önleyen fetva engeli aşılmış ve Türk toplumu dünyadaki bütün kültürlerle temasa geçmiştir.
Atatürk, adı bile konmamış bu millete Türk", devlete de "TC devleti adını vermiştir. Kendisi de "Atatürk" soyadını alarak Türk'f^özünü kültürel hayatımızın bütün alanlarına sokmakla kalmadı, milletin oluşmasında çok büyük rolü olan dil ve tarih konulan na büyük önem verdi. Bu maksatla Türk'ün dilini ve tarihini araştıracak bir fakülte (DTCF-1936) ile Türk Tarih (1931) ve Türk Dili (1932) kurumlarını kurdu. Bundaki amaç Türk dilini bilim dili yapmak, Türklerdeki tarih bilincini uyandırmaktı. Kısacası, milli bir kültürün doğmasına ortam hazırlamaktı. Çünkü, milC bir kültüre sahip olmayan milletler, yok olmaya mahkumdurlar.
KAYNAKLAR "'"
i Akarsu. Bedia. "Atatürk ve Kültür". 'Türk Dili, 40 (336). 9.79.129-133.
i Akyüz, Yahya. Türk Eğitim Tanhi, A.Ü.E.B.F yayını 1982.
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri. Cilt:3. 1961, s.68
V
, Cif 1 2 Bısks. Ankara.- 1961, s.230.
| Cnbb. D.J. .Doğu ve Batı Kültür Varlıklarının Değerlendirilmesinde Öğretimin
■ Rolü, Çev: Fatma Varış. Ankara. Unesco Türkiye Milli Komitesi
i yayını, 1963. s.44 ■ . .. .. • • '.. • .
Çubukçu. İbrahim Agah. "Atatürk ve Kültür", Silahlı Kuvvetler Dergisi, 100
(277), 3.81.17-19 " ' •
' Ergin. Mustafa. Atatürk Devri Türk Eğitimi, Ankara, AÜ. DTCF. yayını, 1982. _
, .....-■ ;
Ergin, Osman. Türk Maarif Tanhi, cilt:5. İstanbul, 1977. ' -
Feyzioğlu. Turhan. "Atatürk ve Fıkır Hayatı", Atatürk İlkeleri ve inkılap Tarihi II,
•Ankara. YÖK. yaymı, 1986, s. 171. : . '
Gerede. B.Hüsrev. 'Atatürk". Belleten. 10(80-75) 10, 56, 565-570.
Hacıhasanoğlu, Muzaffer. "Atatürk ve Kültür". Halkevleri Dergisi. 8 (85) 11.73.6-8
İnan. Abdulkadir. Eski Türk Dini Tarihi. İstanbul, Kültür Bak. yay. 1976. İnan, Afet. Atatürk'ten Yazdıklarım, M.E.B. yayını, 1971. •
1 O
Kafftsoğlıı. Ihrahfm. Türk Milli Kültürü, 3Baskı, İstanbul. Boğaziçi yay. 1984.
Türk ™>'>!vetçiliğinin Meseleleri, İstanbul, 1970. .
Kantarcıoğlu, öevim. 'Çağdaş Kültür ve Medeniyet ^Kavramlar, Işığında Atatürk'ün Kültür Anlayışı'', Milli Kültür, (40). 6.83.. 4-8.
Kaplan, Mehmet Kültür ve Dil, Ist.Dergâh yay. 1984.
Kayaoğlu, ismet. "Atatürk'ün Kültür Politikası'. Silahlı Kuvvetler Der. 100
(279), 9.81.63-71. ' ■ -
Kocaman, Ahmet. "Atatürk ve Kültür, Türk Dili, 45 (371). 11.82.267-269.
Koçer, H.Ali. Türkiye'de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişmesi, ist. MBB.
yayını 1970. ■ ' ■
Korkmaz Zeynep. 'Atatürk'ün:-Türkiye Cumhuriyetinin Temeli Kültürdür-
sözünün Üzerinde Kısa Bir Değerlendirme'. Milli Kültür. (36),.
10.82, 4-5. •- '■ '. '
Köymen, M.Altay. 'Atatürk'ün Kültür Siyaseti-, Milli Küttür, 2 (6.7.8) 11-12,
80, 1.81, 10-13. Kuran, Ercüment "Atatürk'ün Kültür Siyaseti', Sûmerbank Dergisi, 13,
(149), 11.74, 62-63. ,
Oskay. Unsal. Bozdoğan, Erdoğan. Sosyal ve Kültürel Düşünceleriyle
Atatürk. 1962. ,
i
Ortaç, Sefahattin. 'Kültür hizmetlerinin Tarihi gelişimi ve Düşündürdükleri".
Milli Kültür, 1 (2), 2.77,38. >
Sayıi>. Aydın, "Yayma Baslarken" Erdem, cilt:1, sayı:1. 1.85. 1 5.
Sezen Baykan. Toplum Farklılaşmalar, ve Din Olay,, İstanbul.. İÜ. Ed.
Fakültesi yayını. 1981. Tan. Nail "Atatürk'ün Kültür Politikası". Ankara ticaret odası Der. (10/11).
10/11.75, 10-14. ~ .-
Turan Osman, Türkiye'nin Manevi Durumuna Umumi Bir Bakış, Türk Yurdu.
273/274, İstanbul. 1959, s.4.
1 1
Öner Raaıp. "Atatürk'ün Kültür Tanımı", Hisar, 15 (140), 8.75. 13-14.
Vanş, Fatma. "Eğitim Yoluyla Atatürkçü Çizgide Milli Bütünleşme", Milli Eğitim
Dergisi. 57. (4-5-6) 82, 27-28. -
Eğitim Bilimine Giriş, 3.Baskı, Ankara, A.Ü. EBF. yayını. 1985.
Villa/ta, Jorge Blanco. Atatürk. Çev: Fatih Özsu, Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay. 1982.
1 2
Dostları ilə paylaş: |