Eğer bu eklentide resimler varsa, görüntülenmeyecekler



Yüklə 218,02 Kb.
səhifə1/3
tarix04.11.2017
ölçüsü218,02 Kb.
#30626
  1   2   3

Eğer bu eklentide resimler varsa, görüntülenmeyecekler.  Orijinal eklentiyi indir

 
 
 


 

BİREY ve KİTLE

ERNST TOLLER 
 
 
 
 

ÇEVİREN: ÜNSAL COŞAR 
KİŞİLER
 
 
 
 
 

Kadın -Kelepçeli 

Adam -Katip 

Yoldaş 


İsimsiz 

Dost -Gardiyan 

Subay 

Rahip 


Bankerler 

Kadın, Erkek İşçiler 

İşçi Muhafızlar 

İdam Mahkumları 

Fahişeler 

Askerler 

Gölgeler 

Kadın Mahkumlar



1.TABLO 

(İşçi hanının arka odası. Beyaz boyalı duvarlarda askerler meclisinin ve kahraman isyancıların resimleri asılı. Odanın ortasındaki kaba şekilli bir masanın etrafında Kadın ve birkaç İşçi oturmaktadır.) 

1.İşçi  : Büyük kongre salonunda el ilanları dağıtıldı.

Yarın fabrikalar erkenden kapanacak.

Yığınlar çok heyecanlı. Yarın - karar.

Hazır mısınız, yoldaş?

Kadın : Hazırım.

                     Kuvvet her nefesle daha da büyür - Kalpteki kanın sözcüklere dönüşeceği,

                     Sözcüklerin de eyleme döküleceği

                     Bu anın gelmesini nasıl da istiyordum.

                     Acizlik, sık sık beni sarsıyordu - ve azap, öfke ve utanç içinde yumruklarımı    sıkıyordum.                                      

                      Kirli kağıtlar “Zaferi” bildirdiği zaman,

                      milyonlarca el beni havaya kaldırıp,

                      Ağlayarak bağırır :

                     ”Ölümümüzden sen suçlusun! “

                      Evet, titreyen, köpüren yeleleriyle her at

                      Sessizce beni suçlar... beni suçlar-

                     Yine de yarın yapacağım son çağrı için vicdanım öfkelenecek.

                      Orada isyanı ilan edecek ben olmayacak mıyım?

                      İnsanoğlu feryat ediyor, İsyan! Tabiat feryat ediyor, İsyan!

                      Nehirler sızlanıyor, İsyan!

                      Sanki köpeğim bile, eve döndüğümde, üzerime sıçrarken bunun için havlıyordu...

                      Bunu damarlarımda hissediyorum.

                     Yeşil masaların etrafında tıka basa doymuş bayların hazırladıkları

   tuzaklardan ve    

                      Baskıcı yönetiminden kurtulup, özgürleşmek isteyen

                     “Yığınlar” ayaklanacak.

                      İnsanlığın orduları, kudretli bir amaçla,

                      Bilinmez yüksekliklere ulaştıracakları bir barış modeli kuracaklar.

                      Kızıl bayrak... parlak başlangıçların bayrağı...

                      Şafağın sancağı...

                      Ona kim öncülük edecek?

2.İşçi : Sen! Seni takip ediyorlar!



(Sessizlik bozulur.)

Kadın : Kimsenin konuşmadığından emin olabilir miyiz?

Sizce polisin hiçbir şeyden haberi yok mu?

Askerler, salonun çevresini kuşatmış olmasınlar?

1.İşçi : Polis hiçbir şey bilmiyor. Bilseler bile,

Gerçek niyetimizi hiçbir zaman anlayamazlar.

Yığınlar salona hakim olunca,

Öylesine şiddetli bir sel gibi akacaklar ki, polis

Onları durdurmak için hiçbir şey yapamayacak.

Hem polis müdahalede bulunmaya cesaret edemez,

Bozuk düzen onların kuvvetini yedi bitirdi.

Ayrıca birlikler bizim tarafımızda-

Askeri meclis her yerde!

Yarın - yoldaş - karar!



(Kapı vurulur.)

İhanete uğradık!

2.İşçi : Seni bulmamaları gerek.

1.İşçi : Sadece bir kapı var.

2.İşçi : Pencereden!

1.İşçi : Pencere havalandırma boşluğuna açılıyor.

Kadın : Mücadele çok yakında...

(Kapı daha hızlı vurulur ve açılır. Adam, paltosunun yakası kalkık içeri girer, etrafına bakar, melon şapkasını çıkarır.)

Bir - dost...Hiçbir tehlike yok...Bana geldin; beni buldun.

Adam : İyi akşamlar. (yumuşakça) Lütfen beni tanıştırma. Seninle konuşabilir miyim?

Kadın : (diğerlerine)Yoldaşlar...

İşçiler : İyi geceler, yarına kadar. (çıkarlar)

Kadın : İyi geceler, yarına kadar.

Adam : Şunu açıkça söylemeliyim ki, sana yardım etmeye gelmedim.

Kadın : Bir an için tomurcuklanan hayali affet.

Adam : Onurum tehlikede - bu nedenle buradayım.

Kadın : Sebebi de benim öyle mi? Ne garip...

Onur, diyorsun. Burjuva sınıfının onuru mu?

Hoşnut olmayan birileri mi var?

Yoksa zorba çoğunluk,

Seni kutsal rütbelerinden men etmekle mi tehdit etti?

Adam : Lütfen alaycı olma.

Bana göre bir kural olan - başkalarına karşı düşünceli olmak -

Senin yabancı olduğun bir duygu.

Benim için  onurun katı kuralları hala geçerli.

Kadın : Bu biçim senin üzerine damgalanmış.

Adam : Kendine hakim olmak itaat anlamına gelir.

Kabul etmeliyiz ki...

Düşüncelerin sözlerimle ilgili değil.

Kadın : Gözlerini görüyorum.

Adam : Beni zor durumda bırakma.

Kadın : Sen... Sen...

Adam : Anlaşmamız için, işinden vazgeçmelisin.

Kadın : Sen...

Adam : Sosyal hizmet arzusu -

Kabul etmeliyim ki, övgüye değer -

Kendi çerçevemiz içinde yapılabilir.

Örneğin, gayrı meşru çocuklar için bir ev.

Fikirler tüm emeğin temelini oluşturur,

Alay ettiğiniz kültürün de bir göstergesidir.

Yoldaş dediğin yeni arkadaşların bile,

Evlenmeden önce çocuk sahibi olan kadını küçümserler.

Kadın : Devam et... Devam et...

Adam : İstediğin gibi davranmakta özgür değilsin.

Kadın : Özgürüm...

Adam : Sanırım bazı kişisel değerlendirmeleri üzerime almalıyım.

Bir çeşit saygı ölçüsü -

Eğer inanç yüzünden değilse, o zaman gösteriş içindir.

Kadın : İşim dışında hiçbir şeye saygım yok.

İşim, her şeyim, beni o yaşatıyor.

Adam : Seni tahlil edelim:

Yeni bir çeşit hizmet isteği, hareketlerine hız kazandırıyor-

Duyguların çelişkisinden doğmuş bir istek.

Anlayacağın gibi, ben, bu isteğin herhangi bir temel arzudan kaynaklandığını ima etmeye çalışmıyorum.

Kadın : Sözlerinle beni nasıl yaralayabilirsin?...

Söyle bana, hiç köylülerin evinde asılı

Madonna’nın resimlerini gördün mü?

Kılıçlar göğsü deler, yürek kocaman, karanlık yaşlarla kanar.

O şatafatlı, iğrenç, korkunç baskılar...

Öyle sıradan - ve öyle muhteşem ki...

Sen...sen...

Arzulardan mı bahsediyorsun?

Biliyorum - aramızda derin bir uçurum açılıyor...

Ama beni vazgeçiren geçici bir heves değil,

Yaşam tarzımı değiştirmek istemiyorum.

Bu bir ihtiyaçtı... Özümle ilgili bir ihtiyaç,

Varoluşumun karanlık derinliklerinin ihtiyacı.

İhtiyaç bizi şekilden şekle sokar, sana söylüyorum, ihtiyaç bizi değiştirir.

Sıkıntılardan, büyülerden veya ruh durumundan değil,

İhtiyaçtan - insan olma ihtiyacından söz ediyorum.

Adam : İhtiyaç mı? Senin ihtiyaçtan söz etmeye hakkın var mı?

Kadın : Sen... kocam... bana eziyet etme...

Şimdi başını tutuyorum...

Şimdi gözlerini öpüyorum...

Sen...


Başka şey söyleme...

Adam : Seni incitmek düşündüğüm en son şeydi...

Ama bu  yer...

Bizi biri duyabilir mi?

Kadın : Bizi bir yoldaş duysa bile ne çıkar?

Senin onur kuralından yoksun olsalar bile anlayışlıdırlar.

Ah, keşke onları anlayabilseydin, onların büyük ihtiyaçlarından bir nefes de sen alabilseydin.

İhtiyaç... bizim - olmalı... bizim!

Sen - sen onları aşağıladın...

Ve, onları aşağılarken, kendini de adileştirdin;

Kendi celladın haline geldin...

Gözlerindeki merhameti istemiyorum!

Ruh hastası değilim,

Biraz olsun hassas da değilim.

Ve olmadığım için de, onlara aidim.

Oh, sosyal düzen için bir kenara fırlattığın o perişan saatler -

Senin merhametini ve zayıflığını yola getiren bir şurup.

Çoğu yoldaş, benim şu anda güldüğüm gibi, sana... gülmediklerinde...

Senden utanır.

Adam : Yani - sen her şeyi biliyor olabilirsin.

Yetkililer - seni tanıyorlar.

Devlete bağlılık yemini ettim.

Baş dedektife bilgi verilmişti...

Aksi takdirde kariyerimdeki ilerleme imkansız olurdu.

Kadın : Ve...?

Adam : Bunları sana söylüyorum,

Çünkü, emin olduğun ama aldırmadığın sonuçlar

Beni de etkiliyor.

Özellikle, hem kocanın kariyerine,

Hem de devletin refahına zarar verdiğinden beri...

Kendi sınırlarımız dahilinde düşmana yardım ediyorsun.

Bu da boşanmamız için zemin hazırlıyor.

Kadın : Tabii... Eğer sana zarar verdiysem,

Eğer yolunda durduysam...

Adam : Hala zaman var.

Kadın : Öyleyse, tabii ki,

Öyleyse... Ben hazırım...

Suçu kabul ediyorum...

Korkmana gerek yok, bu yargılama sana zarar vermeyecek.

Sen...


Sen...Kollarım aç bir ihtiyaçla

Sana uzanıyor.

Sen...kanım sana doğru akıyor...

Bak - sensiz kuru bir yaprak gibiyim.

Sen benim çiçek açmamı sağlayan çiysin.

Benim kurumuş damarlarıma alevler saçan,

Meşale gibi yakan Nisan Fırtınasısın...

Ilık akşamlar vardı... delikanlılık heyecanı içindeki oğlanların

Bahar çığlıkları gibi...

Beni çayırlara, tarlalara veya ormanlar götür;

Usulca eğilip gözlerini öpeceğim...

Sensiz


Çok zayıf olacağımı biliyorum... Hiç şüphesiz...

(Kısa sessizlik)

Bağışla beni - şimdiye kadar zayıftım.

Durumu açıkça görüyor; davranışını anlıyorum.

Yine de - yarın yığınların önünde yer alacağım -

Yarın onlarla konuşacağım.

Yarın senin bağlılık yemini ettiğin, o devlete saldırarak,

Kanlı suratındaki eski maskeyi parçalayacağım.

Adam : Bu davranışın devlete ihanettir.

Kadın : Senin devletin savaşıyor;

Senin devletin insanlara ihanet ediyor!

Senin devletin insanları sömürüyor, bastırıyor ve

Haklarını ellerinden alıyor!

Adam : Devlet kutsaldır... Savaş onun sigortasıdır.

Barış zayıf zihinlerin hayaletidir.

Savaş, devletin sürekli varlığını sürdürdüğü,

Zaman zaman iç ve dış düşmanlarla tehdit edildiği,

Kesintiye uğramış bir ateşkesten başka bir şey değildir.

Kadın : Vebanın yiyip bitirdiği, yakılmış bir vücut

Nasıl yaşayabilir?

Devletin çıplak bedenini gördün mü?

Üzerinde onunla beslenen kurtları gördün mü?

İnsan etiyle beslenen tefecileri, sermayedarları gördün mü?

Görmemişsin... Devlete bağlılık yemini etmişsin;

Görevini yapıyorsun ve vicdanın rahat.

Adam : Bu karar son sözün mü?

Kadın : Son sözüm.

Adam : İyi geceler!

Kadın : İyi geceler!



(Adam giderken)

Seninle gelebilir miyim?

Bu gece son defa...

Yoksa çok mu utanmazım?

Yoksa bu arzum...

Çok mu utanmazca?...



(Kadın, Adam’ı takip eder. Sahne kararır.) 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

2.TABLO

(DÜŞ SAHNESİ) 

(Menkul kıymetler borsasında bir oda. Masada bir Katip; yanında Bankerler ve Simsarlar. Katibin yüzü 1.Sahnedeki Adam’ın yüzüdür.) 

Katip : Kaydedildi.

1.Banker : Cephaneler için, üç elli.

2.Banker : Ben dört yüz teklif ediyorum.

3.Banker : Dört yüz teklif edildi.

(4.Banker, 3.Banker’i öne doğru çeker. Arka taraftan açık arttırmaya katılanların ve satıcıların mırıltı halinde sesleri duyulur.)

4.Banker : (3.Bankere) Duydun mu?

Geri çekilmek şart.

Büyük taarruz

Başarılı olamaz.

3.Banker : Ya stoklar?

4.Banker : İnsan hammaddesi tükenmek üzere.

3.Banker : Yiyecek yetersiz mi?

4.Banker : Öyle.

Her ne kadar

Profesör Ude,

Saman çöplerinin

Yüzde doksan beşini öğütüp,

Boğazına düşkünler için

Yemek yapmayı düşünse de.

3.Banker : Ya liderler?

4.Banker : Mükemmel.

3.Banker : Yeteri kadar alkol yok mu?

4.Banker : Damıtıcılar fazla mesai yapıyor.

3.Banker : Sorun ne?

4.Banker : General

Doksan üç profesörü

Karargaha çağırdı.

Kurul üyesi,

Uzmanımız Glubor’u da.

Sonuçlar açıklanacak.

3.banker : Onlar mı?

4.Banker : Burjuva çevrelerinde

Tartışılmamalı.

3.Banker : Askerler, insan aşkı yüzünden

Zayıf mı düştüler?

4.Banker : Çok garip,hayır.

İnsan insandan nefret ediyor.

Bir şeyler eksik.

3.Banker : Eksik olan ne?

4.Banker : Hayatın işçileri çırılçıplak bırakıldı.

3.Banker : Eksik olan ne?

4.Banker : Yığınların mutluluğa ihtiyacı var.

3.Banker : Eksik olan ne?...

4.Banker : Sevgi.

3.Banker : Bu kadar yeter!

O halde savaş,

Devleti,

Kralları, bakanları,

Parlamenterleri,

Gazeteleri, kiliseleri,

İçine alan,

En önemli

En kuvvetli aracımız

Ve onları dans ettiren,

Dünyanın çevresinde dans ettiren,

Denizler üzerinde dans ettiren -

Bu savaş kaybedildi öyle mi?

Cevap ver : Kaybedildi mi?

Kesin sonuç bu mu?

4.Banker :Hesabın yanlış.

Sorunun nedeni bulundu -

Düzeltilecek.

3.Banker : Hangi yolla?

4.Banker : Uluslararası anlaşmalar aracılığıyla.

3.Banker : Bu biliniyor mu?

4.Banker : Tam aksine.

Onu borsadan bağımsız olarak

Ve milli renklerle giydireceğiz.

3.Banker : İyi finanse edildi mi?

4.Banker : Büyük bankaların sendikaları

İmzalayacak.

3.Banker : Kazanç?

Kar hisseleri?

4.Banker : Eşit olarak bölünecek.

3.Banker : Teşebbüs biçimi iyi görünüyor.

Peki plan nedir?

4.Banker : Kamufle ederek

Eğlence Evi :

Kazanma Arzusunu Kuvvetlendiren Bir Yer! diyeceğiz.

Gerçek ise :

Milli genelevler.

3.Banker : Muhteşem.

Yüz bin veriyorum.

Bir soru daha,

Harcanacak zaman ve

Enerjiyi vs. kim ayarlıyor?

4.Banker : Deneyimli generaller.

Standart kuralları

Biliyorlar.

3.Banker : Plan

Henüz düzenlenmedi mi?

4.Banker : Biraz önce söylediğim gibi,

Düzenleniyor.

Üç fiyat.

Üç bölüm.

Subaylar için genelev :

Tüm gece kalınabilir.

Onbaşılar için genelev :

Bir saat.

Sivil kişiler için genelev :

On beş dakika.

3.Banker : Teşekkürler.

Pazar ne zaman açılıyor?

4.Banker : Her an açılabilir.



(Arkadan sesler gelir. 3. ve 4. Bankerler arkaya gider.)

Katip : Piyasaya yeni çıktı :

Milli tahviller,

Savaş Eğlence Evi

Ltd.

1.Banker : Bir şey almıyorum.



2.Banker : Kar hissesi beni baştan çıkaramaz.

3.Banker : Yüz bin veriyorum.

Nominal değerinde.

Katip : Kaydedildi.

4.Banker : Ben de.

1.Banker : (2.Banker’e) Soğukkanlı olan alıyor.

Ne düşünüyorsun?

2.Banker : Şimdi bir telgraf aldım :

Batı sınırındaki birlikler

Yenilmiş...

1.Banker : Baylar,

Batı sınırındaki birlikler yenilmiş.



(Ağlamalar, çığlıklar, feryatlar.)

Sesler : Kaybedildi.

Bir Ses : Bir elliden

Cephane işlerini

Veriyorum.

Bir Ses : Sıvı Alev Güvencesi’ni

Veriyorum.

Bir Ses : Savaş Dua Kitabı Ltd.’i

Veriyorum.

Bir Ses : Zehirli Gaz İşleri’ni

Veriyorum.

Bir Ses : Savaş kredilerini

Veriyorum.

3.Banker : Bir yüz bin daha

alacağım.

Bir Ses : Ne?

Fiyatlar düşerken mi?

Bir Ses : Taarruzu kaybettiğimizi kim söyledi?

Bir Ses : Bu söylenti doğru mu?

Yoksa pazarın kontrolünü ele geçirmek için bir oyun mu?

Soğukkanlı olan

İkinci yüz binini de satın aldı.

2.Banker : Bir şeyler ters gidiyor.

Emrimi değiştir!

Bir elli -

Alıyorum.

Bir Ses : İki yüz

arttırıyorum.

Bir Ses : Üç yüz

Alıyorum.

Bir ses : Kim arttırıyor?

Dört yüz mü?

Alıyorum.

Katip : Kaydedildi.

4.Banker : (3.Banker’e) Yaşlı tilki tahmin etti...

3.Banker : Sorumu bağışla.

En önemli yöntemimiz

Kurtarıldı mı?

4.Banker : Bunu nasıl sorabilirsin?

Hayat mekanizmaları

Çok basittir -

Bir çatlak vardı...

Ortaya çıkarıldı

Ve derhal durduruldu.

Bugünkü yükseliş

Veya düşüş

Hiçbir şey ifade etmiyor.

Önemli olan

Çarkımızın dönüşünü devam ettirmek.

Ve bu sayede,

Sistem güvencede olacaktır.

Katip : Kaydedildi.



(Dost girer. Çehresi, ölümün ve hayatın parlaklığının bir birleşimidir. Kadına doğru gider.)

Dost : Baylar,

Çok çabuk emir veriyorsunuz.

“Kan - ve Sistem!”

“Birey - ve Sistem!”

Bunları birleştiremezsiniz.

Bir tekme

Ve bütün sisteminiz

Bir çocuk oyuncağı gibi

Kırıldı.


Dikkatli olun.

(Kadın’a) Konuş onlarla.

Kadın : (Sessizce) Baylar :

İnsanoğulları...

Tekrar söylüyorum :

İnsanoğulları!

(Dost ve Kadın yok olur. Kısa sessizlik.)

3.Banker : Duydun mu?

Madenlerde bir facia.

Görülüyor ki

İnsanlar ıstırap içinde.

4.Banker : Bir fikrim var :

Yardım amaçlı bir Festival.

Borsa binasında

Dans.

Muhtaçlara yardım için



Dans.

Talihsizlere

Yardım.

Eğer mümkünse,



Bir küçük dans.

Baylar,


Savaş Eğlence Evi

Ltd.’den


Bir lot

Alıyorum.

Bir Ses : Peki ya kadınlar?

4.Banker : İstediğiniz kadar çok.

Biri kapıcıya söylesin :

Burada


Beş yüz

Eşcinsel

Genç kız

Aranıyor!

Bu arada...

Bankerler : Bağışta bulunuyoruz!

Dans ediyoruz!

Muhtaçlara

Yardım!

(Altın parçalarının şıngırtılı sesi. Bankerler, yüksek ipek şapkalarıyla, borsanın etrafında tilki-yürüyüşü dansını yaparlar. Sahne kararır.) 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

3.TABLO

(Sahne karanlıktır.) 

Yığınların korosu :(Çok uzaktan sesleri gelir.) Çelikten kurallara

sonsuza dek yumaklanmış bizler,

Evlerimizin uçurumlarında sıkışıp kalmış bizler,

Makinelerin oyununa teslim edilmiş bizler,

Gözyaşı dolu gecede yüzlerimizi kaybeden bizler,

Sonsuza dek annelerimizden koparılan bizler,

Fabrikaların derinliklerinden size sesleniyoruz :

Biz ne zaman, yaşarken, yaşam sevgisini öğreneceğiz?

Biz ne zaman, çalışırken, emeğimizin tadını alacağız?

Kurtuluş ne zaman gelecek?

(Sahne aydınlanır. Büyük bir salon. Platformun üzerinde uzun, dar bir masa vardır. Kadın solda oturur. Odada Kadın ve Erkek İşçiler bir araya toplanmıştır.)

Genç İşçi Kızların Grubu :Mücadele yeni mücadeleleri doğurur!

Bu işverenlerle bir uzlaşma olmaz,

Laçka anlaşmalar, zayıf sözleşmeler de.

Bir grup yoldaşa emir verin :

Makineleri havaya uçurun!

Yarın fabrikalar havaya uçacak.

Makineleşme bizi, hayvanlar gibi pazara doğru güdüyor,

Makineleşme bizi metal mengenesiyle sıkıyor,

Makineleşme vücutlarımızı günden güne un ufak ediyor,

Ve bizi çivilere dönüştürüyor... vidalara...

Vidalara... üç milimetrelik... vidalara... beş milimetrelik,

Vücudumuz yaşamaya devam ederken,

Gözlerimizi kurutuyor, parmaklarımızı yiyor...

Kahrolsun fabrikalar! Kahrolsun makineleşme!

Ağlayan Sesler : Kahrolsun fabrikalar!

Kahrolsun makineleşme!

Kadın : Bir zamanlar körken, ve beni parçalayan

Motorların çubuklarını, kanımı emen makineleri hissettiğim zaman,

Ben de, sizin umutsuzluk çığlığınızı atmıştım...

Bu sizin görüşünüzü kısıtlayan bir rüya,

Geceden korkan çocukların rüyası.

Ama, bakın - yirminci yüzyıldayız.

Fabrikaların yok edilemeyeceğini

Kavramalıyız.

Dünyadaki bütün dinamitleri alın,

Ve, bir gecede, bütün fabrikaları havaya uçurun,

Gelecek bahar, tekrar yükselecekler

Hem öncekinden daha korkunç yaşamak için.

Artık fabrikalar işveren,

Ve birey de hammadde olmamalı.

Daha zengin bir hayata kavuşmak için,

Fabrikalar bizim hizmetkarımız olmalı.

Bireyin ruhu fabrikaların efendisi olmalı.

Bir Grup Genç İşçi : Bırakın hep beraber yok edilelim!

Sözlerimizin nasıl intikam ve öfkeye dönüştüğünü görün.

İşverenler saraylarda yaşıyor;

Kardeşlerimiz pis siperlerde çürüyor.

Bir yerlerde canlı güzellikler, zevkler, şarkılar, danslar var -

Geceleri bunları okur ve dişlerimizi gıcırdatırız!

Aydınlık ve bilgi için duyduğumuz özlem içimizi yakıyor...

Bu kutsal şeyi aldılar,

Ve bu korkunç bir şeye dönüştü.

Bazan, ama nadiren, tiyatro da

Bize ışık tutar,

Ve çok hoş... ve temiz... ve her zaman alaycı!

Okulda onların nefreti gençliğimizi elimizden aldı,

Sınıflarda ruhlarımızı yok ettiler.

Hiçbir şey ama ihtiyaç bizi feryat ettirir...

Bugün biz neyiz?

Beklemeyeceğiz!

Bir Grup Tarım İşçisi : Bizi anavatanımızdan vazgeçirdiler.

Bu zengin adamlar, fahişe alır gibi toprak alıyor,

Kutsal anayla kendilerini eğlendiriyorlar,

Ve ham vücutlarımızı cephane fabrikalarına dönüştürüyorlar.

Ama biz hasta büyüyoruz, toprağımızdan sökülüp atıldık,

Mutsuz şehirler bizi düş kırıklığına uğratıyor, gücümüzü kırıyor.

Toprak istiyoruz!

Herkes için toprak!

Sesler : Herkes için toprak!

Kadın : Gecekondu bölgesine gittim.

Pis damlardan gri yağmur suyu akıyordu;

Küflenmiş duvarlarda mantarlar filizlenmişti.

Ve bir odada güçlükle konuşan sakat biri şöyle dedi,

“Orada daha iyi durumdaydık....

Burada domuz ağılında yaşıyoruz...

Doğru değil mi... bir domuz ağılında?”

Gözlerinden utanç dolu bir gülümseme geçti.

Ve utancı beni utandırdı...

Kardeşlerim, çıkış yolunu bilmek ister misiniz?

Savaştan nefret eden bizler için,

Güçsüzlüğümüz bize bir yol bıraktı.

Grev! Artık anlaşmalar, sözleşmeler yok.

Cevabımız Grev olsun!

Güçsüz olan bizler granit gibi güçlü olacağız,

Uyduruk hiçbir silah bizi yenemez.

Sessiz taburlarımızı çağırın!

Suskun ordularımızı toplayın!

Haykırıyorum Grev!

Beni duyun :

Haykırıyorum Grev!

Moloch1 altı yıldan bu yana

Bizi şişmanlaştırdı.

Hamile kadınlar sokaklarda,

Doğmamış çocukların ağır yükünü

Taşıyamayacak kadar aç olduklarından bayılıyorlar.

Yokluk evlerinizde gözünü size dikmiş;

Veba ve delilik size bakıyor,

Ve açlık, artan açlık...

Fakat oraya - oraya bakın!

Bankerler içki alemlerinde kendilerini bitiriyorlar;

Şampanya her zorlu zaferi boğuyor;

Şehvet almış başını yürüyor ve ruhsatlar

Altın sunaklar çevresindeki dansı canlandırıyor.

Ya önde?

Kardeşlerinizin solgun yüzlerini görebiliyor musunuz?

Alacakaranlığın sisi ve donunda

Yapış yapış olmuş vücutlarını

Hissediyor musunuz?

O küflü nefesin kokusunu alıyor musunuz?

Haykırışlarını duyuyor musunuz? Size soruyorum.

Seslenişlerini duyuyor musunuz?

“Kardeşler size dönüyoruz!

Topların kanatlarına zincirlenmiş bizler,

Biz, çaresiz olanlar,

Size haykırıyoruz :

Yardım edin! Kurtarıcımız olun!

Siz - bizim kurtuluşumuz olun!”

Beni dinleyin. Haykırıyorum Grev!

Her kim, cephane ücretini alırsa,

Kardeşini aldatıyor demektir.

Ne dedim - aldatmak mı?

O kardeşini öldürür.

Ve siz, siz kadınlar!

Demir ocağında öldürücü silahların yapımına yardım ettiği için

Kısır kalan

Kadınların hikayesini duydunuz mu?

Oradaki erkeklerinizi düşünün!

Haykırıyorum Grev!

Sesler : Haykırıyoruz Grev!

Haykırıyoruz

GREV!


Yüklə 218,02 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin