KÖTÜLÜĞE İYİLİKLE MUKABELE ETMEK (VAAZ) :
Kötülük denilince; şer olan, fena olan her hangi bir şey, istenilen ve beğenilen nitelikte olmayan, hoşa gitmeyen, zararlı, tehlikeli, korku ve endişe veren, kişi veya toplum üzerinde olumsuz etkileri olan iş, eylem, davranışlar ve olaylar akla gelir. Genellikle "iyinin zıttı" olarak ifade edilir.
Önce kötülük nedir, neden istenmez diye düşünecek olursak; kötülük, insanın karşılaşmak istemediği bir durum olarak tanımlanabilir. Toplumu canlı bir varlık olarak düşündüğümüzde ve her canlı varlığın kendini korumak için çeşitli mekanizmalar geliştirdiğini düşünürsek, toplum içinde iyiliğin tavsiye edilip kötülüğün dışlanması temelinde her insanın bilinçaltına yerleşen, vicdan, acıma gibi duygularla açıklanabilir.
Bir de mevcut toplumsal durumdan kaynaklanan iyilik/kötülük kavramı vardır. Örneğin hırsızlığın kötü bir davranış olarak nitelendirilmesinde mevcut toplumsal durumun önemli bir payı vardır. Kimse kendi malının çalınmasını istemediğine göre hırsızlık kötü bir eylem olarak ifade edilir.
Ahlak dendiğinde genelde dini içerikli olup, aklın ve toplumun kabullendiği toplumsal kurallar akla gelir. Buradan anlaşılır ki mutlak ahlak yasaları yoktur. Toplum değiştiğinde ahlak kuralları da kendiliğinden değişir. Değişik çağda ve coğrafyada yaşayan toplumların birbirinden farklı ahlak kurallarının olması bunu gösterir.
Dünya üzerinde bir çok kötülük vardır. Kuşkusuz ki bunların sebepleri de çoktur. Bir kaç tanesini sayacak olursak:
1-İnsanın bencilliği,
2-İnsanın para, mal ve mülk hırsı,
3-İnsanların ruhsal yapılarının farklı olması,
4-Temel olarak insanların iyi eğitim alamamaları,
Kötülüğün temeli insana dayanmaktadır. Kıskançlık, başkalarını çekememe, daha fazla kazanma hırsı, daha çok fazla malım olsun hırsı gibi düşüncelerden dolayı başka insanlara, canlılara ve doğaya zarar verilmektedir.
Kötülüğün temellerinden biri de kişiler arası çıkar çatışmalarıdır. Ne yazık ki bazı insanlar başkalarına hiç acımadan, kendisini onların yerine koymadan ve düşünmeden onlara zarar verebilmektedir.
1/10
Kötülüğü engelleyebilmek için bize önemli görevler düşmektedir. Kötülüğü önlemek için ilk önce kötülük yapmak istediğimiz kişinin yerine kendimizi koyabilmeyi öğrenmeliyiz. Kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi bizimde başka kimseye yapmamamız gerekir. Herkesin kardeşçe, sevgi ile yaşayabilmesi, huzurlu ve mutlu olması da buna bağlıdır. Eğer başka insanlara zarar vermezsek, dünyamız daha güzel yaşanabilir bir dünya olur.
Dünya çok değişti. İnsanlar artık bir birlerini tanıyamaz hale geldi. Öyle bir hale gelmişler ki içlerinde ne dostluk kalmış ne de komşuluk! Para için birbirini öldürenlere ne demeli? Çevreye zarar verenlerse çabası. Teknolojinin iyi yanları olduğu gibi kötü yanları da var. En kötüsü ise çevreye zarar verilmesi ve buna kimsenin aldırış etmemesi. Peki ya eski dönemlere dönecek olursak, bir düşünün ortam tamamen doğal, o zaman televizyonun yerini mis gibi doğa kokusu ve insanların sevdikleriyle bir araya gelerek zaman geçirmesi alıyordu. Evet bunların hepsi geçmişte kaldı. Şimdi ne yazık ki denizler ve piknik alanları çöple dolup, çevre kirletiliyor, hayvan nesilleri yok oluyor. İnsanlar deodorant kullanmaktan kendi kokularını unutmuşlar. Böyle devam ederse ozon deliği daha da büyüyecek ve o zaman ülkemizle beraber dünya da yok olmaya mahkum kalacak.
İnsanoğlu bunun farkına varıp önlemlerini almazsa bu durumun kurtuluşu olmayacak. İnsanlar hiç mi gelecek nesli düşünmüyor? Gerçeği görmek istemeyen gözlerimizi açalım ve şöyle bir halimize bakalım, o zaman da aynı şeyleri düşünebilecek misiniz? O zaman çoktan iş işten geçmiş olacak ve gelecek neslimize en büyük kötülüğü yapmış olacağız.
Yaşanan kötülüklerin sebeplerinden biri de fikir ayrılığı veya uyuşmazlığı, kendi çıkarını düşünme ve makam hırsıdır. Dünyada yaşayan tüm insanların önüne serilen sayısız rızıklar ve nimetler ne yazık ki insanların gözlerini kör etmekte ve gerçeği görememektedirler.
Bir düşünün insanlar sırf kendileriyle aynı fikirde değil, onlar gibi düşünmüyor veya onlarla aynı kalitede yaşamıyor diye bomba atıyorlar ve daha birçok kötülüğü yapıyorlar, ama niçin ? diyelim ki şimdi yaşayan insanoğlu her şeye doymuş ve korkusuzdur. fakat savaş çıksa herkes bu kötülükleri bırakır ve canının peşine düşer. Bir düşünün aynı ülkede yaşayan ve aynı inanca sahip olan insanlar hiç birbirine kötülük yapar mı? yapmaz, fakat haberlerde gördüğümüz, duyduğumuz, yasadığımız her gün bir hırsızlık olayı, adam öldürme, aile içi şiddet ve daha nice kötülük var. çünkü insanların bazıları acıyı tatmamış ve daha önemlisi eğitim almamıştır. Örnek verecek olursak Voltaıre: "Büyük cinayetler ancak büyük cahiller tarafından işlenir." demiştir. Bu kötülükleri yok etmenin birinci yolu ise, eğitimden geçer. Bu dünya herkese yetecek kadar büyük, bu nedenle önce dünya çapında ilim adamları ve aydınlar gezi yapmalı ve insanları bilgilendirmelidir. Yer yüzünde Allah'ın halifesi olarak el ele tutuşup daha güzel bir dünya için çabalamalıyız.
2/10
İyilik ise; Allah'ın rızasını kazanmaya sebep olacak her güzel iş ve hayırdır. Müslüman, iyi olan, iyilik yapan ve başkalarının iyiliğini isteyen kişidir. Başkaları hakkında iyilik dilemeye "hayırhahlık" denir. Bunun aksi, yani başkalarının kötülüğünü istemek ise"bedhahlıktır”. Bedhahlık bir ruh hastalığıdır. Haset denilen kötü huy bedhahlıktan başka bir şey değildir.
İyilik yapmanın yolları çoktur. Müslüman, eli, dili ve malı ile yapabileceği kadar iyilikte bulunmalıdır. Bu, onun görevidir. Allah, mutlaka yaptığımız iyilikleri bilir ve karşılığını verir. Kötülük (şer) ile Müslümanlık hiç bir şekilde bağdaşmaz.
Müslüman sadece iyi olan değil, aynı zamanda başkalarının iyiliğini de isteyen, onlara iyiliği tavsiye eden, kendilerine iyilik için yol gösteren insandır. Hatta kötülükten sakındırmak da sonuç itibariyle iyiliktir. [1]
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿104﴾
"İçinizden, insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek, kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." [2] (Âl-i İmrân: 3/104)
كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۜ ....... ﴿110﴾
"Siz insanlık için meydana çıkmamış en hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder, fenalıktan alı korsunuz ve Allah'a imanınızda devam edersiniz......" [3](Âl İmrân, 3/110)
........ وَتَعَاوَنُوا عَلَى الْبِرِّ وَالتَّقْوٰىۖ وَلَا تَعَاوَنُوا عَلَى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِۖ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِ ﴿2﴾
"........ İyiliği emretmek ve fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın, günah islemek ve düşmanlık yapmakta yardımlaşmayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah'ın azabı çok şiddetlidir." [4] (Mâide: 5/2)
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَآءُ بَعْضٍۢ يَاْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَيُط۪يعُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ ......... ﴿71﴾
"Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirinin yardımcılarıdır. İyiliği emreder, Fenalıktan alı korlar, namazı gereği üzere kılarlar, zekâtı verirler. Allah ve Resulüne itaat ederler......." [5] (Tevbe: 9/71)
3/10
مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ اَسَآءَ فَعَلَيْهَاۘ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ ﴿15﴾
"Bir kimse iyi bir iş işlerse faydası kendisinedir; kim de kötülük yaparsa zararı kendisinedir. Sonra Rabbinize döndürülürsünüz." [6] (Câsiye: 45/15)
Ebû Musa (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:
-"Her Müslüman'a sadaka vermek vâciptir," buyurdu.
-Oradakiler: Yâ Resulellah! Eğer sadaka olarak verecek bir şey bulamazsa ne yapar, söyler misiniz? dediler.
-"Çalışır, elinin emeği ile kazandığını hem kendisi harcar hem de sadaka olarak verir, " buyurdu.
-Çalışmaya gücü yetmezse ne yapar, ne dersiniz, denildi.
-"Sıkıntıya düşmüş bir muhtaca yardım eder, " buyurdu.
-Böyle bir yardıma da gücü yetmezse, denildi.
-"İyilik ile, yahut hayır ile emreder" buyurdu.
-Bunu yapmaya da kudreti yetmezse, denildi.
-"Kötülükten kendisini sakındırır, bu da onun için bir sadakadır, " buyurdu.[7] (Müslim, zekât, 55)
Yine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Ümmetimin iyi ve kötü bütün amelleri bana gösterildi. İyi amellerin içinde, eziyet verecek şeyin yoldan kaldırılması da vardı. Mescidin kirletilmesi ve o hâliyle bırakılmasını da kötü ve çirkin ameller arasında gördüm. " [8]
Diğer bir hadislerinde de Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa hiç bir iyiliği hor görme." [9] (Nevevî, Riyazü's-Sâlihin, I, 159)
Daha pek çok ayet ve hadislerde insanlara iyilik yapmaları emredilmiş ve bunun yolları gösterilmiştir.
Bir insanın bizzat kendisine ve aile bireylerine karşı görevlerini yerine getirmesi bir iyiliktir. Komşusu ile olan ilişkilerinde kırıcı olmaması, ona her konuda yardım elini uzatması bir iyiliktir. Bir yoksulun, bir yetimin yedirilip giydirilmesi ve barındırılması nasıl maddî iyilikse, güler yüz ve tatlı sözle gönüllerinin alınması, sevgi ile başlarının okşanması da bir iyiliktir. Üzgün ve dertli birini teselli etmek, bildiklerini bir başkasına öğretmek, çevremizdekilere doğru yolu göstermek, hasta, yaşlı ve kimsesizleri ziyaret etmek,gideceği veya aradığı yeri göstermek bir iyiliktir.
4/10
4/1
Sokakta, caddede, mahallede, çarşıda, pazarda taşı, çamuru, pisliği, dikeni, kısaca insanlara eziyet veren ve tiksinti uyandıran bir şeyi ortadan kaldırmak iyiliktir. Çöpü, süprüntüyü başkalarını rahatsız etmemek için ortada bırakmamak iyiliktir. Yaşlı yahut hasta birinin işlerini görmek iyiliktir. Kısaca Allah ve Resulünün bizden yapılmasını istedikleri, akıl ve vicdanın hoş gördüğü bir şeyi yapmak iyiliktir. Hatta kötülükten sakınmak ve başkalarına kötülük yapmamaya çalışmak da iyiliktir. Bütün bu iyilikler de"sadaka"dır. Bütün bunların ötesinde Allah ve Resulünün emir ve yasaklarının tümünü yaşamak ve bu hükümleri yeryüzünde hakim kılıp uygulamak için uğraşmak iyiliktir.
Sayılmakla bitirilemeyecek kadar çok olan iyiliklerin bir yarış havası içinde yapılması her Müslüman'ın görevidir. Herkesin yapabileceği bir iyilik de mutlaka vardır. Hatta, Müslüman, yalnız bu iyilikleri yapmakla kalmamalı, başkalarının da bunları yapmasına yardımcı olmalıdır. Onları iyilik ve yardım konusunda teşvik etmelidir. Çünkü Allah Teâlâ, iyilik yapmak, kötülükten sakındırmak hususunda yardımlaşmamızı emretmiştir. Allah için iyilik yapan, Allah için maddî ve manevî yardımda bulunan kimsenin mükâfatını da şüphesiz Yüce Mevlâ'mız verecektir.
İyilik yapmak ve bu konuda yardımlaşmak kadar, kötülükten sakındırmak da Müslümanların görevleri arasındadır. Mümin kişi gördüğü kötülükleri, ister büyük ister küçük olsun, eliyle düzeltmeye, o fenalığa engel olmaya çalışmalıdır. Bunu yapamayanların kötülük yapanlara nasihat etmeleri, yaptıklarının çirkinliğini anlatmaları, sözle onları kötülükten vazgeçirmeye çalışmaları gerekir. Eğer böyle davranılırsa kötüler ve kötülükler azalır. İyilik yaygınlaşır. Toplum huzur bulur. Aksine davranış kötülüklerin salgın gibi her tarafa yayılmasına, toplumun içten çökmesine sebep olur. Bunun içindir ki dinimiz, iyiliği emir ve kötülükten alıkoymayı (emr bi'l-ma'rûf nehy ani'l-münker)Müslümanların yapmaları gereken en önemli görevleri arasına almıştır. [10]
İlahi dinlerin sonuncusu yüce dinimiz İslâm’ın her bir prensibi, imanın hayata aksedişinden ibaret olan ahlâkî güzellikler manzumesidir. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz :
“Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” [11]
buyurmuşlardır.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, sahip olduğu yüce ahlâki değerler ile beşeriyete bir faziletler medeniyeti armağan etmiştir. Allah dostları da peygamberlerin sünnetini, yani Fazilet çizgisini büyük bir muhabbet ve sadakatle devam ettirmişlerdir.
5/10
Nice Peygamberler ve Allah dostları; Allah’ın kullarından gördükleri eza ve cefaları, yine Allah için affedip, maruz kaldıkları kötülüklere iyilikle mukabele edebilmişlerdir. Böylece Allah’ın kullarını, şefkat ve merhamet ile gönül saraylarına alıp, onların viraneye dönmüş gönüllerini ihya edebilmeleridir. Bu ahlâk, aynı zamanda güzel bir son nefes müjdesidir. Âyet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:
وَالَّذ۪ينَ صَبَرُوا ابْتِغَآءَ وَجْهِ رَبِّهِمْ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً وَيَدْرَؤُ۫نَ بِالْحَسَنَةِ السَّيِّئَةَ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عُقْبَى الدَّارِۙ ﴿22﴾
“Yine onlar, Rablerinin rızasını dileyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü iyilikle bertaraf eden kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun (güzel) sonu sadece onlarındır.” [12] (Râ’d: 13/22)
Allah’ın merhametine ve affına nail olmak isteyen kimse, insanların kusurlarından geçmeyi ve kötülüğe bile iyilikle karşılık vermeyi kendisine şiar edinmelidir. Zira Rabbimizin insanlığa rehber olmak üzere lütfettiği peygamberler, mürşidler, âlimler ve arifler, daima bu güzel ahlâkı sergilemişlerdir.
Diğer bir ayet-i kerimede şöyle buyrulmaktadır:
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ ﴿34﴾
''İyilik ve fenalık bir değildir. Ey inanan kişi! Sen fenalığı en güzel şekilde sav; O zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kişinin yakın bir dost gibi olduğunu görürsün.'' [13] (Fussilet:41/34)
Cebrail (a.s.) Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e gelerek; “Ya Resulellah! Allah (c.c.), sılayı kat edene sıla etmekle, seni mahrum edene atiye ve ihsanda bulunmakla, sana kötülük edene iyilik etmekle emrediyor. Bu insanlıkta ve İslamiyet’te en üstün ahlaktır, buyurmuştur.'' [14]
6/10
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz hep affetmiş, affetmekle kalmayıp Kendisine haksızlık yapan, zulmedenlere karşı hep iyilik yapmış, ihsanlarda bulunmuş, maddi-manevi kötülükleri iyiliklerle karşılamış, sırası gelmiş maddi yardımlarda bulunmuş, sırası gelmiş onların hidayeti, selameti için Allah (c.c.)'a yalvarmış, yakarmış, münacat etmiştir. Çünkü bu tür davranışlar Hakk katında muteber görülmüş, bu vasıfta olan kullar ayetlerle övülmüş, rızasını ve karşılık olarak cennetini ihsan edeceğini Mevla’mız beyan etmiştir.
Bir defasında Peygamber (s.a.v.) Efendimiz sahabeye soruyor;
-Size birileri kötülük yapsa, siz ne yaparsınız? Onlarda;
-Biz iyilik yaparız, diyorlar. Sual birkaç defa tekrarlanıyor. Her defasında iyilik yaparız diyorlarsa da dördüncü kez aynı soru sorulunca cevap veremeyip, başlarını öne eğiyorlar. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) Hz. Ali (r.a.)'yi çağırtıyor. Aynı suali ona da birkaç defa soruyor. O da her defasında 'iyilik yaparım' diyor ve şöyle ilave ediyor;
-Ya Resulellah! Bana kötülük yapan şahıs ölünceye kadar kötülük yapsa, bende ölünceye kadar iyilik yapmaya devam ederim, buyuruyor.
Mü'min de bu vasıfla vasıflanmaya çalışmalıdır. Hakk dostu Beyazıd-i Bestami şöyle diyor; 'Rabbim bana şefaat izni verse öncelikle bana kötülük yapan, aleyhimde olan, gıybetimi eden, hakkımda su-i zan besleyen, zarar gördüğüm, bana düşman olanlara şefaat ederim. İkinci olarak ise ben onları hayra, Hakk'a çağırdığım halde gelmeyen, benimle dostluk kurmayan, fakat zarar da vermeyen insanlara şefaat ederim. Üçüncü olarak yakınlarıma, dostlarıma şefaat ederim'.Sebebi sorulunca,' Büyük günah işleyenlerin, kul hakkına girenlerin durumları tehlikeli olduğu için onların yardıma ihtiyaçları daha fazla. İkinci grubun birinciye nazaran durumları daha hafif, çünkü dost olmasalar da düşman da olmamışlar. Üçüncü gruptaki dost ve yakınlarım ise 'salihlerle beraber olan salihleşir' grubundalar. Onlar salih insanlar, onların ihtiyacı azdır. umulur',diyerek örnek bir tablo sergilemiştir.
HZ. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in izini takip eden Hakk dostları, O(s.a.v.)'nun boyasına boyanmış, hep Allah (c.c.) ve Resulü'nün rızası istikametinde olayları değerlendirmişlerdir. Hallac-ı Mansur hazretlerini kavmi taşlayarak öldürürken, o kavminin hakikati bilmedikleri için böylesi cürüme girdiklerini dile getirerek, 'Ya Rab! Benden önce onları affet' diye o dehşet anında dahi onların bağışlanmasını diliyor.
Yine Hakk dostlarından Muhyiddin-i Arabi hazretlerini çekemeyen biri her namazından sonra Muhyiddin-i Arabi'ye on defa lanet okumayı kendine vird ediyor. Gün geliyor, o lanetçi ölüyor. Muhyiddin hazretleri cenazeyi definde hazır bulunuyor ve kabrin başında o kişinin affı için dua ediyor. 70 bin kelime-i tevhidi oracıkta bağışlıyor.
7/10
Evine dönüp, hücresine giriyor, Rabbine niyaz ediyor, biraz da nazlanıyor. 'Ya Rab! Sen o kulunu bana yaptığı bu günahtan dolayı affetmezsen, bende yiyip-içmeyeceğim',diyor. Bir hayli zaman yiyip-içmeden yakarışlara devam ediyor. Talebelerinin ısrarlarına rağmen yemiyor. Yakarışına devam edip, duasının kabul olduğu işaretini alınca, gülerek hücresinden çıkıyor, 'şimdi yiyebilirim', diyor. Adeta, 'Birisi benden dolayı azab çekerken ben nasıl rahat olur, yer içerim', diyor.
Bireysel ve toplumsal hayatta huzur ve mutluluğu yakalayabilmek için, insanların birbirlerine karşı hoşgörülü ve anlayışlı davranmaları; kasıtlı olmayıp, bilgisizlikten ve eğitimsizlikten kaynaklanan hata ve kusurlarını affedebilmeleri büyük önem arz etmektedir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ السَّيِّئَةَۜ نَحْنُ اَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ ﴿96﴾
“Kötülüğü, en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları şeyleri daha iyi biliriz.” [15] (Mü’minun : 23/96)
Cenab-ı Allah (c.c.), bu ayeti kerimesiyle, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ve onun şahsında bütün müminlere, beşerî münasebetlerde takip edecekleri en güzel metotlardan birisini öğretmiştir. O da, kendisine kötülük yapanın gönlünü kazanmak, düşmanlığınındostluğa, saygısızlığının saygıya, kin, nefret ve sevgisizliğinin sevgiye dönüşmesi için ona iyilik yapmaktır. Bu ahlâkî prensibi ve ilâhî tedbiri, Kur’an şöyle ifade buyurur:
وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُۜ اِدْفَعْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُ فَاِذَا الَّذ۪ي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَاَنَّهُ وَلِيٌّ حَم۪يمٌ ﴿34﴾
“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” [16] (Fussilet: 41/34)
Aksi takdirde yapılan her kötülük ve düşmanlık, karşıt kötülüklerle büyüyecek ve toplumda kötülüklerin ve düşmanlıkların hâkim olmasına sebebiyet verebilecektir.
İyilik etmenin de başlıca üç şekli vardır :
1- Yapılan bir iyiliğe karşılık iyilik etmektir. Yapılan bir iyiliğe en azından teşekkür etmek, ya da iyiliğe benzeri bir iyilikle karşılık vermek, insanın en doğal görevidir.
2- Karşılık beklemeden iyilik etmektir. Şüphesiz böyle davrananlar, birinci basamaktakilerden daha üstün bir seviyede olan kimselerdir.
8/10
3- Kötülük edene iyilik etmektir ki, yapılan iyiliklerin en üst seviyesi de budur. Bu nedenle halkımız arasında, “İyiliğe iyilik her kişinin kârıdır. Kötülüğe iyilik ise, er kişinin kârıdır.” denilmiştir.
Resulüllah (s.a.v.)Efendimiz Ukbe b. Âmir’e bazı ahlâkî prensipleri tavsiye ederken şöyle buyurmuşlardır: “Seninle ilgisini kesenden, sen ilgini kesme! Sana vermeyene sen ver! Sana kötülük edeni sen bağışla!”
Yine Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Mekke’yi fethettiğinde, kendisine ve İslâmiyet’i seçen müminlere akla hayale gelmedik eziyet ve işkenceler yapmış olan Mekkelilere:“Size ne yapacağımı sanıyorsunuz?” deyince; onlar, etrafında toplanıp: “Sen iyi bir kardeş ve iyi bir kardeş oğlusun.” dediler. Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz de: “Bugün artık sizler, hiçbir şekilde hakir görülmeyeceksiniz; haydi şimdi dağılın, hepiniz hür ve serbestsiniz.” buyurarak, onları cezalandırmak veya intikam almak gücüne sahipken; bunu yapmamış ve kötülüğe karşı iyiliğin en güzel örneğini vermişlerdir.
Benzeri bir örnek davranışı da Hz. Yusuf (a.s.)’ın hayatında görmekteyiz:
Kendisine her türlü kötülüğü yapmış ve öldürme girişiminde bulunmuş olan kardeşlerini affetmiş, maddî ve manevî ihtiyaçlarını karşılamıştır. Ayrıca korku ve endişelerini gidermek için Kur’an’ın ifadesiyle şu sözü söylemiştir:
قَالَ لَا تَثْر۪يبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَۜ يَغْفِرُ اللّٰهُ لَكُمْۘ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ ﴿92﴾
“Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir.” [17] (Yusuf: 12/92)
Peygamber Efendimiz, mücrimleri kolayca cezalandırabileceği pek çok durumda, onların ıslahı ve ebedî kurtuluşu için af faziletini sergilemiştir. Zira asıl marifet ve gerçek büyüklük, intikam alabilecek güç ve fırsat ele geçtiği anda nefsi dizginleyip af ve ihsanda bulunabilmektir. Nitekim hadîs-i şerifte buyrulur:
“Yiğit dediğin, güreşte rakibini yenen kimse değildir. Asıl yiğit,
Kızdığı zaman öfkesini yenen kişidir.” [18]
Mevlânâ Hazretleri ne güzel buyurur:
“Suyun yüzlerce kerem ve ihtişamı vardır ki; kirlileri kabul eder ve kirlerini temizler.”
Kâmil bir mü’min de, su gibi aziz ve derya gibi engin gönüllü olmalı, ne kadar nahoş hâdiseyle karşılaşsa da rahmet tevzi eden olgun bir karakter sergilemelidir. Nezaket, zarafet ve güzellikler yansıtan bir gönül berraklığına sahip olmalıdır.
9/10
Hazret-i Mevlânâ; “Toprak gibi ol.” der. Toprak, ayaklar altında çiğnense de bütün mahlukata cömertçe ikram hâlindedir. Zira toprak, mahlukatın cürûfâtını temizler ve tekrar bütün canlılara temiz ve şifalı sofralar hâlinde ikram eder.
Cenâb-ı Hak, hikmetlerinden nasip almamız için, su ve toprak ile ne güzel bir misal sergilemiştir. Aslı su ve toprak olan insanoğlu için, bu varlıkların hikmetinde derinleşerek onların hasletlerini kazanabilmek, yüksek bir gönül ufku olmalıdır.
Sonuç olarak; bir Müslüman’ın yapması gereken; Kur’an’ın öngördüğü bu ahlâkî güzelliğe ulaşabilmek için çaba göstermek, adaleti, merhameti, hoşgörüyü ve kayıtsız şartsız iyilik yapmayı, hayatının temel prensibi hâline getirmektir. Topluluk hâlinde huzur içerisinde yaşayabilmek ve iyilikleri hâkim kılabilmek için buna özellikle ihtiyacımız vardır. Ancak bu güzel anlayış ve uygulamanın istismar edilmesine ve amacı dışında kullanılmasına da fırsat verilmemeli; ölçüsü ve dozajı iyi ayarlanmalıdır.
Rabbimiz bu gönül kıvamını cümlemize nasip eylesin. Affede affede ilâhî affa lâyık hâle gelmeyi ve insanlığın daima iyilik, güzellik ve hayrını gördüğü salih mü’minlerden olmayı hepimize müyesser kılsın! Evliyâullâh’ın güzel hâllerinden hisse alarak Hakk’a yakınlığın hazzını gönüllerimizin tükenmez hazinesi eylesin!...
23.01.2014
Bahattin TAMA
Bafra Müftülüğü
Şube Müdürü
K A Y N A K L A R :
[1]. (Osman ÇETİN, İslam Ansiklopedisi),
[2]. (Âl-i İmrân: 3/104),
[3]. (Âl İmrân, 3/110),
[4 ].(Mâide: 5/2),
[5]. (Tevbe: 9/71),
[6]. (Câsiye: 45/15),
[7]. (Müslim, zekât, 55),
[8]. Nevevî, Riyâzü's-Sâlihin, I, 157),
[9]. (Nevevî, Riyazü's-Sâlihin, I, 159),
[10].(Osman ÇETİN, İslam Ansiklopedisi),
[11].(Muvatta, Hüsnü’l-Hulk,8),
[12].(Râ’d:13/22),
[13].(Fussilet:41/34),
[14].(Cibril hadisi diye bilinen bir hadis-i şerif),
[15].(Mü’minun : 23/96),
[16].(Fussilet: 41/34),
[17].(Yusuf: 12/92),
[18].(Buhârî, Edeb,76).
10/10
Dostları ilə paylaş: |