KUTLAMA
BİR PERDELİK ŞAKA
(1891)
168
KİŞİLER
Kuzma Nikolayeviç HİRİN, Kredili iştirak
Bankası veznedarı, çabuk kızan bir ihtiyar. Andrey Andreyeviç ŞİPUÇİN, Bankanın
başkanı, orta yaşlarda, monokl'lu
kendini beğenmiş. Tatyana ALEKSEYEVNA, Şipuçin'in karısı,
25 yaşında, boş kafalı Nastasya Federovna MERÇUTKİNA,
eski mantolu baş belası bir ihtiyar kadın ÜÇ YÖNETİM KURULU ÜYESİ
(Biri nutuk verir)
Şipuçin'in odası. Zevksiz döşenmiş lüks mobilyalarla dolu: Kadife koltuk ve kana-peler, şömine, iki yazı masası (biri çok süslü), kalın halılar, çiçek vazoları, büstler, bir yığın küçük süs eşyası ve bir telefon! Solda banka içine açılan bir kapı. Yine solda, duvarda, başkanın işleri yönettiği ya da memurlara seslendiği yukarı açılır, aşağı kapanır, bir küçük pencere. Altı, evrakların geçebileceği kadar aralık. Önündeki rafta, elle vurulur bir zil.
HİRİN: (Yalnız. Süssüz masada çalışmakta, önünde sayılık: abaküs. Boynunda defalarca sardığı, uzun,.kalın bir atkı. Ayaklarında keçeden yapılmış, konçları uzun, kaloş-terlikler. Kalkar. Sert bir hareketle küçük pencereyi yukarı kaldırır. Önündeki zile defalarca vurur. Bağırır) Biri gidip bana 15 kapiklik karbonatla, bir testi iyi su alsın! Kaç kere söyleyeceğim! (Masaya gider. Eğilerek, ellerini masaya dayar. Yorgun) Halim kalmadı artık. Üç gündür gözümü kırpmadan bu rakamlarla savaş veriyorum. Sabahtan akşama kadar burda, akşamdan sabaha kadar evde çalışıyorum. Ne hayat be! (Aksırır) Tepeden tırnağa alev alev yanıyorum. Bir sıcak nöbet basıyor, bir soğuk nöbet. Ayaklarım ağrıyor. Gözlerimin
171
önünde durmadan zarplar, nakıslar, zaitler uçuşuyor. (Oturur) Bugün bizim o soytarı, madrabaz reisimiz de senelik içtimada, "Bankamızın bugünü ve geleceği" adlı bir rapor okuyacak. Herifi Vekil filan zannedersin! (Yazar) Yazma derdi de bana düştü, 3... Of, of! 200, 68... 2, 6, 8. Herif büyük idareci pozlarında dolaşıyor ortalıkta. Bense burda bir kürek mahkûmu gibi ter fışkırıyo-rum. O, kıtipiyoz bir mukaddime için, bir saat boyunca bir yığın şairane saçma dikte ettiriyor. Bense mali vaziyeti tespit etmek için günlerimi harcıyorum. Hayata bak! İnşallah rezil-rüsva olur! (Sayılık'ın boncuklarını birbirine çarpar) Artık daha fazla dayanamayacağım! (Yazar) 1,3, 7. Of, 5... 2, 6, 8. Of! Haa! Bu çalışmalarımı mükâfatsız bırakmayacakmış! Eğer bugün işler yolunda gider, herifleri gene altederse, bana bir altın madalyayla 300 ruble ikramiye verecek... inşallah! (Yazar) Ama o ikramiye hele bir gelmesin, bak sen olacaklara! Sinirli herifin biriyim ben! Bir kızdım mı, taş üstüne, taş komam burda! Hayır efendim! (Dışardan alkışlar, bağırtılar, ŞİPUÇİN'in sesi duyulur: "Sağ olun dostlarım, sağ olun! Çok duygulandım!" Şipuçin girer. Beyaz kra-uat takmış, frak giymiştir. Güzünde monokl, elinde az önce armağan edilen deri kaplı bir albüm vardır)
ŞİPUÇİN: (Kapı önünde, dısardakilere seslenir) Dostlarım, inanın, bu armağanı, yaşamımın en kutsal dakikasının anısı olarak, . öleceğim güne kadar saklayacağım! Yine,
172
yine ve yine sağ olun! (Alkışları eğilerek karşılar. Kapıyı kapatır. Hirin'e yaklaşır) E, nasılsınız bakalım, benim eski ve saygın dostum Kuzma Nikolayeviç? HİRİN: (Kalkar) Andrey Andreyeviç, bankamızın 15. sene-i devriyesini tes'id -ettiğimiz şu anda, sizi tebrik etmekle şeref duyar ve ümit ederim ki.. (Çalan zil üzerine, konuşmasını keser. Gider pencereden bir elin uzattığı evrakı alıp, Şipuçin'e uzatırken konuşmasını sürdürmek ister)
ŞİPUÇİN: (Fırsat vermez) Sağ olun dostum, sağ olun, bin kez sağ olun! Gelin bu görkemli günde -ne de olsa bir kutlama bu- başarımız için el sıkışalım. (Büyük bir duygululuk içinde el sıkışırlar. Şipuçin, sol eliyle Hirin'in omzunu tutar) Sevgili dostum, gösterdiğiniz bağlılık ve her şey için sağ olun demek isterim. Bu bankanın başkanı olarak, başarılı ne yaptımsa bunu kurmayıma, memurlarıma borçluyum. Evet, gerçek bu! (İç çeker) Demek bu eski banka, şimdi 15 yıllık banka, ha? 15 yıl! Adım Şipuçin kadar kesin! (Heyecanla) E, yazanak, sizin deyiminizle: rapor nasıl gidiyor bakalım? HİRİN: Kâfi derecede iyi. Beş sayfa filan kaldı. ŞİPUÇİN: Güzeel! Saat 15'te biter mi? HİRİN: Bana mâni olacak bir şey çıkmazsa, biter. Pek bir şey kalmadı.
ŞİPUÇİN: Olağanüstü! Olağanüstü! Adım Şipuçin kadar kesin! Durun bir bakalım, toplantı saat 16'da. Demek ki biraz sürem var. Şunun ilk yarısını verin de bir göz atayım. Verin, verin lütfen! (Alır) Bu yazanağa büyük
173
önem veriyorum. Bunda benim özet yatı-rım-felsefem yatıyor. Ne özet! Tam bir hava fişeği! Evet bayım, hava fişeği! Tam anlamıyla bu! Adım Şipuçin kadar kesin! (Masasına oturup raporu okur) Off, amma da yorgunum ha! Dün gece gut'um tuttu yine. Sonra da tüm sabahım sağa-sola koşuşmakla geçti. Derken bu coşku, bu alkışlar... İnsanı sersem ediyor, yoruyor işte! Gerçekten çok yorgunum.
HİRİN: (Yazar) 2 oh, of, 3, 9... 6, oh, 5, 4. Gözlerimi açamıyorum. Başım dönüyor. 3, 9, oh, 6, 2... Sonra... (Sayılık'ın boncuklarını sağa-sola geçirir)
ŞİPUÇİN: Ha! Canımı sıkan bir şey var. Biliyor musunuz, bu sabah eşiniz, önümü kesip sizden yana yakındı. Dün eşinizle, eşinizin kız kardeşini, kocaman bir bıçakla kovalamışsı-nız. Derdiniz nedir Tanrı aşkına Kuzma Ni-kolayeviç? Yapılacak iş mi bu?
HİRİN: Andrey Andreyeviç, bu tes'id ettiğimiz günün yüzü suyu hürmetine bana lir iyilikte bulunmanızı rica edeceğim. (Parlar) Ve bir de, burda bir kürek mahkûmu gibi çalışmamın hatırı için... benim aile meselelerimden uzuk durun! (Toparlanır) Lütfen.
ŞİPUÇİN: (İç çeker) Siz ne biçim insansınız Kuzma Nikolayeviç? Bir türlü anlayamıyorum sizi. Kuşkusuz saygıdeğer bir adamsınız. Ama bir canavar kesilip, elde bıçak, kadınları önünüze katmanızı bir yere oturtamıyorum. Kadınlardan yana bu kadar kötü düşünmeniz için bir neden göremiyorum.
HİRİN: Ben de kadınlardan yana bu kadar iyi
174
düşünmeniz için bir sebep göremiyorum. (Bir sessizlik)
ŞİPUÇİN: (Düşüncelerini yüksek sesle söyler) Memurlar az önce bana bir albüm armağan ettiler. Öyle sanıyorum ki, yönetim kurulundan birkaç delege'de küçük bir konuşmayla gümüş bir kupa sunacaklarmış. (Monokl'u ile oynar) Çok güzel. Adım Şipuçin kadar kesin! Her şey yerli yerinde, düzenli. Bir bankada böyle törenler yapılmadı mı, o banka, banka değildir. (Hirin'e) Doğal olarak işin içyüzünü biliyorsunuzdur. O yapacakları konuşmayı ben yazdım. Gümüş kupayı da ben satın aldım. Hatta konuşmanın konacağı deri dosyayı da. Dosya 45 ruble tuttu ama, değdi doğrusu. O yönetim kurulu üyeleri, bu gibi şeyleri tek başlarına akıl edebilirler miydi? Nerdee? (Etrafına bakı-nır) Örneğin şu eşyalara bakın. Doğruyu söylemem gerekirse, her biri, tek tek, elle seçildi. Yer.leştirilmeleri de epey sürdü. Biliyorsunuz, bunları gereksiz buldular hep. Sonra, o kapılardaki pirinçlerin titizce parla-• turnasını istemem, veznedara doğru dürüst bir kravat taktırmam, kapıya üniformalı bir koruyucu koymam filan hep aşırıymış. Ama bütün bunlara cevabım şu: Umurumda bile değil! O koruyucuyla pirinçler, bir banka için çok şey deyimler. Ama evde istediğim gibi kaba olabilir, bir domuz gibi yiyip, yatar, zil-zurna oluncaya kadar içe...
HİRİN: Lütfen taş atmayın!
ŞİPUÇİN: Taş atmak mı? Kim taş atıyor? Gerçekten çok şaşırtıcı bir insansınız! Ben yal-
175
nızca evde bir köylü gibi davranabileceğimi, istediğimi yapabileceğimi söylüyordum. Fakat burda bir biçeme; stil'e gerek var. Burası banka! Halkın gözünü kamaştırmalı, kendine göre bir havası, bir ağırbaşlılığı olmalı! (Bir kâğıt alıp, ateşe atar) Burda ne yaptıysam, bankanın ününün artması için yaptım.-Ağırbaşlılık, işte sayılmanın, saygınlığın temeli. Adım Şipuçin kadar kesin! (Çalışan Hirin'e) Bana bakın ihtiyar! Yönetim kurulu birkaç dakikaya kadar burada olacak. Sizse o korkunç kaloşlarla, o boyun atkısı, o soluk eski paltoyla oturuyorsunuz! Bugün için başka bir şey giyebilirdiniz. En azından siyah bir ceket!
HİRİN: Benim sıhhatim, herhangi bir idare heyetinden daha kıymetlidir! Ayrıca bütün vücudumun alev alev yandığım bilmenizi isterim!
ŞİPUÇİN: (Öfkeyle) Fakat ne kadar çirkin olduğunuzu görmüyor musunuz?
HİRİN: İdare heyeti gelince bir köşeye saklanırım. Dert edecek ne var bunda? (Yazar) 7, l, l... 2, l, 5. Oh... (Boncukları sağa-sola alır) Ayrıca karışıklığı sevmiyorum. Bu yüzden o kadınları bu gece yemeğe davet etmekle hiç de iyi bir iş yapmadınız. Davet etmemeliydiniz onları!
ŞİPUÇİN: Saçma!
HİRİN: Biliyorum, biliyorum. Onlara hava atmak için, her yeri onlarla dolduracaksınız! Ama onlar da ortalığı altüst edecekler. Göreceksiniz! Kadınlar yalnız mazarrat ve dert çıkarmak için yaratılmışlardır!
176
ŞİPUÇİN: Tümüyle yanlış! Kadınlar toplumu yüceltmek için yaratılmışlardır!
HİRİN: Ne yükseltirler ya! Batırırlar! Batırırlar! Mesela sizin karınızı alalım ele. İyi okumuş, kültürlü falan filan. Ama geçen pazartesi ne yaptı biliyor musunuz? Ağzından öyle bir laf kaçırdı ki, işi örtbas etmek iki günümü aldı! Düşünebiliyor musunuz, bir yığın insanın önünde bana gelip "Bankanın, değer kaybeden şu Driyazko - Priyazki tahvilleri yüzünden başının belada olduğu doğru mu? Kocam buna çok üzülüyor!" demesin mi? İşte onca insanın içinde söyledikleri! Beni sinirlendiren de böyle şeyleri ilk önce kadınlara söylemeniz! İnsanın başını her zaman derde sokar bunlar!
ŞİPUÇİN: Tamam, tamam! Yeter bu kadar! Kutlamada söylenen şu üzücü sözlere bakın! Üzücü dedim de aklıma geldi. (Saatine bakar) Karım nerdeyse burda olur. Oysa onu karşılamak için istasyona gitmem gerekirdi. Zavallıcık! Ama çok geç artık. Üstelik yorgunum da. Doğrusunu söylemek gerekirse, gelişine üzüldüm. Şey, üzüldüğümü söylemek istemedim; aksine, sevindim. Ama annesinde birkaç gün daha kalması çok daha iyi olurdu. Şimdi tüm geceyi kendisiyle geçirmemi bekler. Oysa, küçük, özel bir yemek düzenlemiştik. (Titrer) Hoop! İşte yine başlıyor titremelerim. Ah bu sinirlerim! Öyle kötüyüm ki, sinirlerim nerdeyse kopacak. Tut kendini. Güçlü ol, güçlü. Cebelitarık kayası gibi güçlü ol. Adım Şipuçin kadar kesin! (TATYANA girer. Üzerinde yağmur-
177
luk. Omzunda, çapraz asılmış, büyük biri gezi çantası) Taşı an, ba... Meleğim!
TATYANA: Sevgilim! (Şipuçin'e koşar. Uzun uzun öper)
ŞİPUÇİN: Biz de şimdi senden söz ediyorduk.
TATYANA-. (Soluyarak) Özledin mi beni? İyi misin? Henüz eve gitmedim. İstasyondan doğru buraya geldim. Sana söyleyecek o kadar çok şeyim var ki! Hayır, üstümü çıkarmayacağım. Birkaç dakikacık kalacağım. (Hirin'e) Nasılsınız Kuzma Nikolayeviç? (Şipuçin'e) Evde her şey yolunda mı?
ŞİPUÇİN: Yolunda! Çok iyi görünüyorsun sevgilim. Her zamankinden daha şişman ve güzelsin. Nasıl geçti yolculuğun?
TATYANA: Ay, fevkalâdeydi! Annemle kız kardeşim Tatyana sevgilerini yolladılar sana. Küçük Vasili Andreyeviç, "Benim için kocaman bir öpücük kondur" dedi. (Öper) Teyzem, koçça bir kavanoz dolusu reçel gönderdi. Zena da "Kocaman bir öpücük de benim için kondur" dedi. (Öper) Ay, olanları bir bilsen! Bir bilsen olanları! Sana anlatmaya çekiniyorum biraz; çok korkunç çünkü. Ay, dur, gelişimden pek memnun olmamış gibi bir halin var senin.
ŞİPUÇİN: Tümüyle yanlış sevgilim. (Öper, Hırın, kızgın, öksürür)
TATYANA: Zavallı Katya, zavallı, zavallıcık Kat-ya! Onun için çok, çok üzülüyorum. Zavallıcık!
ŞİPUÇİN: Bak sevgilim, bugün bankanın 15. yılını kutluyoruz. Yönetim kurulu nerdeyse
burda olacak. Sen de onlarla karşılaşacak kılıkta değilsin.
TATYANA: Ay, öyle ya, kutlama! "Baylar, sizi kutlarım... Size en iyi dileklerimi... vesaire, vesaire..." Demek bugün kutlama günü. Tabii parti de var, yemek de. Ay, sahi, bir de, günler boyu yönetim kurulu için yazdığın o harika nutuk da var. Bugün mü okuyacaklar sana? (Hirin, öfkeyle öksürür)
ŞİPUÇİN: Sevgilim, böyle şeylerin sözünü etmeyelim. Hem artık senin eve gitme zamanın geldi.
TATYANA: Hemen, şimdi. Sana her şeyi, başından sonuna kadar, bir dakikada anlatır giderim. Eveet, istasyondan ayrılmadan önce, beni nasıl bıraktığını hatırlıyor musun? O şişko karının yanına oturmuş, hemen kitap okumaya başlamıştım hani? Trende konuşmaktan ne kadar nefret ettiğimi bilirsin. Hiç kimseyle konuşmadan, üç istasyon boyunca okudum. Akşam oldu. Müthiş bir hüzün çöktü içime. Bilirsin nasıl olduğunu. Karşımda genç bir adam vardı. Saygın, siyah saçlı, iyi görünüşlü. Her nasılsa, başladık konuşmaya. Derken, bir deniz subayı da katıldı bize. Sonra bir öğrenci ya da onun gibi bir şey.. (Güler) Onlara evli olmadığımı söyledim. Ay, ondan sonra görecektin hallerini. Siyah saçlısı, bir sürü komik fıkra anlatıyor, deniz subayı da durmadan şarkı söylüyordu. Ay, çatlayıncaya kadar güldüm desem yeridir. Derken deniz subayı -bilirsiniz denizcileri- tesadüfen adımın Tatyana olduğunu öğrenince, hangi şarkıyı söyledi, bili-
178
179
yor musun? (Kalın bir erkek sesini taklit etmeye çalışır) "Onegin, artık saklamayacağım. Tatyana'yı deli gibi seviyorum." (Gülerler. Hirin, öfkeyle öksürür)
ŞİPUÇİN: Bak Tanyuşa. Kuzma Nikolayeviç'in çalışmasını engelliyoruz. Hadi eve git artık. Her şeyi bana sonra anlatırsın.
TATYANA: Zarar yok, aldırmam. İsterse o da dinlesin. Ay, her şey o kadar ilgi çekici ki! Bitirmek üzereydim zaten. Seryoza beni istasyonda karşıladı. Yanında bir başka genç adam daha vardı. Vergi müfettişi filan gibi bir şey galiba. Oldukça yakışıklıydı. Çok güzel gözleri vardı. Seryoza benimle tanıştırdı. Birlikte istasyondan ayrıldık. Hava olağanüstü güzeldi...
(Dışardan sesler duyulur: "İçeri giremezsiniz! O oda özeldir! Ne istiyorsun? Durdurun şu kadını!" Bayan MERÇUTKİNA, dı-şardaki biriyle itişip, kakışarak girer. Elinde evraka benzer bir kâğıt vardır)
MERÇUTKİNA: Çek elini üstümden! Allah, Allah! Müdürü görmek istiyorum! (Şipuçin'e yaklaşır) Oh, Ekselansları, serefyab oldum... Adım Nastasya Fiyodorovna Merçut-kina. Kocam devlet memuru... idi.
ŞİPUÇİN: Sizin için ne yapabilirim?
MERÇUTKİNA: Şey Ekselansları, kocam beş ay boyunca, doktor nezaretinde, evde hasta yattı. Fakat hiçbir sebep yokken, işten attılar, Ekselansları! Maaşını almaya gittiğimde, bana 24 ruble 36 kapik eksik verdiler. "Ni-
180
ye?" diye sordum. "Yardım Sandığı'ndan aldığı borca karşılık!" dediler. Ne demek istediler yani? Benden izinsiz ne diye borç aldı? Ne biçim iştir bu Ekselansları? Ben fakir bir kadınım. Pansiyon kiralarıyla anca geçinebiliyorum. Ben fakir, zayıf, müdafaasız bir kadınım Ekselansları. Herkes bana hakaret ediyor. Kimselerden tatlı bir laf duyduğum
yok! ŞİPUÇİN: Bağışlayın. (Elindeki dilekçeyi alır,
okur)
TATYANA: (Hirin'e) Ay, size her şeyi ta başından anlatmalıyım. Geçen hafta annemden bir mektup aldım. Gerçek bir Grendilevs-ki'nin kız kardeşim Katya'ya evlenme teklif ettiğini yazıyordu. Saygın, soylu filan ama, bilirsin bunları, beş parasız, işsiz! Ama inanır mısın, Katya da ona aşık olmuş! Hale bakın! Annem de acele gelip, Katya konusunda bir şeyler yapmamı istedi.
HİRİN: (Parlar) Affedersiniz ama, sizin yüzünüzden yerimi kaybettim! Siz annenizle Kat-ya'nızdan laf ederken, ben burda yerimi
şa...
TATYANA: Ne olur yani? Hak'katen acayip bir yaratıksınız! Bir kadın konuşurken, onu dinlemek zorundasınız! Ayrıca, nedir sizi böyle asabi yapan bugün? Âşık filan değilsiniz herhalde!
ŞİPUÇİN: (Marçutkina'ya) Ben bu işin başını da sonunu da anlamadım. Nedir sorun?'
TATYANA: Ne olacak, gene âşık bu! Bak, yüzü nasıl da kızarıyor!
ŞİPUÇİN: (Tatyana'ya) Tanyuşa, sevgilim, lüt-
181
fen beni dışarda bekler misin? Birkaç dakika sonra yanında olurum. TATYANA: Ay, aman. pekâlâ! (Çıkar) ŞİPUÇİN: Gerçekten bu konuyu anlayamadım. Ama yanlış yere geldiğinizi söyleyebilirim bayan. Bu işin bizimle hiçbir ilgisi yok. Sizin, kocanızın çalıştığı yere gitmeniz gerek. MERÇUTKİNA: Fakat Ekselansları, şimdiye kadar, en az beş yere gittim. Kimseler dinlemedi beni. Nerdeyse çıldıracaktım. Allahtan damadım Boris Matyeviç -Allah ondan razı olsun!- size gelmemi söyledi. "Bay Şipu-çin'e git anne" dedi. "Büyük bir adamdır o. Yaygın bir nüfuzu vardır. Senin için her şeyi yapar." Bana yardım etmelisiniz Ekselansları!
ŞİPUÇİN: Fakat size yardım edemem bayan. Anlamıyor musunuz? Çıkardığım kadarıyla, kocanız Savunma Bakanlığı'nın Sağlık Bölü-mü'nde çalışmış. Burası ise, katıksız bir özel girişim, bir banka! Aradaki ayrımı görmüyor musunuz?
MERÇUTKİNA: Fakat Ekselansları, elimde kocamın hasta olduğunu ispatlayan doktor raporları var. İşte! Bakın! Lütfen bakın!
ŞİPUÇİN: (Kızar) Evet, güzel, çok güzel! Fakat, yineliyorum, bunun bizimle hiçbir ilgisi yok!
(Dışarda: Tatyana'nın gülüşünü, bir erkek gülüşü izler)
ŞİPUÇİN: (Kapıya bakar) Şimdi de memurların işlerini engelliyor! (Merçutkina'ya) Bana bakın bayan, anladığım kadarıyla, oldukça ka-
18?
nşık bir iş bu. Fakat eşiniz nereye başvuracağınızı kesinlikle biliyordur. MERÇUTKİNA: O mu? Hiçbir şey bilmiyor Ekselansları! Hep, "Bu senin işin değil! Defol başımdan!" diyor. İşte, ondan öğrenebileceğiniz tek laf bu!
ŞİPUÇİN: Yineliyorum! Eşiniz Savunma Bakanh- -ğının, Sağlık Bölümün'de çalışmış. Burası bir banka, tecimsel bir kuruluş, katıksız bir özel girişim!
MERÇUTKİNA: Evet, evet, 'hepsini biliyorum Ekselansları. Fakat bana hiç değilse bir 15 ruble vermelerini temin edemez misiniz? ŞİPUÇİN: (Umutsuzca iç çeker) Off! HİRİN: Andrey Andreyeviç, bu böyle devam ederse, raporu hiçbir zaman bitiremeyeceğim!
ŞİPUÇİN: Bir dakika! (Merçutkina'ya) Fakat anlamıyor musunuz, bu dilekçeyle bize başvurmanız-, bir boşanma davası için, bir bakkala ya da Gelir Vergisi Dairesi'ne başvurmanız gibi bir şey! (Kapı vurulur) TATYANA: (Dışardan) Andrey, gelebilir miyim? ŞİPUÇİN: (Bağırır) Bir dakika bekle sevgilim, bir dakika bekle! (Merçutkina'ya) Belki sizi kandırdılar ama, bunun bizimle ne ilgisi var? Bugün bankamızın 15. yılını kutluyoruz. Her an biri gelebilir. Lütfen beni yalnız bırakın!
MERÇUTKİNA: Ekselansları, bu fakir öksüze acıyın! Ben zavallı, müdafaasız bir kadınım. Kocadım. Ölmekten korkuyorum. Kiracıla-
183
rım beni hep atlatıyor. Onları yakından takip etmem; ev işlerine de bakmam gerek. Üstelik damadım da işsiz!
ŞİPUÇİN: Sayın bayan, ben... ben... Hayır! Si-zinle konuşamam artık! Başım dönüyor. Hem bizim zamanımızı, hem de kendi zamanınızı harcıyorsunuz. (İç çeker. Kendi kendine) Aptal bu kadın! Adım Şipuçin kadar kesin! (Hirin'e) Kuzma Nikolayeviç, lütfen bayana söyleyin, bu... (Elini silkerek dışarı çıkar)
HİRİN: (Kızgın,kadına yaklaşır) E, söyle baka-hm, ne istiyorsun?
MERÇUTKİNA: Ben zayıf, müdafaasız bir kadınım. Belki sağlam görünüyorum ama, bir muayene ettirseniz, iler-tutar hiçbir yanım olmadığını görürsünüz. Ayakta zor duruyo-rum. Bu sabah, kahvemden bile zevk alamadım.
HİRİN: Sana basit bir sual sordum: Ne istiyorsun?
MERÇUTKİNA: Sadece bana 15 ruble vermelerini söylemenizi istiyorum. Şimdi. Geri kalan aybaşına kadar kalabilir.
HİRİN: Sana demin her şey apaçık anlatıldı: Burası bir banka!
MERÇUTKİNA: Biliyorum, biliyorum. Ama, isterseniz size doktorların raporlarını gösterebilirim.
HİRİN: Bana bak, senin omuzlarının üstündeki kafa mı? Yoksa başka bir şey mi?
MERÇUTKİNA: Başıma gelenleri öğrenmeye hakkım yok mu yani? Beni başkasının para-
sı ilgilendirmiyor ki! Yalnız kendi param! HİRİN: Aziz bayan! Sana basit bir sual soruyorum: O omuzlarının üstündeki kafa mı, değil mi?... Seninle konuşup, vakit kaybetmekle, aptallık ediyorum. (Kapıyı gösterir) Lütfen gider misin?
MERÇUTKİNA: (Şaşkın) Para ne olacak peki? HİRİN: Sendeki kafa değil, bir çeki... (Tahta olduğunu anlatmak için, önce masaya, sonra a in ma uurur. İyice anlasın diye tekrarlar)
MERÇUTKİNA: (Öfkeyle) Yaa; demek öyle ha! Bana bak, bana! Sen anca karınla öyle konuşabilirsin! Benim kocam devlet dairesinden! Kendine gel! Fazla ileri gitme! HİRİN: (Öfkeyle sesi kısılır) Çık dışarı! MERÇUTKİNA: Gücün yeterse, sen çıkar! HİRİN: (Kendini zor tutar) Bana bak, eğer çıkıp gitmezsen, muhafızı çağırıp, onunla attıracağım seni! (Tepinir) Defol şimdi! 'MERÇUTKİNA: Beni korkutamazsın sen! Senin
gibileri çok gördüm ben, pinti herif! HİRİN: Hayatımda böyle inatçı bir kadın görmedim! Of, kan tepeme çıktı! (Zor nefes alır) Sana son defa söylüyorum. Duyuyor musun beni, ihtiyar yarasa! Eğer bu odadan çıkıp gitmezsen, seni eşek sudan gelinceye kadar döverim! Sana ihtar ediyorum! Sinirli herifin biriyim ben! Seni ömrüm boyu sakat bırakırım! Bir cinayet çıkacak elimden! MERÇUTKİNA: Hadi ordan! Havlayan köpek ısırmaz! Beni korkutamazsın sen! Senin gibileri çok gördüm! İyi bilirim senin gibileri!
184
185
HİRlN: (Umutsuz) Bu kadını görmeye taham- mülüm kalmadı artık! Hasta etti beni. Daha fazla dayanamayacağım! (Masasına gidip oturur) Bura ; kadınların işgaline uğradı! Bu işi asla bitiremeyeceğim, asla!
MERÇUTKİNA. Canım, başkasının parasını mı istiyorurr ben? Hayır! Ben sadece kanunun bana verdiği hakkı istiyorum! (Hirin'in ka-loşlannı görür) Haydaa! Şu hale bakın! Kendinden utan be adam! Bu güzelim yaz'anede o kaloşlarla oturulur mu? Kaba herif n'olacak! (Şipuçin'le Tatyana girer)
TATYANA: Sonra Berejnistki'ler bir parti verdi. Katya, soluk bir mavi fularla göğsü oldukça açık, ipek bir elbise giymişti. Tepesine toplanmış saçlarıyla çok iyi gitmişti. Ben yapmıştım saçlarını. Ay, o kız adam gibi giyinip, saçını doğru dürüst yaptırdı mı, gerçekten çarpıcı oluyor.
ŞİPUÇlN: (Ani bir migren ağrısıyla kıvranır) Evet, evet, çarpıcı... Çarpıcı... Nerdeyse burda olurlar.
MERÇUTKİNA: Ekselansları!
ŞİPUÇİN: (Üzüntüyle) Siz hâlâ burada mısınız? Sizin için ne yapabilirim?
MERÇUTKİNA: Ekselansları, şu, buradaki adam (Hirin'i gösterir) evet, o! İşte, o adam. Önce masaya, sonra kafasına vurdu elini. Evet, aynen öyle yaptı! Benim odun kafalı olduğumu demeye getirdi! Siz benimle ilgilenmesini söylediniz. O ise, benimle alay etti, hakaret etti bana. Ben zayıf, müdafaasız bir kadınım Ekselansları...
ŞİPUÇİN: Peki bayan, ilk ağızda sizin işinize el
186
atacağım, yalnız gidin artık. Sonra gelin. (Kendi kendine) Gut'um tutacak galiba!
HİRİN: (Şipuçin'e, alçak sesle) Andrey Andre-yeviç, muhafızı çağırın. Kulağından tuttuğu gibi, dışarı atsın. Daha ne kadar çekeceğiz* bu karıyı?
ŞİPUÇİN: Aman, hayır, hayır! Çığlığı basıp bankadaki herkesi ayağa kaldırır.
MERÇUTKİNA: Ekselansları...
HİRİN: (Ağlamaklı bir sesle) Fakat benim bu raporu bitirmem lâzım. Bu gidişle zamanında tatamlayamayacağım! (Masasına döner) Benden buraya kadar!
MERÇUTKİNA: Ekselansları, parayı ne zaman alacağım? Bana şimdi lâzım!
ŞİPUÇİN: (Kendi kendine, kızgın) Ömrümde böylesine sevimsiz, böylesine... (Merçutki-na'ya, yumuşacık) Bana bakın bayan, size az önce de anlattım. Burası bir banka, özel bir kuruluş.
MERÇUTKİNA: Bu kadar zalim olmayın Ekselansları. Babalık edin bana. 'Eğer doktor raporu kati değilse, polisten size, yeminli, tasdikli bir ifade getireyim. Söyleyin onlara versinler parayı!
ŞİPUÇİN: (Zorlukla nefes alır) Off!
TATYANA: Ay, aziz bayan! Hak'katen çok acayip bir insansınız! Size az önce söylediler. Fena taktınız kafanızı bu işe. Herkesi böyle rahatsız etmeye hakkınız yok. Yapmayın bunu!
MERÇUTKİNA: Ham'fendi bari siz söyleyin onlara. Kimse bana yardım etmiyor. Ne yeme-
187
nin, ne içmenin tadı kalmadı benim için. Bu sabahki kahvemden bile zevk alamadım!
ŞİPUÇİN: (Bitkin) Peki! Ne kadar istiyorsunuz?
MERÇUTKİNA:24 ruble, 36 kapik!
ŞİPUÇİN: Tamam! (Cüzdanından para çıkarır) İşte size 25 ruble! Üstünü de alıkoyun ve hemen gidin! (Hirin, kızgınlıkla öksürür)
MERÇUTKİNA: (Parayı kapıp saklar) Oh, çok teşekkür ederim, Ekselansları! Çok teşekkürler!
(Çıkmak üzere yürür. Fakat kapı önünde durur)
TATYANA: (Şipuçin'in masasının üstüne oturur) Ben gerçekten gitmeliyim. (Saatine bakar) Ay, sana söyleyeceklerimi daha bitir-medim ki! Bir dakikada bitirir giderim. Ay, çok korkunçtu Berejnistki'lerde olanlar! Parti fena değildi ama, enteresan bir yönü yoktu! Tabii, Katya, orda olan Grendilevski'yi teshir etti .-Fakat ben Katya'yı hemen karşıma alıp, uzun uzun konuştum, biraz ağladım, ama sonunda Katya'yı ikna ettim. O da hemen o gece Grendilevski'yle konuşup red cevabı verdi. Eh, dedim, bu iş burada bitti, annem mutlu, Katya kurtuldu, ben de artık biraz eğlenebilirim... derken, ne oldu dersin? Katya'yla bahçede dolaşırken, birden... Ay, düşüncesi bile beni üzüyor! (Mendiliyle kendini yelpazeler) Bu konuda sana ancak bu kadarını söyleyebilirim.
ŞİPUÇİN: (İç çeker) Off!
TATYANA: (Ağlayarak) Doğru yazlık eve koştuk. Orada... orada zavallı Grendilevski var-
dı... Boyluboyunca toprağa uzanmış... elinde bir tabanca.
ŞİPUÇİN: Daha fazla dayanamayacağım! Bir dakika daha duramayacağım! (Merçutkina'yı görür) Şimdi de ne istiyorsunuz?
MERÇUTKİNA: Kocamın işi ne olacak Ekselansları? Geri alabilecek mi?
TATYANA: Tam kalbinden vurmuştu kendini. Buradan! Katya, ölü gibi bayıldı. Zavallı yaratık! Grendilevski ise, nerdeyse korkudan ölmüştü. Öylece, oracıkta yatıyordu. Çarşaf gibi bembeyazdı. Doktor getirmemizi istedi. Derken doktor geldi... ve zavallıcığın hayatını kurtardı...
MERÇUTKİNA: Kocam işi geri alamaz mı Ekselansları?
ŞÎPUÇİN: Hayır! Dayanamayacağım buna! Dayanamayacağım artık! (Ağlayarak çöker) Dayanamayacağım buna! (Bitkin bir halde, kollarını Hirin'e uzatır) Atın şu kadını buradan! Atın kadını dışarı burdan!
HİRİN: (Tatyana'ya gider) Defol git burdan!
ŞİPUÇİN: Onu değil! Ötekini! Surdaki canavarı! (Merçutkina'yı gösterir)
HİRİN: (Anlamaz. Tatyana'ya) Defol hadi! Defol! Çık dışarı! (Tepinir. Yürür)
TATYANA: Ne?! Ne demek istiyorsunuz? Gerçekten çok acayip bir insansınız! Çıldırdınız mı siz?
ŞİPUÇİN: (Bitkin) Korkunç bir şey bu! Bittim, tükendim! Atın onu dışarı! Tekmeyle atın!
HİRİN: Defol git burdan! Bütün kemiklerini kıra-
188
189
nm senin! Ömrün boyu sakat bırakırım se- nü Gebertirim! (Tatyana, önü sıra kaçar, Hırın kovalar)
TATYANA: Buna nasıl cesaret edersin, kaçık -herif! (Bağırır) Andrey! İmdat! Andrey! (Çığlık atar)
ŞİPUÇİN: (Peşlerinden koşar) Dur! Dur! Bırakın onu! Tanrı aşkına susun! Bağırmayın! Bankamızın onurunu düşünün!
HİRİN: (Merçutkina'yı kovalamaya başlar) Defol! Defol! Tut şunu! Vur tepesine! Kes gırtlağını!
ŞİPUÇİN: (Bağırır) Kesin bağırmayı! Lütfen! 1 Lütfen! Tanrı aşkına, kesin şu bağırmayı!
MERÇUTKİNA: Cennetteki azizler! Azizler! (İnleyerek) Ey yaşayan azizleri
TATYANA: (Çığlık atarak) İmdat! İmdat! Kurtarın beni! Bayılacağım! Bayılacağım artık! (Bir sandalyeye sıçrar. Oradan, inleyerek, kanapeye düşer)
HİRİN: (Merçutkina'yı kovalayarak) Bırak onu bana! Gebert! Un-ufak et! Parça parça doğ-ra!
(Kapı küt küt vurulur. Bir ses-. "Yönetim Kurulu delegeleri!")
ŞİPUÇİN: Delegelerimiz... Şöhretimiz... Vaziyetimiz...
HİRİN: Defolun, Allanın belâsı kanlar! İkiniz de defolun! (Kollarını sıvar) Bırakın şunları bana! İkisini de bir güzelce geberteyim!
(Bir örnek giyinmiş 3 DELEGE girer. Biri, içinde 'küçük nutuk'un bulunduğu deri
190
çantayı, diğeri gümüş kupa'yı taşımakta. Tatyana, inleyerek, kanapeye kapanmış. Merçutkina ise, Şipuçin'in kollarında inlemekte. Sipuçin kadını yere düşürür. Sonra sandalyesine oturtur. Hırın, titrer. Sonra kendini toparlar. Sıvadığı gömleğinin kollarını indirir, sırıtır)
DELEGE: (Yüksek sesle okur) Onurlu ve saygın Andrey Andreyeviç Şipuçin! Kuruluşumuzun geçmişine derin bir bakış atacak ve aklın gözüyle, sürekli yükselişini inceleyecek olursak, sonucun ne kadar mutluluk verici olduğunu görürüz. Kuruluşumuzun ilk yıllarında, anaparamızın azlığı, işlerin ağır gidişi, amacımızın kesin olmayışı, bize Hamlet'in ünlü sorusunu düşündürüyordu: "Yaşamak mı, yoksa ölmek mi?" Kötümserler pes etmemizi, bankayı kapatmamızı öneriyorlardı. Derken başkanlığa siz geldiniz. Geniş bilginiz, tükenmeyen çabanız ve eşsiz yönteminiz, bankamızı, olağanüstü bir başarıya, süregi-den bir yükselişe ulaştırdı. Bankamızın ağırbaşlılığı ve ünü (Ûksürür) Bankamızın ünü..
MERÇUTKİNA: (İnler) Ohh, off...
TATYANA: (İnler) Su! Su!
DELEGE: (Sürdürür) Bankamızın ününü öyle bir aşamaya getirdiniz ki, bugün kuruluşumuz, ülkemizdeki, dış ülkelerdeki herhangi bir bankayla aynı çizgiye...
ŞİPUÇİN: (Tümüyle kendini kaybetmiş) Şöhretimiz... Delegelerimiz... Vaziyetimiz... (Şarkı söyler) "Olanlar oldu! Hayat bir rüyaydı. O da son buldu..."
191
DELEGE: (Üzgün, sürdürür) ...geldi, dayandı! Sonra, içinde bulunduğumuz duruma gururla bakacak olursak, görürüz ki, onurlu ve saygıdeğer Andrey Andreyeviç, bu... (Diğer delegelere) Biz belki... daha sonra gelsek iyi olur... Evet, sonra, çok sanra...
(Üzüntüyle çıkarlar. Hirin, eğilerek selamlar. Kapıyı kapatır. Kadınlar arasında çığlık atan anına dönerken...)
PERDE
Dostları ilə paylaş: |