Sunday, december 10, 2006



Yüklə 128,95 Kb.
səhifə1/3
tarix31.05.2018
ölçüsü128,95 Kb.
#52235
  1   2   3

SUNDAY, DECEMBER 10, 2006

DEVLET-GÜVENLİK İLİŞKİSİNİN DEĞİŞEN İÇERİĞİ: DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ÖZEL GÜVENLİK


Makalenin Künyesi: Evren Haspolat (2006), “Devlet-Güvenlik İlişkisinin Değişen İçeriği: Dünyada ve Türkiye’de Özel Güvenlik”, Eğitim Bilim Toplum Dergisi , Cilt: 4, Sayı: 13, Kış 2005/2006, sf: 60-79.


Evren HASPOLAT [1]

Özet

Küreselleşme olgusu, 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren etkili olmaya başlamış ve şimdiki gücüne özellikle 90’lı yıllarda ulaşmıştır. Küreselleşmenin etkileri güvenlik sektöründe de görülmektedir. Bilindiği üzere güvenlik, modern devletlerin en temel işlevleri arasındadır. Bununla birlikte 80’li yıllarda yükselişe geçen özelleştirme dalgası, güvenlik hizmetlerinin ticarileşmesinin önünü açmış ve böylece özel güvenlik şirketleri ile özel askeri şirketler bu yeni ortamda gelişme olanağı bulmuşlardır. Söz konusu şirketlerin sayısı artmaktadır ve bu artış “zor”un sınırlarını kamusal alandan özel alana doğru genişletmiştir. Bu durum açıklıkla göstermektedir ki, güvenlik hizmetlerinin özelleştirilmesi ile birlikte, “ulus devlet”lerin işlevleri ve anlamı da bu gelişmelere koşut biçimde değişmektedir.



Anahtar Kelimeler: Güvenlik, devlet, küreselleşme, özel güvenlik şirketleri, özel askeri şirketler.

Abstract


The globalization phenomenon has been in effect since the last quarter of the 20th century and gained its current momentum particularly after the 90’s. Effects of the globalization can also be seen in the security sector. It is a well known fazt that security is one of the most important functions of the modern state. However, the rise of privatization wave especially after 80’s paved the way for the commercialization of security services so that private security firms and private military firms have been able to flourish in this new environment. That is to say, the number of the firms in question is on the rise and this rise enlarges the frontiers of “force” from public to the private sphere. This development clearly shows that with the privization of security services, functions and the meaning of the “nation state” change according to these new developments.
Keywords: Security, state, globalization, private security firms, private military firms.


Giriş

Son 25-30 yıldır dünya ve bilim gündemine yerleşen ve ağırlıklı olarak 90’larla birlikte tartışma evrenine hakim olan olgu “küreselleşme”[2] idi. Soğuk Savaş’ın sona ermesi, Francis Fukuyama’nın tarihin ve ideolojilerin sonunu ilan eden tezi, 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması ve ardından 1991’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılması ile artık yeni bir dönemin aralandığı kuşku götürmez bir biçimde netleşmişti. Söz konusu yeni dönemde, Batı kapitalizminin 70 yıllık rakibinin arenadan çekilmesi sonrasında kapitalistler için gerçekte tek bir rakip kalmıştı: sosyal devlet[3]. 1929 Bunalımını aşma çabasının ürünü olarak Batı’da beliren sosyal devlet, 70’lere gelindiğinde sermayenin düşen kâr hadlerine ve aynı tarihlerde SSCB’nin artık Batı için bir rakip olmaktan çıkışına bağlı olarak sorgulanmaya başlamıştır. 70’lerle başlayan bu sorgulama 80’ler boyunca özellikle İngiltere ve ABD’deki politikalarla bizzat uygulamaya konulmuş ve 1991’de SSCB’nin dağılmasına bağlı olarak da sermayenin saldırısına maruz kalmıştır. Düşen kâr hadlerini yükseltmek için önce kendi sosyal devletlerini özelleştirme, liberalizasyon[4] ve deregülasyon[5] gibi uygulamalar ile küçülterek kendi pazar alanını genişleten ve bu sayede dış pazarlara, küreye açılan Batı sermayesi, ilerleyen zaman içerisinde sermayenin 70’ler boyunca yaşadığı sorunun yinelenmemesi için devletin 18. yüzyılın minimal devletine dönmesi söylemine yeniden sarılmıştır. Öne sürülen minimal devlet anlayışı çerçevesinde devletin sadece güvenlik, adalet ve dış ilişkiler ile ilgilenmesi ve diğer alanlardan bir an önce el çekerek özel sermaye için yeni alanlar açması beklenmekteydi. Bu yaklaşıma bağlı olarak, özelleştirmeler ile devletin üretici olduğu alanlardan bir bir çekilmesinden sonra, savaşın yapısındaki değişime bağlı olarak dış güvenliğin[6] ve toplumların kendi içlerinde yaşanan değişimlere ve sorunlara bağlı olarak da iç güvenliğin[7] yapısında meydana gelen başkalaşma sonucunda güvenlik alanı da değişime uğramış ve böylece devletin tekelinden çıkmaya ve özelleşmeye başlamıştır. Dolayısıyla, önce devletin üretici olduğu alanlardan çekilmesi ile başlayan minimalleşme süreci zaman içerisinde devletin varlık nedenleri olan görev alanlarına da yayılmıştır. İşte bu makale güvelik olgusunun değişen yapısına dünya ve Türkiye bağlamında bakmayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede, öncelikle güvenlik gereksinimi-devlet ilişkisi üzerinde durulacak; ardından, 20. yy’da devletin geçirdiği değişim ve buna bağlı olarak güvenlik alanında başlayan özelleşme süreci özel güvenlik şirketleri ve özel askeri şirketler bağlamında ele alınacaktır. Dünya genelinde başlayan bu yöndeki değişime değinildikten sonra ise Türkiye’de güvenliğin özelleşmesi olgusuna değinilerek çalışma sonlandırılacaktır.


Güvenlik Olgusu ve Devlet

Güvenlik gereksinimi insanın var oluşu ile başlar ve ilk örneğinde kendisini insanın doğaya karşı korunma gereksinimi olarak ortaya koyar. Soğuk ve yağış gibi iklim olayları ve doğada bulunan kendinden daha büyük ve yırtıcı canlılardan korunmak için mağaralara sığınarak varlığını güvenceye alan insan, bir zaman sonra hemcinsleri ile ortak yaşayışa geçmenin hem yaşamını sürdürmesi için gerekli olan yeterli besini elde etmek (avın grup halinde daha büyük bir başarı ile gerçekleştirilmesi) hem de korunmak (gerek av esnasında ava karşı korunma gerekse diğer zamanlarda doğaya ve hayvanlara karşı korunmak) için gerekliliğini fark ederek toplu yaşamaya başlamış ve takım adı verilen grupları oluşturmuştur (KOTTAK, 163, 199, 208, 209, 210, 213). Önceleri doğanın güçlerine karşı kendisini güvenceye almak için hemcinsleri ile bir arada yaşamaya başlayan insanoğlu bir süre sonra bu ortak yaşamdan kaynaklanan birtakım güvenlik sorunları nedeniyle ortak yaşayışa kimi sınırlar getirmeye ve bu sınırları gözetecek kimi kurumlar oluşturmaya başlamıştır (KOTTAK, 244, 280, 326). Bu çerçevede önce doğaya karşı bireysel olarak başlayan güvenliği sağlama çabası bir süre sonra hemcinslerine karşı insanın kendini güvende hissetme çabasına dönüşmüş ve böylece insan hayatında rol oynamaya başlayan kurumlardan biri olarak devlet de güvenliğin sağlanmasında ve gözetilmesinde rol almaya başlamıştır.

Tarihsel olarak devletin güvenliğin sağlanmasında edindiği işlev yukarıda ifade edildiği gibi gelişirken, siyasal düşünürlerin düşüncelerinin odak noktasını oluşturmuş olan devletin, ne olduğu ve nasıl kurulmuş olabileceği üzerine yoğunlaşan görüşler de devleti çoğu zaman güvenlik ihtiyacı ile ilintili olarak açıklama yoluna gitmiştir. Bu doğrultuda devletin ortaya çıkışını, temelde güvenlik ve korunma gereksinimine bağlayarak açıklayan Toplum Sözleşmesi Kuramcıları’ndan Hobbes’a göre insanlar doğuştan eşittir (HOBBES, 2004: 92). İnsanlar arasında bedensel ve zihinsel açıdan doğuştan gelen bu eşitlikten ise güvensizlik doğar. Güvensizliğin nedeni doğa durumunda mevcut olan yetenek eşitliğinden, amaçlarımıza erişme umudunun doğması ve buna bağlı olarak da iki kişinin aynı şeyi aynı anda arzu etmesi sonucunda bu iki insan arasında oluşan düşmanlıktır (HOBBES, 2004: 93). Söz konusu düşmanlığın sonucu ise insanların şiddete yönelmesidir. İnsan hayatına şiddetin hakim olduğu böylesi bir ortamda ise herkes herkese karşı daima bir savaş halindedir. Hobbes’a göre doğa durumunun özelliği olan söz konusu şiddet, savaş ve bunların sonucu olan güvensizlik durumundan kurtulmak doğa yasaları ile mümkün olmadığı için, herkesin herkese senin de hakkını ona bırakman ve onu bütün eylemlerinde aynı şekilde yetkili kılman şartıyla, kendimi yönetme hakkını bu kişiye veya bu heyete bırakıyorum demişçesine yaptığı akit (sözleşme) yoluyla mümkün olacaktır (HOBBES, 2004: 130). Herkesin herkesle anlaşması sonucunda var edilen devletin (Hobbes’un tanımlaması ile “Ejderha”nın ya da “ölümlü tanrı”nın) amacı ise bireysel güvenliktir (HOBBES, 2004: 127).

Hobbes toplum haline geçişi “bireysel güvenlik” ihtiyacından hareketle açıklarken, Locke’a göre eşitlik, barış ve güven dolu doğa durumunda herkesin doğa yasasına karşı gelenleri cezalandırma hakkına sahip olması gerekir, çünkü doğa yasasını çiğnemiş olan birisi, insanların barış ve güven içinde yaşamalarının yegâne koşulunu ortadan kaldırmaya yeltenmiş olur ve bu kişi insanlık için bir “tehlike” oluşturur (ZABCI, 2005: 170). İşte bu nedenle doğa durumunda herkesin saldırganı cezalandırma hakkı vardır. Ancak sahip olunan bu hak öç alma duygusunun ulaşabileceği boyutlar nedeniyle her zaman aşırılıkları ve dolayısıyla bir savaş ortamını mümkün kılmaktadır. Maruz kalınabilecek sürekli savaş riskinden kurtulmak amacıyla insanların doğa durumundan uygar topluma geçmeye karar vermelerinin nedeni de bu birincil etken yani, doğa durumunda herkesin sahip olduğu “saldırganı yargılama ve cezalandırma hakkı”dır (ŞENEL, 1996: 341).

Devlet aşamasına geçişi yine toplum sözleşmesi ile açıklayan Rousseau’ya göre, doğa durumu mülkiyetin olmaması nedeniyle tam bir eşitlik halini ifade eder (ŞENEL, 1996: 359). Söz konusu doğallık ve eşitlik içindeki yaşamdan yeni eşitsizliklerin içkin olduğu toplum yaşamına geçiş ise birbirini takip eden dört evre sonunda mümkün olmuştur. Bu evrelerin sonuncusu olan dördüncü evrede birbirinden kesin çizgilerle ayrılan iki sınıf belirir. Bir yanda, zayıflıkları ya da gevşeklikleri nedeniyle mülk edinemeyip diğer taraftan da hiçbir şey yitirmemelerine karşın yoksul düşmüş olan insanlar vardır. Öte yanda ise mülk edinip zenginliklerine zenginlik katmaya çalışan insanlar bulunur (AĞAOĞULLARI, 2006: 55). Son evrede iki sınıf oluşmakla birlikte herkesin birbirine karşı hak iddia edebildiği, dolayısıyla şiddete, kargaşaya, savaşa neden olduğu böylesi bir durumda ise hiç kimse güvende değildir (AĞAOĞULLARI, 2006: 55). Ve mevcut güvensizlik durumunu aşmanın tek bir yolu vardır:
siyasal toplumu kurmak. Bu anlamda her üç düşünür de devletin kuruluşunu açıklarken güvenlik gereksinimini başlıca neden olarak dikkate almış ve devletin varlık nedenini öncelikle güvenlik ile ilişkilendirmiştir.

Toplum Sözleşmecileri’nin bir kurgu olarak ortaya koydukları doğa durumundan devlet ya da toplum aşamasına geçişi güvenlik ihtiyacı ile ilişkilendirmeleri, bu anlamda devleti güvenlik ile görevli kılmaları gibi, Weber de bir siyasal topluluk olarak devleti diğer siyasal topluluklardan ayrıştırırken güvenlikle ilintili bir özelliğe vurgu yapar. Weber’e göre modern devlet, bütün siyasal birlikler gibi, sosyolojik olarak ancak kendine özgü somut araçları açısından tanımlanabilir: O da fiziksel güç ve şiddet kullanımıdır (WEBER, 1993: 80). Devleti, belli bir arazi içinde, fizik güç ve şiddetin meşru kullanımını tekelinde (başarıyla) bulunduran insan topluluğu olarak tanımlayan Weber, bu anlamda devleti şiddet kullanma hakkının tek kaynağı olarak görür ve devleti güvenlik görevi ile bağlantılar. Ancak Weber’in tanımı çerçevesinde ortaya konulan “modern devlet” gerçekte sadece bu özelliği ile tanımlanamaz. Çünkü ne modern devletin tek özelliği şiddet kullanma tekelidir ve ne de bu özellik sadece modern devlete özgüdür. Pierson modern devletin dokuz özelliğini sayar. Bunlar: 1- şiddet araçlarının (tekel) denetimi, 2- toprak, 3- egemenlik, 4- anayasallık, 5- kişisel olmayan iktidar, 6- kamu bürokrasisi, 7- yetki/meşruiyet, 8- yurttaşlık ve 9- vergilendirme (PIERSON, 2000: 24). Yine aynı şekilde şiddet araçlarının (tekel) denetimi; toprağı olmak, egemenlik, bürokrasi ve vergilendirme özellikleriyle birlikte mutlakiyetçi devletin de özelliklerini oluşturur (PIERSON, 2000: 88). Pierson’ın gerek modern devlet gerekse mutlakiyetçi devlet için saydığı özellikler bağlamında düşünüldüğünde, şiddet araçlarının tekel denetiminin 17. yy’dan itibaren artık devlet ile birlikte anılır olması, güvenliğin özellikle bu dönemden itibaren oluşmaya başlayan ulus devletin tekeline girdiğinin de kanıtı niteliğindedir. Şiddet tekelinin devletin eline geçişi ile başlayan güvenlik alanında devletin rakipsiz söz sahibi olması durumu, 20. yy boyunca da devam etmiş, ancak küreselleşme sürecinde devlette yaşanan değişime bağlı olarak güvenlik alanı da değişime uğramıştır. Söz konusu süreçte devlet güvenlik alanında temel aktör olarak kalmakla birlikte bu alana yeni aktörlerin katılımının yolunu açmıştır. Böylece güvenlik alanında özelleşme sürecine girilmiştir. Bu çerçevede aşağıda 20. yy’da devletin yaşadığı değişime bağlı olarak güvenliğin özelleşmesi olgusuna değinilecektir.


Güvenliğin Özelleşmesi: Özel Güvenlik Şirketleri ve Özel Askeri Şirketler[8]

Kamu güvenliğini tamamlayıcı nitelikte olmak üzere, kanunla korunmasına izin verilen hak ve özgürlükler ile özel mülkün, yine kanunların koyduğu sınırlar çerçevesinde korunması için alınan özel önlemler anlamına gelen özel güvenliğin geçmişi, Roma İmparatorluğu’na kadar uzanmaktadır (http://en.wikipedia.org/%20wiki/Security_guard). Antik Roma’da yangınlar daima önemli bir sorun olduğu için “the vigiles” adı verilen ve “şehri gözetleyen görevliler” anlamına gelen görevliler çalıştırılmaya başlanmıştır (http://en.wikipedia.org/wiki/Vigiles). Aynı zamanda hem bir polis hem de bir itfaiye görevlisi olan “vigiles”lerin sayısı ilk olarak Sezar döneminde artırılmış ve daha sonraları bu görevlilere olan ihtiyacın genişlemesine bağlı olarak yeni vergiler aracılığı ile kaynak yaratılarak “vigiles”lerin sayısı artırılmaya devam etmiştir. Gece bekçileri konumundaki bu görevliler orta çağ boyunca da varlığını koruduktan sonra, modern devletin ortaya çıkışı ile birlikte iç güvenliğin devletin temel görevlerinden biri haline gelmesine bağlı olarak ortadan kalkmıştır.

İç güvenlik alanında vigiles tarzı oluşumlardan yararlanılırken, antik çağlardan başlamak üzere, dış güvenliği sağlamak ve gelirleri temelde ganimet ekonomisine dayalı olan geleneksel devletleri finanse etmek amacıyla yapılan savaşlarda da özel askerler, kiralık ordular kullanılmıştır. Antik Mısır’dan Viktoryan İngiltere’sine kadar hemen hemen her imparatorluk sözleşmeli güçleri askeri güç olarak kullanmıştır (ZABCI, 2004). Devletlerin özel asker kullanmalarının yanı sıra, 18.yy’da sömürgelerde üretimde bulunan Batılı şirketlerin de mülklerinin bulunduğu alanları korumak amacıyla kendi denetimlerinde ordular kurma yoluna gitmeleri dikkat çekicidir. Dolayısıyla şiddetin özel ellerde yoğunlaşması ve para karşılığı her alanda kullanılmasının antik çağlardan itibaren yaygın bir durum olduğunu belirtmek yanlış olmayacaktır. Üstelik modern devletlerin dolayısıyla sürekli orduların oluşmaya başladığı dönemlerde bile sürekli orduların oluşturulması için özel askerlerden yararlanmak söz konusu olmuştur (ZABCI, 2004).

19. yy sonları ve 20. yy süresince artık devletlerin gerçek anlamda birer hakim güç haline gelmeleri ile birlikte “şiddet tekeli” devletin denetimine geçmiş ve buna bağlı olarak gerek iç güvenlik gerekse dış güvenlik devlet eliyle gerçekleştirilir olmuştur. Polis, zabıta ve gece bekçileri aracılığı ile iç güvenliği sağlayan devlet, vatandaşlık görevi temelinde oluşturulan ulusal ordular aracılığı ile de dış güvenliğini sağlar konuma gelmiştir. Bu anlamda sürekli silahlı kuvvetlerin ilk oluşumu, dünya tarihine gerçekte yeni bir şey katarken, toplumların sınıflara bölünmüş yapısı, sürekli kuvvetlerin yanı sıra her zaman merkezi aygıtın denetiminden kaçan önemli silahlı muhalefet kaynaklarının (savaşçı yerel beyler, yağmacı göçebe grupları, her çeşit korsan ve eşkıya) oluşumunda etkili olmuştur (GIDDENS, 2005: 27-28). Ancak sürekli askeri kuvvetlerin oluşturulmasında Giddens’ın belirttiği gibi her zaman için önemli muhalif kaynaklar bulunmakla birlikte, özellikle 20. yy’da güvenliğin tesisinde sürekli birliklerin önceliği ve önemi tartışılmazdır. Böyle olmakla birlikte söz konusu sürekli askeri kuvvetler, 1970’lerden itibaren Batılı ulus devletlerin girdiği ekonomik bunalımı aşmanın yöntemi olarak beliren özelleştirme hareketi sırasında, devletin değişimine koşut olarak değişmeye, “özelleşmeye” başlamıştır. Buna bağlı olarak 70’lerden itibaren öncelikle Batılı devletlerde ve giderek eskinin “Üçüncü Dünyası”nı şimdinin ise “Güney”ini oluşturan devletlerde, devletin temel görevlerinden olan güvenlik alanı, artık özel güvenlik şirketleri ve özel güvenlik elemanlarının görev yaptığı ve kâr getiren, kâr sağlanan bir sektör haline gelmiştir.[9]

Alışveriş ve iş merkezleri, fabrikalar, şirket binaları, özel eğitim kurumları, oteller, sanayi bölgeleri, özel hastaneler, otobüs terminalleri, kuyumcular, döviz büfeleri, hali vakti yerinde olanların sığındıkları yüksek duvarlarla çevrili siteler gibi her mekanda ve eskortluk hizmetleri, konserler, spor karşılaşması, cenaze törenleri, özel toplantı gibi etkinliklerde görev alan özel güvenlik şirketlerinin amaçları, Cenevre Silahlı Kuvvetlerin Demokratik Denetimi Merkezi’nin[10] 2003 yılında hazırladığı raporda, “şirket ve mülkün korunması ve böylelikle suçun önlenmesine katkıda bulunmak” (http://www.tesev.org.tr/projeler/guvenlik_Sektoru%20metin.pdf) olarak ifade edilmiştir. Ve “şirket ve mülkün” koruyucusu olan bu şirketlerin varlık gerekçesi “özellikle işyerlerinin devletin sağladığı korumadan daha fazlasına ihtiyaç duyması” olarak ortaya konulmuştur. Dolayısıyla Merkez’in bu açıklamasından hareket edildiğinde, küreselleşme sürecinde sermayenin kârını artırmak üzere özelleştirilen güvenlik alanının, kurulan özel güvenlik şirketleri ile yine sermayenin yaşadığı güven bunalımı sonucunda onun koruyucusu haline gelmesi durumunun gerçekte sermaye için ikili bir korunma kalkanı yarattığını söylemek mümkündür. Çünkü öncelikle kamusal bir hizmet olarak devlet tarafından sunulan güvenlik hizmetinin büyük oranda özelleşmesi ile şirketler yeni çalışma alanları elde etmiş, diğer taraftansa kendi güvenliklerini bizzat kendilerinin seçtiği ve dolayısı ile güvendiği güçler aracılığı ile sağlar hâle gelmişlerdir. Aynı sürecin kamu-halk boyutu düşünüldüğünde de yine ikili bir “korunamama durumu”nun söz konusu olduğu rahatlıkla görülecektir. Halkın devlet aracılığı ile elde ettiği güvenlik hizmetlerinin niteliği, devletin bu alandan belli ölçüde çekilmesine bağlı olarak düşerken, halk aynı zamanda da sermayenin ve zenginlerin ayrıcalıklı güvenlikleri karşısında daha da korumasız hâle gelmektedir. Bu durumda da doğal olarak güvenlik ihtiyacını “özel güvenlik hizmeti satın alarak” karşılayabilen sermaye ve iş dünyası tüm dünyada özel güvenlik şirketleri tarafından korunurken, halklar devletlerin giderek daha da niteliksiz olarak sunduğu “emniyet hizmetleri”ne mahkum olmaktadır (BORA, 2004: 21)

Güvenlik alanındaki özelleşme 1990’larla birlikte ivme kazanmış ve her geçen gün özel güvenlik şirketlerinin ve özel güvenlik elemanlarının sayısı artmıştır. Örneğin 2000 yılı verilerine göre, ABD’de 4000’e yakın özel güvenlik şirketi ve bu şirketlerde istihdam edilen 1.6 milyon güvenlik elemanı bulunmaktadır (BORA, 2004: 22). Güvenlik alanının kârlılığına bağlı olarak her ülkede özel güvenlik şirketlerinin sayısı artarken, Batı kökenli kimi şirketler de yürüttüğü uluslararası faaliyetlerle çalışma alanlarını hem coğrafi olarak hem de faaliyet çeşitliliği açısından genişletmekte ve böylece milyon dolarlara hükmeden büyük birer uluslararası şirkete dönüşmektedirler. Bu tür şirketlerin çoğu, kuruluş aşamasında kendi ülkelerince desteklendikleri gibi yine ülkelerinin ülke dışındaki çıkarları doğrultusunda ve bizzat onların aracılığı ile yeni ihaleler almaktadır. Sözü edilen bu yeni ihaleler ülke dışında faaliyet yürüten ülke vatandaşlarının fabrika ya da madenlerinin korunmasından, özellikle Afrika’daki ordusuz devletlerin korunması ve ordu kurmalarında eğitim ve teknoloji yardımı yapılmasına kadar geniş bir yelpazeye yayılmaktadır ki, bu görev genişlemesine bağlı olarak özel güvenlik şirketleri “askeri” nitelikler kazanmaktadır. Bu nedenle özel güvenlik alanında faaliyet yürüten birimler olarak sayılan özel güvenlik şirketleri ile özel askeri şirketler arasında bir muğlaklık oluşmakta ve bazı görevlerin benzerliği dikkate alındığında ikisi arasında ayrım yapmak güçleşmektedir.

Süper güç hegemonyası, silah ticareti ve askeri ittifaklar sistemi ile biçimlenen Soğuk Savaş’ın askeri düzeninin (GIDDENS, 2005: 328) sona ermesinin ardından, savaşın değişen yapısına bağlı olarak iç güvenliğin ardından dış güvenliğin de özelleşmesi olgusu ile karşılaşılmıştır. Yukarıda sözü edilen özel güvenlik şirketlerinin Soğuk Savaş’ın ardından, savaşın değişen niteliğine bağlı olarak görev alanlarını genişletmeleri yeni bir tür özel güvenlik biriminin oluşumunda etkili olmuştur; işte bu yeni oluşum özel askeri şirketler olarak adlandırılmaktadır. Özel askeri şirketler kendi bünyelerinde sürekli olarak çalıştırdıkları personelleri aracılığı ile farklı ülkelerde askeri faaliyetler yürüttükleri gibi, bu tür faaliyetlerinde özel güvenlik alanının bir diğer grubunu oluşturan paralı askerleri de kullanabilmektedir.
Özel askeri şirketler tüm dünyada savaşla bağlantılı lojistik destek, taktik saldırı, stratejik planlama, gizli istihbarat edinme ve analiz, operasyonel destek, çatışma bölgelerinde savaşma ve savunma, askeri eğitim ve askeri teknik yardım gibi hizmetler sunan kâr amaçlı şirketlerdir (ZABCI, 2004). Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun (International Consortium of Investigate Journalists-ICIJ) yapmış olduğu iki yıllık bir araştırmanın sonucuna göre; dünyada 90’a yakın özel askeri şirket yine dünyanın 110 ülkesinde faaliyet göstermekte ve 100 milyar dolarlık bir sektör oluşturmaktadır (ZABCI, 2004).

Özel güvenlik alanında uzman olan Peter Singer’a göre 1990’larla birlikte SSCB’nin dağılması sonrasında kitlesel boyutlardaki ulusal ordularda istihdam edilen askerlerin sayısı düşerken, özel askeri şirketler alanında hızlı bir yükseliş söz konusu olmuştur (SINGER, 2003). Bu yükselişin üç nedeni vardır: 1- Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve bunun güvenlik piyasasında yarattığı değişimler, 2- savaşın yapısındaki değişimler ve 3- özelleştirmenin hız kazanması (ZABCI, 2004). Sayılan nedenlere bağlı olarak yüz binlerce asker işsiz kalırken, devletler de artık askeri alandaki pek çok işi bu tür şirketlere ihale etmeye başlamıştır. Örneğin ABD Savunma Teşkilatı 1994-2002 yılları arasında özel askeri şirketlerle toplamı 300 milyar doları aşan 3000’den fazla sözleşme yapmıştır (BALTA, 2004).

Doğu Bloğu ülkelerinin ordularının dağılması, ABD’nin asker sayısını 2.1 milyondan 1.4 milyona indirmesi (http://www.bayzan.net/article_view.php?id=598) ile bir anda işsiz kalanlar, Şili-Yugoslavya-Güney Afrika devletlerinin eski komandolarının (KASIM, 2004) paralı asker olarak bu şirketlere, yani “serbest piyasa”ya yönelmesi (SHEPPARD, 1998) ile hem çalıştırdıkları insan sayısı ile hem de hükmettikleri milyar dolarlarla yeni bir savaş makinesi haline gelen özel askeri şirketler, bugün özellikle Liberya, Angola, Etiyopya, Kamerun, Nijerya, Kenya, Uganda, Cezayir gibi pek çok Afrika ülkesi ile gerek dış güvenlik gerekse iç güvenlik alanında sözleşmeler yapmaktadır (BALTA, 2004: 15). Çoğu uzun yıllar iç savaşlarla yaşamış ve halihazırda da yaşamakta olan bu ülkelerin yöneticileri hem iç savaşın taraflarını bastırmak, hem rakip güçlere karşı iktidarlarını korumak ve hem de komşu ülkelerle olan savaşları başarı ile sonuçlandırmak için özel ordulardan yararlanmaktadır. Birbirlerine karşı savaşta özel askeri şirketleri kullanan ülkelere Eritre ve Etiyopya’yı örnek vermek mümkün (SINGER, 2003).

Eritre ve Etiyopya gibi küçük ülkelerin kendi aralarındaki savaşların özel güvenlik şirketlerince yürütülmesinin dışında, savaşların özelleşmesi olgusunun dünyanın dikkatini çeken bir konu haline gelmesi, 11 Eylül Saldırıları sonrasında ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgali ile gerçekleşti. Afganistan işgali ABD’nin doğrudan sözleşmeli ordu kullandığı ilk sınır ötesi operasyon olarak belirirken (BALTA, 2004: 17), 2003 Mart’ında başlayan Irak işgali Singer’in ifadesi ile “ilk özelleşen savaş” olmuştur (SINGER, 2003). 1991’deki Körfez Savaşı’nda her 100 ulusal ordu askerine 1 özel asker düşerken, bu oran 2003’te her 10 askere bir özel asker olarak değişmiştir (SINGER, 2003; TRAYNOR, 2003). 1991’den 2003’e, özel askerlerin sayısında yaşanan bu artış doğal olarak özel askeri şirketlerin savaştan aldığı payı da artırmıştır. ABD Orta Asya ve Afganistan’ı da içerecek şekilde Irak’a yönelik harcamalarını 2003 yılı için 87 milyon dolar olarak belirlerken, bunun 30 milyon doları verilen ihalelerle özel askeri şirketlere gitmiştir (TRAYNOR, 2003). Bu anlamda 2003 yılı verilerine göre ABD’nin savaş için ayırdığı bütçenin üçte biri özel güvenlik şirketlerine gitmektedir. Bu şirketler arasında başlıcaları: Kroll (USAID personelinin güvenliğini sağlıyor), Armor (özel şirketlerin güvenliğini sağlıyor), Control Risks (İngiliz dış servis yetkililerinin güvenliğini sağlıyor), Erinys (6500 kiralık silahlı asker petrol hatlarının güvenliğinden sorumlu), Global Risk (yeni Irak parasının dağıtımından sorumlu, Irak’ın geçici hükümetinin güvenliğini sağlıyor), Meteroic (yeni Irak ordusunu oluşturmakla görevli), Vinnel (yeni Irak ordusunu eğitiyor), Dyncorp (Irak polis gücünü eğitiyor), Olive’dir (medya sektörünün güvenliğinden sorumlu) (BALTA, 2004: 17). Irak’ta iş yapan ve başlıcaları yukarıda sayılan 30’un üzerindeki özel güvenlik şirketinin bağlı bulunduğu ülkeler ise İngiltere, ABD, Hindistan, Güney Afrika, Çin, Kore, Avustralya ve Birleşik Arap Emirlikleri’dir (KARLIKLI, 2005).

Sonuç olarak gerek iç güvenlik gerekse dış güvenlik alanlarında kullanılmaya başlayan özel güvenlik şirketleri ve özel askeri şirketler bir taraftan sermayeye yeni kâr alanları yaratırken, diğer taraftan devletlere de belli kolaylıklar sağlamaktadır. Her şeyden önce, güvenliğin özelleşmesi ile birlikte devletler gerek iç gerekse dış güvenlik için çalıştırdıkları sürekli personel sayısını azaltırken, diğer taraftan da dış güvenlik alanındaki operasyonlarda bu şirketlerle anlaşma yoluna giderek kamuoyu baskısını hafifletmektedirler. Çünkü savaşlarda ölen özel askerler devletlerin savaş zayiatı olarak değil, öldürülmüş birer şirket personeli olarak kayıtlara geçmekte ya da hiç geçmemektedir. Bu durum ise savaşların daha da uzamasının ve dolayısıyla daha fazla insanın ölmesinin yolunu açmaktadır. Çünkü çehresi değişen savaşlar, gerek şirketler, gerek devletler ve gerekse paralı asker açısından daha uygun ve kazançlı bir ortam yaratılmasını sağlamıştır.

Dünya genelinde, devletin güvenlik görevinden özel güvenlik şirketleri lehine feragat etmeye başlaması olgusunun arkasında yatan temel neden devletin değişimi, yani sosyal işlevlerinden arınmasıdır. Türkiye’de de süreç aynı şekilde ilerlemiş ve devletin güvenlik alanında özel birimlere alan açması, sosyal yönlerinden sıyrılmaya başladığı döneme rastlamıştır. Türkiye’de iç güvenlik alanında devletin polis,zabıta ve bekçiler aracılığı ile sağladığı güvenliği tamamlayıcı nitelikte olan, özellikle bankaların güvenlik sorunlarını gidermek amacıyla kendi bünyelerinde güvenlik birimleri oluşturmaları ile başlayan özel güvenlik olgusu, çıkarılan kanunlara bağlı olarak zaman içerisinde çeşitli değişiklikler geçirmiştir. Bu nedenle aşağıda öncelikle özel güvenlik alanının hukuksal boyutuna, ardından ise 5188 sayılı Kanun’a bağlı olarak alana dahil olan özel güvenlik şirketleri ve özel güvenlik kursları ekseninde özel güvenliğin uygulama boyutuna değinilecektir.

Türkiye’de Özel Güvenliğin Hukuksal Çerçevesi: 2495 ve 5188 Sayılı Kanunlar
Devletin 1980’den itibaren değişimine koşut olarak, 1980 öncesinde devletin sorumluluk alanına giren pek çok görev artık özel ellerde toplanmaya başladı ve piyasada alınıp satılır hâle geldi. Güvenlik de bu değişim sürecinde tıpkı devletin diğer görevleri gibi özelleşmeye başladı. Bu anlamda günümüzde Emniyet Teşkilatı’nda görev yapan polis sayısını[11] sahip olduğu personel sayısı ile gerilerde bırakan özel güvenlik kuruluşları, 80’lerle birlikte Türkiye gündemine girmiştir. 70’li yıllar boyunca Türkiye’de yaşanan çatışmalı politik ortamda ideolojik amaçlarla gerçekleştirilen banka soygunlarına karşı önlem almak amacı ile bankalarda devletçe önceleri jandarma erleri görevlendirilmiş, daha sonra ise 12 Eylül’ün ardından her alanda gerçekleştirilen “yeniden düzenlemeler”, özel güvenlik konusuna da el atmıştır (ÖZDEMİR, 2005). Böylece 1981’de çıkarılan 2495 sayılı Kanun ile kurulmaya başlanan özel güvenlik birimleri aracılığıyla iç güvenlik alanında özel güvenliğin yolu açılmıştır.


Yüklə 128,95 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin