Gılgamış Destanı
Gılgamış Destanı:
-
Gılgamış/Gilgameş destanı Mezopotomya bölgesinde Sümerliler’e ait olup, günümüze ulaşan en eski metin/destandır. M.Ö 2600’lı yıllarda yaşamış olup üçte ikisi tanrı, üçte biri insan olan Kral Gılgamış’ın kral oluşunu, halkına davranışını (zulmü), halkın yakarışını, tanrıların ona rakip olan Enkidu denilen hayvanlar içerisinde yaşayan insanı yaratmaları, onun daha sonra tanrıların planına zıt olarak Gılgamış ile dost oluşu, ölüşü, Gılgamış’ın buna üzülüşü, feryadı ve son olarak Gılgamış’ın ölümsüzlüğü aramaya yola çıkışını anlatan bir destandır. Günümüze eksiksiz bir bütün olarak varmamıştır. Destan farklı zamanlarda bazan yarım, bazan okunamayacak şekile gelen kil tabletlere yazılıdır.
-
Günümüz araştırmacılar için eski medeniyetler yumağı olan Mezopotomya’daki dinî inanış, ritüeller ve devlet yapısı hakkında bilgi kaynağı olması hasebiyle son derece önemlidir. Ayrıca toplamda 12. (aslında son tablet Gılgamış destanlarından ayrı olarak zikredilir) kil tabletin 11.cisinde Yahudi ve Hıristiyanların kutsal saydıkları Kitab-ı Mukaddes’de (ve Müslümanların Kur’an-ı Kerim’inde) Nuh tufanı olarak bilgi verilen tufan’a yakın/benzer bir olay anlatılmaktadır. Bu bağlamda özellikle batılı araştırmacılar için 1889-1890 yıllarında Smith tarafından bulunduktan ve transkribe ediltikten sonra daha da büyük bir önem arzetmiştir. Bu bağlamda Gılgamış destanı olarak çeşitli parçalarla bir araya getirilen bu tarihî miras günümüz araştırmalarına ışık tutmaktadır. Gılgamış destanı kendisinden sonra gelen Yunan, Hint ve Kuzey Avrupa destanlarına örnek olmuştur.
-
Destan’da bir çok insanî unsurlar vardır. Diğer Sümer veya Mezopotomya’daki şiir ve efsanelerden farklıdır. Zira efsanenin/şiirin kahramanı Gılgamış seven, nefret eden, ağlayan ve neşelenen, yorulan, savaşan, şakalaşan ve duygulanan bir kahramandır. Destanda canavarlar, tanrılarda zikredilir ancak başrolde oynayan insan ve onun insanlığıdır.1
-
“Tanrılar ve eylemleri, yalnızca arka planı ve kahramanın yaşamındaki dramatik olayları kurmaya yararlar.”2
-
Burada bir diğer önemli husus da mitolojinin insanlar için önemidir. “Mitoloji o güne dek neredeyse tümüyle tanrıların ya da eski çağlardaki ilk ataların başlangıçtan beri elde ettikleri başarılara odaklanmıştı. Ancak kent mitleri tarihsel dünyanın sınırlarını aşmaya başladı. İnsan becerisine daha çok güven duyulmasıyla birlikte insanlar kendilerini bağımsız elçiler olarak görmeye başladılar. Kendi etkinlikleri öne çıktıkça tanrılar giderek uzaklaştı.”3 İşte bu çerçevede, bu gelişimi en iyi Gılgamış destanı ile görmemiz mümkündür.4
-
Gılgamış destanında kalıcı anlam ve evrensel değer veren İnsan olan- insanlığı ile öne çıkan Gılgamış tarafından verilir. Gılgamış’ın ele aldığı güçlükler, sıkıntılar ve sorunlar, yaşadığı hayat (sevinç, mutluluk, hüzün, hasret ve arayış vs.) çağlar boyunca, her yerdeki insan için ortaktır.
İnsandaki bu duygusal ve tinsel güdülerin çeşitli etkileşimleri zaman ve uzam sınırlarını aşan bir eserdir Gılgamış destanı
Gılgamış:
-
Gılgamış destanın ana kahramanı. Uruk şehrinin kralı. Anlatımlara göre üçte ikisi tanrı, üçte biri insan olan Gılgamış çok güçlü, yakışıklı ve kudretli biriydi. Babası tanrı Lugalbanda ve anası Tanrıça Ninsun’dur.5 Destanın başında Gılgamış yolunu kaybetmiş biri olarak tanıtılır. Yüreğinin derinliklerinde fırtınalar kopan Gılgamış halkına zulmetmektedir. Halkı tanrılara onun bu zulmünden kurtulmak için feryat ederler. Ancak burada önemli bir husus, artık tanrılar doğrudan insanların olaylarına müdahale etmezler. Dolaylı olarak müdahalede bulunurlar. Bunu yerine aracılar kullanırlar. Bunun için güçlü ve kudretli olup dilediğini yapan Gılgamış’a karşılık güçlü, kırlarda dolanan, deli gibi dolaşan ilkel, yabanıl bir adam olan ENKİDU’yu yaratırlar.6 Başta düşman gibi olan bu ikisi daha sonra çok sıkı ve ayrılmaz iki dost olurlar.
-
Burada önemli olan husus: Enkidu’nun evcilleştirilmesi ve medeni davranışlar öğrenmesi için Gılgamış (farklı anlatımlar söz konusu) onun yanına Şamhat’ı görevlendirir (kibar fahişe7; Eanna tapınağında güzel ve müzik söyleyebilen rahibe8).
-
Enkidu (ve Gılgamış) “Uruk’un üstün yaşam biçiminin tadını çıkaracak bilgelik ve incelik kazanmıştır, bu yaşam insanlığın doğal yaşantısının çok ötesine geçtiğinden tanrısal olarak görünmektedir.”9 Dolayısıyla insanlığa bir nevi geri dönmek amacıyla, Gılgamış ile Enkidu beraber maceralara çıkarlar. Gılgamış sedir ağacı ormanına gidip, korkunç bekçi kudretli HUVAVA’yı öldürme ve sedir ağaçlarını kesip “ülkede kötülüğün kökünü kazıma” planını yapar. Enkidu içerisinde endişe taşır, korkar, ancak Gılgamış onun korkusuna aldırmaz, hatta onunla alay eder. Ancak Enkidu onu yarı yolda bırakmayacağını.
Gılgamış: “… yalnız Tanrılar ölümsüzdür, insanların yaşam günleri ise sayılı. Yaptıkları günlük işler ise rüzgar gibi geçip gider. Halbuki, biz canavar öldürürsek, hiç olmasa adımız yaşayacak. Nasıl olsa bir gün öleceğiz. O yüzden ölümden korkmayalım”
-
Canavarı yendikten sonra geri dönüşte Ana Tanrıçayla karşılaşırlar (İştar). İştar Gılgamış’a evlilik teklifinde bulunur, ancak Gılgamış bunu red eder.
-
“Kentli erkekler ile kadınların artık ilgisini çekmeyen geleneksel mitolojinin güçlü bir eleştirisidir bu. Gılgamışi medenşyet göksel bir girişim olarak görmez. İştar kültürü yok etmektedir (…) Medeni insan Gılgamış göksel varlıklardan bağımsızlığını ilan eder. Tanrılar ile insanların kendi yollarına gitmesi daha iyi olacaktır.”10
-
Bunun üzerine İştar çok sinirlenir ve Gılgamış’ı cezalandırmak ister. Gök boğasını onların üzerine salar İştar, ancak ikisi bir olup onu yenerler. İştar daha da kızar
-
Enkidu hastalanır ve ölür. Gılgamış ise çılgına döner. 7 gün yas tutar, ağlar. Sonunda Bilgelik Tabrısı Enki’ye gider ve ondan ölüler diyarına gitmek için izin ve yardım ister. Ancak o buna yetkin olmadığını söyler. Sadece Çoban tanrı Dumuzi’nin bunu başardığını söyler ( o da sadece altı ay dayanabilmiştir). Ancak Gılgamış’a dayanamayan Enki Gğneş tanrısı Şamaş’a talepte bulunur ve kısa bir süre için yeraltına bir delik açmasını ister ki Enkidu’Nun gölgesi ile konuşabilsin. Bu şekilde olur. Gılgamış ölüler diyarını merak eder ve sorular sorar. Cevaplar hoşuna gitmeyince artık onun içine ölüm korkusu girer.
-
Kendisinde bir gün öleceğini anlar ve korkar. Bunun üzerine ölümsüzlüğün peşine düşer!
-
Tufan’dan sağ kurtulmuş olan ve sonsuz yaşama hakkına sahip olan UTNAPİŞTİM’İN yanına gitmeye karar verir. Bunun için Dilmun’a yola koyulur.
-
“Oysa insanoğlu ilkel tinselliğe geri dönemez, dolayısıyla tanrılar dünyasını aramak kültürel gerilemeyi temsil etmektedir.”11
-
Yol boyunca karşılaştıkları daima bu yolun gereksiz olduğunu, asıl mutluluğun kendi vatanında huzurlu ve mutlu olmada olduğunu söyler – yani aslında tanların yolunu değil, insanlığın yolunu seçmesi tavsiye edilir…
-
Dilmun’a vardığında UTNAPiŞTİM ona tufan olayını anlatır ve böyle bir ölümsüzlüğün verilmesinin bir daha olamayacağını anlatır.
-
“Dilmun’a yolculuk eski mitsel yaklaşımı tersine çevirmiştir. ATRAHASİS’te Tufan öyküsü tanrılar açısından anlatılmıştı, fakat burada Utnapiştim kendi deneyimlerini, kayığını suya indirmenin zoruluklarını ve Tufan’ın neden olduğunu yıkıma kendi insanca tepkisini yansıtmaktadır. Eski mitler kutsal dğnyaya odaklanmış, geçici olaylara ya da kişilerle pek ilgilenmezken, tarihsel figür olan Gılgamış mitolojik Utnapiştim’i görmeye gider. Tanrılar insanlar dünyasından çekilmeye başlayınca tarih de mitolojiyi etkilemeye başlar.”12
-
GILGAMIŞ TANRILARDAN ÖZEL BİLGİLER ALMAK YERİNE İNSANLIĞIN SINIRLARIYLA İLGİLİ ACI DOLU BŞR DERS ALIR. MEDENİYETE GERİ DÖNER: BANYO YAPAR, ASLAN POSTUNU ÜZERİNDEN ATAR, SAÇLARINI DÜZELTİR VE TEMİZ GİYİSİLER KUŞANIR.
-
Utnapiştim bir tanrıyla konuştuktan sonra akıllanırken, Gılgamış kendi tecrübesi sonucundan akıllanır, bizzat tecrübe eder…
Gılgamış Destanı ile ilgili önemli huşular:
-
Destan Sümerlilerin kralı olan Gılgamış’ı anlatmıştır. Ancak bulunan kil tabletler akadçadır. Sümer kökenli oluşuna dair bazı işaretler:
-
Gılgamış ve Enkidu = Sümer kökenli (isim)
-
Gılgamış’ın ana ve babasının adları, Lugalbanda ve Ninsun = Sümercedir
-
Tufan hadisesinde zikredilen tanrılar (4) Sümer tanrılarıdır
-
Önemli olan husus, Babil destan yaratıcıların Sümer kaynaklardan hangi anlamda ve ne derecede etkilendikleridir- Sümerle Babil mitleri arasında bir takım farklılıklar vardır: örnek: Sümer mitinde, Tufan 7 gün 7 gece sürer, babilde 6 gün 6 gece
-
Babil “Gılgamış Destanı”nın bütün olarak sümerce özgünü yoktur
-
Gılgamış destanında olup, Sümerce örnekleri bulunmayan bölümler vardır. Destanın başlangıcındaki giriş bölümleri
-
Enkidu’nun ölümü ve gömülme töreni öyküsü, Sümer’den çok Babil kökenlidir.
GILGAMIŞ DESTANINI OLUŞTURAN KONULARDAN BAZILARI, ASLINDA KAHRAMAN GILGAMIŞ’I İÇEREN SÜMERCE İLK ÖRNEKLERDEN ALINMADIR. SÜMERCE KARŞILIĞI BULUNMAYAN BÖLÜMLERDE BİLE, TEK TEK MOTİFLERİN ÇOĞU SÜMER MİT VE DESTAN KAYNAKLARINI YANSITIR. BUNA KARŞIN, BABİLLİ ŞAİRLER HİÇBİRİNDE SÜMER MALZEMELERİNİ KÖRÜ KÖRÜNE KOPYALAMAMIŞLARDIR. KENDİ YAPI VE MİRASLARINA UYGUN OLARAK İÇERİK VE BİÇİMLERİ ÖYLE DEĞİŞTİRMİŞLERDİR Kİ, SÜMERCEDEKİ ÖZGÜN ESERLERİN YALNIZCA ÇEKİRDEĞİ TANINABİLİR HALDE KALMIŞTIR.13
Ek:
Sümerler, MÖ 4000 - MÖ 2000 yılları arasında Güney Irak'ta (Mezopotamya) yerleşik olan, medeniyetin beşiği olarak bilinen coğrafi bölge ve medeniyet.
Mezopotamya'da ortaya çıkan sayısız medeniyetin temelini Sümerler atmıştır. Ayrıca yazı ve astronomi de ilk kez Mezopotamya'da Sümerlerde ortaya çıkmıştır.[1] Genel kanı Sümerlerin çağdaşı olan halklarla yakın etkileşim ve benzerliklerinin olduğu yönündedir.
Sümer Devleti, Sami olmayan bir topluluk tarafından kurulmuştur.[2]
Mezopotamya'da yaşayan birçok farklı kavimden ilk öne çıkan ve daha sonraki medeni oluşumların temelini atan Sümerlerdir. Gerek yazı, dil, tıp, astronomi, matematik, gerekse din, fal, büyü ve mitoloji gibi alanlarda ilk öne çıkan ve bilinen toplum Sümerlerdir. "Yaratılış" ve "Tufan"a ilk kez Sümerlerde rastlanır. Sümer döneminde 21'i büyük olan yaklaşık 35 büyük şehir ve kasaba vardı. Bunlar arasında Kiş, Nippur, Zabalam, Umma, Lagaş, Eridu, Uruk ve Ur sayılabilir.
Akadlar, MÖ 4000'de Arap Yarımadası'ndan Mezopotamya'ya ilk gelen ve yerleşen Sâmi asıllı bir kavimdir. Akad kralı Sargon, Sümerleri yenmiş ve bu devleti kurmuştur.
Devletin başkenti Akad'dı. Sümerlilerin kuzeyinde, Fırat Nehri boylarında tarihte ilk bilinen imparatorluğu ve ilk düzenli ordu sistemini kurdular. Sümer kültüründen etkilendiler ve bu kültürü Ön Asya'ya yaydılar. Sargon'un ölümünden sonra devlet zayıfladı ve Sümerliler tarafından ortadan kaldırıldı (MÖ 2100).
Sâmi kökenli bir halk olan Akadlar (veya Akkadlar), MÖ 3. binyılın ortalarında yaklaşık iki yüzyıl boyunca Mezopotamya'da hüküm sürmüşlerdir. Bütün Mezopotamya'yı egemenlikleri altına alan ilk topluluk oldukları gibi idarecileri önceki Şehir Kralı hayalinin yerine Evren'in Kralı sembolünü ortaya çıkarmışlardır. Bu kavramı belki de ilk kullanan topluluk olarak Akadlar, kültürel anlamda Sümerlerin mirasçılarıdırlar ve Sümer kültürünü büyük oranda kabul etmişlerdir.
Akad sülalesinin kurucusu Büyük Sargon (MÖ 2371-MÖ 2316) ve torunu Naram-Sin, Akad İmparatorluğu'nun en önemli liderleri olmuşlardır. Akadların zayıflama döneminde Sümer kentleri tekrar egemenliklerini elde etmiş ve 3. Ur Sülalesi'nin Mezopotamya'daki yükselişiyle birlikte Akadların dönemi son bulmuştur
Amoriler (Akatça: Amurru) Sami dillerine bağlı bir dil konuşan eski halk. MÖ y. 2000-y. 1600 arasında Mezopotamya, Suriye ve Filistin tarihinde en etkili olan halk Amorilerdir.
Amori sözcüğü “Batı” anlamına gelen Sümerce Martu sözcüğünden türemiştir
Babil, Mezopotamya'da, adını aldığı Babil kenti etrafında MÖ 1894 yılında kurulmuş, Sümer ve Akad topraklarını kapsayan bir imparatorluktur. Babil'in merkezi bugünkü Irak'ın El Hilla kasabası üzerinde yer almaktadır.[1] Kuzey Babil Devleti ise, Şırnak ilinin İdil ilçesi güneyinde Babil köyünde kurulmuştur. Babil halkının büyük bir kısmı Sami ırkındandılar.
Tuğrul Kurt|Ödev
Dostları ilə paylaş: |