13.12.2012 Tarihli Toplantı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.09
BAŞKAN : Rıza TÜRMEN (İzmir)
-----o-----
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Böyle, son derece verimli bir çalışma yapmak üzere toplantımızı açıyoruz. Böyle, büyük bir enerji ve azim ve kararlılık dolu olarak…
Aramızda, bugün, bulunan değerli hukukçularımız; Profesör Doktor Bertil Emrah Oder, Doçent Doktor Selin Esen, Profesör Doktor Ali Akyıldız -her ne kadar cismen burada yoksa da çok yakın bir gelecekte burada olacak- Sayın Meral Danış Beştaş, Taylan Barın, o da Sayın, Sayın Mehmet Parsak, Sayın Ferhat Kabayüz, Sayın Dilek Kumcu, Sayın Oğuz Turhan. Burada koymamışlar işaret, Dilek Kumcu’ya da işaret koymamışlar.
Şimdi, bu listeyi tamamlamak, belki bugün mümkün olabilir.
Bu sabah, uygun görürseniz CHP, MHP’nin önerileri olan kamulaştırma ve onunla birlikte devletleştirme ve özelleştirmeyi ele alalım çünkü hepsi birbirine çok yakın ilişkili maddeler.
AYLA AKAT (Batman) – Bir söz hakkı alayım önce Sayın Başkan.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Buyurun efendim.
AYLA AKAT (Batman) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kart burada değil. Genelde bu tür hatırlatmaları o yapardı ama ben dün akşam okuyunca, biraz rahatsızlık duydum çünkü Sayın Şentop, bu düşüncelerini bizimle paylaşmamıştı. Basından duyunca da etkilendim doğrusu çünkü son iki haftadır sıklıkla masanın tartışmaları gündemli. Masanın devamı noktasında epey bir görüş belirtme şansımız oldu. O bildirilen görüşler içerisinde de basından okuyunca bilgi sahibi olduğum görüşler ne yazık ki yoktu, dün okuyunca da şaşırdım.
Birincisi, mesela “Başkanlık tartışmalarıyla süreci tıkamayız.” En azından son iki haftadır MHP Grubu da CHP Grubu da biz de böyle bir cümle duyamamıştık sizden, “Başkanlık tartışmaları ile süreci tıkamayız.” diye. Böyle bir beyan olması güzel ama devamındakiler gerçekten şaşırtıcı. Mesela “3 muhalefet partisinin tavırları, uzlaşmaz.” Mesela biz de acaba siyasi iktidar… Yani yüzde 48, anayasa yapım noktasında en ağır sorumluluğa sahip. ”Orada ne kadar uzlaşmacı bir tavır var?” diye sormak lazım ama medyanın yaklaşımı dolayısıyla burada bir eşit temsil söz konusu değil. Hani medyada eşit temsil söz konusu değil. Birinin beyanı basın aracılığıyla kamu oyuna duyuruluyor ama diğer üç siyasi parti ne yaparlarsa yapsınlar bu konuda, uzlaşma ya da uzlaşmama. Kaldı ki bir prensip kararı var ortada, kimse, masanın etrafında oturan değerli, sayın milletvekilleri bu konuda kamuoyuyla düşüncelerini paylaşmasınlar ki kimse masadaki tartışmaların geldiği nokta hakkında bir olumsuz kanaate sahip olmasın.
Diğer bir açıklama: “Bir senede yarısını yazdık. Bu mantıkla bir sene daha lazım. Olmuyorsa zorlamanın anlamı yok.” Biz bunu Sayın Başbakanın ağzından duyduk, Sayın Başbakan bunu söyledi ama buradaki tartışmalarda “Her 4 siyasi parti de -dışarıda liderler- anayasa eksenli birtakım tartışmaların içerisine girebilirler, birtakım söylemlerde bulunabilirler ama asıl olan masadaki tartışmanın düzeyidir.” diye bir belirlemede bulunmuştuk. Şimdi bir üyemiz, “Olmuyorsa zorlamanı anlamı yok.”, hem de siyasi iktidara mensup bir üyemiz böyle bir açıklamada bulunmuş.
Diğeri, tabii ki genel başkanların devreye girmesi noktasında bir kanaat vardı. Bunu en baştan beri, masaya oturan her siyasi parti biliyordu çünkü gerçekten çok tartışmaya muhtaç ve toplumun belli kesimlerinin burada sağlanabilecek olası uzlaşma gündemleri noktasında ikna sürecine dâhil olabilmesi için siyasi partilerin de siyasi parti liderlerinin de bir rol üstlenmesi ve tabanlarına seslenmelerini gerektirecek bir süreç yaşayabiliriz. Hepimizin arzu ettiği süreç de bu süreç -kendi kendi adıma söylüyorum- ama eğer o da olmazsa “Sürece katılan siyasi partilerle yola devam.” Bu da Sayın Başbakan’ın söylemi, böylece bir onay görmüş oldu.
Diğer bir söylem, bu önemli, bugüne kadar, henüz Sayın Başbakan böyle bir şey ifade etmemişti. Sayın Şentop, bu konuda bir ilki kamuoyuyla paylaştı. Geçen hafta biz bunu ifade etmiştik, BDP Grubu olarak. Sayın Önder altını çizerek söylemişti, iktidarın başkanlık sistemi noktasında, süreci tıkayan tutumu noktasında bir çözümleme yapmıştı. O çözümlemenin siyasi parti tarafından onayını ifade eden cümleler. “4 parti anlaştığımız kısımları Meclisten geçiririz, geri kalan kısımları da halka sorup yüzde 50’yi geçeni uzlaştığımız maddelere ekleriz. Bir yol, bir yöntem. En azından yeni anayasa yazım çalışmaları noktasında bir yol ve yöntem belirlenmiş durumda. Hani ben… Tartışmaya tabii ki başlayacağız. Temel hak ve özgürlükler kısmının sonuna geldik ve sanırım burada oturan her siyasi partimiz de hakkını vererek oturduğunu, kendi tabanının bu konudaki hassasiyetlerini ya da beklentilerini ifade ettiğini düşünerek bu masada oturuyor ama hani bu tartışmalar sonuçlanacaktır. Bugün bitirme ihtimalimiz bile var, ifade ettiğiniz üzere Sayın Başkan. Ama öncesinde, ben Sayın Şentop’un dün, basınla paylaştıklarını bizimle de paylaşmasını arzu ettiğimi belirtmek isterim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tabii, hemen…
AYLA AKAT (Batman) – Böyle bir diyalogdan sonra, böyle bir aydınlatmadan sonra biz kaldığımız yerden belki devam edebiliriz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Teşekkür ederim.
Haklısınız, Atilla Bey’i aratmadınız.
AYLA AKAT (Batman) – Başlarken, ben bunu belirtme ihtiyacı duydum açıkçası.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Atilla Bey, sizinle gurur duyacak.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Müsaadenizle Sayın Başkanım…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tabii, buyurun.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi, değerli arkadaşlar, Ayla Hanım’ın okudukları bugün –tabii, ben bakamadım nelerin çıktığına ama- burada söyledikleriyle ilgili sözlerin bana ait olduğunu ifade ediyorum. Fakat benim anlayamadığım husus şu: “Mesela süreci tıkayamayız.” Ayla Hanım diyor ki: “İlk defa duyduk.” Yine, az önce, en son olarak söylediğiniz “Mutabakat olanları geçirelim falan.” En son –arkadaşlar biliyorlar- Yeni Şafak’ta bir röportaj çıkmıştı, mesela onda vardı.
AYLA AKAT (Batman) – Onu unuttum söylemeyi. Murat Aksoy’la yaptığınız röportajda da sizden…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Orada vardı.
AYLA AKAT (Batman) – Evet, yazmıştım esasında.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Benim bir ay önce yapmış olduğum… Sanıyorum Vatan gazetesindeydi, orada da vardı o. Belki siz yeni duymuş olabilirsiniz.
AYLA AKAT (Batman) – Ama Murat Aksoy’la…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hani “Ben yeni duydum.” derseniz daha iyi olur. “İlk defa duyduk.” demeyin, yanlış.
AYLA AKAT (Batman) – O zaman bir tashih yapalım hemen. Tashih yapıyorum: Ben yeni duydum.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – O olabilir, tamam.
AYLA AKAT (Batman) – Murat Aksoy’la yapılan Yeni Şafak röportajının dışında, ben yeni duydum.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama böyle bir şey var.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi, birisi bu.
İkincisi, aslında şöyle bir ayrım çok doğru değil: Yani Başbakan konuşuyor, biz bir taraftan konuşuyoruz, aramızda bir bağlantı yok. Yani bu Komisyonla ilgili, Başbakanın konuşmaları, tabii, bilgi olarak, Komisyonda cereyan eden meseleler çerçevesinde bizimle bağlantılı, bunları biz konuşuyoruz yani burada ne oluyor ne bitiyor, bizim değerlendirmelerimizde var. Ama tabii, Sayın Başbakanın bizimkilerden farklı olan değerlendirmeleri olabilir ama o değerlendirmelerin bir kısmı, belki bizim değerlendirmelerimiz paralelinde değerlendirmelerdir. Onları da bilmenizi isterim, bu gayet de tabiidir. Başbakan tamamen buradan bağımsız olarak, orada düşündüğü farazi şeyleri, kurgusal şeyleri dile getiriyor.
AYLA AKAT (Batman) – Bunu da ben ilk duydum sizden.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tabii, ama bunu duymak gerekmiyor bence yani bu tahmin edilebilir bir şey. Genel Başkan, Başbakan, bizi burada görevlendiren odur.
AYLA AKAT (Batman) – Bu, sizin kendinizi soyutlamanızdan kaynaklı, biz sizden yeni duyduğumuzu ifade ediyoruz.
“Başbakandır, söyler.” yaklaşımı içerisindeydiniz, o yüzden.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Nasıl?
AYLA AKAT (Batman) – Hani “Sayın Başbakandır, söyler. Biz işimize bakalım, çalışalım.” yaklaşımı içindeydiniz. Şimdi, ilk defa “Bu bizimle ilgili, bizim aktarımlarımızla ilgili.” dediniz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hayır, şöyle: “İşimize bakalım.” başka yani.
Bakın, burada bir sürü konuşma yapıldı. İşte, az önce adı geçen arkadaş ve Süheyl Bey mesela değil mi? Burada, diyorlar: “İşte, biz ümidimizi kaybettik. Buraya geliyoruz ama olmayacak.” falan diye konuşuyorlar ama gelmeye de devam ediyorlardı. Yani burada Komisyonun geleceğine dair, buradan bir netice çıkıp çıkmayacağına dair bir endişe taşımak veya ümit kesmek, buraya devam etmeye mâni bir hâl teşkil etmiyor. Yani bu belki karıştırırsak buradaki tutanakları, sizden, sizin arkadaşlarınızdan da benzer sözler çıkmış olabilir. Yani Komisyonun geleceğine dair bir endişe taşıyor olmak, bizim böyle düşünüyor olmamız buradaki çalışmaların sona ermesini gerektirecek bir şey veya bizim, şahsen benim ayrılmamı gerektirecek bir şey değil, o ayrı bir durum. Bunu da ifade edeyim: Yani biz Komisyon… Evet, dışarıda bu tür konuşmalar, değerlendirmeler olabilir ama biz işimize bakalım. Bizim işimiz, burada maddeler tartışmak, mesafe almaya çalışmak. Bunu belki ümitsiz olarak da yapıyor olabiliriz. Yani bu, buna mâni değil ki. Her zaman büyük bir… Bu sabah Rıza Bey’in ifade ettiği gibi bir aşkla, şevkle, enerjiyle her sabah buraya gelmiyoruz tabii.
Şimdi, bir başka husus, “Başkanlık sistemiyle ilgili bu süreci tıkamayız.” meselesi de ilk defa duyulan bir şey değil. Bu Komisyonda da bunu konuştuk, mesela uzunca Üst Komisyondaki toplantıda. İsterseniz tutanakları getirisin arkadaşlar, bakalım. Ben burada bunu ifade ettim. Diğer arkadaşlar… Hatırlamayan olabilir, Mehmet Ali Bey de ifade etmiş olabilir. Buradaki mesele şu: Biz başkanlık sistemini öneriyoruz; bazı arkadaşlar klasik, saf parlamenter sistemi öneriyorlar. Sizinki, bugünkü sisteme daha yakın bir öneri, en azından idare dışındaki yürütme açısından baktığımızda. Olabilir, bizler anayasa yapıyoruz burada, yürütmeyi yeniden yazıyoruz, eski anayasayla da bağlı değiliz. Herkes istediği gibi bir öneri getirebilir burada, savunabilir. Yani bunun “süreci tıkamak” olarak yorumlanmasını, ben anlayamıyorum, başından beri anlayamıyorum. Yani bir partinin Komisyona kendi parti görüşünü getirmesi süreci tıkamak nasıl olabilir? Yani denebilir ki: “Diğer partiler bunu kabul etmiyor, etmeyecek. Bunu bilerek getiriyorsunuz.” Siz diğer partilerin kabul etmeyeceğini bilerek bir sürü öneri getiriyorsunuz. “Süreci tıkadınız.” diye bir söz söyledik mi size biz hiç? CHP’nin de oldu zaman zaman bazı önerileri ama demiyoruz biz bunu, tartışıyoruz burada, getirilen her öneriyi tartışıyoruz.
AYLA AKAT (Batman) – Sayın Şentop, bu bizim cümlemiz değil, siz “Süreci tıkayan biz olmayız.” demişsiniz, bu bize ait bir cümle değil, sizin cümlenizi okudum ben.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hayır, bunu ben burada da kullandığımı söylüyorum yani ilk defa basından duyduğunuz bir şey değil bu yani burada, buradaki toplantıda, geçen hafta perşembe günü yaptığımız toplantıda bunu söyledim en son olarak. Ama ondan daha önce de ben söyledim. Tabii, yasamayla ilgili komisyonda biz yokuz ancak o Üst Komisyonda önümüze geldiği için bunu konuştuk. Böyle toplu olarak da gitmek gibi bir merakımız da olmadığı için kim görevliyse orada, o arkadaşımız gidiyor toplantıya.
Şimdi, o bakımdan bunu söylüyorum yani bizim -orada söylediğim şeyi çok yerde, çok defa söyledim- 1’inci önceliğimiz yeni anayasadır. Hiçbir konunun, hiçbir meselenin yeni anayasa hedefinin önüne geçmesine fırsat vermeyiz, müsaade etmeyiz diyorum ben. Bunun içerisine başlangıç da dâhil. Fakat mesele şudur: AK PARTİ dönecekler, mesela, bakıyoruz, ne diyoruz? İşte TÜSİAD 91’de böyle bir öneri vermiş. Nereden biliyoruz? TÜSİAD vermiş bu öneriyi, kamuoyunda tartışılmış falan, ondan biliyoruz bunu. Peki, bundan yüz sene sonra “Anayasa çalışması yapılmış Türkiye’de, AK PARTİ ne önermiş 2012’de yürütmeyle ilgili?” dendiğinde ne yapacağız biz? “Biz bir öneri vermiştik ama bir hafta sonra bu öneriden vazgeçtik, geri geçtik.” Bu mu görülecek, bilinecek?
Burada biz bir çalışma yapıyoruz. Bu çalışmanın… Onu da belirteyim, çok açık olarak söyleyeyim: Bu çalışma nasıl sonlanır bunu bilmiyoruz. İşte aralık sonuna geliyoruz. Belki de bu çalışma işte yarısında veya üçte 2’sini yaptıktan sonra kalacak, geriye kalacak. Böyle bir kayıt, tarihî kayıt olarak kalacak. Peki, bu kayıtlarda bizim özgün görüşümüzün bulunmasını istiyor olamaz mıyız? Böyle bir ihtimal yok mu yani? İlle burada bütün meseleleri hallettik yani 59 maddeden 21’inde uzlaşmışız, geriye kalan 38’inde parantezler var, bir kısmı hiç anlaşamayacağımız parantezler, “Başkanlık sistemi, önünü tıkıyor.” Yani daha görüşmemişiz başkanlık sistemini, bir görüşelim bakalım da bir tıkasın, bir görelim, sonra belki açarız, daha oraya gelmemişiz ki. Yani ben bunu, önünü tıkıyor meselesini, süreci tıkama meselesini hâlâ anlayabilmiş değilim. Ben bunu -gerçekten böyle bir ifadenin nesnel karşılığı bulunmadığı için yaşadığımız süreç içerisinde- belki başka sebepler beyan etmemek için söylenmiş bir sebep olarak görüyorum.
Yine ifade ediyorum: Tabii ki sadece başkanlık sistemi sebebiyle, hükûmet sistemi sebebiyle bu sürecin tıkanmasını biz de istemeyiz fakat bu sürecin, bu sebeple tıkandığını bir görelim bakalım. Bu sebeple mi tıkanıyor bu süreç? Öyle bir durum söz konusu değil burada ama “Bu geldi diye biz görüşmeyiz.” falan yaklaşımları problemli yaklaşımlar. Şu ana kadar öyle oldu, işte bugün görüştüğümüz maddeler de aynı şekilde. Biz bu maddelerin hiçbirine taraftar değiliz. Kamu, kamulaştırma, özelleştirme, devletleştirme dışında burada yer alan, geçenlerden de var bir hayli. Zaten içlerinden çok cüzi bir kısmında yazabildik, yazdık. Sadece yeri konusunda değil, anayasada hiç bulunmamasını düşündüğümüz maddeler var burada ama bunları tartışıyoruz. Niye? Çünkü bakalım bir şey çıkacak mı ortaya bir metin, bir mutabakat sağlayabileceğimiz bir tablo çıkabilir mi? Bu. “İktidar ne kadar uzlaşıyor?” meselesi de bazen dile getiriliyor. Yani bunun için şeye bakabiliriz, Komisyona sunduğumuz metinler buradaki müzakereler sonucunda nasıl şekil almış? Bunları kontrol edebiliriz. Hangi partiler ne kadar esnemiş bakalım. Bizim en sonda yer almayacağımızı size baştan garanti ederim. İsterseniz, işte Halep orada, arşın burada, çıkartalım, bakalım. Bizim kendi önerilerimizden Komisyondan çıkan metinler arasındaki farka bakalım. Bununla da şey değil. Mümkün olduğu kadar biz de, diğer partiler de muhakkak bunu yapıyordur, sadece kendimiz yapıyor olsaydık anayasayı, önereceğimiz metinler var ama burada 4 partiyle yaptığımız için kabili müzakere olsun diye bizim daha farklılaştırdığımız, burada daha kolay tartışılabilir, uzlaşılabilir diye düşündüğümüz…
En son, dünkünü söyleyeyim, biz önermemişiz “kültürel kimlik hakkı” diye bir şey yok ama buradaki tartışma neticesinde biz de bu maddeyi ayrı bir madde olarak değil ama bunun bir başka madde içerisinde, mümkün olabilecek bir madde içerisinde olabileceğini düşündük. Yani bunu o zaman düşünmüş olsaydık o maddeye koyardık. Hayır, aradan geçti altı ay, 5’inci maddeyi yazalı, ama şimdi öyle bir esneklik gösterebiliyoruz. Niçin? Mutabakat için yapıyoruz, bize gerek yok buna yani zaten biz yapsak bunu böyle buraya koymamızın bir anlamı yok.
Bu, yöntem meselesiyle ilgili de şunu söyleyeyim: Burada yani ne olabilir? Tabii, bunun üzerine kafa yoruyoruz, ben herkesin de yorması gerektiğini düşünüyorum. Yani yeni anayasa yapmak istiyoruz, bu Komisyon Meclisin daimi komisyonu değil. Yine, bu Komisyon, 24’üncü dönem en azından devam edecek bir komisyon değil, fiilen de mümkün değil böyle bir şey. Bu Komisyon yeni anayasa yapmak için tercih edilmiş bir yoldur. Fakat şunu hepimiz görüyoruz: Burada en azından, en azından bazı maddelerle ilgili olarak bu Komisyondan mutabakat çıkması mümkün değil. “Vatandaşlık”la ilgili mesela, onun kadar olmasa da “ana dilde eğitim” diye sizin ifade ettiğiniz maddeyle ilgili mesela, yine, “din hürriyeti” maddesiyle ilgili olarak mesela, özellikle CHP’yle sanıyorum orada da… Yani bu 3 madde konusunda, muhtemelen belki “başlangıç” tartışacağız yani orada -tırnak içinde- resmî ideoloji tartışması yapacağız mesela belki o konuda. Yani böylece 2, 3, 4 gibi, başlık olarak söylüyorum, belki bunların farklı maddelere uzanımları da olabilir, bunları dikkate aldığımızda yani bu konularda, bu Komisyonda mutabakat çıkacağına ben inanmıyorum bu maddelerle ilgili. Hatta bu Komisyonda da değil, daha sonra kim devreye girerse girsin, liderler, bilmem kimler falan yani bu konularla ilgili mutabakat çıkmayacağını düşünüyorum ben. Evet.
Peki, nasıl halledeceğiz o zaman bunu, bunları? Ben de şunu öneriyorum, çok açık, diyorum ki: Biz burada bir şey yapıyoruz, bir çalışma, bu kadar zaman da yaptık. Bazı maddelerde mutabakat sağladık mı? Sağladık, üzerinde daha da çalışacağız. Mutabakat sağladığımız maddeleri mutabakatla geçiririz. Mutabakat sağlayamadığımız maddeleri ki onu bir daha belirtiyorum yanlış anlaşılmasın diye: “Yani işte başkanlık sisteminde de sağlayamadık, onu da içine koyalım şeklinde bir kapkaççılık usulü değil.” Biz yeni anayasanın mutabakatla yapılmasına gerçekten samimi olarak taraftarız. Kendi düşüncelerimizin, yazdığımız metinlerin, taleplerin, önerilerin böyle bir fırsatını kollayarak, bir yere sıkıştırılarak geçirilmesi yönünde bir yöntemimiz, usulümüz yok. Peşinen bunu söylüyorum. Başkanlık sistemi de öyle. “Yani buradan netice çıkmaz, getiririz Meclise, buradan geçiririz falan. 330’u geçsin, sonra da referanduma sunarız, çıkartırız.” gibi bir yaklaşımımız yok. Biz bu konunun toplumda da bir kabul görmesini istiyoruz, göreceğine de inanıyoruz ama bunun biraz zamanı olduğunu düşünüyoruz ve bilgilenme gerektiğini düşünüyoruz yani bir genel başkan kalkıp da “Parlamento sistemi istemiyoruz.” diye başkanlık sistemini eleştirirse –parlamento olmadığını zannediyor başkanlık sisteminde- o zaman bu konuyu nasıl tartışabiliriz ki?
Yine, mesela, benim şahsi görüşümü söylüyorum, bunu istatistiksel olarak da dünyadaki başkanlık, yarı başkanlık sistemleri üzerinden de söyleyebiliriz, isterseniz önce onu söyleyeyim, çok kısa, hiç girmeden: 89 tane başkanlık ve yarı başkanlık sistemi var, bunların bir kısmı başbakanlı başkanlık denilen sistem, bunlardan sadece 10 tanesi dünyada federal sistem. 71 tane parlamenter sistem var, bunların bir kısmı cumhuriyet, bir kısmı monarşik parlamenter, bunların 12’si federasyon. Yani dolayısıyla baktığımızda, zorunlu bir ilişki yok arada mesela. Bütün bunlar biraz bilgi gerektiriyor. Bizde kamuoyu bu konuyu, başkanlık sistemi, işte sultanlık falan çerçevesinde tartışıyor. Bu, bir hükûmet sistemidir. Dünyada birçok ülke var böyle idare edilen. Bu konu konuşulabilir, tartışılabilir ama konuşulsun, tartışılsın bilgiye dayalı olarak, sonunda biz inanıyoruz ki bu konuda, Türkiye’nin sorunlarını çözme bakımından daha iyi olduğuna dair bir kanaat oluşacak, bu kanaat oluşmadıkça da biz bunu birtakım sayısal çabalarla, gayretlerle yapmayız. Burada kastettiğim, gene dönüyorum, yani “Referanduma sunarız.” dediğim şey, işte bu Komisyonda mutabakat sağlanamayacağını ifade ettiğim, yine aynı şekilde, işte partilerin, liderlerin vesaire bir araya gelseler de mutabakat sağlayamayacaklarını düşündüğüm Türkiye’nin temel sorunları ki bunlar yüz yıllık sorunlarıdır. Din hürriyeti böyledir, vatandaşlık bağlamındaki mesele böyledir, aşağı yukarı yüz yıllık. Onunla bağlantılı olarak düşündüğünüzde belki eğitim öğretim hakkı meselesi de böyledir, resmî ideoloji meselesi böyledir. Böyle temel başlıklar altındaki, “4 başlık.” belki deriz ama buradan 6 madde çıkar, 7 madde çıkar ilişkili madde, ayrı. Benim dediğim, bu, Türkiye’nin temel meselelerine belki yüz yıllık bir zamandır tartışılan meselelerine nihai kararı millet versin. Yani buradaki şeyim bu, bu şey değil, bunu da belirteyim. Belki aynen sizin gibi buradaki İyimaya da, Mehmet Ali Şahin de basından öğrenmiş olabilir bu söylediğimi. Konunun üzerinde düşünüyoruz. Soruldukça: “Ne olabilir yani?” “Çıkmaz, anlaşamazsınız, nasıl olur?” diye. Yani “Bir formül bulunur” derken düşündüğüm hususlardan birisi bu. Bunları nasıl diyorum? Şöyle diyorum: Yani referanduma sunarlar, komisyonda tartıştık, burada kaç farklı paket çıkabilir, o anlaşamadığımız konularla ilgili, ona bakalım. Dört parti var, dört tane çıkabilir, üç çıkabilir, iki çıkabilir yakınlaşmalar olursa. Bunları referanduma bir paket değil, referanduma üç paket, dört paket sunulsun. Bunlardan hangisi yüzde 50’yi aşan bir çoğunluk sağlıyorsa mutabakatla yaptığımız, hazırladığımız metne eklenebilir, eklensin. Yani bir formül olarak bunu öneririm ben. “Böyle olsun” da demiyorum. Katılırlar mı bilmiyorum. Sayın Başbakan buna katılır mı buna katılmaz mı bilmiyorum yani. Ama bu benim şahsi görüşüm. Yani bu Komisyonun devamı bakımından yani tabii artık vakit çok daraldı. En ümitli bendim, daha sonra tek ümitli ben oldum, şimdi artık ben de ümitsizler arasına katılmaya başladım süreçle ilgili olarak. Ama bu ümit artırıcı bir şey yani herkesin sorduğu bu “Dört parti, nasıl anlaşacaksınız vatandaşlık maddesinde?” “İşte, ana dilde eğitim öneriyorlar, nasıl anlaşacaksınız?” deniyor. Yani ben bunu bir çıkış için söylüyorum yani yol var, “Anlaştıklarımızı hallederiz, anlaşamadıklarımızı da millete sunarız, oradan gelen onaya göre ekleriz.” diyorum. Bunun dışında zorlamanın anlamı yok. Oradan da kastettiğim şudur çok açık: Bakın, yeni anayasa yapmaya çalışıyoruz. Tabii arada bir bazı konular gündeme geldi, hatta Anayasa değişikliği, seçimin öne alınması konusunda da oldu fakat bizim başında da söylemiştik, sizin yol temizliği dediğiniz hadiseyle ilgili olarak bizim çalışmamız var, yürütülen bir çalışma. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat dönemlerindeki mevzuatın bütününün, tabii bunların tamamı anlamında demiyorum ama darbeci anlayışla düzenlenen hükümlerin ayıklanmasına dair bir çalışma var, bunu sürdürüyoruz kanunlar düzeyinde, yönetmelikler düzeyinde, genelgeler, hepsi dahil olmak üzere. Bunların bir kısmı Anayasa ile ilgili hususlar, tabii Anayasa’da dayanakları olan hususlar. İşte neden bahsediyoruz? Siyasi Partiler Kanunu vesaire. O temel hükümler var, 68’de, 69’da var. Şimdi, esaslı bazı değişiklikler kanunlarda yapabilmemiz için… YÖK Kanunu mesela, tamamen fantezi olarak tartışıyorlar. Şimdi Anayasa değişmedikçe, 130, 131 değişmedikçe YÖK Kanunu bu şekilde hazırlanamaz en azından. Şimdi, esaslı değişiklikler yapılabilmesi için yeni anayasanın olması lazım. Yeni anayasa olursa… Yeni anayasaya göre temel kanunların Türkiye’de yeniden yazılması, yapılması gerekiyor. Varsayalım ki anayasa olmadı, özür dilerim ama sizin için fazla bir sorun yok yani şu anlamda yok: Yeni anayasadan başka sizden bir şey bekleyen yok. Hani yeni anayasa yapılmadı diye biz mesela çıksak desek ki…
AYLA AKAT (Batman) – Ama…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hayır, bir dakika şunu demek istiyorum, tamamını söyleyeyim, yanlış anlaşılırsa tekrar düzeltirim. Kötü bir şey söylemiyorum, ben öyle inanıyorum.
Şimdi, millet bizden bir şeyler bekliyor, iktidar partisiyiz, belli bir çoğunluğu olan partiyiz Mecliste, bir şeyler bekliyor. Biz de diyoruz ki: “Evet, Türkiye’de gerçekten böyle değişiklikleri, reformları, demokrasiyi yerleştirme, özgürlükleri genişletme anlamında kalıcı adımlar atabilmek için Anayasa’yı değiştirmemiz lazım. Anayasa değiştikten sonra kanunlar yapabiliriz.” Ama “Anayasa değişmiyor kardeşim, niye yapmıyorsunuz yapılması gerekenleri?” de diyorlar bize. O zaman eğer bu süreç olmuyorsa, devam etmiyorsa, buradan bir netice çıkmıyorsa, biz bu sefer temel kanunlarda, bu bahsettiğim darbe dönemlerinde getirilen uygulamalar, hükümlerle ilgili veya çıkartılan kanunlarla ilgili olarak çalışmamızı bu sefer mevcut Anayasa’ya göre, bu Anayasa’nın imkânları içerisinde neler yapılabiliyorsa, ne kadar iyileştirme yapılabiliyorsa onu yapacağız, yapmak istiyoruz, böyle bir niyetimiz var ama bu da biraz vakit istiyor. Ama derseniz ki: “Biz 24’üncü dönemin sonuna kadar bu komisyonu çalıştıralım.” Geldik sonuna, 2015 seçimlerinden önce ne yapalım bir şey çıkmadı? Peki, biz bu süreyi bütünüyle, bütün çalışmalarımızı buraya endeksleyerek, bekleterek sürdürmek zorunda değiliz. Sizden de beklentiler muhakkak vardır ama bizden beklentiler daha da fazla. Bunu demek istiyorum yani burada eğer bu Komisyon gerçekten bir netice çıkartamıyorsa, o zaman belki üyelerden kaynaklanan bir sorun vardır. Onu da diyorum, belki o da vardır, okumuşsunuzdur da. Yani birkaç partiyle değil belki de yine dört partiyle de olabilir diyorum ama perspektif değişebilir, şahıslar değişebilir belki, bilemiyorum nasıl olursa. Yani buradaki biz perspektifi kısaca şunu ifade edeyim, çok uzattım özür dilerim, bitiriyorum şimdi. Perspektifi biz 82 Anayasası’ndan daha iyi bir anayasa olarak koyamadık burada. Burada her parti kendi anayasasını yapıyormuş gibi -kendimiz için de söylüyorum- öneriler getiriyor, bunları tartışıyor, biraz esnemeler falan filan. Ama bu olmadığı zaman ne olacak? İşte Meclis Başkanı sık sık söylüyor, ne olacak? 82 Anayasası devam edecek. Yani en azından, bu bizim ilave dediğimiz metinler ortaya çıkmazsa partilerimiz açısından da, 82 Anayasası’na göre daha iyi bir metin ortaya koyabiliyorsak bu da bir adımdır ama burada bence metinden de öte en önemli adım şu: Türkiye’de ilk defa siviller bir anayasa yapacak. Yani bunu yapıyor olmak belki daha sonra daha iyi anayasa yapmanın da önünü açacak bir şey olacak burada. Ama biz bunu yapamazsak “Siviller anayasa yapamıyor.” olacak netice itibarıyla. Bundan sonra bizim bu süreçte büyük ölçüde kırabildiğimiz bu “Siviller anayasa yapamaz.” anlayışını tekrar aynı bir gerilmiş lastik gibi bırakıp geriye dönecek. Bundan sonra başlayacak olanlar yeniden sivillerin yeni anayasa yapabilip yapamayacağı tartışmasıyla işe başlayacaklar. Biz belki ideal olmayabilir ama bir metin çıkartabilirsek buradan, bundan sonra başlayanlar sivillerin anayasa yapabileceği varsayımı, artık varsayım olmaktan da çıkmış, yerleşmiş düşüncesi üzerinden bir anayasa yapmaya başlayacaklar. Biz bu perspektife bakamadık. Ben geriye dönüp de bakıyorum, bakamadık meseleye. Belki bu perspektifle, yeni bir perspektifle farklı üyelerle veya neyse, bir komisyon kurulur, yine dört partili kurulur, iki, üç ay içerisinde, bizim yaptığımız birikimi de değerlendirerek 82’ye göre daha ileri bir anayasa getirebilir Türkiye’nin gündemine, onu da söylüyorum ben arada, o da var. Yani o bakımdan dediğim şu: Bir fiilî durum da var. 1 Kasım itibarıyla büyük ihtimal yerel seçim takvimini başlatıyor YSK, önümüzdeki seninin 1 Kasımı. Meclis tatile giriyor haziran sonu itibarıyla. Partilerin çalışmaları 1 Kasımda başlamaz zaten, daha öncesinden başlar. Biz başlıyoruz ocaktan itibaren, Seçim İşleri Başkanıyım ben. Başlatıyoruz mesela şimdi çalışmaları. Bu sürece girdikten sonra yeni anayasa üzerinde çalışma imkânımız fiilen kaybolacak. Peki, mesele da zaten bu komisyon bitirince bitmiyor ki. Diyelim mayısta bitirdik varsayalım. Bitmiyor ki Meclise getireceğiz bunu, Meclisten geçecek. Belki referanduma gidecek nihayetinde. Yani biz eğer bu işi… 31 Aralık meselesi öyle kafadan uydurulmuş bir şey değil. Hem bizim hedef dediğimiz şey ama onu da söyledim yani kelime oyunları yapabiliriz: “Hedef demek yani bitecek demek değil” falan filan, hani “Bunları benim takkeme anlat” derler ya, öyle bir şey yani bitecek ki Meclise getireceğiz, orada bir süreci var bunun. Belki referandumu var.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ - 31 Aralıkta bitmeyeceği kesin.
Dostları ilə paylaş: |