16 “(Ey Peygamber!)De ki;”Siz ey kâfirler!”


“elçinin elçileri” olarak yorumlamıştır.Bu okuyuştan yola çıkılarak Muhammedi risaletin



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə31/32
tarix30.07.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#63462
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   32
“elçinin elçileri” olarak yorumlamıştır.Bu okuyuştan yola çıkılarak Muhammedi risaletin

Peygamber’in vefatıyla sona ermediği,ümmete miras kaldığı,İslâm ümmetinin diğer ümmetle-

rin(toplumların)”hidayet elçisi” olduğu sonucuna varılmıştır.Âyetin devamında “eşiddâ’”ve

“ruhama’” kelimelerini hal olarak mensup okuyan kıraattan yola çıkılarak,bu meziyetlerin

(risalet/tebliğ görevinin)ümmetin tümünü kapsadığı yorumu yapılmıştır.(Musa Carullah)

Bizlerin,ne büyük,önemli bir görevle görevlendirildiğimizin bilincinde olarak

insanlığı bir ana şefkatiyle kucaklayarak,İslâm’la arasındaki engelleri kaldırarak,ilâhi mesajı tebliğ etme yolunda olanca varlığımızı ortaya koymamız gerekmektedir.Ancak o zaman Allah’ın rızasını kazanmamız umulur,dümdüz Müslümanlıkla değil!

Yüzlerdeki secde izinden kasıt alında oluşan nasır değil,namazı hakkını vererek

kılanların(ve tebliğ/risalet/elçinin elçiliği görevini elinden geldiğince yerine getirmeye çalışan-

ların)yüzüne vuran ışık(nur)la birlikte,”kişiliğin duruşu,hali/tavrı,ahlâkı,seciyesi,temsil gücü”

dür.

Gerçek mü’minin bu hali/tavrı/duruşu(görünüşü)basiret(keskin/doğru görüş)

sahiplerince hemen fark edilir.

Nitekim İmam Malik’in şu anektodu örneklerden bir örnektir;

Fetih için Suriye’ye giren sahabeyi gören bölge Hıristiyanları;”Bu insanlarda,İsa’

nın havarilerinden ve onlara ilişkin haberlerden daha değerli(başka)bir şeyler var!”demişler ve

teslim olmuşlardır.

195

İslâm’ın ortaya çıkışı bir tohuma,gelişmesi filiz veren bir fideye ve nihayet gelişen,

sağlamlaşan gövdesi üzerinde meyve hevenkleri sarkan dev bir ağaca benzetilmektedir ki,

harika,olağanüstü bir benzetmedir.(Burada vahiyle ağaç ilişkisi de hatırlanmalıdır.)
***

“Allah’ın zafer garantili yardımı ve Fetih geldiğinde,”

“Ve insanların kitleler halinde(fevç,fevç,akın,akın))Allah’ın Dini’ne gireceklerini

(koşacaklarını)gördüğünde,(senin görevin tamamlandı demektir).”

“Artık durma,tesbih et Rabbini hamd ile birlikte ve O’ndan mağfiret dile!

Zira O’dur tüm içten tevbeleri kabul eden!”

Nasr(111);Âyet:1,2,3



Nasr,”zafer garantili yardım” anlamına gelmektedir.Hicri 7.yılda Hayber dönüşü,

Hz.Peygamber(AS)’ın vefatından iki yıl önce veya Huneyn dönüşü,ya da Veda Haccı günlerinin

ortasında nazil olduğu,Rasulallah’ın üç ay sonra vefat ettiği rivayetleri içinde,metnin bağlamına en uygun olanı ilkidir.

Çünkü sûre geleceğe dair ihbardır ve bir fetihten söz etmektedir ki,bunun Mekke

fethi olduğunda ittifak edilmiştir.Zaferin anlamı bellidir:Mücadeleyi kazanmak.Peki fetih nedir?Yani İslâm’ın anladığı ve anlattığı fetih.İnsanların kitleler halinde Allah’ın Dini’ne girmeleridir.Bunun adı “yürek(lerin)/gönüllerin fethi”dir.Bunu sağlayan nedir?Zafer ahlâkı.

Bu nasıl elde edilir?Bütün başarıların Allah’tan geldiğine,O’nun izin ve yardımlarıyla gerçek-

leştiğine inanmakla.Özümüz ve ömrümüzü seve,seve tüketerek kazanmak ve başarmak.Sonunda

“Ben çalıştım,ben kazandım!”deme yerine “esfağfirullah!”demek.

Tıpkı Mekke’nin fetih günü başı devesinin boynuna değecek kadar,eğik,gözleri

yaşlı Nebi’nin kıpırdayan dudaklarından dökülen istiğfar ve şükür gibi.

O ki,Mekke fethinin ardından Kâbe’nin kapısında durup,vahiy tarafından önceden

verilen müjdeleri ima ederek;”Allah’tan başka kulluk edilmeye lâyık başka varlık yok.O’dur

kuluna yardım eden ve O’dur müttefikleri tek başına hezimete uğratan!”buyurmuştur.

O,gerçek bir aşk ve barış peygamberidir,gönüller fatihidir,halis bir kuldur.

Ardı ardına gelen Hayber ve Mekke’nin fethiyle birlikte,asıl gönüllerin fethiyle

önce yakın çevre sakinleriyle başlayan Din’e kitleler halinde giriş,Hz.Peygamber(AS)’in

vefatından-ki bu sûre inince,Nebi’nin vefatının yaklaştığını anlayan Hz.Abbas(RA),ağlamaya

başlamış,Efendimiz de bu davranışını onaylamıştır-sonra da bütün çağlar boyunca devam

ede gelmiş,günümüzde de devam ettiği gibi,gelecek zamanlarda da(Kıyamet’e dek)devam edecek-

tir.Bu gaybi haber ilâhi bir müjde şeklinde gerçekleşmiştir.

Bu mesajı Çağ’a ve Çağlar’a,dilden dile,gönülden günüle taşımak biz Müslüman-

lara düşmektedir.

Bizler ki,Nebi(AS)’nin mutlular mutlusu,bahtlılar bahtlısı bağlıları,aşıkları (üm-

meti)olarak Müslümanlığı olanca sadeliği,derinliği,güzelliği,doğruluğu,inceliği,zarafeti,izzeti,

devleti ve görkemiyle yaşayarak,”elçinin elçileri” olma dirayetini,cesaretini,basiretini göstererek

birey ve toplum olarak örnek/model oluşturarak,insanlara;”Hah,işte ben de böyle bir insan

olmak,böyle yaşamak istiyorum!”dedirtecek temiz,erdemli bir ömür sürerek onları kendimize

imrendirerek,gönüllerini fethederek,akın akın İslâm’a gelmelerini/yönelmelerini sağlamamız

için olanca iyi niyetimizi,gayretimizi,birikimimizi ortaya koyarak,bilim,sanat,ahlâk,ekonomi,

siyaset medya,her türlü teknoloji(bilgi sayar,internet,web siteleri v.b)argümanlarını İslâmi

ölçü(t)lere uygun bir şekilde kullanarak başarıyı yalnız Allah’tan umarak,bekleyerek olanca

iyi niyetimiz,gücümüz ve inancımızla çalışmalı,çabalamalıyız.Allah’ın yardımı ve rızasıyla

birlikte insanlığın kurtuluşu ancak böyle mümkün olabilir.Sıradan Müslümanlar olarak ya-

şayarak hiçbir yere varamayız!

196

***
“Siz ey iman edenler!Asla Allah’ın ve Elçisi’nin önüne geçmeyin ve sorumlu

davranın;çünkü Allah her şeyi işitir,her şeyi bilir!”

Siz ey iman edenler!Sesleriniz Peygamber’in sesini bastırmasın!Birbirinizle

-bağıra,çağıra-konuştuğunuz gibi,onunla da bağıra,çağıra konuşmayın ki,siz farkında olmadan

iyilikleriniz boşa gitmesin!”

Hani şu Allah Elçisi’nin yanında seslerini kısanlar var ya;işte onlar Allah’ın

kalplerini takvaya dair sınava çektiği kimselerdir.Onlar için sınırsız bir bağış ve büyük bir ödül

vardır.”

“Ne var ki sana hanelerin berisinden seslenenler de var;onların çoğu kafalarını

kullanmazlar.”(…kullanamayanlardır.)

“Ama eğer sen(hanenden)çıkıp kendilerine gelinceye kadar sabretselerdi,elbet

bu(nezaketli davranış)kendileri için daha hayırlı olurdu.Ne ki Allah,tarifsiz bağışlayandır,eşsiz

merhamet(rahmet)kaynağıdır.”

Hucurat(112);Âyet:1,2,3,4,5.
Âyetlerde biz Müslümanlara-hatta bütün insanlara-Allah’a ve Peygamber’e karşı

nasıl davranılması konusunda ilkeler getirmektedir.

Öncelikle,Kur’an’ın-özellikle belli kesimlere verdiği mesajla-en dikkat çekici âyet-

lerinden biri olduğunu sandığımız 1.âyetindeki “Allah’ın ve Elçisi’nin önüne geçmeyin!”ifadesi

Allah’ın ve Elçisi’nin görüşlerinin önüne(kendi görüşlerinizi/ya da başkalarının görüşlerini)ge- çirmeyin.Yani konumunuzu(haddinizi)bilin!Allah’a kul,Elçi’ye ümmet olmanın bilincine varın!

Elçi ile birlikte Allah’ın anılması,Elçi’ye itaatin Allah’a itaat olduğunu söyleyen

âyet(ler)in ışığında değerlendirilmelidir.

(Katade’ya göre âyet:”Keşke falanca konuda şöyle bir âyet(hüküm)inseydi!”diye

kendi kafasına göre fikir beyan edenleri(her zamanda/mekânda)uyarmaktadır.(Taberi)

Ağır işittiği için yüksek sesle konuşan Sabit ibn Kays,bu âyetle(2)kendisinin kaste-

dildiğini sanarak,çok üzülmüş;”Ben cehennemliğim!” diyerek evine kapanmış,durumu öğrenen

Hz.Peygamber(AS);”Hayır,o cennetliktir!”diyerek gönlünü almış,sahabinin âyete getirdiği lâfzi

yorumu uygun görmemiş,hitabın genel olduğunu belirtmiştir.(Yüksek sesle konuşmak için sadece

duyma özürlü olmak gerekmez!)

Takva(sorumluluk bilinci)ile donatarak sınamak,”sınavı geçecek donanıma kavuş-

turmak” demektir.Aklı bilgiyle donattıktan sonra sınava girmek/sokmak gibi.

Yani;Allah mü’minlere(Allah’a ve Peygamber’e gerçekten saygı gösterenlere)olan

lûtfunu,sınavdan muaf tutmak yerine,çalışıp çabalayarak sınavı kazanabilecek bir donanıma

kavuşturarak göstermiştir,göstermektedir,gösterecektir.

Dördüncü âyette;Tüm zamanlardaki ‘bedevi aklın’,âtıl ve pasif niteliğini belirleyen

bir ifade.(kafalarını/akıllarını kullan(a)mamaları)Kur’an,örnek bir olay üzerinden muhatapları-

nı bedevilikten(kabalıktan,saygısızlıktan,anlayışsızlıktan…)medeniliğe(kibarlığa,zarafete,anla-

yışa)davet ediyor,yönlendiriyor.Bu,aynı zamanda nezaket ve görgü kurallarının,insan ilişkilerin-

deki önemine de bir âtıftır.

Bu ilkeyi,bütün zamanlara/mekânlara-ve zamanımıza- uyarlarsak şu sonuca vara-

biliriz;Ey Peygamber ümmeti!(ve ey insanlık ailesi!)Peygamber(ler)in varisleri olan,önderlerinize

(imamlara/gerçek alimlere/elçilerin elçilerine/imanlı,adil devlet büyüklerine)gösterdiğiniz/göstere-

ceğiniz saygı,aslında kendinize gösterdiğiniz saygıdır,değerinizin,konumuzun farkına varmanız-

dır.Hayatlarını size-sizin aydınlanmanıza/hidayetinize/kurtuluşunuza/mutluluğunuza-adayan

ulema ve ûmera gibi(manevi)önderlerin zaman yönetimini ifsad etmeyin!

197

4.âyetin iniş sebebi olarak de şu olay rivayet edilir;Uyeyne b.Hısn ile Akra’ b.Hâbis,

Temimoğullarından yetmiş kişilik bir heyetle,bir öğle vakti Allah Elçisi’ni ziyarete gelmişlerdi.O,

odasında uyuyordu.Onlar;”Ya Muhammed!Dışarı çık yanımıza gel!”diye bağırmışlardı.Davranış-

leri hiç de hoş değildi.Bu olayın örnekliğinde bizlere de bir mesaj verilmektedir.



*
“Siz ey iman edenler!Sorumsuzun(fâsığın)biri size(önemli/hayati değer taşıyan)

bir haberle geldiğinde;durup(düşünüp/soruşturup)gerçeği araştırın!Değilse itemeden birilerini

rencide ede(bili)r,ardından da pişmanlık(utanç)duyarsınız!”

Hucurat(112);Âyet:6
İslâm Cemaatinin şeref ve itibarını örseleyecek,yanlış anlaşılmasına sebep olacak

asparagas haberlere karşı uyanık olmamız,olumsuz,kasıtlı haberlere inanmaya yatkın hastalıklı

davranışlara girmememiz istenmektedir.

Günümüze uyarlarsak;Medya tarafından kolaylıkla gözü boyanabilen,aldatılan,

karanlık havzalara/kuşaklara sürüklenen ahmak bir güruh(sürü)olmamamız konusundaki

ilâhi uyarıya kulak vermek durumundayız.Bugünkü toplumumuza,Müslümanlığını yaşadığını

söyleyen kardeşlerimizin büyük bir çoğunluğunun cahiliyyenin oyunlarına geldiğine kahrolarak

şahit olmaktayız.Kimlere benzersek onlarla haşrolacağımızı hatırlarsak,âyetin önemini daha iyi kavrayabilir,kendimize bir çeki düzen verebiliriz.Yoksa son pişmanlığın bir yararı olmaz!
*

“Ve(ey Mü’minler!)aklınızdan çıkarmayın ki,aranızda Allah Rasülü var.Eğer

O her işte size uysaydı,kesinlikle haliniz harap olurdu.

Lâkin Allah size imanı sevdirdi ve onu yüreklerinizde güzelleştirdi.(besledi,büyüt-

tü.)Yine O,size hakikati inkârı,sorumsuz davranmayı ve (iyi olana)karşı çıkmayı çirkin gösterdi.

İşte onlar doğru tarafa yönelenlerdir.”

“Allah’ın lûtfu ve nimeti sayesinde.Zaten Allah her şeyi bilir,her hükmünde tam

isabet kaydeder.”

“Şu halde mü’minlerden iki grup çarpışacak olura,aralarını bulun,fakat bir taraf

diğerinin hakkına saldırırsa,siz de o haksız taraf ile Allah’ın emrine dönünceye kadar siz de

onunla çarpışın.Ama eğer(saldırganlığından)vaz geçerse,tarafların arasını adâletle ayırın(bulun)

ve (bunun için gerekirse)fedakârlıkta bulunun.Çünkü Allah,(barış için)fedakârlıkta bulunanları

sever.”

“Sadece mü’minler kardeştirler.Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin(Barış,kar-

deşlik içinde yaşamalarını sağlayın!)ve Allah’a karşı sorumlu davranın ki,O’nun merhametine

(affına)mazhar olasınız!”

Hucurat(112);Âyet;7,8,9,10

Allah’ın gönderdiği âyetlerde ifadesini bulan prensipleri,kendi beşeri/sınırlı akılla-

rıyla koydukları kurallar,ya da atalarından kalan örf ve adetler (beşeri sistemler)üzerinekuranlar

(Mekke/Medine müşrikleri)-haşa!-beğenmiyor,karşı çıkıyorlardı.Bu yüzden başlarına bir musibetin gelmemesinin en büyük sebebinin aralarında yaşayan Hz.Peygamber(AS)olduğunun farkında değillerdi,ya da bilmezlikten geliyorlardı.Âyetler,eğer onların kafalarına,kıt akıllarına göre indirilseydi,toplum allak-bullak,onların da hali harap olurdu.Bugün de aynı tiplerle karşılaşmıyor muyuz?

198

İnanan insanın yüreği sevgiyle dolup taşar.Çünkü imanın(dinin)kaynağı sevgidir.

Seven ve inanan bir yürek,Allah(CC)’ın ve Elçisi’nin yanında olduğundan,Allah da

ona-lûtuf ve nimetiyle-hakikati inkârı,sorumsuz davranmayı,(iyi olana)karşı çıkmayı çirkin gös- termiş ve kötülüklerden uzaklaştırmış,arındırmıştır.

Mü’minler birbirileriyle ancak kardeştirler.Kardeşler birbirlerine zarar verir mi?

Eğer böyle bir durum ortaya çıkarsa onların aralarını bulmak,barıştırmak yine Müslümanlara

düşmektedir.Bu,Allah’a-ve topluma/tarihe-karşı sorumlu davranmanın bir gereğidir,imani bir

görevdir.

*
“Siz ey iman edenler!Hiçbir kişi ve zümre bir diğer kişi ve zümreyi alaya alıp hor

görmesim!Belki diğerleri berikilerden daha değerlidirler.Yine bir kısım kadınlar da,diğerlerini

(böyle)görmesinler.Ötekiler onlardan daha değerli olabilirler.Birbirinizi itibardan düşürmek

(mahcup etmek)için asla karalamayın ve (kötü/gülünç)lakaplar takarak yaralamayın.İman

ettikten sonra sapıklıkla anmak-anılmak ne berbat bir şey!Ve kim(bu tür davranışlardan) pişman-

lık duyup vazgeçmezse,işte zalim olanlar onlardır.”

Hucurat(112);Âyet:11
Âyet,toplumsal barışı,ahengi koruma açısından mükemmel bir bireysel ve toplumsal ilke vazetmektedir.Müslüman toplumu(ve insanlık ailesini) bir beden olarak düşünürsek,müminler (ve bireyler)bu bedenin organları olur.Bedene ait bir organı(bir kardeşini ya da bir insanı) karalayan,hor gören,aslında kendini aşağılamış,karalamış demektir.Çünkü;

İnsan,insanın aynasıdır.

İman etmiş bir kimseye böyle aykırı,çirkin davranışlar/yakıştırmalar yakışmaz.

*

“Siz ey iman edenler!(Birbiriniz hakkında kötü)zandan şiddetle kaçının!Unutma-

yın ki,zannın bir kısmı ağır bir vebaldir.Birbirinizin gizliliklerini de(özel hayatını da)asla

araştırmayın ve arkanızdan birbirinizi çekiştirmeyin!(Dedi-kodu,gıybet yapmayın!)İçinizde ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanan biri var mı?Bakın,tiksindiniz işte!(…değil mi?)

Sözün özü:Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın!Kuşkusuz Allah,

tevbeleri kabul eden(günahları bağışlayan)sınırsız bir rahmet kaynağıdır.”

Hucurat(112;Âyet:12
Kötü zan( suizan)kalbin bedduasıdır.Kalpleri suizana ayarlı olanlar,başkalarında

kendilerini görürler!Birine suizanla yaklaşmak aslında:”Ben onun yerinde olsam böyle yapar-

dım!”itirafıdır ki,kendini onun yerine koymak,onun adına karar vermektir.Buna kimsenin hakkı

yoktur!Bunun hesabı sorulur.Suizan yamuk bir bakıştır ve yamuk bakan doğru göremez.

Bilginin hakikate oranı dörttür:1)-Vehm:Hakikatten hiçbir payı yoktur,tamamen

asılsızdır.Fakat olmayan şey varmış gibi vehmedildiği için,sahte,yani kurgusal bir orandan söz

edilebilir.Fakat bu en küçük bir gerçeğe bile tekabül etmez.2)-Şekk:Hakikate ve yalana oranı

eşittir,tam ortada durur.3)Zan:Hakikate oranı yakın,yalana oranı en uzaktır.Fakat zan,bilginin

hakikate oranını ifade eden kavramlar arasında en muğlak ve esnek olanıdır.İmandan kaynakla-

nan zan,hakikate tam isabet edebilir.Yakinen bilinmesi mümkün olmayan gaybi konulardaki

itikat Kur’an’da bu kelimeyle ifade edilir.(Hâkka/45;20,Bakara/94;46,249)Yakin bir bilgi

olmadan konuşulması hukuk ihlâli olan durumlar vardır ki,âyette kaçınılması istenen “zannın

bir kısmı” budur.4)Yakîn:Hakikate oranı yüzde yüzdür.Üç kısımdır:İlme’l yakîn,ayne’l yakîn,

hakka’l yakîn.Birincisi bilgiyle(ilimle),ikincisi gözlemle(gözle görerek),üçüncüsü yaşayarak elde

edilir.

199

Bireysel ve toplumsal anominin ve çürümenin en etkin sebeplerinden olan özel

hayatların deşilmesinin,deşifre edilmesinin,insanların arkasından hoşlanmayacakları şeylerin

ulu orta söylenmesinin(gıybetin/dedi-kodunun)ne kadar iğrenç bir şey olduğunu çok çarpıcı,çok

çok sert ifadelerle vurgulayan Kur’an,bundan kaçınılması konusunda bizleri uyarmaktadır.

Allah’ın,başkalarının ayıplarını ortaya seren(ler)in kendi ayıplarını er-geç ortaya sereceğinin/serdiğinin bilincinde olan(lar)böyle bir fiile tevessül edebilirler mi?

TV kanallarında,internetteki bazı sitelerde bu günahı alenen işleyenlerin kulakları

çınlasın!

*

“Ey İnsanlık!Elbet sizi bir erkekle bir dişiden yaratan Biziz;derken sizi kavimler ve

kabileler haline getirdik ki,tanışabilesiniz.Elbet Allah Katında en üstününüz,O’na karşı sorumluluk bilinci en güçlü(yüksek)olanınızdır.Şüphe yok ki Allah,her şeyi bilir,her şeyden haberdardır.”

Hucurat(112);Âyet:13
Sûrenin 10.âyetinde imanda kardeşlik vurgulanmıştı.Burada ise insanlıkta eşlik

vurgulanıyor ve insanlık ortak paydasına dikkat çekiliyor.(Bu husus Veda Hutbesinde de dillen-

dirilmiştir.)Farklılıklar,insanlık ailesini oluşturan unsurların birbirine üstünlük ve tahakküm

gerekçesi değil,”tanışma/kaynaşma” gerekçesi olmalıdır.

İslâm’ın evrenselliğini bütün zamanlara/mekânlara haykıran bu âyet zımnen

şunu söylemektedir:Kimse doğuştan imtiyazlı/doğuştan mahrum değildir.Kişinin kendi seçmedi-

ği şeylerle(ırkıyla,soyluluğuyla,varsıllığıyla,gücüyle) övünmesi anlamsızdır.Ancak “takvâ”,kişile-

rin kendi akıl ve özgür iradeleriyle yaptıkları bilinçli bir tercihi ifade eder ki,şu anlama gelir;Ne

kadar sorumlu davranırsanız,o kadar üstün(ve seçkin)olursunuz.(Allah(CC)’a,Peygamber(AS)’e,

ailenize,çevrenize,milletinize,insanlığa karşı sorumluluklar…)

*

“Bedeviler(medenileşmemiş sığ/kısa akıllılar),”İman ettik!”dediler.De ki:”Henüz

iman etmiş sayılmazsınız,lâkin ‘teslim olduk’ diyebilirsiniz,zira iman kalplerinize girmiş(sinmiş)

değil!Ama eğer Allah ve Elçisi’ne uyarsanız,Allah amellerinizin zerresini eksiltmez.Çünkü Allah,tarifsiz bir bağış,eşsiz bir merhamet(rahmet/adalet)kaynağıdır.”

“Gerçek mü’minler sadece Allah’a ve Elçisi’ne iman edenler,(inanan,güvenenler),

ondan sonra da kuşkunun semtine uğramayanlar ve Allah yolunda mallarıyla,canlarıyla cihad

edenlerdir.İşte bunlar sadık olanların(Allah’a,Peygamber’e yürekten bağlananların/sözlerinde duranların)ta kendileridir.”

Hucurat(112);Âyet:14,15
Âyetler,geçmişte,günümüzde ve gelecekte karşılaşılacak bir durumu gözler önüne

sermektedir.Bir kimsenin İslâm Cemaatine aidiyeti,onun gerçek/üstün bir mü’min olduğu anla-

mına gelmez.Mü’min in “mü’minlik” kriteri cemaat aidiyeti ve sosyal konumu değil,imanının kalbine inmesi(sinmesi),sorumluluk bilincini kuşanması,kalbinin Allah’a karşı duruşudur.

Önemli olan bizim kendi imanınız(ın derecesi)hakkında ne dediğimizdeğil,Allah’ın

bizim imanımız hakkında ne dediğidir Allah’ın nasıl bir hüküm verdiğidir.
*

“(Ey Nebi!)De ki:”Allah’a dininizi siz mi öğreteceksiniz?Ama Allah,göklerde ve

yerde ne varsa hepsini bilir;Zira Allah her şeyi ayrıntısıyla(enfûsüyle/afâkıyla)bilendir.”

Hucurat(112);Âyet:16

200

Yani Allah dinin(iz)in prensiplerini-bütün evrenleri yöneten yasalarını-koyarken

size mi soracak?Kurallarını sizin istekleriniz doğrultusunda mı koyacak?O zaman Kendisine

ortaklar edinmiş olmayacak mı?Böyle bir şey O’nun için mümkün müdür?Eyinsanlar(kullarım!)


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin