Hepinizin bildiği gibi, anayasa uzlaşma sürecini yaşıyoruz. Bu süreçte, 30 Nisana kadar, söyleyecek sözü olan kişilerin ve kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin biz görüşlerini almaya çalışıyoruz. Bu kuruluşlarımızın önemli bir bölümünü zaten görüşler olarak arkadaşlarımız sağ olsunlar bizim İnternet sitemize veya bize gönderdiler ama şifahen de, böyle yüz yüze de sizlerle birlikte olmanın faydalı olacağını düşünüyoruz. Bu söylediğimiz sürecin bir parçası olarak sizler lütfettiniz, şeref verdiniz, geldiniz, sağ olun.
Biz burada sizin Anayasa’yla ilgili görüşlerinizi dinliyoruz. Alt Komisyon olarak bizim yaklaşım biçimimiz, sizin görüşlerinizle ilgili olarak biz fikir beyan etmiyoruz, sizinle herhangi bir şekilde müzakereye girmiyoruz, pasif olarak sizi biz dinliyoruz ancak arkadaşlarımız ve bizler, biraz daha aydınlatmanız gereken bir husus varsa bizim olayı daha iyi anlayabilmemiz için, o sırada bazı sorular size yöneltebilir değerli arkadaşlarımız.
Kırk dakikalık bir süreniz var; bu kırk dakikalık sürenin otuz dakikasını size tahsis etsek ve son on dakikada da bu söylediğimiz konuda bir ihtiyaç doğarsa o on dakikayı ona hasretsek iyi olur diye düşünüyoruz.
Öncelikle, bu çalışmaların, Komisyonun ve Alt Komisyonun çalışmalarının memleketimize ve milletimize hayırlar getirmesini, hayırlı sonuçlar doğurmasını temenni ediyoruz.
Efendim, Sayın Meclis Başkanı ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu Başkanı Cemil Çiçek’in ve saygıdeğer Komisyonun üyelerinin katıldığı değişik toplantılarda Sayın Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Ziraat Odalarının bu konudaki görüşlerini değişik platformlarda arz etti. Biz de bu konuşmalarda arz edilen hususları bir kez de Komisyonun huzurunda tekraren arz etmek istiyoruz.
Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları ve sendika konfederasyonlarından oluşan ve “Anayasa Platformu Girişim Grubu” adı altında ilkini Ankara’da yaptığımız, ikincisini Konya’da yaptığımız, üçüncüsünü de Edirne’de yaptığımız toplantılar toplam on üç ilde devam edecek. Bunları Sayın Komisyona arz ettik, bilgileriniz dâhilinde. Bu toplantılardan çıkan sonuçları müşterek bir metin hâlinde Sayın Komisyona arz edeceğiz anayasa çalışma süreci içerisinde.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak yeni anayasa metninin en geniş mutabakatla hazırlanması ve bir toplumsal uzlaşma metni olması bizim de temel arzumuzdur. Bunun için, temel anayasal sorunların geniş katılımlı topluluklarca tartışılmasına, görüş ve öneriler sunulmasına yönelik olarak başlatılan Anayasa Platformu Girişim Grubunun 2007’de başlayan çalışmaları organizasyon komitesinde yer aldı. 2007 yılında Türkiye gündemine yerleşen Anayasa değişikliği ve yeni anayasa tartışmaları sürecinde, yukarıda belirttiğimiz meslek kuruluşlarıyla başlattığımız müşterek çalışmalarda ortaya koyduğumuz ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası için vazgeçilmez kabul ettiğimiz temel ilkelerimizi bir kez daha vurgulamakta fayda görüyoruz. Yapılacak yeni anayasanın milletimizin müşterek beklentilerine cevap vermesinin yanında, cumhuriyetimizin temel felsefesine uygun, üniter ve millî yapımızın muhafaza edileceği, evrensel insan haklarının en iyi şekilde ifadesini bulduğu, demokratik, parlamenter rejimin olmazsa olmazı ve insan haklarının korunmasının temel şartı olan kuvvetler ayrılığı prensibinin sağlıklı bir şekilde ifade edildiği, özellikle yargı bağımsızlığını sağlam temellere oturtan bir metin olması temel beklentilerimizden. Millî Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasını müteakip gazi Meclisimizin kurduğu cumhuriyetin ilk Anayasa’sı başta olmak üzere, tarihsel süreçte kabul edilen diğer Anayasa metinlerinde de ifadesini bulan cumhuriyetin temel ilkelerine yeni anayasanın başlangıcında da yer verilmesini bekliyoruz.
Sektörel olarak beklentilerimiz de anayasa çalışmalarında elbette var. Mahallî idarelerde artan nüfus ihtiyaçlarının karşılanması göz önüne alınarak merkezin kontrolünde olmak kaydıyla belirli alanlarda yetki genişliği düşünülmelidir diye düşünüyoruz. Küresel ekonomilerin giderek ulusal ekonomileri ortadan kaldırması ve gelir dağılımındaki dengeleri bozması dikkate alınarak anayasal iktisat anlayışı çerçevesinde önlemler yeni anayasa hazırlık çalışmalarında gündeme getirilmeli, bu cümleden olarak, 12 Eylül 2010 halk oylamasıyla kabul edilen, Anayasa değişiklik paketiyle Anayasa’mıza girmiş olan ve hazırlık çalışmaları sırasında Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin de talepleri arasında yer alan Ekonomik ve Sosyal Konseyin anayasal bir kurum olarak yeni anayasada da yerini alması gerektiğini düşünüyoruz.
Malumunuz, gıda yüzyılımızın en önemli sektörü olacaktır. Küresel sermaye silah ticaretinden gıda ticaretine kaymaya başlamıştır. Hiç şüphesiz ki geleceğin zengin ülkeleri gıda güvenliğini sağlayan ve gıda ihracatını yapan ülkeler olacaktır. Sağlıklı yaşamanın öncelikli şartı olan sağlıklı beslenmenin toplumun tüm kesimlerini kapsamasının yanı sıra, sürdürülebilir bir tarım ve hayvancılık için devlet destekleri anayasal düzeyde temel normlarla teminat altına alınmalıdır diye düşünüyoruz.
Türkiye, verimli tarım arazilerini yapılaşma ve erozyon nedeniyle kaybediyor; aslında Türkiye, geleceğini kaybediyor. Toprağın vatan olduğu unutulmadan tarım arazileri korunmalı, anayasal güvence altına alınmalıdır. Toprağın verimli olarak işletilmesi için tarım işletmelerine uygun bir sınırlama getirilmeli, tarım arazilerinin miras, vesair yollarla bölünerek küçülmesini önleyecek kesin kurallar konulmalıdır. Malikleri tarafından belli süre üretim yapılmayan tarım arazileri kamulaştırılarak amacına uygun kullanıma tahsis edilmeli, yok olma noktasında olan çayır ve meraların korunması ve amaç dışı kullanılmaması için daha etkin önlemler alınmalıdır.
Efendim, belki bu saydığımız, söylediğimiz şeylerin daha alt normlarla düzenlenebileceği düşünülebilir ama bugün dördüncü sınıf tarım arazilerine yapılaşma izni verilmesi kanunen, kanunlarla engellediği hâlde birinci sınıf tarım arazilerini maalesef yapılaşmanın elinden kurtaramıyoruz. Onun için, anayasal normlarla, daha üst normlarla, temel normlarla teminat altına alınması gerektiğini düşünüyoruz Ziraat Odaları Birliği olarak.
Yer altı ve yer üstü su kaynakları bizim için hayati önem taşımaktadır. Yer altı su kaynakları tükenme, yer üstü su kaynakları da kirlenme noktasındadır. Tarımsal sulamada ve temiz içme suyuna ulaşmada zorlanıyoruz. Bu sürdürülebilir bir durum değildir. Su kaynaklarının korunması anayasal güvence altına alınmalı ve gelecek nesiller kurtarılmalıdır.
Bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve özellikle üretim maliyetleri göz önüne alınarak doğaya açık üretimde üreticinin korunması amacıyla etkin önlemler alınmalıdır.
Diğer mesleklerde olduğu gibi tarım alanında da mesleki örgütlenme teşvik edilmeli, bir mesleki faaliyette ancak o alanda kurulmuş meslek odasına tescil ile resmî statü tanınması mümkün olabileceğinden kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının anayasal statüsü mutlaka korunmalıdır.
12 Eylül 2010 Anayasası’yla kabul edilen Anayasa değişiklik paketiyle Anayasa’mızın 148’inci maddesine eklenen bir fıkrayla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getirildiği malumunuzdur.
Bu çerçevede, kuruluşlarıyla ilgili olumsuz sonuçlar doğuracağı görülen yasaların iptali istemiyle ve belli sınırlar çerçevesinde, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarına da Anayasa Mahkemesine doğrudan başvuru hakkı tanınması gerektiği şeklinde özetlediğimiz görüşlerimizi Sayın Komisyonun takdirlerine arz ediyoruz efendim.
Bu metni yazılı olarak da isterseniz arz edelim efendim.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Babacan, çok teşekkür ediyoruz.
Arkadaşlarım da katılacaklar. Zamanı en etkin biçimde kullandınız, bu bakımdan teşekkür ediyoruz.
Şimdi, arkadaşlarımızın size sormak istediği veya açıklanmasını istediği bazı noktalar varsa onlara şey yapalım.
Sayın Önder…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Ben de teşekkür ediyorum. Hayati sorunlara -kendi ilgi alanınız ama- aslında bütün insanlığın geleceğini ilgilendiren meselelerde özlü bir çalışma yapmışsınız.
Bugün, özellikle iki konuya değinmek istiyorum sadece bilgilenmemiz açısından. Birincisi, su, artık, bir evrensel insan hakkı kabul ediliyor. Dünya, artık, bunun mülkiyetini ya da mülkiyetsizliğini tartışma noktasına geldi. Bunun, neoliberal sistemin kâr hırsına kurban edilmeyecek kadar dünyanın geleceğini, aslında çocuklarımızın geleceğini ilgilendiren bir şey olduğu malum söyleniyor. Geleceğin savaşlarının su üzerinden yürütüleceği de çok sık tekrarlanan bir şey. Bu konuda bir anayasal teminat biçimsel olarak nasıl sağlanır, odanızın bu konuda bir çalışması var mı? Birincisi, bunu öğrenmek istiyorum. İkincisi de, malum, bu, “ilmen ve fennen orman vasfını kaybetmiş araziler” diye neredeyse dünyanın en saçma cümlesini kuran, bu 2/B arazileriyle ilgili bir çalışmanız var mı, bu vesileyle onu öğrenmek istiyorum. İlmen ve fennen bir arazinin orman vasfını kaybetmesi mümkün değildir malum. Bu bizim kanunlarımıza kadar girmiş.
Teşekkür ederim.
TÜRKİYE ZİRAAT ODALARI BİRLİĞİ HUKUK MÜŞAVİRİ CAHİT BABACAN – Efendim, su politikaları farklı bir olay. Su politikaları, evrensel politikalar ya da millî politikalardan ziyade daha çok bizim üzerinde durmak istediğim şey, suyun kirletilmemesi, suyun kullanılma özelliğinin sürdürülebilir bir tarım için ve sağlıklı yaşam için suyun kirletilmemesi, yer altı sularının korunması, yer üstü sularının korunması noktasında anayasal önlemler alınması ya da anayasaya bu noktada sağlam kurallar konulması noktasında bizim şeyimiz var. Elbette evrensel politikalar vardır, suyun farklı boyutlarda politik kullanımları söz konusu olabilir. Bu biraz bizim çalışmalarımızın şeyinde…
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Mesela, “Su satılamaz.” gibi bir hüküm konulsa nasıl olur sizce? Su bir ticari meta değildir, bir kâr metası olarak kullanılamaz. Mesela, kirlenmesinden daha vahim bir şey değil midir? Ziraat Odası bu konuda mesela ne düşünür, onu merak ettiğim için sordum.
TÜRKİYE ZİRAAT ODALARI BİRLİĞİ HUKUK MÜŞAVİRİ CAHİT BABACAN – Anlıyorum yani, tabii, bu konuda “Su satılamaz.” konusu… Bilemiyorum yani, pek şey yapmadık. Satılmaması gerekir belki…
TÜRKİYE ZİRAAT ODALARI BİRLİĞİ ORGANİZASYON VE ODALAR MÜDÜRÜ M. HİKMET YAVUZYİĞİT – İnsanın yaşamı için üç temel unsurdan bir tanesidir; hava, su ve gıda. Satılmayan bir tek hava kaldı, gerisi…
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Biz iktisat okumaya başladığımız zaman, işte doğal sular, hava; “tabii mallar”, “doğal mallar” tabir edilip piyasada fiyatı olmayan mallar kabul edilirdi. Bugün su da, hava da, artık, “doğal mallar” kategorisinden çıktı çünkü temiz hava teneffüs edebilmemiz için toplumların çok ciddi ekonomik yatırım yapması gerekiyor, onun da bir fiyatı oluştu.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Bir de efendim, mesela, Kazdağlarında bir yer verilirken satış, maliyet unsuru gibi konuluyor. “Efendim, burası dünyanın en temiz oksijeni, onun için bu 150 lira…”
TÜRKİYE ZİRAAT ODALARI BİRLİĞİ ORGANİZASYON VE ODALAR MÜDÜRÜ M. HİKMET YAVUZYİĞİT – İnsanlar böyle yerlere akın ediyor artık. Ege’ye ve Akdeniz’e gelecekte büyük bir yığılma olacaktır, o kesin.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sayın Babacan, ben de çok teşekkür ederim geldiğiniz için. Bunu da aldım, şimdi aldım.
Ben de Sayın Önder’in söylediğine benzer bir alanda not almıştım ama şimdi cevap vermenizi de istemiyorum. Sadece ve sadece bize bu alanda birtakım formüller önerebilirseniz çok yararlı olacağını düşüneceğim. Siz de sürdürülebilir tarım ve hayvancılık alanında desteklerin anayasal düzeyde geliştirilmesi gibi bir şey yazmışsınız oraya, bir de “üreticinin korunması amacıyla anayasal önlemler” demişsiniz. Ben de şuna çok inanıyorum: Küresel sermayenin Türkiye’de -belki farkındayız, belki değiliz ama- en çok zarar verdiği alanlardan bir tanesi, en kötü sonuçları, doğrudan doğruya yaşamımızı, yani güzel, insanca yaşamı etkileyen tarım alanında olmuştur diye düşünüyorum. Şimdi, bu alanda anayasal formüller olarak mesela söyledi, “2/B arazileri, su için” dedi, aynı şekilde bu sürdürülebilir tarım, hayvancılık alanında, bunların korunması yönünde, desteklenmesi yönünde anayasal formül ne olabilir? Çok doğru, yani bugün Kazdağları, Kozak Yaylası’nın… Oradaki sadece tarım arazilerinin değil, Türkiye'nin geleceği açısından yararlı bütün o orman arazilerinin ne durumda olduğu belli, çok açık. Mahkeme kararlarına rağmen neler yapıldığı açık. Şimdi, bunları engelleyebilecek anayasal formüller ne olabilir? Şimdi ben beklemiyorum ama mutlaka bunu Ziraat Odaları Birliği olarak düşünün ve bize iletin diye düşünüyorum.
TÜRKİYE ZİRAAT ODALARI BİRLİĞİ HUKUK MÜŞAVİRİ CAHİT BABACAN – Efendim, 2/B konusunu ben arz edecektim. Şu anda bizimle birlikte gelen bir grup arkadaşımız, teknik ekip 2/B konusunda da bir çalışma yapıyorlar. Mecliste milletvekili arkadaşlarla da görüşüp, ilgili kişilerle o konuda bir çalışma yapıyorlar arkadaşlar. Bu çalışmanın sonucunu Komisyona arz edebiliriz.
Tabii, efendim, bu konuda, sizin arz ettiğiniz, bahsettiğiniz konuda, dün Amasya’dan gelen bir oda başkanımız vardı. Orada da Yeşilırmak üzerine kurulan on iki tane hidroelektrik santralinin inşaatlarının çok kontrolsüz bir şekilde yürütüldüğü ve hafriyat topraklarının orman içerisine de gelişigüzel atılarak çok geniş çapta ormanların hafriyat toprakları altında bırakıldığı ve bu on iki, on üç tane hidroelektrik santralinin tamamlandığı zaman -şimdi, ben bir hukukçu olarak, tabii, bilemiyorum olayı- sanki hidroelektrik santralleri yapıldığı zaman suyun kontrol altına alınarak daha geniş arazilerin sulanarak daha şey olacağını düşünüyorum; hâlbuki Ziraat Odası Başkanımız çok geniş tarım alanlarının tarım dışı kalacağını ifade etti. Hayretle dinledim. Tabii, ilk defa müşahede ettiğim bir hadiseydi.
Bu konularda bir araştırma yapalım efendim, Komisyona arz edelim.
TÜRKİYE ZİRAAT ODALARI BİRLİĞİ ORGANİZASYON VE ODALAR MÜDÜRÜ M. HİKMET YAVUZYİĞİT – Burada, tabii, bir de belki şeye dikkat çekmek lazım: Türkiye'nin ya da cumhuriyetin yüz aklarından bir tanesi ağaçlandırma politikaları. Dünyada bizim en önde gittiğimiz alanlardan bir tanesi ağaçlandırma. Bir taraftan ağaçlandırma çabası gösterirken çok zorlanmış, çok kıraç arazilerde, bir taraftan zaten ormana müsaitken “Orman vasfını kaybetmiş arazi, haydi artık bunu silelim.” demek çok çelişkili, çok örtüşmüyor. Büyük bir ağaçlandırma mücadelesi veriyor Türkiye, büyük masraflar yapıyor, büyük çabalar içerisinde ve hakikaten dünyadaki önder ülkelerden bir tanesi ağaçlandırma anlamında. Bir taraftan bununla uğraşırken, bir taraftan zaten var olmuş ve tahrip edilmiş araziyi “Artık, bundan sonra işe yaramaz.” deyip çıkartmak çok tutarlı gözükmüyor.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Sadece üstelik 2/B’de de değil. Dediği gibi, böyle formülü ne olduğu belli olmayan bir 2/B’nin yanında, Kazdağları, Kozak Yaylası, birçok yer, Çamlıhemşin; buralarda var olan ormanlar şu anda altın araması, işte yok bilmem ne araması gerçekten ortadan kalkıyor, ben gördüm. O yüzden siz Ziraat Odaları olarak buna nasıl formüller önerebilirsiniz, bu bizim açımızdan da çok önemli.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, ben de teşekkür ediyorum.
Tabii, sunum yapan arkadaşlar üzerinden, Türkiye siyasetinin günlük sorunlarını tartışmayı doğru bulmuyorum ben, onun için bu konularla ilgili görüşlerimi açıklamayacağım. Bir şey soracağım yalnız -bu TESK’te de vardı- Anayasa’nın 148’inci maddesinde bireysel başvuru hakkı tanındı 12 Eylül 2010 referandumuyla beraber. Siz de kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına bir başvuru hakkı tanınmasını istiyorsunuz fakat bireysel başvuru hakkı tanınmasını mı istiyorsunuz, yoksa iptal davası açma hakkı mı tanınmasını istiyorsunuz? Çünkü bireysel başvuruda kanunların iptali söz konusu değil. Türkiye’deki normal hukuki süreçler tamamlandıktan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru mahiyetinde bir başvuru. Bu, büyük ihtimal bir iadei muhakeme kararı neticesi verecek, yeniden yargılanma sonucunu doğuracak bir karar olacak Anayasa Mahkemesinin. Burada kanun iptali mevzubahis değil. İçerik olarak da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki haklar bağlamında, ki bunlar bireysel haklar, adı üzerinde bireysel başvuru. Meslek kuruluşlarına bireysel başvuru hakkı mı tanınmalı, yoksa -burada bahsediyorsunuz- “yasaların iptali, istemiyle” diyorsunuz, o iptal başvurusu yapma hakkı mı istiyorsunuz?
Tabii, değişik ülkelerin değişik anayasalarında bireysel olarak ve kurumsal olarak iptal davaları açma bazı anayasalarda var. Bu çerçevede bizim de bunda düşündüğümüz şey iptal davası açma şeyiydi, yani bu şeyi yazarken bunu düşünerek yazmıştık çünkü hakikaten kurumların… Şimdi, Ziraat Odaları Birliği, Türkiye çapında 740 odası olan ve 5 milyon 200 bin üyesi olan bir kuruluş. Kendi sorunlarıyla, kendi mesleki, kendi örgütüyle ilgili çıkan yasalarla ilgili iptal davası açma hakkının olduğunu düşünüyoruz, böyle bir şeyin olması gerektiğini düşünüyoruz daha doğrusu. Yani bunu yazarken düşüncemiz buydu Sayın Vekilim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bir şey daha sormak istiyorum müsaadenizle.
Kamu meslek kuruluşlarının kamu kurumu niteliğinin korunmasını istiyorsunuz zannediyorum. Peki öyle bir nitelik olmasa nasıl olur? Yani meslek kuruluşları kamu kurumu niteliğinde olmasa, bu konuda daha bir serbestlik olsa belli şartlar, standartlar içerisinde meslek kuruluşlarının örgütlenmesine, yani aynı alanda birden fazla meslek kuruluşunun örgütlenmesine imkân verecek bir düzenleme, anlayış olsa. Bu, tabii, 61 Anayasası’nın getirdiği korporatist bir anlayış, devletçi bir anlayış. Bununla ne ilgili ne düşünürsünüz?
Efendim, meslek kuruluşları kamu kurumu statüsünde değil, kamu kurumu niteliğinde, yani bir nüans var orada.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Kamu kurumu niteliğinde olmasa diyorum yani.
TÜRKİYE ZİRAAT ODALARI BİRLİĞİ HUKUK MÜŞAVİRİ CAHİT BABACAN – Onu arz edeceğim efendim.
Yani kamu kurumu değil, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu. Kamu kurumu niteliğinden olmasa ne olur? Efendim, meslek kuruluşlarına kaydın zorunlu olması gerekiyor. Şimdi, özel statü getirdiğiniz zaman, o zaman herkes bir ayrı; işte kunduracılar meslek odası… Dört tane, beş tane altı tane kunduracılar meslek odası olduğu zaman o zaman bir birlik olmuyor. Bizce kuruluşların kamu kurumu niteliğinin korunması, üyeliğin zorunlu olması… Biz ziraat odalarında bu işi, hadiseyi ciddi şekilde yaşadık çünkü üyeliğin ispatı ancak kuruluştan alınacak belgeyle olabiliyor -sicil belgesiyle- mesleki şeyin ispatı şey oluyor. Şimdi ben hukukçuyum. Avukatlık yapabilmek için barodan belge almak zorundayım. Çiftçi de çiftçilik yapabilmek için odasından belge almak zorunda.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Mesela, Londra’da üç tane baro var. Mesela, bir meslek alanında diyelim yüzde 20 veya yüzde 30 üye şeyini sağlayan bir meslek kuruluşunun kurulmasına imkân tanınsa aynı alanda üç tane olsa.
TÜRKİYE ZİRAAT ODALARI BİRLİĞİ HUKUK MÜŞAVİRİ CAHİT BABACAN – Sayın Vekilim, Londra’da anayasa da yok o zaman yani orada da anayasa yok yani ama işte yani belki…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yazılı anayasa yok.
TÜRKİYE ZİRAAT ODALARI BİRLİĞİ HUKUK MÜŞAVİRİ CAHİT BABACAN – Affedersiniz, evet, yazılı anayasa yok.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Herkes aklında tutuyor Sayın Başkan.
TÜRKİYE ZİRAAT ODALARI BİRLİĞİ HUKUK MÜŞAVİRİ CAHİT BABACAN – Şimdi, tabii, biz Türkiye’yi konuşuyoruz, Türkiye şartlarını konuşuyoruz. Türkiye şartlarında biraz daha farklı düşünüyoruz. Örgütlenmenin teşvik edilmesi için, desteklenmesi için şimdi bile yani bugün şeyi bıraksak çiftçinin -5 milyon 200 bin üyemiz var- 3 milyonu herhâlde odadan kaydını sildirir.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Başka bir oda kurar.
TÜRKİYE ZİRAAT ODALARI BİRLİĞİ HUKUK MÜŞAVİRİ CAHİT BABACAN – Hayır, başka bir oda kurmaz, “Ben istemiyorum.” diyor ama…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hayır, mecburi getirilecek yani odaya üye olmak şart ama birden fazla olamıyorsun.
TÜRKİYE ZİRAAT ODALARI BİRLİĞİ HUKUK MÜŞAVİRİ CAHİT BABACAN – Ama 6111 sayılı Kanun’la bu sosyal güvenlik konusunda şey çıkınca o üye olmak istemeyen herkes ziraat odasına üye olmaya geldi yani işin ciddiyetinin farkında değiller.
TÜRKİYE ZİRAAT ODALARI BİRLİĞİ ORGANİZASYON VE ODALAR MÜDÜRÜ M. HİKMET YAVUZYİĞİT – Müsaade ederseniz, Sayın Vekilim, şöyle: Aslında kanunların gerekçeleri vardır ya işte kanunun şifreleri ya da o gerekçede saklı. Burada buluş ya da klişe ya da ilk bunu ifade eden çok müthiş düşünmüş çünkü bunlar devlet fonksiyonları aslında yani kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının işte araçları resmî araç plakasındadır, kasa açıkları zimmet niteliğindedir, biz çalışanlar idare hukukuna tabiyiz çalışanlar.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – İşte, devekuşu gibi yani bir taraftan sivil toplum kuruluşları, bir taraftan devlet kurumu…
TÜRKİYE ZİRAAT ODALARI BİRLİĞİ ORGANİZASYON VE ODALAR MÜDÜRÜ M. HİKMET YAVUZYİĞİT – Ama bu Batı sisteminde de var. Şimdi, bakın, Almanya’da bizim alanımızda özellikle Tarım Bakanlığı çok ilginç bir iş yapmış. İngiltere örneği verdiniz ya Almanya’da şöyle: Yasama Tarım Bakanlığında yürütme ziraat odalarında. Bu ne ki yani bizim fonksiyonumuzun çok ötesinde. ÇKS, kayıt, hiç istatistik falan, her şey ziraatçılar birliğinden, Tarım Bakanlığının yaptığı işin yasaması yani hukuku, felsefeyi, vizyonu, misyonu, bu düzenlemeleri yapıyor, sadece sistemi belirliyor ve Almanya 81 milyonluk bir topluluk ve çok ilginç bir şekilde Almanya süte kota koymuş bir ülkedir yani çok ürettirmiyor, ahırlara kota koymuş bir ülkedir. O kadar çok fazla var ki dökecek hâlleri yok, 40 demiş, 80 demiş, ahırların kotası var, bu hâle getirmiş artık. Bizde ise yetersizlik var, yetmiyor. Biz çeltik ithal eden bir ülkeyiz, yetmiyor yani anormal derecede dışarıdan çeltik getiren bir ülkeyiz. Sıradan ürünlerde bile tarım ülkesi olarak görünmemize rağmen… Eti de öyle Almanya’nın, anlatılmaz derecede ucuz, anlatılmaz fazlası var ama böyle bir sistem var. Bu tarım sektörünün yürütmesi tamamen ziraat odalarında. Bakanlığın işi sadece işin mevzuatı, felsefesi ve yönlendirmesi, o kadar.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sayın Başkan…
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Mikrofona basar mısınız?
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Yok, ben kayıtlara geçmesini istemiyorum.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Kapalı oturuma geçmeden önce ben bir iki şey söylemek istiyorum.
Efendim, ben de şimdi burada -arkadaşlarım önemli bölümüne değindiler ama- bu tarım topraklarının yani daha genel anlamda toprağın korunması, ikincisi floranın korunması, hatta faunanın da korunması açısından yani hayvansal çevrenin, bitkisel çevrenin ve toprağın korunması bakımından lütfederseniz -siz bu işin içinde yaşıyorsunuz, ben de Süheyl Hocamın söylediğine katılıyorum, onu ben de düşünmüştüm- bize bir formül verin yani bu anayasalar çok genel ilkeleri koyan metinler, çok ayrıntıya giremeyiz ama siz bu işin içinde olan uzman bir kuruluş olarak siz öyle bir formülasyon bizim önümüze getirirsiniz ki biz onu anayasanın uygun olan yerine, ilgili olan yerine dercedebiliriz, koyabiliriz. Faydalı olur diye düşünüyorum. Lütfen bunu da yapın yani sizin söylediğiniz her şeye bu konuda katılıyorum yani toprakları korumak, bitkiyi korumak, hayvanı korumak, suyu korumak, yalnız korumakla kalmayıp bu söylediğimiz kaynakların tamamen Türkiye'nin tasarrufu altında kalmasını sağlamak da önemli.