TUNCA TOSKAY (Antalya) – Başkanım, çok kısa, bir-iki dakikamız var galiba.
Çok teşekkür ediyoruz, çok içten, samimi olarak düşüncelerinizi duygularınızla birlikte aktardınız, tabii ki biz bunların önemli bir bölümüne de katılıyoruz. Dediğim gibi, burada Anayasa’da sağlığa yaklaşım biçimi açısından bu sizin söylediklerinize imkân veren bir ilkeyi koymamız lazım, ondan sonra da kanunlarla tabii esas düzenlenecek. Yani siz haklı olarak diyorsunuz ki: Anayasa’ya çağırdınız bizi, katılımı sağlıyorsunuz. Kanunları yaparken de bu katılımı sağlamakta fayda var. Bu, birinci madde. İkincisi, meslek örgütleri açısından fonksiyonların nasıl kanunlarda yer alması gerekir? Bunlar bizim için faydalı tabii ama ben size burada konuşalım diye söylemiyorum, biraz da felsefi bir konuyu gündeminize getireceğim, siz meslek örgütü olarak, aydınlar olarak bunu bir düşünün.
Bakın, siz, insanların sağlık hakkının anayasada daha güvence altına alınması, daha kapsamlı şekilde ifade edilmesinden bahsediyorsunuz, buna kimsenin itiraz etmemesi gerekir ama öyle bir dünyada yaşıyoruz ki son on beş yılda bütün ülkelerde istisnasız sağlık alanında, eğitim alanında geniş kitlelerin daha zor duruma doğru gittiğini de görüyoruz. Bugün dünyanın en gelişmiş ülkelerinde biz bütçede kısıntı yaparken ilk önce eller sosyal güvenlik konularına gidiyor. Şimdi, Almanya’da gidiyor, şurada gidiyor, burada gidiyor, her yerde gidiyor. Şimdi, ben kişisel olarak kanaatimi söylüyorum, bunun fevkalade yanlış olduğunu, adaletsiz bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum, bunu siz de düşünün, siz de dillendirin. “Dillendirsek ne olur?” diyeceksiniz. Yok, hep beraber bunları dillendirirsek ha demek ki Türkiye’de çok ciddi bazı kurumlar, “İnsanlar bu konuda endişeliler, bu genel gidişin doğru bir gidiş olmadığı kanaatindeler.” diye bir kanaat de oluşmaya başlar. Yoksa bizim burada bir avuç siyasetçi “Bu doğru bir şey değildir.” dememiz bunun yürürlüğe girmesi, hayata geçmesi bakımından yetmez yani sizin gibi çok önemli sivil toplum örgütleri veya kamu kuruluşları da “Evet, bu gidiş, gidiş değildir, bu konuda şöyle önlemler almalı, birileri fedakârlık yapacaksa geniş kitlelerin sağlık hakkından fedakârlık yapılması adaletli bir şey değildir, birileri başka yerden fedakârlık yapsın.” demeniz gerekir diye düşünüyorum. Yani bunu kesinlikle yanlış anlamayın, bu şekilde bir birlikteliği sağlamamız lazım. Yani benim kişisel yaklaşımım, partimin yaklaşımı da bu istikamette olduğu için samimi olarak sizinle ben de bunu paylaşmak istedim.
TÜRK DİŞ HEKİMLERİ BİRLİĞİ BAŞKAN VEKİLİ K. TÜMAY İMRE – Teşekkür ederiz.
Sayın Başkan, herhâlde bitti ama bir cümle ben de ekleyeceğim çünkü bizden sonrakilerin hakkını da yemeyelim, gerçekten zamanımız doldu gibi görünüyor. Metnimizde de var ama ben bu söylediklerinizin hepsinin hayata geçebilmesi açısından bizim belki anayasada yer almayacak ama bir seçim yasasının Türkiye’de aslında anayasa kadar belki de önemli olan bu seçim yasası oluşan Meclisin yapısının aslında her şeyi çok etkileyeceğini kesinlikle çok düşünüyoruz. Yüzde 10 barajının Türkiye’deki aslında katılımcı demokrasiye izin vermeyen en önemli konulardan biri olduğunu düşünüyoruz. Bu baraj nedeniyle pek çok insan kendisini ifade edebilmek için farklı yöntemler buluyor, işte bağımsız girip Meclise, parti grubu kurmaya çalışanlar oluyor veya başka birlikte seçime girmeye çalışmalar oluyor ama bu Meclis çatısı Türkiye’deki her görüşün -tabii ki bir baraj olabilir ama daha makul kabul edilebilir düzeyde bir baraj olabilir- herkesin eğer burada temsil edilmesini sağlamıyorsa emin olun yani “Söyleyin, dillendirin.” diyorsunuz ya, bizim sözlerimiz de duyulmuyor. Biz sağlık meslek örgütleri olarak, üç sağlık meslek örgütü olarak beraber basın toplantısı yapıyoruz bir konuda, ertesi gün bakıyoruz, akşam bakıyoruz hiçbir medya kuruluşunda yer almıyor, ilginçtir. Bu, nerede, kim sağlıyor, kimin nereye çıkacağını kim sağlıyor, onu da bilmiyoruz ama bizim açımızdan bir sıkıntı yani.
Peki, biz yeniden çok teşekkür ediyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İzmir) – Değerli arkadaşlar, hoş geldiniz.
Biz Anayasa Uzlaşma Komisyonunun 2 Numaralı Alt Komisyonu olarak aramızda bir iş birliği yaptık, üç alt komisyon olarak çalışılıyor daha fazla katılımı sağlamak için. Az önce Türk Diş Hekimleri Birliğini dinledik, şimdi Türkiye Noterler Birliğini dinleyeceğiz.
Ben AK PARTİ İstanbul Milletvekili Mustafa Şentop.
Tunca Toskay Bey, Milliyetçi Hareket Partisi Antalya Milletvekili.
Süheyl Batum Bey katılacaktı Cumhuriyet Halk Partisinden, yetişecek, bekliyoruz, yolda herhâlde.
Barış ve Demokrasi Partisinden de Ayla Akat Ata Hanımefendi.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sırrı Bey bu komisyonun asli üyesidir ama biz komisyon içerisinde kendi yoğunluğumuza binaen grubumuzdaki üyelerimiz gelebiliyoruz.
Hoş geldiniz.
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ HALİL AYHAN SERİM – İsminizi doyuyoruz da bu kadar genç olduğunuzu bilmiyorduk.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Teşekkür ederim. Komisyonun da en genç ve tek kadın vekiliyim, o da ayrı sıfat.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki.
Buyurun.
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ BAŞKAN YARDIMCISI HANDAN BAYKAM – Ben Türkiye Noterler Birliği Başkan Yardımcısı Handan Baykam.
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ HALİL AYHAN SERİM – Yönetim Kurulu Üyesi Halil Ayhan Serim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi, bizim kırk dakika kadar süremiz var, bu sunumunuzun sonunda bize belki anlattığınız hususlarla ilgili biraz daha açmak için soru sorma imkânı tanırsanız memnun oluruz. Burada müzakere yapmıyoruz biz, tartışmıyoruz görüşleri ama bazen bazı noktaların açılması için soru sorabiliyoruz, sonunda bir on dakika kadar vaktimiz olursa memnun oluruz.
Buyurun.
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ HALİL AYHAN SERİM – Şimdi, efendim, biz dosya hazırladık, burada Birlik yönetiminin üç-dört sayfalık hazırladığı bir sunum var, bir de biz tüm noterlerimize bir çağrıda bulunmuştuk bu Anayasa’yla ilgili görüşlerini, Ankara Noter Odasının bir komisyonunun hazırladığı bir rapor var, yedi-sekiz tane de münferit noterlerimizin görüşleri var. Biz onları da dosya hâlinde size takdim etmek üzere hazırladık, fazla nüshalarımız da var. Biz bunları tabii size vereceğiz, siz sanıyorum sonra inceleyeceksiniz, eğer uygun görürseniz sadece Birlik yönetimimizin hazırladığı şeyi biz size okuyalım, ondan sonra soru-cevaba da geçebiliriz sizlerin soruları olacaksa.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Buyurun.
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ HALİL AYHAN SERİM –
Anayasa Uzlaşma Komisyonu Başkanlığına
Örgütlenmiş bir kamu kurumu niteliğindeki Türkiye Noterler Birliği kurulduğundan bu yana meslektaşlarının sorunlarını çözmeye çalıştığı gibi, hazırlanması düşünülen yeni anayasanın oluşmasına katkı sağlamayı da onurlu bir görev olarak üstlenmiştir. Anayasa metninin hazırlanmasının Parlamentoya ait teknik bir çalışma olduğunun bilinci ile bu yönde bir girişimde bulunulmamış, hazırlanacak anayasanın ilkelerine ve hedeflerine işaret etmekle yetinilmiştir.
1) Anayasaya bir “giriş” bölümü konulmalıdır. Burada vatanın bütünlüğüne, cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk'e yer verilmelidir. Devletin kuruluş felsefesi açıklanmalı, hedefler belirtilmelidir.
2) Türkiye devletinin yönetim şeklinin bir cumhuriyet olduğu vurgulanmalıdır.
3) Türkiye Cumhuriyeti’nin, insan haklarına dayalı, “Başlangıç” kısmında belirtilen temel ilkeleri esas alan, bireyi önde tutan, millî, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğuna işaret edilmelidir.
4) Egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu, milletin bu egemenliği Anayasa’nın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanacağı, egemenliğin kullanılmasının hiçbir suretle belli bir kişiye, zümreye, sınıfa bırakılamayacağı, hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı gösterilmelidir.
5) Kuvvetler ayrılığı ilkesi esas alınarak yasama, yürütme ve yargı organları düzenlenmelidir.
6) Herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle hiçbir ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu açıklanmalıdır.
7) Özel hayatın gizliliği ve dokunulmazlığı korunmalı, herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu vurgulanmalı, haberleşme gizliliğinin sınırları açık
haberleşme gizliliğinin sınırları açık ve kesin şekilde belirlenmelidir.
8) Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme, yargı organları ile idare makamlarını, diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralı olduğu belirtilmelidir.
9) Öncelikle bireyin ve toplumun temel hak ve özgürlükleri esas alınarak düzenleme yapılmalı, hak ve özgürlüklere bu anlayış içerisinde makul ve ölçülü sınırlamalar getirilmeli ve hiçbir gerekçe ile bunların özüne dokunulamayacağı açıklanmalıdır.
10) Temel hak ve ödevlerden olan; kişinin hakları ve ödevleri, sosyal ve ekonomik hakları ve ödevleri ile siyasal hakları ve ödevleri, yeterli güvenceye kavuşturulmalıdır.
11) Toplumumuzun yapısına uygun düşen parlamenter sistem benimsenmeli, sağlıklı işlemesine olanak verecek düzenlemeler yapılmalıdır.
12) Parlamento, millet iradesini gerçek anlamda yansıtacak şekilde, halkın seçtiği üyelerden oluşmalıdır.
13) Demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasi partiler de bu amacı gerçekleştirebilecek şekilde yapılandırılmalıdır.
14) Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmelidir.
15) Seçim kanunları, temsilde adalet, yönetimde istikrar ilkesi göz önünde bulundurularak düzenlenmelidir.
16) Hukuk devleti olmanın bir sonucu olarak, idarenin eylem ve işlemleri etkin bir yargı denetimine tabi tutulmalıdır.
17) Üniversiteler idari, mali ve bilimsel özerkliğe sahip kuruluşlar olarak yapılandırılmalıdır.
18) Kanunların ve Meclis İçtüzüğü’nün denetlenmesi için Anayasa yargısına yer verilmelidir.
19) Yargı bölümü, hâkimin tarafsızlığını ve teminatını hayata geçirecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.
20) Yargı bağımsızlığı, uluslararası belgeler ve sözleşme hükümleri de göz önünde tutularak gerekli teminata kavuşturulmalıdır.
21) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yer verilmeli ve Kurulun yasama ve yürütme organına karşı tam bağımsızlığı sağlanmalıdır.
22) Seçimler yargı organının genel yönetim ve denetimi altında yapılmalıdır.
23) Yerel yönetimlere yer verilmeli ve bunlar güçlü bir yapıya kavuşturulmalıdır.
24) İnkılap kanunlarını teminat altına alan koruyucu hükümler getirilmelidir.
25) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına yer verilmeli, üzerindeki vesayet yetkisi sınırlı tutulmalı, varlık amacını gerçekleştirecek yapıya kavuşturulmalıdır.
26) Yeni Anayasa, yasakçı ve vesayetçi zihniyetten uzak, çağdaş, bireysel odaklı, özgürlükçü, toplumsal barışı sağlayacak, farklı kimlik ve kültürleri kapsayacak, inanç hürriyetini gerçekleştirecek, şeffaf bir toplum, özgür insan yaratacak, hukukun üstünlüğünü her şeyin üstünde kabul edecek, geleceğe açık, tüm dünya ile bütünleşebilecek özellikleri taşımalıdır.
Takdirlerine arz olunur.
Sunumumuz bu efendim, ekindeki görüşleri de dosya hâlinde takdim ediyoruz, hepinize takdim edeceğiz.
Bir sorunuz varsa buyurun.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Çok teşekkür ederim ağzınıza sağlık.
Arkadaşlarımızın soruları var mı?
AYLA AKAT ATA (Batman) – Biz de teşekkür ediyoruz, sağ olun.
İlkesel düzeyde ifade etmişsiniz, çok ayrıntıya girmeden. Sizden önce de Diş Hekimleri Birliğini dinledik, onlar da “Teknik olarak ifade edilecek çok konu yok, hukuksal olarak değerlendirme yapamazdık meslek örgütü olarak ama işin siyasi boyutu var.” dediler, o boyutuyla değerlendirdiler. Tabii her ikisini bir teraziye koyduğumuzda siyaseten bir toplumun geleceği hakkında karar vermek, içinde bulunduğu bütün farklılıkları da göz önüne alarak daha doğrudur teknik bir çalışma yapıp toplumsal gerçekliğe çarpma riski de vardır. İlkesel düzeyde ortaya koymuşsunuz. Ben, çalışma için teşekkür ediyorum desteğiniz için.
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ HALİL AYHAN SERİM – Biz de bizi çağırıp görüşlerimizi sorduğunuz için, bu onuru bize verdiğiniz için çok teşekkür ediyoruz tüm Türkiye noterleri adına.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hocam, buyurun.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Ben de teşekkür ederim. Ben de sizler için tekrarlıyorum, hem de dokümanları da verdiğiniz için bizim çalışmalarımızı mutlaka kolaylaştıracak. Sizin verdiğiniz bütün dokümanlar, bizim teknik bir alt yapımız var hukukçulardan oluşan, bir de güzel bir sitemiz var; hepsi oraya konular itibarıyla işleniyor. Herkes bizden yararlanabiliyor zaten. Şimdi, biz metin için teşekkür ediyoruz, dokümanlar için teşekkür ediyoruz.
Ben, iki noktayı açabilirseniz diye sormak istiyorum.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Şimdi diyorsunuz ki: “Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilsin.” Ondan sonra da demokratik parlamenter sistemi esas aldığınızı söylüyorsunuz. Siz tabii hukukçu ağırlıklı bir yapısınız. Yani bunu eleştirmek için değil… Bu iki noktayı dengeleme konusunda kafanızdan geçen nedir? Birinci madde bu.
İkinci konu HSYK’yla ilgili. Bunun tam bağımsızlığının sağlanması gerektiğini söylüyorsunuz. Kafanızda bunun tam bağımsızlığını sağlayabileceğini düşündüğünüz bir formül, bir yaklaşım biçimi var mı? Eğer bunları bize somut olarak söylerseniz çalışmalarımızda daha bizim yararlanabileceğimiz veri tabanını genişletmiş olursunuz.
Yani benim iki tane, eğer uygun görürseniz, cevaplanmasını istediğim veya açılmasını istediğim konu var.
Şimdi, aslında biz bunu arkadaşlarımız, belli bir komisyon, görevlendirdiğimiz birkaç arkadaşımız hazırladı bu görüşleri; biz de okuduk, mutabık kaldık ve buraya geldik bunu sunmak üzere. Şimdi, burada “Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmelidir.” derken Avrupa’daki yarı Başkanlık ya da Amerika’daki Başkanlık değil bizim kafamızdan geçen işin doğrusu. Yani, mevcut Cumhurbaşkanının statüsünde önemli bir değişiklik düşünmüyoruz fakat halkın da buna katılması…
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Katılım açısından diyorsunuz.
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ HALİL AYHAN SERİM – Evet. Bilmiyorum farklı bir şey var mı?
AYLA AKAT ATA (Batman) – Yani yetkileri mevcut, yani şu anki Cumhurbaşkanımızın yetkileri kalmalı mı, yoksa azaltılmalı mı, yoksa halk tarafından seçilip yükseltilmeli mi? Bu, Başkanlık, yarı Başkanlık…
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ HALİL AYHAN SERİM – Yok, hayır. Başkanlık ya da yarı Başkanlık bizim görüşümüzde yok. Yani mevcut yetkileri masaya konur, “Bu fazla, bu az, şu yetkileri verelim, şunları alalım.” denir ama yani mevcut Cumhurbaşkanı statüsüne yakın bir şey bizim düşündüğümüz.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Yani yetki artırılmış değil.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Halk tarafından seçilecek, yetkileri artırılacak…
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ HALİL AYHAN SERİM – Birtakım yetkileri artırılabilir belki, yani tartışılır, “Ya şu yetki de Cumhurbaşkanına verilmeli ama bu yetki Cumhurbaşkanında olmamalı.” denir, o tartışılır ama yani mevcut konumdan çok farklı bir şey Cumhurbaşkanının yetkileri açısından düşünmüyoruz. Yani halk tarafından seçilmesi, dediğimiz gibi halkın katılımının sağlanması, yani Cumhurbaşkanını halk seçsin, o noktadan.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Biraz açıklığa kavuştu şimdi. Demokratik parlamenter rejimin dengesini Cumhurbaşkanlığı, yarı Başkanlık veya Başkanlık istikametinde değiştirmek gibi bir şey değil…
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ BAŞKAN YARDIMCISI HANDAN BAYKAM – Pardon bir katkı sağlayabilir miyim?
Bu Anayasa platformu adı altında bildiğiniz gibi şehirlerde toplantılar yapılıyor. Biz de bunlara katılıyoruz. Ankara’daki toplantıda, bir pilot toplantıydı o, böyle bir soru vardı zaten “Başkanlık sistemine geçilmeli mi?” diye. Oradaki oylamada, orada temsil edenlerin çoğu, mevcut sistemin, parlamenter sistemin kalmasını tercih ettiğini belirtti. Yani bir Başkanlık sistemine geçişe henüz Türk halkının hazır olmadığı oradaki tabloda vardı. Sanıyorum diğer şehirlerde de yapılan toplantılar sonunda hepsi sizlere bir özet olarak, rapor olarak derlenip gelecek. Ama Ankara’daki pilot uygulamada böyle bir sonuç vardı, halkın yüzde olarak daha çoğu şu anki mevcut sistemi kabul ediyor görünüyordu.
Teşekkür ederim.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Bu bilgi için ben çok teşekkür ediyorum ama burada bizim esas öğrenmek istediğimiz siz Türkiye Noterler Birliği olarak ne söylüyorsunuz? Çünkü buraya daha evvel bu tip kamu kuruluşları geldi, şöyle söylediler: “İşte biz bir platform kurduk -mesela Odalar Birliği- biz Odalar Birliği olarak böyle bir platform kurduk, birtakım konularda uzlaştık.” Vesaire filan. Şahsen benim sorum şu oldu: Tamam, o platformdan çıkan sonuçlara biz saygı duyarız ama siz Odalar Birliğisiniz, 1 milyon 300 bin üyeniz olduğunu söylüyorsunuz; siz oda olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sizler lütfettiniz şey yaptınız.
Bir de HSYK’mız var. Bu konuda, bize yardımı olabilir diye ifade etmek istedim.
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ HALİL AYHAN SERİM – HSYK’yla ilgili de efendim, 12 Eylül 1980’den sonra daha önce var olan Yüksek Hâkimler Kurulu lağvedilmişti hatırlarsınız. Ondan sonra çeşitli sancılı dönemler oldu. Yani, bu hâkimlerin, savcıların bağımsızlığı konusu Türkiye’de hâlen tam çözülememiş durumda bize göre. Yani, burada bizim gönlümüzden geçen HSYK konusunda, hâkim ve savcıların hiçbir yere bağlı olmadan, tamamen özerk bir yapıda, kendi aralarında seçilerek kurullar oluşturmaları, hâkim ve savcıların atanması, teminatları… Yani tam bir bağımsız konuma getirilirse o kuvvetler ayrılığının tanımındaki üç erkin birbirinden bağımsız olması, birbirine üstün olmamasının bu şekilde sağlanacağını düşünüyoruz.
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Serim, bu konuda hiç kimse ihtilaf hâlinde değil. Türkiye’de herkes yargının hem bağımsız hem de tarafsız olmasını istiyor, ki demokrasinin temeli âdeta, yani yargıdan bu iki özelliği sağlayamazsak demokrasi kâğıt üzerinde kalır, Anayasa’da kalır, kanunlarda kalır. Benim burada sorduğum, acaba sizin teknik olarak… Varsa tabii yani biz sizi herhangi bir şekilde sıkıştırmak için sormuyoruz, çünkü siz hukuk ağırlıklı bir meslek kuruluşu olduğunuz için, acaba bunun üzerinde düşünüp “Şöyle bir yöntem olursa bu söylediğimiz hedefe varabiliriz.” diye bir zihinsel çalışmanız oldu mu diye şey yaptım.
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ HALİL AYHAN SERİM – Bu konuda bir çalışmamız olmadı ama benim şahsi düşüncem o ki, hâkim ve savcılar hiçbir yere bağlı olmamalı, hiçbir yerden emir almamalı, yani tamamen bağımsız olmalı; gönlümüzden geçen bu.
AYLA AKAT ATA (Batman) – İdari ve ekonomik anlamda yani.
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ HALİL AYHAN SERİM – Tabii, mali özerklik, idari özerklik. Yani atamaları, terfileri… 12 Eylülden önceki Yüksek Hâkimler Kurulunun yapısında da birtakım sıkıntılar vardı, o zaman da vardı, gerçekten vardı. O zaman ben çalışmaya başlamıştım, ben 1974’te avukatlık yapmaya başladım, o dönemleri de biliyoruz. Benim rahmetli babam da hâkimdi. Yani hâkimlerin nasıl çalıştığını, terfilerini, tayinlerini, hepsini o dönemden de biliyoruz. Ama işte cumhuriyetin tarifindeki o kuvvetler ayrılığının gerçekleşmesi için, artık burada dediğim, hâkim, savcı tam bağımsız olsun, hiç kimseye bağlı olmasın, vicdanıyla adalete uygun hareket etsin, kararlar versin.
Arz ediyorum efendim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Ben de birkaç şey sormak istiyorum.
Birincisi: Kaç noter var Türkiye’de toplam?
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ HALİL AYHAN SERİM – Efendim, Türkiye’de 1.650 tane noterlik var, fakat fiilen 1.400 civarında, 200 tanesi boş şu anda çeşitli nedenlerle; tayin, ölüm, istifa gibi nedenlerle. Şu anda 1.400 civarında fiilî noter var efendim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – HSYK’yla ilgili ben de soracaktım, Hocam sordu. Tabii Türkiye’de şu anda aslında sizin dediğinize yakın, oldukça yakın bir sistem 12 Eylül referandumuyla beraber benimsendi. Yüksek yargı seçiyor kendi aralarında, yerel mahkemelerdeki görev yapan hâkim ve savcılar yine kendi aralarından seçim yapıyorlar. Bundan farklı olarak ilave Cumhurbaşkanının belirlediği, resen atadığı öğretim üyesi kişiler var, avukatlar arasından atadıkları var. Şimdi, sadece yargıçların kendi aralarından seçtiği bir sistem benim bildiğim kadarıyla Avrupa’da da yok. Şimdi, Türkiye’ye yeni gelen eleştiriler, özellikle bu 12 Eylül referandumundan sonra gelen eleştiriler yasama organının, Parlamentonun HSYK tipi bir yapıya, örgüte üye seçmemesi üzerinden geliyor, yani niye seçemiyor? Çünkü Avrupa ülkelerinde bu tür yapılar, ki her yerde de yok zaten, Parlamentonun üye seçmediği Anayasa Mahkemesi ve HSYK benzeri bir yapı yok Avrupa ülkelerinde. Bu, şey anlamında hani Türk milleti adına karar veriyor mahkemeler ama Türk milletiyle organik ilişki nasıl kurulabilir mahkemeler arasında? Bunu teorik olarak kuruyoruz, işte Anayasa, egemenlik millete ait, millet egemenlik yetkisini Anayasa’daki gösterilmiş organlar eliyle kullanır; yargı böyle bir organ, teorik bir ilişki var. Ama özellikle mesela Anglosakson sisteminde jürilerin bizzat halk tarafından seçilmesinde olduğu gibi, bir anlamda ya yargıçların doğrudan demokratik meşruiyetinin olması veya dolaylı olarak onları atayan kurumların demokratik meşruiyetinin alması yönünde tartışmalar var. Bu bakımdan, mevcut HSYK, aslında bu korporatif yapıyı 61’den sonra kurulan, özellikle 12 Marttan sonraki sadece Yargıtayın belirlediği bir Yüksek Hâkimler Kurulu var, daha önce üçte 1’ini Parlamento seçiyor 61 Anayasası’nın ilk hâlinde. Ama asıl Türkiye’de uygulanan 12 Marttan sonra yapılan değişiklikle gelen Yargıtayın seçtiği üyelerle ilgili yapı. Bu korporatif yapıyla ilgili ciddi eleştiriler de var. Türkiye şu anda 12 Eylül referandumuyla büyük ölçüde o yapıya geçti. Ben, bu yapının da çok doğru olmadığı kanaatimi, buradan müsaadenizle, ifade edeyim.
Bir şey soracağım…
TUNCA TOSKAY (Antalya) – Şu anki yapıdan mı bahsediyorsunuz?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Evet, Parlamentonun seçmesi gerektiğine dair kanaatim benim başından beri var. Hepsini değil, tabii Parlamento da hani sağdan soldan bulduğu kişileri değil, hâkim ve savcılar arasından, onların gösterdiği adaylar arasından yine seçecek ama bu anlamda bir demokratik meşruiyet de teorik olarak sağlanmış olacak.
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ BAŞKAN YARDIMCISI HANDAN BAYKAM – Kuvvetler ayrılığında bir zedelenme olmaz mı?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tabii, kuvvetler ayrılığı bütünüyle kuvvetlerin birbirinden tecrit edilmesi anlamına gelmiyor. Özellikle işlevsel anlamda ayrılık tabii önemli, yani faaliyet gösterdiği sırada kuvvetlerin birbirine müdahale etmemesi anlamında. Yoksa mesela bizde işte güven oylamasıyla yasama organı, yürütme organını denetleyebiliyor, gensoruyla denetliyor. Bu şimdi kuvvetler ayrılığına aykırı mıdır? Yani yargının faaliyeti esnasında yasama organını müdahil olmaması anlamında bir ayrılık olabilir veya yürütmenin müdahil olmaması. Ama sonuç itibarıyla, işte gensoru veriyorlar Adalet Bakanı hakkında, soruyorlar “Niye yargı böyle yapıyor?” diye. Şimdi Bakanın hiçbir alakası olmazsa kurumla o zaman kimi çağıracağız? Mesela HSYK Başkanını, hâkimleri veya Yargıtay Başkanının çağırıp Meclise “Niye böyle?” diye. Çünkü bütçeyi denetliyor, Meclisin en büyük yetkilerinden birisi bu. Para veriyoruz hâkim ve savcılara, faaliyet gösteriyor. Halkın şikâyeti varsa bunun hesabını soracak Meclis, yani “Niye böyle?” diye. Kime soracak? HSYK üyelerine, yargıçlara, bağımsız onlar zaten, ne soracağız? Hiçbir şey soramayacağız. Bu bakımdan, yürütmenin belli ölçüde bu işin bir tarafından bulunması, ama objektif kurallarla yasamaya karşı sorumluluk bakımından düşünülmüş bir formül.