2008 kriZİ sonrasi tüRKİye ekonomiSİne genel bir bakiş



Yüklə 165,98 Kb.
səhifə1/3
tarix25.07.2018
ölçüsü165,98 Kb.
#57897
  1   2   3


T.C

AKDENİZ UNİVERSİTESİ

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ

İKTİSAT BÖLÜMÜ






2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞ

Final Ödevi



www.moutari.weebly.com ANTALYA 2013

DANIŞMAN:

Yrd.Doç.Dr Y. Koray DUMAN

Öğrenci:

Mahamane Moutari ABDOU B.

20100401110

İÇİNDEKİLER



TABLOLAR, ŞEKİLLER ve GRAFİKLER……………………………………..….2

ÖZET…………………………………………………………………………………....2

  1. GİRİŞ………………………………………………………………………..….2

  2. GENEL OLARAK KRİZLER……………………….……………………….3

  1. Para Krizi……………………………………………………………………....3

  2. Banka Krizi…………………………………………………………….…….....3

  3. Finansal Kriz……………………………………………………………….......4

  4. Finansal Kriz Modelleri…………………………………………………….....4

  1. Birinci Nesil Modeller (Spekülatif Atak Modelleri)………………….....4

  2. İkinci Nesil Modeller………………………………………………….......5

  3. Üçüncü Nesil Modeller (Yayılma/Bulaşma Etkisi Modeli)………….…5

  1. 2008 KÜRESEL KRİZİ…………………………………………………….…5

  1. Küresel Finansal Krizin Nedenleri…………………………………………...5

  1. Likidite Bolluğu ve Özensiz Krediler…………………………………….5

  2. Menkul Kıymetleştirme ve Türev Piyasası………………………….…..6

  3. Saydamlık…………………………………………………………….……7

  4. Kaldıraç Oranları…………………………………………………………7

  5. Denetleyici Kuruluşlar ve Derecelendirme Kuruluşları…………….....8

  1. 2008 Küresel Krizinin Gelişim Süreci………………………………………..8

  2. 2008 Küresel Krizi Neden Önlenemedi?..…………………………………....9

  3. Küresel Finansal Kriz Sonrası Türkiye Ekonomisi………………..…...…..10

  1. Büyüme……………………………………………………………….…...10

  2. Enflasyon……………………………………………..………….…….….12

  3. İstihdam………………………………………………………………..….12

  4. Cari Denge………………………………………………………………...14

  5. Bütçe Dengesi……………..……………………………..…………….….16

  6. Para Politikası…………………………………………………………….17

  1. AVRUPA BORÇ KRİZİ……………………………………………………...19

  1. Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerde Borç Krizleri.………………………...……20

  1. Yunanistan Krizi …………………………………………………………20

  2. İrlanda Krizi………………………………………………………………21

  3. Portekiz Krizi …………………………………………………………….22

  1. Borç Krizinin Sonuçları………………………………………………………22

  2. Avrupa Borç Krizi ve Türkiye’ye Yansımaları……………………………..23

  1. KRİZ SONRASI DÖNEMİN YENİLİĞİ : MAKRO İHTİYATLI DÜZENLEMELER…………………………………………………………...24

  2. SONUÇ VE ÖNERİLER…………………………………………………......26

  3. KAYNAKÇA………………………………………………………..…………27



TABLOLAR, ŞEKİLLER ve GRAFİKLER
Tablo 1:Euro Bölgesi Çevre Ülkeleri için Seçilmiş Temel Göstergelere ilişkin Tahminler.…………………………….………………………………………………23

Şekil 1: 2009’da (Reel GSYH) Büyüme oranlarını gösteren Dünya haritası……....…9

Şekil 2: Enflasyon…………………………….…………..……………….….…...….12

Şekil 3: İhracat ve ithalatın serisi………………………………………………….....15

Şekil 4: Türkiye’ye Gelen Uluslararası doğrudan yatırımlar ve Büyüme oranları…………………………………………………………………………….….15

Şekil 5 :Faiz Koridorunun operasyonel yapısı (Para Politikası)……………..……..18

Grafik 1: Büyüme Oranları (%)……………………………………….……………..12

Grafik 2: İşsizlik Oranları(%)……………………………………………………..…14

ÖZET
2007 yılında, ABD konut piyasasındaki sorunlar giderek büyüyerek, küresel bir boyuta ulaşmıştır. Dünya ekonomileri (özellikle Türkiye ekonomisi) genel olarak; likidite bolluğu, özensiz krediler, aşırı menkul kıymetleştirme, saydamlık eksikliği, aşırı kaldıraç oranları, derecelendirme kuruluşlarının etkinsizliği ve düzenleyici-denetleyici kuruluşların müdahalede gecikmesinden kaynaklanan bu finansal krizden; dış ticaret, sermaye akımları, finansal piyasalar ve bankacılık sektörü ile kamu mali dengeleri üzerinden etkilendiler. Küresel etkileri olan Lehman Krizi’nden farklı olarak, Avrupa Borç Krizi daha seçici etki yapmaktadır. Krizden sonra ortaya çıkan önemli yeniliklerin başında gelen Makro ihtiyatlı düzenlemeler (macro-prudential regulation), tüm finansal sektördeki sistemik riskin izlenmesini ve değerlendirilmesini içermektedir. Türkiye’de kriz ilk etkisini finansal piyasada, negatif büyüme ve istihdam üzerinde göstermiştir.


  1. GİRİŞ

ABD de konut kredilerindeki özensizlik ve şişkinlik ile başlayan finansal problemler derinleşerek devam etmektedir. Konut kredilerinde ikincil piyasanın gelişmesi için oluşturulan Freddie Mac ve Fannie Mae’nin devlet kontrolüne geçmesinin ardından büyük yatırım bankası Lehman Brothers ABD İflas Yasasının 11’inci maddesi kapsamında iflas başvurusunda bulunmuş, Merrill Lynch çok düşük bir bedelle Bank of Amerika ya satılmış ve dev sigorta şirketi AIG operasyonlarını devam ettirebilmek için FED’den(ABD Merkez Bankası) önemli tutarda kredi kullanmak durumunda kalmıştır. Krizin İngiltere, Avrupa ve gelişmekte olan ülkelerde de hissedilmesi ve küresel bir boyut kazanmasının ardından yaklaşık 700 milyar dolarlık kurtarma paketi (bailout bill) ABD meclisinden geçerek onaylanmıştır.

Finansal serbestleşme süreci 1970’lerin ortalarından itibaren önce gelişmiş ülkelerde (ABD, Japonya, İngiltere) daha sonra Latin Amerika ve Güneydoğu Asya ülkeleri başta olmak üzere pek çok gelişmekte olan ülkede IMF önerileri doğrultusunda benimsenen “istikrar ve yapısal uyum programının” doğurduğu sonuçlara bağlı olarak derinlik kazanmıştır. Finansal serbestleşme uygulamalarının hız kazandığı 1990’lı yıllardan bu yana çok sayıda finansal kriz dünya ekonomisine damga vurmuştur. Meksika’da (1994), Güneydoğu Asya’da (1997), Rusya’da (1998), Türkiye’de (1994, 2001), Arjantin’de (2001) ve son olarak da 2008 yılında ABD’de başlayan küresel kriz gibi birçok önemli finansal kriz yaşanmıştır.

2008 küresel finans krizi bazı açılardan eskilerine benzemekte bazı açılardan ise yenilikler taşımaktadır. Örneğin krize müdahale biçimi yeni değildir. 1929 Buhranı sonrası uygulanan Keynesyen politikalardan tutunda 1998’deki hedge fon kurtarma operasyonlarına kadar devletin ekonomideki gölgesi her zaman hissedilmiştir. Bu gelişmeler ABD ve diğer gelişmiş ekonomilerin mali sistemini yeniden yapılandırılmasına, gelişmekte olan dünyanın sermaye hareketleri ile ilgili politikalarını yeniden gözden geçirmelerine ve dünya finans sisteminin başka bir mantalite ve başka gerçeklerle yeniden dizayn edilmesine yol açacaktır.

Bu çalışmamızda, ilk olarak krizlerin türleri ve modelleri anlattıktan sonra, 2008 küresel krizin nedenleri, gelişimi ve Türkiye’ye genel bakışı anlatacağız. İkinci olarak ise Avrupa Borç krizi ve Türkiye’ye yansımaları üzerinde duracağız. Son olarak ise Makro ihtiyatlı düzenlemelerden bahsedeceğiz.




  1. GENEL OLARAK KRİZLER

Ekonomik krizi, ekonomide aniden ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan olayların makro açıdan ülke ekonomisini, mikro açıdan ise firmaları ciddi anlamda sarsacak sonuçlar ortaya çıkarmasıdır şeklinde tanımlayabiliriz. Krizler genel olarak önceden öngörülememesi, kişiler ve organizasyonlar için tehdit ve fırsat oluşturması, uzun ya da kısa sürmesi, geçişgenlik etkisinin olması gibi özelliklere sahiptir. İktisat yazınında kriz modelleri çok çeşitlidir biz bunlardan para, bankacılık ve finansal kriz üzerinde duracağız. Bunlar haricinde kaynaklandıkları sektöre göre, özel-kamu ve bankacılık-şirket krizleri; dengesizliklerin yapısına göre, akım dengesizlikler (cari hesap ve bütçe dengesizlikleri) ve stok dengesizlikler (varlıklar ve yükümlülüklerin uyumsuzluğu) ve bu dengesizliklerin kaynaklandığı finansmanın kısa ve uzun vadesine göre likidite krizi ve borç ödeyememe krizi şeklinde de sınıflandırılabilmektedir.

  1. Para Krizi

Para krizleri genellikle dövize hücum şeklinde bir spekülatif atak sonucu döviz kurunun göğe sıçraması ve döviz kuru rejiminin çökmesi şeklinde oluşan bir kriz türüdür. Böyle bir durumda, ülke parasından kaçış başlar; ülke otoritelerinin faiz oranlarını yükselterek döviz piyasasına müdahale etmesiyle, döviz kurunun baskı altına alınması sonucu doğabilir.

  1. Bankacılık Krizi

Finansal piyasalarda bir ya da birkaç bankanın ödeme güçlüğü çekmesi veya iflası halinde, yeterli güç ve derinlikte olmayan piyasalarda, durumun tüm bankacılık sektörüne yayılması sonucu, ödemeler sisteminin olumsuz etkilenmesi hatta durması halidir.Bankacılık krizleri para krizlerinden daha uzun süreli olma eğilimi taşımakta ve ekonomik faaliyet hacmi üzerinde daha şiddetli etkilere sahip olmaktadır. Bankacılık krizi genel olarak bir para kriziyle birlikte gelişmektedir ve bu birlikteliğe ikiz kriz denilmekle birlikte etkileri daha kuvvetlidir.

Bankacılık krizleri ile sermaye hareketleri arasındaki ilişkiyi Carmen Reinhart ve Ken Rogoff’un yaptığı son araştırma sayısal verilerle ortaya dökmektedir. Bu iki ekonomist 1800’den beri her bir önemli krizini belirlemek için tarihi kayıtları incelediler. Sonuçları tarihi sermaye hareketliliği rotansa eklediklerinde, neredeyse mükemmel bir şekilde aynı hizada olan iki dizi buldular.Onların sözleriyle,”Yüksek uluslararası sermaye hareketliliğinin yaşandığı dönemler, sadece bilinen 1990’lar değil, tarih boyunca uluslar arası bankacılık krizlerine neden olmuştur.”



  1. Finansal Kriz

Döviz ve hisse senedi piyasaları gibi finans piyasalarındaki şiddetli fiyat dalgalanmaları veya bankacılık sisteminde bankalara geri dönmeyen batık kredilerin aşırı derecede artması sonucu yaşanan ciddi ekonomik sorunlardır.Finansal krizler birkaç aşamada ortaya çıkarlar. Finansal ve finansal olmayan bilançolarda bozulmanın olduğu başlangıç aşamasını, ikinci aşamada bir para krizi takip eder. Üçüncü aşama, para krizinin bir sonucu olarak ortaya çıkan finansal ve finansal olmayan bilançoların daha ileri bozulmasıdır. Bu aşama ekonominin yıkıcı sonuçları olan tam bir finansal krize girme aşamasıdır.

  1. Finansal Kriz Modelleri

1970 ile 2008 arasında 124 bankacılık krizi,208 para krizi ve 63 borç krizi tespit edilmiştir. 2000’li yılların başındaki sessizliğin ardından Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkan subprime mortagage krizi çok güçlü artçı sarsıntılar oluşturmuştur ve yayılarak küresel bir finans krizine dönüşmüştür. Yaşanan tüm bu krizler sonucunda iktisat literatüründe reel ve finansal krizleri açıklamaya yönelik olarak geliştirilen çok sayıda teorik model vardır. Ancak bu modeler, bütün kriz türleri için açıklayıcı nitelikte değildir. Çünkü krizler arasında her ne kadar ortak noktalar olsa da, hiçbir kriz birbirinin aynısı olmamaktadır. Biz bunlardan birinci, ikinci ve üçüncü nesil kriz modellerini açıklayacağız.

  1. Birinci Nesil Modeller (Spekülatif Atak Modelleri)

Krugman tarafından ortaya atılan (1979) ve Flood ve Garber (1984) tarafından geliştirilen birinci nesil modeller, krizi ateşleyen temel makroekonomik faktörlerin önemini vurgulamakta ve para krizlerini, makroekonomik politikaların yapısal uyumsuzluğu, yani sürdürülemez oluşuna bağlamaktadır. Bu modellerin temelinde kur rejimiyle uyuşmayan bir para politikası vardır. Birinci nesil model tam bir zayıf iktisadi temel modelidir. Ekonomi politikalarındakitemel dengesizlikler (bütçe açıklarının para basılarak finanse edilmesi gibi) ve dövizkurunu sabit tutma arasındaki tutarsızlıktan kaynaklanır. Spekülasyon döviz rezervlerinde önemli azalmalara yol açar, bu da daha sonra merkez bankasını sabit tutulan pariteyi korumaktan vazgeçmeye zorlar.1994 Türkiye krizini buna örnek verebiliriz.

  1. İkinci Nesil Modeller

1992-1993 Avrupa para krizi birinci nesil modelle açıklanamayınca bu model geliştirilmiştir. Kendi kendini doğrulayan bekleyişler teorisi çerçevesinde bu kriz açıklanmaya çalışılmıştır. İktisadi temellerde zayıflık nedeniyle kendini besleyen riskli bekleyişler oluyor. Mesela 2001 Türkiye krizini tetikleyenin anayasa kitapçığının fırlatılması olayıdır. Eğer o gün bu olay yaşanmasaydı kriz belki bir ay sonra yada önce çıkabilirdi. Birinci nesil krizlerden şu noktalarda ayrılmaktadır:Model krizin oluşma zamanının belirlenemeyeceğini belirtmekte ve modelin sabit döviz kurunu sürdürmek gibi bir amacı yoktur. Ayrıca ülke sabit döviz kurunu kaldırırsa bunun emek ve istihdam üzerinde olumsuz bir etkisi olmaz. Çünkü böyle bir durumda para politikası üzerindeki engeller kalkmış olur ve kısa vadede gerekli önlemler alınabilir.

  1. Üçüncü Nesil Modeller (Yayılma/Bulaşma Etkisi Modeli)

1997 Asya krizini diğer kriz modelleriyle açıklamak mümkün olmayınca üçüncü nesil kriz modeli geliştirilmiştir. Temelde şirketler kesiminin veya bankalar kesiminin (finansal kesimin) bilanço yapısındaki bozukluklara dayan bir kriz modelidir. Birinci nesil spekülatif atak modellerine dayalı olan bu modellerde farklı ülkelerde eşanlı olarak ortaya çıkan krizler açıklanırken, ülkelerin kendi içlerinde benzer kırılganlıklar taşıdıkları ve bu yüzden ortak şoklarla sarsıldıkları öne sürülmektedir. Diğer taraftan bireylerin rasyonel olmayan davranışları veya parasal fon yöneticilerinin karşılaştıkları asimetrik güdüler nedeniyle yatırımcılarda oluşan rasyonel olmayan beklentilerin de krizlerin yayılmasını etkilediği kabul edilir.

  1. 2008 KÜRESEL KRİZİ




  1. Küresel Finansal Krizin Nedenleri




  1. Likidite Bolluğu ve Özensiz Krediler

Amerika'da 2000’li yılların başlarından itibaren faiz oranlarının oldukça düşük seviyelerde seyretmesi özellikle dar gelir grubundaki kişiler için kredileri cazip kılmıştır. 11 Eylül sonrası dönemin FED başkanı Alan Greenspan’in ABD ekonomisinin büyümesini sürdürmek için faizleri % 1 düzeyine indirmesi ve sonucunda ABD’de de kurumsal yatırımcıların hazine kağıtlarından çıkarak, riskli türev enstrümanlarına yatırım yapmaları küresel krizle beraber en çok tartışılan konudur.

Ayrıca ABD başkanı George W. Bush’un 2004 yılında yeniden başkan seçilmesi ile birlikte, subprime (alt gelir) grubunun konut edinebilmesi için vergi avantajları gibi birtakım kolaylıklar getirilmiştir.Subprime grubuna açılan kredilere çoğunlukla ilk 2 yılı sabit faiz ödemeli, geri kalan yıllarda ise piyasa faiz oranlarına endeksli değişken faiz uygulanmaktaydı. 2004 yılından 2006 yılına kadar geçen dönemde ABD faiz oranlarının %1,5’lardan %5’e doğru hareketlenmesi, kredi kullanan subprime grubunu sabit faiz ödediklerinden etkilememiştir. Ancak, 2006 yılı sonlarından itibaren alınan kredilerin yapısı sabitten değişkene dönünce, kişilerin gelirleri de aynı dönem içerisinde değişmeyince, kredi geri ödemelerinde zorluklar ortaya çıkmıştır. Bu süreçte bankalar herhangi bir işi geliri veya varlığı olmayan kişilere bile kredi vermeye başlamışlardır. Kamuoyunda subprime veya NINJA (No income, no job, no asset) kredileri olarak bilenen bu uygulamalar varlık fiyatlarının özelliklede konut fiyatlarının çok hızlı bir şekilde artmasına yol açmıştır.

Bir kısım konut kredisinde başlayan geri ödeme problemleri sonucunda banka portföylerindeki hacizli konut sayısı artmaya başlamıştır. Bankaların bu konutları piyasaya arz etmesi konut fiyatlarında düşüşe yol açmıştır. Bu durumda halen kredisini ödemekte olan bazı konut kredisi kullanıcılarının ellerindeki evlerin değeri kalan kredi ödemelerinin net bugünkü değerinin altında kalmıştır. Asıl önemli nokta kredi geri ödemelerinin bankalar tarafından diğer mali kuruluşlara satılması ve bu evleri teminat olarak alan sermaye piyasası araçlarının yaygınlığıdır. Bu nedenle zararlar domino taşları gibi bir mali kuruluştan diğerine sirayet ederek büyümüş ve mali sistemin temel taşları niteliğindeki kuruluşların iflasına yol açmıştır.


  1. Menkul Kıymetleştirme ve Türev Piyasası

Menkul kıymetleştirmeyi kısaca nakit akışlarının bir havuzda toplanması ve yatırımcılara satılmak üzere mali bir varlık olarak menkul kıymetler üretilmesi olarak tanımlayabiliriz. Oldukça karmaşık yapılara sahip mortagage menkul kıymetlerini anlamak için öncelikle sürece bakmalıyız. ABD de konut kredisi veren bankaların düzenlenmesi 1938 yılına kadar uzanmaktadır, Fannie Mae şirketi devlet tarafından bu dönemde kurulmuştur ve konut kredisi açan finansal kuruma yeni krediler açabilmesi için nakit girişi sağlamıştır. 1968 de Ginnie Mae kuruluyor, 1970 yılında ise ABD destekli Freddie Mac kurulmuştur. Bu dönemde ilk kez bu üç kuruluş aracılığıyla ipotekli konut kredisine dayalı menkul kıymet çıkarmaya başlanmıştır. Bu dönüşüm sonucunda konut kredisi riski, krediyi ilk açan bankada kalmıyor, hem Fannie Mae, Ginnie Mae, Freddie Mac kurumlarına hem de onların çıkardıkları menkul kıymetleri satın alanlara geçiyor. Bu dönemde subprime (üçüncü sınıf) ya da ikinci sınıf (Alt-A) krediler olmadıklarından riskleri de az oluyor.

Zamanla birinci risk grupları için farklı konut kredisi tipleri oluşturuluyor. Bunların en bilineni 1980 yılındaFreddie Mac tarafından geliştirilen CMO (Collateralized Mortgage Obligations: Teminatlandırılmış İpotekli Konut Kredisi Yükümlülüğü) dur. Bunları satın alan yatırımcılara, farklı önceliklere göre ödeme yapılmaktadır. Bu süreçte, konut kredisi alanlar borçlarını ödedikçe herkes kazanmaktadır. Konut kredisi alan konut sahibi olmakta; krediyi ilk açan banka, bir komisyon almakta, krediyi sattığı için artık riski kalmamaktadır. Bu şirketlerin çıkardığı menkul kıymetleri alanlar da, farklı ve çok sayıda konut kredisine dayanan menkul kıymet aldıklarından ve risk dağıtılmış olduğundan karlı çıkmaktadır. Doğal olarak konut yapanlar da kar elde etmektedir. İpotekli konut kredisi piyasasının bu büyük başarısı kendi sonunu hazırlamıştır. Özellikle 2003 sonrası Wall Street Şirketlerinin de piyasaya girmesi, açılan kredilerin çoğunun subprime olması ve bu eşik altı kredileriyle birlikte CMO’lar gibi farklı risk gruplarına bölünmüş farklı yatırımcılara pazarlanmış CDO’lar (Collateralized Debt Obligation: Teminatlandırılmış Borç Yükümlülüğü) ortaya çıkmıştır. CDO’ların en önemli özelliği, organize olmayan belli bir yapı altında toplanmayan piyasalar şeklinde tanımlanan tezgah üstü piyasalarda alınıp satılmalarıdır.



Küresel krizi, kredinin değil ona dayanılarak yapılan işlemlerin oluşturduğu bir çeşit kredi krizi olarak da değerlendirebiliriz. Getirisi başka bir kıymetin getirisine bağlanmış yani başka bir kıymetin getirisinden türetilmiş olan türev ürünler krizin çıkışında kilit rol oynamaktadır. Türev ürünler piyasada şirketlerin başka işlemden doğan risklerini alışverişe konu edilmesini sağlayan sözleşmeler olarak kullanılmaktadır. Bu sözleşmeler, mortagage kredisi verenin bu krediyi kullanan tarafından geri ödenmemesi riskini üçüncü kişilere mesela hedge fonlara devretmeye yaramaktadır. Riski devreden kredi kuruluşları çok daha büyük risklere girebilmekte ve türev ürünler çığ gibi büyümektedir. Başlangıçta riski devretmeye yarayan bir anlamda sigorta işlevi gören türev ürünler giderek kendileri birer risk unsuru olmuşlardır. Karmaşık yapılarından ve nerdeyse dünyadaki uluslararası çapta işlem yapan bankalar birbirlerine kefil olduklarından dolayı konut piyasasındaki sorunun etkisi yıkıcı olmuştur.

  1. Saydamlık

Gelişmiş ülkelerde ve özellikle ABD’de neredeyse birbirinden ayrı her fonksiyon için ayrı bir mali kurum ve mali araç oluşturulmuştur. Bu kurum ve araçlar birbiri ile irtibatlı ve girift ilişkilere sahiptir. Mesela faiz haddi türev piyasaları forward swap işlemlerinden dalgalı swape kadar bir çok finansal araç sunmaktadır. Finansal araçların bu karmaşık yapısının anlaşılmasında önemli bir zorluk söz konusudur. Sıradan yatırımcılar için her gün değişen yenileşen ve farklılaşan finansal araçları takip etmek mümkün değildir. Hele de özellikle anlaşılmamak istendiğinde ciddi bir şeffaflık sorunu ile karşılaşılmaktadır. Bilgi yatırımcılara, firmalara ve diğer aktörlere farklı hızlarla ve farklı biçimlerde ulaştığından asimetrik bilgi oluşmaktadır.

  1. Kaldıraç Oranları

Finansal kurumun toplam varlıklarının sermayesine oranı olarak tanımlanan kaldıraç oranları arttıkça risk de artmaktadır. Kaldıraç oranları, finansal kurumun kaynak yapısını gösterir ve varlıklarının hangi kaynaklarla ne oranlarda karşılandığının görülmesini sağlar. Bu oranlar ile finansal kurumun uzun vadeli borçlarını ödeme gücü gibi mali yapısının durumu hakkında bilgi edinilebilinir. Küresel krizin en önemli sebeplerinden biri de yüksek kaldıraç oranlarıdır. Bankalar koydukları sermayeye, müşterilerden topladıkları mevduatı ekler ve kredi olarak müşterilerine dağıtırlar. Eğer verdikleri kredilerin değeri düşerse, bilanço dengesini sağlamak için, aynı tutarda sermayelerinden azaltmak zorundadırlar. Eğer borçlu taksitlerini ödemezse, banka evi satar. Evin bedeli kredi tutarını karşılamaya yetmiyorsa, kalan kısmı banka zarar yazacak ve dengeyi sağlayacaktır.

  1. Denetleyici Kuruluşlar ve Derecelendirme Kuruluşları

Kriz sürecinde en çok tartışılan konulardan biriside denetleyici kurum olan FED’in faiz uygulamasıdır. Uzunca bir süre FED politika faizini düşük tutmaktadır ve bu dönemde bireyler ve firmalar gölge bankacılık sektörü denilen az düzenlenen ve denetlenen yada hiç denetlenmeyen finansal kurumlara yatırım yapmışlardır. Ayrıca FED’in konut fiyatlarının şişmesi kadar balonun patlamasında da rolü vardır. 30 Haziran 2004 tarihinden itibaren kademeli olarak politika faizi arttırılarak, 2006 yılının ortasında krizden önceki en yüksek değeri olan yüzde 5.25’e çıkmıştır. Faiz artırımı sonucunda değişken faizli konut kredisi alanlar ödeme güçlüğü çekmişlerdir. Ayrıca FED başkanı Bernanke Mayıs 2007’de yaptığı bir açıklamada konut piyasasındaki sıkıntıların ekonominin geri kalanına ve finansal sisteme yayılacağını beklemediklerini dile getirmiştir. Piyasa yapısına duydukları bu güven sonucunda FED gerekli önlemleri almakta gecikmiştir.

Derecelendirme kuruluşları ile ilgili en önemli problem ise çıkar çatışmasıdır. Derecelendirme kuruluşları bu firmalar tarafından finanse edildiğinden objektif davranamamakta ve firmaların finansal problemlerini her zaman tespit edememektedirler. Bazen de sorunu kısmen veya çok gecikmeli olarak görebilirler. Küresel kriz öncesinde menkul kıymet sorununu fark edememişler ancak kriz sonrası menkul kıymet ihraç eden firmaların kredi notu düşürülmüştür. Bu da finansal piyasaların yaşadığı depremin şiddetini arttırmıştır. Mesela ABD’nin ikinci büyük finansal varlık şirketi olan Ambac’ın kredi notu AAA’dan AA’ya düşürülünce Ambac tarafından sigortalanan 500 milyar dolar tahvilin değeri, yarıdan fazla azalıyor. 2007’nin üçüncü çeyreğinden 2008 in ikinci çeyreğine kadar geçen bir yıllık dönemde iki büyük derecelendirme kuruluşu tarafından 1,9 trilyon dolarlık mortgage destekli menkul kıymetin notu düşürülmüştür ve birçok firma iflasın eşiğine gelmiştir.




  1. Yüklə 165,98 Kb.

    Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin