Cinsiyetçi bir toplumda kadınların, LGBTİ+’ ların emeği, varlığı, değerleri gibi yoksullukları ve ihtiyaçları da görünmezleşmektedir. Cinsiyetçi rejimde ekonomi; dev yatırımlar, döviz kurları, ithalat-ihracat oranları vs. verilerinden ibaret sayılarak, hayatın üretimini sağlayan emek ve ihtiyaçlar göz ardı edilmektedir.
Bir ekonomik planlama yöntemi olarak bütçelerin temel hedefi, kaynakların eşit dağılımı yoluyla toplumdaki eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmaktır. Uluslararası raporlar Türkiye’de iki temel eşitsizliğin ciddi boyutlarda yaşandığını ve giderek derinleştiğini ortaya koymaktadır: Gelir ve servet eşitsizliği ile cinsiyet eşitsizliği.
Dünya Ekonomik Forumu (DEF) tarafından 2006’dan itibaren yıllık olarak hazırlanan Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurum Raporu’nda Türkiye 2006 yılında 115 ülke arasında genel 105. sırada; 2014 yılında 142 ülke arasında 125. sırada; 2017 yılında ise 144 ülke arasında 131. sırada yer almıştır.
OECD’ye göre Türkiye’de en zengin yüzde 1’in payı giderek yükselmiş ve 2014 yılı itibariyle yüzde 54’e ulaşmıştır. Gelir eşitliğinde Türkiye OECD ülkeleri içinde sondan 6. sıradadır. OECD, kadınların eğitimden istihdama katılımda pek çok alanda OECD ortalamasının altında kaldığına işaret etmektedir.
Benzer şekilde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü tarafından Mayıs 2018 içinde açıklanan bilgilere göre, Türkiye'deki 57,1 milyon parselden yüzde 63'ü erkeklerin, yüzde 37'sinin tapusu ise kadınların üzerinde bulunmaktadır. 96 milyona yakın erkek mülk sahibi iken, kadınlarda bu rakam 55 milyon civarındadır. Bütün bu rakamlar gelir ve servet eşitsizliğinden yoksun olanların içinde kadınların oranlarının yüksekliğini açıkça ortaya koymaktadır.
Buna karşın yetkililerce yapılan bütçeyle ilgili açıklamalar ve geliştirilen politikalardan iktidarın bu eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik bir kaygının olmadığı anlaşılmaktadır. Türkiye’de hala cinsiyete dayalı bütçelemeye gidilmemiş olması dahi başlı başına böyle bir çabanın olmadığına işaret etmektedir. Kadınların ve LGBTİ+’ların kaynaklardan faydalanması bir hak değil, lütuf olarak görülmektedir. Özellikle çalışma hakkı kadın ve LGBTİ+’lar için marjinalleştirilmektedir. İlgili Bakanlığın bütçesinin son yıllarda yüzde 80’inden fazlasının sosyal yardımlara ayrılması, AKP’nin hem kadınlara, hem de sosyal yardım politikalarına yönelik yaklaşımını ortaya koymaktadır.
Bütçeler toplumların cinsiyetleri arasındaki uçurumu azaltmaya yarayan önemli araçlardan biridir. Bütçeler ülkenin eğitimden enerjiye, sağlıktan ticarete, ulaşımdan adalete toplumsal yaşamın tüm alanına dair yıllık planlamaları içermektedir. Bu planlar bütçe kalemlerinin nasıl dağıldığını göstermek açısından oldukça önemlidir. Elbette dağılımın nasıl yapıldığı konusunda fikir veren göstergelerden biri de bu bütçeleri kimlerin hazırladığıdır. Bu anlamıyla bütçeler eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yardımcı olabileceği gibi yeniden üretmeyi de sağlayabilir. Bu nedenle bütçelerin sadece gelir gider kalemleri gibi düşünülmemesi, toplumsal cinsiyet açısından eşitliği sağlamaya katkı sunan bir perspektif ile hazırlanması gerekmektedir. Kadınların iş hayatından uzaklaştırılması; ‘sosyal yardımlar’ eliyle bakım hizmetlerinin yürütücüsü haline getirilerek eve bağımlı kılınmaya çalışılması; kadını aşağılayan, eşitliği hedef alan müfredatlar; kamu hizmetlerinde cinsiyet eşitlikçi bir yaklaşımın belirleyici olmaması kadının kamusal hayata katılımının önündeki engelleri derinleştirmektedir. AKP hükümetleri döneminde kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin önlenmemesi, artması; kadın emeği ve bedeni üzerinde tahakkümün kurumsallaştırılması, kadına yönelik ayrımcılık ve suçların yaptırımsız bırakılması gibi politik tercihler bütçe konusundaki yaklaşıma dair de fikir vermektedir.
Buna karşın AKP erkeğin ihtiyaç ve taleplerine odaklanan yaklaşımı, kamu gelir ve harcamalarının cinsiyetler açısından doğurduğu sonuçları göz ardı eden planlama biçimiyle planlayıcılarından içeriğine, uygulamasından sonuçlarının değerlendirilmesine kadar her aşamada “erkekçi bir bütçe” hazırlamıştır.
KESK geçen sene yayınladığı bir raporda Toplumsal Cinsiyet Açısından Bütçelemenin neden gerekli olduğunu şu şekilde sıralamıştır;75
-
“Eşitleyici kamu hizmetlerinin tasarımı ve uygulanması için,
-
İhtiyaçları farklılaşan ve özel politika uygulaması gerektiren nüfus kesimlerinin ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için,
-
Demokratik, kapsayıcı ve adil bir kalkınma için,
-
Sadece kadınlarla erkekler arasında değil grupların kendi içlerindeki eşitsizlikleri gidermek için,
-
Kadın emeği sömürüsünün önlenmesi ve ev içi emeğin hakkının verilebilmesi için,
-
Bütçe uygulama süreçlerinde eşitsizliğin yeniden üretilmesini engellemek için,
-
Bütçe gelirlerinin toplanması süreçlerinde eşitsizliğin yeniden nasıl üretildiğini ortaya çıkarmak için,
-
Bütçe harcama süreçlerinde eşitsizliğin yeniden nasıl üretildiğini ortaya çıkarmak için,
Diğer bir konu ise kadınların görünmeyen emeğidir. Kadınların kayıt dışı çalışma/çalıştırılma, tarım alanındaki emeği ve aile içindeki işçiliğine dair 2019 bütçe kanun teklifinde veya bakanların komisyon konuşmalarında herhangi bir ifade yer almamıştır.
Bütçe yapım süreçlerine kadınların katılımı elzemdir. Bu anlamıyla mevcut 16 Bakanlığın 2’si, 49 bakan yardımcısından ise sadece 4’ü kadındır. Teknik (mühendislik, ekonomi vb.) olarak değerlendirilen hiçbir genel müdürlük veya daire başkanlığında kadın bulunmamaktadır. Tüm Genel Müdürlük ve Daire Başkanlıkları içindeki kadınların oranı yüzde 2’dir. Ülkenin mali kararlarının verildiği kurulların başında gelen Ekonomi Politikaları Kurulu’nun 9 üyesinden 3’ünün ya da sosyal politikasın belirlenmesinde karar ve yetki sahibi olan Sosyal Politikalar Kurulu’nun 7 üyesinden sadece 1’i kadındır. Ekonomi ve Sosyal Politika kararları erkekçi yöntem ve değerler doğrultusunda yönetilmektedir. Kurumların bütçelerini hazırlayan Strateji Daire Başkanlıklarının yüzde 95’i erkektir. Bütçenin görüşüldüğü 30 üyeli Plan ve Bütçe Komisyonu’nun sadece 3 üyesi kadındır. 5 milletvekilliğinin düşürülmesiyle milletvekili sayısı 595’e inmiş olan Meclis’te 104 kadın milletvekili bulunmaktadır. Aslında kadınların yönetim ve bütçeleme süreçlerini katılmasını önceleyen bir deneyim yaşandı. Partimiz bileşeni olan DBP, Belediye Eş Başkanlık uygulamasını hayata geçirerek dünyada da bir ilke imza atmıştır. Kadınların siyasalın her alanına katılımını önceleyen, kadınların en üst düzeyde temsiliyetini ilke edinen bu politika cinsiyet eşitliği açısından oldukça önemlidir. Kaldı ki kadınların yönetiminde bulunduğu DBP belediyelerinde Kadın Politikaları Daire Başkanlıkları, Kadın Politikaları Müdürlükleri kurularak onlarca Kadın Destek Evleri, Kadın Sığınma Evleri, İlk Adım İstasyonu, Alo Şiddet Hattı ve Kreşler açılmıştır. Belediyeler Toplumsal Cinsiyete Dayalı Bütçeyi programlarına almışlar, bu yönde hazırlık yapmışlardır. Kadının yaşamın içindeki görünürlüğü ve emek alanına katılımına destek anlamında son derece önemli olan bu kazanımlar Belediye Eş Başkanlarını görevden alan AKP tarafından atanan kayyumlar eliyle yok edilmiştir. Bu yaklaşımın kendisi bile siyasi iktidarın Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine nasıl yaklaştığını göstermektedir.
Kanun yapma, denetleme, bütçe yürütme, hizmet verme, eğitim gibi kamu alanındaki kadroların çok büyük bir bölümü erkeklerden oluşmaktadır. Bu veriler toplumsal cinsiyet açısından bütçeleme ilkesinin uygulanabilirlik koşullarını göstermesi açısından da önem taşımaktadır.
Cunhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Bakan ve Bakan Yardımcıları Cinsiyet Dağılımı
|
Kadro
|
Erkek
|
Kadın
|
Toplam
|
Kadın Yüzdesi
|
Cunhurbaşkanı
|
1
|
0
|
1
|
-
|
Cmhurbaşkanı Yrdımcısı
|
1
|
0
|
1
|
-
|
Bakan
|
14
|
2
|
16
|
13
|
Bakan Yardımcısı
|
45
|
4
|
49
|
8
|
Toplam
|
61
|
6
|
67
|
9
|
Türkiye’de en önemli sorunlardan biri kadınların erkeklere ve aileye ve LGBTİ+’ların ailelerine ekonomik bağımlılığı sorunudur. Buna karşın, AKP’li yetkililerin kadınların erkeklere bağımlığını azalttığını ima ederek sosyal yardım politikasından yakınması, Türkiye’de kadınların Türkiye üretimine yaptıkları katkıdan hak ettikleri oranda pay alamamasının temel sebeplerinden birini açıkça göstermektedir. Benzer şekilde AKP’li yetkililerin Türkiye’de işsizliğinin yüksek olmasını kadınların iş aramasına bağlayan, kadınlar için en önemli kariyerin annelik olduğunu ifade eden, iş talep eden kadınlara “evdeki işler yetmiyor mu?” şeklinde yanıt veren açıklamaları sorunu çözmekle yükümlü organların sorunun kaynağı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bağımlılık sorununun ortadan kaldırılmasında çalışma hakkı başat bir önem taşımaktadır. Ancak Türkiye’de istihdama katılım oranları kadınlarda yüzde 30’ları ancak yakalayabilmektedir. Türkiye’de tarımda istihdam edilen 6 milyon çalışanın yüzde 47’sini (2.85milyon) kadınlar oluşturduğu halde tarımda çalışan kadınların da yüzde 95’inden fazlası kayıt dışı çalışmaktadır.
Bakan Albayrak tarafından yapılan 2019 yılı bütçe açılış konuşmasında da bu kesimlerle ilgili tek çözüm önerisi kadın istihdamında teşvik süresinin 12 aydan 18 aya uzatılması olarak sunulmuştur.
Kişilerin cinsel yönelimleri ve cinsiyet kimlikleri ise özellikle iş başvurularında negatif ayrımcılık gerekçesi haline gelmektedir. 16 yıl boyunca bu sorunların ortadan kaldırılmamış olması, ekonomik büyümeye rağmen bu alanda yaşanan daralma, bu sonucun bir politik tercih olduğunu ortaya koymaktadır.
Kalkınma Bakanlığı’nın 2005’ten bu yana üçer yıllık hazırladığı ve siyasi iktidarın ekonomiye dair hedeflerini ortaya koyduğu, bütçenin de ilk adımı sayılan Orta Vadeli Program (2018-2020) kadınların istihdama katılımı ile ilgili olarak cinsiyetçi çalışma rejimini koruyan öneriler getirmektedir. Plana göre;
-
Kadınların istihdamını desteklemek için mekân ve zaman kısıtlarını azaltacak esneklikte, başta bilişim teknolojileri olmak üzere teknolojinin daha fazla kullanımına yönelik bir teşvik mekanizması geliştirilecektir (S.48)
-
Başta kadınlar olmak üzere özel politika gerektiren grupların istihdamını kolaylaştırmak üzere mevzuatta yer alan esnek çalışma biçimlerinin hayata geçirilmesi sağlanacaktır (S.48)
Ekonomik yönetime ilişkin bu sorunların aşılabilmesinin en temel iki temel yolu bulunmaktadır;
-
Kadınların eşit ekonomik katılımının önündeki engellerin temelinde, bakım emeğinin eşit olmayan dağılımını ortadan kaldırmaya yönelik olarak geliştirilen Mor Ekonomi modelinin uygulamaya geçirilmesi
-
Su, altyapı-kanalizasyon hizmetleri, çocuk bakımı gibi kadınların zaman kullanımını ve iş yükünü doğrudan etkileyen hizmetlerini merkezine alan yerel demokrasi temelli çözümlerin geliştirilmesi
Bu alanda yapılan bütün çalışmalar ilgili STK’lerin katılımı ile bu iki ilke etrafında planlamalı ve yürütülmelidir.
2019 Bütçesine Baktığımız Zaman;
-
Savaş adı altından Savunma harcamalarının payı geçen yıla göre yüzde 20’nin üstünde artmıştır.
-
Kadınların sosyal yaşama katılımı için çok kritik olan eğitim harcamalarının payı son 5 yıldır azalış göstermektedir.
-
Eğitim açısından önemli olan Kamu Üniversitelerinde 129 üniversite içinde 3 rektör kadındır. Bu bilimin, düşüncenin üretildiği üniversitelerdeki idari ve akademik yönetim anlayışını göstermektedir.
-
Desteklenen sermaye sahiplerinin çok büyük bir bölümü erkektir.
-
Tüm eğitime ayrılan pay savaş için ayrılan payın altındadır. Müfredat gittikçe cinsiyetçi bir içerik kazanmakta ve karma eğitimden vazgeçme sinyalleri verilmektedir.
-
Kadına yönelik cezasızlık anlayışının terk edildiğine veya mutlak yaptırım uygulanacağına dair bir çalışma yoktur.
-
Kadın cinayetleri ile mücadeleye dair bir strateji veya bütçe ayrıldığına dair veri yoktur.
-
Kız çocuklarının örgün eğitimden ayrılması artmaktadır. Bununla mücadele edileceğine dair bir planlama yoktur.
-
Kadın istihdamının önündeki engellerin kaldırılacağına dair veya kadın istihdamının arttırılmasına dair bir planlama yoktur.
Sonuç olarak 2019 bütçesi Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Bütçe yaklaşımının olmadığı cinsiyet eşitliğine duyarsız bir siyasal metindir.
Dostları ilə paylaş: |