3 -berzah Aleminde Ruhların Birbirleriyle Münâsebetleri


A) Kabir Suali 1- Kabir Suâlinin Olacağına Dair Deliller



Yüklə 0,99 Mb.
səhifə3/23
tarix07.01.2019
ölçüsü0,99 Mb.
#91171
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   23

A) Kabir Suali

1- Kabir Suâlinin Olacağına Dair Deliller:

Ölen kimse kabre konduğu zaman ilk karşıla­şacağı şey suâldir. Münker ve Nekir adlı iki melek gelip kendisini sorguya çekerler. Dünyada mü'min olarak yaşamış ve bu iman üzere ölmüş olanlara Allah Tealâ, meleklerin sorduğu soruların cevabını ilham eder ve gelen meleklerin heybetinden hiç korkmaksızın kolayca cevap verirler, O andan itibaren de nimet ve mutluluk içinde kıyametin kopmasını ve âhiretteki makamlarına kavuşmayı arzu ile beklerler.

Dünya hayatlarında iman ipine sarılmamış, küfür ve isyan üzere yaşamış ve öylece ölmüş olanlar ise, suâl meleklerinden çok feci şekilde kokarlar; sordukları so­rular karşısında şaşırıp kalır, cevap veremez, bilmiyorum, derler. O andan itibaren kendileri için azap ve ceza başlar. Kendilerine, kıyametin kopmasından sonra girecekleri Cehennem'deki yerleri de gösteridiği için kıyametin kopma­masını isterler.

Burada "kabir" kelimesi, "berzah" yerine kullanıl­mıştır ki, bu tağlib (çoğunluğa göre verilen hüküm) yoluy­ladır, 48 Ölen insanların ekserisi kabre konduğu için tağlib yoluyla berzah hayatına "kabir hayatı" ve ölümle ba's (dirilme) arasında olacak olan suâl, azap ve nimete de "kabir suâli, azabı ve nimeti" denilmektedir. Yoksa ka­bir suâli tabirinden kabre konmayanların sorguya çekilmeyecekleri anlaşılmamalıdır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de, berzah âlemine giriş, "kabre giriş" olarak ifade edil­miş, "kahir" kelimesi, "berzah" yerine kullanılmıştır. 49

Nasıl ve nerede ölürse ölsün, yine öldükten sonra nasıl ve nerede olursa olsun, her insan mutlaka berzah alemindeki durumu idrak edecek, Münker ve Nekir isimli iki meleğin sorularına muhatap olacaktır. Ateşte yakılan da, denizde boğulup balıklara yem olan da, yırtıcı hayvan­lar tarafından parçalanıp yenen de berzah hayatını yaşayacak, berzahta sorguya çekilecektir. 50

Ölüye nasıl suâl sorulacağı ve ölünün nasıl cevap verebileceği hususu ve bilhassa çeşitli şekillerde ölüp ce­sedi dahi ortada mevcut olmayanların ne şekilde sorgu­ya çekilecekleri mevzuu, bizim maddi ölçüler ve duyula­rımızla algılayıp izah edemeyeceğimiz konulardandır. Yani bunlar bize göre gaybî, gizli ve saklı konulardandır ki, duyulanınızla idrak sahamıza girmeyen bu gibi konular­da, ancak nakli deliller doğruyu gösterir. Naklî delille haber verilen hususların nasıl olacağı veya olabileceği akla gelirse o zaman da Allah'ın güç ve kudretinin her şeye şâmil olduğunu düşünmekle, mümkün olan, olması imkânsız olmayan her şeyi yaratmaya Allah'ın muktedir olduğunu hatıra getirmekle problem çözülür.

Kabirde -Allah'ın müstesna kıldıkları hariç- her ölüye sorgu vardır, 51 Ehl-i Sünnet ve'1-Cemaat sem'î delillerle sabit olan Münker ve Nekir'in sorgusunun hak olduğunda ittifak etmişlerdir. 52

Kabir suâlinin varlığına pek çok sahih hadis, haber ve icma delâlet etmektedir. 53 Bu konuda pek çok hadis ve haber gelmiştir olup, bunlar, mana bakımından birbirini tamamlamaktadırlar. Kabir suâli hakkında gelen hadisler tek tek tevatür derecesine ulaşmamakla beraber, ashap­tan pek çok kimse kabir suâlinin varlığına delalet eden hadisler rivayet ettikleri için, manâ yönünden mütevatirdirler. 54 Bu sebeple kabul etmek ve olacağına inanmak gerekir.

Kur'an-ı Kerim'deki :

"Allah, iman edenlere dünya hayatında da âhirette de o sabit sözde daima sebat ihsan eder. Allah, zâlimleri



(kâfirleri) şaşırtır, Allah ne dilerse onu yapar." 55 âyeti ka­bir suâline açıkça delâlet etmektedir. Nitekim İbn Abbas'ın, bu âyetin mü'minlerin kabirde sorguya çekileceklerine delil olduğunu söylediği rivayet edilmişur. 56

Berâ' b. Azib'den gelen muhtelif hadislerde Peygam­ber efendimiz yukarıdaki İbrahim, 14/7 âyetinin kabir suâli hakkında indiğini belirterek âyettekiile, mü'minin kabirde sorguya çekilip de Allah'ın bir olduğuna şehadet ettiği ve Muhammed (sav) i tanıdığı zamanın kastedildiğini bildirmiştir. 57

Ebû Hureyre'den gelen bir hadisinde de Rasulullah (sav), İbrahim, 14/27 âyetini okuyup sonra şöyle buyuruyor: "Bu ona kabrinde, " Rabbin kim? Dinin ne? Pey­gamberin kim?" denilip de onun:

"Rabbim Allah, dinim İslâm, Peygamberim de Muhammed (a.s) dır. Bize Allah tarafından açık deliller getirdi, ben de ona iman et­tim ve onu tasdik ettim" dediği zamandır."58

Ebû Katâde el-Ensârî (v. 54/673), kabirde sorulacak suâlleri ve mü'minle kâfirin vereceği cevapları zikrettikten, her birine sorgulanmalarını müteakip makamlarının gösterileceğini anlattıktan sonra İbrahim. 14/27 âyetini okuyup, dünya hayatındaki tesbitten kasıt, dünyada Kelime-i Tevhidi söylemişidir; âhirettekinden kasıt ise, kabrinde sorguya çekilişi esnasında doğru cevap vermesidir, diye tefsir etmiştir. 59

Abdullah b. Mes'ud da:

"Size bir hadis söylediğimiz zaman mutlaka Kitap'tan {Kur'an-i Kerim'den) onu doğrulayan bir şey getiririz. Müslim kabrine konduğunda oturtulur ve kendisine şöyle denir:

"Rabbm kim? Dinin ne? Nebin Kim?" Allah onu sabit söz üzere tesbit eder ve şöyle der:

"Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim de Muhammed (a.s) dır." Bunun üzerine onun kabri genişletilir ve hoşça kokulanır." diyor. Ve İbrahim, 14/27 âyetini okuyor. 60 Demek ki, Abdullah b. Mes'ud bu âyeti kabir suâline ve bu suâlde mü'minin doğru cevap verişine delil olarak getiriyor.

Hülasa, bu âyet-i kerimedeki "sabit söz" den kasıt, Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehâdet; "ahiret" den kasıt da kabirdir ve kabir sorgusu esnasında mü'minin aynen dünyadaki gibi Kelime-i Tevhidi söylemesidir.

Kelime-i Tevhidi dünyada kalplerine yerleştirenler, kabirdeki sorgu esnasında, Allah'ın da yardımıyla, şaşırmazlar ve dosdoğru, inandıkları gibi söylerler. Ama bu iman kalplerinde kökleşmemiş olanlar orada şüpheye düşer ve cevap veremezler. Nitekim Taberâni'nin (v. 335/ 946) ashaptan Ebû Râfi'den tahric ettiği bir haberde Rasulullah'ın bir kabre rastladığı ve: "üf, üf, üf” dediği haber veriliyor. Ebû Raf i, diyor ki: "Ben dedimki, ey Allah'ın Rasulu, anam babam sana feda olsun, niye üf dedin? Se­ninle benden başka kimse yok, benden mi sıkıldın? Pey­gamberimiz (sav) şöyle dedi:

"Hayır, senden değil. Şu kabrin sahibinden dolayı üf dedim. Çünkü ona ben­den sordular da benden şüphe etti.”61

Kabir suâli hakkında Berâ b. Azib, Câbir b. Abdillah, Enes b. Mâlik ve Esma bt. Ebi Bekr (v. 73/692) başta olmak üzere, yirmiden çok sahabiden değişik lafızlarla ha­dis rivayet edilmiştir. 62

Enes b. Mâlik Rasulullah (sav) in şöyle buyur­duğunu söylemiştir:

"Kul kabrine konulup da arka­daşları geriye dönüp gittikleri zaman, -ki ölü onların ayak kabılarının seslerini mutlaka işitir- ona iki melek gelir, onu oturturlar ve kendisine:

"Şu (Muhammed denilen) adam hakkında ne diyorsun?" diye sorarlar. Mümin:

"Onun Allah'ın kulu ve Rasulü olduğuna şehâdet ederim." diye cevap verir. Bunun üzerine ona şöyle denir: "Cehennem'deki oturacak yerine bak. Al­lah Cehennem'deki bu yerini senin için Cennet'ten bir oturak yerine tebdil etti." Rasulullah (sav):

"O mü'min, Cehennem ve Cennet'teki iki makamını da birden görür."buyurdular. 63 Bu hadisi Enes b. Mâlik'den rivayet eden râvi Katâde (v. 118/736) burada o mü'min in kabrinin yetmiş zir'a genişletildiğinin ve yeşilliklerle doldurulduğunun da kendilerine anlatıldığını söyler ve tekrar Enes'den duyduğu hadise devamla:

"Kâfir ya da münafık1a gelince, ona :

"Bu adam hakkında ne dersin?" diye sorulunca o:

"Bilmiyorum, insanların söylediğini ben de söylüyordum." der Bunun üzerine ona:

Sen bilemedin ve diyemedin. denilir. Sonra demirden bir tokmakla kulaklarının arasına {ense köküne) öyle bir vurulur ve o öyle feryad eder ki, onun sesini insan ve cinden başka, yakınında olan her mahluk işitir."64

Ebû Sâ'id el-Hudrî'den (v. 74/693) rivayete göre Ebû Sa'id şöyle demiştir:

"Ben Rasulullah (sav) ile bir cenazede idim. Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:

"Ey insanlar, mu­hakkak ki bu ümmet kabirlerinde imtihan ediliyor­lar. İnsan kabre konulup da arkadaşları dağılınca elinde bir tokmak olan bir melek ona gelir onu otur­tur ve:

"Bu adam hakkında ne dersin?" diye sorar. Eğer mü'min ise:

"Allah'ın bir olduğuna ve Muhammedin onun kulu ve Rasulü olduğuna şehâdet ederim" der. Bunun üzerine Melek ona:

"Doğru söyledin." der.

Sonra Cehennem'e bir kapı açılır ve:

"Eğer Rabbîne küfretseydin (inanmasaydın) yerin burası olacaktı. Ama sen iman ettiğin için yerin şurasıdır." denir ve Cennet'e bir kapı açılır. Mü'min hemen oraya (Cennetteki yerine) varmak ister. Melek kendisine "sakin ol" der ve kabri genişletilir.

Ölü kâfir veya münafık ise meleğin sorusuna: "Bilmiyorum. İnsanların bir şey dediğini duydum ve ben de söyledim." diye cevap verir. Melek ona: "Bilemedin söyleyemedin ve hidâyete ermedin." der. Sonra Cennet'e bir kapı açılarak melek ona:

"Eğer Rabbine iman etseydin yerin şurası olacaktı. Ama sen küfrettiğin için Allah Tealâ senin o yerini bunun­la değiştirdi." der ve Cehennem'e bir kapı açılır. Son­ra tokmakla öyle bir vurur ki, insan ve cinler hariç, bütün mahlukat onun çığlığını işitir. 65

Müslim'in Ebû Said'den tahric ettiği başka bir ha-dis-i şerifte de yine:

"Şüphe yok ki, bu ümmet, kabirle­ri içinde imtihana çekiliyorlar..." buyurulmuştur. 66

Câbir b. Abdillah'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte de Câbir, Rasulullah (sav) in; "Muhakkak ki bu ümmet kabirlerinde imtihan ediliyorlar..." buyurduğunu ve mü'min ile münafığın sorguya çekilişlerini anlattığını bildirmektedir. Câbir hadisinin lafızları, yukarıdaki Ebû Sa'id hadisiyle hemen hemen aynıdır. Yalnız sonundaki tokmakla vuruş Câbir hadisinde zikredilmemektedir. 67

Esma bt. Ebî Bekr de, Rasulullah (sav) in bir hutbe­sinde kabir imtihanını zikrettiğini, bunu duyan müslümanların korkularından gürültü ettiklerini,68 gürül­tüden ne dediğini iyi anlayamadığını, ta ki, sesler kesi­lince Rasulullah (sav) in sözünü nasıl tamamladığını sor­up öğrendiğini söylemiş 69 ve Rasulullah (sav) in şöyle buyurduğunu haber vermiştir:

"...Sizin kabirlerde -şiddet bakımından- Deccâl fitnesine yakın olan bir im­tihanla imtihan olunacağınız bana vahyolundu.70 Siz­den biriniz getirilir ve kendisine: "Şu adam hakkında bilgin nedir?" denir. Mü'min, yahut mûkın (Esma, hangisini söylediğini bilmiyorum, diyor.) olan: "O, Muhammed'dir. Allah'ın Rasulüdür. Bize açık deliller ve hidâyetle geldi, davetine icabet ettik ve ona itaat et­tik." der üç kere. Bunun üzerine kendisine: "Uyu, biz senin ona iman ettiğini biliyorduk. Uyu, kurtulmuş olarak, denir. Münafık yahut mürtâb (şüpheci) olan (Esma, hangisini dediğini bilmiyorum, diyor.): "Bilmi­yorum. İnsanların bir şey dediğini duydum ve ben de onu söyledim." diyecek.'71

Esma (r) dan Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği bir başka hadiste de yine aynı şekilde kabir suâli anlatılır. Yalnız orada mü'mini amellerinin koruyacağı ve kâfire de bir canlının musallat olup, suâlden sonra kendisine azap edeceği de zikrediliyor.72

Ebû Hureyre'den tahric edilen bir hadis-i şerifte de yine mü'mine suâl sorulduğu esnada, amellerinin kendi­sini koruyacağı haber veriliriyor. 73

Yine Ebû Hureyre'den hasen bir senetle rivayet edi­len bir hadisinde Rasulullah (sav) kabir suâlini şöyle anlatmıştır: "ölü (yahut sizden biriniz, dedi.) kabre konul­duğu zaman ona siyah (tenli) ve mavi (gözlü) iki melek gelir. Onların birine Münker, diğerine de Nekir denir. O iki melek derler ki:

Bu adam (Muhammed) hakkında ne demiştin?" Bunun üzerine o (ölmeden önce) söylediğini aynen söyler ve:

"O, Allah'ın kulu ve Rasulüdür. Allah'dan başka tanrı olmadığına ve Muhammed'in onun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet ederim." der. Melekler: "Senin bunu söylediğini esa­sen biliyorduk." derler. Sonra onun kabri yetmiş arşın kare genişletilir, sonra aydınlatılır (nurlandırılır) ve kendisine:

"Uyu" denir. O da:

"Aileme dönüp (durumumu) onlara haber vereyim mi?" der. Melekler ona:

"Gelin-güvey uykusu gibi uyu ki, onu (gelin ve güveyi) elbette ailesinden en çok sevdiği kişi uy­andırır." derler. O kişi, Allah onu o yatağından mahşere kaldırmcaya kadar (rahat rahat) uyur.

Şayet münafık ise:

"İnsanların (ona peygamber) dediklerini işittim ve ben de aynı şeyi söyledim, (hakikat midir) bilmiyorum." der. Bunun üzerine o iki melek:

"Senin bunu söylediğini esasen biliyorduk." derler. Sonra toprağa şöyle denir:

"Çullan onun üzerine." Toprak onun üzerine çullanır; (bu sıkma neticesindende) kaburga kemikleri birbirine geçer ve Al­lah onu o yatağından mahşere kaldırıncaya (mahşer için diriltinceye) dek orada azabı devam eder." 74

Ebû Hureyre'den İbn Mâce'nin sahih bir isnâdla tahric ettiği hadis-i şerifte ise, melekler zikredilmeyip, kabrine varan kişinin oturtulacağı ve hangi din üzere olduğundan ve Muhammed (sav) hakkındaki itikad­ından sorguya çekileceği, ameli iyi olan sâlih kişinin soru­ları cevaplayacağı, bunun üzerine kendisine Cennet ve Cehennem'in ikisinin de gösterilip Cennet'teki makamının bildirileceği haber verilmiştir. Kötü kişilerin ise şiddetli korku içinde kalacağı, sorulan suâllere "bilmiyorum." diy­eceği bunun akabinde kendisine Cennet ve Cehennem gösterilerek, yerinin Cehennem olduğunun haber veri­leceği anlatılmaktadır. 75

Hz. Aişe validemizden rivayet edilen hadis-i şerifin kabir sorgusu ile ilgili bölümünün lafızları da Ebû Hureyre'den tahric edilen bu son hadisle aynıdır. Farklı ola­rak hadisin sonunda kötü kişinin azap olunacağı ifadesi vardır.76

Bera' b. Azib'den değişik râvi silsileleriyle rivayet edi­len ve ölüm halindeki hastanın, kabrinde karar kılıncaya kadar karşılaşacağı durumları ve kabir âlemini anlatan uzun hadis-i şerifin kabir suâli ile ilgili bölümü ise şöyledir:

"... (Müminin) ruhu cesedine iade edilir. Son­ra ona, görünüşü çok heybetli ve korkutucu iki me­lek gelir ve onu oturtarak şöyle derler: "Rabbin kim?" O: "Rabbim Allah'tır." der."Dinin nedir?" derler. O:

Dinim İslâm'dır." der. Melekler:

"Size gönderilmiş olan şu adam (Muhammed) hakkında ne dersin?" dedikle­rinde de:

"O Allah'ın rasuludur, diye cevap verir. Melekler ona:

"Sana ne öğretti?" diye sorarlar. O (mü'min):

Allah'ın kitabını okudum, ona İman ettim ve tasdik ettim (doğruladım)." der. Râvi, burada İbrahim, 14/27 âyetini okuyor ve âyetteki "âhirette sabit söz üzere dur­ma" nın, kabirdeki suâllere doğru cevap vermek olduğuna işaret ediyor. Hadisin devamında mü'mine verilen nimetler (kabrinin genişletilip Cennet eşyalarıyla donatılması, amelinin güzel bir surette kendisine gelmesi...) zikrediliy­or.:” 77

Daha sonra kâfirin, ölümü anında azap melekleri tarafından karşılanışı ve kendisine gök kapılarının açılmaması anlatılarak, suâli hakkında şöyle deniyor:

"... (Kâfirin) ruhu cesedine iade edilir. Kendisine korkunç ve heybetli iki melek gelip onu oturturlar ve şöyle derler: "Rabbin kim? "O (kâfir): "Bilmiyorum." der.78 Melekler: "Dinin nedir?" derler. O yine: "Bilmiyorum." der. Melekler: Size gönderilmiş olan şu adam hakkında ne dersin?" derler. Yine "Bilmiyorum." diye cevap verir..." Hadisin devamında ona yapılan azap an­latılmaktadır. 79

İmam Sübkî, Berâ İbn Azib'den tahric edilen bu uzun hadisin senedindeki râvilerin hepsinin sika (sağ­lam ve güvenilir) râviler olduğunu söyleyerek, hadisin sen­edindeki bazı râviler hakkında söylenenleri reddetmekte­dir.80 Aynı hadis, İmam Gazzâli tarafından "İhya" da zik­redilmiş 81 ve dipnotta bu hadisin, Buhârî ve Müslim'in şartlarına uyduğu ve sahih olduğu bildirilmiştir. 82

Kabirde ölünün sorguya çekilişini anlatan bu ha-dis-i şerifler, kabir suâlinin olacağına açıkça delâlet ettiği gibi, Hz. Osman (r) dan sahih bir isnâd ile 83 rivayet edi­len şu hadis-i şerif de kabir suâline açıkça delâlet eder:

Osman b. Aftan diyor ki; "Rasulullah (sav) ölüyü defnetme işini bitirince kabrin yanında durup şöyle derdi: "Kardeşiniz için istiğfar edin (Allah'dan affını dileyin) ve sabit kadem olması (imanında sebat göstermesi) için Allah'a niyazda bulunun. Çünkü o, şu anda sorguya çekilmektedir.” 84

Hz. Osman'ın kölesi Hâni' anlatıyor: Hz. Osman her rastladığı kabrin yanında sakalı ıslanmcaya dek ağlar, bunun sebebi kendisine sorulduğunda da Rasulullah (sav) in şöyle buyurduğunu naklederdi:

"Kabir, âhiret konaklarının ilkidir. Orada kurtulana ondan sonrası daha kolaydır. Orada kurulamayana (başaramayana) ise, ondan sonrası daha zordur. 85 Burada kabirdeki başarıdan murat, kabir suâlini cevaplamak olmalıdır ki, Peygamber Efendimiz cenaze namazlarında ölü için dua ederken, onun kabir azabı ve fitne (imtihan) sinden ko­runmasını Allah'tan dilerdi. 86 Bir hadis-i şeriflerinde de Allah yolunda nöbet tutarken ölenlerin, kabirde sorguya çeken iki meleğin imtihanından emin olacağını haber ver­miştir. 87

Şayet kabirde suâl olmasaydı Rasulullah (sav), na­mazını kıldığı mü'mini kabir imtihanın koruması için Al­lah'a dua etmezdi ve yine kabir suâlinden kurtuluşu bir nimet ve mükâfat olarak saymazdı. Şüphesiz Rasulullah (sav) in bu duası, mü'mini kabir sorgusu sırasında şeytanın aldatmasından Allah'ın korumasını istemektir. Süfyan es-Sevri'den (v. 161/778) rivayet olunduğuna göre demiştir ki:

"Ölüye, "Rabbin kimdir?" diye sorulduğu za­man şeytan gözüne görünür ve kendisini işaret ederek, "Rabbin benim." der." 88 Mü'mine Allah bu esnada doğru cevabı ilham eder ve "Rabbim Allah'tır." der.

Beyhakî'nin "İsbâtu Azâbi'1-Kabr" isimli eserinde İbn Abbas'dan tahric ettiği bir haberde Rasulullah (sav) in Hz. Ömer'e, kabir suâli esnasında halinin nice olacağını sor­duğu nakledilmektedir. Bunun üzerine Hz. Ömer (r), aklının şimdiki gibi yerinde olup olmayacağını sorar. Evet, cevabını alınca da:

"Allah'ın izniyle onlara yeterli cevabı veririm." der.89 Aynı haberi "İhya"sında 'Atâ b. Yesâr'dan (v. 97/715) tahric edilen şekliyle nakleden Gazzâli:

"Bu, ölümle aklın bozulmadığı hususunda açık bir delildir. Değişen ve bozulan sadece beden ve azalardır. Öyle olun­ca ölü âkil, müdrik ve acı ve lezzeti bilici olur..." diyor. 90

Yine Rasulullah (sav) in Hz. Aişe'ye sorduğu:

"Münker ve Nekir'in suâli ve kabir sıkması esnasında halin nice olur?" sorusu da kabir suâlinin varlığına de­lildir ki, Hz. Aişe korkusunu izhar edince Peygamber Efendimiz (sav):

"Ya Alşe, muhakkak ki, kabir sıkması mü’mine. annenin çocuğunun elini ve alnını eliyle okşaması (sevmesi) gibidir. Münker ve Nekir'in suâli de mü'mine, gözler çapaklandığı zaman göze çekilen sürme gibidir." buyurmuştur. 91

Ümmetin cumhuru (çoğunluğu), sem'i delillerle Münker ve Nekir'in suâlini, kabirde iyi kimselerin nimetlenip, kâfir ve bazı âsi mü'minlerin de azap olunacağını isbât etmişlerdir. 92 Ve bazı muannid ve peşin fikirliler hariç, bütün bunların hak ve gerçek olduğunda müslümanlar ittifak etmişlerdir. 93

Bu hususta sahihler, sünenler ve müsnedlerde ve diğer kitaplarda uzun ve kısa pek çok hadis rivayet edil­miştir. Bunlar, teker teker olmasa bile, manâ yönünden tevatür derecesine ulaşmışlardır. 94 Hepsi aynı şeyden bahsettikleri için "kabir suâlinin varlığını isbat" hususunda tevatür derecesindedirler. En azından meşhurluk derecesindedirler. Manâ yönünden meşhurluk derecesine ulaşmış olan hadislerle bildirilen bir hakikati inkâr etmek ise, bid'at ve dalâlettir. 95

O halde, bid'at ve delâlet ehlinden olmamak için ka­bir ahvâlini ve özellikle kabir suâlinin olacağını kabul et­mek gerekir. Kabir suâlini inkâr edenin Kaderi (kaderi inkâr edenlere verilen isim) 96 ve fâsık 97 olacağı da belirtilmiştir ki, bid'atçıların çoğu Münker ve Nekir'in suâlini inkâr etmişlerdir. 98

Allah Tealâ'nın kâfirlerin sözünü hikâye ederek buyurduğu:

"(Cehennemde olan kafirler) şöyle diyecek­ler: Ey Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün; iki defa da dirilttin..." 99 âyet-i kerimesinde de kabir suâlinin varlığına işaret vardır. Nitekim bazı müfessirlere göre, bu­radaki iki ölümden birincisiyle dünyadaki ölüm, ikinci­siyle de kabirde suâl için diriltildikten sonraki ölüm; iki diriltmeden biriyle kabirde suâl için diriltme ve diğeriyle de mahşerdeki diriltme kastedilmiştir.100

Hülâsa, âyet-i kerimelerde işaret olunan, hadis­ler ve haberlerde de açıkça anlatılan kabir suâlinin varlığında hiç bir imkânsızlık yoktur. 101 Bu konuda, nasslarda olacağı haber verilen hallerin hepsi aklen mümkün olup, müstahil (imkânsız) olmadığı için, hepsini haber verildiği gibi kabul etmek vâcibdir. 102 Çünkü Pey­gamber tarafından haber verilen ve olması mümkün olan, aklın kabul etmekten çekinmediği (uzak görmediği) şeylerin hepsini tasdik etmek vâcibdir ki, kabir suâli de bunlardandır. 103

Mademki peygamberlere imanımız var ve peygamber­lerin bizim bilmediğimiz ve müşahede edemediğimiz âlemlerden bize haber vermek üzere gönderildiklerini bi­liyoruz, öyle ise onların, ölümden sonra berzah âleminde karşılaşacağımız haller hususunda bize bildirdiklerini de aynen kabul etmeliyiz. Gözümüzle görmüyoruz ve duyu­larımızla algılayamıyoruz diye, haber verilen gayb âlemine ait bu gibi halleri inkâr etmek ve olacağını kabul etme­mek, "gayba iman" ilkesiyle bağdaşmaz. Halbuki Kur'an-ı Kerim'de mü'minler, gayba iman etmekle vasıflandırılmışlardır.104

Kaldı ki, Allah'ın kudretinin sonsuzluğunu ve her şeye şâmil olduğunu düşündüğümüz zaman, ölümden sonra olacağı haber verilenlerin hepsinin, aklen de mümkün olduğunu görürüz. Nass ile de sabit olduğuna göre son olarak diyeceğiz ki:

"Nass ile sabit olan mes'elede şekk (şüphe) ol­maz. 105

Şekkeden Nara (Cehenneme) gider, ondan o münfekk olmaz (kurtulamaz). 106




Yüklə 0,99 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin