Şimdi, esasa ilişkin de kültürlerin kimliğe, kimliğin de siyasallaştığı bir dönemde yaşıyoruz gerçekten. Böyle bir dönemde, az önce belirttiğim gibi sizlerle bir araya gelmek yetmiyor, karşıt kesimlerin bir araya gelmesi ve birbirini anlayarak anlaşabildiği noktada bir uzlaşı metninin ortaya çıkması, bir mutabakatın ortaya çıkması gerekiyor. Anlaşılamayan konular da ertelendiyse eğer, ertelenirse zaman belki bazı şeyleri çözebilir. Bir tek anlayıştan vazgeçmemiz gerekiyor artık, gerek yok, tek dil, tek kültür, tek inanç falan olayı yok. Türkiye’de çeşitli kesimler var. Hatta tek inanç dediğimiz kesimlerde bile, mesela bugün Hanefilerle Şafiler arasında bir imamlık konusunda Diyarbakır’da Hanefi bir imamın arkasında namaz kılmak istemeyen insanlar var. Ki bu Diyarbakır’da da her cuma günü fiilen uygulanıyor. Toplumsal gerçeklerimizi görerek toplumsal gerçeklerimizi yansıtan bir anayasa üzerinde durulması gerekir diyorum. İkincisi, cumhuriyetin savunma ve güvenlik konseptinden cumhuriyetin demokratikleşmesi konseptine geçebilecek miyiz bu anayasayla, ki temel sorunlardan biri bu. İnsan haklarına dayalı, uluslararası belge ve uluslararası yargı kararlarının da göz önüne alınması gerekiyor.
Özgürlüklerin asıl, sınırlamaların istisna olması ve sınırlama nedenlerinin de genel ahlak, genel sağlık gibi çok nesnel olmayan birtakım nedenler değil Anayasa’nın 13’üncü maddesinde dört tane şey belirtilmiş çok somut, sınırlama nedeni var. Bunların daha objektif olarak kullanılması gerekiyor. Din dersinde de ekleyeceğim, arkadaşımın şey yaptığı, ben aynı zamanda insan hakları savunucusu olarak zorunlu din derslerinin pedagojik ve psikolojik yönden sistematik bir işkence olduğu görüşündeyim. Çünkü sistematik öğenin 3 temel olgusu var: 1- Bilerek ve kasti olarak yapılıyorsa 2- Periyodik olarak yapılıyorsa 3- Ülke çapında yapılıyorsa. Bir din dersi haftada belli bir saat yapılıyorsa bu periyodiktir. Tüm ülkede bir eğitim sistemi içinde uygulanıyorsa bu da yine sistematiktir. Bundan vazgeçilmesi gerekir diyoruz. 24’üncü madde… Ayrıca çeşitli yasalarda da şeyler var, anayasaya uyum sağlanması gerekiyor ama işte Meclisin asıl çalışması gereken noktalardan bir tanesi de bu anayasanın demokratik cumhuriyet konulu çalışmasında bunların da uygulanması gerekiyor. Mesela Ceza Yasası’nda son değişiklikte aykırılık var Anayasa’nın 24’üncü maddesine.
Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı Yasası’nın 1’inci maddesi Anayasa’nın 136’ncı maddesine aykırı, gerçekten bunların olmadığı, herkesin barış içinde yaşadığı, farklılıklara rağmen, birbirine hoşgörüyle baktığı bir toplumsal düzen istiyoruz. Başka da bir Türkiye yok yaşayacağımız, onun için burada hep beraber, ama insanoğluna yakışır gönenç içinde, ki işin ekonomik boyutları da var, onlara hiç girmek istemiyorum, zaman dar. Bu nedenle böyle bir çalışmada böyle bir metin çıkarsa biz buna evet deriz.
Derdim şu: Bu anayasa taslağı hazırlandıktan sonra çok büyük toplumsal kesimlerin rahatsız olmaması ve karşı bir tavır almamasının nedeni buradaki çalışmadan geçiyor diyor, saygılar sunuyorum.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Arkadaşlar, yönelteceğiniz sorular var mı?
Rıza Bey…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Çok teşekkür ediyoruz bir kere gerçekten önemli bilgiler verdiniz bizlere. Tabii Kâmil Beyin söylediği gibi bu çeşitli etnik grupların bir araya gelmesi önemli bir mesele. Yani bu anayasal vatandaşlık için ileri sürülen en önemli eleştiri de bu. Yani Anayasal vatandaşlık, tamam bir anayasal vatandaşlık bir üst kimlik olarak öngörülüyor, ama bunlar farklı grupların farklı yerlerde durarak birbirlerine bakmaları şeklinde de anlaşılabilir. Oysa eğer birlikte yaşamak isteniyorsa, öyle birlikte yaşayacak bir çerçeve kurulmak isteniyorsa, farklı grupların farklı yerlerde durup böyle birbirilerini uzaktan seyretmeleri değil bir araya gelmeleri önemli. Onlar arasında bir diyalog kurulması, bir iletişim kurulması, onların birbirlerini anlamaları, onlar arasında bir uzlaşı kurulması önemli. Bu nasıl yapılır
Bu nasıl yapılır? İşte bu bölgesel toplantılar bir parça buna hizmet ediyor belki çünkü bu bölgesel toplantılarda herkes var ama tabii ne kadar o herkesten farklı gruplardan temsilci çıkıyor, o ayrı bir şey tabii. Yani orada çünkü herkes bir sivil toplum kuruluşunun temsilcisi ya da kendi şeyi olarak…
“Anayasada şimdi bu sizin söyledikleriniz nasıl gerçekleşecek?” sorusu var ortada. Bir eşitlik maddesi var Anayasa'da, 10’uncu madde. Bu eşitlik maddesi bu söylediklerinizi karşılamıyor yani eşitliğin yanında bir de mesela belki de ayrımcılığın önlenmesi maddesi konulması lazım, nefret suçlarıyla ilgili başka şeyler konulması lazım. Bunları düşünmemiz gerekiyor.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Vekilim, bizi de düşünün.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sizi de düşünüyorum onları da. Onları daha çok düşünüyorum doğrusu.
Ben bunları söylemek istiyorum.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Sayın İyimaya…
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teşekkür ederiz.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Buyurun Oktay Bey.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Efendim, tabii ki biz de her şeyin en güzel şekilde tezahür etmesini istiyoruz. Herkes kendisini bulabilsin, görebilsin ama takdir edersiniz ki 135 yıl sonra ilk defa, bütün talepleri karşılamıyorsa bile en azından farklı olarak bütün kesimlere ulaşmak gayreti içerisinde bir adım atılmış.
Şimdi, Karadenizli denizin kenarında durmuş, engine bakarken birisi geliyor “Ne bakıyorsun lan?” diyor. Korkuyor o da, diyor ki: “Hiç, bakıyorum.” diyor. Ne yapıyorsun? “Dalga sayayirum.” diyor. Kaç dalga saydın? Korkuyor herhâlde, dalga sayısına göre benden bir şey mi talep edecek falan. “Haçan şunlar gitti, şu gelen 1.” Biz şimdi “Şu gelen 1” diyoruz elimizdekiyle, umut ederiz ki bunu genişletebiliriz. Bu attığımız adımı daha faydalı, daha güzelliklere ulaştırabilecek bir ilk olarak değerlendirebiliriz. Onun için bunu yadırgamayın, küçümsemeyin. Bir de tabii bizim dikkatimizi çeken bir şey var, hepimiz “Barış” diyoruz. Bakın şimdi şurada 4 milletvekili hepimiz “Barış” diyoruz, siz de diyorsunuz, bu kavgayı kim yapıyor ya Allah aşkına? Böyle bir çelişki içerisindeyiz Türkiye olarak.
ALEVİ BEKTAŞİ DERNEKLERİ FEDERASYONU GENEL BAŞKAN YARDIMCISI NECDET SARAÇ – Bizim yapmadığımız kesin.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Efendim, bakın, kime sorarsak aynı şeyi söyler. Onun için önümüze çıkan bir güzellik, bir iyilik, bir doğru var ise bence onu iyi değerlendirmek lazım. En azından “Elde var 1” deyip hiç olmazsa daha güzellikleri üzerine koyabileceğimiz bir doğruyu yakalamış oluruz diye düşünüyoruz.
Katılımlarınızdan dolayı çok teşekkür ediyoruz. Mutlaka çalışmalarımıza ışık tutacak, bizi uyaracak dikkate almamız gereken hususlar diye baktığımız vakit önümüze gelecek.
Çok teşekkür ediyoruz efendim, sağ olun.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Benim de küçük bir sorum var. Bu cemevlerinin açılmasıyla ilgili talepleriniz tabii ki bu tekke ve zaviyelerle ilgili kanunun da değişmesine bağlı. Tekke ve zaviyelerin açılmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Onlar da açılmalı mı?
ALEVİ BEKTAŞİ DERNEKLERİ FEDERASYONU GENEL BAŞKAN YARDIMCISI KEMAL BÜLBÜL – Ben söyleyeyim izninizle.
Tekke ve Zaviyeler Kanunu’na bakıldığında aslında şu anda kastlaşmış laikçi anlayışa göre şöyle bir şey değil; örneğin, tümden inanç gruplarına karşı ya da o dönem “irtica” diye telakki ettikleri anlayışa karşı takınılmış bir tavırdan öte, Alevi dergâhları ve Kürt illerinde bulunan medreseler kapatılmıştır bununla. Şimdi, medreselerin işleyişi nasıldı, sivil miydi resmî miydi, o ayrı bir şey ama Alevi dergâhlarının işleyişinde tamamen inancın gereklerini karşılamak maksadıyla bir akademi görevi vardır. Burada verilen dersler, buradan yetişen dervişler, dedeler, pirler vesaire bu manada bu birebir indirgenmiş şekliyle olmasa bile toplumsal, inançsal, kültürel ihtiyaçları karşılamak anlamında açılabilir; bir.
İkincisi: Bu dergâhlar mesela Alevi dergâhları ve tekkeleri şu anda yine halk tarafından ziyaret edilmekte, buradaki uluların türbeleri ziyaret edilmekte vesaire, bu şekliyle de işlemektedir.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben tekke ve zaviyelerden bahsederken daha çok Sünni tekke ve zaviyeleri kastettim çünkü zaten cemevlerini…
ALEVİ BEKTAŞİ DERNEKLERİ FEDERASYONU GENEL SEKRETERİ FEVZİ GÜMÜŞ – Altan Bey, onlara ilişkin fiilî bir yasak var mı bilginiz dâhilinde?
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Var tabii.
ALEVİ BEKTAŞİ DERNEKLERİ FEDERASYONU GENEL SEKRETERİ FEVZİ GÜMÜŞ – Kürt illerinde söylemedim, onu ayrı tutarak söylüyorum.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, var tabii aynı kanun kapsamındadır şu an hepsi yani legal değil, şu an hiçbir tarikatın çalışması legal değil. Bu konudaki görüşünüzü öğrenmek istedim.
ALEVİ BEKTAŞİ DERNEKLERİ FEDERASYONU GENEL BAŞKAN YARDIMCISI KEMAL BÜLBÜL – Bu işleyiş o Diyanet İşleri Başkanlığının yerine ihdas edilecek kurumun tartışılması sürecinde ortaya çıkacaktır ama toplumsal bir olgu olarak inanç gruplarının kendisine ait örgütlenmesi, yürütmesi, denetimi, ekonomisi tamamen inanç gruplarının kendisine ait nitelikte bir şey tartışılabilir, bu paylaşılabilir.
ALEVİ BEKTAŞİ DERNEKLERİ FEDERASYONU GENEL BAŞKAN YARDIMCISI NECDET SARAÇ – Bir cümle belki şöyle bir ilavede bulunabilirim. İnançla ilgili bütün yasaklar kalkmalı, bir tek kriter vardır; şiddet. Devlet -Diyanet İşleri Başkanlığı o anlamıyla önemlidir, kurumsal kimliğinin dışına taşımalıdır- inançlar noktasında hakem rolü oynamalıdır. Devletin inançlarla ilgili tartışacağı ve önüne koyacağı bir tek şey vardır; şiddet içeren uygulamalara tavır almak.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Teşekkür ederiz.
ALEVİ BEKTAŞİ DERNEKLERİ FEDERASYONU ANAYASA KOMİSYONU ÜYESİ KAMİL ATEŞOĞULLARI – Ahmet Bey, bir konuyu unutmuştum, sizin de çok değindiğiniz bir konu var. Geçen saydım, Anayasa'da 31 tane madde Meclisin işlemesiyle ilgili. Yani Meclis bu anayasayı yaparken Anayasa bir İç Tüzük olmaktan da kurtulmalı. Yani öze ilişkin olarak bunu da eklemek istiyorum. Geçen saydım, 31 madde; bu kadar olmaz.
AHMET İYİMAYA (Ankara) – Son makalemde var.
ALEVİ BEKTAŞİ DERNEKLERİ FEDERASYONU ANAYASA KOMİSYONU ÜYESİ KAMİL ATEŞOĞULLARI – Var; onun üzerine saydım zaten, bu kadar madde. 2-3 maddeyle bu iş bitirilebilir. Yani bunu da eklemek istiyorum.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Çok teşekkür ederiz arkadaşlar bütün konuşmalara. Bütün fikirler, başta da belirttiğimiz gibi zapta geçti yani bu, Türkiye’nin ortak aklının zaptı olacak. Belki 100 yıl sonra, burada konuşulanlar ve yapılan değerlendirmeler yine halkımızın hizmetine sunulacak.
Çok çok teşekkür ederiz, saygılar sunarız.
HUKUKÇULAR BİRLİĞİ VAKFI
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Arkadaşlar, hoş geldiniz.
Çalışma düzenimiz kırk dakika. Bu kırk dakikanın son beş-on dakikasını eğer sorulara bırakabilirseniz memnun oluruz. Soru derken yani burada bir şeyi müzakere etme, tartışma şeklinde değil, daha açmanızı isteyeceğimiz veya eksik anladığımız bir şey varsa bunlarla alakalı sorular olur.
Anayasa Uzlaşma Komisyonumuzda bugün, Cumhuriyet Halk Partisinden Sayın Rıza Türmen, Adalet ve Kalkınma Partisinden Sayın Ahmet İyimaya, Milliyetçi Hareket Partisinden Sayın Oktay Öztürk, Erzurum Milletvekili; ben de Altan Tan, Barış ve Demokrasi Partisinden. Sizleri dinleyeceğiz.
Buyurun arkadaşlar.
HUKUKÇULAR BİRLİĞİ VAKFI YÖNETİM KURULU BAŞKANI SİNAN KILIÇKAYA – Biz Hukukçular Birliği Vakfı Yönetim Kurulu üyelerinden bir kısım heyet olarak buradayız. İsmim Sinan Kılıçkaya. Avukatım, Hukukçular Birliği Vakfı Yönetim Kurulu Başkanıyım aynı zamanda. Arkadaşlarımın da zaten isimleri yazıyor, herhâlde tek tek tanıtmama gerek var mı bilmiyorum
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yok.
HUKUKÇULAR BİRLİĞİ VAKFI YÖNETİM KURULU BAŞKANI SİNAN KILIÇKAYA – Bizim referandumda bir çalışmamız olmuştu, bu 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumda. Bu referandumun gerçekleştirilmesi için veya bu anayasa değişikliğinin Türkiye'nin hayrına olduğunu düşünerek bir çalışma içerisine girmiştik. Tabii biz onu ifade ederken şunu da o gün ifade etme ihtiyacı duyduk, bu Anayasa'nın sadece bir kısım maddelerinin tadili değil, bu Anayasa'nın tümden değiştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü 12 Eylül döneminde yapılmış bir Anayasa’dır ve tepki anayasasıdır, korumacı bir yapıya sahiptir, özgürlüklerden uzaktır, Türkiye'nin bugünkü şartlarını taşıyamıyor ve Türkiye'ye artık küçük geliyor. Bu çerçevede biz Anayasa'nın tümden yapılması gerektiğini düşünerek 12 Eylül referandumundan hemen sonra yaptığımız bir çalışmayla, Hukukçular Birliği Vakfı olarak bir anayasa hazırladık elimizden geldiği ölçüde. Tabii bizim yaptığımız anayasayla ilgili diğer sivil toplum örgütlerinden en önemli farklılığımız şu; diğer sivil toplum örgütleri anayasa hukukçularından bir anayasa komisyonu oluşturdular, sipariş verdiler ve bir sipariş anayasa hazırlattılar. Biz böyle yapmadık, biraz zaman aldı ama belki eksiklikleri de var buna rağmen, biz heyet olarak oturduk, önce bir paylaştık, kısım kısım paylaştık ve bu paylaştığımız her kısmı ilgili arkadaşımız yazdı, her birini de ayrı ayrı defalarca müzakere etmek suretiyle bir anayasa hazırladık ve Sayın Meclis Başkanına da geçen ay sunduk. Sanıyorum sizlere de Meclis şeyinden ulaşmıştır.
ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bu elinizdeki metinlerden eğer fazla varsa bize birer tane sunarsanız memnun oluruz.
HUKUKÇULAR BİRLİĞİ VAKFI YÖNETİM KURULU BAŞKANI SİNAN KILIÇKAYA – Birer tane var mı bilmiyorum ama evet, ben size birini verebilirim, nasıl olsa bizde fazla var.
Bu anayasa çalışmasında tabii çeşitli tartışmalar oldu yani biz aslında sadece ışık tutması açısından söylüyoruz bu kısmını, anayasa yapmak gerçekten zor yani o yönüyle Komisyonunuza Allah kolaylık versin çünkü bir şeyin binlerce alternatifi var. 2 tane alternatiften birini seçmek zorunda değilsiniz. Her oturduğunuzda biz her maddeyi yazarken şunu fark ettik; bir maddeyi yazdık, ondan sonra oturduğumuzda o maddede bir sürü eksiklik gördük, düzelttik, daha sonraki oturumda yine aynı şeyi gördük. Şimdi, tabii Türkiye'nin de birtakım vatandaşlık, dil, vesaire gibi birtakım tartışmalı konularını da düşünecek olursak hakikaten Meclisin, komisyonun bu konuda çalışması zor. Biz şunu yaptık bununla ilgili; öncelikle uzlaştığımız maddelerden başladık yani temel hak ve hürriyetlerden başlamaya karar verdik. Daha doğrusu, öncelikle başlangıç hükümlerini yazdık yani biz nasıl bir anayasa istediğimizi önce bir yazdık, onun üzerinde müzakere ettik, mutabakata vardık, sonra da bu başlangıç hükümlerinin o anayasanın felsefesiyle maddelerini yazmaya çalıştık. O çerçevede de işte birçok tartışmamız oldu. Hatta bir kısım tartışmamızda biz mesela şunun üzerinde çok durduk; en yoğun tartıştığımız hususlardan birisi, Türk vatandaşlığını tarif ederken “Türk milleti” kavramı, daha doğrusu “Türk” kavramını anayasada işleyecek miyiz, işlemeyecek miyiz? Bunu başlı başına bir hüküm olarak koyacak mıyız? Yani şu anki vatandaşlık tarifi gibi bir tarif mi yapacağız konusu en çok tartıştığımız konulardan birisiydi. Ve çoğunluk görüşü itibarıyla “Türk” kavramını tek başına kullanmamayı uygun gördük yani “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” olarak yazdık, o kısmını o şekilde değerlendirdik. Tabii müzakerelerin sonucunda çıktı bu. Bu konuda uzun uzun tartışmalar yaptık.
Dil konusunda “Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî dili Türkçe’dir.” diye kısa bir şeyle geçtik ama temel hak ve hürriyetlere “Dil ve kültür hakkı” diye bir hak ilave ettik. Orada da dedik ki: “Herkes anadilini dilediği gibi kullanabilir, kültürünü geliştirmek için, anadilini geliştirmek için her türlü yolu devlet açık tutar, hatta anadilde eğitimde bunun içerisinde vardır.” şeklinde anadilde eğitimi de kabul eden bir anayasa oldu. Dolayısıyla, dil konusu çok uzun, zor bir tartışma olmadı.
Bizim yaptığımız anayasada en iddialı olduğumuz hususlar, temel hak ve hürriyetlerdir. Biz tabii başka çalışmalara da baktık çeşitli zamanlarda, herkes işin bir kısmını daha… Mesela işte Hak-İş bir çalışma yapmış. Bakıyorsunuz, çalışma hayatıyla ilgili çok güzel bir çalışma olmuş yani o kısmı, iş hayatı kısmı daha dikkat çekiyor ama bizim anayasamızın “En dikkat çekici ve en ilginç kısmı neresidir?” derseniz “Temel hak ve hürriyetlerdir.” diye söyleriz. Tabii, biz bu çalışmayı yaparken hâlâ da birçok fikre açığız. Okudukça kendi eksiğimizi de fark ediyoruz. Buradaki görüşlerimizi her zaman değiştirebiliriz, daha iyisiyle karşılaştığımız zaman değiştirebiliriz.
Özet olarak söyleyeceklerim bunlar. Anayasadaki farklı maddelere tek tek girmek istemiyorum ama eğer dilerseniz girebiliriz de.
Söyleyeceklerim şimdilik bu kadar. Arkadaşların da eğer söyleyecekleri bir şey varsa onlar da bahsetsinler, ondan sonra soru-cevap kısmına geçebiliriz.
HUKUKÇULAR BİRLİĞİ VAKFI BAŞKAN YARDIMCISI HAYRETTİN AÇIKGÖZ – Avukat Hayrettin Açıkgöz, Hukukçular Birliği Vakfı Başkan Yardımcısıyım.
Anayasayla ilgili yaptığımız çalışmayı size de takdim ettik. O konuda ayrıntılı şeyler söylemeyeceğim fakat benim başka bir eleştirim var onu dile getirmek istiyorum. Bu anayasa yapım sürecinin yavaşladığı kanaatindeyim ben yani Hükûmetin bu konudaki iradesinin zayıfladığı kanaatindeyim. Her ne kadar bir Anayasa Komisyonu var, çalışmalar yürütülüyor, siz değerli milletvekilleri burada bu tür çalışmalara katılıyorsunuz, özveriyle bir şeyler ortaya koymaya çalışıyorsunuz fakat tabii ki burada belirleyici olan iktidar partisidir. İktidar partisi de bizim izleyebildiğimiz kadarıyla son dönemde bu konudaki iradesini biraz askıya almış gibi gözüküyor. Hâlbuki bu mesele, toplumun tüm kesimlerinin, konsensüs ile hayata geçmesini beklediği Türkiye'nin en önemli meselesidir. Türkiye'nin şu anda çözülmeye çalışılan, başta Kürt sorunu olmak üzere birçok sorununun çözüm anahtarı yeni bir anayasadadır. Bu noktada Hükûmetin çok daha duyarlı davranması gerekiyor diye düşünüyoruz.
Yine sivil toplumun birçok kesimi bu konudaki görüşlerini açıklıyor, bir beklenti hâlâ devam ediyor, çok diri bir beklenti bu fakat o nispette Mecliste belki bu duyarlılık hissedilemiyor, çalışmalar çok yavaş ilerliyor, başka gündemler bu gündemin önüne geçiyor fakat Türkiye'nin bence çok acil, çok önemli, en önemli gündemi bu olması gerekiyor. Bunu bir eleştiri olarak dile getirmek istiyorum.
Şu ana kadar da AK PARTİ’nin iktidara gelmesi, AK PARTİ'nin bu şekilde yüksek oylarla halkın desteğini alabilmiş olmasının ön koşulu da buydu. Yani, AK PARTİ sürekli bir değişim ivmesi içerisindeydi, birçok önemli icraatlar yaptı, hâlâ yapmaya devam ediyor fakat bence yeni bir anayasayla bunu taçlandırması gerekiyor. Bu noktadaki yavaşlık hakikaten belki orta vadede AK PARTİ'nin aleyhine dâhi olabilir. Bu noktada eleştirimi dile getirmek istiyorum.
Bunun dışında sivil toplumun katılım sürecinin çok sistematik olmadığını düşünüyorum yani belki öne çıkan sivil toplum kuruluşlarının kanaatleri alınıyor, bu şekilde dinleme imkânı buluyorsunuz fakat çok daha geniş katmanların sesinin, soluğunun buradaki komisyonlara ulaştırılması noktasında belki daha sistematize edilmiş bir çalışma konulabilirdi. Belki toplumun değişik katmanları nezdinde oluşturulabilecek küçük heyetlerle, uzun tartışmalarla görüşler buraya kanalize edilebilirdi. Onların ışığında çok daha verimli ve toplumun birçok kesiminin “Bizim de görüşlerimiz bu anayasada var.” diyebileceği, bu ölçüde de meşru olarak toplum nezdinde kabul görecek bir anayasa için belki bunun da yapılması gerekiyordu diye düşünüyorum. Fakat şu ana kadar sivil toplumun katılımı, burada görüşlerini ifade etmesi biraz temsilî düzeyde kaldı diye düşünüyorum.
Şimdilik aktaracaklarım bu kadar.
HUKUKÇULAR BİRLİĞİ VAKFI BAŞKAN YARDIMCISI HAŞİM SAVAŞ – İsmim Haşim Savaş. Serbest avukatım, Hukukçular Birliği Vakfı Başkan Yardımcısıyım.
Başkanımızın ve diğer arkadaşımızın görüşlerine tabii katılıyorum. Aynı zamanda AK PARTİ'nin bu süreç içerisinde en azından algı olarak biraz daha yavaşlamış bir algı vermiş olduğunu kamuoyu olarak görüyoruz. Ben de şahsen öyle değerlendiriyorum. Bu noktada belki iktidar partisi olarak biraz daha gayretli olmuş olduğunu aktarması, en azından bu algıyı vermesi gerekir çünkü her ne kadar… Biz şunu çok önemsiyoruz yani 12 Eylül referandumu gerçekten önemliydi. Biz, Hukukçular Birliği Vakfı olarak da bu referandumda “Evet” oyu verilmesi gerektiğini savunduk ve Türkiye çapında dolaşmak suretiyle de bir faaliyet gerçekleştirdik. Bize göre o şeyin yapılması gerekiyordu ancak sanki 12 Eylül referandumundan sonra iktidar partisi bu değişiklikleri yapmak suretiyle biraz böyle daha rehavete yöneldi gibi bir algı oluşuyor. Esas problemleri sanki kendisince de çok önemli olan birtakım şeyleri, problemleri hallettikten sonra biraz daha yavaş hareket eder bir görüntü veriyor. Bu algıyı değiştirmesi gerekir
Bu algıyı değiştirmesi gerekir iktidar partisinin, daha cevval hareket etmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Biz, anayasayı hazırlarken tepkisel bir anayasa hazırlamama gayreti içerisinde olduk. Bunun için, başka, değişik örneklerden de, hazırlanmış olan çalışmalardan da görüş almak, yararlanmak şeklinde bir yöntemi tespit ettik. Bu minvalde, 82 Anayasası da, Özbudun anayasası da, diğer partilerin anayasaları da, TOBB’un da birtakım şeylerini tabii, inceledik. Biz temelinde, anayasamızın temel felsefesi olarak insanı esas aldık. Devletin insanı mutlu etme amacında bir mekanizma olduğunu, böyle bir organizasyon olduğunu temel şeye koyduk ve insanın üstünde hiçbir kutsalı kabul etmedik. Dinler de dâhil olmak üzere, her türlü ideoloji, din, inanç, her şeyin insanı mutlu etmek için bir vasıta olduğu temel anlayışından hareket ettik. İnsanın üstünde, din de dâhil, hiçbir kutsalın olamayacağı temel görüşü ile insanı mutlu eden kurumlar, organizasyon olarak gördük insan dışındaki bütün yapıları. Bu nedenle, insan onurunu, insanı ve insan onurunu anayasamızın temeline almaya çalıştık. Bu bağlamda da yine aynı şekilde, insanın kendisini geliştirmesi, refahını geliştirmesi, eğitmesi açısından da özgürlüğün de en temel olması gereken bir kavram olduğunu, insanın alabildiğine özgür olabilmesinin, onun çok basit, bildiğimiz bir iki sınırının dışında, hakaret ve eyleme geçmeyecek, karşıya zarar vermeyecek şekilde olması kaydıyla her türlü özgürlüğün de korunması, insana tanınması gerektiği temel anlayışından hareket ettik. Bunun dışında, tabii -diğer arkadaşlarımız anlattılar- eğer başka sorular olacak olursa da cevaplamak isteriz.
Benim söyleyeceklerim şimdilik bu kadar.
HUKUKÇULAR BİRLİĞİ VAKFI YÖNETİM KURULU ÜYESİ HASAN BASRİ AKSOY – İyi günler diliyorum.
Ben, sözü çok fazla uzatmayacağım. Televizyonlarda, basında görebildiğimiz, gözlemleyebildiğimiz kadarıyla, sayın milletvekillerinin iç çekişmeleri benim anayasanın yapılma sürecini sürekli sıkıntıya sokacağına dair inancımı kuvvetlendirmişti. Yalnız siz değerli milletvekillerini burada, bu gayret içerisinde görmek benim bu ümitsizliğimi giderdi, izale etti. Ben arkadaşlarıma bu yönüyle katılmıyorum. Bu anayasayı bu Meclisin yapacağına olan inancımı korumak istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
HUKUKÇULAR BİRLİĞİ VAKFI YÖNETİM KURULU ÜYESİ LEVENT ERCAN – Öncelikle, bu tasarıyı hazırlarken biz, tabii ki Batı Avrupa’yı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini göz önünde bulundurduk. Batı Avrupa ülkelerinden, İsviçre olsun Fransa olsun Hollanda olsun bu tip ülkelerin anayasalarını da inceledik ve aramızda böyle bir çalışmayı çıkardık. Umarım Komisyonunuzda da örnek alınabilecek bir tasarı olmuştur.
HUKUKÇULAR BİRLİĞİ VAKFI YÖNETİM KURULU BAŞKANI SİNAN KILIÇKAYA – Ben herhâlde sözü tekrar bir almak istiyorum. Levent Bey’i tanıtarak başlamak istiyorum. Levent Bey Neuchatel Üniversitesi mezunudur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de uzun süre raportörlük yapmıştır kendisi. Belki bu anayasamızda, işte, insan hakları konusunda, en iddialı olduğumuz konunun bu olmasının sebebi de Levent Bey sayesindedir. Kendisine teşekkür ediyoruz.