[1]- Usul-i Kâfi, Kitabu'l-Hüccet, el-Iztırar İle'l-Hüccet, 1. hadis.
[2]- Biharu'l-Envar, c.11, s.40.
[3]- Kâf, 16.
[4]- En'âm, 91.
[5]- En'âm, 57.
Fıtratın Yönlendirilişi ve İçgüdülerin Dengelenmesi
Peygamberlerin gönderiliş nedeni insanların fıtratını yönlendirip hidayet etmek ve içgüdüleri dengelemektir. İnsanın fıtratında türlü eğilimlerle içgüdüler vardır ki her biri kendi doğrultusunda hareket etmektedir. İçgüdüler, insanın maddî ihtiyaçlarının temini için varlığına yerleştirilen eğilimlerdir; fıtratları da onun hayvanlık sınırlarını aşıp gerçek insanî kemallere yükselmesi için verilmiştir.
Fıtrat doğru şekilde yönlendirilecek olursa insan kemalin doruğuna ulaşabilir. Aksi takdirde hayvanî eğilimlerin etkisi altında en aşağılık mahlûkların derecesine (esfele's-sa-filin'e) inecektir. Bu nedenledir ki içgüdülerin dengelenip kontrol edilmesi ve fıtratların doğru şekilde yönlendirilmesi gerekmektedir. Bunu da, ancak insanın yaradılışının sırlarına tam anlamıyla vakıf olan ve onun fıtratının nasıl yönlendirilip içgüdülerinin nasıl kontrol edilebileceğini en mükemmel şekilde bilen biri gerçekleştirebilecektir. Daha önce de belirttiğimiz gibi bilim adamları insanın bilinmez ve meçhul bir varlık olduğunu itiraf etmektedirler.
Sonuçta, bütün mahlûkatın ve bu arada da insanın biricik yaratıcısı olan yüce Allah onun bütün özelliklerini bilmekte, O'nun sonsuz lütfü, nimetlerini mükemmelleştirip tamamlamak ve insanın en ulvî kemallere yücelmesini sağlamak amacıyla, vahiy yoluyla doğrudan yüce yaratıcıyla irtibat hâlinde olan peygamberlerini insanların hidayeti için göndermeyi gerektirmektedir.
16. Ders: Genel Hatlarıyla Nübüvvet (2) Peygamberlerin Gönderiliş Gayesi
Kur'ân-ı Kerim'de peygamberlerin gönderiliş gayesinin bazı prensiplere dayalı olduğu belirtilir:
1- Eğitim ve öğretim:
Ümmî Araplar içinde kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp temizleyen ve onlara Kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderen Allah'tır. Onlar bundan önce apaçık bir cehalet ve sapıklık içindeydiler. [1]
İnsanın maddî ve manevî tekâmülünün ilk basamağının ilim olduğunda şüphe yoktur. Zira ilim olmadan kemal yolunu bulabilmek mümkün değildir; diğer taraftan söz konusu ayetlerde geçen ilmin maddî ilim olmadığı da tartışılmaz-dır. Çünkü maddî bilimler sadece dünya hayatında refah ve rahatlığı garantileyebilirler, peygamberler ise insanların hem dünya, hem ahiret hayatlarında huzur ve saadetlerini garantilemektedirler.
2- Yüce Allah'a ibadet ve tağutla mücadele:
Andolsun, biz her ümmete "Allah'a kulluk edin ve tağuttan kaçının." (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. [2]
3- Adalet ve hürriyet:
Andolsun, biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte Kitabı ve mizanı indirdik… [3]
Son gaye: Peygamberlerin gönderiliş gayesi olarak sıraladığımız bu prensiplerin tamamı insanın tekâmülü içindir. Yani peygamberlerin gönderilişindeki nihaî felsefe insanoğlunu yüce Allah'a yöneltmek ve onu manevîleştirmektir ki bu da ancak yüce Allah'ı tanımak ve O'na ibadet etmekle mümkündür. Nitekim insanoğlunun yaratılış amacı da budur:
Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım. [4]
[1]- Cum'a, 2.
[2]- Nahl, 36.
[3]- Hadid, 26.
[4]- Zariyat, 56.
Peygamberleri Tanımanın Yolu
Peygamberlerin gönderilmesinin, insanların hidayeti için zaruri olduğu konusu böylece açıklığa kavuştuktan sonra, sıra, peygamberlik iddiasında bulunan kimsenin doğru söyleyip söylemediğinin nasıl anlaşılabileceğine gelmektedir.
Birileri kalkıp da kendilerinin büyükelçi, kaymakam, vali… vb. gibi makamlara sahip olduklarını söyleyecek olsa, resmî bir belge ve senet göstermeden onlara kimsenin inanması mümkün olmadığına göre, peygamberlik iddiasında bulunup kendisinin yüce Allah tarafından gönderilmiş olduğunu iddia eden birinin durumu apaçık ortadadır. Zira yüce Allah tarafından elçi olarak gönderilmekten daha büyük bir makam tasavvur edilemez, bütün insanlar bu makamın sahibine itaat etmekle mükellef durumdadır.
Diğer taraftan insanoğlu doğası ve fıtratı gereği, delilsiz hiçbir iddiayı kabul etmemektedir. Zira tarih sayfaları, nice fırsatçıların peygamberlik iddiasına kalkışarak nice safdil insanları kandırıp oyuna getirdiğine şahittir. Bu nedenle çeşitli dinlere mensup ilim adamları, peygamberlerin hakkaniyetine delil teşkil edebilecek bazı nişane, alamet ve yolları belirleyip saptamışlardır.
Birinci Alamet
Bu nişanelerin başında mucize gelir. Din âlimleri şöyle demişlerdir: Mucize, peygamberlik iddiasını ispatlamak isteyen bir peygamberin, yüce Allah'la irtibatını insanlara ispatlayabilmek için gösterdiği ve herkesi buna benzer bir şey göstermeye davet edip bütün inkârcılara meydan okuduğu ve kimsenin yapamadığı harikulade ve olağanüstü işe denilir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere mucizenin üç boyutu bulunmaktadır:
1- İnsanoğlunun, hatta en dâhi insanların bile yapamayacağı bir iştir.
2- Mucize gösteren kimse, peygamberlik iddiasında bulunur ve sözüyle davranışları birbiriyle uyumlu olur.
3- Onun gösterdiği mucizenin benzerini dünyada yine kendisinden başka hiç kimse gösteremez.
Bu üç boyut ve özellikten bir tekine bile sahip olmayan bir işin mucize olarak tanımlanması mümkün değildir.
Ebu Basir, İmam Cafer Sâdık'tan (a.s) "Yüce Allah'ın peygamberlere mucize ve sizlere keramet gücü vermesinin nedeni nedir?" diye sorduğunu ve İmam'ın (a.s) şöyle cevap verdiğini anlatır:
Getirenin doğru söylediğini ispatlamak için! Mucize ve keramet, doğru söyleyenle yalancının birbirinden kolayca ayırt edilebilmesi için yüce Allah'ın sadece resulleriyle peygamberlerine ve imamlara bağışladığı bir işaret ve alamettir.[1]
Sorular:
1- Fıtratın hidayeti ve içgüdülerin kontrol ve dengesi için peygamberlerin varlığı neden zaruridir?
2- Kur'ân açısından peygamberlerin gönderiliş gayesi nedir?
3- Peygamberleri tanımanın yolu nedir?
4- Mucize nedir? Özelliklerini açıklayınız.
Dostları ilə paylaş: |