[1]- Biharu'l-Envar, c.23, s.74.
25. Ders: Hz. Ali ve On Bir Evladının İmametinin İspatı
Daha önce Kur'ân, sünnet ve akıl açısından imamın taşıması gereken vasıfları açıkladık. Bahsimizin bu bölümünde Hz. Resulullah'tan (s.a.a) sonra hak imamın kim olduğunu ve söz konusu vasıflara kimin sahip bulunduğunu incelemeye çalışacağız. Böylece ilgili hakkaniyete inananların inancı bu naklî ve aklî delillerle daha da pekişmiş, bu hakikatten sapmış olanlar da meseleyi kavrayıp aydınlatılmış olacaktır.
Hz. Ali'nin İmamet ve Velayetinin Aklî Delili
İki giriş ve bir sonuç:
1- Emirü'l-Müminin İmam Ali (a.s) ilim, takva, yakin, sabır, züht, cesaret, cömertlik, adalet, ismet vb. gibi bütün nefsânî kemaller ve insânî faziletlerde mükemmel bir ahlâk ve karaktere sahipti. Hiç şüphesiz (hatta düşmanlarının da itiraf ettiği üzere) bütün kemallerde başkalarından efdal ve üstündü; onun bu özelliklerini birçok Şia ve Ehlisünnet kitaplarında bulabilmek mümkündür.
2- Akıl ve mantık açısından noksan olanı kendisinden üstün olana tercih etmek reva ve mantıklı değildir ve söz konusu vasıflara sahip olmayan birinin, bu vasıflara sahip birine imamlık etmeye kalkışması işte bunu reva görmek demektir.
Ayrıca, belli bir imamın tayininden maksat, ümmetin hidayetini sağlayıp ahlâk ve imanını kemale erdirmek olduğuna göre, kemalde noksan birinin imameti bu gayenin gerçekleşmesini sağlamayacaktır.
Bundan dolayı mantıkî açıdan imamın insanlara hidayeti gösterip onlara kılavuzlukta bulunabilmesi için herkesten daha bilgili ve daha üstün olması icap eder.
Sonuç: Yukarıda aktardığımız iki girişten sonra şu neticeye varmaktayız: Hz. Resulullah'tan (s.a.a) sonra Hz. Ali (a.s) o sırada ümmetin en bilgili ve en vasıflı ferdî olduğuna göre, onun (s.a.a) halifesi ve vekili de oydu. Aksi takdirde eksiği bulunan üstün olana tercih edilmiş ve beklenen sonuç alınmayıp gayeye varılmamış olur.
Dahası, aklî ve naklî açıdan imamın masum olması, her nevi hata ve günahtan beri bulunması gerektiğini de daha önce belirtmiştik. İnşallah önümüzdeki bahiste de açıklayacağımız üzere Kur'ân ve sünnetteki belgeler, bu özelliğe sadece Hz. Peygamber'in (s.a.a) tertemiz Ehlibeyti'nin (a.s) sahip olduğunu göstermektedir. Bu hakikate binaen Hz. Ali'yle (a.s) on bir evladından başkası imamet makamına layık değildir.
Masumluk ve Tathir Ayeti
İmamın mutlaka masum olması gerektiğini söylemiştik, şimdi kime "masum" denildiğine bakalım:
Allah ancak siz Ehlibeyt'ten her tür günah ve çirkinliği uzaklaştırmak ve sizi tertemiz kılmak ister. [1]
[1]- Ahzab, 33.
Ehlibeyt Kimlerdir?
Şia ve Sünnî kaynaklarında kayıtlı sayısız mütevatir hadislerde "Tathir Ayeti"nin Hz. Resulullah'la (s.a.a) onun Ehlibeyt'i hakkında nazil olduğu ifade edilmiştir. Ehlisünnet'in önemli kaynaklarından Sahih-i Müslim, Müsned-i Ahmed, ed-Dürrü'l-Mensur, Müstedrek-i Hakim, Yenabiu'l-Mevedde, Camiu'l-Usul, es-Sevaiku'l-Muhrika, Sünen-i Tir-mizî, Nuru'l-Ebsâr, Menakıb-ı Hârezmî… gibi eserlerde ve Şia kaynaklarının da tamamına yakınında bu hadisleri bulmak mümkündür.
Şimdi bu hadislerden birkaçını aktaralım:
İmam Hasan (a.s) bir hutbesinde şöyle der:
Biz, yüce Rabbimin "Allah ancak siz Ehlibeyt'ten her tür günah ve çirkinliği uzaklaştırmak ve sizi tertemiz kılmak ister." ayetinde buyurduğu Ehlibeyt biziz.[1]
Enes İbn Malik şöyle anlatır:
Hz. Peygamber (s.a.a) tam altı ay boyunca sabah namazı vakti olduğunda Hz. Fatma'nın (a.s) evinin kapısını çalarak "Ey Ehlibeyt! Namaz vaktidir!" buyurdu ve kapının önünde Tathir Ayeti'ni okudu.[2]
İbn Abbas'tan şöyle nakledilir:
Hz. Resulullah (s.a.a) dokuz ay boyunca namaz vakti geldiğinde Hz. Ali'nin (a.s) evinin kapısına bizzat gidip "Allah'ın selâmı sizin üzerinize olsun ey Ehlibeyt!" diye onları selâmlayıp şu ayeti okuyordu: "Allah ancak siz Ehlibeyt'ten her tür günah ve çirkinliği uzaklaştırmak ve sizi tertemiz kılmak ister." [3]
Hz. Ali (a.s) da aynı hadisi aktarmıştır:
Hz. Resulullah (s.a.a) her sabah bizim kapımızın önüne gelip "Allah size rahmet eylesin, namaza kalkın!" buyurur ve şu ayeti okurdu: "Allah ancak siz Ehlibeyt'ten her tür günah ve çirkinliği uzaklaştırmak ve sizi tertemiz kılmak ister." [4]
Bu hadislerde de görüldüğü gibi Hz. Peygamber (s.a.a) Ehlibeyt'in kimler olduğunu Müslümanlara öğretmek ve ne kadar önemli bir konu olduğunu halka anlatabilmek için uzun bir müddet, yukarıdaki uygulamayı bilfiil bizzat kendileri tekrarlamıştırlar.
Şerik İbn Abdullah şöyle anlatır:
Hz. Resulullah (s.a.a) vefat ettikten sonra Hz. Ali (a.s) bir hutbe okuyarak şöyle buyurdu:
"Allah aşkına ey Müslümanlar söyleyin! 'Allah ancak siz Ehlibeyt'ten her tür günah ve çirkinliği uzaklaştırmak ve sizi tertemiz kılmak ister.' ayeti benimle Ehlibeyt'imden başkası için mi nazil olmuştur?"
Orada bulunan cemaat hep bir ağızdan "Hayır!" diye cevap verdi.[5]
İmam Ali (a.s) Ebu Bekir'e de "Allah aşkına söyle Tathir Ayeti benim, eşim ve çocuklarım hakkında mı nazil olmuştur; yoksa sen ve senin ailen hakkında mı?"
Ebu Bekir "Sen ve senin ailen hakkında nazil oldu." diye cevap verdi.[6]
Bazıları, Tathir Ayeti'nin Resulullah'ın (s.a.a) eşleri hakkında indiğini sanmış ve şöyle demişlerdir: "…Çünkü bu ayetin öncesi ve sonrası Hz. Resulullah'ın (s.a.a) eşleriyle ilgilidir, en azından eşlerinin de Tathir Ayeti kapsamına alınması gerekir. Bu nedenle bu ayet ismete delil olarak gösterilemez, zira hiç kimse Hz. Resulullah'ın (s.a.a) eşlerinin masum olduğunu öne sürmemiştir."
Allame Şerefuddin buna şöyle cevap verir:
1- Böyle bir ihtimali ileri sürmek, nas karşısında içtihada kalkışmaktır. Çünkü bu ayetin bizzat Resulullah (s.a.a), Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (a.s) hakkında nazil olduğu mütevatir haddine ulaşmış ve bunu kanıtlayan çok sayıda sahih hadis de rivayet edilmiştir.
2- Bu ayet Hz. Peygamber'in (s.a.a) eşleri hakkında olsaydı, Arapça gramer kurallarına göre hitabın müennes olarak zikredilmesi gerekirdi, oysa ayette hitap müzekker olarak geçmektedir. (Yani ayetteki "ankum" edatının yerine "ankunne" edatı ve "yutehhirrakum" fiili yerine de "yutehhi-rakunne" fiili kullanılması gerekirdi.)
3- Tathir ayeti, önceki ve sonraki ayetler arasında geçen ve fasih Araplarca "cümle-i mutarıza" olarak adlandırılan bir ayrıcalıklı bileşik vurgu cümlesi (ara cümle)dir. Fasih konuşan Araplar arasında bu tür bileşik cümlelere çokça rastlanmakta ve kullanılmaktadır. Nitekim Kur'ân'da başka ayetlerde de bunun örneği vardır, mesela:
Onun gömleğinin arkadan çekilip-yırtıldığını gördüğü zaman (kocası): "Doğrusu, bu sizin düzeninizden (biri)dir. Gerçekten sizin düzeniniz büyüktür" dedi. "Yusuf, sen bundan yüz çevir. Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkârlardan oldun." [7]
Bu ayetlerde önce hitap kadınlara iken birden Yusuf'a (a.s) dönerek "Sen bundan yüz çevir," deniyor. Buradaki "sen" tabiri müzekker olup Hz. Yusuf'a (a.s) hitap iken, sonra tekrar kadına dönerek " Sen de (kadın) günahın dolayısıyla bağışlanma dile. Doğrusu sen günahkârlardan oldun." müennes (kadın eki kullanılmakta) ve Züleyha'ya yönelmektedir. Bu ayetin içindeki bileşik cümlenin ilki (Hz. Yusuf'a hitap edilen cümle) mutarıza (ara) cümle olarak tanımlanmaktadır.
[1]- Yenabiu'l-Mevedde, s.126.
[2]- Camiu'l-Usul, c.1, s.110.
[3]- el-İmamu's-Sadık ve'l-Mezahibu'l-Erbaa, c.1, s.89.
[4]- Gayetu'l-Meram, s.295.
[5]- Gayetu'l-Meram, s.293.
[6]- Nuru's-Sekaleyn, c.4, s.271.
[7]- Yusuf, 28-29.
Tathir Ayeti ve Hz. Ali İle On Bir Evladının Masumiyeti ve İmameti
Hz. Ali (a.s) şöyle anlatır:
Ümmü Seleme validemizin evinde, Hz. Resulul-lah'la (s.a.a) birlikte oturduğumuz sırada "Allah ancak siz Ehlibeyt'ten her tür günah ve çirkinliği uzaklaştırmak ve sizi tertemiz kılmak ister." ayeti nazil oldu.
Hz. Resulullah (s.a.a) "Ya Ali! Bu ayet seninle oğulların Hasan, Hüseyin ve senin soyundan gelecek imamlar hakkındadır!"
Bunun üzerine "Ey Allah'ın Resulü, sizden sonra kaç kişi imam olacaktır?" diye sordum, şöyle buyurdu:
"Benden sonra sen imam olacaksın. Senden sonra Hasan, ondan sonra da Hüseyin, ondan sonra Hüseyin'in oğlu Ali, sonra Ali'nin oğlu Muhammed, sonra Muhammed'in oğlu Cafer, sonra Cafer'in oğlu Musa, sonra Musa'nın oğlu Ali, sonra Ali'nin oğlu Muhammed, sonra Muhammed'in oğlu Ali, sonra Ali'nin oğlu Hasan, sonra Hasan'ın oğlu Hüccet imam olacaktır. Ya Ali, bu isimler sana sıraladığım tertiple Arş'a yazılıydı, Rabbimden 'Bunlar kimdir?' diye sordum, "Senden sonra imam olacak kimseler bunlardır, tertemiz ve masumdurlar, bunların düşmanları melun kimselerdir!" buyurdu.[1]
Bu belgelerin de açıkça ortaya koyduğu üzere Tathir Ayeti 14 masum hakkında nazil olmuştur. Önümüzdeki bahislerde de inşallah bazılarına değineceğimiz birçok hadiste Hz. Resulullah efendimiz (s.a.a) imametin kıyamete kadar bu şahıslara ait olduğunu, zira bu isimlerin ismete ve imamet için gerekli diğer şartlara ve özelliklere sahip bulunduğunu defalarca Müslümanlara hatırlatıp vurgulamıştır.
[1]- Gayetu'l-Meram, s.293.
İsmet Hakkında İki Hadis
İbn Abbas "Hz. Resulullah'tan (s.a.a) şöyle duydum" diyerek şu hadisi aktarır:
Ben, Ali, Hasan, Hüseyin ve Hüseyin'in soyundan gelecek olan dokuz kişi tertemiz ve masumuz.[1]
Emirü'l-Müminin İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor:
Gerçekten şanı yüce Rabbim bizi tertemiz ve masum kıldı; kullarına şahit ve yeryüzünde kendi hücceti olmamızı istedi; bizi Kur'ân ile Kur'ân'ı da bizimle birlikte kıldı; ne biz Kur'ân'dan ayrılırız, ne de Kur'ân bizden![2]
Sorular:
1- Hz. Ali'nin (a.s) imametinin aklî delili nedir?
2- Tathir Ayeti'nde geçen Ehlibeyt kimlerdir? İlgili hadisi belirtiniz.
3- Tathir Ayeti'nin Resulullah'ın (s.a.a) eşleriyle ilgili ol-ması neden mümkün değildir.
4- On İki İmam hakkında Hz. Ali'den (a.s) rivayet edilen hadisi belirtiniz.
Dostları ilə paylaş: |