47 Cİld yediNCİ BÖLÜM



Yüklə 2,61 Mb.
səhifə41/72
tarix30.05.2018
ölçüsü2,61 Mb.
#52083
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   72

1- "... Aziz Sıddık Kardeşlerim!

Hadise-i taarruziyeden mütessir olmayınız. Çünki mükerrer tecrübelerle Risale-i Nur inayet altındadır.(230) Hiç bir tâife şimdiye kadar böyle ehemmiyetli hizmette bizler kadar az meşakkatle kurtulan olmamış. Hem geçen Ramazandaki hastalığın ve Eskişehir'deki vaziyetimiz gibi, çok vakıalarla zahirî sıkıntılı meşakkatli halât altında, Risale-i Nurun faydasına olarak inkişafâtı ve daha te'sirli fütûhâtı görülmüş. İnşaallah bu sıkıntılı hadise dahi münafıkların aks-i maksudu ile Risale-i Nurun fütûhatını başka bir mecrada teshile vesile olur.

Beşinci Şua' yirmibeş sene evvel mesaili yazılan, yalnız bir iki sahife tatbikat ilâve edilip Şua'lara giren “Beşinci Şua'”ellerine geçmesi ehemmiyetlidir. Fakat bunda da bir hikmet var. Belki onlara mesleklerini bildrirmek ve cehenneme gidenin mahiyetini bilmek için fevkalâde iktidar haricinde bir kaza-i ilâhidir diye Cenab-ı Hakk'ın inayetine ve hıfzına itimat edip merak etmeyiniz... (231)”

(229)Osmanlıca Kastamonu-1 S: 311

(230)Hadisenin ilk vukuunda Üstad'ın şu kesin ifadesi ile, neticenin beraat olacağını remzen haber vermektedir. A.B.

(231) Osmanlıca Kastamonu-1 S: 264

1180

2- Isparta hadisesinin bir başka safhasından bahseden bir mektubtada şöyle demektedir:



"... Evet, azm ve sebatınız ve ihlâs ve ciddiyetiniz, ehl-i dünyayı mağlub etmiş ve ediyor: Yoksa bir tek risaleyle yüzyirmi adamı tevkif eden adamlar, yüzotuz risaleyle bir tek adamı tevkif edemediklerinin sebebi, ihlâsınız ve metanetinizdir hükmediyorum...(232)"

Demek ki; Isparta'nın bu hadisesinde hiç bir Nur talebesi tevkif edilmemiştir.

3- Isparta hadisesinin neticesinden bahseden mektubundan da şunları okuyoruz:

"Aziz sıddık kardeşim! musibetzadelerin manevî galebesi, beraeti; değil yalnız sizleri ve bizleri, belki bu memleketteki bütün ehl-i imanı sevindirir bir mahiyettedir. Çünki Risale-i Nurun hürriyetine meydan açtı. Şimdiye kadar müsadere tevehhümüyle pek çok ihtiyata mecbur olmuştuk. Bu on sekiz senede ve bilhassa buradaki altı senede(233) Risaleleri gizlemek hususunda pek çok zahmet çekerdim ve daima endişe ederek azap çekiyorduk. Cenab-ı Hakk'a Risale-i Nurun hurufatı adedince hamd-ü sena ve şükür olsun ki; Bu defa Risale-i Nurun manevi galebesiyle o zalimane ve zülmetkârane perdeyi parçaladı... (234) "

Böylece Isparta hadisesi beraetle neticelenmesiyle; bir sene sonra vuku' bulan Denizli hapis hadisesi neticesinde mahkemenin beraet vermesine de bir nevi kuvvet vermiş ve yol açmış oluyordu. Hem Risale-i Nurun beraet kararlarına Isparta adliyesi bir nevi öncülük yapma şerefini de kazanmış oluyordu.

Ancak ne var ki; Hazret-i Üstad'ın beklediği ve hak ve adaletin iktiza ettiğ'i tam serbestlik ve hürriyet meydana gelmemişti, Ne gezer... Altı okçu zihniyetini bir iman haline getiren zamanın hükûmeti ve en başındaki Lozan müteahhidi olan kişi ve onun kıpkızıl Başbakanı Şükrü Saraçoğlu ve İç işleri bakanı Şükrü Kaya, öyle adliye ve mahkeme kararlarını hak ve kanun muvacehesinde dinliyecek ve uyacak tinetten uzak idiler. Kanun ve adliye ve her şey bizzat ve yalnız kendileriydi!..

Evet, Isparta adliyesinin ağır ceza mahkemesinin bu âdilane ve hakperestane kararını, hükûmetin değil dinleyip hürmetkâr davranması, tam aksine o beraet hadisesi onları bütün bütün küplere bindirmişti. Risale-i

(232) Aynı eser, S: 268

(233) On sekiz sene tabiri Üstad'ın Van'dan alınış tarihi, altı sene ise Kastamonu'ya geldiği tarihten sonra geçen zamanı ki 1942'yi göstermektedir. A.B.

(234)Aynı eser. S: 296

1181

Nurun bu manevi galebesi ve muvaffakiyetine karşı gelmek ve te'sirini kırmak için, zendeka komitesiyle hükûmet işbirliği edip beraberce bir kaç koldan harekete geçtiler. Böylece iman



ile küfür, Nur ile zulmet 1942-1943 yılları arasında çok kesif ve amansız bir manevî mücadele içine girmiş oldu. şöyle ki:

Zulmet ehli olan dinsiz, gizli zındık komite teşkilâtları ve bunların bir nevi oyuncağı olan o tarihteki hükûmetin başındakileri, Risale-i Nurun te'sir sahasını kırmak, daraltmak, gevşetmek ve yahut bütün bütün te'sirsiz hale getirmek için başlıca plânları şunlardı:

1- Meşhur Hoca ve Şeyhleri elde edip, Üstad ve Risale-i Nur aleyhine konuşturmak.

2- Diyanet İşleri reisliğine, Kur'an'a yeni bir tefsir yazdırarak (235) nazarları Risale-i Nurdan çekmek.

3- Hükûmetin şahs-ı manevisini dine ve dindarlara karşı olmayıp, dine hürmetkâr olduğunu göstermeye çabalamak.

4- Bazı zındıkların eskiden yazmış oldukları "İslam Târihi" gibi sinsi ve münafıkane eserlerini neşrettirmekle, milletin nazar-ı dikkatini o tarafa çekmeye çalışmak.

5- Risale-i Nur talebelerinin arasına bir çok vesilelerle ihtilâf sokmaya çalışmak.

6- Risale-i Nurun metin ve faal rükünlerine yüksek maaşlı memuriyet gibi parlak işler bulup meşgul eylemek...

Evet,bunlar plânlandı ve tatbikine de geçildi.Lâkin bu vâhî, hud'alı plânları hiç bir halt edemedi. Bilâkis Risale-i Nurun revacını ve kıymettarlığını ve daha çok işitilmesini ve merakların uyanmasını temin etti. Amma plânlarının birisinde muvakkaten biraz muvaffak gibi oldular.

Bu plânlar tatbik sahasına konulduğu sene içinde, (Yani 1942-1943) Nur talebeleri de hizmet ve faaliyetlerini kızıştırdılar. Isparta'nın sadece bir tek köyü olan Sav'da bin kalemle Risale-i Nurlar yazılmaya başlandı. Bu, Isparta'nın tek bir köyü idi... Isparta ve etrafinda, başta da kaydettiğimiz gibi; yüzlerce binlerce risale yazıldı. Bu arada, "Ayet-el Kübra" gibi küfrün bel kemiğini kıran ve ilim ve hakikat meydanında onun kökünü kal'eden bir Risale Isparta'lı Tahirî Ağabeyin eliyle 1943 yılında İstanbul'da tab'a ve

(235) O sıra bu iş lsmet İnönü'nün istegiyle, Diyanet Riyaseti Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır Efendi'nin yazdığı, bir eseri neşretti. Fakat Hamdi Efendi yazdığı eserinde Kur'an'ın ve lslâm'ın hakikatlarından hiç bir ta'viz vermeden gayet güzel bir eser yazdı. Bu eser, ne Üstad'a, ne de Risale-i Nura karşı degil muaraza etmek, tam aksine Risale-i Nurun müdafaa ettiği hakikatleri tervic ediyor ve ma'nen destekliyor mahiyetinde bir eser idi. Bu eserin adı "Hak Dini, Kur'an Dili" idi. Fakat o sıra Diyanet Reisi Ş. Yaltkaya'nın da o istikemette birşey yazıp yazmadığını bilmiyoruz. A.B.

1182


rildi. Aynı zamanda Tâhirî Ağabeyin eliyle yazılan “Hizb-ül Kur'an "eseri ve bunun arkasında Hafız Ali'nin eliyle yazılan "Hizbün Nuri"de fotoğraf yoluyla tab'edilmişlerdi. Yine aynı bu sene içinde "Beşinci Şua" Risalesi şöhret kazanmış, çok duyulmuş ve her tarafta merak ile aranmaya başlanmıştı... Yine aynı bu sene içinde Hazret-i Üstad, müteferrik Nur risalelerini birbirine ekliyerek, mecmualar halinde toplamaya ve bazılarını daktilo ile yeni yazı ile coğalttırmaya başlamıştı. Bu mecmualar "Hüccet-üllahi-l baliğa" ve "Misbah-ül İman" adlarındaki Asayı- Musa'nın birinci bölümünü teşkil eden risalelerdendi. Ayrıca “Mu'cizat-ı

Ahmediye ve Mu'cizat-ı Kur'aniye, Gencler ikaznamesi veya Tenbih-ül Gâfilin” olan Gençlik Rehberinin ilk adı... Ve Mecmua-i İşarat ki, Sikke-ı Tasdik-i Gaybînin ilk ismi gibi mecmualar... bunlar bilâhare Denizli hapsinden sonra daha da tekmil ettirilerek,Asa-yı Musa, Zülfirkâr, Sikke-i Tâsdik-i Gaybî, Gençlik Rehberi gibi isimlerle neşredildiler.

Böylece, zulmet ve nifak ehli ve tarafı zulüm ve nifak, cebir ve kuvvet, hile ve şeytanet plânlarını çevirip dururlarken; Nur ehli ve tarafı da doğruluk, hakikat, ilim, akıl, sadakat, iman ve Kur an, Nur ve ziya ile mukabele ediyordu.

Bu yazdıklarımızın sübutunu gösteren ve vakıalar halinde cereyan şeklini ve Üstad'ın bunları hissederek yaptığı karşı tedbir diktelerini bildiren maddeler, Hazret-i Üstad'ın Kastamonu'dan yazıp Isparta'ya gönderdiği mektuplarından okunmaktadır. Bunlardan bazılarını kaydediyoruz. (Gerçi alttaki ilk mektup, Isparta'da henüz beraat hadisesi olmazdan evvel ise de, yine bir derece bu hadisatın ucunu göstermektedir.)

Evvela Hükûmet'in tutumunun zahiren değişikliğini ve Din ile bir nevi müsalâha şeklini ihsas eden şu malumatlardır:

"... Mektubunuzu almadan iki gün evvel gördüğüm bir rü'yayı beyan ediyorum, şöyleki gördüm: Şimdiki reis veya şimdiki reisler, tanıdığım ehemmiyetli bir iki hocaya hilafet rütbesini ve mes'elelerini tatbik etmeye.. Ve hilafet o hocalara veya reislere hangisine verileceğini rüyada anlamadım.. ve o netice-i kararları bana göstermek için, bana karşı geldiklerini gördüm. Sonra uyandım, sabahleyin kardeşlerime söyledim, dedim: Allahû a'lem Isparta havalisinde Risale-i Nurun maddî mağlubiyeti içinde, ma'nevî gâlibiyeti olmuşki; Büyük makamat-ı resmiyeden en mühim mesail-i İslâmiye medar-ı bahs olacak. Biz Isparta'da o musibetin ne derece ileri gittiğini bilemediğimizden ve çoktanberi de, ne hal-ı alemden ve ne de resmi halden anlamayıp dinlemediğimiz halde, bu rü'yanın rü'yay-i Sadıka olduğuna bir emare olan beni bir gün baktırdı. O emare şudur ki: Risale-i Nurun ehemmiyetli bir talebesi Ankra'dan gelip, ben sormadan dedi: "Reis (İsmet) Kur'ana yeni bir tefsir yazmaya emretmiş. O da yazıyormuş.

1183

Hem söylemiş ki: Dahiliye vekili yirmi senelik bir adeta muhalif olarak;" Dinsiz bir millet yaşayamaz "diye din lehinde beyanatta bulunduğunu.. Ve maarif nazırı da âdab-ı İslâmiye lehinde eski prensiblerine muhalif olarak beyanatta bulunduğanu " Ehemmiyetli bir değişikliği ihsas ettiğinden; kulağımı kapadığım sekiz aydan sonra, bu rü'ya hatırı için bu haberleri aldım. Bunun sebebini cidden arzu ettim. Bir ihtar edildi ki:



Ehl-i dalâlet, memur-u siyasiyeyi aldatıp Risale-i Nur aleyhinde genişçe, buradan oraya kadar bir daire içinde taarruz edip, derece-i kuvveti anlamak istediler. Gördüler ki: Sökülmiyecek, mağlub edilmiyecek bir kuvvette gördüklerinden; ehemmiyetli büyük makamat-ı resmiyede mahiyetini medar-ı bahs ve dikkat ettiklerinden, bilmecburiye bir nevi musalâhaya yol hazırlamak ve şimdiye kadar hakikat ve hikmete muhalif olarak, iyilikleri ölen reise ve fenalıkları millete, orduya vermek yerinde, o hatay-ı azime bedel, bütün fenalıkları ölene verip, kendilerini bir derece o dehşetli hatiattan kurtarmak çaresini aramaya bir zemin teşkil etmeye çalışılmış ki; hem rü'ya hem bu haberler haber veriyor...(236)!”

2- Nur talebelerinin arasına ihtilâf sokarak hizmette şevk ve gayretlerini kırmak ve birlik ve beraberliklerini zedelemek için uygulanan sinsi planlara karşı, Üstad'ın büyük tahşidatla ikazlarından bir iki örnek verelim: Hazret-i Üstad'ın o çok ehemmiyetli ve müessir ikaz ve

irşadlarını kayıddan önce, Isparta'da o münafıkane planın bir derece hüküm icra etmesinden söz etmek istiyoruz. Şöyle ki:

Isparta'da Nur hizmetinin yazı ve neşir işinde faal ve azimkâr rükünlerin arasına ihtilaf sokmak için, Ispartan'ın beraet hadisesinden sonra, daha çok neşeIenen şevk ve gayrete gelen Nur talabeleri yazı faaliyetlerini kızıştırdıkları, bir nevi memduh müsabaka halini aldığı bir hengâmda, bir birleriyle yek-aheng içinde olupta daha çok hizmetlerin yapılabileceğini düşünen münafıklar, meşreb ihtilafını ve meşru' makamcılık damarını tahrik etmek için fırsat kolladılar.. ve maalesef sonunda bir menfez, bir medhal bulabildiler... İstişareyi ve karşılıklı fikir alış verişiyle daha iyi neticelere varma düşüncelerini pek dinlemeyen birisini keşfettiler. Bu fırsattan istifade ile hemen ortaya dedikodu üretip serptiler. Hadise büyüdü ve kızıştı. Hatta bir ara rekabetkârane bir durum alarak daha da büyümeye doğru gidiyordu.

Hazret-i Üstad bu plânlı oyunu ve zararlı durumu hiç bir haberi olmadığı halde, ferasetiyle sezmişti. Sık sık ve en te'sirli bir şekilde ikazlar gön

(236)Osmanlıca Kastamonu-2 S: 262

1184

dermeye başladı. Bu rekabet sonrasında, Hazret-i Üstad'dan gelen tüm ikazları kendi lehine çevirerek te'vil eden birisi, şahsî hissinden vazgeçmeye ve feragat etmeye pek benzemiyordu. Amma onun karşısındaki zat ise, bütün hislerini ve nefsî arzularını yenebilen bir zat idi. Nefsinin bogazına ve gururuna basarak o ateşe su dökmeyi başardı ve hadise de böylece yatıştı.



Hazret-i Üstad bu duruma ve o zatın yüksek fedakârlığına çok memnun oldu, tahsin ve tebrik etti. (Bu zat İslam Köylü merhum şehid Hafız Ali idi. Rahmetullahı aleyhi)

Şimdi Hazret-i Üstad'ın bu mevzudaki irşad ve ikazlarından, ayrıca da netice itibariyle memnuniyetini, tebrik ve tahsinlerini bildiren bölümler ifadelerinden veriyoruz.

Aziz sıddık kardeşlerim!

Sizin fevkalâde sebat ve ihlâsınızın galebesi ve o musibeti def’inden sonra, ehl-i dünya cepheyi değiştirdi. Zendakanın desiseleriyle bu havalideki bizlere karşı perde altında maddî ma'nevî tahşidatı başlamış. Gayet dikkatle ve şeytancasına şâkirtlerin hakikî kuvveti olan tesanüdü bozmaya çalışıyorlar. Sizlere Risaleleri iade ettikleri halde, kurnazcasına dolaplar çeviriliyor Biz sizin bir şu'beniz olduğumuz halde, bizi asıl ve merkez telâkki ettiklerinden daha ziyade desiseleri bize karşı isti'mal ediyorlar. Hafız-ı hakikî Cenab-ı Haktır, İnşallah hiç bir zarar edemiyecekler.(237)Fakat bu şuhur-u mübarekenin eyyam ve leyali-i mübarekesinde halis dualarınızla bize yardım ediniz. Bir şey yok, fakat mümkün oldukça ihtiyat ve dikkatli olunuz. Hazret-i Ali Radiyallahu anhü ve Gavs-ı Geylanî Kuddise sirrühû gibi kahramanların manevî te'minatı ve hitapları bize her vakit cesaret ve kuvve-i maneviyeyi veriyor... (238)”

"... Sizler her zamandan ziyade bu fırtınada tesanüdünüzü ve ittihadınızı ve birbirinin kusuruna bakmaması, birbirini tenkid etmemesi Risale-i Nurun vazife-i kudsiye-i imaniyesi hesabına mükellef ve muhtaçsınız. Sakın birbirinizden gücenmeyiniz ve tenkid etmeyiniz. Yoksa az bir za'af gösterseniz, ehl-i nifak istifade edip sizlere büyük zarar verebilir...(239)”

(*) Bu mektup biraz üst taraftada geçtiği halde, burada tekrar edilmesinelüzûm oldu A.B.

(237)Hazret-i Üstad bu ihtarıyla Denizli hapis hadisesini haber veriyor gibi konuşuyor. Neticesinin de zararsız geçeceğini ima ediyor. A.B.

(238)Osmanlıca Kastamonu-2 S: 285

(239)Osmanlıca Kastamonu-2 S: 429

1185


"... Sakın dikkat ediniz, ihtilâf-ı meşrebinizden ve zayıf damarlarınızdan ve derd-i maişet zaruretinden ehl-i dalâlet istifade edip birbirinizi tenkid ettirmeye meydan vermeyiniz. İhlâs risalesinin düsturlarını her vakit göz önünde bulundurunuz. Yoksa az bir ihtilâf bu vakitte Risale-i Nura büyük zarar verebilir. Hatta sizden saklamam;- İşte şimdi Feyzi de, Emin de biliyorlar ki- Mabeyninizde gayet ehemmiyetsiz bir tenkid, bize burada zarar veriyor gibi, size-hiç bilmediğim halde-bu noktaya dair iki mektup yazdım ve ruhen çok endişe ediyordum. Acaba yeni bir taarruz mu var? diye muztarib idim. Hem o zarardandır ki; Mübarek Hüsrev'in gelmesiyle(240)Yeni bir şevk ve sür'atle bize Hizb-ün Nurî nin arkasına ilhak edilen münacaat parçası on beş gün te'hire uğradı. Onbeş gün evvel bize geleceğini tahmin ediyordum.

İnsan kusursuz olmaz ve rakibsiz de olmaz. Risale-i Nurun kahraman şâkirtleri her müşkilâta galebe ettikleri gibi, inşaalah bu ehemmiyetli ve dehşetli mevsimde yine galebe ederler...(241)”

Hadisenin neticesini ve Üstad'ın memnuniyetini ve tebrik ve tahsinlerini bildiren bir mektubu:

"Aziz, Sıddık, mübarek Kardeşlerim!

Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür ediyorum ki; Bu acib zamanda sizin gibi halis, muhlis, mahviyetli, fedakâr kardeşleri bize ihsan eylemiş. Bu defa Hüsrev'in, Hafız Ali'nin, Hafız Mustafa'nın, küçük Ali'nin birbirine hitaben yazdıkları dört mektuplarını okudum. En derin kalbimizde bir sürur, bir hiss-i şükran, bir memnuniyet hissettim. Bu çok kıymettar kardeşlerimin ne derecede alîhimmet ve yüksek ruhlu, Risale-i Nur hizmetinde ne derece fedakâr olduklarını anladım.. Ve Risale-i Nur böyle kuvvetli ve halis ellere tevdi' edildiğinden bize kat'î kanaat verdi ki, Risale-i Nur mağlub olmıyacak. Bu kuvvetli tesanüdlerini daima yaşattırıp parlattıracak...

Evet kardeşlerim, sizler ihlâs sırrını tam muhafaza ediyorsunuz. Tefrika içinde vahdetinizi muhafaza, hakikaten bir harikadır: Hafız Ali'nin hakikaten müstesna bir mahviyet ve tevazu' içinde ihlâsı ve fena fil-ihvan düsturunu muhafaza etmesi..Ve Hüsrev'in hakikaten tedbirce bana ihtiyaç bırakmıyacak bir derecede tedbiri ve dirayeti.. Ve Hafız Ali gibi

(240)Hüsrev Altınbaşak, ihtiyat askerliğini Üstteğmen olarak bitirip geldiğ tarihi bildirmektedirA.B.

(241)Osmanlıca Kastamonu-2 S: 450

1186

yüksek ihlâs ve mahviyeti.. Ve Hafız Mustafa'nın Hizmet-i Nuriyede büyük iktidarı içinde kuvvetli bir sadakatı ve fedakârane teslimiyeti.. Ve hem Abdurrahman hem Lütfi hem Hafız Ali manasını taşıyan büyük ruhlu küçük Ali Risale-i Nur hizmetini dünyada her şeye tercihen hayatının en mühim maksadı yapması ve sebeb-i ihtilâfa karşı kuvvetli mukavemeti bulunduğunu bu dört mektubunuz bana bildirdi.



Aynı sistemde, mes'elede alâkadar kahraman Tahirî ve kahraman Rüşdü'nün dahi aynı hakikatta, aynı ahlakta bulunduklarını hiç şüphe etmiyoruz. Bu altı rüknün bu muvakkat sarsıntıdan hakiki bir tesanüdle birbirine el ele, omuz omuza, baş başa vermesi;altı yüz, belki altı bin kıymet-i maneviyeyi alıyor diye Cenab-ı Hakk'a Risale-i Nur hesabına hadsiz şükür ediyoruz ve sizi de tebrkik ediyoruz...(242)"

Ve daha bunlar gibi Hazret-i Üstad'ın bu hadisede(Barla hayatında bir kısmı yazılmış mektupları gibi)memnuniyet ve tebriklerini ifade eden çok bölümler, Osmanlıca Kastamonu lahikasının 460, 461 ve 471. sahifelerinde mevcuddurlar. Okuyucuların oralara bakmalarını da tavsiye ederiz.

3- Bazı meşhur Şeyh ve hocaları kandırmak yoluyla elde edip, Hazret-i Üstad'ın şahsına ve Risale-i Nur aleyhine konuşturma plânlarına karşı Üstad'ın îkaz ve irşadlarından bazı örnekler de şöyledir:(243)

"... Sandıklı tarafında kemal-i şevk ve ciddiyetle faaliyette bulunan Hasan Atıf kardeşimizin bir mektubundan anladık ki; Orada perde altında, faaliyeti durdurmak için bazı hocalar ve bir kısım tarikata mensub adamları vasıta edip fütur veriyorlar. Halbuki, mesleğimiz müsbet hareket etmektir. Değil mübareze, belki başkaları düşünmeye de mesleğimiz müsaade etmiyor. Müşterileri de aramaya mecbur değiliz. Müşteriler yalvarmalı...(244)”

"... Gayet muhlis kardeşimiz Hasan Atıf'ın mektubunda, bir ihtiyar âlim ve vaiz, Risale-i Nura zarar verecek bir vaziyette bulunması, benim gibi binler kusurları bulunan bir biçarenin ehemmiyetli iki ma'zerete binaen bir sünneti (sakal) terk bahanesiyle şahsımı çürütüp Risale-i Nura ilişmek istemiş.

Evvela hem o zat, hem sizler biliniz ki; Ben Risale-i Nurun bir hizmetkârıyım ve o dükkânın bir dellalıyım. Riaale-i Nur ise, Arş-ı A'zamla bağlı olan Kur'an-ı Azimuşşan ile bağlanmış bir hakiki tefsiridir:

(242) Osmanlıca Kastamonu-2 S: 457

(243)Bu hususta, gerekse ittifak ve tesanüd mes'elelerinde az yukarda aynı ikazlardan bölümler yazılmış olabilir. Ancak mes'elelerin çok yönlü olması sebebiyle burada tekrar etmekte bir beis görülmedi. A.B.

(244)Osmanlıca Kastamonu-2 S: 459

1187


Saniyen: O vâiz ve âlim zata benim tarafımdan selâm söyleyiniz. Benim şahsıma olan tenkidini, itirazını başım üstüne kabul ediyorum. Sizler de o zatı ve onun gibilerini münakaşa ve münazaraya sevk etmeyiniz. Hatta tecavüz edilse de, beddua ile de mukabele etmeyiniz. Kim olursa olsun, madem imanı var; O noktada kardeşimizdir. Bize düşmanlık da etse, mesleğimizce mukabele edemeyiz. Çünki daha müthiş düşman ve yılanlar var... (245)"

Üstad Hazretlerinin bu mevzu'daki ikazlarının bir kısmı da, İstanbul'da ihtiyar Hoca ve Şeyh zatın i'tirazı meselesinde ele alındığından burada bu kadarıyla iktifa edildi.

Maddelerin diğer ikisini, yani Nur talebelerinin yüzlerini Risale-i Nurdan çevirip çekmek üzere me'muriyet vesaire gibi parlak işler bulma plânı ve Diyanet Riyaseti vasıtasıyla eser yazdırarak, Risale-i Nura karşı çıkarma işi yukardaki maddelerin içinde münderiç olarak

geçtiği için, ayrıca da bu hususta belli şahıslar ve vakıâlar göstermeye izin olmadığından yazmaktan sarf-ı nazar edildi.

Yukardaki maddelerde geçen plânlara karşı, Üstad'ın ikaz ve irşadlarından başka, Nur talebeleri câmiası ve başta Hazret-i Üstad olarak müsbet yöndeki faaliyet ve hizmetleri de şöylece özetlenebilir:

A- Gençlere ve mekteplilere müteveccih Risale-i Nurdan istifade etmeleri için, o zamanki ismiyle "Gençler ikaznamesi" (Gençlik Rehberi) ve Hüccet-illah-i Baliğa ( Asa - yı Musa'nın Hüccetler kısmı ) yeni yazıyla izin verilerek neşredilmesidir. Bu hususu açıkça ifade eden mektuplar çoktur. Kastamonu aslı lahikalarda mevcuttur. Üstadın gençlerle ilgili kaleme almış olduğu parçalar, o zamanlar Orta okul ve lise talebesi olan araçlı Abdullah Yeğin ve arkadaşlarının sordukları suallerin cevabı; Veya Üstad'ın bu gençlere müteveccih verdiği şifahî derslerin bilâhare kaleme alınmasıyla teşekkül eden Gençlik Rehberi eserinin esasını teşkil ederler. Bütün o parçalar Gençlik Rehberi kitabında yer aldığı gibi; Hazreti Üstad aynı o mevzuları başka bir üslub ve beyanla Denizli Hapsinde te`lif edilen Meyve Risalesinin içinde de dercetmiştir.

Bu söylediklerimizin Osmanlıca Kastamonu Lahikasında tertib ve dizilişleri sahifeler itibariyle söyledir:

Osmanlıca Kastamonu- l, S: 89; 94,144,145,

Kastamonu- 2, S: 249, 292, 278, 319, 324, 409, 413, 427, 443, 447, 464, ve 469

(245) Osmanlıca Kastamonu-2 S: 474

1188

Verdiğimiz bu sahife numaraları, aynı zamanda bazı risalelerin yeni yazılarla neşredilmesine dair izinlerin sâdır olduğunu da göstermektedir.



Yine aynı mananın başka bir vechesine bakan bir husus da, üstad Hazretlerinin mübarak taifei nisa' olan hanımlarla ilgili yazdığı dersler... Ve bilâhare Denizli hapis hadisesinden sonra, "Hanımler Rehberi"nın mühim bölümlerini teşkil eden parçaların Kastamonu'da yazılmasıdır. Ancak Kastamonu' da bu parçalar bir araya getirilip de, kitap halinde neşredilmiş değildir. Fakat o sıra hanımlar arasında bunlar büyük çapta te'sirler icra etmişlerdir. Adı geçen mektup ve parçaların Osmanlıca Kastamonu lahikalarındaki sahife numaralarını vermekle iktifa ediyoruz:

Osmanlıca Kastamonu-1, S:144,174, 240, 268, 287, 526, 534, ve 553 ve Ziyadat-ı Kastamoniye S: 55

B- Nur Risalelerinin te'lifleri itibarıyla, başlangıçtan ta 1942'lere kadar müteferrik ve birer müstakil risale şeklinde neşredilmekte iken; bu yılın (1942) başında zâhiri hiç bir sebeb yokken, Hazret-i Üstad çeşitli mevzulara dair müteferrik Nur risalelerini mecmualar haline getirerek, isimler verip neşrettirmiş olmasıdır. Bu hareketin büyük faideleri ve hıkmetleri Denizli hapis hadisesinde daha iyi anlaşılmıştır. Risale-i Nurun ikamesine çalıştığı iman hakikatlarının çeşitli dal ve mevzularıyla bir araya getirip ve bir birine ekliyerek ve bazılarını diğerlerine zeyiller yaparak mecmualar tarzında neşrinin faydalarından birisi de, aynı mevzu'

etrafında ika'edilen çeşitli şüphe ve vesveseleri bertarf etmek, bir delik ve rayb bırakmamak olan hikmetinin ortaya çıkmış olmasıdır.

Nur mecmularının bu tarzda neşir ve tertib keyfiyetini bildiren Hazret-i Üstad ın ifadeleri Osmanlıca Kastamonu lahikalarındaki yerleri şöyledir:

Osmanlıca Kastamonu- 2 S:199, 284, 312, 369, 403, 407 ve 406

C- Hizb-ül Ekber-ül Kur ani ve Hizb-ül Ekber-i Nurî nin fotoğraf yoluyla tabedilmeleri ve bunların arkasında "Mu'cizeli Kur'an"ile tarif edilen tevafuklu Kur'anın aynı usullerle tab'etme niyeti ve hazırlığını bildiren Üstad'ın beyan ve ifadeleri:

Osmanlıca Kastamonu- 2 S: 283, 352, ve 437

Ç- Bu arada Beşinci Şua' risalesinin te'lifi ve onun mahiyeti ve tarihçesi hakkında verilen malumatlarla beraber, o risalenin ehl-i iman arasında büyük merakla aranıp istenmesini ve o risalede derin ve râsihâne bir hakikat-i ilmiye ile Ahir zamanda gelecek müthiş şahısların, Deccel ve Süfyanların kimler olduğıınu bildiren Üstadın beyanları:

Osmanlıca Kastamonu- 2 S: 35, 47,258.

Ve bunların dışında Denizli Hapsinin arefesinde en büyük bir hiz

1189


met ve nuranî tahşidat olarak ta, aynı yılın yaz aylarında merhum Tahirî Mutlu ağabeyin büyük gayretleriyle, O sıra çok büyük bir hadise olan "Ayet-el Kübra" Risalesinin İslam harfiyle tab' işi gerçekleşmesidir. Ancak Ayet-el Kübranın tabedilmiş nüshaları matbaa'dan çıkıp gelirken ve Denizli Hapsinin az öncesinde henüz ele geçmemişken, hapis hadisesi zuhur etmiş, fakat hapis sırasında dışarda resmi ve gayr-ı resmî bir çok insanın eline geçerek, onunla çok büyük imanî bir hizmetin husul bulmuş olmasıdır. Buna dair Hazret-i Üstad'ın beyanları, daha çok Denizli hapsi mektupları içinde mevcuttur.

VE SENE 1943, DENİZLİ HAPİS HADİSESİNİN ÖN BELİRTİLERİ


Yüklə 2,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   37   38   39   40   41   42   43   44   ...   72




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin