47 Cİld yediNCİ BÖLÜM



Yüklə 2,61 Mb.
səhifə49/72
tarix30.05.2018
ölçüsü2,61 Mb.
#52083
1   ...   45   46   47   48   49   50   51   52   ...   72

ÜSTAD'IN HAPSİN HARİCİNDE GÖRÜNMESİ

Üstad Eskişehir hapsinde olduğu gibi, Denizli hapsinde de dışarda görünmeleri herkesçe duyuldu. Ne kadar şayan-ı teaccübtürki; Maddi bu kadar tazyik, tecrid, zehirlendirilme, hastalıklar, ihtiyarlık ve sıkıntılar içerisindeki zâhiri sebeblerin ve ilahî âdet, kanun ve

kaidelerine son derece riayetinden dolayı, nihayet âciz ve perişanlık perdesi altında görünmesi yanında; bir de bakarsın, bütün bu esbab ve maddî âdetlerin dışında ve fevkinde olarak, hapsin en merhametsiz tecridleri ve iç-içe bir çok kalın duvarları ve demir kapıları arkasında bağlı ve mahpus bulunmasına rağmen, çarşıda ve cami'lerde müşahede edilmesi hadiseleridir. Hakikaten bu hadise çok acib bir vakı'adır. Akılları gözlerinde olan gâfil ehl-i dünyayı şaşırttığı kadar, talebelerinin ve ehl-i imanın da kuvve-i maneviyelerini takviye ediyor, mahzun olan kalblerine nur ve sürur veriyordu.

Demek ki, o şiddetli kesif, zulümlü esbab ortasında arasıra öyle harikaların gösterilmesi bir ihtiyaç idi ki yapıyordu.

Bu hadise hem Eskişehir hapsinde, hem Denizli hapsinde, hem de sonra Afyon hapsinde bir kaç defa tekerrür ettiğini Eskişehir hapis faslında vesikalarıyla kaydettiğimizden tekrarına lüzum görülmedi. Yalnız Denizli hapis hadisesinde bizzat bulunmuş şahidlerden birisinin buna dair ifadesini kaydediyoruz.

İşte İnebolu'lu Selahaddin Çelebi dedi ki:

"İstanbul ülemasından Gönenli Mehmed Efendi, Seyyid Şefik Arvasî, Vaiz Şemseddin Yeşil, Emin Uzun, Mustafa Hemedan ile hep bir koğuştaydık. Bediüzzaman Hazretlerini bir sabah namazında cami'de gördükleri şayiası yayılınca, bu konuşmaları ihbar telâkki ederek kendisini iç koridorlardaki münferidde hapsetmişlerdi...(67)"

ISPARTA VE DENİZLİ HAPİSLERİNDE YAZILAN YÜZ KÜSUR KADAR MEKTUPLARDAN BAZI TASNİFAT

Tasnifattan maksadımız, mektupların muhtevasındaki mevzulardır. Bunları genel olarak bir kaç sınıfa ayırmak mümkündür:

1- Teselli ve teskine dair.

2- Uhuvvet, tesanüd ve ittifaka dair,

3- İstişare ve fikir müdaveleleri...

4- Cesaret, Metanet ve Sabır...

(67)Son Şahitler-1 S:140

1270

5- İhtiyat, tedbir ve dikkat...



6- Selametle kurtuluşun îmalı müjdeleri

Bu yüz küsûr mektuplardan altı tanesi Isparta hapsinde, diğerleride Denizli Hapishanesinde yazılmışlardır. Bu mektuplara, Taş köprülü Sadık Bey gibi bazı Nur talebelerine hususî olarak yazılan pusulaları da ilâve etsek, belki mecmuu yüzotuzu bulur. Bu mektupların tamamı gizli yazılmış ve gizli yollardan talebelerine ulaştırılmıştır. Bunlardan üç dört tanesi Hafız Ali ‘nin vefatı münasebetiyle taziye ve teselliye dair, iki-üç tanesi de ilmî ve dinî bazı suallere cevabtır. Bu mektupların ekserisi "Onüçüncü Şua" olarak Şualar kitabında neşredilmiş.. Şualara girmiyen hususî kısımları da asıllarda ve Sadık beyin kolleksiyonunda mevcuttur.

Böylece Üstad Hazretleri Denizli hadisesinde, tevkifinin başlangıcı olan 20.9.1943 tarihinden, tahliye tarihi olan 15.6.I944'e kadar sekiz ay, yirmibeş gün içerisinde yüzotuz kadar mektup ve bunların yanında Denizli Müdafaası ve Meyve Risalesinin dokuz parçasını yazmıştır.

HASAN FEYZİ'NİN NUR'A TALEBE OLUŞU

Denizli hapis hadisesinin büyük, mühim ve parlak bir semeresi de âşık Veli Hasan Feyzi Efendi'dir. Bu zat, aslen Denizlili olup, o civarın yetiştirdiği Hacı Hasan Feyzi nâmındaki büyük bir ehl-i keşif Velînin halifesinin halifesidir. MELAMÎ TARİKATININ istikametli kollarından birisinin halkasına mensubtur. Hasan Feyzî Efendi, tasavvuf mesleğiyle meşgul olmakla birlikte, mektep muallimliğini de yapmaktadır. Tasavvuf ilimlerinde geniş ve derin bilgilere sahiptir. Aynı zamanda Aşık ve yanık bir şâirdir.

Hasan Feyzi'nin şeyhinin şeyhi olan büyük Hasan Feyzi, Hazret-i Üstad'ın doğumunu keşfen hissetmiş ve talebelerine bildirmişmişti. Bu haber o zatın talebeleri arasında dilden dile dolaşmakta imiş. Bu mevzudaki geniş malumat kitabımızın başındadır.

Hazret-i Üstad, Denizli hapsine getirildiğinde, herkes gibi merhum Hasan Feyzi de duymuştur. Din ile, hakikat ile, ilim ile çok meşgul olan bu zat, herkesten daha çok Nur talebelerinin Denizli hapis hadisesiyle ve mahkemesiyle alâkadar olmuştur. Hazret-i Üstadı Hapishaneden mahkemelere götürüp getirirlerken, yol kenarındaki ağaçlıkların arasında durur, Üstad'la uzaktan selâmlaşmakla yetinirmiş. Bu arada Nur talebelerinin ma’ruz kaldıkları büyük zulümden kurtulmaları için elinden gelen çabayı sarfetmiştir. Geniş bir çevreye sahip olan bu zat, Denizli şehrinde başta Avukat Ziya Sönmez olmak üzere, Denizli eşrafından Hafız Mustafalar, Muharremler vesaireler, Hep Hasan Feyzi'nin ahbapları ve talebeleridir.

1271


1272

1273


Hasan Feyzi Efendi, Nur talebelerinin maruz kaldıkları zulümden kurtulmalarına elinden geldiği kadar çalışmalar yaptığı gibi, dışarda Risale-i Nurun neşrine ve revacına büyük çapta hizmet etmiştir. Kısa zamanda Risale-i Nurun mahiyetine ve Hazret-i Üstad Bediüzzaman'ın manevî makam ve mertebesine vukufiyet peyda etmiş, ona can-u gönülden âşık olmuş, Nuruna pervane kesilmiştir.

Nihayet Hazret-i Üstad'ın tahliyesinden sonra, Denizli şehir otelinde pürmüştakı olduğu Üstad'ının ellerini öpme şerefine nail olmuş ve muradına ermiş ve artık ona ve Nur mesleğine ebediyen sadakatla bağlanmaya ahdu peyman vermiştir. Fakat bu zatın Risale-i nur hizmetindeki ömrü yalnız ikibuçuk sene sürmüş,13 Kasım 1946 çarşamba günü, aşık-ı zarı olduğu, Nurunun pervanesi olduğu üstad-ı pâkine bedelen, zehirlendirilerek şehid olmuştur. Rahmetullahi Aleyh :Rahmeten vasiah...

Merhum Hasan Feyzi Efendi'nin bu iki buçuk senelik gibi çok kısa zamanda da Risale-i Nura ettiği hizmetleri çok büyüktür. Gerek nasihatlarıyla, gerekse yazdığı şehnama şiir ve mersiyeleriyle umum Nur talebelerine taze bir şevk, yeni bir aşk ve iman vermiştir. Allah ebediyen onu rahmetine gark eylesin Amin.

Hasan Feyıi Efendi'nin vefat hadisesini ve ilgili vakıaları, tarihi sırasında tekraren ele alacağımızdan burada bu kadarıyla iktifa ediyoruz.

VE MEKTUP SINIFLARI

Az üstte mevzuları itibariyle altı sınıfa ayırdığımız mektupların o sınıflara mütabakatlarının bazı nümunelerini arz edeceğiz. Alacağımız örnekler nümune içindir ve ancak yüzde beş nisbetindedir:

1- TESELLÎ VE TESKİNE DAİR: (Isparta hapsinde yazılmış bir mektuptan)

"Bismihi Sübhanehu

Binler selâm ... Bayramınızı tekrar tebrikle beraber sureten görüşmediğimize teessûf etmeyiniz.(68)Bizler hakikaten daima beraberiz. Ebed yolunda da inşallah bu beraberlik devam edecek. İmanî hiztmetinizde kazandığınız ebedî sevablar, Ruhî ve kalbî faziletler ve sevinçler şimdiki geçici ve muvakkat gamları ve sıkıntıları hiçe indirir kanaatındayım. Şimdiye kadar Risale-i Nur Şâkirtleri gibi çok kudsî hizmette çok az zahmet çekenler olmamış.

(68) Bütün hapislerinde olduğu gibi, Isparta hapsindede Ramazan Bayramı olan 18.10.1943 günlerinde de Üstad'ı talebeleriyle görüştürmemişlerdir. Bayramda bile... A.B.

1274

Evet cennet ucuz değil... İki hayatı imha eden küfr-ü mutlaktan kurtarmak, bu zamada pek çok ehemmiyetlidir. Bir parça meşakket de olsa, şevk ve şükür ve sabırla karşılamalı. Madem bizi çalıştıran Halikımız Rahim ve Hakimdir. Başa gelen herşeye rıza ile, sevinç ile rahmetine, hikmetine itimad ile karşılamalıyız.



Kahraman bir kardeşimiz(69)Ayet-el Kübra meselesinde bütün mesuliyeti kendine alıp, Hizbül Kur'an'ı ve Hizb-ün Nurîyi ve kalemiyle kazandığı fevkalâde uhrevî şeref ve fazilete istihkakını ve liyakatını tam göstermiş. Beni derin sevinçlerle ağlatmış...(70)"

"Aziz Sıddık Kardeşlerim! şimdi zuhur namazını kıldım. Tesbihat içinde siz hatırıma geldinizki, her biriniz hem kendini hem hanesindeki akrabasını düşünmekle mahzun olur. Birden kalbe geldi ki: Madem eski zamanlarda ahireti dünyasına tercih edenler, hayat-ı içtimaiyenin günahlarından kurtulmak ve ahiretine halisane çalışmak niyetiyle mağaralarda, çilehanelerde riyazet ile hayatlarını geçirenler bu zamanda olsaydılar, Risale-i Nur şâkirtlerinden olacaklardı. Elbette bu şerait altında bunlar, onlardan on derece daha ziyade muhtaçtır.. Ve on dereceden fazla fazilet kazanıyorlar.. Ve on derece daha rahattırlar...(71)"

"Risale-i kaderde beyan edildiği gibi, her hadisede iki sebeb var. Biri zâhiridir ki: insanlar ona göre hükmederler, çok defa zulüm ederler. Biride hakikidir ki: Kader-i İlâhî ona göre hükmeder. O aynı hadisede beşer zulmünün altında âdalet eder.

Mesela, bir adam, yapmadığı bir sirkat ile zulmen hapse atılır. Fakat gizli bir cinayete binaen kader dahi hapsine hüküm verir. Aynı zulm-ü beşerî içinde âdalet eder.

İşte bu meselemizde: Elmaslar, şişelerden.. Sıddık fedakârlar, mütereddid sebatsızlardan.. Ve halis muhlisler, benlik ve menfaatını bırakmıyanlardan ayrılmak için bu şiddetli imtihana girmemizin iki sebebi var:

Birincisi: Ehl-i dünya ve siyasetin evhamlarına dokunan kuvvetli tesanüd ve ihlâsla fevkalade hizmet-i diniyedir. Zalim beşer buna baktı.

İkincisi: Herkes kendi başına bu kudsî hizmete tam ihlâs ve tam tesanüd ile liyakat göstermediğimizdir. Kader dahî buna baktı. Şimdi kader-i İlâhî ayn-ı âdalet içinde hakkımızda âyn-ı merhamettir ki; birbirine müştak kardeşleri bir meclise getirdi. Zahmetleri ibadete ve zayiatları sadaka yapmak ve yazdıkları risalelerine her tarafta nazar-ı dikkati celbet

(69) Kahraman âli cenab zat, Atabeyli merhum Tahiri Mutlu Ağabeydir. A.B.

(70) El yazma Denizli Mektupları Aslı S:4

(71) Aynı Eser S:8

1275

mek ve dünyanın mal ve evlâdı ve istirahatı pek muvakkat ve geçici ve herhalde bir gün onları bırakıp toprağa girecek olmasından, onların yüzünden ahiretini zedelememek ve sabır ve tahammüle alışmak.. Ve istikbaldeki ehl-i imana kahramanane birer nümune-i imtisal, belki imamları olmak gibi çok cihetle ayn-ı merhamettir...(72)"



CESARET VE METANET DERSLERİ:

"... sen benim tarafımdan ona selâm söyle ve de ki: En ziyade yaralanan, siperini bırakanlardır. Hem bizim karşımızda hükûmet ve mahkeme değil, belki gizli zendeka ve küfrü mutlaka düşenlerin komitesidir... Ve hiç bir te’vil kaldırmayan dehşetli bid'aların tarafdarlarıdırki; Hükûmeti iğfal edip aleyhimize sevkettiler. Bana kusurum için sıkılan, elbette münafık masonlara yanaşır. Evet, yol şimdi bizim için ikidir... Bir Velî dahi bize hücum etse, bilmiyerek masonlara yardımcı olur... (73)"

“ Aziz Kardeşlerim! sizin sebat ve metanetiniz masonların ve münafıkların bütün plânlarını akim bırakıyor. Evet kardeşlerim saklamaya lüzum yok.!. O zındıklar Risale-i Nuru ve Şakirtlerini tarikata ve bilhassa Nakşî tarikatına kıyas edip, o ehl-i tarikatı mağlub ettikleri plânlar ile bizleri çürütmek ve dağıtmak fikriyle yaptılar. Evvela ürkütmek ve korkutmak; Ve o mesleğin su-i İstimalâtını göstermek; Ve o mesleğin erkânlarının ve müntesibinin kusuratlarını teşhir etmek?.. (74)""Aziz Kardeşlerim! Bu eski ve yeni medrese-i Yusufiyede'ki şiddetli imtihanda sarsılmayan ve dersinden vazgeçmiyen ve yakıcı çorbadan ağızları yandığı halde, talebeliğini bırakmayan.. Ve bu kadar tehacüme karşı kuvve-i maneviyesi kırılmayan zatları ehl-i hakikat ve nesl-i âtî alkışlayacakları gibi, melâike ve ruhaniler dahi alkışlıyorlar diye kanaatım var. Fakat içinizde hastalıklı ve nâzik ve fakir bulunmasıyla, maddî sıkıntı ziyadedir. Buna karşı da, her biriniz her birisine birer tesellici.. Ve ahlâkta ve sabırda birer numune-i imtisal.. Ve tesanüd ve taltifte birer şefkatli kardeş.. Ve ders müzakeresinde birer zeki muhatap ve mucib..Ve güzel seciyelerin in'ikasında birer ayine olmanız; o maddi sıkıntıları hiçe indirir diye düşünüp, ruhumdan ziyade sevdiğim sizler hakkında teselli buluyorum.(75)"

(72)El yazma Denizli mektupları S:10

(73)Aynı eser S: 9

(74) Aynı eser S:11

(75)El yazma Denizli mektupları

1276


"... Kardeşlerim! Madem bir kısmının mahiyetleri bu tarzdadır; Onlara, o kısma teslim olmak, bir nevi intihardır. İslâmiyetten pişman olmaktır. Belki dinden insilâh etmektir. Çünki o derece ilhadda taassup etmiş ki; bizim gibilerden yalnız teslimiyetle ve tasannu'ile razı olmuyorlar... "Kalbini ve vicdanını bırak, yalnız dünyaya çalış" derler. İşte bu vaziyete karşı inayet-i Rabbaniyeye dayanıp metanet ve sabır ve tevekkül ederek; dört sandık Risale-i Nur eczaları o merkeze yetişip, kuvvetli hakikatlar ile galebe çalmasına dua etmekten başka çare yoktur. Biz birbirimizden çekilmekle ve onlara teslim ve hatta iltihak etmekle fayda vermediği şimdiye kadar tecrübe edildi. Hem hiç merak etmeyiniz. O vekilin o fare fare telâşı, za'fına ve tam korkusuna delalet eder. Tecavüze değil, belki tedafüe mecburiyeti bildiriyor... (76)"

İHTİYAT, TEDBİR VE DİKKAT İKAZLARI:

"... Aziz Kardeşlerim. Sizin bu ehemmiyetli mektubunuzun cevabını yazarken benim elime aynı mektubu verdiler. İkinci noktaya başladım, kaldı. İşte tamam ediyorum:

Dikkat ediniz! Eğer beyan eylediğiniz bu fikrin- Faydasız- Avukatınız tarafından tervici varsa, herhalde mahkumiyetimize tarafdar olanların bir tedbiridir ki; Ankarada'ki ehl-i vukuf, buradaki ehl-i vukuf gibi neşrolunmayan mahrem ve hususan "Beşinci Şua' " Risalelerini esas edip, bütün Risale-i Nura teşmil edip, müsadere etmek ve Beşinci Şua'nın mes'elelerinin, Risale-i Nuru okuyan bütün biçare talebelerin dersleridir diye benim suçumla tam bağlamak için dehşetli bir plândır. Beni konuşmaktan men'etmek ve yazdıklarımı müsadere ile Ankara'ya göndermemek fikriyle; müdür ve müddei umumi muavini müşkilât vermeleri kuvvetli bir emaredir ki; Müdafaatın cerhedilmez cevabları yetişmeden, Ankara aleyhimize hüküm vermek içindir...(77)"

"Aziz Sıddık kardeşlerim!

Elimizde itimad ettiğimiz Adem Ağa, bir hadise ile bana şüphe verdi. Siz sakın ona ihsas etmeyiniz, eskisi gibi dostluk gösteriniz. Fakat ihtiyat ediniz.(78)"

"... Kardeşlerim, her ihtimale karşı ihtiyaten, eğer bir arama olsa ve nüshalarınız görülse, diyeceksiniz; Vahdet-i mesele itibariyla bu iki risale her birimizin tam müdafaasıdır. Elbette her birimizin elinde bulunma

(76) Şualar-Envar Neşriyat S:311

(77) Denizli asıl mektupları S:48

(78)Sadık Beyin El yazma kolleksiyonu

1277

sı hakkımızdır. Madem Ankara makamatına resmen gitmişler, elbette bu iki müdafaaya elimizde ilişilmez.. Ve her birimizin elinde bulunması lâzımdır.



Eğer denilse, neden bu kadar çok yazıyorsunuz ve çok uzun ve saded haricinde imanî mes'eleleri müdafaat içinde yazıyorsunuz?

Onlara cevaben diyeceksiniz ki: "biz altmış kişiyiz(79) ,çoğunun yazısı yok. Hem binler ma'sum Risale-i Nur şâkirtlerinin ve yüzotuz risalenin müdafaanamesi elbette o nisbette çok uzun olması lâzım gelirken, mecburiyetle gayet kısa yazılmış. Tarihlerde bu çeşit imanî ve

ilmî mahkeme ve hakaik üzerine böyle muhakeme emsali vuku'u bulmamış. Onun için risaleler şeklinde böyle yazıyoruz. Eğer kardeşimiz Said serbest olsaydı ve görüşmekten tecrid edilmeseydi, o ilmî ve imanî hakikatları müdafaa için on, yirmi risale yazılacaktı."

Bununla beraber ihtiyat etmek lâzımdır. Gerçi lehimizde bulunanlar çokturlar. Fakat aleyhimizdekiler çok dessas ve alçak ve hâindirler...(80)"

İSTİŞARE VE FİKİR MÜDAVELESİ:

"Kardeşlerim, ben dünyaya bakamıyorum.. hey'etinizdeki Risale-i Nurun şahs-ı manevisini konuşturmak ve reyini almak için meşveret ediniz. Çelik gibi metin Isparta mübarek ve kahraman kardeşleriniz ile mümkün oldukça müdavele-i efkâr ediniz!.. Hem dünki pusula hem bu pusula benim küçük defterime konmak için o kıt'ada bana yazınız. Hem o iki pusulaları Isparta'lılarda görsünler. Bakî selâm...(81)"

Hazret-i Üstad'ın müdafaaları ile birlikte, Meyve Risalesinin de makamata gönderilmesine dair Üstad'ın kesin reyi var iken; hapsin verdiği bir halet-i ruhiye ile bazı talebeler bu hususta tereddüt gösterdiklerinden, Üstad Hazretleri şu aşağıdaki mektubu yazmıştı. (Bir kısmını alıyoruz)

"... Dördüncü Nokta: Risale-i Nur beraet etmezse ve benim müdafaatım nazara alınmazsa, faydasız zahiri inkârınız sizi kurtarmıyacak. Vahdet-i mes'ele haysiyetiyle biz birbirimiz ile bağlanmışız. Yalnız münasebetleri pek az bulunan bir kısım arkadaşlar kurtulabilir... Eskişehir mahkemesi bunu bilfiil gösterdi.

Bir seneden beri gayet dikkatle içimize casusları sokan ve safdil ve cür'etkâr talebelerin ifşaatını zapteden ve bil'iltizam bizi perişan ve mesle

(79)Herhalde dokuz on kişi- Şemseddin Yeşil, Abdülbaki- gibi zatlar bu tarihe kadar tahliye edilmiş olacaklar ki, kalan altmış kişidir. A.B.

(80) Osmanlıca Şualar S: 393

(81) El yazma Denizli Mektuplsn S: 21

1278

ğimizden pişman etmek için her vesileyi isti'mal eden hatta aleyhimize şeyh Abdülhakim'i sevkettikleri halde, onu ve şeyh Abdülbaki'yi ve bana arasıra i'tiraz eden Şeyh Süleyman'ı bizim gibi perişan eden adamlara karşı inkârınız ve kaçmanız; Onların kanaat-ı vicdaniye dedikleri düşüncelerinde beş para te'sir etmedi ve Eskişehir'de dahi etmedi.



Beşinci Nokta: Biz hem burada, hem Eskişehir'de tecrübe ile kat'î anladık ki: Biz vahdet-i mes'ele cihetiyle tam bir tesanüde şiddetle muhtacız. Sıkıntıdan gelen gücenmekler, titizlikler ve itirazlar, bizim perişaniyetimizi ikileştirir. Maatteessüf en ziyade güvendiğim ve itimad ettiğim sizlerdiniz. Bazı hatırıma bir telâş geldiği vakit, İstanbul'dan gelen kâmil ve sıddık hocalar.. Ve Kastamonu vilâyetinde fevkalâde sadakat gösteren zatları tahattur ile, o endişem zail olurdu. Dikkat ediniz, küfr-ü mutlakı müdafaa eden gizli komite içinize parmak sokmasın. Benim komşumdaki koğuşa parmağını soktu. Beni azap içinde bıraktı.

Şimdi siz mabeyninizde münakaşasız bir meşveret ediniz. Kararınızı kabul ederim. Fakat benim müdafaatım tâ Ankara’ ya gitse ve medar-ı nazar olsa; burada mahkeme, kurtulması mümkün olanlar hakkında kararını verecek ihtimalini, hem şimdi bizimle uğraşan ve Abdulbaki ve Abdulhakim ve Hacı Süleymanı nefyeden ve Yeşil Şemsi'yi tahliyeden sonra burada durduran adamlar, elbette Hafız Mehmed ve Seyyid Şefik gibi salâbet-i

diniyeleriyle ve onların ölmüş reislerine ve suretine baş eğmemesiyle ve ilhad ve bid'alara taraftarlıklarını göstermemesiyle beraber serbest bırakmak ihtimalini de.. Hem Risale-i Nurun tesettür perdesinden çıkıp, gâyet büyük ve umumi bir mes'elede kendi kendine, merkezlerinde mübarezesi zamanında şâkirtlerini arkasında bulmak ve kaçmamakla sarsılmaz ve mağlup olmaz bir hakikata bağlandıklarını mütereddit ve mütehayyir ehl-i imana ve Âlem-i İslâm'a göstermesi gayet lüzumlu olduğunu dahi nazarınıza ve meşveretinize alınız!.. Sakın, sakın birbirinizin kusuruna bakmayınız...(82)"

"Aziz Sıddık kardeşlerim Sadık, Süleyman!

Ben dairenizde Hafız Ali ve Hüsrev ve Tahiri gibi sadakat ve metanet kahramanlarını görmek arzu ederdim. Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun ki, Sadık ve Süleyman onların sisteminde olan arkadaşlarında bana gösterdi. Sadık, Süleyman bin barekellah müdafaatı çabuk yetiştirdiniz. Ben şimdiden sonra size itimad edip mahkeme işlerini ve müracaatları merak etmeyeceğim. Maşallah tam istediğim hakiki ve muktedir vâris ve kardaşsınız. İkiniz işlerimiz hakkında haletmediğiniz bir meseleyi

(82) El yazma Denizli Kastamonu S: 49

1279

meşveret için Nazif, Feyzi, Emin, Hilmi, Selahaddin, Mümtaz gibi kardeşlerimizle müdavele-i efkâr edersiniz. Kararınız benim de kabulümdür Madem siz bu ciddiyetle Risale-i Nuru omuzunuza almışsınız, daha hiç merak etmem. Allah sizden razı olsun ve bu hizmet-i Nuriyede muvaffak eylesin Amin. Amin. Amin.



SAİD-İ NURSİ (83)"

UHUVVET VE TESANÜT VE İTTİFAK DERSLERİ:

"... Maddiyun felsefesinin ve medeniyetin câzibedar sefahat ve uyutucu lezzetli zehirleriyle ifsad etmekle, mabeynlerinde tesanüdü kırmak ve Üstad'larını ihanetle çürütmek ve mesleklerini fennin, felsefenin bazı düsturlarıyla nazarlarından sukût ettirmektir ki; Nakşilere ve ehl-i tarikata karşı isti'mal ettikleri aynı silâh ile bizlere hücum ettiler. Fakat aldandılar. Çünki Risale-i Nurun meslek-i esası, ihlâs-ı tâmm ve terk-i enaniyet ve zahmetlerde Rahmeti ve elemlerde bâki lezzetleri hissedip aramak ve fani lezzet-i sefihanede elim elemleri göstermek ve imanın bu dünyada dahi hadsiz lezzetlere medar olmasını ve hiç bir felsefenin eli yetişmediği noktaları ve hakikatları ders vermek olduğundan; Onların plânlarını inşaallah âkim bırakacak ve meslek-i Risale-i Nur ise, tarikatlara kıyas edilmez diye onları susturacak...(84)"

"Aziz Sıddık kardeşlerim! Sizin tesanüdünüze benim ziyade ehemmiyet verdiğimin sebebi, yalnız bize ve Risale-i Nura menfaatı için değil... Belki tahkikî imanın dairesinde olmayan ve nokta-i istinada ve sarsılmayan bir cemaatın kat'î buldukları bir hakikata dayanmaya pek çok muhtaç bulunan avam-ı ehl-i iman için dalâlet cereyanlarına karşı yılmaz, çekilmez, bozulmaz, aldanmaz bir merci', bir mürşid, bir hüccet olmak cihetiyledir. Sizin kuvvetli tesanüdünüzü gören kanaat eder ki; bir hakikat var, hiç bir şeye feda edilmez. Ehl-i dalâlete başını eğmez, mağlub olmaz diye kuvve-i maneviyesi kuvvet bulur, ehl-i dünyaya ve sefahate iltihaktan kurtulur... (85)"

"Aziz sıddık kardeşlerim! Sakın sakın dikkat ediniz, birbirinizden gücenmeyiniz. Yoksa hiç fayda olmadığı halde, büyük zarara vesile olur. Benim, sizin tasanüdünüz ile dünyaya karşı

iftiharımı, titizlik ile tekzib etmeyiniz. Bu hapis sair yerlere nisbeten pek çok sıkıdır. Gayet ehemmiyetsiz şeylere asabiyet ile ehemmiyet veriyorlar. Görüyorsunuz ki: hatta

(83) Sadık Bey kolleksiyonu

(84)El yazma Denizli Kastamonu S:12

(85)Aynı eser S: 34

1280


doktora, mahkemeye çıksa ve girse, yeni gelmiş gibi papucuna kadar arıyorlar. Hatta beni de o derece sıkıyorlarki; bir gün Eskişehir'in bir ayı kadar beni incitiyorlar .Tahammüle çalışınız, ikilik içinize düşmesin.

Ben zannederim ki; Hafız Ali koğuşunuzda, ben onun namıyla muamele ettiğimden bir nevi nâzır ve çavuş hükmünde telâkki edilmiş. Buranın pek sıkı, vesveseli, evhamlı idare ve inzibatından bir teessür ve telâş tesiri ve bir ihtiyat eseridir. Başta Erkân-ı selaseden sadakatı metin, Re'fet ve Abdülmecid'den daha ziyade bana yakın Sabri ve büyük kardeşimin namdaşı Abdullah Çavuş benim hesabıma ve Risale-i Nur hatırına, şâkirtlerinin selâmetine Hafız Ali'den gücenmesinler.. Ve kat'iyyen bilsinler ki; böyle bir vaziyette bir namazsız me'murun az tahakkümü, bir kardaşımızın on tokadından daha elimdir. Ben hergün tecrübelerini görüyorum.

SAİD-İ NURSİ (86)"

Bismihi Sübhanehu

Aziz Kardaşlarım! Sakın sakın münakaşa etmeyiniz. Casus kulaklar istifade ederler. Haklı olsa, haksız olsa, bu halimizde münakaşa eden haksızdır. Bir dirhem hakkı varsa, münakaşa ile bin dirhem bizlere zararı dokunabilir. Bir zaman Eskişehir hapsinde titiz kardeşlerime söylediğim bir hikayeyi tekrar ediyorum:

Eski Harb-i Umumi'de Rusya'da, şimalinde doksan zabitimiz ile beraber bir uzun koğuşta esir olarak bulunuyorduk. O zatlar bana karşı haddimden çok ziyade teveccühleri bulunmasından, nasihatla gürültülere meydan vermezdim. Fakat bir asabiyet ve sıkıntıdan gelen bir titizlik, şiddetli münakaşalara sebebiyet vermeye başladı. Ben de üç dört adama dedim: "Siz nerede gürültü işitseniz, gidiniz, haksıza yardım ediniz! "onlar dahi öyle yaptılar. Zararlı münakaşalar kalktı. Benden sordular: "Neden bu haksız tedbiri yaptın?"

Dedim: Haklı adam insaflı olur. Bir dirhem hakkını istirahat-ı umumiyenin menfaatına feda eder. Haksız ise, ekseriyetle enaniyetli olur. Feda etmez, gürültü çoğalır...(87)"

"... Aziz Kardeşlerim, evvel ahir tavsiyemiz: Tesanüdünüzü muhafaza.. Enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve i'tidal-ı dem ve ihtiyattır... (88)"

(86)El yazma Denizli Mektuplan S: 46

(87)Aynı eser S: 41

(88)Aynı eser S: 25

1281


SELÂMETLE KURTULUŞ İŞARETLERİ:

Üstad tarafından hapisteki talebelerine ara sıra teselli, müjde babından yapılan işaret ve îmalar iki çeşittir. Maddi ve manevi...

Evvela manevi işaretlerden bir iki nümune arzedelim: (Hapis faslının başında da kaydettiğimiz ayetin cifrî ve ebcedî hesapla verdiği teminat bu nevidendir.)

"Bu hadise te'siriyle ben kendimi ma'sum kardeşlerime rızay-i kalble feda etmeye azm ve cezm ettiğim ve çaresini aradığım vakitte, Celcelutiyeyi okudum. Birden hatıra geldi ki; İmam-ı Ali Radiyallahü anhü" Ya Rabbi, Eman ver; diye dua etmiş. İnşaallah bu duanın sırrıyla selâmete çıkarsınız.


Yüklə 2,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   45   46   47   48   49   50   51   52   ...   72




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin