6. İKLİm değİŞİMİNİn nedenleri



Yüklə 209,83 Kb.
səhifə4/5
tarix18.08.2018
ölçüsü209,83 Kb.
#72435
1   2   3   4   5

Genel anlamda iklimde meydana gelecek değişimlerle buzulların erimesi ya da bazı bölgelerde sıcaklık seviyesinin aşırı yükselmesi o bölgelerde yaşayan hayvan populasyonlarını etkileyecektir. Ağaçların erken çiçeklenmesi, böceklerin erken ortaya çıkması, kuşların erken yumurtlaması gibi etkiler, sıcaklık nedeniyle sulak alanların kuruması, tatlı su kaynaklarının azalması canlı hayatını olumsuz etkileyecek, birçok hayvan neslinin tükenme noktasına gelmesine neden olacaktır.

İklimlerde meydana gelecek değişme ile gerçekleşmesi beklenen 1-5 derece ısınmada, iklim kuşaklarının yer değiştirmesiyle ekosistemlerin coğrafî dağılımı değişecektir. Sıcaklık nedeniyle orman yangınlarında görülecek artış, hayvan ve bitkilerin doğal yaşam alanlarında değişikliğe yol açacaktır. Birçok hayvan türünün beslenme düzeni sarsılacak, yaşam alanları daralacak ve büyük göçler yaşanacak, bitki, böcek ve kuş türlerinin pek çoğu, yeni şartlara hızlı uyum sağlayamayıp yok olacaktır. Küresel ısınma bu hızla devam ederse, 2050 yılına kadar hayvan ve bitki türlerinin dörtte birinin yok olması sözkonusudur. Nature dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, bir milyondan fazla canlı türünün ortadan kalkması, dinazorlardan beri en büyük kitlesel yok oluş anlamına gelmektedir.




14. İKLİM, İKLİM DEĞİŞİMLERİ VE YAŞAMIN KAYNAĞI SU
Yaşamın ve uygarlığın temel kaynağı sudur. Son dönemde dünya nüfusunun önlenemeyen hızlı artışı, kentleşme, endüstrileşme, ekosistemlerin tahrip edilmesi gibi nedenlerle temiz su kaynaklarının olumsuz etkilenmesine bağlı olarak önümüzdeki on yıl içinde, dünya nüfusunun yarısının sudan yoksun kalacak olması, su problemini, uluslararası gündemin birinci sırasına oturtmuştur.
Dünyadaki toplam su miktarı 1.4 milyar m3 tür. Bu suyun %97’si denizler ve okyanuslardaki tuzlu su kaynağıdır. Dünyadaki toplam suyun bir kısmı, denizlerde ve toprak yüzeyinde meydana gelen buharlaşmalar ile atmosfere dönmekte ve hidrolojik çevrim içerisinde yağmur ve kar olarak tekrar yeryüzüne düşmektedir. Dünya yüzeyine yağışla düşen su miktarının önemli bir kısmı ise yüzeysel akışa geçerek nehirler vasıtasıyla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere ulaşmaktadır (Tablo 4).


Su kaynağı

Kilometreküp olarak su  hacmi

Metreküp olarak su  hacmi

Tatlı su yüzdesi

Toplam su yüzdesi

Okyanuslar, Denizler ve Körfezler

1,338,000,000

321,000,000

--

96.5

Buz tepeleri, Buzullar ve Kalıcı Kar

24,064,000

5,773,000

68.7

1.74

Yer altı suyu

23,400,000

5,614,000

--

1.7

 Tatlı

10,530,000

2,526,000

30.1

0.76

 Tuzlu

12,870,000

3,088,000

--

0.94

Toprak nemi

16,500

3,959

0.05

0.001

Zemin buzu ve sürekli don olan toprak

300,000

71,970

0.86

0.022

Göller

176,400

42,320

--

0.013

 Tatlı

91,000

21,830

0.26

0.007

 Tuzlu

85,400

20,490

--

0.006

Atmosfer

12,900

3,095

0.04

0.001

Bataklık suyu

11,470

2,752

0.03

0.0008

Nehirler

2,120

509

0.006

0.0002

Biyolojik Su

1,120

269

0.003

0.0001

Toplam

1,386,000,000

332,500,000

-

100

Tablo 4. Küresel su dağılımı


Bu miktarın ancak küçük bir kısmı, teknik ve ekonomik olarak kullanılabilir durumdadır. Dünyada tatlı su, sonlu bir kaynak olduğu halde nüfusun ve ihtiyaçların sürekli artması, ileriki yıllarda su kaynaklarının geliştirilmesi ve yönetiminde uygulanacak politikalar ve stratejiler ile sürdürülebilir bir kalkınmanın sağlanmasına duyulan ihtiyaca giderek büyüyen bir önem kazandırmaktadır.
İçme ve kullanma suyu kaynaklarını etkileyen en önemli nedenlerden biri, iklim değişimidir. Küresel ısınma, içme suyundan tarımsal sulamaya, endüstriyel kullanımdan kentsel su kullanımına kadar tüm tüketim şekillerini etkileyebilir. Sera etkisi yapan gazlar nedeniyle, önümüzdeki birkaç on yılda hava sıcaklığı 2-3oc artarsa, su elde edilebilirliğinin %10 azalacağı tahmin edilmektedir. Dünya atmosferinin hızla ısınmaya başlaması ve iklimin ani değişiklikler göstermesinin, kutuplardaki buzulların erimesi, buna bağlı olarak deniz seviyesinin yükselmesi ve bazı alçak kıyılar ile adaların sular altında kalması ile sonuçlanacağı öngörülmektedir. Öte yandan uzun süreli kuraklıklar sonucu çöller genişlemekte, kurak araziler çöle dönüşmekte, su kaynakları kurumaktadır. Ani fırtınalar ve şiddetli yağışlar ise can ve mal kaybı yanında su kaynaklarının dağılımındaki dengesizliği arttırmakta ve tarım topraklarına zarar vermektedir. Küresel iklim modelleri ile yapılan çalışmalar, bugün %5’lerde olan kuraklık sıklığının 2050’li yıllarda %50’lere ulaşacağını öngörmektedir. Artan hava sıcaklığı sayesinde artacak buharlaşma ve azalacak yağış, yüzey su kaynaklarını %40-70 düzeyinde azaltabilecektir. Bu durum, su taleplerinin daha da artmasına ve yenilenme oranlarının çok üstünde yer altı suyunun kullanılmasına yol açabilecektir. Yağışlardaki azalma ve buharlaşmadaki artma, toprak neminin düşmesine, bu yüzden tarımsal sulama ihtiyacının artmasına neden olacaktır. Fazla sulama, su ve toprak tuzlanmasını perçinleyerek gıda üretiminde düşüşleri olası kılabilecektir.
Hava sıcaklığındaki artış, yıl içinde yavaş yavaş eriyerek adeta bir doğal su rezervuarı işlevi gören kar örtüsünün hızla erimesine yol açacaktır. Nehir akışları hızlanacak, su miktarları yükselecek ve şiddetli su taşkınlarına neden olacaktır. Isınan hava, kış mevsiminin etkisini azaltarak ve kar yağışını yağmura dönüştürerek, su kaynaklarının yıl içinde beslenmesini önleyecektir. Bu yüzden, yağış almayan mevsimlerde kurak ve yarı kurak bölgelerdeki nehirler, döküldükleri denize ulaşamayacaklardır. Bu durumda, verimli delta tarımı yok olacak, kuruyan su yatakları çevre sağlığını olumsuz etkileyecektir.

Su döngüsünün küresel ısınmadan nasıl etkileneceğini bütün çıplaklığı ile ortaya koyacak verilerden yoksun olmak, su kaynaklarını yönetmeyi oldukça zorlu kılmaktadır. Su akış rejimlerinin değişimi, bugünkü nehir mühendisliği yöntemlerini yetersiz kılabilecektir. Ayrıca; belli mevsimlerde artacak nehir akışları, baraj setlerinin güvenliğini de sarsacaktır. Buharlaşmanın artması ise baraj rezervuarlarından daha fazla suyun kaybolmasına yol açacaktır. Bu da, su depolamanın ekonomik ve çevresel maliyetini oldukça yükseltir. Ortaya çıkan bu olumsuz tablo, sosyo-ekonomik belirsizlikleri de ivmeliyecektir. Böylece, çok uluslu nehir ve göl havzalarındaki su kaynaklarına bağımlı ülkeler arasında gerilimin daha da artması kaçınılmaz olacaktır.


UNICEF ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’nün son yayınladığı rapor, hayatın kaynağı suyun yerküre için ne kadar önemli olduğunu ve dünyadaki su krizinin giderek arttığını gözler önüne sermiştir. Rapora göre; dünyada her altı kişiden biri yeterli miktarda içme suyundan yoksun yaşamaya çalışmaktadır. Her iki kişiden birinin içtiği su ise sağlıksızdır. Birleşmiş Milletler verilerine göre dünyada 1.1 milyar insan günde en az 20 litre olarak tanımlanan güvenli içme suyuna ulaşamadığı için hastalanma ve ölüm tehlikesi ile karşı karşıyadır. Dünyanın gelişmekte olan bölgelerinde, suya bağlı hastalıklar toplam ölüm ve hastalık miktarının %80’nini oluşturmaktadır. Suya bağlı hastalıklardan her sekiz saniyede bir çocuk ölmektedir. 1990’larda 300 milyon insanın yaşadığı 26 ülkede susuzluk çekilirken 2050 yılı tahminlerine göre toplam 66 ülkede, orta yada şiddetli su sıkıntısı çekileceği tahmin edilmektedir. İklim değişimine bağlı olarak 2020 yılında kişi başına düşecek su arzının, bugünkü miktarının üçte biri düzeyinde azalacağı öngörülmektedir. Dünya su tüketimi, 1950 yılından bu yana ikiye katlanmıştır. Bugün, dünyanın en büyük on nehrinde çok fazla kirlilik görülmektedir. Hızla artan su talebine karşın, varolan su arzı artmamakta, hatta insan kaynaklı çevresel problemler yüzünden düşmektedir. 
Bugün, yetersiz su kaynakları, zaten dünya su kullanımının %70’ine mal olan tarımsal sulama miktarının daha fazla arttırılmasına, dolayısıyla tarım üretiminin artışına olanak vermemektedir. 2030 yılına kadar 45 milyon hektar tarım alanının daha sulama kapsamına alınması beklenmektedir ki bu, toplam su kullanımında %14 oranında bir artış anlamına gelmektedir. Avusturalya da yapılan bir araştırmaya göre nehirlere ulaşan su miktarı, kurak bölgelere düşen yağmur yüzdesindeki azalmayla aynı hızda, yani 4 kat azalacaktır. Buzulların erimesi ise sulamalı tarımın bitişini göstermektedir.

Dünya su konseyi, insanların geleceği için yaşamsal bir öneme sahip olan suyun, kirlilik, iklim değişiklikleri ve diğer pek çok etkilerin altında bulunduğu gerçeğinden hareket ederek, su ile ilgili genel politikaların ve stratejilerin belirlenmesi yönünde çalışmalar başlatmış bulunmaktadır. Diğer taraftan, oluşturulan bu politikaların uygulamaya geçirilmesi için kurulan ‘küresel su ortaklığı’ vasıtasıyla ülke veya bölgesel bazda projeler geliştirilerek dünya genelinde belirlenen hedeflere ulaşılması amaçlanmaktadır. Bu amaçlar doğrultusunda, Dünya Su konseyi tarafından 1997 yılında Fas’ta ‘Birinci Dünya Su Formu’ düzenlenmiştir. İkinci Dünya Su Forumu ise Hollanda’da 17-22 Mart 2000 tarihinde düzenlenmiş ve organizasyonun son günü olan 22 Mart, Dünya Su Günü etkinlikleri ile kutlanmış ve kutlanmaya devam etmektedir. Dünya Su Forumunun genel amaçları; temiz su ihtiyaçlarının karşılanması, ekosistemlerin korunması, gıda arzı güveninin sağlanması, dengeli su kaynakları paylaşımı, risk zararlarının yönetilmesi, suyun ekonomik değerinin tayini, suyun akılcı kamusal yönetimi olarak özetlenebilir. Su probleminin çözümü için sıralanabilecek uzun vadeli önlemler; öncelikle yenilenebilir enerji kaynaklarına gereken önemin verilmesi, ısı yalıtımı ile enerji kaybının önüne geçilmesi, mevcut orman alanları korunurken yeni orman alanları yaratılması, sulak alanların korunması şeklinde sıralanabilir.


Uzun dönemde küresel ısınmanın yol açacağı zararlara karşı, edinilen bilgiler doğrultusunda su projelerini gözden geçirmek, yeniden şekillendirmek ve daha uygun olanlarını inşa etmek gerekecektir. Kısa dönemde ise tatlı su alanlarının kaybına neden olan uygulamalardan hemen vazgeçilmeli, göl ve akarsulara arıtılmamış su deşarj edilmemeli, göl ve akarsuların kıyısında yapılan tarım faaliyetlerinde kimyasal ilaç ve gübre kullanımına izin verilmemeli, buralarda ekolojik tarım teşvik edilmeli, göl ve akarsuların biyolojik dengelerini etkileyecek ölçüde su çekilmemeli, özellikle akarsular üzerine inşa edilecek barajlarda bu duruma dikkat edilmeli ve bilgilendirme çalışmaları yapılmalıdır. Ayrıca, sulak alanlara yönelik baskılar, kayıplar önlenmeli, koruma ve kaynakların akılcı kullanımı için gerekli ölçütler belirlenmelidir. Bunun küresel ölçekte başarılması uluslar arası eylem ve işbirliğini gerektirir. Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi böyle bir eylemin çerçevesini sağlamaktadır. Bu gelişmelere paralel olarak uluslar arası düzeyde çalışmalar başlatılmış ve 1960’ lı yılların sonunda sulak alanların korunmasını öngören uluslar arası bir sözleşme hazırlanmış ve 2 Şubat 1971’ de İran’ ın Ramsar kentinde imzaya açılmıştır. Ramsar Sözleşmesi, doğal kaynakların akılcı kullanımı ve korunması hakkındaki modern küresel uluslar arası sözleşmelerin ilkidir. Sulak alanlar iklim değişikliğinin kontrolünde iki farklı rol oynamaktadır. Bunlardan biri, özellikle karbondioksit başta olmak üzere sera gazlarının kontrolü, diğeri ise fiziksel olarak iklim değişikliği etkilerine karşı tampon bir görev üstlenmesidir. Sulak alanlar önemli karbon depolarıdır. Bu depolama, yeryüzündeki küresel karbon miktarının %40’ ına denk gelmektedir. Sulak alanların yok olması, bu karbondioksitin açığa çıkmasına neden olur. Sulak alanların oluşturulması ve restorasyonu da karbon emilimini sağlamaktadır. Küresel ısınmanın etkileri düşünüldüğünde, dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan kıyı sulak alanlarının, fırtına hareketlerinin ve diğer aşırı hava olaylarının kontrolünde oynadığı rol önem kazanacaktır. Bu nedenlerle sulak alanları sağlıklı bir biçimde korumak, yok olmalarını engellemek ve kayıpları karşılamak bu konuda atılacak hassas adımlar arasındadır.

Küresel ısınma ve iklim değişimi projeksiyonları, büyük baraj projelerinin yakın bir gelecekte nasıl etkileneceğini belirleyecektir. Genel olarak herhangi bir yerin iklimindeki değişme, atmosferin küresel değişimine ilaveten, yöredeki insan faaliyetleri sonucu oluşturulan biriktirme hazneleri (örneğin, baraj, rezervuar, sulama şebekeleri gibi büyük su yapıları) de rol oynamaktadır. Bu faaliyetler sonucunda o yöredeki geleceğe yönelik tasarım, ıslah ve projelerin gerçekleştirilerek işletilmeleri için bu etkenlerin geçmişte olan davranışlarının bazı bilimsel yöntemlerle anlaşılmış olması gerekmektedir.

Hükümetler Arası Iklim Değişimi Paneli’ne (IPCC) göre, Türkiye’de bir yilda kisi basina düsen su miktarinin 3.070 m3 tür. IPCC’ye göre, 2050 yilinda bu miktarin düşmesi ve değişen iklim ve artan nüfus ile Türkiye’nin su fakiri bir ülke olması kuvvetle muhtemeldir. Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için ise yılda kişi başına 10000m3 su düşmesi gerektiğinden, Türkiye, su zengini olmayan bir ülke olarak, su kaynaklarının korunması konusunda elinden geleni yapmak zorundadır. Politik karar alma sürecinde, zaman geçirmeden küresel su krizinin önlenmesi için ciddi tedbirlerin alınması gerekmektedir.


Dünya’ da su güvenliğinin sağlanması için aşılması gerekli görülen temel sorunlar ise şu başlıklar altında tanımlanmıştır:


  • Temel İhtiyaçların Karşılanması: Güvenli ve yeterli içme, konutsal ve atıksu sistemlerine ulaşmanın temel insani ihtiyaçlar olduğunu, sağlık ve refah için temel teşkil ettiğini tanımak, insanları su yönetiminin katılımcı süreci vasıtasıyla yetki sahibi kılmak.

  • Ekosistemlerin Korunması: Sürdürülebilir su kaynakları yönetimi vasıtasıyla ekosistemlerin bütünselliğini güvence altına almak.

  • Gıda Arzı Güvenliğinin Sağlanması: Gıda üretimi için suyun daha verimli bir şekilde temini ve kullanımı ile özellikle yoksulların ve korumasız insanların gıda güvenliğini geliştirmek.

  • Su Kaynaklarının Paylaşımı: Mümkün olduğu zaman, devletlerin kendi bünyesinde, sınır ve sınıraşan suların varlığı halinde ise ilgili devletler arasında, sürdürülebilir nehir havzası yönetimi veya diğer yaklaşımlar vasıtasıyla barışçı işbirliğini ilerletmek ve her düzeydeki değişik kullanım türleri arasında dengeli bir etkileşimi geliştirmek.

  • Risklerin Yönetilmesi: Taşkınlara, kuraklıklara, kirlenme ve suyla ilgili zararlara karşı güvenlik sağlamak.

  • Suyun Ekonomik Değerinin Tayini: Suyun bir insan hakkı olduğu gerçeğinden yola çıkarak bütün kullanım türleri için, suyun ekonomik, sosyal, çevresel ve kültürel değerlerini yansıtacak şekilde su yönetimi gerçekleştirmek ve su temini maliyetini yansıtacak şekilde su hizmetlerinin fiyatlandırılması yolunda ilerleme sağlamak..

  • Suyun Akılcı Kamusal Yönetimi: Halkın katılımı ve bütün ilgili grupların çıkarlarının su yönetimi kapsamına sokulduğu iyi bir kamusal yönetimi oluşturmak.



15. YERŞEKİLLERİ VE İKLİM
Yer şekillerinin oluşumunda iklimin etkisi çok büyüktür. Dünyanın her noktasında atmosfer faktörleri, farklı özellikteki litosferi aşındırarak toprağın oluşmasına ve bunun taşınmasına neden olur. Buna, normal erozyon denir. Jeolojik devirler boyunca meydana gelmiş bu olay yerşekillerinin oluşumunun başlangıç noktasıdır. Bu normal erozyonun oluşumu aynı zamanda litolojik özelliklere de bağlıdır. Yerşekilleri, litolojideki farklılığa, yüksekliğe, eğime, bitki örtüsünün özelliklerine etki eden çok çeşitli atmosfer faktörlerine bağlı olarak şekillenir. İklim faktörlerinin içinde sıcaklık ve nem tek başlarına ele alındığında çok fazla etkili değildir. İkisi bir araya geldiğinde şekillenmede etkili olurlar. Örneğin; nemli tropikal bölgelerde, bütün yılı kapsayan bol yağış ve yüksek sıcaklık altında oluşan yerşekilleri ile bütün yılı nemli fakat sıcaklığı değişken olan Batı Avrupa’nın yerşekilleri aynı özelliğe sahip olamazlar. Bu bölgelerde etken olan şekillendirme unsuru yağışlara bağlı olarak oluşan yüzey akışlı sulardır. Bu akarsularda drenaj ağının yoğunluğu, iklimin topografi üzerindeki etkisini yansıtmaktadır. Mevcut drenaj ağ yoğunluğu hem yürürlükte olan iklim rejimine hem de geçmişte meydana gelen iklim değişimlerini göstermektedir. Gelecekte ortaya çıkacak değişimler de geçmişte meydana gelen değişimlerden yola çıkılarak değerlendirilmektedir. Daha kurak bölgelerde ise rüzgar faktörü şekillenme de ön plana çıkmaktadır. Jeolojik devirler boyunca meydana gelen farklı iklim dönemlerinde farklı şekillenmeler ortaya çıkmıştır ve bu günkü yeryüzü şekillerinin tamamı günümüz iklim özelliklerini yansıtmamaktadır.



Yüklə 209,83 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin