6. İKLİm değİŞİMİNİn nedenleri


TÜRKİYE İKLİMİ ve İKLİM DEĞİŞİMLERİNİN ETKİLERİ



Yüklə 209,83 Kb.
səhifə2/5
tarix18.08.2018
ölçüsü209,83 Kb.
#72435
1   2   3   4   5

7. TÜRKİYE İKLİMİ ve İKLİM DEĞİŞİMLERİNİN ETKİLERİ

Türkiye subtropikal kuşağının hemen bitişiğinde, sıcak ılıman olarak adlandırılabilecek bir termik kuşakta yer almaktadır. Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrilmiş olması, dağların uzanışı ve yeryüzü şekillerinin çeşitlilik göstermesi, farklı özellikteki iklimleri ortaya çıkarmıştır. Yurdumuzun kıyı bölgelerinde denizlerin etkisiyle daha mutedil iklim özellikleri görülmektedir. Kuzey Anadolu dağları ile Toros Dağları, deniz etkilerinin iç kesimlere girmesini engellediğinden, yurdumuzun iç kesimlerinde karasal iklim özellikleri görülür. Akdeniz ve Ege kıyılarında Akdeniz iklimi özellikleri, Karadeniz kıyılarında yıllık yağış miktarının daha fazla olduğu Karadeniz iklimi olarak adlandırılan iklim tipi, iç bölgelerde ise daha soğuk kışların ve daha sıcak ve kurak yazların yaşandığı karasal iklim özellikleri görülmektedir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu ve Trakya bölgesi topografik özelliklerine bağlı olarak daha düşük sıcaklık ortalamaları gibi farklılıklar gösterse de benzer karasal iklim özelliklerinin etkisi altındadır (Harita 1).


Sıcaklık değerleri, dağlar ile iç kesimden ayrılmış olan kıyı bölgelerinde daha yüksektir. Yıllık ortalama sıcaklıklar, hiçbir noktada 0oC’ın altına düşmez ve 20oC’ın üzerine pek çıkmaz. Yağış miktarları ve yağış rejimleri açısından bölgeler arasında büyük farklılıklar vardır. Topoğrafik durum yağış dağılışında önemli bir etkendir. En yağışlı alanlar, kuzeyde Karadeniz kıyıları ile güneyde Toroslar’dır. Doğu Karadeniz’de yıllık yağışlar 2000 mm’nin, güneyde Toroslar’da ortalama 1000mm’nin üzerindedir. Marmara, Ege ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri 400mm üzerinde yıllık yağış alır. İç Anadolu ise ortalama 350-380mm yağış alır. Doğu Anadolu bölgesinde yağış miktarları topoğrafik özelliklere bağlı olarak, yüksek yerlerde 500mm iken, dağlar arasındaki küçük havzalarda 300mm’nin altına iner. Dolayısıyla ülkemizin en az yağış alan yerleri bu bölgedeki küçük havzalardır.

Harita 1. Türkiye’nin İklim Bölgeleri

Basınç değerleri kıyılarda ve batıda sıcak dönemde diğer bölgelerden yüksek, soğuk dönemlerde düşüktür. Ülke genelinde basınç dağılışı, yazın daha düzenlidir. Kuzeybatı güneydoğu doğrultusunda düşme gösterir. Zeminde hakim rüzgar yönü, kuzeydir. Özellikle, kuzeydoğu ve kuzeybatı yönleri etkilidir. Rüzgar yönleri açısından soğuk dönem daha karışık bir durum gösterirken, sıcak dönem daha düzenlidir.


Günümüzde de etkileri görülmeye başlanan iklim değişikliğinin Türkiye üzerinde de etkilileri görülecektir. Bu etkiler şu şekilde sıralanabilir:

  • Tarımsal üretim potansiyeli değişebilir. Bu değişiklik bölgesel ve mevsimsel farklılıklarla birlikte, türlere göre bir artış ya da azalış biçiminde olabilir.

  • Türkiye’de sıcaklığın 2030 yılına kadar kışın 2, yazın 3 derece artması, yağışların kışın artması, yazın %5-15 oranında azalması öngörülmektedir.

  • Türkiye, Orta Doğu’da ve Kuzey Afrika’da egemen olan daha sıcak ve kurak iklim kuşağının etkisinde kalabilecektir. İklim kuşaklarındaki bu kaymaya uyum gösteremeyen fauna ve flora yok olacaktır.

  • Doğal karasal ekosistemler ve tarımsal üretim sistemleri, zararlılardaki ve hastalıklardaki artışlardan ve orman yangınlarından zarar görebilecektir.

  • Türkiye akarsu havzalarındaki yıllık akım değişikliğinde %5-25 azalma sonucunda, özellikle kentlerdeki su kaynakları sorunlarına yenileri eklenecek, tarımsal ve içme amaçlı su ihtiyacı daha da artabilecektir.

  • Kurak ve yarıkurak alanların genişlemesine ek olarak, yıllık ortalama sıcaklığın 1-4oC artması; çölleşme süreçlerini, tuzlanma ve erozyonu arttıracaktır.

  • Mevsimlik kar ve kalıcı kar-buz örtüsünün kapladığı alan ve karla örtülü devrenin uzunluğu azalabilir, ani kar erimeleri ve çığlar artabilir.

  • Kar erimesinden kaynaklanan akışın zamanlamasında ve hacmindeki değişiklik, su kaynaklarını, tarım, ulaştırma ve enerji sektörlerini etkileyebilir.

  • Düzensiz, şiddetli yağışlar, seller, heyelan, erozyon ve uzun süreli kuraklıklar yaşanacaktır.

  • Nehirlerin su miktarı düşecek, barajların su seviyesi azalarak hidroelektrik enerji üretimi aksayacaktır.

  • Deniz suyunun, tatlı su kaynaklarına zarar vermesi, kıyı şeridindeki tarım alanlarını da kullanılamaz hale getirecektir.



8. İKLİM VE İKLİM DEĞİŞİMLERİNİN İNSAN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Değişik çevre ve iklim şartlarına uyum sağlama kapasiteleri yüksek olmasına karşın insanlar, çevredeki meteorolojik koşullardaki değişimlere karşı yine de savunmasızlardır. İnsan geliştirdiği teknoloji sayesinde (ısıtma ve soğutma sistemleri) bulunduğu ortamdaki iklim parametrelerini kendisi için optimum standartlara getirebiliyor olsa da iklim koşullarından her zaman etkilenmektedir. İnsanlar, sıcaklık, nem, rüzgar, güneş radyasyonu ve hava kirliliği gibi pek çok atmosferik koşula fizyolojik olarak cevap vermektedir. Örneğin; 17oC ile 31oC sıcaklık aralığında yaşamını rahat biçimde sürdürebilirken, hava sıcaklığı artışı ile vücut ısısının 40.6oC’ın üstüne çıkması, güneş çarpması sonucu ölümlere sebebiyet vermektedir. Fırtınalar, seller, kuraklıklar, normalin üzerindeki muson yağışları gibi ekstrem iklim olayları da insanları etkilemektedir.
İnsanların sağlığı ve enerjisi, çevredeki iklim özellikleri ile çok yakından ilişkilidir. İnsan vücudunun fizyolojik fonksiyonları, iklim olaylarına karşı son derece duyarlıdır. Kullandığımız giysiler, yediğimiz besinler ve yaşama şeklimiz, hatta ruhsal ve duygusal durumumuz iklimle büyük ölçüde ilişkilidir. Sıcaklık artışları, bazı hastalık mikroplarının insan vücudundaki faaliyetlerini artırmakta ve hastalıkların daha hızlı seyretmesine neden olmaktadır. Atmosfer basıncı değişikliği, kan dolaşımı, solunum sistemi ve sinir sistemi üzerinde etkili olurken, rüzgar en çok deri üzerinde etkisini göstermektedir.
Her insan iklim değişikliklerine eşit şekilde tepki göstermemektedir. Yaş, bünye ve alınan besinler bu tepkide önemli rol oynar. Hava sıcaklığına karşılık insanın gösterdiği tepki, deri üzerinden ve solunum yollarından oluşan buharlaşmanın oluşturduğu sıcaklık kaybına ve vücut sıcaklığının azalmasına neden olabilen kondüksiyon, konveksiyon ve radyasyon ile enerji kaybına bağlıdır (Şekil 27). Bundan dolayı da insandan insana farklılık gösteren ve sıcaklığa karşı duyarlılık şeklinde beliren bir değer ortaya çıkmaktadır ki buna algılanan sıcaklık değeri denir.

Hava sıcaklığı yüksek, nem oranı düşükse vücudun algılayabileceği sıcaklık da düşük olacaktır. Bunun nedeni, havanın nem alabilmek için insan vücudundan olan buharlaşmanın artmasına sebep olmasıdır. Hava sıcaklığı yüksek olduğunda, nem oranı da yüksekse algılanan sıcaklık değeri de yükselecektir. Hava soğuk olduğunda ise vücuttaki buharlaşma azalmakta ve kondüksiyon yoluyla soğuk havayla vücudun direk temas etmesi ile sıcaklık kaybı olmaktadır. Bu sırada rüzgar sıcaklık kaybını daha da hızlandırır. Çok soğuk havada hızlı ve fazla hareket etmek ise donma riskini arttırmaktadır.


Anlık hava olaylarının insan fizyolojisini kısa süreli etkilemesi yanında, bölgesel iklim özellikleri genel anlamda insan yaşamını etkilemektedir. Sıcak bölge insanlarının daha hızlı kalp atışlarına bağlı olarak daha kısa ömürlü olmaları ya da soğuk bölge insanının bunun tersi bir özellikle daha uzun yaşıyor olması buna örnek verilebilir. Alerji gibi hastalıklar yanında vücudun bağışıklık sistemi de iklim özelliklerine bağlıdır. Bu nedenle, bir bölgede yaşayan insanların, diğer iklim kuşağında mevcut virüs ve bakterilere karşı bağışıklığı zayıf olmaktadır.
Bazı durumlarda da, hava, iklim ve sağlık arasındaki ilişki doğrudan olmasa da yine de önem arzetmektedir. Örneğin, ozon tabakasının incelmesi, daha önce bahsedildiği gibi sağlık üzerinde ciddi olumsuz etkilere yol açabilir. Bunun yanında, tropikal fırtınalar, kuraklıklar, şiddetli seller ve anormal muson yağışları gibi meteorolojik afetler de sağlık üzerinde olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Böylesi felaketler neticesinde örneğin, yiyecek kaynakları yok olabilmekte ve su kaynakları kirlenebilmektedir. İkincil dereceli etkiler arasında, temiz tatlı suyun olmayışı, yerel sağlık altyapısının zarar görmesi ve sağlık koşullarının bozulması sonucu bulaşıcı hastalık riskinde artış kaydedilmesi gösterilebilir. Kalp-damar ve solunum hastalıklarından kaynaklanan ölümler ve sıcak dalgalarının şiddetindeki ve süresindeki artışlar nedeniyle oluşan hastalıklar, dolaylı etkilerin birinci sırasında bulunmaktadır. Taşkınlar ve fırtınalar gibi uç hava olaylarındaki artışlar, ölüm, yaralanma ve psikolojik hastalıkları da artırabilecektir. İklim değişikliğinin etkileri, malarya, humma, sarı humma, kolera ve bazı virüs kökenli beyin iltihapları gibi enfeksiyon salgınlarının taşınma potansiyelindeki artışlara da neden olacaktır. İklim değişimi modelleri, dünya sıcaklığında 2100 yılına kadar 3-5 derecelik bir artış olması durumunda, malarya taşınımının gelecek yüzyılın ikinci yarısına kadar, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 45-60'lık bir bölümünü etkileyeceğini öngörmektedir. Bu ise, yılda 50-80 milyon hasta artışı anlamına gelmektedir.

Yüklə 209,83 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin