A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə90/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   ...   82   83   84   85   86   87   88   89   90

üzönğgü II, bk. baba.

üzönğgülöş = üzönğgü coldos (bk. üzönğgü I).

üzük I, tuurduk (bk.)’ın birparça yukarısının, veya onunla tündük (bk.) arasından geçen keçeler (dir ki onlar iki tanedir: aldınğkı yahut astınğkı: öndeki ve köktü yahut törkü: arkadaki).

üzük II, kopmuş, koparılmış.

üzül-, I: üzül-kesil yahut üzül-kesel; yahut üzüldü-kesildi: katiyetle; kesin olarak.

üzül- II, 1. kopmak, kesilmek, inkıtaa uğramak; sabahına üzülböy barat: dersine kaçırmadan devam ediyor; 2. ölmek, vefat etmek.

üzüldü, üzüldü-kesildi = üzül-kesil (bk. üzül I).

üzüllüksüz, fasılasız; üzülüksüz iş cuması: fasıalısız iş haftası.

üzüm, parça ; bir üzüm et : bir parça et.

üzümdü, kırıntı, parça, fıkra.

üzür I, a. zevk ; uunun üzürün kördük : avın zevkini hayrını gördük.

üzür II, a. üzür-mazır kebinğ bolso, ayt : eğer şikâyetlerin varsa, söyle !

üzüş- hep beraber kopramak, koparışmak.

üzüü, koparma, kesme.

V

vacip, a. terki caiz veya mümkün olmayan.

vagon, r. vagon.

vagonetka, vagonet.

valyuta, r. döviz.

variant, r. başka şekil, şık.

vassal, r. tâbi, vasal.

vassaldık, tâbilik.

vay! vah, vay!

vazelin, r. vazelin.

vedomost, r. (bu rusça sözün birçok manaları vardır, ki liste, sicil bordro, cetvel, gazete bunlar cümlesindedir; M.); Sovettik Sotsialistik Respuplikalar Soyuzunun Coğorku Sovetinin Vedemosttoru: Sovyetler Birliği Yüce Şûrasının gazetesi yahut zabıtları.

veksel, r. bono.

ventilyator, r. hava menfezi, ventilâtör.

viveska, r. tabelâ, lâvha.

vika, r. bir nevi burçak, Vicia.

vino, r. şarap.

vitamin, r. vitamin.

visit, r. vizita, ziyaret.

vojatıy, r. kılavuz.

vokzal, r. gar.

voloztnoy, r. : voloztnoy pravleniya tar: nahiye müdürlüğü.

vtulke, r. dingil kovanı, mil kovanı, yatak, bilezik.

vznos, r. yatırılan para, aidiye.

vzvod, r. as. takım.

Y

ya f. ya!; ya, allah! ya, Allah.

yaçeyka, sis. höcre.

yağni, a. yani.

yakor, r. çapa, demir (gemicilikte).

yanvar, r. ocak (ayı).

yubiley, r. yıldönümü, jubile.

yurist, r. hukukçu.

yustitsiya, r. adliye.

Z

zaada I, f. yahut cürök zaada: ürkmüş, korkak, ürkek; cürök zaada bolbo!: korkma!

zaada II, f. bek-zaada: beyzade; badışa zaada: şehzade; aram zaada = aramzaa.

zaar I, f. zehir; tekenin (yahut koçkordun) zaarı: iğdiş edilmemiş olan tekeden (koçtan) çıkan pis koku.

zaar II, orto zaar: ortaca. şöyle böyle, orta derecede.

zaar III, a. yahut tanğ zaar (daha doğrusu saar) şafak, seher; tanğ zaarınan turup: seher vaktında kalkarak.

zaara I, f.: zaarası ceddi yahut zaarası uçtu: ödü koptu (aşırı derecede korktu).

zaara II, = sara kalkarak

zaarduu, 1. zehirlenmiş,zehirli;2. fenalık taşıyan kimse,en fena adam; eldin zaarduu duşmanı: en fena halk düşmanı.

zaarkan-, nefret hissetmek.

zabar, f. üstün, fetha (Arap alfabesinde a nın yerinin tutardı).

zabastovka r. grev.

zabın = zobun.

zabır = cabır II, güçlük, ıztırap.

zabırka-, ıztırap çekmek.

zabırkat- zahmet vermek, azap vermek.

zaboy, r. tek. maden kuyusundaki işçinin açtığı oyuk.

zaboyçu, tek. maden kuyusunda oyuk açan işçi.

zabur, a. Zebûr Mezâmeri Davûd,

zaçot, r. ped. sömestr imtihanı.

zadaniye, r. verilen vazife.

zadetke, r. pey, kaparo.

zadi f. yahut zadinde. 1. büsbütün. aslâ; 2. bir zaman .

zağara, f. 1. buğday ile mısır yahut darı unlarının halitası; 2. bu gibi undan pişirilen ekmek.

zağır, a. (daha doğrusu sağır), yaşı daha çok küçük olan öksüz.

zagovorşik, r. Komplocu, suykastçı.

zags, r. (bu, Rusça daha doğruca Sovyetlerce<, ki bu uzun tabirde medenî durumu tescil dairesi demektir; M.).

zakaz, r. sipariş, ısmarlama.

zakelet, r. reyin, pey.

zakım I. serâp, hafifçe hava hareketi, hafif yel, esin; zakım bolup ketti: bir lahzada gözden kayboldu gitti.

zakım II. a. cerahetli yara, karha; çıban.

zakımda- 1. ışığı aksettirmek; zakımdap ırda-: ıssız, tenha bir yerde şarkı söylemek, başkalarına yalnız uzaktan bir ses duyulacak tarzda ırlamak; 2. hızlı koşmak; zakımdan ketti: koştu;<<çu!>>degende, Çalkuyruk, caaday uçup; zakımdap:<<çü!>> sesini duyar duymaz, Çalkuyruk (at) ok gibi uçarak koştu gitti.

zakımdan-, serapla örtülmek; ılgımsalgımla kaplanmak.

zakımdat-, et. zakımda’dan.

zakon, r.kanun; zakon çenemi; kanuna uygunluk, kanun ölçüsü içinde olmaklık; zakonğo kanuna muhalif; daha. bk. zakün.

zakonduk, kanunî; zakonduk iş; kanunî iş.

zakonsuz, gayri kanunî, kanuna uygun olmayan, kanunsuz.

zakonsuzduk, kanunsuzluk; kanuna muhalefet.

zakün, kon. = zakon; zaküngö tuura emes: kanuna uygun değil; zaküngö sıybayt yahut zakün kötöyböyt: kanuna sığmıyor; kanun kaldırmıyor (kanunsuzca).

zaküncü, kon. kanuncu, avukat; hukuk müşaviri.

zakünsüz, kon. = zakonsuz.

zakünsüzdük, kon. = zakonsuzluk.

zaküskö, r. meze.

zaküskölöt-, meze bulundurmak; kiçine zaküskölötüp içpeylibi-: bir parça meze ile içmeyelim mi?

zal I, (karş.sal I) kaya tuzu.

zal II, r. salon.

zalaka = salaka; zalakası tiydi: zararı dokundu, fena tesir yaptı.

zalal, a. zarar, biyan; zalal tap-: zarara uğramak.

zalalduu, zararlı.

zadlar, (karş. saldar), zararlı, mühlik tesir; alardın zadları tiydi: onarın zararları dokundu; osonun zadlarınan: onun fena tesiri yüzünden; eski adattın zaldarınan: eski adetlerin mühlik tesiri yüzünden.

zalım, a. zalim, gaddâr, tyran (zalim hükümdar) cebreden.

zalımdık, zulüm, gaddarlık, cebir-cefa.

zalim = zalım.

zalkar = sartaman.

zalök, r. rehin, rehine.

zaman, a. zaman, vakit, devir; bayırkı zamanda: çok eski zamanlarda; zar zaman I) halkın ağlama zamanı (XVII-nci asrın ilk yarısında Kırgız halkının hayatındaki çok ağır devir böyle tavsif edilmektedir); 2) ağır zamanlar, ızdırap zamanı; azuuluğa bar zaman, beyçarağa zar zaman ats.: azılı için refah zamanı, biçare için ise, ızdırap zamanı; akır zaman mit.: dünyanın sonu, âhır zaman.

zamana, a-f. 1.zamanlar, devir; 2. zor zamanlar; müşkül durum; başına zamana tüştü: ona ağır zamanlar geldi.

zamandaş, muasır,çağdaş.

zamat, a. vakit, ân; zamatta: dakkasında, bir lahzada, çabucak; zamatta közden kayıp boldu: bir lahzada gözden kayboldu; oşol zamat: o dakkada o anda.

zambirek, f. top (silâh); tün katardın zambiregi mec.: tehdit, gözdağı.

zambirekçi, topçu.

zampa, (Cenûbî Kırgızıstnada) = campa.

zamparbay. zibidi, beceriksiz.

zamzam, a.dn. yahut zamzam suusu: 1. zemzem suyu; 2. mec. hayat veren su, rakı.

zanğ, I. örf ve adet; es.kanun; zanğ- zakündö cok: hiçbir kanunda yok, hiç bir kanunda yazılmamış; kılmış zanğı. ceza kanunu.

zanğ II. f. gait.

zanğda, aptes bozma (pislemek); çımın zanğdap ketti: sinek pisledi.

zanğğar I, kocaman şey, dev.

zanğğar II, = zanğkar.

zanğğel. kaya; biyik zanğgeldi minip tuğan kara bulut: yüksek kaya üzerine çöken kara bulut.

zanğğıra-, tiz ses çıkarmak (erkekler hakkında); zanğğırap ırda: yüksek ve ince sesle şarkı söylemek; zanğğırağan çonğı üy: büyük muhteşem ev kocaman ev.

zanğğırat-, et. zanğğıra-’dan; zanğğıratıp cüktö-: dağ kadar. gayet çok yüklemek.

zanğgi (Çin Kırgızlarından) halk hâkimi.

zanğılda-, çınlayan ve tiz ses çıkarma; zanğıldağın ır: yiğitçe söylenen şarkı.

zanğk: zanğk et-: tınlamak, çınlamak.

zanğkar. f. alçak, namussuz.

zanğkay- zankğygan göklere doğru yükselmek, gayet yüksek olmak; zankaygan aküy; muhteşem. Kocaman beyaz ova

zanğkıy-zanğkıygan ak tamdar: muhteşem. Büyük beyaz evler; zanğkıyğan çonğ eleçek kocaman eleçek (bk) zanğkıyğan cigit: kocaman delikanlı

zanğkıyt-, et. Zanğkıy-‘dan; seldein zanğkıytıp orodo: (başına) kocaman sarığını sardı.

zapas, r. ihtiyat.

zapasta-, ihtiyat olarak saklamak; 2. (silâh hakkında) kurmak: mauzurun suurun alıp, zapastap, kayra saldı: mavzerini çekip çıkararak, kurdu ve yeninden yerine koydu.

zapkı, tezlil, hakaret, tazyik; zapkıce- yahut zapkı tart-: tezlil ve hakarete duçar olmak; zapkı körsöt: tahkir etmek, küçümsemek, tazyik eylemek.

zapkoz, kon. = zavhoz.

zar I = zerI.

zar II, f. hıçkırık. acı acı ağlama şiddetli ihtiyaç; tıyınğa zarmın: meteliğe kuşun atıyorum; anı körüügö zarmın: onu görmeye müştehakım: zar zaman bk. zaman.

zarda = zarde.

zardal, f. (folklörda) âmir, başbuğ.

zardaldık, (folklörda) âmirlik, başbuğluk.

zardan- = zarlan.

zardant- = zarlant-.

zardap, f. öd, safra; içime zardap kuraldı: sıkıntı içindeyim pek fazla canım sıkılıyor; tayaktın zardabı: dayak acısı; ormondun zardabı: zorlama, zulüm. tehtid .

zardat- = zarlat-.

zarde, f. 1. gayret, kudret; zardesi çok: gevşek; sölpük; 2. ağrı, yakıcı ağrı.

zardelüü, gayretli, çevik, cesûr.

zardep, f. mazlûm. korkutulmuş.

zardoo = zarloo.

zarduu, acı acı sağlayan kederli; zarduu obon: hazîn melodi.

zarğın, bir zaralı otun adıdır.

zarık I: közünön caş ağat zarık-zarık: gözünden acı acı göz yaşları akıyor.

zarık II: üzülmek, canı sıkılmak, azap çekmek.

zarıktır-. üzmek, azap vermek.

zarıl I. a. 1. gerekli, zarurî; zarıldın zarılı: en zarurî olan; en gerekli; 2. muhtaç; akçağa zarılmın: paraya pek muhtacım.

zarıl- II, ihtiyaca. katlanmak, sızlanmak, müşteki olmak, azap çekmek; zarıla kütüü: üzücü intizar, kaynata mağa zarılba, kalalbaymın bu cerde folk.: kayınpeder, bana drılma, ben burada kalamıyorum.

zarılda-, hızlı koşmak.

zarıldat-, et. zarılda’dan; zarıldatıp taşıyt: öyle hızlı taşıyor. ki buram buram toz yükseliyor.

zarıldık, ihtiyaç, zaruret.

zarınçılık, es. romatizma.

zarla = zarlan-.

zarlan-, acı acı ağlamak, sızlanmak, tasalanmak.

zarlant-, et. zarlan’dan.

zarlat-, acı acı ağlatmak, aşırı derecede incitmek; umutsuzluğa götürmek.

zarlatuu, işs.zarlat’tan.

zarlı = zarduu.

zarloo, işs. zarla-’dan.

zarna = sarna.

zarp I, a. vuruş, darp, kaderin darbesi, mihnetler.

zarp, II, = sarıp; zarp kıl-: sarfetmek, harcamak.

zarurat, a. srk. 1. ihtiyaç, zaruret; 2. muhtaç; akçağa zaruret bolup turam: paraya mutacım.

zarzaman, f. = zar zaman (bk. zaman).

zasedaniye, r. celse; zasedaniye zalı: toplantı salonu.

zasedatel r. (mahkemede) jüri azasından olan kimse.

zat a. madde, cins, cevher; çartıldak zattar: patlayıcı maddeler; zat atooç gram: isim.

zattaş, cinsteş, aynı cinsten.

zaya, a. boşuna beyhude; zaya ket-: zayi olmak (mahvolup gitmek).

zayapker, f. koşu atlarına idman yaptırma uzmanı, jokey; külük taptap çapkan zayapker: koşu atı üzerine anterneman yapmak üzere koşan jokey.

zayavka, r. ihtira ilân ve iddiası.

zayımpomoş, r. kon. karşılıklı yardım.

zayıp, a. zevce, karı.

zayır, a. zâhir, şüphesiz; zayır akım: benim şüphesiz, muhakkak olan hakkım.

zayimke, r. küçük çiftlik.

zayom, = r. istikraz; zayom kagazı: istikraz tahvili; utuş zayomu: ikramiyeli istikraz.

zeen, a. kabiliyet, anlayış, kavrayış, zihin; ağa zeen kirdi: o, idrak etmeye başladı; zeenim keyidi; yüreğime kan savruldu, gayet acıdım, (birisi için) canım acıyor.

zeendüü, anlayışlı, kabiliyetli.

zeer I = zer I.

zeer II = seer.

zeket, a. 1. tar. sermayeden yahut mülkten fakirler faydasına Şariat mucibince, verilen kırkta bir nisbetinde sadaka; zekât; 2. vergi; tündük zeket: her obadan bir baş olmak üzere (yani %2 nisbetinde) alınan vergi; 3. seket 2.

zeki-, korkutmak, gözdağı vermek.

zen, zeen.

zenğ, enğ II sözünün tekidir.

zenğgir, anğgir sözünün tekidir.

zenğgire-, bir parça şuuru bozulmuş, şaşırmış bir durumda bulunmak: mas bolğondoy

zenğgirep folk.: sarhoş gibi şuuru bozularak; başım zenğgirep, oorup turat: ağrıdan başım çatlıyor.

zengi, bk. baba; zengiler mec.: iri sığır hayvanları.

zer I, f. (folklorda) altın.

zer II, 1. amûdu fıkarî; 2. atın sğrısı; örköçü biyik, zeri bas folk.: cıdağısı yüksek, sağrısı alçak (at).

zer III, zer uçur-: fışkırtmak (kuvvet. gayret hakkında); zer uçurup caşçılık sergek bolğun şalkaybay folk.: gençlik sıhhat fışkırıyor, canlı ol maneviyatı kaybetme!

zer IV = sıykır.

zerçi, 1. sıykırçı; 2. hokkabaz.

zerdüü, (folklorda) altına batırılmış, altınla süslenmiş olan.

zerger, f. kuyumcu; er kadırın er bilet, zer kadırın zerger bilet ast.: erin kadrini er bilir; altının ise kuyumu bilir.

zergerçi = zerger; kümüş çapkan zergerçi folk.: gümüş kakmalar yapan kuyumcu.

zeyin = zeen.

zeyrek I seyrek; zeyrek uçurayt: nâdir rastgeliyor.

zeyrek II, f. zeki, anlayışlı; kavrayışlı, basiretli.

zeyrektik, zekâ, kabiliyet; anlayışlılık; basiret.

zığır, keten, zığır çıçır kon.: aşiri derecede korkumak.

zık: zıkım çıktı: şaşırdim.

zıkılda- = zıpılda-.

zıkıldat- = zıpıldat-.

zıkım = sıkım.

zım = sım.

zıman, f.: zıman kıl-: sındırmak; bozguna uğratmak; bet alışkan duşmandı zıman kılğan er Koşoy folk.: Koşoy bahadır kendisiyle kapşan düşmanları sındırdı.

zımçı = sımçı.

zımıldat-, parlatmak; ayaktı zımıldatıp caladı: kabı tertemiz yaladı.

zımıra-, uçarcasına koşmak; zımırap-zuulap ötüp ketip barat: alabildiğine koşarak geçip gidiyor.

zımırat I, zümrüt; zımırat közdüü bir şakek folk.: zümrüt kaşlı bir yüzük.

zımırat- II, et. zımıra-’dan.

zımırık = zumuruk.

zımırıl-, kaçmaya başlamak, alabildiğine koşmak.

zımırılış- müş. zımıril-’dan.

zımkıya, zımkıya çoğoldu; nam nişan bırakmadan kayboldu.

zınaa, a. zina.

zıncır = çıncır.

zından, f. hapishane, zindan.

zınğ: zınğ et-: çınlamak; zınğ-zınğ etip kenebeyt yahut zınğ-zınğ etip da koyboyt: hiç aldırmıyor, zerre kadar aldırış etmiyor.

zınğğıra-, 1. kurularak ve yeknesak bir tarzda yarım sesle bir hava tutturmak; 2. çınlamak, tınlamak; zınğğıra ıyla-: hıçkırarak, avaz avaz ağlamak (sağu sağan kadın hakkında);

zınğgırağan mırza (insan hakkında) kurumlu, gösterişli, cakalı.

zınğğırat-: et. zınğğıra-’dan.

zınğkığıy, yiğit cesûr, yaman.

zınğkılda-, yaygara etmek, çığlıkla ağlamak.

zınğkıldat-, et. zınğkılda-’dan.

zınğkıy-, sertleşmek, gayet sert ve pek olmak (yüksek ve dik nesne hakkında).

zınğkıyt- et. zınğkıy-’dan; zınğkıytıp tanğ-: sım sıkı bağlamak.

zıp: zıp zıp kanat sallama sesini taklittir.

zıpılda-, hareketin çabukluğunu ifade eden bir taklitlik fiilidir; hızlı koşturmak; şamal

zıpıldayt; ruzgâr suratla ıslık sesleri çıkararak esiyor; zıpıldap barıp kel: çabucak gidip gel!.

zıpıldat-, et. zıpılda-‘dan.

zır: cüröğüm zır dey (yahut ete-) tüştü: ödüm koptu, korktum.

zırılda- = zırkıra-.

zırıldat- = zırkırat-: iyikti zırıldattı; iği hızlıca döndürdü.

zırkaar, şiddetli kuru soğuk, ayaz.

zırkıra- 1. hızlı koşmak; maşina zırkırap cönödü: otomobil hızlı yürüyüp gitti; 2. zonklamak, pek şiddetli ağırmak; başım zırkırap ooruyt: başım şiddetle ağrıyor; emcegi zırkırayt: memesi acıyor (sütle dolduğundan).

zırkırat-, et. zırkıra-’dan.

zırpılda-: cürök zıpıldayt-: kalp çarpıyor, kalp yerinden oynuyar.

zıya = sıya.

zıyaarat = zıyarat.

zıyan, f. zarar, ziyan; zıyan kıl-: zarar vermek, ziyan vermek; zıyan tart-: zarar görmek, hasara uğramak; on som zıyan tarttı: on ruble zarar gördü; bir bronevik zıyan tarttı: bir zırhlı otomobil hasara uğradı.

zıyandaş, mit. gûya gizlice insanın arkasından gezen ve ona hastalıklar ve felâketler gönderen bir şerir ruh.

zıyandu, zararlı; zararı getiren.

zıyanduuluk; zararlılık.

zıyankeç, f. muzır; zarar, veren fesatçı.

zıyankeçtik, fesat, sabotaj.

zıyankor, f. = zıyankeç.

zıyankorluk = zıyankeçtik.

zıyapat, a. ziyafet.

zıyarat, a. evliya kabrini ziyaret etme, (mukaddes yerleri) ziyaret (fakat Mekke için kullanılmaz).

zıyaratçı (Mekkeden başka mukaddes yerleri) ziyaret eden.

zıykır = sıykır; zıykır okup, köz baylap folk.: büyü yapıp, göz boyayıp.

zıynat, a. 1. süs. ziynet; bezek; 2. lezzet, zevk.

zıynatta- süslemek; anı zıynattap atıp kömdü: onu tantanalı bir surette saygı ile gömdüler.

zikir, a. 1. zikir; zikir sal-: Allahın isimlerini söylemek, vird çekmek; 2. mec. güvercin ve kumrunun ötmesi, dem çekmesi.

zil I, pislik, kusuntu, irin; sarı zil: öt; sarı zil kustum: safra kustum; beli ketip şilisin zill ağlan sarala: sırtı ezik, boyunu irinli kula (at).

zil II, a. esas, menşe; zili barıp çıkpay kalbayt: nasılsa da bulunur, kabil değil bulunmasın; bu zili saa kişi bolboyt: sen onunla geçinemezsin, sana hayır gelmez; zili-tübü emine bulur eken: bütün bu işler ne ile biter, acaba (korkarım, ki bunun sonu fena olmasın).

zilde-, kuvvetlenmek (hastalık hakkında), daha ziyade azmak; zildep ketken ooru: müzmin bir şekil alan hastalık; içi zildep ketti: içinden kan geliyor.

zilden- = zilde-.

zildet- et. zilde-’den; atınğdın coorun içine tüşürüp, zildetip ciberip cürösünğ: atını sen o hale getirdin, ki onun yağrısı derinleşti ve irin toplandı; ser tübünö zildetken: toprağa derin sapladı; könğülün zildetken: onu aşırı derecede incitti (gönlünü kırdı).

zildüü, şüpheli, şüpheye mucip olan; sözünün tübü zildüü: sözünde bir nevi kötülüğe ima vardır.

zili, bk. zil II.

zilzala, a. zelzele, yer depremi.

zinğkilde- gergin bir hale gelmek; gerginleşmek.

zinğkildek = anğkildek.

zinğkiy-, yükseltmek göklere doğru çıkmak;zinğiyip turat: dim dik duruyor; boston yutmuş gibi duruyor.

zire. kimyon anason

zirkilde-, 1. titremek 2. thevvür etmek. Aşırı derece hiddetlenmek; azgınlık yapmak, hiddet ve gayretle hareket etmek

zirkire: Akmak fışkırmakmurdunan kan zirkireyt: burnundan kan fışkırıyor; attın tanoosu derdenğdep teri zirk-ireyt: atın burun kanatları kabarıyor ve ondan ter fışkırıyor.

ziyarat = zıyarat.

ziyaratçı = zıyaratçı.

zobolo, itibar; şeref; ehemmiyet; zobolonğ kötürülsün!: sana başarılar dilerim (itibar ve derecenin yükselmesi hususunda).

zobun, f. tezlil hor görme, zulüm; cebir, güçlük, müşkül durum; zobun körsöt-: tahkir ve tezlil etmek, hor görmek; zobun kör-: harekete duçar olmak; hor görülmek; başınğa zobun kelbesin!: sakın başına bir felaket gelmesin!.

zoldoy- = soldoy-.

zolkoy, sağlam, endamlı ve yiğit kılıklı olmak; Aybanbos minip; zolkoyup folk.: (kocaman adam) yiğitçe Aybanbos atın sırtında oturuyor.

zombuçu, zorba: zorbalıkla zapteden.

zombuçuluk, zombuluk.

zombuluk yahut zorduk- zombuluk tahaküm hareketleridir.

zona, r. mıntıka, bölge, saha.

zonaldık, bölgelik; zonaldık sıtansiya: bölge istasyonu, merkezi.

zonğkonğdo, biçimsizce hareket etmek (kocaman nesne hakkında).

zonğkoy-, kocaman ve hantal olmak.

zonğkulda-, bağırmak, boğazı yırtılıncaya kadar haykırmak; zonğkuldap ırda-: avaz avaz bağırarak şarkı söylemek; zonğkuldap ıyla-: mec. çığlıkla ağlamak.

zontik r. şemsiye.

zoo, kaya.

zook, a. zevk haz.

zooka = zoo.

zookçul, zevk safayı seven.

zookton-, zevklenmek; safa sürmek.

zooktonoş- müş. zookton-’dan.

zoolog, r. hayvanat âlimi.

zoologiya, r. hayvanat ilmi; zooloji.

zoolu, f. kelepçe.

zoor, a. sahûr; zoorgu oyğot-: sahûra uyandırmak.

zoot I, = soot.

zoot II, kon. 1. = zavod; 2. (hayvanlar hakkında) cins, saf kan.

zootehnik, r. zooteknisyen.

zootehnika, r. zootekni.

zor, f. büyük, kocaman, kuvvetli.

zordo-, zorlamak; zorbalık etmek; öz boyunğdu (yahut özünğdü) zordoysunğ: kendikendini büyütüyorsun.

zorduk, 1. zorbalık; zorlama; 2. es. kız kaçırma.

zordukçul, zorba.

zordukta-, zorbalık kullanmak, zorlamak; zorduktap al-: zorla almak; kuvvete dayanarak çekip almak.

zorduktat-, et. zordukta-’dan.

zorduktatuu, işs. zorduktat’dan.

zorduktoo, işs. zordukta-’dan.

zoruk-, fazla koşturmak neticesinde soluğan hastalığına uğramak (vücudu yağ bağlamış at hakkında).

zoruktur- et. zoruk-’tan.

zök, büyüklükte deve benzer bir efsanevî hayvanın adıdır.

zöökür, 1. haylaz, boş gezen, avare; 2. külhanbeyi, apaş.

zöökürlük, 1. haylazlık, avarelik; serserilik; 2. külhanbeylik.

zöörük = zöökür.

zubun, grup, zümre, müfreze.

zulum, a. 1. zulüm; gaddarlık; 2. zâlim hükümdar, gaddâr.

zulumçuluk = zulumduk.

zulumduk zulüm, gaddarlık.

zumbal, ev tezgâhında dokunulan yünlü kumaştan yapılı uzun çuval.

zumuruk, f. bir efsanevî kuşun adıdır.

zumurut = zımırat I.

zunğkuy- 1. göklere doğru yükselmek; yüksek bir tepe şeklinde yükselip durmak; 2. (yüksek nesne hakkında): muzlim çehreli olmak; sumurtarak bakmak; zunğkuyup catat: o (ızbantut) hareketsiz yatıyor

zuula- 1. havayı yarıp geçen bir ses çıkarmak; 2. mec. hızlı koşmak, koşturmak; zımırap

zuulap bk. zımıra-.

zuulat-, et. zuula’dan.

zuulda- , aşırı derecede hızlı koşturmak.

zuuldat-, et. zuulda’dan; zuuldatıp cürüp ketti : koşturup gitti.

züküt = süküt.

zünğküy-, iri yarı ve kuvvetli olmak; zünğküygön azamat : dızman delikanlı.

zünğküyt-, et. zünğküy-’den; dalısın zünğküytkön ciğit : geniş omuzlu delikanlı.

zveno, r. sis. ara teşekkül.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   82   83   84   85   86   87   88   89   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin