a I, 1. taacüp haykırması; 2. taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3. a dep: hemen, derhal; a dep algan kezinde: aldığı dakkada (alınca, hemen); a dep ele men keldim: ben birinci geldim, herkesten önce geldim; a degende bk. de.
a II= al II; a tügül: şu değil, o değil; yalnız şu değil; a beregi: işte şu.
a III, (rabıt) a; a sen bolsonğ: sana gelince..; sen ise…
aa, bk. al II.
aaçı= aarçı I, II.
aalam, a. dünya (alem).
aalım, a. es. 1. alim; 2. ilahiyatçı.
aamıyat, a. manalık; ehemmiyet; aamıyatı cok: ehemmiyeti yok.
aar I= naar I.
aar II= naar II.
aarçı I= aarçuu.
aarçı- II. temizlemek; adamakıllı temizlemek, temizleyip bitirmek.
aarçış-, hep beraber temizlemek, gereği gibi temizlemek, temizleyip bitirmek.
aarçıt-, et. aarçı II den.
aarçu, bet aarçu yahut bet aarçu cooluk: burun mendili (yahut onun yerini tutan bez, kusak v.s. gibi şeyler) .
aarçu, işs. aarçı I den.
aarı, 1. yabani arı; 2. (daha doğrusu orus aarı veya bal aarı) arı; 3. (daha doğrusu capan aarı) eşek arısı.
aba I, 1. amca; 2. ihtiyarlara hitap tarzı; uluu-kiçüü abalar! folk: sayın ihtiyarlar!
aba II, a. 1. hava; havai nesimi; aba ırayı bk. ıray; taze aba: temiz hava; 2. iklim; aba şarttarı: iklim şartları.
abak, r. (gauptvaxta) : hapis mahalli, hapishane; abakka tüş-: hapishaneye düşmek; abakka sal- veya abakka kal- : tevkif etmek, hapse atmak; şiş abk tar. ayrıca sıkı hapishane (işkenceli) .
abal I, a.= obol; abaldan yahut abaltan: ötedenberi; eski zamanlardan beri.
abal II, a. yahut (al-abal) vaziyet, halet; calbı abal: umumi durum; uruş abalı: harp vaziyeti; abalı caman: o, fena vaziyettedir.
abala-, havlayarak atılmak.
abalak, ordo oyununda vurulmuş (bk. ordo 3)(dağ koyununun boynuzundan yapılan dört köşeli tahtacık) ; abalak murun: basık burun (insan hakkında) .
abalat-, kışkırtmak (köpeği) .
abalattır-, et. abalat fiilinden.
abalatuu, kışkırtma (köpeği) .
abalı= obol; enğ abalı: herşeyden önce.
abalkı= obolku; abalkı zamanda: eski zamanlarda.
aban= obon.
abançı= obonçu.
abandat-, abandatıp süylö- : sesi uzatarak konuşmak.
abcör, çevik, çabuk hareketli; arzan körbö buruttu: azelden beri körbödüm mınday abcör curuttu folk: Kırgızlar hakkında ciddiyetsiz davranma: ben hiçbir zaman bu gibi çevik halk görmedim.
abdan= abıdan.
abdıra, büyük tahta sandık, büyük sandık.
abet, r. öğle yemeği; abet ubakı: öğle yemeği zamanı; abetten kiyin: öğle yemeğinden sonra, öğleden sonra.
abıdan, f. büsbütün, tamamen, kamilen, pek, gayet; abıdan cakşı: pek iyi: abıdan maakul kişi: pek likayetli adam; abıdan biyik: pek yüksek.
abıger, p. abıger çektir- : gaile çıkmasına sebebiyet vermek, insanı uğraştıracak bir iş çıkarmak.
abıgıy, (destanda) amca (yaşça büyük olan erkeğe hitap tarzı) .
abılgazı, sabanın ağaç çivilerinden birinin adı.
abır, abır – şabır: hızlıca; çeviklikle; abır – şabır at toku folk. : çabucak atı eğerle.
abırak I= arbak.
abırak II, (Rad.) nezaket.
abıraktuu, (Rad.) nezaketli; müsamahalı.
abısın, gelin, elti (öteki kardeşin veya akrabanın karısına nisbeten beriki kardeşin karısı) ; abısın – acın: akrabaların karıları birbirine nisbeten; abısınınğ bolso, künüm cok debe ats. : abısının varsa, rakibim yok deme.
abışka, ihtiyar.
abıyır= abiyir.
abiyençik, abiyeççik, r. = kargay başı (bk. karagay) .
abiyir, f. 1. abru; vicdan; iyi nam; abayiri cok: hayasız, utanmaz; abiyiri tögüldü: rezil oldu; o, otoritesini kaybetti; abiyiri ayranday tögüldü veya abiyiri küldöy çaçıldı: o, rüsvai alem oldu; o, büsbütün lekelendi; abiyirimdi ketirdi: o, benim namusumu lekeledi; abiyir tab- : otorite kazanmak; abiyiribiz cabıldı: biz benliğimizi (şerefimizi) muhafaza ettik, biz rezaletten sakındık; abiyir emes munubuz folk: bu bizim için şeref değildir; 2. tevazu; haya; 3. mec. insanın cinsi uzuvları; abiyirinğdi cap: eteklerini indir.
abiyirdüü, iyilikle tanınmış, hayalı, mütavazi; abiyirdüü kişi: iyilikle tanınmış kimse, mütevazi adam.
abiyirsiz, hayasız; sefih.
abiyirsizdik, hayasızlık, sefahat.
abonement, r. abone.
abort, r. çocuk düşürme.
aboz, r. (arabalar katarı: M.) ; absolyut çındık: mutlak hakikat.
absolyutizm, r. absolutisme.
abuyır, (Rad.) = abiyir.
abzats, r. satırbaşı, bent.
abzel I, a. en iyi, mükemmel.
abzel II, f. 1. koşum (takımı) ; 2. techizat; 3. (destanda) bir nevi top.
aca, büyük; <> degen (yahut deer) aca cok, <> degen koco cok ats.: susturan, bağıran, intizama bakan kimse yok (harfiyen: <> diyecek büyük yok, <> diyecek hoca yok) .
acal, a. ölüm saati; acalı cetti: onun ölüm saati geldi.
acalduu, 1. fani, ölmeye mahküm (canlıvarlıklar hakkında) ; 2. sonu yakın olan, ölüm saati gelen; acalduu kargaday kolgo tüştü ats. : <<şçi>> denilen çorbaya düşen tavuk gibi ele geçti (harfiyen: eceli gelmiş karga gibi ele geçti) .
acalsız, ölmez (canlı varlık hakkında) ; acalsız bende cok: ölmeyen kimse yoktur.
acap, a. acayip! ; acap emes: şaşılacak şey değil, bunda şaşılacak ne var! pek mümkün olan şey.
acapsın-, taaccübetmek.
acar, güzel yüz rengi; hoş, sevimli çehre, çehre sevimliliği; acarı ahiyiri bar kişi: hatırı sayılır, muhterem adam; acarı suuk: çirkin, suratsız.
acardan-, 1. taze, parlak,şen olmak (yüz hakkında) ; 2. iyi olmak; neşeli olmak.
acardanış, müş. acardan-dan.
acardant- , et. acardan-dan; enesi (yahut katını) erkek tuuganday betin acardantıp: anası (yahut karısı) erkek çocuk doğurmuş gibi, çehresine şenlik vererek; kabak acardant- : yüzünde sevinç izhar etmek.
acardantuu, işs. acardant-dan.
acardanuu, işs. acardan-dan.
acarduu, güzel (yüz hakkında) , çehresi sevimli.
acarsız, dermansız, gevşek.
acarsızdık, dermansızlık, gevşeklik.
acat, a. hacet, ihtiyaç, zaruret; acattan çık- : ihtiyaçtan çıkmak, kurtulmak; acattan kutkar- : ihtiyaçtan kurtarmak, ihtiyaç zamanında yardım etmek.
acattık, ihtiyaç, gereklilik.
acattuu, muhtaç.
acayım= acayip.
acayıp, a. acayip; hayreti mucibolan; nadir bulunan
acayıpkana, a-f. es. müze.
aces= öcör.
acı I, a. hac (Mekkeyi ziyaret) .
acı II, a. hacı (Mekkeyi ziyaret eden kimse) .
acıdaar,1. ejderha; korkunç nesne; 2. timsah.
acıkıyık, dikkafalı; vurdumduymaz.
acıkız, hünsa (hermaphrodite) .
acılda-, 1. hiddetle homurdanmak; 2. sövereküzerine atılmak, sövmek; acıldap sülö- : yüksek sesle, açık ve çabuk söylemek.
acıldaş-, sövüşmek;çekişmek; hep beraber sövüp sayarak üzerine atılmak; acıldaşıp cakın keltirişpedi: onlar söverek üzerine atıldılar ve hatta (kendilerine) yaklaştırmadılar.
acıldaşuu, işs. acıldaş-tan.
acıldat-, et. acılda-dan; acıldatıp cür- : hızlı yürümek.
acın, abısın sözünün tekidir.
acına, a. 1. dev nevinden bir varlığın adıdır (ecinne-cinler. M.) ; 2. akıl hastalığın ismidir.
acınala-, 1. ayrılmak, ayrı düşmek; senden acıragım kelbeyt: senden ayrılmak istemiyorum; köpçülüktön acıragan: kütleden ayrılmış; 2. mahrum olmak; ukuktan acıradı: hukuktan mahrum oldu.
acırat-, 1. ayırmak; ayrı düşürmek; kavga edenleri ayırmak; 2. mahrum etmek; erkinen acırat- : serbesliğinden mahrum etmek.
acıratıl- mut. acırat-tan; erkinen acıratılgan: serbesliğinden mahrum edilen; şayloo ukugunan acıratılgan: seçim hukukundan mahrum edilmiş.
acıratış I, 1. ayrı düşürme; 2. ayırdetme.
acıratış- II, müş. acırat-tan.
acırattır-, ayırtmak, ayrı düşürtmek.
acıratu, 1. ayrı düşürme; kavga edenleri ayırma; 2. mahrum etme; erkinen acıratuu: serbesliğinden mahrum etme; şayloo ukugunan acıratuu: seçim hukukundan mahrum etme; 3. mat. tahvil, irca; tüpkü köböytüüçülörgö acıratuu: ilk madrubun fihlere tahvil.
acıroo, işs. acıra-dan.
acıt, aidiyet; görülecek iş; vasıf; acıtın ayırıp ber: bu işin künhüne var, bakalım.
aç I, 1. aç; açmın yahut karnım aç:ben acım; açtan öl- :açlıktan ölmek; köp coylogon tülkü açtan ölöt ats. : çok yelen tilki açlıktan geberir; aç köz karş. açkarak: aç közdük: kıskançlık; haset; 2. açık (renk hakkında); aç kızıl: açık kırmızı.
aç II, aç bedel: kimsenin yaşamadığı, ıssız dağ geçidi; aç bedel kuu coldo öl! söv. : ıssız dağ geçidinde, kurak yolda mahvol!; aç talaa: çöl; aç aybalta: keskin savaş baltası; aç buudan (at lağabı) : yorulmaz yürük at; aç kıyırık, feryat; aç bilek: ince bilek; aç bolot:keskin kılıç.
aç III, açmak; kilitlenmiş şeyi açmak;bir şeyin kapağını almak;meydana çıkarmak; eşik aç- :kapıyı açmak; könğül aç- : gönülü ferahlandırmak; ferahlamak; uyku aç- 1)uykuyu defetmek, 2) uykusunu almak; ooz aç bk. ooz 1. bet aç bk. bet 2.
aç- IV, acıkmak; arıp-açıp bk. arı III.
aça, 1. yahut eki aça: birşeyin çatallandığı yer; ikiye ayrılmış; eki aça oy bar: iki türlü fikir vardır; 2. kupa (iskambil kağıdı) , açanın tuzu: kupanın birlisi.
açakey, açakay, bir nesnenin çatallaştığı yer; ikiye ayrılmış.
açık I, açık: kapı açıktır; kün açık: gün açık, hava açık; kabağı açık bk. kabak I; açık cigit: temiz kalpli, dürüst delikanlı; içi dışı bir olan çocuk; açık ayt- : açık söylemek, doğru söylemek, közü açık kişi: zeki adam; açık ooz: geveze; açık oozduk: gevezelik;açık-ayrım bk. ayrım.
açık II= acuu 1.
açık- III, acıkmak.
açıktık, açıklık;köz açıktık: zeka; açık görme
açıl- , 1. açılmak; bir şeyin kapağı alınmak; eşik açıldı: kapı açıldı; konferentsiya bügün açılat: konferans bugün açılıyor; gül açıldı: çiçek açıldı; kün açıldı: hava açıldı; köönüm açıldı: gönlüm açıldı, şenlendim, ferahladım; 2. meydana çıkmak; sırrı açıldı: sırrı meydana çıktı, onun bütün gizli tarafları açığa vuruldu.
açılekey, bk. cumekey.
açılınğkı, hafifçe açılmış; kabagı açılınğkı: keyifli, neşeli bir haldedir.
açılış I, açılış; konferentsiyanın açılışı: konferansın açılışı.
açuurkan-, gereğinden fazla ekşi veya acı nesne kullandıkta nahoş bir hisse tutulmak; ekşiyi veya acıyı sevmemek; caşbala kımızdı açuurkanıp içpeyt: ekşi tadını sevmediğinden, küçük çocuk kımız içmiyor.
açuurkant-, et. açuurkan-dan; balanı kımız berip açuurkantpa: çocuğa kımız verme, onun karnını ekşi şeylerle doldurma.
açuurkantuu, işs. açuurkant-tan.
açuurkanuu, işs. açuurkan-dan.
ada, a. uç, nihayet; kemal; ada bol- : bitmek,sonuna ermek; ada kıl- : bitirmek, sonuna erdirmek.
adabat, a. düşmanlık (adavet ? M.) .
adabattuu, muhasım (düşmalık besleyen)
adabiy, a. edebi; adabiy til: edebi dil.
adabiyat, a. edebiyat.
adabiyatçı, edebiyatçı, edip.
adabiyatçıl, edebiyat meraklısı.
adabiyatçılık, edebiyatla uğraşma veya edebiyata kapılma.
adal, a. 1. temiz (şeriat tarafından müsaade edilen), eşektin küçü adal, sütü aram ats. : eşeğin gücü helal, sütü ise haram; koy adal öldü:koyun dinimerasimle öldü (kesildi) ; adal malım:namusluca kazaöılan hayvanlarım; kolumda bir uy, bir torpokton başka adaldan tügüm cok: elimde bir inekten ve bir buzağıdan başka hiçbir hayvanım yoktur.
adalda-, helallığa riayet etme (şeriatın istekleri hususunda) ; koydu adaldap keldi: koyunu dini merasime riayet ederek kesti.
adaldoo, işs. adalda’dan.
adalduu= adal 2.
adalsın-, sofuluk taslamak; adalsıngan moldonun üyünön ceti kamandın başı çıgıptır ats. : sofuluk taslayan hocanın evinden yedi tane yabani domuzun başı çıkmış.
adalsınuu, işs. adalsın-dan.
adam I, a. insan ; adam balası: insan dünyası (beşeriyet) ; insan; adam kıl- : adam etmek; mınday kılsanğ adam bolboysunğ: böyle yaparsan adam olmazsın.
adam II, taaccüp haykırması (adet olduğu üzere kadınlar tarafından kullanılır) ; adam, bizçe süylöp olturbaysınğbı! : vay, sen bizim gibi konuşuyorsun ya!
adamçılık, inssani vasıflar (insan has olan bütün şeyler) .
adamdık= adamçılık.
adamgerçilik, a-f-k. insanlık, insaniyet.
adamgerçiliksizdik, insaniyetsizlik.
adamgerçiliktüü, insanca, insaniyetli.
adamsat = adamzat.
adamsın-, kendisini adam saymak; kendisinin başkalarından aşağı olmadığı fikrini beslemek.
adamsınt-, et. adamsın-dan; balanğdı adamsıntıp koy: çocuğuna çeki düzen ver (harfiyen: insan kılığı ver) .
adamsınuu, işs. adamsın-dan.
adamsıt-, adam saymak.
adamsıtuu, işs. adamsıt-tan.
adamzat, a. insani varlık, insan; insanlar, beşeriyet; adamzat koomu: insan cemiyeti; toonu, taştı, suu buzat, adamzattı söz buzat ats. : dağları, taşları, su tahrip ediyor, insanları ise söz (yalan, bühtan) bozuyor.
adaş-, yolu şaşırmak,,yanılmak; coldon adaştım: yolu şaşırdım; akıllınan adaştı: pusulayı şaşırdı; başım adaştı: sersemleştim,şaşaladım.
adaşçaak, daima şaşmalara ve yanılmalara müstaiy olan.
adaştır-, delalete düşürmek, şaşırtmak.
adaştıruu, işs. adaştır-dan.
adaşuu, yolu şaşırma, hata yapma, yanlış iş görme.
adat, a. adet, itiyat, an’ane; adat adat emes, cön – adat ats. (sade) adet –adet değil, makul olan şey adettir; adat oorusu: mutat hastalık; adat ayda bk. ayda, adatınday yahut adatınca: mutat olduğu üzere, bermutat.
adattan-, itiyat etmek; erte turup adattandım: erken kalkmayı itiyat ettim.
adattandır-, itiyat ettirmek.
adattandıruu, işs. adattandır-dan.
adattanuu, işs. adattan-’dan.
adep, a. terbiyelilik, nezaket, zarafet, adebi cok: terbiyesiz, nezaketsiz; adebi cok cigit, cügönü cok atka okşoyt ats. : terbiyesiz delikanlı oyansız ata benziyor; adebin kolgo bereli!: kendisine adamakıllı bir terbiye dersi verelim!
adepki, evvelki (başta olan şey) , adepki cıldarda: evvelki yıllarda; adepki ubakta: ilk zamanda.
adıranğdat-, et. adıranğda-dan; közünğdü adıranğdatba: gözünü faltaşı gibi açma.
adıraşman,yabani sedefotu, pehanummalahar (sahte tabiblerin tedavi usullerinde tütsüleme ve haşlama suretinde kullandıkları bir nevi ot) .
adıray-, gözünü faltaşı gibi açmak; emine adıraya tikteysinğ? : sen neden gözünü faltaşı gibi açtın ve dimdik baktın?
adırayt-, et. adıray-dan.
adırgı, çulha gergisi.
adırlan-, tepelenmek, tümseklenmek.
adırluu, tepemsi, tümsekli.
adırmak, sırt (coğrafi manasiyle) .
adıs, a.dn. hadis (Muhammed Peygamberin sözleri ve işleri hakkında) .
adıyal, r. yorgan (sırılmamış) .
adil, a. adaletli.
adildik, adalet.
adilet, a. 1. = adildik; 2. = adil.
adiletsiz, adaletsiz.
adiletsizdik, adaletsizlik.
adilettik = adildik.
adires, kon. = adres.
adis, 1. tabiye (taktik), usul (metod) , gidişat, yüryüş; ar iştin adisin biliş kerek: her iş için usul gerek; 2. uzman (mütehassıs) ; kooz söz adisi: sanatkarane söz üstadı; ayıl çarba adisi: köy iktisadiyatı uzmanı; 3. mahir; adis mergen: mahir atıcı, iyi avcı.
adistik, 1. uzmanlık; 2. ustalık.
adöölöt= adilet.
adöölöttük= adilettik.
adranğda-, adıranğda.
adres, r. adres.
aduula-, dağ yokuşunu çıkmak.
advokat, r. avukat.
aerodrom, r. tayyare meydanı
aeroplan, r. tayyare.
afişa, r. afiş.
aga I, büyük erkek kardeş; aga ini (agayın, agaynı şeklinde telaffuz edilir) : erkek kardeşler; eşik aga bk. eşik; tör agası bk. tör.
aga II, bk. al II.
agalık, büyük biradere has olan evsaf veya vaziyet; tör agalık bk. tör.
agan, bk. al II.
agançeyin, bk. al II.
agar I, agar altın, ak kümüş folk. : kıymatli eşya, servet.
agar- II, ağarmak, yıldırmak, ağarıp kögör- : bitmek (bitkiler hakkında: M.) . çiçek açmak; tanğ ağarıp atkan cok: henüz şafak sökmedi.
agara, a. davul, darbuka.
agarınğkı, beyazımsı, aka çalar; agarınğkı tart- : bir parça ağarmak, hafifçe parlamak.
agarot, r. sebze bostanı (rusçası ogorot: M.) .
agarotçu, bostancı.
agarotçuluk, bostancılık.
agart-, ağartmak, aklık haline erdirmek.
agartuu, 1. ağartma; 2. maarif; el agartuu: halk maarifi.
agentstvo, r. ajans, telgraf agentstvosu: telgraf ajansı.
agenttik, ajans.
agentura, r. acenta.
agıl-, sel, kalabalık, kütle halinde yürümek; cayloodogu el capırılıp cakaga karay agıldı: yaylakta bulunan bütün ahali aşağıya, dağ eteklerine doğru yürüdü.
agılga, set, kalkan.
agılgala-, 1. izini takibetmek; 2. herhangi bir işi gizlice yapmak.
agılış, sel, kalabalık, kütle halinde yürüyüş
agım, cereyan, akım; sayası agımdar: siyasi cereyanlar; adabiyatta canğı agım: edebiyatta yeni cereyan; zaman agımındagı söz: cari hadiseler hakkında konuşma.
agın, cereyan, cari, akıcı, akar, agın suu: akar su; akını katuu suu: hızlı akan su, hızlı ırmak.
agış, aşk maceralarının mütemayil (yatkın) olan; zendost (Kırgız destanının bir kahramanının adı) .
agıt-, bırakmak, koyuvermek (bağlı hayvanları) ; beye agıt- : kısrakları koyuvermek (sağmak için bağlanmış oldukları yerden) ; at agıtatı bırakmak (otlasın diye) ; it agıt- : köpeği koyuvermek (yabani hayvan üzerine) .
agıtıl-, mut. agıt-tan.
agıtış-, müş. agıt-tan.
agıttır-, et. agıt-tan
agıtuu, işs. agıt-tan.
agız-, akıtmak (suyu, mavi nesneyi) ; aksın diye suya bırakmak, yüzdürmek, sal agız- : bk. sal I.
agızdır-, yüzdürmek.
agızıl-, mut. agız-dan.
agızış-, mut. agız-dan.
agiles, r. iyi çelik; agiles orok: sağlam ve keskin orak.
agitator, r. propagandacı.
agitatsiya, r. propaganda.
agressiya, r. tecavüz, agression.
agressor, r. mütecaviz.
agrotexnika, r. ziraat tekniği.
agzam, a. dn. en ulu, azam (allah sıfatı) .
ak I, 1. beyaz: ak caan bk. caan I; ak eyek bk. eyek I; ak üy bk. üy I; aktı köktü aytıp: hem doğrulukla, hem eğrilikle; ak söök bk. söök I; ak bata bk. bata 3; 2. temiz, namuslu; ak emgek: namusluca emek; köönü ak: hiylesiz, kalbi temiz, namuslu; ak kızmat: namusluca, hulusla yapılan hizmet; ak malım: kendimin, namusluca kazandığım hayvanlar; ak sır bk. sır II; ak col bk. col 1; 3. masum, suçsuz; iş agına ketti: iş beraete doğru gitti; aktı – karası açılar: hakikat aydınlanır; kimin haklı, kimin haksız olduğu anlaşılır; 4. süt, süt mahsülleri; ak çaç- : süt serpmek (yılan gördüklerinde Kırgızlar böyle yapardı) ; enemdi açka sen koydunğ: kışta kızılın berbedinğ, cayda agın berbedinğ folk. : annemi açlıktan sen öldürdün, kıs-şın et vermedin, yazın süt vermedin; ak calgasın bkç calga 4; 5. yumurta akı; 6. aktar, sis : aklar (<> demek olan <> ın karşıtı: M.) .
ak II, a. 1. hakikat, hakiki, haklı (suçsuz) ; ak ur- :<