A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə4/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   90

alkın- , nefes tutulmak, ateşlenmek, kızmak ileri atılmak, saldırmak, gayretle hücum etmek, taşkınlık etmek, ileir hareket etmek için özenmek; at alkındı: at ileriye atıldı; nar töönü örgö tartsa- alkınar ats. eğer deveyi yokuşa doğru çekersen, o, bütün kuvvetiyle ilerler.

alkınt- , et. alkında- dan; altınğdı alkıntpa: atını ateşlendirme, ona gemi azıya almıya müsaade etme.
alkınuu, işs. alkın- dan.

alkış, 1. hayırdua; 2. selâmlama, hamdü sena, şükran; alkış al- : teşekküre, hamdü senaya mazhar olmak; alkış kat: taktirname, şerefhattı; kızuu alkış : şiddetli alkşılama.

alkışta- , taktis etmek.

alkagol, r. alkol.

alla, (yalnız eski mekteplerde okuyanların lisanında) = alda I.

alma, elma;alma cıgaçı : elma ağacı, alma baş (destanda) : tüfek ismi.

almaç,

almaç, yahut almaç- telmeç: asılı duran yahut her tarafa çıkık bir halde;almaç örgöç atandar: sarkık hörgüçlü develer.

almak, almak salmak bk. salmak I.

almaluu, elması, elma ağacı bol olan;almaluu cer: elması, elma ağacı mebzul olan yer.

alman I = algır;alman bürgüt közdöngön: avcı kartal gözlü.

alman II, vergi, haraç.

almanax, r. almanak.

almas, f. elmas; almas kılıç: âlâ çelikten yapılan kılıç.

almaş I, nöbet, münavebe.

almaş- II, nöbetleşmek, değişmek, başka bir şekle girmek.

almaşıl- , değiştirilmiş olmak, birinin yerine başkası koyulabilmek.

almaşıluu, işs. almaşıl- dan.

almaşın- , değişmek, başka şekle girmek.

almaştır- , değiştirmek, başka şekle sokmak; gizlice değiştirmek; birinin yerine başkasını koymak.

almaştıruu, işs. almaş- II, den; partiya dokumentterin almaştıruu: parti vesikalarını dğeiştirme; almaştıruuga mümkün bolbogon: değiştirilmez.

almaşuu, trampa, mübadele.

almurut, f. armut.

aloo, f. alev.

aloolon- , 1. alevlenmek, alevlenerek yanmak; beti aloolonup kızarıp çıktı: yüzü yandı; 2. buram buram fışkırmak (diyelim, şiddetli alev hakkında).

aloolont- , et. aloolon- dan; aloolontup attarın folk. : atlarını kızdırarak.

alp I, aşırı uzun ve iri boylu mefhûm insan cinsi (geant); bahadır, kahraman; ilgerkinin alpı köp, alpınan kalpı köp ats. : eski zamanlarda alplar çok olmuş, ancak kalpları (sahteleri) daha fazla olmuş; alp kara kuş bk. kuş I.

alp II, alp dedire sugundu folk. : hırsla yuttu.

alpar = alıp bar (bk. al IV)

alpeşte- , birisiyle fazla meçgul olma, bir çocukla uğraşır gibi uğraşmak.

alpeyle- , yaranmak için uğraşmak; anı alpeyleyt: onun önünde yaltaklanıyor.

alpeyleş- , müş. alpeyle- den; anı urmattaşat, alpeyleşet: onu sayıyorlar, onun karşısında yaltaklanıyorlar.

alpıldat- = apıldat.

alpuruş- = alpalış; bala menen alpuruştum: çocukla uğraştım.

alsıra- , takatten düşmek.

alsırat- , takatten düşürmek

alsıratuu, işs. alsırat- tan.

alsıroo, işs. alsıra- dan.

alsız, halsiz, gevşek, kuvvetsiz.

alsızdan, halsizlenmek, kuvvetten düşmek.

alsızdık, zaiflik, kudretsizlik, kuvvetsizlik.

altadar = altı atar (bk. altı)

altay, bir nevi tilki.

altayla- , “altay!diye haykırmak (cidale davet haykırması)

altek, altek- teltek- bas- : gevşek, korka korka basmak.

altı, altı atar: altı atımlı.

altıgana, sarı akasya (çalı).

altılık, (oyun kağıdında) altılık.

altımış, altmış.

altımışınçı, altıncı.

altın, altın, altından olan.

altınçı, altıncı.

altında- , altınlamak, altın sürmek, altınla işlemek.

altındat- , et. altında- dan.

altındattır- , et. altındat-tan.

altınduu, altınla süslenmiş, işlenmiş, altın sürülmüş.

altoo, altı, altı tane.

altündö, bk. tün I.

aluu, 1. alma, kabul etme, tesellüm; 2. satınalma, mat. tarh (çıkarma).

aluuçu, 1. tesellüm edici; 2. satın alıcı (müşteri).

aluuçuluk, satıp aluuçuluk bk. şık.

alximiya, r. ilmi simya (alchimie).

amal, a. 1. amel faaliyet, hareket; esep amalı mat. amelî hesap; tört amal: mat. : dört amel (ameli erba) ; teskeri amal mat. : makûs amel; 2. vaziyetten çıkmak çaresi, hiyle, kolayını buluş; amalı köp: kurnaz, hiylekâr, çevik, çareler bulan, çıkar yolunu bulan; amal cok: çare yok, çıkar yol yok, imkânsız; amalım caman tügöndü: ben gayet müşkül, içinden içinden çıkılmaz vaziyetteyim;amalın tababız: çaresini buluruz; emi amalım ne bolot: ben şimdi ne yaparım? , bu vaziyetten nasıl çıkmalı, şimdi bana çıkar yol nerede? ; amal barbı? : yapılacak bir şey yok, bu vaziyette ne yapılabilir?

amalda- , bir kolayını bulmak, hiyleye başvurmak, işin içinden sıyrılmak; vaziyetten bir çıkar yol bulmak; amaldap al- : herhangi bir nesneyi almak için hiyleye başvurmak; amaldap karmadı: ustalıkla yakaldı.

amalduu, çevik, işin içinden sıyrılmasını bilen, çıkar yolunu bulan.

amalkeç, a- f. = amalköy.

amalköy, a- f. hiylebaz, kurnaz, el çabukluğiyle iş gören.

amalsız, 1. müşkül vaziyete konuşmuş olan; 2. zaruret ilcasiyle (bu mânâ ile daha fazla amalsızdan şekli kullanılır)

amalsızdık, içinden çıkılmaz durum, müşkül durum.

aman, a. mesut, tam eksiksiz; aman alıp kal- : mütezarrır olmadan kalmak; aman bol! : sağ ol! amansınğ bı? : 1) sağ mısın? ; zararsız mısın? ; 2) merhaba! ; aman aldınğbı? : herhangi bir şeyi bütün ve zararsız olarak aldın mı?

amanat, a. 1. muhafaza edilmek üzere verilen şey; rehin; amanat kassası: tasarruf sandığı; 2) (bilhassa folklorda) sık sık “can” ın sıfatı olarak kullanılmaktadır: amanat canga ölüm ak ats. : emanet cana ölüm muhakkatır.

amançılık, saadet, bütünlük.

amandaş- , karşılıklıca sağlık, esenlik sormak, selâmlaşmak.

amandaştır- , et. amandaş-tan.

amandaştıruu, işs. amandaştır-dan.

amandaşuu, işs. amandaş- tan.

amandık, 1. = amançılık; 2. selâmlama; amandık aytsa, şügür cok folk : “merhaba” dedi, cevap yok.

amaz= namaz.

ambal, çin. amaban (Çin Türkistanında kaza âmiri).

ambulatoriya, r. revir.

amır, a. emir, buyruk; amır tut- : emri yerine getirmek, emire, talebe boyun eğmek.

amırken, r. 1. amerikalı, amerikaya mensup; 2. amerika tohumundan yetişen pamuk; 3. cilâlı deri; amırken ötük: cilalı çizme.

amız = namıs.

amızdan = namıstan.

amızköy = namısköy.

amızköylük = namısköylük.

amirken = amırken.

amma = amme.

amme, f. hepsi, hep, heme.

amortizatsiya, r. bir borcun itfa edilmesi, amortissement.

an. bk. al II.

anaçı, 1. ebe, kabile; anaçı kir- : ebelik mesleğine girmek; ebelik etmek; açki özü tuuy albay atıp, kovgo anaçı kiriptir ats. : keçi kendisi doğuramamışken, koyuna ebelik etmiye gitmiş. 2.= eneçi.

analiz, r. tahlil, analyse.

anan, ondan sonra, sonra, ötekinden sonra; anan emine kılu kerek? : sonra ne yapmak lâzım? ; anançı? : öyle değil mi? , öyle değilse, başkaca nasıl olur?

anar, f. nar (bitki ve meyva.)

anarxist, r. anarşist.

anarxiya, r. anarşi.

anarxisizm, r. anarşizim.

ancı, eki ancı: iki ihtimalli, şüpheli; könğülüm eki ancı bolup turat: müterreddidim; el eki ancı bolup uruş boldu: halk ikiye ayrıldı dövüş vukua geldi.

ancır, f. incir.

ança, o kadar, işte bu kadar, oldukça çok; ança emes : pek okadar (çok, büyük, iyi ve s.) değil; ançamınça: biraz; ança bolboy = anğgıça bolboy (bk. anğgıça).

anşalık, o kadar, o derece; ançalık emes: pek o kadar değil; ançalık biyik emes: pek o kadar yüksek değil; işteri ançalık cakşı emes: işleri o kadar iyi değil.

ançeyin, şöyle böyle; düpedüz; ançeyin keldim: böyle geldim (muayyen bir maksadım yoktur).

anda, orada; o zaman; anda- mında: şurada burada; anda- sanda: arada sırada, nzaman zaman, nâdiren: anda- sanda kele koyot: arasıra geliyor.

andaala- , muhteklif cihetlere dağılmak, darma dağınık olmak; andaalap çaap ketti (atlılar) : dağılıp gittiler; andaalap kar tüşüp turat: kar sepeliyor.

andagı, oradaki.

andakı = andagı.

andan, 1. ondan, şundan, oradan; 2.ondan dolayı, sonra, ondan sonra.

anday, o gibi, bu gibi, böyle, öyle; anday bolso: öyle ise, o halde; anday (yahut alay) bolsun! haydi öyle olsun! (iyilik dileyene cevap) ; andaymınday degiçe folk. : kaşla göz arası, çabucak.

andayeki, işte eğer.., işte bakalım; menin sözümö könböyt, andayeki atası kelsinçi; künböğönün köröyün: benim sözümü dinlemiyor, bakalım babası gelsin de onun sözünü dinlemediğini görelim.

andelek, f. çabuk yetişen bir çeşit kavun (Orta asyada yaşıyan Rusların dilinde) ; engelek, angeleyka, handaliak, xandaliaçka.

andıktan, onun için, o sebepten, şunun tesiriyle.

andızda- , (at üstünde) alabildiğine koşmak; andızdap çaap cüröt: dolu dizgin gidiyor.

andızdat- , et. andızda- dan.

anet- , (anı et; telâffuzda “t” incedir) : öyle hareket etmek, öyle yapmak; anetip (antip) ; öyle, o suretle; anetkende (antkende) : eğer öyle hareket edilirse, o taktirde; anetsenğ (antsenğ) : eğer öyle hareket edersen; anetkeni (antkeni) : bu ise onun için; antpese = aytpasa.

anetil- , mut. anet- ten; anetilgen tagtırga: o taktirde.

anetiş- , (söylenişte : antiş) müş. anet- ten; nege antişet? : onlar nereden öyle hareket ediyorlar? neden öyle yapıyorlar?

anğ I ,çukur, sel yeri, selin açtığı yol.

anğ II, yabani hayvan, şikâr; anğuulap çıktım: avlanmaya çıktım.

anğ III, fikir, şuur;sayası anğ: siyasî şuur, siyasî gelişim.

anğ IV, tanğ II nn teki, anğ- tanğ.

anğçı, avcı.

anğçılık, avcılık.

anğda- , anlama, künhüne varmak.

anğdat- , et. anğda- dan.

anğdı- ,beklemek, tarassut etmek.

anğdış- , müş. anğdı- dan.

anğdoo, işs. anğda- dan; aytkan sözdü anğdoo kerek: söylenen sözü anlamak gerek.

anğdooston, ansızın, beklenmeksizin, birdenbire.

anğdoosunan = anğdooston.

anğduu I, şikârı bol olan.

anğduu II, şuurlu, kavrayışlı, söz anlar.

anğduu III, izinden yürümek, gözetlemek, takibetmek.

anğduu IV, çukurluk.

anğduuçu, izin üzerinde yürüyen, gözetliyen, bekliyen, pusuda duran, takibeden, daima kovalıyan.

anğgek, kazılmış çukur, selin kazdığı yol, suyun eştiği kıyı.

anğgeme, 1. musahabe, hikâye, yeni haberler; kalada emine anğgeöe bar? : şehirde ne gibi haberler var? , şehirde ne giib lâkırdılar var? ; 2. geçmiş zamanlar (olup bitenler) hakkında anlatma; azırkı kepti taştaşıp, anğgemeni baştaşıp folk. : bugünküler hakkında lâkırdıyı bırakarak, geçmişler hakkında konuşmıya başladılar.

anğgemeçi, anğgemeçil, neşeli, eğlenceli hikâyeler anlatmayı seven.

anğgemele- , hikâye söylemek, anlatmak.

anğgemeleş- , öteden beriden konuşmak, lâf atmak.

anğgemeleştir- , et. anğgemeleş- ten.

anğgemeleşüü, sohbet etme (bir vetire olmak üzere).

anğgemelüü, anğgemelüü kişi: istifadeli, neşeli sohbettaş.

anğgezer = enğgezer.

anğgıça, ona kadar, o sırada, o esnada; bolbodu yahut anğgıça bolboy: bu da olmadı, dada on akadar, daha bu vukua gelmemişken... men küngönümdü aytıp bereyin dedi “gu-gu” degen dabış çıktı: gördüklerini anlatmak istiyordu, derken çınlayan bir ses işitildi.

anğgır, : anğgır- tunğgur: eğri büğrü.

anğgıra- , 1. anırmak (eşek hakkında) ; nâhoş sesler çıkarmak; 2. hayvan, ağzını geniş açmak, açık kalmak; 3. gayri meskûn olmak.

anğılda- , 1. ulumak, bağırıp çağırmak; anğıldap ıyladı: ağzını geniş açarak, yüksek sesle ağladı; anğıldap ırda- : yüksek sesle ve nâhoş bir surette şarkı söylemek; anğıldap eşikten şamal kirdi: kapıdan rüzgâr şiddetle girdi: 2. açık konuşan, içi dışı bir5 olan.

anğıldaak, geveze, boşboğaz.

anğıldat- , et. anğılda- dan; anğıldatpay ününğ bas: sus! yırtınma!

anğır I, Rusçası”atayka” : Beyazdeniz ve Kamcatka ördeği, anas tadorna.

anğır- II , tereddüt ve kararsızlık içinde kalmak, şaşalamak, apışıp kalmak; anğırıp karap kaldı: hazin ve şaşkın bir halde bakıyor; anğıra çaap ketti: (atlı) cin çarpmış adam gibi dört nala koşturup gitti (maksat ve istikamet gözetmeksizin).

anğırakay, büyük bir yarık manzarası arzeden, büyük boş saha (diyelim gayet geniş dağ geçidi)

anğıranğda- , 1. kendisinin hareketlerinde, burun delikleri geniş olan kimseye benzemek, benzetilmek; 2. kudurmuşçasına, söverek atılmak.

anğıray- , ardına kadar açılmak, açık kalmak; eşik anğırayıp açılıp turat: kapı ardına kadar açık durıyor; 2. ağzını açarak bakınıp durmak, aptalca ve şaşkınca bir çehre arzetmek; anğırayıp tanğ kaldı: şaşmaktan ağzı açık kaldı.

anğırayt- , et. anğıray- dan; ooz anğırayt- : ağzını geniş açmak.

anğrıt I, tahkik olunmamış şayialar, lâkırdılar, deikodular.

anğırt- II, et. anğır II den.

anğız I, tarla, sürülmekte olan toprak; kısır anğız: sürülmemiş tarla, kıraç.

anğız II, gönül okşayıcı şayialar; anğız kıl- : meraklanmak, meraktan çatlatmak; atka minip celgemin, anğız kılıp kelgemin folk. : ata binerek, yeleidirerk gittim, meraktan çatlayarak buraya geldim.

anğgi, 1. (ögürü olmıyan) sık sık yüksek sesle kişneyen (aygır) ; 2. mec. (hafifmeşrep olan kadın hakkında).

anğgil = anğkildek.

anğka = suusa.

anğkay- I, birteviye, baştanbaşa.

anğkay- II, geniş açılmak, açık kalmak.

anğkayt- , et. anğkay II den.

anğkı- , çıkmak, yayılmak (koku hakkında).

anğkılda- , inlemek (köpek hakkında) ; anğkıldabay tim otur: rahat otur, inleme; it anğkıldap üröt: köpek inleyerek havlıyor.

anğkıldoo, işs. anğkılda- dan.

anğkıt- , çıkarmak, yaymak (koku hakkında).

anğkıy- , insanlardan boş kalmak, tenhalaşmak.

anğkildek, bir çocuk oyununun adıdır.

anğkişte- , hırslanmak, sinirli sinirli konuşmak.

anğkoo, safdil, saf, aptalca, basit, safderûn; ak koydon anğkoo, boz koydon momun ats. : sudan daha yavaş, ottan daha alçak (harfiyen: beyaz koyundan daha saf, boz koyundan daha yavaş, sâkin)

anğkoolon- , yalandan saf gibi görünmek.

anğkooluk, aptalımsılık.

anğkoosu- , yalandan saf görünmek, anlamazlıktan gelmek.

anğkoosun- , (mana itibariyle) = anğkoosu.

anğkuş, (dağ sıçanının) acı acı bağırması.

anğkuşta- , 1. acı acı bağırmak (dağ sıçanı hakkında) ; 2. mec. : boşu boşuna gevezelik etmek.

anğrakay = anğırakay.

anğray = anğıray.

anğsa- , 1. susaman, susamaktan bitap düşmek; 2. mec. can atmak (şiddetle arzu etmek).

anğsız, şuursuz, inkişaf etmemiş, cahil.

anğsızdık, gelişim eksikliği (akıl cihetinden) ; şuursuzluk; cehalet.

anğşay- , 1. (ihtiyarlıktan) dişsiz kalmak; tişi tüşüp anğşayıp kempir bolup kalıptır: dişleri dökülerek, bir dişsiz kocakarıya dönmüştür. 2. (aralıktan) kemik kesilmek.

anğtar- , 1. tersine çevirmek, 2. birisinin üzerini veya evini araştırmak

anğtara, tersine, içini dışına getirerk; tonun anğtara kiygender yahut tonun anğtarasınan kiygender: 1) kürkü tersine çevirenler; 2) mec. : içtimaî menşelerini saklıyanlar, tufeylîler.

anğtarıl- , tersine çevrilmiş olmak.

anğtaruu, tersine çevirme

anı, bk. al II.

anık, aşikâr, şüphesiz, hakikî, mevsuk; anık kabar: mevsuk haber; anık boldu: tevazzuh etti, aydınlandı, muhakkak surette bilindi; anık müçö: hakikî aza.

anıkı, onun, ona ait olan.

anıkta- , noktası noktasına aydınlatmak, tesbitetmek; anıktap ayt- : tam ve muayyen olarak söylemek; bararınğdı anıkta: gidecek misin, gitmeyecek misin, doğru olarak söyle.

anıktal- , muhakka olarak bilinmek, sabit olmak, tavazzuh etmek.

anıktat- , et. anıkta- dan.

anıktoo, tam olarak aydınlatma, tesbitetme, tereddüde mahal bırakmama.

anın, bk. al II .

anıy = aniy

aniy, 1. niçin? ; 2. çoc. istemiyorum, istemez.

anket = anketa.

anketa, r. anket; anketa kagazı: anket yaprağı; anketa toltur- : anket yaprapını doldurmak; ankete tolturt- : anket kağıdını doldurmak.

anneksiya, r. ilhak, annexion.

ansayın, bk. sayın I.

ansız, bk. al II.

ant I, es. yemin, ant; ant iç- : yemin etmek, ant içmek, tahlif ettirilmek; ant içir- : tahlif etmek, yemin ettirmek; antka cet- : andını tutmak; ant şert: yemin; ant içerek söz verme; ant urgan yahut anturgan: mel’un.

ant- II bk. anet.

antogonizm, r. tezat, antgonisme.

antala- , 1. başkalarının omuzları üzerinden bakarak, arkadan sıkıştırmak, kalabalığın üzerinden bakarak ileriye sokulmak; 2. mec. : şiddetle arzu etmek.

antalanğda = antanğda.

antanğda- , telâş etmek, apışmak.

antenna, r. anten.

antisemit, r. yahudi aleyhdarı.

antisemitizm, r. yahudi aleyhdarlığı.

antiş- bk. anetiş.

antkeni, bk. anet.

antkor, k- f. 1. ant bozan, yalancı, iftiracı; 2. yalan (sahte) , münafık; antkor söz: sövüş (sövme) , bühtan; antkor külkü : yalancı (ca’lî) gülüş.

antkorsu- , bilmezlikten gelmek, yalandan hayret izhar eylemek.

antkorsun- , (mânâ itibariyle) = antkorsu- ; antkorsunup küldü: yalandan güldü.

antkoru, yalandan; antkoru küldü: yalandan gülmiye başladı.

antpese = aytpasa.

anttaş- , antlaşmak; anttaşıp dos bol- : antlaşarak dost olmak.

anttaştır- , et. anttaş- tan.

anttaşuu, işs. anttaş- tan.

anttuu, antlı, yeminli; unutpas anttuu coldoşum folk: unutulmaz sadık arkadaşım.

anturgan, bk. ant. I.

ap I, “a” ile başlıyan kelimelerin önüne takviye etmek için konulur; ap- açık : bütün açık, tamamiyle vazıh; başka örnekler için appak, apakay sözlerine bk.

ap II, 1. hav! (köpek hakkında; 2. vay, seni! (korkutma enterjeksiyonu).

apa, büyük hemşire, anne; ayıl- apa: avul (obalar yığınağı) ; avul ahalisi; ayıl- apa bolunğar: aranızda dostça, barış içinde yaşayın! ; ayılapanğarda: siizn avluda; ayıl- apabız menen: avuldaşlarımızla birlikte.

apak = appak.

apakay, 1. beyaz, apak: ap- apakay: bembeyaz; 2. çoc. : güzel, iyi.

apala- , “apa” diye çağırmak (yaşça büyük kadını) ; “anne” diye seslenmek.

apaloo, işs. apala- dan.

apan, apan- tapan : kaba saba; aran- tapan; caman çapan, iyri komuz, çolpon cıldız (bilmece) : kaba saba, kötü, palto, eğri komuz (kopuz), zühre yıldızı (töö deve)

apapta- , es. (sahte tabipler usuliyle) boğazdaki şişi tedavi etmek(ocağın ayağı yanındaki kül alınır ve tazarru sözleri okunarak, boğaza koyulur)

apar, bk. al IV, 1.

aparat = apparat.

apartunizm = opportunizm

apas = apaz.



apat, a. afet; tabiatın getirdiği felâket; apat aydagır! : sığır hayvanları için ilenç sözü.

apaz, a. nefes; caman apaz ayt- : muvaffakiyetsizlik tahmin etmek, fena iş hakkında kehanette bulunmak, muvaffakiyetsizliği önceden haber vermek; mec. : karga ötmek.

apazıtsiya = oppozitsiya.

apçil, kömür maşası.

apende, rum. saf, aptalımsı.

apendi = apende.

apı, a. lûtuf, merhamet, afiv.

apıkele- , 1. (büyük hemşireye) “ablacık” demek; 2. okşanmak ister gibi hareketlerde bulunmak (insanlar hakkında).

apıl, apıl- tapıl: acelelikle, telâşla.

apıldaş- , acele etmek, telâş etmek,

apıldat- , acele ve hırsla yemek, apıldatıp aşadı: acele tıkanarak yedi.

apınğ, apınğ- upunğ kılıp ketti: (sahte tabip) şöyle böyle tedavi etti.

apıranğda- , övünmek, farfaralık etmek.

apırık, mübalâğa, farfaralık.

apırt- , mübalâğa etmek, yalan söylemek; apırtıp ayttı yahut apırtıp süylödü: mübalâğa etti, olmadık şeyler söyledi.

apıt, teessüf, pişmanlık; apıtta kalba: sakın pişman oolmıyasın; apıtka ket- : beyhude yere mahvolmak, hebaya gitmek.

apirativtüü = operativdüü.

apiril, kon = aprel.

apişe, kon. = afişa.

apiy, vay, vah vah, ne oluyoruz!

apiyim, afyon.

apiyimçi, afyon tiryakisi.

apkaarı- , şaşırmak, apışıp kalmak; apkaarıp söz aytalbay kaldı: şaşırdı ve tek bir kelime söylüyemedi.

apkıt, ayakkabının huşağacı kabuğundan yapılan ökçe kısmı.

apkiç, f. su taşırken omuzlara konan eğri sırık.

appak, (ap+ak) büsbütün ak, bembeyaz.

apparat, r. cihaz, appareil.

aprel, r. Nisan.

aps = apsi.

apsala, a. ruhî hâlet; apsalası bas- : cesareti kırıldı; surat astı; apsala söz: boş söz, lâfü güzag; apsala sözünğdü koy: boş sözlerini bırak; apsalaga çappa: her saçma sapan sözlere inanma.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin