A I, taacüp haykırması; taaccüp veya memnuniyetsizlik edasiyle sual; 3


alam I, acele, iveklik; alam saat: dakikasında, göz kırpmaya yetişmeksizin; aş içken- alam saat ats



Yüklə 6,96 Mb.
səhifə3/90
tarix29.10.2017
ölçüsü6,96 Mb.
#19558
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   90

alam I, acele, iveklik; alam saat: dakikasında, göz kırpmaya yetişmeksizin; aş içken- alam saat ats. : yemek yemek ehemmiyetsiz iştir (bunu çpk çabuk yapmak mümkündür); alam ur- 1) acale etmek, bir işi acele yapmak; 2) atılmak, ileri yürümek.

alam II, a. incitme, kızdırma; alam kıl- :

incinmeyi mucibolmak, kızmaya sebebiyet vermek.



alaman, 1. intizamsız saldırış, akın; alaman koy- (dağınık bir halde, teşkilatsız bir tarzda) hücuma geçmek; 2. kalabalık (halk yığını); calpı alaman: yığın halinde; 3. baş alaman (yahut düpedüz alaman) : inhilal, intizamsızlık, kargaşalık (chaos), anarşi; baş alaman bol- : şaşalamak

alamançılık = alamandık; baş alamançılık: içinden çıkılamayacak bir durum, anarşi.

alamanda-, toplu halde harekete geçmek.

alamandat-, intizamsızlık yaratmak; alamandatıp süylö- : karmakarışık söylemek.

alamandık, baş alamandık karmakarışıklık, içinden çıkılmaz durum, anarşi.

alamandoo, işs. alamanda-dan.

alamay, (ala+may) bir parça <> (yağ) karışık; alamay tuuralgan et: yağ karıştırarak doğranmış et; beye alamay çıgıp kaldı: (kesilmiş) kısrak pek okadar semiz çıkmadı.

alamık, alaca, tek renkli olmayan, beyaz benekleri bulunan; alamık et: seyrek ve ince yağ tabakacığı ile örtülmüş olan et; alamık kar (yerin ancak şurasını burasını örten kar) .

alanğ = alagdı; alanğ köz: büyük gözlü.

alanğda-, bakınmak, korkarak, gözlerini geniş açmak.

alanğdat-, et. alanğda-dan.

alanğgir= alenğgir.

alanğdoo, işs. alanğda-dan.

alanğgasar, çabuk intikal edemeyen, aptalımsı; hafif.

alanğgasarlık, çabuk intikal edememezlik, hiffet.

alap I, ufak doğranmış kuru ot, arpa ve kepek halitası (hayvan yemi) .

alap II, 1. alap-şalap: tam bolluk durumu; alap-şalap toytuk: adamakıllı doyduk; 2. alap-çelep bolup turam: nedense, içimde bir sıkıntı var.

alapay, alapayın tappay kaldı : şaştı, şaşaladı.

alapta-, 1. sahillerinden taşarcasına yükselmek (taşan ırmak hakkında) ; 2. mec. kibirlenmek.

alarman, alacak olan kimse, tesellüm eden; alarmanga altoo az; berermenge beşöö köp ats. : alana altıda az, verene beşte çok.

alas, 1. ardıç dumanıyla tütsüleme (sahte tabiplerin tedavi usullerinden); alas-alas balaketten kalas (dua ve tazarru) : alas-alas- felaketten halas (kurtuluş) ; 2. alas ur- : kudurmak (tehevvüre gelmek), taşkınlık etmek.

alasa I, alçak; alasa boyu: kısa boylu.

alasa II, 1. (birisinden) alacak; sizden akça alasa bolsom: eğer sizden para alacağım olursa, eğer ben sizin alacaklınız olursam; 2. alasa car: alınacak (mukadder) yar (sevgili kadın); alasa carınğ men emes folk. : senin alacağın kadın ben değilim, benim varacağım adam da sen değilsin.

alasaçı, alasaluu: alacaklı.

alaskı= alaksı.

alaskıt- = alaksıt; sen meni alaskıtpa, columan kaltırba: beni lafa tutma, yolumdan alıkoyma; balasın alaskıtat: çocoğunu avutuyor, meşgul ediyor.

alasta-, 1. ardıç dumanıyla tütsülemek (sahte tabiplerin tedavi usullerinden) suu menen alasta- : (hastanın başını) buharla ıslatmak; 2. koğup çıkarmak.

alastan-, müt. alasta-dan

alastat- müt. alasta-dan.

alastoo, 1. ardıç dumanıyla tütsüleme (sahte tabiplerin tedavi usullerinden) 2. kovup çıkarma, uzaklaştırma.

alaş, 1, tar. Kazakların cidale davet haykırışı; 2. (Rad) : başka kabileden, başka mahalden, yabancı; 3. alaş ordo ist. Kazak aksi inkilap teşkilatı.

alaşa, güzel, sevimli; alaşa kelin, suluu kız folk. : güzel gelin, sevimlikız.

alaşta-, 1. <> diye bağırmak (bk.) alaş, cidale davet haykıruşı olarak; 2. (Rad.) ecnebi gibi hareket etmek, yabancı, ecnebi olmak.

alatkak, dev nevinden bir varlığın adıdır.

alay I, dülöy sözünün teki: alay dülöy.

alay II= anday.

alay- III, 1. korka korka bakınmak; közü korkkon töödöy alaydı: gözleri korkmuş deve gözü gibi yerinde duramıyordu; 2. feri kaçmak, cansızlaşmak (gözler hakkında) .

alayt-, et. alay III den; köz alayt- : gözlerini geniş açmak, çehresinde korku alametleri göstermek.

alayuu, işs. alay III ten.

alba, a. helva.

alban, a. renk nevi, çeşit (arapça elvandan: M.) ; alban yahut alban-alban: rengarenk, mütenevvi; eçen alban door bolgon: türlü zamanlar oluşmuştur; alban-alban külük bar, alına karay cügüröt ats. türlü türlü yürük at vardır, ki her biri yapabildiği kadar koşar; alban-türdüü: muhtelif, her neviden.

albar, albardan tayıgan: hırpalanmış.

albars, 1. bulat: iyi çelik; bulat kılıç; 2. deri hastalıklarını tedavi etmek için kullanılan bir zehirin adıdır.

albarstı mit. dev nevinden kadın varlık (güya geceleri, çocuk doğuran kadına zara ika ediyor ve onun boğazını sıkıyormuş) .

albay-, sarkmak (mesela kalın dudak hakkında) .

albayt-, et. albay-dan

albette, a. elbette, şüphesiz.

albettüü=alibettüü.

albın, tedavi ederken tazarru. (bk.) tütök.

albır-, nur saçmak, parlamak, alevlenmek, tutuşmak, kızarmak (yüz hakkında) , heyecana gelmek; ot albırıp küyüp atat: ateş alevleniyor; albırgan bet: parlak, pembe yüz.

albıra-, sallanmak (paralanmış giyim hakkında) ; etek cenği albırayt: (paralanmış elbisenin) eteği ve yenleri sallanıyor.

albırak, albıraktan-salbırak: sallanan, itreyen.

albırış-, müş. albır-dan; betteri albırışkan: yanakları aldır, yanakları kızarmıştır.

albırluu, pembe, al yanaklı.

albom, r. albüm.

albuut, çabuk kızan, sinirli, ateşin, mütehevvir, şataretli; albuut at: ayak patırtısını duyunca heyecana gelen at; albuut katın 1)çabuk alevlenen kadın; 2) ateşin, şataretli kadın; albuut cürök: ateşli kalp.

alcagay, büyük ağızlı.

alcakta=alcanğda.

alcanğda-, 1. durmadan söylemek, gevezelik etmek; 2. nazlanmak, hırçınlıketmek.

alcanğdat-, et. alcanğda-dan.

alcay I, f-a. dumım, hal (bk. cay I.)

alcay- II, büyük görünmek (delik hakkında) ; geniş açılmak (insan ve hayvan ağzı hakkında) .

alcı-, 1. yanılmak, yönelmekte hata etmek; 2. bunamak; alcıgan-karıgan abışka: kocamış, bunamış ihtiyar; 3. saçma sapan şeyler söylemek.

alcıt-, et. alcı-dan.

alçaak, til alçaak : söz dinleyen, uysal

alçakta- = alçanğda; at alçaktap basat: at güzel bir tavırla etrafına bakınarak sağlam adımalarla ilerliyor.

alçaktat- , et. alçakta- dan; attı alçaktatıp: atı canlı adımlarla yürüterek.

alçanğda- , 1. azamet taslamak; atınğ alçanğdap basat: atın azametlice yürüyor (adım atıyor); 2. kendisini serbest, sade tutmak, serbest görünmek; biröönün üyündö öz üyündöy alçanğdayt: yabancı evde, kendi evinde imiş gibi serbest davranıyor.

alçanğdat- , et. alçanğdat

alçanğdoo, 1. azamet taslama; 2. teklifsizlik gösterme, serbest davranma.

alçay- ,ürpermek, apışmak; alçayıp atka mindi: bacaklarını apışarak, ata bindi atan töödöy alçayıp: iğdiş deve gibi apışarak.

alçayış- , müş. alçay- dan.

alçayt- , et. alçay- dan.

alçaytuu, işs. alçayt- tan.

alçayuu, ürperme, apışma.

alçı, aşık kemiğinin ve taa denilen kısmın (bk. taa, 1) karşıtı olan yanıdır, ki (en ziyade kazandırıcı sayılmaktadır) ; alçı- taasın anğtardı: onların evsafını ve hususiyetlerini inceden inceye tetkik etti, kimin ne olduğunu ve ne işe yarıyacağını tamamiyle meydana çıkarıdı; işi bütün incelikleriyle anladı; alçı tüşpöy taa tüştü: işin kazançlı değil de, zararlı olduğu anlaşıldı; alçı- taasın cegen yahut alçı taasın kemirgen: kurnaz, sokulgan (oğlan hakkında)

alçılan- , 1. yakışıklı bir yürüyüşle yürümek, yakışıklı gözükmeye çalışmak; alçılangan cigit: yiğit tavırlı, yakışıklı delikanlı; 2. temeddüh etmek, övünmek.

alçılant- , et. alçılan- dan; attı alçılantıp bastırdı: atı yiğitçe yürüttü; tebeteyin alçılantıp kiyip: kalpağını yakışıklı bir tarzda giyerek.

alçılanuu, işs. alçılan- dan.

ald, yahut aldı (âdet olduğu üzere mülkiyet zamirleri ile kullanılır) , 1. ön; ön kısım; aldında: önünde; ona göre önde; aldı menen: her şeyden önce; birinçi attanıp, aldıga bastırdı : birinci olarak ata bindi ve başkalarından önde yürüdü; aldı- artın karabastan: etraflıca düşünmeden, ihtiyatsızca; aldınan öt- : (herhangi birisine) ihitiramkârane ricada bulunmak; sakalduulardın aldına öttü: ihtiyarlara ihtiramkârane bir rica ile müracaat etti; aldınan çıgıp keldi: karşısına çıktı; aldıda: önde; 2. öz aldınça: kendi başına müstakillen; öz aldınça kün köröt: kendi igeliğiyle yaşıyor, kendi rızkını kendisi kazanıyor; aldı aldınan buzulup folk. : kendiliklerinden çözülerek (inhilâl ederek); 3. en iyi; adamdın aldı: en iyi adam; 4. aldınğan keteyin, yahut aldınğa keteyin okş. ; sevgilim (harfiyen: senden önce gideyim, yani bensenden önce öleyim de, sen uzun yaşa); 5. aşağı; aşağı kısım; kilemdin aldında: kilimin altında; mıltıktın aldına aldı, tüfek ateşi altına aldı, ateş etmeye başladı; kol aldında: tabiiyette, itaat altında.

alda I, a. allah; ilah.

alda II, alda kanday: nasıl olduğu belli değil; bir..; alda kaydan 1)bilmem nereden; 2) uzaklardan; alda emne: bilmem ne; alda kim: bilmem kim; alda kança köp: çok fazla.

alda III, alda sen ayye! : vay, sen ne budalalık yaptın! ; vay ne fena yaptın!

alda IV, bk. al I

alda- V, aldatmak, dolandırmak.

aldaganday= alda kantay(bk. alda II)

aldagıç; aldatıcı.

aldakı, mevcut olan,şimdiki hal; aldakı emne? : bu ne? ; aldakı kolunğdaki emne? : ellerindeki nedir? aldakı türünğ menen kantip konokko barasınğ? : bu kıyafetle nasıl msafirliğe gidersin?

aldam; aldatış.

aldamçı, aldatıcı.

aldamçılık, aldatma, kafese koyma.

aldan I, önden.

aldan II, aldanmak, aldatılmış olmak.

aldant- , dalalete düşürmek, aldatmak.

aldar, aldatıcı (bk. kösöö).

aldarak, bir parça önde.

aldas, aldas ur = aldasta.

aldasta- , 1. kıvranmak (ağır hastalık esnasında ateşten); 2. şiddetli sıkıntı içinde bulunmak; cürök aldastap turat: kalp sıkıntıdan çarpıyor.

aldastat- , et. aldasta- dan.

aldastoo- , işs. aldasta-dan.

aldaş- , birbirini aldatmak, hep birlikte aldatmak.

aldat- , et. alda V den; saaaldattım: sana aldandım.

aldattuu, işs. aladat- tan.

aldayar, a- f. tar. hanın, hükümdarın, padişahın hürmet ifade eden ünvanı.

alde = alda II.

aldey- , ninli! (beşik sallarken söylenen ninnilerin sonuna ilâve edilen nakarat).

aldeyle- , ninni ninni!demek, ninni söylemek.

aldeylen- , kendisi için ninni söylemek, ninni söylenerek uyutulmak.

aldeylent- , et. aldeylen- den.

aldeyleş- , müş. aldeyle- den.

aldıkatkan, bk. kat IV

aldıkı = aldakı.

aldınğkı, 1. öndeki, önde bulunan, ileri gelen,; aldınğkı sınıptagı baldar: yukarı sınıf talabeleri; aldınğkı kişiler: ileri gelen adamlar; 2. alttaki.

aldır- , 1. almaya misaade etmek veya almayı emretmek; tedarik atmeye misaade etmek yahutemretmek; uşu kitepti taşkenden aldırdım: bu kitabı (ısmarlamam üzerine) bana Taşkent’ten tedarik ettiler; sır aldır- : sır öğrenmeye müsaade etmek;omuroodon aldırıp: göğsüne kadar girerk(hayvan hakkında); bet aldır- : bk. bet 5; 2. çaldırmak,eşyası çalınmış olmak;aldırgan enesinin koynun açat ats. : eşyası çalınan adam(çalınan eşyayı aramak üzere) annesinin koynunu karıştırır;atımdı aldırdım: atımı çaldırdım(daha bir örnek bk. kuu 1);oozunan aldırgan börüdöy yahut aldındağı aşınaldırgansıp: aptalca şaşlamış suratla (kendisini) yendirmek, yenilmiş olmak, dayanamayıp düşmek; küröştö aldırdım: güreşte yenilmiş oldum,beni yendiler;kolu-butun suukka aldırdı: ellerini ve ayakalrını dondurdu;möröy aldır- , bk. möröy 2)eç kimge aldırbayt: kimse karşısında alt olmuyor, kimseden çekinmiyor; aldırıp salbagay ele! : korkarım ki bir gaf yapmasın!; otoogo aldırgan egin: fena otlarla kaplanmış ekin; arakka aldır- : sarhoş olmak; arakka aldırgan kişi: votkadan sarhoş olan adam.

aldıra, 1. şaşalamak, apışmak; 2. kuvvetten düşmek, gevşetmek; bütünkön boyum aldırap kuyap: büsbütün kuvvetten düştüm.

aldıraş- , müş. aldıra- dan.

aldırat- , 1.şaşkınlığı mücibolmak; 2. takatten düşürmek, gevşetmek.

aldıratuu, işs. aldırat- tan.

aldırıl- , mut. aldır- dan, teveccüh etmek, yönelmek.

aldırış- , müş. aldır- dan.

aldıroo, 1. şaşkınlık hali; 2. dermansızlık durumu.

aldırt- , et. aldır- dan.

aldırtan, 1. önden; 2. aşağıdan, alttan; aldırtan karap koy- : göz ucuile (işvekârlıkla) bakmak; abıdan içtiküygüzöt aldırtan karap koygonunğ folk: senin işven insanın bütün içini yakıyor; 3. mec. gizlice, mahremane.

aldıruu, işs. aldır- dan.

aldoo, aldatma, aldatım.

aldooç = aldagıç.

aldooçu = aldagıç.

aldooçuluk, aldatma faaliyeti, aldatış.

alduu, 1. kevvetli muktedir, kudretli; 2. zengin, hali vakti yerinde olan; alduu kişi: zengin adam.

alek I, bir çeşit pamuklu, yolu kumaş.

alek II a. talâş, uğraşma, ıstırap, balanğ ıylap meni alek kıldı: çocuğun ağlayıpbeni fazla rahatsız etti; meni alek kılbaçı: beni üzmesene,arkim öz canı menen alek: herkes kendi hayatını korumakla meşguldür,alın bilbegen alek ats. halini bilmeyen (hesabını bilmeyen) adamzahmet çeker; alekdelek: acelelikle telâşla.

alek III = alik.

aleki, aleki saat: çabucak, dakkasında; aleki saatta barıp keldi: çabucak gidip geldi.

alekimasalam, bk. salam.

alekten- , uğraşmak, fazla meşgul olmak, sıkıntı çekmek.

alenğgir, 1. tahribat, yıkma, alenğgir sal- : yağma etmek; coloy bahadirin kılıcının adıdır; mütkiş kılıç; alenğgirdi asındı alenğgir kılıcını kuşandı.

aleşem, yarı yaş, yarı nemli; aleşem otun: yarı yaş odun; aleşem tezek: yarı yaş tezek.

aley I, r. hıyaban, alee.

aley II= apiy.

aleyet, aleyeti çok: yakışıksız, külüstür.

aleyetsiz = aleyeti çok (bk. salam)

aleyisalam, a. den. allah selamet versin (her hangi bir peygamberin adı anıldığı zaman ilâve edilen tabirdir)

aleykim a.müslümanca selâmlaşmanın bir kısmı(bk.salam)

alga, bk. ald.

algaçkı, birinci, baştaki, algaçkı natıyçalar: ilk neticeler.

algala- , ileri hareket etmek.

algansı- , k almış sanmak, almış imiş gibi gözükmek.

algı I, bk. bergi.

algı II, öndeki, baştaki; algı söz: önsöz, mukaddime.

algı III,bir yabanî, basleli bitkinin adıdır, algını çüçüt- : algıdan nişasta( yenir kısmını) kaynatmak.

algıç, alıcı; til algıç: söz dinleyen; canalgıç 1) mit. azrail; 2) mec. gaddar.

algılaş- , kapışmak, dövüşmek, vuruşmak.

algılık, almıya değer, çabandınğ algılıgı kalgan emes: çapanın tutar yeri kalmamış, büsbütün örselenmiş.

algılıktuu = algılık.

algır, iyi kapan, yakalıyan; algır kuş: iyi yakılayan(avlayan) kuş, algır taygan: iyi avcı köpek (av köpeği)

algıs = algısız.

algısız, sözgö algısız: konuşmak ve danışmak için çağrılmıyalikadı olmıyan kimse, bir colu kalpınğ bilinse, sözgö algısız bolorsunğ ats. : bir kere yalan söylersen artık musahabeye iştirak edemezsin.

algış = alkış

algoo, şu aşağıdaki yollarla karşılıklı yardımda bulunmak; 1) toprak sürmek için birbirine hayvan vermek; 2) birbirine kendisininemeğiyle yardımda bulunmak.

algooloş- , (ziraat işlerinde) birbirine yardım etmek.

algooloşuu, işs. algooloş- tan.

alık, (Rad) yükseklik, tepe.

alım, 1. haraç,mükellefiyet; alım al- : tar. haraca almak; alım sal- : haraca kesmek; 2. tokuz korkol oynarken kazanma (bk.korkol); 3. rüşvet;alım- berim sütü bar uy: ortaca süt veren inek; 4. mat. suret (kesrin sureti) ; pay.

alımça, alma (koşumça’nın karşıtı) buga alımça- koşumçalar cokpu? buna değişmeler, katmalar yok mu?

alımsak = alasa II; bir kişide ala turgan alımsagım bar: bir adamda alacağım var.

alımsın- , tatmin edilmek; it ayagın calamayınça alımsınbayt ats. : köpek kabını tamamiyle yalayıp bitirmeden tatmin edilmiş olmaz.

alımsınarlık, tatmin ederlik (kendisiyle tatmin edilebilecek olan şey).

alımsındır- , tatmin etmek.

alımsındırarlık, tatmin ederlik (tatmin edebilirlik) ; kılgan işteri alımsındırarlık emes: yaptığı işler tatmin ederlik değildir.

alımsındıruu, tatmin etme.

alımsınuu, tatmin edilmiş olma.

alın- , 1. alınmış, tesellüm edilmiş olmak;daarat alın- : folk. aptes almak (dinî ayin) ; 2. satınalınmak; 3. hoşa gitmek, itimat, sempati kazanmak; bat ele kişige alınıp ketet: çabucak itimat, sempati kazanıyor; koy kozusuna alındı: koyun (bir defa bıraktığı) kuzusunu yeniden kabul etti.

alıp = alip.

alıpkaçtı, bk. kaç.

alıpsatar, bk. sat.

alıs, kuzak, uzaklık; alıska ketti: uzağa gitti; alıstan keldim: uzaktan geldim; kün alıs: gün aşırı; kün alıs gel- : gün aşırı gelmek; başınan alıs attım: onun başı üzerinden ateş ettim (attım).

alısın, çayır biçildikten sonra yeniden biten ot.

alsında- , bitmek (çayır biçildikten sonra yeniden çıkan ot hakkında) ;çöp alsındadı: çayırda ot yeniden bitti.

alıskı, uzak, uzaktaki.

alısta- , uzaklaşma; yadırgamak; kün alıstap: gün aşırı (her gün değil) ; kün alıstap gazetakelip turat: gazeteler gün aşırı geliyor.

alıstat- , uzaklaştırmak, uzağa atmak.

alıstatuu, işs. alıstat- tan; uzaklaştırma.

alıstık, uzaklık; minğdegen kilometre alıstıkta turat: binlerce kilometre uzakta bulunuyor.

alış I, yana çıkarılan kanal, büyük ark.

alış II, alış, tesellüm;alış- beriş: alışveriş, karşılıklı mübadele.

alış- III, birbirinden almak; hep beraber almak, ot alış- : birbirnden ateş almak; mec. dost yaşamak; ot alışpasboldu (kadınlar hakkında) : aralarında bütün münasebetleri kestiler, kavgalıdırlar; es alış- : hep beraber dinlenmek; ün alış- : (hayvanlar hakkında) birbirinin boynuna başlarını koymak; kız alış es. : karşılıklıca evlenmek (biri ötekisinden, ötekisi berikisinden kız almak) ; karşılıklıca kız alabilmek derecesindeki akrabalık (kabileler, oymaklar mübessilleri arasında) ; şilekey alış bk. şilekey; 1. kapışmak; 3. dövüşmek (aygırlar hakkında).

alışman, alışman- berişmen 1) aralarında ticarî münasebetlerde bulunanlar, alışveriş edenler; 2) birbirine yardım edenler; 3)ahbaplar.

alıştır- , 1. birbirine tutşturmak; aygır alıştır- : aygırları birbirine kışkırtmak; 2. karıştırmak, yuğurmak, birbirine karıştırmak, katmak; değiştirmek, birini alıp ötekini koymak, çeşitlendirmek; et alıştır- : (haşlanmış ufak doğranmış) eti çevirerek karıştırmak; cegeninğdiköp körböym alıştırganda az bolbosom ats. : başı kıymetli değil, sonu övülmüş olsun (harfiyen: et doğradığın zamançok yiyorsun demiyorum, yalnız karıştırdığın zaman ve sunduğun zaman az çıkmasın.)

alıştıruu, işs. alıştır- dan.

alışuu, işs. alış- III ten; kız alışuu es. karâbet ve din bakımından) olan münasebetlerde karşılıklıca kız almıya müsait olan durum; bikir alışuu: fikir taatisi.

ali, a. henüz, daha, şimdicik; ali kelgen cok: henüz gelmedi; ali keldim: şimdicik geldim; alige yahut aligeçe;şimdiye kadar, henüz; alige cok: henüz yok; alige deyre yahut ali küngö: bu zamana kadar; ali da balso: hâlâ, o takdirde bile.

alibet, kudret, enerji (gayret).

alibettüü, kudretli, gayretli; alibettüü cigit: gayretli, muharip delikanlı.

alige, bk. ali.

alik, a. (müslümanlarda) selâmın cevabıdır; alik al- yahut salamga alik al- : selâma karşı cevap vermek.

aliment, r. (karıya ve çocuklara verilen) nafaka.

alip a. elif, alfa (arap alfabesinin birinci harfidir ve dikey küçük değnek şeklindedir; alipti tayak dep bilbegen: karacahil (harfiyen: elifin değnek şeklinde olduğunu bile bilmeyen).

alipbee, a. 1. alfabe; alipbee ireti: alfabe sırası; 2. alfabe kitabı.

alipbeelüü, alfabeye mensup; alipbeelüü kinege: alfabe kitapçığı.

alk, a. tabiat, seciye;alkı buzuk yahut alkı ketken: vicdansız, hayasız.

alka I, caka ve şalka sözlerini tekidir; alka- cakadan al- : mec. gırtlağa sarılmak.

alka II a. dn. 1. dervişlerin dinî âyin yaparken topalanarak pturmalarından varlığa gelen daire; 2. dervişlerin dinî âyini.

alka- III, takdis etmek, hayır dua etmek.

alkak, 1. çocuk beşiğinin her iki yanındaki kavisler; 2. çenber; 3. coğ. mıntaka; melüün alkak: mutedil mıntaka.

alkamdu, a. dn. hamd (allaha şükretmek).

alkı, şalkı sözünün tekidir; alkı- şalkı.

alkılda- , şiddetle, gayretle ileri atılmak, nbaşını sallıyarak ileri doğru saldırmak.

alkıldaş- , müş. alkılda- dan.

alkıldat- , ileri atılanı durdurmak; alkıldatıp ur- : kurtulmıyaçalışanı bir eliyle tutarak, öteki eliyle dövmek.

alkıldoo, işs. alkılda- dan.

alkım, a. 1. gırtlak (hulkum : M.) , boğaz; cegeni alkımınansıgılsın! (başlıca rüşvet almalar hakkında) : yediği boğazına tıkansın! ; aş içse, alkımınan kürünöt (dilber hakkında): yerken yemek gırtlağından görünüyor (teni o kadar nazik) ; 2. dağ eteği.

Yüklə 6,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   90




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin