alam I, acele, iveklik; alam saat: dakikasında, göz kırpmaya yetişmeksizin; aş içken- alam saat ats. : yemek yemek ehemmiyetsiz iştir (bunu çpk çabuk yapmak mümkündür); alam ur- 1) acale etmek, bir işi acele yapmak; 2) atılmak, ileri yürümek.
alam II, a. incitme, kızdırma; alam kıl- :
incinmeyi mucibolmak, kızmaya sebebiyet vermek.
alaman, 1. intizamsız saldırış, akın; alaman koy- (dağınık bir halde, teşkilatsız bir tarzda) hücuma geçmek; 2. kalabalık (halk yığını); calpı alaman: yığın halinde; 3. baş alaman (yahut düpedüz alaman) : inhilal, intizamsızlık, kargaşalık (chaos), anarşi; baş alaman bol- : şaşalamak
alamançılık = alamandık; baş alamançılık: içinden çıkılamayacak bir durum, anarşi.
alamandık, baş alamandık karmakarışıklık, içinden çıkılmaz durum, anarşi.
alamandoo, işs. alamanda-dan.
alamay, (ala+may) bir parça <> (yağ) karışık; alamay tuuralgan et: yağ karıştırarak doğranmış et; beye alamay çıgıp kaldı: (kesilmiş) kısrak pek okadar semiz çıkmadı.
alamık, alaca, tek renkli olmayan, beyaz benekleri bulunan; alamık et: seyrek ve ince yağ tabakacığı ile örtülmüş olan et; alamık kar (yerin ancak şurasını burasını örten kar) .
alanğ = alagdı; alanğ köz: büyük gözlü.
alanğda-, bakınmak, korkarak, gözlerini geniş açmak.
alarman, alacak olan kimse, tesellüm eden; alarmanga altoo az; berermenge beşöö köp ats. : alana altıda az, verene beşte çok.
alas, 1. ardıç dumanıyla tütsüleme (sahte tabiplerin tedavi usullerinden); alas-alas balaketten kalas (dua ve tazarru) : alas-alas- felaketten halas (kurtuluş) ; 2. alas ur- : kudurmak (tehevvüre gelmek), taşkınlık etmek.
alasa I, alçak; alasa boyu: kısa boylu.
alasa II, 1. (birisinden) alacak; sizden akça alasa bolsom: eğer sizden para alacağım olursa, eğer ben sizin alacaklınız olursam; 2. alasa car: alınacak (mukadder) yar (sevgili kadın); alasa carınğ men emes folk. : senin alacağın kadın ben değilim, benim varacağım adam da sen değilsin.
alasaçı, alasaluu: alacaklı.
alaskı= alaksı.
alaskıt- = alaksıt; sen meni alaskıtpa, columan kaltırba: beni lafa tutma, yolumdan alıkoyma; balasın alaskıtat: çocoğunu avutuyor, meşgul ediyor.
alasta-, 1. ardıç dumanıyla tütsülemek (sahte tabiplerin tedavi usullerinden) suu menen alasta- : (hastanın başını) buharla ıslatmak; 2. koğup çıkarmak.
alaş, 1, tar. Kazakların cidale davet haykırışı; 2. (Rad) : başka kabileden, başka mahalden, yabancı; 3. alaş ordo ist. Kazak aksi inkilap teşkilatı.
alaşa, güzel, sevimli; alaşa kelin, suluu kız folk. : güzel gelin, sevimlikız.
alaşta-, 1. <> diye bağırmak (bk.) alaş, cidale davet haykıruşı olarak; 2. (Rad.) ecnebi gibi hareket etmek, yabancı, ecnebi olmak.
alatkak, dev nevinden bir varlığın adıdır.
alay I, dülöy sözünün teki: alay dülöy.
alay II= anday.
alay- III, 1. korka korka bakınmak; közü korkkon töödöy alaydı: gözleri korkmuş deve gözü gibi yerinde duramıyordu; 2. feri kaçmak, cansızlaşmak (gözler hakkında) .
alayt-, et. alay III den; köz alayt- : gözlerini geniş açmak, çehresinde korku alametleri göstermek.
alayuu, işs. alay III ten.
alba, a. helva.
alban, a. renk nevi, çeşit (arapça elvandan: M.) ; alban yahut alban-alban: rengarenk, mütenevvi; eçen alban door bolgon: türlü zamanlar oluşmuştur; alban-alban külük bar, alına karay cügüröt ats. türlü türlü yürük at vardır, ki her biri yapabildiği kadar koşar; alban-türdüü: muhtelif, her neviden.
albar, albardan tayıgan: hırpalanmış.
albars, 1. bulat: iyi çelik; bulat kılıç; 2. deri hastalıklarını tedavi etmek için kullanılan bir zehirin adıdır.
albarstı mit. dev nevinden kadın varlık (güya geceleri, çocuk doğuran kadına zara ika ediyor ve onun boğazını sıkıyormuş) .
albay-, sarkmak (mesela kalın dudak hakkında) .
albayt-, et. albay-dan
albette, a. elbette, şüphesiz.
albettüü=alibettüü.
albın, tedavi ederken tazarru. (bk.) tütök.
albır-, nur saçmak, parlamak, alevlenmek, tutuşmak, kızarmak (yüz hakkında) , heyecana gelmek; ot albırıp küyüp atat: ateş alevleniyor; albırgan bet: parlak, pembe yüz.
alçanğda- , 1. azamet taslamak; atınğ alçanğdap basat: atın azametlice yürüyor (adım atıyor); 2.kendisini serbest, sade tutmak, serbest görünmek; biröönün üyündö öz üyündöy alçanğdayt: yabancı evde, kendi evinde imiş gibi serbest davranıyor.
alçanğdat- , et. alçanğdat
alçanğdoo, 1. azamet taslama; 2. teklifsizlik gösterme, serbest davranma.
alçay- ,ürpermek, apışmak; alçayıp atka mindi: bacaklarını apışarak, ata bindi atan töödöy alçayıp: iğdiş deve gibi apışarak.
alçayış- , müş. alçay- dan.
alçayt- , et. alçay- dan.
alçaytuu, işs. alçayt- tan.
alçayuu, ürperme, apışma.
alçı, aşık kemiğinin ve taa denilen kısmın (bk. taa, 1) karşıtı olan yanıdır, ki (en ziyade kazandırıcı sayılmaktadır) ; alçı- taasın anğtardı: onların evsafını ve hususiyetlerini inceden inceye tetkik etti, kimin ne olduğunu ve ne işe yarıyacağını tamamiyle meydana çıkarıdı; işi bütün incelikleriyle anladı; alçı tüşpöy taa tüştü: işin kazançlı değil de, zararlı olduğu anlaşıldı; alçı- taasın cegen yahut alçı taasın kemirgen: kurnaz, sokulgan (oğlan hakkında)
alçılan- , 1. yakışıklı bir yürüyüşle yürümek, yakışıklı gözükmeye çalışmak; alçılangan cigit: yiğit tavırlı, yakışıklı delikanlı; 2. temeddüh etmek, övünmek.
alçılant- , et. alçılan- dan; attı alçılantıp bastırdı: atı yiğitçe yürüttü; tebeteyin alçılantıp kiyip: kalpağını yakışıklı bir tarzda giyerek.
alçılanuu, işs. alçılan- dan.
ald, yahut aldı (âdet olduğu üzere mülkiyet zamirleri ile kullanılır) , 1. ön; ön kısım; aldında: önünde; ona göre önde; aldı menen: her şeyden önce; birinçi attanıp, aldıga bastırdı : birinci olarak ata bindi ve başkalarından önde yürüdü; aldı- artın karabastan: etraflıca düşünmeden, ihtiyatsızca; aldınan öt- : (herhangi birisine) ihitiramkârane ricada bulunmak; sakalduulardın aldına öttü: ihtiyarlara ihtiramkârane bir rica ile müracaat etti; aldınan çıgıp keldi: karşısına çıktı; aldıda: önde; 2. öz aldınça: kendi başına müstakillen; öz aldınça kün köröt: kendi igeliğiyle yaşıyor, kendi rızkını kendisi kazanıyor; aldı aldınan buzulup folk. : kendiliklerinden çözülerek (inhilâl ederek); 3. en iyi; adamdın aldı: en iyi adam; 4. aldınğan keteyin, yahut aldınğa keteyin okş. ; sevgilim (harfiyen: senden önce gideyim, yani bensenden önce öleyim de, sen uzun yaşa); 5. aşağı; aşağı kısım; kilemdin aldında: kilimin altında; mıltıktın aldına aldı, tüfek ateşi altına aldı, ateş etmeye başladı; kol aldında: tabiiyette, itaat altında.
alda I, a. allah; ilah.
alda II, alda kanday: nasıl olduğu belli değil; bir..; alda kaydan 1)bilmem nereden; 2) uzaklardan; alda emne: bilmem ne; alda kim: bilmem kim; alda kança köp: çok fazla.
alda III, alda sen ayye! : vay, sen ne budalalık yaptın! ; vay ne fena yaptın!
alda IV, bk. al I
alda- V, aldatmak, dolandırmak.
aldaganday= alda kantay(bk. alda II)
aldagıç; aldatıcı.
aldakı, mevcut olan,şimdiki hal; aldakı emne? : bu ne? ; aldakı kolunğdaki emne? : ellerindeki nedir? aldakı türünğ menen kantip konokko barasınğ? : bu kıyafetle nasıl msafirliğe gidersin?
aldam; aldatış.
aldamçı, aldatıcı.
aldamçılık, aldatma, kafese koyma.
aldan I, önden.
aldan II, aldanmak, aldatılmış olmak.
aldant- , dalalete düşürmek, aldatmak.
aldar, aldatıcı (bk. kösöö).
aldarak, bir parça önde.
aldas, aldas ur = aldasta.
aldasta- , 1. kıvranmak (ağır hastalık esnasında ateşten); 2. şiddetli sıkıntı içinde bulunmak; cürök aldastap turat: kalp sıkıntıdan çarpıyor.
aldastat- , et. aldasta- dan.
aldastoo- , işs. aldasta-dan.
aldaş- , birbirini aldatmak, hep birlikte aldatmak.
aldat- , et. alda V den; saaaldattım: sana aldandım.
aldattuu, işs. aladat- tan.
aldayar, a-f. tar. hanın, hükümdarın, padişahın hürmet ifade eden ünvanı.
alde = alda II.
aldey- , ninli! (beşik sallarken söylenen ninnilerin sonuna ilâve edilen nakarat).
aldeyle- , ninni ninni!demek, ninni söylemek.
aldeylen- , kendisi için ninni söylemek, ninni söylenerek uyutulmak.
aldeylent- , et. aldeylen- den.
aldeyleş- , müş. aldeyle- den.
aldıkatkan, bk. kat IV
aldıkı = aldakı.
aldınğkı, 1. öndeki, önde bulunan, ileri gelen,; aldınğkı sınıptagı baldar: yukarı sınıf talabeleri; aldınğkı kişiler: ileri gelen adamlar; 2. alttaki.
aldır- , 1. almaya misaade etmek veya almayı emretmek; tedarik atmeye misaade etmek yahutemretmek; uşu kitepti taşkenden aldırdım: bu kitabı (ısmarlamam üzerine) bana Taşkent’ten tedarik ettiler; sır aldır- : sır öğrenmeye müsaade etmek;omuroodon aldırıp: göğsüne kadar girerk(hayvan hakkında); bet aldır- : bk. bet 5; 2. çaldırmak,eşyası çalınmış olmak;aldırgan enesinin koynun açat ats. : eşyası çalınan adam(çalınan eşyayı aramak üzere) annesinin koynunu karıştırır;atımdı aldırdım: atımı çaldırdım(daha bir örnek bk. kuu 1);oozunan aldırgan börüdöy yahut aldındağı aşınaldırgansıp: aptalca şaşlamış suratla (kendisini) yendirmek, yenilmiş olmak, dayanamayıp düşmek; küröştö aldırdım: güreşte yenilmiş oldum,beni yendiler;kolu-butun suukka aldırdı: ellerini ve ayakalrını dondurdu;möröy aldır- , bk. möröy 2)eç kimge aldırbayt: kimse karşısında alt olmuyor, kimseden çekinmiyor; aldırıp salbagay ele! : korkarım ki bir gaf yapmasın!; otoogo aldırgan egin: fena otlarla kaplanmış ekin; arakka aldır- : sarhoş olmak; arakka aldırgan kişi: votkadan sarhoş olan adam.
aldırtan, 1. önden; 2. aşağıdan, alttan; aldırtan karap koy- : göz ucuile (işvekârlıkla) bakmak; abıdan içtiküygüzöt aldırtan karap koygonunğ folk: senin işven insanın bütün içini yakıyor; 3. mec. gizlice, mahremane.
aldıruu, işs. aldır- dan.
aldoo, aldatma, aldatım.
aldooç = aldagıç.
aldooçu = aldagıç.
aldooçuluk, aldatma faaliyeti, aldatış.
alduu, 1. kevvetli muktedir, kudretli; 2. zengin, hali vakti yerinde olan; alduu kişi: zengin adam.
alek I, bir çeşit pamuklu, yolu kumaş.
alek II a. talâş, uğraşma, ıstırap, balanğ ıylap meni alek kıldı: çocuğun ağlayıpbeni fazla rahatsız etti; meni alek kılbaçı: beni üzmesene,arkim öz canı menen alek: herkes kendi hayatını korumakla meşguldür,alın bilbegen alek ats. halini bilmeyen (hesabını bilmeyen) adamzahmet çeker; alekdelek: acelelikle telâşla.
alek III = alik.
aleki, aleki saat: çabucak, dakkasında; aleki saatta barıp keldi: çabucak gidip geldi.
alekimasalam, bk. salam.
alekten- , uğraşmak, fazla meşgul olmak, sıkıntı çekmek.
algır, iyi kapan, yakalıyan; algır kuş: iyi yakılayan(avlayan) kuş, algır taygan: iyi avcı köpek (av köpeği)
algıs = algısız.
algısız, sözgö algısız: konuşmak ve danışmak için çağrılmıyalikadı olmıyan kimse, bir colu kalpınğ bilinse, sözgö algısız bolorsunğ ats. : bir kere yalan söylersen artık musahabeye iştirak edemezsin.
algış = alkış
algoo, şu aşağıdaki yollarla karşılıklı yardımda bulunmak; 1) toprak sürmek için birbirine hayvan vermek; 2) birbirine kendisininemeğiyle yardımda bulunmak.
algooloş- , (ziraat işlerinde) birbirine yardım etmek.
algooloşuu, işs. algooloş- tan.
alık, (Rad) yükseklik, tepe.
alım, 1. haraç,mükellefiyet; alım al- : tar. haraca almak; alım sal- : haraca kesmek; 2. tokuz korkol oynarken kazanma (bk.korkol); 3. rüşvet;alım- berim sütü bar uy: ortaca süt veren inek; 4. mat. suret (kesrin sureti) ; pay.
alımça, alma (koşumça’nın karşıtı) buga alımça- koşumçalar cokpu? buna değişmeler, katmalar yok mu?
alımsak = alasa II; bir kişide ala turgan alımsagım bar: bir adamda alacağım var.
alımsın- , tatmin edilmek; it ayagın calamayınça alımsınbayt ats. : köpek kabını tamamiyle yalayıp bitirmeden tatmin edilmiş olmaz.
alımsınarlık, tatmin ederlik (kendisiyle tatmin edilebilecek olan şey).
alımsındır- , tatmin etmek.
alımsındırarlık, tatmin ederlik (tatmin edebilirlik) ; kılgan işteri alımsındırarlık emes: yaptığı işler tatmin ederlik değildir.
alımsındıruu, tatmin etme.
alımsınuu, tatmin edilmiş olma.
alın- , 1. alınmış, tesellüm edilmiş olmak;daarat alın- : folk. aptes almak (dinî ayin) ; 2. satınalınmak; 3. hoşa gitmek, itimat, sempati kazanmak; bat ele kişige alınıp ketet: çabucak itimat, sempati kazanıyor; koy kozusuna alındı: koyun (bir defa bıraktığı) kuzusunu yeniden kabul etti.
alıp = alip.
alıpkaçtı, bk. kaç.
alıpsatar, bk. sat.
alıs, kuzak, uzaklık; alıska ketti: uzağa gitti; alıstan keldim: uzaktan geldim; kün alıs: gün aşırı; kün alıs gel- : gün aşırı gelmek; başınan alıs attım: onun başı üzerinden ateş ettim (attım).
alısın, çayır biçildikten sonra yeniden biten ot.
alsında- , bitmek (çayır biçildikten sonra yeniden çıkan ot hakkında) ;çöp alsındadı: çayırda ot yeniden bitti.
alıskı, uzak, uzaktaki.
alısta- , uzaklaşma; yadırgamak; kün alıstap: gün aşırı (her gün değil) ; kün alıstap gazetakelip turat: gazeteler gün aşırı geliyor.
alıstat- , uzaklaştırmak, uzağa atmak.
alıstatuu, işs. alıstat- tan; uzaklaştırma.
alıstık, uzaklık; minğdegen kilometre alıstıkta turat: binlerce kilometre uzakta bulunuyor.
alış I, yana çıkarılan kanal, büyük ark.
alış II, alış, tesellüm;alış- beriş: alışveriş, karşılıklı mübadele.
alış- III, birbirinden almak; hep beraber almak, ot alış- : birbirnden ateş almak; mec. dost yaşamak; ot alışpasboldu (kadınlar hakkında) : aralarında bütün münasebetleri kestiler, kavgalıdırlar; es alış- : hep beraber dinlenmek; ün alış- : (hayvanlar hakkında) birbirinin boynuna başlarını koymak; kız alış es. : karşılıklıca evlenmek (biri ötekisinden, ötekisi berikisinden kız almak) ; karşılıklıca kız alabilmek derecesindeki akrabalık (kabileler, oymaklar mübessilleri arasında) ; şilekey alış bk. şilekey; 1. kapışmak; 3. dövüşmek (aygırlar hakkında).
alışman, alışman- berişmen 1) aralarında ticarî münasebetlerde bulunanlar, alışveriş edenler; 2) birbirine yardım edenler; 3)ahbaplar.
alıştır- , 1. birbirine tutşturmak; aygır alıştır- : aygırları birbirine kışkırtmak; 2. karıştırmak, yuğurmak, birbirine karıştırmak, katmak; değiştirmek, birini alıp ötekini koymak, çeşitlendirmek; et alıştır- : (haşlanmış ufak doğranmış) eti çevirerek karıştırmak; cegeninğdiköp körböym alıştırganda az bolbosom ats. : başı kıymetli değil, sonu övülmüş olsun (harfiyen: et doğradığın zamançok yiyorsun demiyorum, yalnız karıştırdığın zaman ve sunduğun zaman az çıkmasın.)
alıştıruu, işs. alıştır- dan.
alışuu, işs. alış- III ten; kız alışuu es.karâbet ve din bakımından) olan münasebetlerde karşılıklıca kız almıya müsait olan durum; bikir alışuu: fikir taatisi.
ali, a.henüz, daha, şimdicik; ali kelgen cok: henüz gelmedi; ali keldim: şimdicik geldim; alige yahut aligeçe;şimdiye kadar, henüz; alige cok: henüz yok; alige deyre yahut ali küngö: bu zamana kadar; ali da balso: hâlâ, o takdirde bile.
alik, a. (müslümanlarda) selâmın cevabıdır; alik al- yahut salamga alik al- : selâma karşı cevap vermek.
aliment, r. (karıya ve çocuklara verilen) nafaka.
alip a. elif, alfa (arap alfabesinin birinci harfidir ve dikey küçük değnek şeklindedir; alipti tayak dep bilbegen: karacahil (harfiyen: elifin değnek şeklinde olduğunu bile bilmeyen).