maarek, a. mukaddes, müabrek; ayt maarek bolsun!: dn. bayram mübarek olsun!
maası, mastı, a. mest (ayakkabı).
maaşır, memnun, tatmin edilmiş; sağa maaşır emesmin: seni görmek benim için pek o kadar hoş bir şey değildir, seninle bir arada bulunmak hoşuma gitmiyor.
maaşırka-, manzarayı veya yüzünü görmekle zevk almak.
maaşırkoo, işs. maaşırka-`dan.
mablizabayt = mobilizatsiya; mablizabayt kılın-: mobilize edilmek, seferber haline konulmak; mabilizabayt kıl-: mobilize etmek, seferber etmek.
mablizatsya = mobilizatsiya.
mabu (mana+bu) : işte bu!
macbur, a. mecbur, muztar; mecbur kıl-: mecbur etmek; zorlamak.
madıra: madıra baştar küç.: çoluk-çocuk, ağzı süt kokanlar.
magazin, r. mağaza.
magnat, r. macaristan ile lehistan`da asilzade ve rical sınıfına mensup kimse.
magnit, r. mıknatıs.
magnitsizdeştir-, mıknatısını çözmek.
magnitte-, 1. mıknatıslaştırmak: 2. kendisine mıknatıs gibi çekmek.
mağa, mağan, bk. men ı.
mağdıra-, tam bir rahatlık içinde bulunmak, keyif çekmek, hoş bir uyuşukluk hissetmek, bir parça uyuklamak; cılkı mağdırap ele cuuşap kaldı: atlar sakin bir halde uyukluyorlar; mağdırap uykusu kelip: gevşedi ve uyumak istiyor.
mağdırat-, adamakıllı gevşetmek; kündün ısığı mağdırattı: güneş adamakıllı gevşetti.
mağızım = maksım.
mahabbat = makabbat.
makabbat, a. muhabbet.
makal, a. atalar sözü, mesel, vecize.
makala, a. makale; baş makala: başmakale.
makalay = malakay.
makaldat-: makaldatıp ayttı: atalar sözü karıştırarak anlattı (ata sözü kullanarak ima etti).
makalduu, benziyen.
maki, çakı.
makluk = makuluk.
makmal, a. kadife.
makoo, gabi, anlayışsız, ahmak.
makooluk, anlayışsızlık, gabilik, ahmaklık.
makorke, r. bir nevi kaba tütün.
makröö, a. dn. şeriatın tasvip etmediği iş, mekrûh.
maksım, 1. ezilmiş arpadan maltsız olarak yapılmış içki (alkolsüz); 2. = bozo.
maksimum, r. azamî, çoğay.
makta-, övmek, methetmek.
maktağansı-, över gibi gözükmek.
maktanıç, övüngenlik.
maktan-, övünmek, farfaralık etmek, caka satmak.
maktançaak, övüngen.
maktançılık = maktanıç.
maktant-, et. maktan-`dan.
maktaş-, biri-birini övmek, hep beraber övmek.
maktat-, et. makta-`dan.
maktoo, övme, methetme.
makul, a. makûl, uygun, muvafık; makulsunğbu?: razı mısın?; al makul boldu: o muvafakat etti; maa makul boldu: benim hoşuma gitti; men makul kördüm: ben mıvafık buldum, ben onadım.
makulda-, tasvip etmek, onamak.
makuldanıl-, mut. makulda-`dan.
makuldant-, nasihat etmek; muvafakatını almaya çalışmak.
makuldaş-, biri-biriyle anlaşmak; hep beraber onamak, tasvip etmek.
maakuldat-, et. makulda-`dan.
makuldoo, tasvip etme, onama, tasdik eyleme.
makulduk, tasvip, muvafakat.
makuluk, a. mahlûk, yaratık; makuluk bolmok – ölmök bar ats.: mahlûk olmak, ölmek var (canlı mahlûklar fanidir).
maküröö = makröö.
mal ı. hayvan, emlâk; ala tuyak mal bk. tuyak; kara mal yahut bodo mal: (at, deve, sığır gibi) büyükbaş hayvanlar; töl mal: evde beslenmiş olan hayvan; mal asıroçuluk: davarcılık, elevage.
mal ıı, (rad.) yorgun.
mal- ııı, daldırmak, bandırmak; suuğa mal-: suya bandırmak; kanğa kol mal- (destanda): eli kana bandırmak (andı pekitmek için).
mala ı, f. tarla sürgüsü yerine kullanılan dikenli dallardan yahut çalı çırpıdan ibaret demet; temir mala; dişleri demirden olan tarla sürgüsü; mala tart = malala-.
mala ıı, f. koyu kırmızı; mala kızıl: erguvanî rengine yakın olan; mala kök: koyu mavi.
malaam, a. (tükrük ile ezilmiş undan ibaret olan) merhem; maalam tart-: merhem sürmek.
malaçı, taürgüsü kullanan.
maladoc. r. kon. gençlik (bir zümre olmak üzere).
malakay, erkek serpuşu.
malala-, sürgü sürmek.
malay, uşak, ırgat; bayğa malay bolup cürgön: bey yanında uşaklık etmiş.
malkı-, bir şeyi bol olarak almak, eginge malkıp kalarbız: ekini (hububatı) bol alırız.
malkıt-, et. malkı-`dan, etti malkıta cuttu: eti büyük iştahla yuttu (büyük ve dolu tabaktan ve büyük lokmalar şeklinde).
malkor, k-f. hayvanları seven.
malma, deri serpilmek için maya, sepileme; malmağa salıp iylegen teri: sepilenmiş deri.
malök, alök sözünün tekidir; alökmalök kon. hernevi vergiler.
malsaak, malsar, hayvanlarla meşgul olan, uğraşan.
malsız, hayvansız; hayvanı olmıyan.
malsızdık, hayvansızlık.
malt, kesik, keskin ve beklenilmiyen hareketi ifade etmek için kullanılan sözdür, malt etip tüşüp kaldı: birden-bire düşüverdi.
malta = malkı.
mama, yahut ak mama çoc.: meme.
mamık, kuş tüyü, mamık töşök: kuş tüyünden döşek; yatak.
mamırı, bir otun adıdır.
mamile, a. muamele, işe ait münasebetler; öz ara mamile: karşılıklı münasebetler; katuu mamile: yumuşak, nezaketli muamele.
mamilelüü = mamili.
mamili (r. “familniy”) siyah çayın aşağı cinsleri.
mamintip = momintip.
mamleket, a. devlet.
mamlekettik, devlete ait, mensûp.
mampazi, (r. “monpas`ye”) bir nevi akide şekeri.
man, can sözünün tekidir; canı-manı kalbadı mec.1) ödü patladı; 2) aşırı sevindi.
manak, r. rahip.
manap, tar. ağa, bey (kırgız feodal kabilelik üst tabakasının mümessili); cıncırluu manap: ırsî manap; conğ manap yahut ağa manap: yarı manap, büyük manapa tabi olan manap.
manasçı, “manas” destanını söyliyen.
manat, kırmızı çuha.
manattan-, açık kırmızı renge girmek.
mancara = mancıra.
mancır, ancır sözünün tekidir; ancarmancır: çeşitli incir.
mança, f. yahut beş mança: pençe; bilek birge bolso da, mança başka ats.: akrabalık başka, hesap başka (harf.: eller beraber ise de, pençe ayrıdır).
mançıra, kelin başından akan irin ifrazatı.
mançırka-, kibirlenmek, azamet satmak.
mandalak lâle çiçeği.
mandalın kon. = mandolina.
mandam ( ârazından biri sidik tutulması olan bir at hastalığı).
mandaş I, bağdaş (bir çeşit oturuş); mandaş kur (yahut ur- yahut urun- yahut tokun-) 1) bağdaş kurmak; 2) mec. kendini serbest, hür hissetmek, sıkılmamak.
mandaş- II, bağdaşmak (bağdaş kurmak) (bk. mandaş I).
mandat, r. manda, vekâlet.
mandale, mandeli = mandali.
mandem, kusur, eksiklik; munun bir mandemi bar: tekin değil, bir şey var, bir şey saklıyor; bir mandemi bar at: (bu) atın bir kusuru var, pek mükemmel değil.
mandıpalam, r. bir çeşit patiska.
mandır: mandıray: dolgun, tok haneli; danı mandıray buuday: taneleri iri ve tok olan buğday.
mandili, a.1. mendil: kadın baş örtüsünün adıdır; 2. bir dokumanın adıdır.
mandolina, r. mandolin (bildiğimiz telli saz).
manevr, r. manevra.
manğ I, köpek havlamasını taklit.
manğ II, f. 1. uyuşturucu madde; 2. şaşalıyan, apışık; manğ bol-: şaşalamak; manğ baş: mankafa; başım manğ boldu: şaşaladım, apıştım.
manğçılık, uyuşturucu madde tiryakiliği, narkotik müptelâlığı.
manğday, alın; teke manğdayda: tam karşıda; üydün tak teke manğdayında: tam evin karşısında; manğday-teskey: karşı-karşıya, vis-à-vis; biz bir cak, alar bir cak bolap, manğday-teskey oturabız: biz bir yanda, onlar bir yanda, karşı karşıya oturuyoruz; manğdayı carıldı: sevindi, memnundur; sevinçten yüzü güldü; cazı manğday yahut bosoğo manğday: geniş alın; taş manğday: katı alın, kalın kafa; manğdayına sızğan yahut manğdayına çiygen yahut manğdayına cazğan: ona mukadderdir, alnına yazılmıştır; manğdayına bütkönüüç koy: bütün nasibi, kısmeti-üç tane koyundur; bet manğday, bk. bet 2.
manğdayça, oba kapısının üst sögesi.
manğdayla-: manğdaylap cür-: dağ eteği boyunca yürümek.
manğdaylaş-, karşılaşmak: karşı-karşıya gelmek; baatırlar manğdaylaşıp, çeçender tanğdaylaşıp ats.: pehlivanlar alınlariyle, hatipler ise, damaklariyle çarpışıyorlar; teke manğdaylaş: tam biri-birinin karşısında bulunmak.
manğdayluu, alınlı; kenğ manğdayluu: geniş alınlı.
manğgel. 1. kaba saplı otları biçmek için kullanılan bir nevi orak; 2. bir çocuk oyunun adıdır; manğgel uruş: manğgel oynamak.
manğgıl, kırmızımsı.
manğgi. I ebedî.
manğgi II. f. 1. narkotikle sersemlemiş; narkotik tiryakisi; 2. mec. beceriksiz adam, sersemcesine hareket eden.
manğgilen; narkotik ile sersemleşmek.
manğgilik I, ebedîlik.
manğgilik II = manğçılık.
manğıray-, dikkatle ve korkarak bakmak; biz kirip barğanda, manğırayıp karap kalıştı: biz girdiğimizde (bize) şüphe ve korku ile gözlerini diktiler.
manğırayuu, işs. manğıray-’dan.
manğıroo, gabi, mahdut, saf.
manğırooluk, sersemlik, gabilik.
manğış, seyahatlerde başkasının binek hayvanını kullanmak (hayvan sahibine bunun mukabilinde muayyen bir ücret verilir).
manğız I, mâna, muhteva, mahiyet; sözünün manğızı cok: sözünün manası yok; çöptü ubağında çappasa, çöptün manğızı keret: ot vakti zamanında biçilmezse, o, iyi evsafını kaybeder.
manğız II, 1. boş söz; 2. boş lâkırdılar söyliyen, çaçaron.
manğızduu, mânalı, özlü, mühim; manğızduu eç nerse aytpadı: özlü ve işe yarar hiç bir şey söylemedi.
manğka 1. sakağı, rüam hastalığı; baştı balta buzat, cılkını manğka buzat ats. başı balta kırıyor, at sürüsünü ise rüam hastalığı bozuyor; 2. hımhım.
manğkak: manğkak-manğkak (yahut manğkanğ-manğkanğ) bas-: pek basmak ve geniş adımlar atmak (iri yarı atlar hakkında).
manğkalan-, hımhım konuşmak.
manğkanğ, bk. manğkak.
manğkanda-, (at hakkında) başını yüksek kaldırarak, canlıca yürümek.
manğkaşka, at donlarından birinin adıdır.
mağkay, endamlı ve güzel olmak (mes., kadın, dağ ceylânı hakkında) ordodon çıktı manğkayıp, ak kulcaday danğkayıp folk.: o kadın güzelliğiyle parlayıp saraydan çıktı, o, bir ceylân gibi endamlı idi.
mantık-, 1. (hayvan yavruları hakkında), büyümek, kendi başına hareket edebilecek çağa gelmek; küçüktör mantığıp kaldı: enikler artık büyüdüler; 2. patlayıncaya kadar yemek.
mantıktır-, et. mantık-’dan.
mantuu, çin. mantı (buharda pişirilmiş).
mantuuçu, mantıcı, mantı pişiren,
manufaktıra, r. manifatura.
mapı, çin. (destanda) iki tekerlekli çin arabası.
mara I, f. hedef, finish.
mara- II, dikkatle bakmak, şöyle bir bakmak, gizlice bakmak.
maran-, etrafa bakınmak, her yana bakınmak.
marutuba = martaba.
marcan, f. mercan.
marça, çorak yer (tuzlu toprak).
marçağay, kısa boylu ve şişman adam.
marçay-, alçak boylu ve şişman olmak.
mardek, f. (karş. soto) mısır koçanı (tanesiz.)
marı-, zevk almak, tatmin edilmek, keyf çekmek; kımız içip marıyt: kımız içerek zevk alıyor; akça alıp marığanım cok: para aldımsa da ondan zevki aldığım yok (yani istediğim kadar alamadım, yahut istediğim yere sarfedemedim).
marış-, müş. marı-’dan.
marışkır, karışkır sözünün tekidir; karışkır-marışkır cep koybosun: sakın kurt-murt yemesin!:
martuu, mit. cinnî bir varlıktır, ki gûya ondan gelecek olan asıl muhatara çocuk doğurmak üzere bulunan kadınları tehdit etmekteymiş; habis bir kuvvet; martuu baskır!: habis ruh bassın!; seni martuu basıptırbı?: habis ruh mu alıkodu-; nerede battın?
mas, f. sarhoş, mest; arak içken-toydo mas, akıllı cok-kündö mas ats.: sarhoş nihayet ayılır, aptal ise hiç bir zaman (harf.: rakı içen yalnız düğünde sarhoş olur, aptal ise, her gün sarhoştur); uykuğa mas: uykusu basmış; 2. sarhoş olma.