kündöş, kuma ( bir adamın karıları biri – birine nisbeten kumadırlar ).
kündöştük, 1. rekabet, kumalık ( bir erkek yüzünden kadınlar arasındaki rekabet ) ; 2. ( kadın ) kıskançlığı.
kündük, 1. günlük, günlükçü; kündük kızmat: gündelikçi işi; 2. her gün vaki olan maişet kaygıları; kündük ömür: beş günlük ömür ( insan ömrünün mutat sıfatıdır ki ömrün kısalığını gösterir ) ; bir gündük : bir günlük; altı kündük : altı gün süren iş ; on kündük: on günlük, on gün süren iş.
kündükçü, gündelikçi.
kündüktö- , kündüktöp işte - : gündelikçi olarak çalışmak; cay aylarında kündüptöp cumuş kıldı: yaz aylarında gündelikçi sıfatiyle çalıştı.
kündüz, günüz; caman it kündüz üröt ats.: kötü köpek gündüzün havlar.
künğürt, donuk, açık olmayan, anlaşılmaz; künğürt süylö- : anlaşılmaz bir tarzda söylemek, burun içinde mırıldanmak; kanğırt – künğürt bk. kanğırt; künğürt tuman: bulanık sis.
künğürttö - , donuk, bulanık etmek.
künğürttön - , bulanmak, müphemleşmek.
künğürttük, donukluk, bulanıklık.
künkü, kün ‘den sıfat ismi (adjectif) dir; bu günkü künü keçeegi künküdön cakşıraak, ertenğki künü bolso, bugünkü künküdön cakşıraak, iştöögö üyrönüü kerek: bugün dünkünden, yarın ise bugünkünden daha iyi çalışmaya alışmak lâzımdır.
künö = = künöö; künöyüm : günahım, suçum; çaçımdan köp künöyyüm folk.: günahım başımdaki saçımdan daha çoktur.
künümdük, ( tübölük ‘ ün karşıtıdır) 1. bir gün için lâzım olan , muvakkat, daimî olmıyan, geçici; künümdük emes tübölük: muvakkat değil, ebedî; 2. her gün vaki olan: mutat ; künümdük turmuş: mutat hayat.
kününkü: terilgen paktalardı kününküsün- künü punktka ötkörüü kerek : bir gün içinde toplanmış olan pamukları aynı günde noktaya (merkeze) teslim etmek lâzımdır; kününkü tapkanıbız: bir gün zarfında kazandığımız; kününküsün kündö sarp kılıp atam: bir gün içinde kazandığımı aynı günde harcıyorum ( zor geçiniyorum ) .
küp, yahut ak küp 1. kuş yavrularının ilk ince tüyü; 2. teni yalnız ince tüylerle örtülü bulunduğu devirde kuş yavrusu.
küpçök, 1. (tekerlekte) poyra; 2. bir kabın adıdır; 3. mec. şişmiş, kabarık; küpçök bolup şişip ketti: pek fazla şişti.
küpkö, keçe evin sol yanında ( kapıya yakın bir yerde ) yeni doğan kuzular ve oğlaklar için ayrılan mahal.
küplöt, r. (kuplet) şarkı parçası, couplet.
küpö, es. yünden şilte yahut yastık.
küpsör, yahut küpsördöy: kalın, kalınca.
küptü, 1. hazımsızlık; 2. hazımsızlıktan mustarip olan; küptü bol-: hazımsızlıktan muztarip olmak; iç küptü bol- mec.: memnun olmamak, ancak memnuniyetsizliğini açıkça bildirmemek, içerlemek.
kür, 1. gür, tam kuvvetinde bulunma; kür cayloo: bereketli ve her şeyi mebzul olan yaylak; kür cer: münbit toprak; 2. kusursuz, eksiksiz olan; 3. tam refah ve kifayet durumu.
kürcüy- , kaba ve yamrıyumru görüşünüşte bulunan ( mes. adaleli, tıknaz insan, hayvan yahut kaba kalın dokuma hakkında ) ; moyunu kürçüygön buka : boynu adaleli olan boğa.
kürdöldüü , günün meselesi olan; ilk sırada gelen, müstacel.
kürdürlö = = küldürö – .
kürgüçtö- , 1. bir işi elbirliği ile yapmak; el birliğiyle, küt halinde yahut kütleye ait olamk üzere, hareket etmek; 2. her yandan çevirmek suretiyle içeriye sürmek.
kürgüçtöl- , kalabalık halinde toplanmak; el kürgüçtölüp klubka tığılıpcatat: halık kulübe halinde akıyor.
kürgüçtöt- = = et. kürgüçtö-‘den; koylorun menen aldıma kürgü tötüp aydan keldi: koyunlarını top halinde benim yanıma sürüp getirdi.
kürgüy ! obaya sokmak istedşikleri zaman kuzuları böyle çağırırlar.
kürmöö, 1. kalmuk düğümiyle düğümleme; kıska cip, kürmöögö kelbeyt ats. kısa ip kalmuk düğümiyle düğümlenmez; 2. döndürme; bir yandan bir yana çevirme; tili kürmöögö kelbeyt: dili dönmüyor; iki kelimeyi bir araya getiremiyor.
kürö- , kürekle küremek; kar körü- : kar küremek.
kürök, kürek; ataş kürök: kömür küreği; kürökkö bok cokpu kürek; ataş kürök: kömür küreği; kürökkö bok cokpu yahut kürökkö bok tabılat ats. avm. : mal olsun da, müşterisi bulunur.
kürol- , mut. kürö-‘ den.
küröndü, 1. küremek suretiyle küme halinde konulan nesne; 2. kışın keçe evin etrafına kardan yapılan set.
kürüldö- , çağlamak, gürlemek ( hızlı akan büyük ırmak hakkında ) .
kürüşkö, ( r. krujka ) maşrapa.
kürzü, f. ağır topuz, gürz.
küsö- = = köksö ıı.
küsön = = küzön.
küş: küş- küş ( mes. demirci körüğünden çıkan ) şiddetli hava cereyanının çıkardığı kesik- kesik gürültüyü taklittir.
küşüldö- , burnundan sık- sık nefes almak, solumak.
küşüldöt- , et. küşüldö- ‘den.
küt- , 1. = = küy- ıı; 2. itina etmek; uğraşmak; mal kut- : hayvan gütmek; hayvan yetiştirmek, hayvan beslemekle meşgul olmak; ıyman kötöt: dindardır; konok küt: misafirlere bakmak, onlara izaz, ikram etmek; üy küt- : ev- bark sahibi olmak; malda da kütkö bir kıyal bolot: hayvanın da kendine göre, tabiatı ve düşüncesi vardır; cal küt: ( at hakkında ) tavlanmak; beyil küt bk. beyil 1.
küttür- , et. küt- ‘ten; dağı bir iş bar dep, al meni küttürdü: daha bir iş var diyerek, beni beklettirirdi.
küttürüü, işs. küttür- ‘den.
küttürüüçülük: kezek küttürüüçülük: sıra bekletme, sırasına bırakma.
kütüü, 1. bekleme; 2. bakım, güdüm; mal kütüü: hayvanlara bakma; hayvan yetiştirme; konok kütüü: misafirlere bakma, onlara izaz- ikram etme.
küü, hava, nağme, melodi; küügö sal- : bestesini yapmak; küü tart- : bir melodi çalmak; küügö kel- : 1) düzene gelmek, akort edilmiş olmak ( musiki âleti hakkında ); 2) canlanmak, kızışmak; bazar küügö keldş: pazar ( alış- veriş ) kızıştı; ala küü: 1) sarhoşluğun başlangıçı: 2) ihtilâf, nifak; erin küüsü db. dudak sinharmonizmi.
küüdürök = = töö tiken ( bk. tiken ).
küügüm, alaca karanlık; küügüm talaş: alaca karanlığın bitip, gecenin çökmeye başladığı zaman; küügüm kirdi: karanlık çökmeye başladı.
küügümdö- , karanlık çökmek.
küügümdön-, karanlıkla örtülmek, karanlık basmak, çökmek ( gece hakkında ); küügümdönüp şam canğan folk. : donuk bir surette mum yanmış.
küügümdöt- , karartmak, karanlık, müphem yapmak.
küüldö- , 1. tınlamak, uğuldamak; 2. intizamsızca ve yüksek sesle konuşmak.
küüldö- , 1. düzen vermek, akort etmek ( musiki aleti ); komuz küülö- : kopuza düzen vermek; 2. nişan almak; nayza küülöp al- : mızrakla saldırma vaziyeti al ! ; kanat küülö- : kanatı düzeltmek, germek; mec. serbest yaşamak, kışkırtmak, hevesini uyandırmak; baralı dep küülödü: gitmeye heveslendirdi; 4. kükremek ( inek, koyun hakkında ); 5. arzu ile yanmak, şiddetli arzu etmek.
küülön- , 1. gittikçe artan hızla hareket etmek; atalet (inertie) kanunu üzerine hareket etmek; küülönüp ketip cığıldım: ihtiyatsız hareket ederek, kendini tutamadı ve düştü; 2. kıçın kıçın giderek kuvvet toplamak ve harekete hazırlanmak; küülönüp- küülönüp uçup ketti: (kuş) önce gereği gibi hazırlandı ve uçtu gitti; 3. kuvvet toplamak, dinlenmek, istirahat etmek; küülönüp iştedim: kuvvet toplayıp çalıştım, gayretle çalıştım; ala küülön: endişeli ve intizar durumunda bulunmak.
küülöndür- , iyi bir duruma koymak, çeki- düzen vermek.
küülüü, düzgün muntazam, iyi durumda; küülüüsünğbü yahut küülüü- küçtüü cürösünğbü ( yahut turasınğbı ) ? : kendini nasıl hissediyorsun? , sıhhatın nasıl ? ; aman- esen, küülüü- küçtüü: tam sıhhatta; sağ- esen, keyfi tam yerindedir.
köydük, canım, sevgili; köydüğüm: canım, azizim.
küydülük: iç küydülük, bk. iç. ı.
küydür- ıı, yakmak, her yandan yakmak, acıtmak, incitmek; iç küydür-: kendisini unutacak derecede hiddetini mucip olmak, dos küydürö aytat, düşman küldürö aytat ats. : dost olan sert söyler, düşman ise, yumuşak söyler:
küydürgü, ( atlarda ) şarbon hastalığı.
küygültük, küsme, gücenme, can sıkıcı infial, kin, şeytanet.
küygültüktüü, incinmeyi mucip olan, şerir; özü küygültüktüü: lâfı acı ve iğnelidir.
küygüz-, 1. yakmak; dalı küygüz-: koyunu kürek kemiğine bakarak fal açmak; 2. aşk ateşini tutuşturmak, aşk ateşiyle üzmek.
küykül, ( karş. küypül ) 1. gayet küçük; 2. (rad.) küçük at; eki küykül bee bar eken (rad., v ) : gayet küçük iki tane kısrak varmış.
küylö- = = küülö.
küylön- = = küülön.
küymöl- , oyalanmak, alıkonulmak, duraklamak; küymölüp kaldım: beni alıkodular, geciktim; küymölböstön kayta kel: gecikmeden dönüver, çabuk dönüp gel; at küymölö tüşüp, cügürdü: at bir parça durakladı, sonra koştu.
kümölüş-, müş. küymöl- ‘den ; öz ara küymölüşüp kübürüşkön tabışı uğuldu: onların durakladıkları ve aralarında fısıldaştıkları duyuldu; işke küymölüşüp, baralbay kaldım: bir iş yüzünden geciktim ve gidemeden kaldım.
küymön- , 1. kendi üzerinde giyimi düzelterek silkmek; 2. bir yandan öbür yana dönerek yatmak, kımıldamak; kümönüp cattı: bir yandan öbür yana dönerek yattı.
küyöö, güveyi, damat, genç koca; küyöö bala: kendi karısının büyük hemşeresi, yahut onun yaşça büyük olan kadın akrabası karşısnda erkek; küyöö coldoş bk. coldoş.
küyöölü-, nişanlı kızı nişanlı delikanlı sıfatiyle ziyaret etmek ve onun yanında gecelemek.
küyörmön, acıyan, hayırhahlık gösteren.
küypölöktö- = = küypönğdö-.
küypönğdö-, 1. telaş etmek, uğraşmak, şurasını-burasını karıştırmak suretiyle meşgul olmak, ileri-geri yürümek; üydön çıkpay ele küypönğdöp atat: evden çıkmıyor boyuna evde bir şeylerle uğraşıyor; 2.yaranmak.