116) Bu mesele benim »Türk Tarihine İYÎelhüU, s. 75-7Ü da izah edilmiştiri.
39
yasındaki teşebbüslerde ve onların entrikalarında bocalayıp kalacaklarını düşünenler vardır. Gerçekten de biz, Ortatürkler araşınc a hâlâ hâkim olduğundan ve Ruslarca bol bol istifade edildiğinden yukarıda da (s. 66, 377) esefle kaydetmiş olduğumuz bu keyfiyetin yanından göz yumarak geçemeyiz. Burada, son dağınıklık devrinde kökleşmeğe baş- lıyan ve bugün Rusun işine yarıyan bazı itiyatların tesiri mühimdir. Cenubî Türkistan Türklerinin bazı zümreleri, Kazaktan ve Tatardan çok, İranlı Tacik unsuruna ısınmıştır ve «Türkistan» mefhumunu ancak Mâ- verâünnehir, yahut çarlık zamanının «Türkistan vâliiumumîliği» mânasında dar anlamak, ancak eski Mâverâünnehir ahalisini «Türkistanlı» saymak isterler. Bu gibi temayüller, Türkistanı kendi anayurdu, vatan? bilerek oraya atılmak istiyenler üzerinde menfi tesir yapıyor. Diğer taraftan üç milyondan fazla bir yekûn -teşkil eden Kazan Türklerinden de kuvvetli bir zümre, eski Bulgar ve Kazan hanlıklarının hâtırası tesiriyle, Edil havzasında ayrı bir millî merkez vücuda getirmek, Başkurt, Nogay ve Kazak gibi komşu kabileleri buraya bağlamak ve kendi arkalarına - takmak istiyor (bk. yukarıda s. 359, 377).
Rusyanm muhtelif taraflarında dağınık yaşamakta olan Türkler için mahallî mahiyetteki küçük otonom ülkeler teşkilinin derde deva olamıyacağı, Rus kalabalığı arasında kaybolup gitmekten kurtulmanın yegâne çaresi, Türkün kalın yerlerine göç etmek olduğu âşikârdır. Ce.- nubişarkî Başkurdüstandan ve garbî Kazakistandan akan Yayık ırmağı havzasının, İç Rusya Türklerini Ortaasya Türkleri siyasî teşekkülüne bağlıyan bir saha olacağını anlatmak yolunda biz ve Başkurdüstanda çalışan Kazanlılardan İlyas Alkin ve yoldaşları, hayli uğraştık. Ve 1919 da Sovyet hükümetinin Orenburg Rus Kozakları sahasını geniş mikyasta Rus köylüsü ile iskân eylemek ve Başkurt ile Kazak illerini bir Rus «askerî bölgesi» ile ayırmak yolunda tedbirler aldığında, bunu önlemek maksadiyle İç Rusyadaki Tatar ve Mişerleri bu Yayık havzasında iskân etmek istedik; göçü kolaylaştırmak yolunda tedbirler aldık. Bu- guruslan tümenindeki bazı köylüler davetimize icabet ederek, gelip yerleştiler. fakat bu bir umumî hareket şeklini alamadı. Halbuki Tatatlar için, İle havzası ve Urumçı tarafları bile Yayık havzası kadar yakın vatan olarak tanıtılmış ve tanınmış olmalı idi.
[Edebî dil meselesinde de Kent Türkü cenuba. Kazan Türkü şimale ve garbe çekerlerse aradaki beş milyonluk Kazak-Kıtgız üçüncü bir unsur olarak kalacaktır; halbuki Sırderya ve Khorezm taraflarında •vukuu muhtemel olan kaynaşmaların neticesinde Kazak, Uruğlu Özbek .ve Karakalpak şivelerinin, şimdikinden daha yakın bir şekil alacağı aşikârdır. Zaten Ortatürk edebî dilinin de bu zümrelerin birleşmesi esasın
da husule geleceği, en yakın bir imkân sıfatiyle tarafımdan mükerreren ■ ortaya atılmıştır (bk. s. 5 7-66, 5 73, 583). Ortatürk kabilelerinin münevver mümessilleri arasında «fonetik itibariyle eski Çağatay, lügat itibariyle Kazak ve Uruğlu Özbek î> şiveleri esas ittihaz edilmek üzere, her kabile kendi şivesinde yazdığı halde, diğerlerince de anlaşılacağı mükerreren söylenmiş ve bazı plânlar da tertip edilmiştir379b Bu, merkezî zümre kuvvetlenirse Kent Türkünün İran unsurundan, Kazan Türkünün de şivelerini Bulgar ve Çuvaş şivelerine bağlıyan hususiyetlerden ayrılarak orta dili kabul etmeleri mümkün olurdu. Zaten millî kıymetler ve destanlar da ancak Kazak ve Uıuğlu Özbek, Kırgız ve Karakaipak zümrelerince iyi muhafaza edilmiş olduğundan, müstakbel Vnillî edebiyatın da bu zümreler etrafında vücuda geleceği, Kent Türkü, Tatar ve Başkurt kabilelerinin onlara iltihak edecekleri (bk. yukarıda, s. 573) kendiliğinden anlaşılır.]
Doğu Tilrkleri kendi mukadderatı meselesini, ihatası gerçekten ağır ve çok geniş sahalarla bağlı, dal budaklı büyük mesele, yalnız siyasî tarafları değil medenî tarafları dahi beynelmilel büyük meselelerle bağlı olduğunu anlamak, Asyada devletler ve milletler arasında mevcut ve gelecekte doğacak vaziyetlerden istifade etmeğe hazır müteşekkil ve mütecanis bir kuvvet olarak ortaya atılmak mecburiyetindedirler. Türkistan meselesi, dahilen Şarkî Rvısyadaki bütün Türklerin ve Müslümanların ortak olduğu bir mesele, haricen de müstakil beynelmilel bir meseledir. O, bu şekilde öğrenilmeli ve böylece ortaya konulmalıdır ve ancak o zaman Doğu Türkü kendi hedefini görüp, ona doğru kat’î ve cesur adımlarla ilerliyebiliı*. Ortatürk münevverleri, rusça kadar İngilizceyi de öğrenmek, bu iki dildeki siyasî ve İktisadî neşriyatı hele Çinlilerin, Japonların ve Hindjilerin neşriyatını. Rus neşriyatı derecesindje ihtimamla takip etmek, cihana büyük milletlerin bakışıyla bakmayı öğrenmek mecburiyetindedirler. Siyasî ve İktisadî görüşleı bu şekilde genişlerse, kabile tefrikacılığmdan kalan itiyatlar kendiliğinden kaybolup gider. Türk milleti kendi millî kıymetlerini öğrenerek, başarının rehini olan iç güveni elde ederse, Asya meselelerini, tarihî mukadderatının büyüklüğü, vatanının genişliği ve dağınıklığı, mukaddes vazifenin azameti ile mütenasip olarak Öğrenebilirse, komşu kavimler tarafından olduğu gibi, Rus, Çin, Ingiliz, Japon ve Hind milletleri tarafından dahi mühim siyasî kuvvet olarak telâkki edilebilir.
Türkistanın İdarî Taksimatı 43
Müstemleke Olan Türkistanda
Siyasî Hayat 294
«s-*»*»**- H« w» Wnj>.-» X„ T«~» **— 344
zzzzz zzzrîz*™ ””" «*• >- 377
ZZZZTZZt’Z 377
Abllay Hanm 105 yi1 W" •»« Uvah (yani «Veli») Han.n 377
^■=“«sss£2£ 393
Müstemleke Olan Türkistanda İçtimaî
ve Fikrî Hayat
ı 576
İsimler cetveli 732
ziraat ve onun tarafından idare olunan kollektif iğelikler inkişaf ettirilecektir. Köylünün ziraatte kullanıp geldiği hayvanat mahvedildikten sonra, onun bütün yaşaması, Rus traktörüne ve kolkhoz idaresinin şefkat ve merhametine bağlı kalıyor. Ruh traktörü, Türkistan köylüsünden ancak Rusun istediği adamlara ve onun istediği gün ve saatlerde verilebilir vc onu da Rus, millî hayatı, aile hayatını, millî iğelik hayatını bozmak ve kendi isteğine uygun bir şekle sokmak şartiyle verecektir. Ülkedeki bütün Tıirkler, müstakil düşünmek hakkından mahrumdurlar.
Ruslar, bütün arazi vc suyu, onun idaresi işlerini, emsalsiz bir surette merkezîîeştirilen devlet teşkilâtına bağladı. Ziraat için tarlaya su> vermek, tarlada sapanı traktörle çekebilmek Rusun temsil, aile ve millî hayatı bozmak ve mahvetmek siyasetlerine tâbi tutuluyor. Mamafih Türkistanlılar kendilerini toplıyabilirlerse, Rusun pamuk, demiryolu, traktör, kolkhoz ve indüstrileştirme siyasetlerinden korkulmaz. Çünkü bir ciönüm saati gelecektir. O, ya kurtuluşa, yahut Doğu Türklüğün tarihten silinip gitmesi neticesine götürecektir. 1 ürk, bugün Rusyadaki hayatta çekingen bir vaziyet alırsa, yahut sabotaj yoluna girerse, zaraı görür. Eğer Türkiîi kurtulursa, Rusun bu ülkedeki icraat*. neticesinde yerleşen her şey, her müessese Doğu Türklerinin kendi malı olacaktır.
Ortaasyada Rus istilâsı, bolsevik Rus hâkimiyeti devrinde Türkistan Türklüğü, kültürü ve hayatı için ihdas olunan tehlikeler, hiç beklenilmeyen bir azamet ve hızla kuvveden fiile çıkıyor. Fakat o azamet ve hız. bir çözülme gününü de yaklaştırıyor. Rus, Doğu Türkistanı ve şimali garbi Çini işgal ederse, biz onu huzuru kalple mürakabe edebiliriz, çüm idi bu hareket sonunda bir patlak doğuracaktır. Ortaasyanm umumî durumundaki biiyiik değişiklikler gözümüzün önünde husule gelmekte olduğu gibi, daha büyük ve daha şümullü değişikliklerin arifesinde olduğumuzu gösteren hâdiseleri de müşahede ediyoruz. Eğer bu eser bundan 1 5 yıl önce, yani umumî Cihan Harbinin çjktığı yıllarda yazılmış olsaydı, ne Rusyanın mukadderatı, ne de ona mahkûm olan Türklerin iç inkılâpları ve inkişafları hakkında, burada tesbit ettiklerimizi bilirdik. O zaman bunları tasavvur etmek bile müşküldü. Sonsözün
6 î 3 —
bitiminde diyeceğimiz şudur, ki Rus boyunduruğu alelade bir istilânın mantıkî neticesi gibi telakki olunamaz; bu boyunduruktan ve gözümüz önünde alıp yürüyen temsil tehlikelerinden kurtulmakta Doğu Türklerine yol gösterecek yıldız, köıükörüne adavet ve kin hisleri değil, basiret, takt. diğer bir çok milletlerin hareketiyle muvazi ve âhenktar iş görebilmek olacaktır. Fırsatları kaçırmamak için de Doğu Türkleri ancak millî birliğe sarılmak mecburiyetindedir.
Türkistanın geleceği, elbette cihanın umumî medenî tekâmülü ile muvazi inkişaf edebilmesinde olacaktır. Mesele yalnız bu ahenk ve mu- vaziliğin nasıl husule getirileceğindedir. Dünyada medeniyet ve teknik, başdöndiirücü bir süratle gelişiyor. Alman zeplini Rusya, Jap onva ve Amerikayı dolaştı. Bu muvaffakiyet âdeta bütün cihan mîlletleri için umumî bir bayram oldu. Şu satırlar yazıldığı günlerde biz, lsos Ange- iosda bu zeplinin nasıl karşılandığını, onu Amerikada karşılayan yüz binlerce ahalinin sevinç sadalarını, zeplindeki İngiliz, alman, japon vc saire misafirlerin her birinin kendi dilinde söylediği nutukları, Viyanada oturduğumuz halde radyodan dinledik ve dünyanın bütün milletleri aynı saatte, şüphesiz aynı alâka ve hisle, dinlediler. Dünya bu kadar küçüldü, milletler ve kıtalar arasındaki mesafeler bu kadar kısaltıldı. Okyanusları birkaç günde geçen büyük tayyarelerin şebekeleri, tül ve arz çizgileri gibi dünya yuvarlağını sarıyor ve Büyük Okyanustaki, Avustralya ve Amerika arasındaki gayıimeskûn adalar, bir gün bu deniz uçak hatlarının çok güizel ve mamur istasyonlarına dönecektir. Eski ve Yeni Dünyanın şimalî kısımları arasındaki en kısa yolu da belki Şi- mal Kutbu üzerinden geçecektir. İnsanlar yeni ve mühim tahrip kuvvetleri keşfettikleri gibi, güneşten, denizlerden ve daha nelerden hayale bile gelmiyen yeni hayat enerji kaynakları bulmağa çalışıyorlar. Almalılardan Dr. F o r n t e ı* ve Emil L u d w i g Nîl’in sulama sahaları genişletilerek Sahrayıkebîırın nasıl ihya edilip, önceleri ancak hikâyelerde okunarak tanınan bu müthiş çöllerin on milyonlarca insanın iskân sahası olacağından, bütün Afrikanm muttasıl bir medenî kül şeklini alacağından bahsediyorlar. Avrupa ile Afrika arasında Cebelüttank boğazı altından bir demiryolu yapılması düşünülüyor. Dünyanın böyle baş- döndürücü terakkiyatı çağında, onun akşamı arasındaki bağlanışın böyle sıklaştığı bir devirde, yeryüzünün en eski medeniyet merkezlerinden olduğu kadar, bugün dâhi bütün Asya ülkelerinin muhtaç olduğu birçok zarurî maddelere malik olup bu kıtanın dört köşesi arasında gerçekleşmesi elzem ticarî rabıta yollarının kavuşak noktası olan Türkis- tanın inkişaf yolları, istilâcı bir milletin egoizmiyle kapalı kalamaz.
Müstemlekeci iki devlet arasındaki anlaşmazlık yüzünden bu ülkenin
Hindistandan, daima ölü kalmak mecburiyetinde bırakılan «bitaraf mıntaka» ile ayrılması, İran ve Çin demiryolları ile birleşmesine engel olunması, elbette gayritabiıdir. Türkistanda kim hâkim olursa olsun, o yine inkişaf edecektir. Hayat durmadan yürüyor ve ülkenin gelişmesi hiçbir türlü durdurulamaz. Türkistan Türkü buna intibak edecek, siyası ve medenî ideallerini ona uyduracak, onu mahkûmiyet ruhu ve anlayı- siyle beslenen kabile itiyatlarına bağlı kalmak belâsından da kurtaracaktır.
Cihan terakkiyatınm alacağı şekil ne olursa olsun, Türkistan bir kara memleketidir. Onun istikbali, kara İktisadî münasebatmın demir- ve hava yollarının, ülkede sulamanın inkişafına bağlıdır. Amerikada tahsil gören ve bugün Türkistanda çalışmakta olan alman mühendisi V. W. Z i n s e rJ i n g’in, geçen yıl Moskovada neşrettiği tetkikatınm neticelerine göre, Amuderya Özboy tarafına akıtılarak saniyede 1 OOmikûp sajin (=977.8 I 3 m3) su verilirse Safıkamış çukuru 9 yılda dolacak ve dünyanın en muazzam bir su mahzeni olacaktır. O halde Aral deltasından 350.000 desatina ( = 382.200 hektar) yer, sathı inecek olan Aral Çölü altından 300.000 desatina (*.— 327.6000 hektar) yer meydana çıkacak, Sırderyadan zahmetsizce 400.000 desatina (= 432.860 hektar), Amuderyadan 1.200.000 desat. (=1.310.400 hekt.) yer sulanacak, Özboyun Hazar Denizine akacağı sahada 530*000 desatina ( = 5 78.760 hektar) ver açılacaktır. Özboyun, vapurlar işletilebilecek hale getirilmesi için kilometre başına ancak 20.000 ruble sarfet- mek icap ediyor, bu ise demiryolundan 4-5 defa ucuz demektir13). Umumiyetle Türkistanda sulama işleri yoluna konulurca, yeniden 20 milyon hektar yer suvarılacak ve yeniden 30-40 milyon ahaliyi besliyebi- lecektir (bk. yukarıda s. 22). Eğer Türkistanda 20 milyon hektar yeni saha sulanacak olursa, şimdi mevcut .12 milyon hektar ziraat sahası pamuk ekimine hasredilir. Kazakıstanm cenubî kısımları pirinç ve kauçuk ziraatine tahsis edilebilirdi ve hububat hususunda Rusyaya veya diğer herhangi bir ziraat memleketine ihtiyacı kalmazdı. Türkistanda beyaz kömür kuvveti 40 milyon beygir kuvvetinde, şimdiye kadar keşfedilen petrol mevcudu ise 45 milyon ton tahmin ediliyor. Bakır, demir, antimon, radyum: «Karamezaı» ve «Karatav» mıntakalarmda kur
şun ve çinko, Fergane ve Tacikistanda demir maden yatakları keşfedilmektedir. Hazar Denizinin şimalişarkı tarafları, Türkmenistan ve Khorezm mıntakaları zengin petrol vâdedjjyor. Çin demiryolları İran 380
demiryoluyla, Hindistan yolları, Sibirya ve Rusya, demiryolları ile Türkistanda birleşir, oto-kamyon yolları ve tayyare şebekeleri ülkeyi sararsa Türkistanda saklı bulunan bütün bu servetler bu ülkenin genişliği ile mütenasip kudret ve vüs’atle işletilmeğe başlanırsa, Asya ve Avrupa hayatında da yeni bir devir bağlıyacaktır.
Sovyetlerin tahammül edilmez iş angaryalarını, Türkistanlılar Rus- yada eşi görüîmiyen bir gayretle itmam ettiklerinden, Sovyet gazeteleri sitayişle bahsederler. Türkistan ahalisinin, daha istifade edilmeyen potansiyel kuvveti çoktur. Hele muntazam hayvan besleme işine başla- . nırsa, burası, bütün Asya ve Avrupanm et ve yün kaynağı olacaktır. Türkistan Türküne ancak kendi çalışmalarını dünyanın her tarafındaki terakkiyatla muvazi olarak geliştirmek için istiklâlinin husulü, kendi kudretini, inisyatifini istediği gibi tatbik, onu kendisince matlûp bir yolda taksim eylemek imkânını elde etmesi zarurîdir. Kazakların meşhur şâiri Köpeyoğlu Yu su f , «İrade hususunda diğerlerinin esiri olduğumuz için, kuvvet vc enerjimiz hiç de sarfedilmeden kalıyor» : Tavsalmay kele çatır armanımız Erikti bol mağars son dermanımı*
derken, Doğu Türklerinin umumî derdini fa3İh ve muciz olarak anlatmış oluyor. Asyanm dört köşesinden gelen yolların bu kavuşak noktasında kültürler mübadelesinin eski kudretle yaşatılması için, bu ülkenin yerli ahalisinin dünya milletleri ile istediğrgibi işbirliği yapmak imkânlarım haiz olması gerektir. [Bundan yetmiş yıl önce Çokan Sultan. Tür- kistanm asrı kültüre kavuşması için, bu kültürün buraya cebren sokulmasının zarurî olduğunu şiddetle ileri sürmüştü; şimdi ise böyle mütalâalar artık bir irticaî fikir telâkki olunacaktır. Zamanımızda büyük ülkelerde medeniyeti ancak o ülkelerin umum sekenesinin toplu entuz- yazmı. plânlı iradesi yaratıyor; buna göre Türkistanda muasır kültürün gerek maddî ve gerek mânevi sahalarda zamanın icap ettirdiği vüsat ve kudretle geliştirilmesi için, irade kuvvetinin yerli ahalice tekrar elde edilmesi ilk şarttır].
Dostları ilə paylaş: |