İkincisi: Rasûlüllah (sav)’in Ömer’in ve sahâbeden diğerlerinin gönülerinde ve inançlarında yer eden düşünceye ölülerin işitmediğini yerleştirmesidir. Onlardan bazıları bunu dolaylı olarak, bazıları da açıkça söylemişlerdir. Fakat bunun böyle olduğuna dair bir açıklamaya ihtiyacı vardır ve ben de bununla ilgili olarak şöyle diyorum:
Dolaylı olarak söylemelerine gelince, Rasûlüllah (sav)’in müşriklerin ölülerine seslenmesini duyduklarında hemen: "Kendilerinde ruhları bulunmayan şu cesetlere ne söylüyorsun?" diye sormaları olmuştu. Çünkü ileride 92 ve 95’inci sayfalarda da geleceğj gibi bu rivayetin Enes’ten gelen benzerinde "Ömer dedi ki" yerine "Sahâbe dediler ki" lâfzı vardır. Eğer onların daha önce bunun böyle olduğuna dair Rasûlüllah(sav)’den öğrendikleri bir bilgi olsaydı, hemen O’na böyle bir şeyi sormazlardı, derhal bu düşünceyi bırakır, yanlış bildikleri şeyi terkederlerdi. Zaten o anda da, onların düşüncelerinin yanlış olduğunu, dinde böyle bir şeyin olmadığını açıklayan Rasûlüllah’ın onlara yapması gereken tebliği de kaçınılmaz olurdu.
Fakat biz, hadisin rivayetlerinde bu şekilde bir açıklamayı göremediğimiz gibi, sonunda onlara şunu da söylüyor: "Benim söylemekte olduğum sözleri sizler onlardan daha iyi işitir değilsiniz" Sizin de gördüğünüz gibi burada Sahâbe’nin bütün ölüler hakkındaki düşüncelerine ters olan genel bir kaide ortaya konmuyor. Bu ancak, eğer hatırlarsanız daha önce şerhi geçen "Onlar şu an duyuyorlar" lâfızlı İbn Ömer hadisinde de olduğu gibi, Bedir kuyularındaki müşriklerin o vakitte işitmelerine has olan bir durumdan haber vermektedir. Ve bu her ölü için de geçerli değildir. Yine Bedir’deki ölülere söylenen her söz, onların dışındaki ölüler için de geçerli değildir. İnşaallah bu açıklama yeterlidir. Bundan daha geniş açıklama birazdan gelecek.
İmam Ahmed (3/287)’de Enes (ra)’dan rivayet ettiği şu hadiste: "…Ömer, Rasûlüllah(sav)’in seslenmesini duyunca şöyle dedi: "Yâ Rasûlüllah üç gün geçtikten sonra onlara mı sesleniyorsun? Onlar işitirler mi, Allâh Teâlâ şöyle buyurmuyor mu: "Sen ölülere işittiremezsin." Bunun üzerine Rasûlüllah (sav) şöyle buyurdu: "Canım elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, [benim söylemekte olduğum sözleri] sizler onlardan daha iyi işitir değilsiniz. Fakat onlar cevap vermeye güç yetiremiyorlar." Hadisin senedi Müslim’in şartına göre sahihtir.1
Ömer (ra)’ın da açıkça belirttiği gibi, O’nu bu şekilde konuşturan temel şey, yukarıdaki sözü geçen âyettir. Onlar bu âyetin genelinden Bedir’deki ölülerin de içine girdiğini anladılar. Bu yüzden mesele onlara anlaşılmaz geldi ve bu karışıklığı gidermek için Rasûlüllah (sav)’den bir açıklama istediler. Bunun neticesinde de yukarıdaki açıklama meydana geldi.
Buradan anlaşıldığına göre Rasûlüllah (sav) –en başta Ömer (ra) olmak üzere- Sahâbe’ye Bedir’deki müşriklerin ölüleri ve diğer ölüler hakkındaki bu âyetin en kapsamlı genel yönünü nasıl anlamaları gerektiğini yerleştirmiştir. Çünkü O sahâbinin bu görüşünü kötü karşılamamış, ne de onlara "Siz hata ettiniz, âyet genel olarak ölülerin işitmesini yasaklıyor" da dememiştir. Aksine sahabeye âyeti nasıl anlamaları gerektiğini, Bedir’deki o ölüler hakkında onların göremedikleri, kendilerine gizli kalan şeyi açıklamıştır. Sahâbe de Rasûlüllah (sav)’in sözünü hakkıyla dinlediler. Öyleyse bu daha önce de geçtiği gibi, Rasûlüllah (sav)’in mucizesi olarak âyetin müstesna olan özel bir şeyidir.
Bu konuda her türlü şüpheyi çözerek yol gösterici şu uyarıyı yapmak güzel olur. O da daha önce geçen Hz.Âişe (ra)’nın Bedir’deki ölülerin işitmediğine, bu âyeti delil olarak alması tamamen Hz. Ömer (ra)’ın delil olarak almasına benzemektedir. Dolayısıyla Rasûlüllah (sav)’in Hz. Ömer (ra)’a yaptığı açıklamanın kesinleşmesinden sonra, artık bugün Hz. Aişe (ra)’nın hatası için herhangi bir neden yoktur. Belki de O’nun İbn Ömer’in Bedir’deki müşriklerin ölülerinden bahseden rivayetine karşı çıkması, "işitme" lâfzındaki yanılgısından kaynaklanmaktadır. Nitekim Sahâbe’den bir grubun, Hz. Aişe (ra)’nın rivayetini, İbn Ömer (ra)’ın rivayeti gibi kabul etmelerinden açıkça ortaya çıktığına göre, Hz.işe yanılmaktadır.
Eğer Sahâbe’den gelen rivayet ile Hz.Âişe (ra)’nın rivayetini birleştirme imkânı olsa idi, kitabın 73 ve 74. sayfalarındaki dipnottta da geleceği gibi, Hz.Âişe (ra)’ın hatasının âyeti delil olarak almada olmadığı, sadece olayın gerçek yönünün O’na gizli kalması olarak görülürdü. Eğer böyle olmasaydı O’nun da konumu Rasûlüllah (sav)’in açıklamasıyla aynı diğer sahabilerin konumu gibi olacaktı. O konumda her türlü şüpheden uzak olan emin konumdur. Yine o saygınlığı dolayısıyla bu âyetten hariç tutulacaktı.
Biliniz ki, Rasûlüllah (sav)’in dini konulardaki açıklamalarını özenle ve dikkatlice anlayarak takip etmek ve onu delil olarak almak fıkhın inceliklerindendir. Bunu çok iyi anlamak gerekir. Çünkü Rasûlüllah (sav)’in bir konuyu açıklaması bilindiği gibi hak olan bir şeydir. Yok eğer bu olmazsa, akıl bir çok âyet ve hadisi yanlış anlar. Sizi fazla uzağa götürmemize gerek yok, işte bu önümüzdeki konu buna örnektir.
Bir çok yazar ve görüş sahibi kişiler, Bedir’deki müşriklerin ölüleri hadisinde Rasûlüllah (sav)’in: "… benim söylemekte olduğum sözleri sizler onlardan daha iyi işitir değilsiniz." sözünün zahirî mânâsını delil alıp, üstelik Sahâbe’nin ölülerin işitmediği inancını Rasûlüllah (sav)’in kötü karşılamadan ve onların kendisinin bir mucizesi olarak o an işittiği görüşünü Sahâbe’ye yerleştirmesine dikkat etmeden, âdet üzere ölülerin işittiğini söylemektedirler. Neyse ki, bizim açıklamamızla hadis, ölülerin işitmediği anlamında bir delil haline dönmüştür. Gerçek olan da budur. Bu gerçeğin dışına çıkmak da, bütün diğer delillerde olduğu gibi ancak kesin bir delille olur.
Belki araştıran birisi buna benzer bir çok örneği bulabilir. Şu an aklıma gelen buna benzer iki örneği faydası olsun diye burada anlatayım:
Dostları ilə paylaş: |