Ahmed hulûSİ’de kavramlar g av. Asuman bayrakçI


Mutlak olarak senden ne çıkarsa, o çıkanın bir sonraki neticesi gene dönüp sana gelecek!



Yüklə 1 Mb.
səhifə12/13
tarix01.12.2017
ölçüsü1 Mb.
#33511
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   13

Mutlak olarak senden ne çıkarsa, o çıkanın bir sonraki neticesi gene dönüp sana gelecek!



RÜYALAR,



ÇEŞİTLİ MÂNÂLARIN

SURETLERE BÜRÜNEREK

BİZE GÖRÜNMESİ HÂLİDİR

Bu arada bazı bilgi sahiplerinin aklına takılabilecek şu soru olabilir;

Gerek Hazreti Rasûlullah ve gerekse Evliyaûllah'ın önde gelenlerinden bazı zevâtın rüyalarında, Allah'ı bir insan sûretinde gördüklerine dair nakiller mevcuttur. Bunlar elbette ki yalan değildir. Ancak rüyanın ne olduğunu iyi bilmek gerekir.

Rüyalar, çeşitli mânâların, o mânâlara uygun sûretlere bürünerek bize görünmesi hâlidir.



NİÇİN “TEK”İ “ÇOK“



GÖRÜYORUZ?

FÂTIR, beyinlerimizi, "TEK"i çok olarak algılayacak bir özellikle yarattığı içindir ki biz "TEK"i ‘’çok’’ görmeye sonsuz dek devam edeceğiz!.



GÖZ’ÜN VERİLERİ



BEYİNDE “ÇOKLUK” OLARAK

DEĞERLENDİRİLİR VE

BİRÇOK NESNELER VARMIŞ

ZANNI OLUŞUR

Bakın...


Diyor ki: “O Allah, bölünmez, parçalanmaz, cüzlere ayrılmaz, sonsuz ve sınırsız Tek’tir! Ne O birşeyden meydana gelmiştir; O’nu meydana getirecek ikinci birşey vardır... Ne de O’ndan meydana gelebilen ikinci bir varlık vardır!”

Çünkü O, sonsuz ve sınırsız Tek’tir!

O’nun bir yerde bitmesi gerekir ki O’ndan bittiği yerde ikinci bir varlık meydana gelsin; ikinci bir varlık oluşsun!

O’nun bittiği bir yer yok ki ikinci bir varlık meydana gelsin!

Öyleyse varolan, sadece ve sadece o TEK’tir!

Peki... GERÇEK, sonsuz ve sınırsız bölünmez ve parçalanmaz kendisine birşeyin girmesi veya çıkması mümkün olmayan TEK ise, tek gerçek varlık O ise.... Ve O’na geçmişte “ALLAH” ismi konmuş ve biz O’nu “Allah” ismiyle tanıyor isek... Nereden çıktı bu çokluk görüntüsü, nereden çıkıyor bu bir yığın varlıklar?...

Ben-sen-o, biz-siz-onlar?..

İşte burada anlamamız gereken şey; gözün verilerinin, beyinde “çokluk” olarak değerlendirilmesi!

Gözün verdiği veriler bizde birçok varlıklar nesneler varmış zannını oluşturuyor!.

Sade göz değil, 5 duyu!

Dokunma, koklama, duyma, işitme, görme, tadını değerlendirme dediğimiz duygular bizde bu algılara tekâbül eden varlıkların varlığını kabul etme hâlini doğruyor ve bu vehimle de biz pekçok saysız varlık varmış gibi onlara göre yaşayarak kendi gerçeklik âlemimizden bihaber yaşıyoruz.



Sizin gözünüzün algılama kapasitesi dışında kalan şeylere siz “YOK” diyorsunuz!

Dokunma duygunuzun dışında olan şeylere “YOK” diyorsunuz..

İşitme sınırlarınız dışnda kalan şeylere “YOK” diyorsunuz...

Oysa...

İşitemediğiniz milyarlar ve milyarlarca ses var!

Göremediğiniz milyarlarca ve milyarlarca varlık var!.

Tutamadığınız milyarlarca ve milyarlarca varlık var!.

Ama bunların varlığını tesbit edebilecek algılama aracından mahrumuz!

Beyin ne düzeyde gelişme gösterirse, o düzeyde algılama aracına algılama frekansına sahip olur ve o frekansa tekâbül eden varlıkların varlığına da şehâdet eder!

Senin benim göremediğimiz şeyleri o beyin görür ve “VAR” der!

Ama biz “YOK” deriz…

Niye?


Beyin kapasitesinin sınırlarından dolayı!

Beynimizi 5 duyu ile bloke olmuş halden arındırıp, bu blokajı kırıp, beynimizdeki kullanılır kapasiteyi %5den, %10 dan 20 ye, 30a 40a 50e 60a çıkartıp gerçekleri görebilirsek, o zaman diyeceğiz ki;



Gerçek âlem, gerçek dünya, gerçek yaşam, varlık âlemi bambaşka bir âlemdir!.

O zaman yer başka bir yerdir, gök bambaşka bir gök!” âyeti tecelli eder. Ve herşey bambaşka bir âleme tahavvül eder!



GURUR

Gururun, benliğindendir!. Benliğinin varolmadığını idrâk etmedikçe, gururdan kurtulamazsın!.

Cehennem alevleri, gurur odunlarıyla tutuşmuştur.

Gururunun sana kaybettirdiklerini hiçbir şey kaybettiremez.

Gururuyla yaşadı, hüsranla öldü!.



GURUR ELBİSESİ

Allah, bir adamın nimetlerinden mahrum kalmasını isterse, onun üzerine gurur elbisesini giydirir... O kişi mağrur olur, kendini beğenmiş olur ve kolay kolay kimsenin yanına gitmez; kimseyi beğenmez olur!.

Bu gurur öylesine gözlerini KÖR eder ki, karşısındakinin hakikatini göremeyerek, ondan neler açığa çıkabileceğini düşünemez olur!...

“Her gördüğünü Hızır bil.” sözü boşuna söylenmemiştir!... Hele bilip tanıdığınız kişilere karşı gurur duygusunu atabilmek en zor iştir...

Dersin ki, “canım bunca yıldır tanıyorum, ondan ne gelir ki bana!...”

Evet, insanın en kör oldukları, en yakınlarıdır!...

Kişinin hakikatı "O" ise... O , her an yeni bir şanda ise... Bilin ki, kimden hangi anda hangi hakikatı dillendirip; sizi nasıl uyaracağını asla tahmin edemezsiniz...



İNSANIN BAŞINDAKİ EN

BÜYÜK BELÂ

GURURDUR

Dostlarım...

Söze başlarken dedim ki, insan başındaki en büyük belâ, gururdur!.

Ben biliyorum, onu da tanıyorum, öyle ise ona ihtiyacım yok; demektir...

Hepiniz hepinize muhtaçsınız!...

Hepinizin hepinizden öğreneceği pek çok şey var...

İnkâr ettiğin her kişide dahi senin muhtaç olduğun pek çok kemâlât vardır!...

Kişiyi değil, kişidekini göremiyorsan; zaten âcil servise kaldırılma durumundasın!...

Bir insanın, akıllıyım sanarak, ahmak rolünde olması inanın ki başına gelecek en kötü hâldir!..



SEVGİN, GURURUNDAN

VAZGEÇİREMİYORSA…

Gururundan vazgeçiremiyorsa sevgin; o, sadece bir beğenidir!.



GURURLA YAŞADI…

HÜSRANLA ÖLDÜ!

Gururla yaşadı, hüsran ile öldü!.

Etraf için yaşadı; kendini tanıyamadan öldü!.

Desinler için yaşadı; dediler, oh kurtulduk!.

Allah için yaşadı;

Halifeliğinin gereğini ortaya koydu!.



GÜNAH”



  • Günah ve sevap nedir? Fiiler mi, duygular mı, düşünceler mi günah ve sevabı oluşturur?

  • Günah ve sevabın sınırları nasıl ve nerede belirlenmiştir?

  • Günahın küçüğü ve büyüğü olur mu? Bunu belirleyen nedir?

  • Nereye ve nasıl yazılır; kim yazar?

  • Günahlarımızı ve sevaplarımızı nasıl ve ne zaman okuyabiliriz?

  • Günahlardan arınmanın bir sistemi var mıdır? Varsa bu sistemden ne zaman ve nasıl yararlanabiliriz? Yararlanmazsak sonuçlarını nasıl yaşarız?



GÜNAH

‘’Günah’’, Hakikatını bilmeyenin davranışlarının adıdır.



Geniş anlamı ile günah, nefse dönük, nefsin menfaatine dönük davranıştır. Bu elbette havâsa dönük mânâdır.





GÜNAH VE SEVAP

Sana yarar sağlayacak ya da zarar verecek fiilindir!.

Pozitif enerji adını verdiğimiz bu dalgalar beynin “verici” mahiyetteki düşünce ve fiillerinden oluşan bir enerji türüdür!.. Dindeki adı “sevap”tır!..

Pozitif enerjinin karşıtı olan “negatif enerji” adını verdiğimiz dalgalar ise beynin “alıcı”, “birimsel menfaate dönük” davranışlarından oluşur. Dindeki adı “günah”tır!..




GÜNAH VE SEVAPLAR NASIL

YAZILIYOR?!

Melekî kuvve ve kuvvetler sayısızdır...

Meselâ, insanın müvekkel melekleri, insana vazifeli olarak verilmiş melekler… Esasen bu konuda, Hz. Rasûlullah aleyhisselâm buyuruyor ki:

Bir çocuk doğduğu andan itibaren, onunla ilgili, onunla beraber olmak üzere bir Melek meydana getirilir. Bir de onunla beraber olan bir Cin`i vardır. O melek onu, meleki güçlere çekmek isterken, o cin de onu maddiyata, süfliyata çeker.”



Neticede o kişi ya melekiyeti kazanır, melekler âlemine yükselebilecek düzeye gelir. Veyahut da Cin`e yani şeytana tâbi olarak, kendini madde beden kabul edip, bu süflî madde dünyasında kaybolur, boğulur gider.”

Bu iki meleğin dışında ayrıca, iki de “Kirâmen Kâtibeyn” denen, sağ ve sol omuzda diye anlatılan bu iki meleğin vazifesi, dini tabirle sevap ve günahları yazma olarak anlatılır.

Buradaki “sevap ve günahları yazmak” diye anlatılan olay, bizim genelde anladığımız mânâda bir kalemle bir yazı mahalline yazmak değil, elbette!..

Bildiğimiz gibi, insanın sağ yönünde, Çinlilerin 2000 sene önce tespit etmiş olduğu, vücudun sağ yönünde, akapunkturun esasını getiren pozitif yük vardır. Sol yanında da negatif yük vardır.

Kişinin kendini madde ötesi yaşama hazırlamasını sağlayan fiil ve düşünceleri, çevresine verici fiil ve düşünceleri, pozitif yük ağırlıklı olarak, beyinde düşünülür ve bunlar dalgasal yapıya çevrilerek ruhta kayda alınır!.

Ruha yüklenen bu pozitif yüklü dalgalar, kişinin ruhunun dünyanın manyetik çekim alanından kurtulmasına ve cennetler`e açılmasına vesile olan güçtür!.

Buna mukabil, kişinin, alıcı, kendine toplayıcı, dünya ve maddeye yönelici düşünce ve eylemlerinden oluşan fiilleri ve düşünceleri, günah diye nitelendirilir; ve bu menfi, negatif ağırlıklı dalgaların meydana getirdiği dalgasal üretim, ruha negatif olarak yansır ve bu da kişinin madde dünyasına bağlılığını, çekimini artırır.

Dolayısıyla, madde dünyasına ağırlıklı olarak bağlanan bu ruh, neticede madde dünyasından kopamaz ve o nispette de dünya ile birlikte güneşin dalgasal boyutuna girerek orada büyük azaplar çeker.

İşte, kişideki pozitif ve negatif yükün kaynağı, din terminolojisinde; kişinin günahları ve sevaplarını yazan “iki omuzundaki iki melek” diye tarif edilmiştir...

Sevap” denen sistem düşünceye, “günah” denen sistem ise beyindeki fiile dönük devreyle çalışır...



GÜNAH VE SEVAP

ÂYETLER VE HADİSLERLE

BELİRLENMİŞTİR

İslâm Dini’nin kökeni-kaynağı “Kurân”dır veya “Hadis” dediğimiz Rasûlullah aleyhisselâmın açıklamalarıdır!.



Bu iki kökene dayanmayan herşey kabul edilmesi gerekli olmayan şeylerdir ve DİN diye de konuşmaması gerekli şeylerdir!.

Biz maalesef çok yanlış bir eğitim şekli de uyguluyoruz.

Çoluğumuza çocuğumuza sıkıştığımız yerde hoşumuza gitmeyen bir şeyde hemen “bunu yapma günahtır” diyoruz… Veya “şöyle yap sevaptır” diyoruz..

Bir şeyin günah veya sevap olması için, Kurân’da o şeyin insanlara yasaklanması veya yapılmasının tavsiye edilmesi gerekir veya Hz.Rasûlullah aleyhisselâm tarafından bu yasağın getirilmesi veya tavsiyenin getirilmesi gerekir!.

Eğer Kurân’a veya Hz.Rasûlullah’ın açıklamalarına dayanmıyorsa o şey, biz onu kabul etmekle mükellief değiliz. Ve bu, Din adına da öngörülmez hiçbir zaman!

Öyle bir şey için ”bu sevaptır.. bu günahtır” denmez!

Dendiği takdirde arkasında ”niye sevap, niye günah?” suali sorulur ve buna dayalı olarak da mutlaka bir Rasûl, Nebi açıklaması veya bir âyet gösterilmesi gerekir!.

Bugün anlatılan şeylerin pek çoğu hep halk arasında dolaşan hurâfeler veya çeşitli hikayeler, yakıştırmalar..

Siz, bir fikir söylüyorsunuz… ”Bu fikir Kurân’da hangi âyete dayanıyor veya Hz.Rasûlullah’ın hangi açıklamasına dayanıyor? dediğiniz zaman,

ben öyle duydum” diyor..

Ben öyle duydum”la Din konuşulmaz veya nakledilmez!.



GÜNAHLAR BULÛĞ’DAN EVVEL YAZILMAZ

Pozitif enerji dalgaları (sevap) kişinin ilk şuur hallerinden itibaren üretilir. Bu sebepten 5-6 yaşından itibaren çocuğa müsbet çalışmalar tavsiye edilir ve bu istikamete yönlendirilir.

Negatif enerji dalgalarını (günah) beyin “büluğa ermek” diye tanımlanan cinsiyet hormonlarının salgılanmasından sonra üretmeye başlar!

Zira bu dalgalar, beynin biokimyasının seks hormonlarıyla etkilenmesinden sonra beyin tarafından üretilebilmektedir. Bunun için de, “büluğdan evvel kişinin günâhları yazılmaz” diye mecazi bir şekilde anlatılır bu durum.

Kişi, bulûğa erme denen östrojen ve androjen hormonlarının üst düzey faaliyete geçişiyle birlikte mesûliyet devresine girer. Bu, şu demektir; Beyin bu hormonların kimyasal etkisiyle birlikte yanlış zihinsel faaliyetlerini negatif yük olarak ruha kaydetmeye başlar!.. Yâni günâh olarak!.. Yâni, iki omuzundaki iki melek tarafından!.. Ayrıca gene bu beyin faaliyetleri pozitif ve negatif yük esasıyla ve her beynin kendine has şifresiyle boşluğa yayınlanır.



İDRAKLARIN KADARIYLA



YANLIŞLARDAN

KORUNURSUN

Önemli olan her an şuurlu bir şekilde ve belli bir noktaya, hedefe doğru yürümektir.



İdrâkın kadarıyla yanlışlardan korunursun...

Nasıl yakacağını idrak ettiğin ütüye dokunmazsan, sana pişmanlık verecek yanlıştan da kendini öylece korursun...



YANLIŞTA ISRARIN BEDELİ,

PAHASI AĞIRDIR!

Yanlıştan dönmek, hatadan dönmek, akıllı insana özgü bir fazilettir.

Gelişmemiş insanın “dediğim dedik” anlayışı vardır!.



Beyni yeterince gelişmemiş çocuk kalmış insan, yanlış karar verdiğinde, o karardan dönmeyi; yanlış konuda söz verdiğinde sözünden dönmeyi eksiklik kabul eder, “erkekliğine” yediremez, kişiliğine-benliğine yakıştıramaz!.

Allah Rasûlü ise, yanlış yere yemin edildiğinde, o yeminden dönülüp; kefâret olarak üç gün bir fakirin karnının doyurulmasını ya da buna gücü yetmeyenin üç gün oruç tutmasını tavsiye etmektedir!.

Yaşamda, her insan hata yapabilir o konuda yeterli bilgi tabanı yoksa; ya da kendisine doğru bilgi verilmemişse; ya da kandırılmışsa; ve yahut aklı yerine duygu veya dürtüleriyle bir karar almış ya da söz vermişse!

Burada faziletli ve olgun davranış, verilen karar ya da sözden dönüp; gerçeğin hakkı ya da gereği neyse onu uygulamaktır!.

Ama söz vermiştim, bana yakışmaz” diyerek hatada ya da yanlışta, ısrar, ancak gelişmemiş beyinlerin tavrıdır!.



Olgun insan, yanlış veya hata yapıp da ardında uyarıldığında, duygusallığını bir yana atıp, bu hatasından dönebilen insandır!. Kefâretini verir ve hatasından ya da yanlışından döner; doğrunun, makûlün, ilmin gereğinin hakkını verir.

Söz verdim” diyerek hatada ya da yanlışta ısrarın bedeli, pahası çok ağırdır!… Bazen kaybedilen nîce yıllara, bazen de insanın sağlığına, veya yaşamına, mâl olur!. Telâfisi de mümkün olmaz!



BÜYÜK GÜNAH SAHİPLERİ

(Soru: Rasûlullah Efendimiz, "Benim şefâatim ümmetimden büyük günah sahipleri içindir." buyuruyorlar. Büyük günah sahiplerinden kastedilen kimlerdir?.)

Bu açıklamasından benim anladığım, şefâatin ŞİRKİ HAFÎ ehline olduğudur... Çünkü şirki hafî en büyük günahtır!... Mutlak şirkin zaten bağışlanması yoktur... Şirki hafi ise bunun dışında kalan günahların en büyüğü ve bütün günahların kökenidir!..



BÜYÜK GÜNAHLAR

Savaştan kaçma olayının dahi bu şekildeki istiğfarla affedilmesi olayına gelince…

Savaştan kaçma, Hazreti Rasûlullah aleyhi’s-selâmın bildirdiği üzere yedi büyük günâhtan birisidir.



Buyuruyor ki Rasûlullah:



-Helâk eden yedi şeyden sakının."

Soruluyor “nedir onlar” diye:



"Allah'a şirk koşmak;

Allah'ın harâm kıldığı insanı öldürmek;

BÜYÜ ve sihir yapmak;

Faiz yemek;

Yetim malı yemek;

Savaştan kaçmak;

İffetli kadına zinâ iftirası atmak."

açıklaması yapılıyor Efendimizden.



GÜNAHIN BÜYÜKLÜĞÜ

KİŞİNİN ÂHİRETİNE VERDİĞİ

ZARARLA ÖLÇÜLÜR

Vicdanımızın bize, “sen imanlısın” demesi önemli mi?...

Yoksa, amelimiz mi imanımızın göstergesi?...

Mesela, sigara içen biri, sigaranın beynine ve dolayısıyla âhiretine zarar vermekte ve kendine zulmetmekte olduğuna imanlı mıdır?

İmandan AMAÇ, İMANIN GEREĞİ OLAN AMEL MİDİR?

İmanın gereği olan amel yoksa, iman mevcut olabilir mi?

Sigara için biri, ben sigaranın zararlarına iman ediyorum dese dahi, böyle bir imanı var mıdır? O zarara iman etmiş biri sigaraya devam edebilir mi? Ediyorsa, o konuda imanı hala var olabilir mi?...

Her konuda gerçekçi olalım ve ne karşımızdakini, ne de kendimizi aldatmayalım!... İman ehlinden mümine bilerek zarar gelmez, diyor Hz.Rasûl!.

Eğer çevremize veya kendimize bilerek zarar veriyorsak, bu durumda ne kadar imanlı olabiliriz?

Anlayışı kıtlara kapı açıyorum:

Buhari 2144 nolu hadise göre zinada en hafif günahlardandır; iki kişi arasında kalması ve beyne direkt zararı olmaması yönünden!...

Ama sigara kisinin hem kendisine hem de çevresine bilerek zulmetmesidir ki, bu zinadan çok daha büyük günahtır!...

Bir günahın büyüklüğü kisinin ahıretine verdigi zararla ölçülür...

Kimsenin ne kendi beynine ne de baskasının beynine zarar verme hakkı yoktur... Meselâ sigaranın zararına iman diye bir konu sözkonusu olamaz!... Çünkü artık o, iman boyutunu asmıs, ikan noktasına ulasmıstır!... Çünkü bu zarar bilimsel olarak, madden tespit edilmiştir!..

Öyleyse, ister sigara yollu, ister başka fiillerle kendisine veya çevresine bilerek zarar veren kişinin imanından ne kadar sözedilebilir?

Allah, bizi çevremize ve kendimize(kendisine) yararlı olalım diye mi yarattı; yoksa kendimize ve çevremize zarar verelim diye mi yarattı?



İman, bizi çevremize yararlı ameller konusunda yönlendirmiyorsa, o iman ne kadardır bizde?

Sigaranın misâlini her konuya yayalım...

İman, bizi her konuda insanlara yararlı olmaya, onlara birşeyler kazandırmaya yönlendirmek isterken, biz onlara yararlı olmak yerine zararlı oluyorsak bu mümindir baskılı elbiseyle dolaşsak,imanlı sayilir mıyız acaba?



GÜNAHLARIN EN BAŞINDA



GELEN VE HEPSİNİN KÖKENİ OLAN GÜNAH

Günahların en büyüğü nedir?..

"İnneş şirke lezulmün azîm"!..

"Şirk azîm zulümdür";

diyor âyet...

Yani, "Allah"ı, tanrı mesabesine koymak!... Şirk budur!...

"Sizin için korktuğum gizli şirktir, artık açık şirk olmaz ümmetimde" diyor...

Öyle ise Tanrıya tapmak "kebâir"in ta kendisidir!... Büyük günahların en başında gelen ve hepsinin kökenidir!...

Bütün günahların kökeninde de "Şirk-i hafi" yani "tanrıya inanmak" yatar!...

"Ey iman edenler.... Allah'a iman edin"; âyetindeki uyarı, Hz. Muhammed ve Kur'ân’a iman, edip henüz Tanrı anlayışından kurtulmamış olan SAHABEYE gelmişti....

Sahâbe, yani Allah Rasûlü'nü gören(!)ler böyle olursa... Ya bizler?!....



BENLİK” GÜNAHI



Günah, “benlik”ten doğar!.

En büyük günah da “BENLİK”tir!.



NEFS’TEN GÜNAHI ÇIKARTMAK

Geniş anlamı ile ‘’günah’’, nefse dönük, nefsin menfaatine dönük davranıştır. Bu, elbette havâsa dönük mânâdır.

Bu anlayış ile ‘’nefsten günahın çıkartılması’’ ise Hak’tan ayrı bir varlık görülmek sûretiyle onda günah kavramının görülmesinin kaldırılması demektir.

Ama bunun aksine, bir kişinin vehmî kişiliği kapı gibi ortada dururken, günah-sevap yoktur deyip, nefsine bedenine dönük nerşeyi yapması onun katranlı beton perdenin ardına atar, tabiat cehennemine sokar ki, bunun getireceği sonuçları, mahrûmîyetleri ve azâbları târif mümkün olmaz!.

Hem kendini gör, hem karşındakini bir kişi veya birim olarak gör, ondan sonra da günah yoktur de!... Bu basiretsizliğin zirvesidir!.

Kendini Hilmi zannettiğin, vehmettiğin, hissettiğin sürece; karşındakini Hulûsi olarak gördüğün sürece, asla “günah yoktur” diyemezsin ve perdeli yaşamın son bulmaz... Perdenin kalkmasını ve ebediyyen perdesiz yaşamayı istiyorsan, dünyada yaşarken kendini kaldırmak sûretiyle “HAKÎKİ SECDE”yi yapmak ve suçlanacak kişiler görmeyi terketmek mecbûriyetindesin!.

Aksi takdirde perdeli yaşamak ve ölümötesi yaşamda da perdeli kalmaktan kimse kurtaramaz seni!.



GÜNAHIN HATIRASI

En büyük günah da “BENLİK”tir!.

BENLİK ortadan kalktı mı, günah da kalkar!.

Allah dilediğini yapar, hikmettir!.

“Sen” bir olumsuz fiil işlediğin zaman günah olur!.

Fâili izâfî varolduğu sürece günah bitmez. Fiil, hakiki fâile bağlanıp, izâfî fâil ortadan kalktı mı günah da son bulur!.

İşte böylece “günahın hâtırası”da ortadan kalkmış olur!.

Çünkü hâtıranın kalkması, hâtıranın yer aldığı varlığın kalkması ile mümkündür… Ne zaman ki hâtıranın çıktığı varlık ortadan kalkar, işte o zaman hâtıra da kaybolup gider.



GÜNAHLARDAN ARINMA

RUHUNA YÜKLENMİŞ

TÜM GÜNAHLARDAN

HAC” İLE ARINABİLİRSİN



"Hac"cın iki hedefi vardır ki, bunlardan birisine ulaşmak zorunludur;

1-Yaşamının "Arafat"ta bulunduğun o anına kadar ruhuna yüklenmiş tüm günahlarından arınarak, "sıfırlanmak"!.

2-"Maârif Billah" ile hâllenmek sûretiyle, ALLAH ismiyle işaret edilenin ilmiyle âlemlerini ve düzenini seyretmek.



ANADAN DOĞMUŞCASINA



GÜNAHSIZ OLARAK

ARAFAT’TAN DÖNERSİN…

Peki Kâbe böylesine muazzam enerji merkezi, ya da bir diğer ifade ile “ nûr kaynağı” dır da; Hac niçin Arafat'ta olmaktadır?..



Hac niçin Arafat'tır?..

Arafat'taki olay nedir?..



Kâbe-i Muazzama'nın altında bulunan son derece güçlü müsbet radyasyon kanalının bir uzantısı da Arafat tepesinin altında ikinci bir düğüm meydana getirmektedir, demiştik az evvel.

İşte Arafat tepesi ve civarında toplanan yüzbinlere, milyonlarca insan, yerden aldıkları son derece güçlü radyasyon ile beyinlerinden tek bir manâda yayın yapmaktadırlar.

Vakfe” denen olay, insanların bu tek manâ üzere toplu “yönlendirilmiş dalga” yayınına yönelişleridir.

ALLAH’IM BİZİ AFFET!.

Yüzbinlerle, milyonlarca insan beyni; sanki laser ışını gibi, tek bir anlamdaki dalga boyundan yayın yapmakta; ve bu dalga boyundan oluşan dev bir manyetik bulut tüm Arafat Bölgesini kaplamaktadır!.



MURAD EDERSE, KULUNA



BÖYLE BİR SİSTEM İÇİNDE

ARINMAYI BAHŞEDER

Şimdi hemen hatırlamaya çalışın…

Üzerine herhangi bir görüntü çekilmiş video bandını, çalışırken video cihazının üzerinde unutursanız ne olur?.. Video cihazının yaydığı manyetik alan bandın üzerindeki kaydı siler!. İsterseniz siz buna görünmeyen eller bandı siler de diyebilirsiniz.

Evet.işte misâl yollu anlatmaya çalıştığım gibi…

Siz orada “ALLAH’IM GEÇMİŞ GÜNAHLARIMDAN DOLAYI BENİ AFFET” dediğiniz anda hem bu tür bir dalga oluşturmuşsunuzdur. Hem de beyninizi bu mânâdaki dalgalara açmışsınızdır!. Ve açılan bu kanaldan, o güçlü manyetik alan bir anda beyninizi etkiler ve o ana kadar ruhunuza negatif yükle beyniniz tarafından kaydedilmiş tüm yazımlar siliniverir!.

Ve siz anadan doğmuşcasına günâhsız olarak. O ana kadar ruhunuza yüklenmiş olan tüm negatif yüklerde arınmış olarak Arafat'dan dönersiniz.



Rasûlullah salla'llâhu aleyhi ve sellem buyuruyor ki;

Arafat'tan dönüp de, acaba benim günâhlarım afvoldu mu, diyen kişi en büyük günâhkârdır!.”

Çünkü olay böylesine kesin bir olaydır!.

Allah, günâhlarından arındırmayı murad ettiği kuluna nasibeder oraya gitmeyi; ve orada da böyle bir sistem içinde arınmayı bahşeder!.



HAC”CA GİTME İMKÂNI



Yüklə 1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   13




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin