Ahmed hulûSİ’de kavramlar g av. Asuman bayrakçI


BİR “ÖRTÜ” ALTINDA İŞLEVİNİ



Yüklə 1 Mb.
səhifə7/13
tarix01.12.2017
ölçüsü1 Mb.
#33511
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   13

BİR “ÖRTÜ” ALTINDA İŞLEVİNİ

YERİNE GETİRMEKTEDİR

İşte size bir büyük örnek bu konuda:



LINUX !

Okurlarımın dahi büyük çoğunluğunun farkında olmadığı bir olay!.

Size bunu anlatmaya çalışayım dilim döndüğü kadarıyla olayı basite indirgeyerek.

LINUX, bilgisayarlarda kullanılan bir işletim sistemidir... Windows diye bilinen Microsoft’un işletim sistemine alternatif olarak geliştirilmiş bir sistem!.

Windows, atalarınızdan, babalarınızdan kalma sürekli eksikleri bulunarak güncelleştirilen, bir işletim sistemidir!.

LINUX, yaklaşık 20 yıl önce başlayan ve katılanların ilmi ve araştırmalarıyla geliştirilerek topluma (elbette bilgisayar toplumuna) sunulmuş bir işletim sistemidir!.

Windows yalnızca Intel veya AMD platformlarındaki bilgisayarlarda çalışır... Tıpkı, "Kur'ân Kursları" veya "Din Okulları" şartlandırmalı din öğretisi platformlarının sınırlarıyla sınırlı beyinler gibi!



Linux ise platform bağımsızıdır! Apple’dan Amiga’ya, Sun Sparc işlemcili iş istasyonlarından dünyanın en hızlı bilgisayarı olan IBM BlueGene/L’e kadar tüm windows ötesi sistemlerle dahi çalışır. Tıpkı, Allah Rasûlü'nün getirmiş olduğu bilgileri değerlendirip, Allah adıyla işaret edilenin sonsuz yaratış âleminde sınır tanımadan gezinip seyr hâlinde olan beyinler gibi!

Windows’ta hiç bir değişiklik yapma hakkınız yoktur!. Yalnızca elinize verileni kullanmak zorundasınız! Paylaşma hakkınız da yoktur! Ya mutlak olarak Windows işletim sistemine tâbi olacaksınız; ya da o alanı terkedeceksiniz!. Ya windows cemâatindensiniz; ya da Windows cemaatinden dışlanmış olarak kendinize yeni bir hayat ortamı seçmek zorundasınız!.

LINUX’ta ise:

Yazılımı kullanan kişi onu her türlü amaç için çalıştırmakta özgürdür. Özgür yazılımlar, kullanıcıları kısıtlamazlar. Yazılımı kullanan kişi, yazılımın nasıl çalıştığını inceleyebilmektedir ve kendi özel ihtiyaçlarına daha iyi cevap verebilmesi için yazılım üzerinde değişiklik yapmakta özgürdür. Kendisi yeterli bilgiye sahip değilse, bunu bir başkasına da yaptırabilir. Yazılımı kullanan kişi, elindeki yazılımı dağıtmakta ve toplum ile paylaşmakta özgürdür. Yazılımını geliştirmekte ve geliştirdiği yeni hâlini toplum ile paylaşmakta özgürdür.



Windows, para ödenerek elde edilen bir sistemdir (cemâatlere, tarikatlara; dinsel kuruluşlara; aydınlatma kurslarına, klüplerine,  vs... gibi.)!

LINUX, insanlığa bağıştır!. İnsanlığa karşılıksız hibe edilmiş bir bilgi, bir işletim sistemidir! Telif hakkı yoktur!. Kimseye para, yardım vs. ödemezsiniz bu sistemi edinmek veya kullanmak için!

Windows’ta kaynak kodları gizlidir!. Kullandığınız sistemin içindeki hangi kodların, sizi farkında olmadan nerelere kopyalayacağını bilemezsiniz!.

Linux’ta, kaynak kodları, her şey açıktır!. Hiç bir yere bağımlı değilsiniz! Bilgisayarınızla, ulaşmak istediğiniz hedefiniz arasına kimse giremez!

Windows’ta işletim sistemini aynen kabullenmek zorundasınız; size verilenler hakkında hiç düşünme sorgulama şansınız yoktur!. Kesin, kayıtsız şartsız tâbi olmak durumundasınız!. Bu konuda artık araştırma ve beyninizi çalıştırmak zorunda değilsiniz!

LINUX’ta ise sorgulama ve düşünme hakkınız vardır! Sürekli düşünüp sorgulamak, araştırmak ve yeni yeni keşifler yapmak şansına sahipsiniz. Buna göre istediğiniz yeni keşifleri yapıp, bunları düşünme, (pardon) uygulama sisteminize ekleme hakkınız vardır. Bunun için kimseye hesap vermek durumunda değilsiniz! Bu konuda tek şart yaptığınız ekleme için telif hakkı istememek ve bunu toplumla karşılıksız paylaşmaktır!.

Windows’ta, onun tâbileri, kullarısınız; onun sisteminde yaşayabilmek için!

LINUX’ta herkes özgürdür; Kendi yolunu kendi çizer ve sonuçlarını da kendi yaşar veya kendi katlanır!

Windows kolay yoldur. Üç-beş tıklamayı öğrendiniz mi, artık hiç düşünmeden aynı işlemleri gözü kapalı taklit ederek, sizi tatmin edecek bir şeyler elde edersiniz!.

LINUX’ta ise, herkes, hep yeniye açık olarak, hep yeni bir şeyler öğrenerek, mevcuda kendindeki güzellikleri katarak; ve dahi bunları karşılıksız olarak çevresiyle paylaşarak yaşar.

Windows, topluma kabul ettirilen şartlanma ve taklit esasına dayalı müslümanlık anlayışı gibidir sanki...

LINUX ise, ferdî, birebir Rasûlullah’ı muhatap gören, Allah ile arasına kimseyi sokmayan; her şeyi kendinde bulup keşfetmeyi öngören; insanları bu yolda sürekli düşünmeye ve sorgulamaya yönlendirerek sistem ve düzeni tanımamızı isteyen Allah Rasûlü ve son nebisi’nin orijinal sistemine dayanır!

Evet...


İşte benim anlayışıma göre, Zamanın Yenileyicisi’nin dünya üzerine getirdiği yeni anlayışın, bilgisayar dünyasında açığa çıkışına bir örnektir bu olay..

Düşünün bu sistem, nasıl böylesine bir örtü altında işlevini yerine getirmektedir. Bugüne kadar varlığından hiç haberdar olmayanların, LINUX adını dahi duymadan onun nimetlerinden faydalananların çokluğunu veya tüm bilgisayar dünyasını windows işletim sisteminden ibaret zannederek; "yenilik" denince de sadece windows'tan görebildiği kadarını izleyebilenlerin kalabalığını düşünün... Oysa, sizin büyük çoğunluğunuz onu bilmiyor olmanıza rağmen, şu satırlar bile size şimdi bir LINUX işletim sistemi üzerinden ulaşmaktadır.

İşte o "örtü"ye de bir misâldir bu olay...

Ömrümüz varsa, o Yenileyici’nin yaydığı dalgalarla, kimbilir daha hangi alanlarda, daha ne yeni anlayış ve değerlendirmeler ile karşılaşacağız; ya da karşılaştık da farkında değiliz!.

Kısacası, “YENİLEYİCİ” anlayışımızı da yenileyip, O değerli Zâtı, din hocası, ya da eli kılıçlı mehdi(!) kisvesinden arındırıp, Hazreti Muhammed aleyhisselâm örneğinde olduğu gibi, evrensel Allah kulu olarak düşünemezsek; dünya üzerindeki tüm toplumlara, konularında, yeni ufuklar açmak işleviyle dünyamıza gönderilmiş biri olduğunu anlayamazsak; düşünsel gecekondumuzda bu dünyaya veda edeceğiz demektir!.



BİRİMDEKİ

SÂBİTLEŞMİŞ PROGRAM”

NASIL DEĞİŞİR;

BU DEĞİŞİKLİK YAŞAMDA

NASIL AÇIĞA ÇIKAR?

Levhi mahfûzun hükümleri değişebilir; A’yân-ı sâbîte değişmez!

Niçin değişmez?

Çünkü, beyinde meydana getirdiği tesirler sâbitleşmiştir!..

Sabitleşmiş, tesbit olunmuş artık değişmez hale gelmiştir.

Senin Levhi Mahfûzun değişir.

Levhi mahfûz’unun değişmesi iki mânâda olabilir;

Birinci mânâdaki levhi mahfûzun değişmesi, yıldız tesirlerinin değişmesidir.

İkinci mânâdaki, levhi mahfûzun değişmesi, beyindeki belli değişikliklerin; yeni devrelerin faaliyete girmesiyle, o kişinin aldığı tesirlerin değişmesidir

İki yönlü, levhi mahfûzun değişmesi söz konusudur;



1-Levhi mahfûzun birinci yönünden değişmesi, vazifeli veliler dediğimiz, tasarruf sahibi kişiler tarafındandır. Belli tesirler güçlendirilir veya zayıflatılır veya yönlendirilir, böylece olaylar etkilenir!..

2-İkinci yönünden levhi mahfûzun değişmesi ise, kişinin tabiatını terk yolunda yaptığı fiîllerle, terkîbinin değişmesi; bu da beyindeki belli değişik devrelerin faaliyete geçmesi veya faaliyet hızının durdurulması yoluyla oluşur ve böylece de levhi mahfûzu değişmiş olur.

Âyette;


SİZE YERYÜZÜNDE VEYA NEFİSLERİNİZDE HER HANGİ BİR MUSİBET GELMEZ Kİ ANCAK BİZ ONU YARATMAZDAN EVVEL, BİR KİTAPTA YAZILMIŞ OLMASIN.’ (Hadîd-22)

Buradaki “size”den kasıt, terkib hükmüyle varolan, “insan” ismiyle anılan izafî varlıktır!..

“İnsan”, ismiyle anılan izâfî varlığın karşılaşacağı olaylar, başına gelecek şeyler; onun tabiatı dolayısıyla “müsibet” diye adlandırdığı nesneler, “levhi mahfûz” adıyla anılan, “İlâhî kitap’da”; yani bizim bu günkü deyişimizle, burçlar, yıldızlar âleminde meydana getirilmiştir.

Bu tesirler, her bir birimin kendi terkibiyeti istikâmetinde onda belli olayları meydana getirecek; bunlar belli kazançlar, hâsılalar veya belli müsîbetler şeklinde ortaya çıkacaktır!.



HÜCREDE

GENETİKPROGRAMLAMAYI

(“TÂLİM”İ)

MEYDANA GETİREN

KALEM”DİR

Programlamanın “Kalem” ile olduğunu vurgulayan âyetteki “Kalem” kelimesi neye işaret ediyor değil mi???



"İLİM SIFATININ MAZHARI" olan "SALT ŞUUR"!.



İşte bu "TÂLİM ETTİ"!.

-ADEM’E İSİMLERİN TÜMÜNÜ TÂLİM ETMİŞTİR!. (2-31)

Adem'e isimlerin tümünün tâlim edilmesinden murad, hiç şüphesiz ki, Adem’in Allah'ın isimlerinin mazharı olarak ortaya çıkışıdır!.

Ancak ne var ki, bütün bu isimler insanın yapısında bir terkip hâlindedir... Kimi isimlerin mânâları daha güçlü ve kimi isimlerin mânâları da daha zayıf olarak.



Elleziy allleme bilkalem” ile de… yani “tâlim” denen programlama işleminin “Kalem” ile hücrede uygulandığını anlatılmaktadır bu âyette.. Yani “Kalem”, hücrede bu genetik işlevi meydana getirmektedir.



Kalemin mürekkebi” nedir ve kalem nasıl bir yazı yazarak genetik programlamayı oluşturmaktadır, bunu bir düşünün ciddi olarak… Acaba nereye çıkıyor olay… Bu düşünülmeye değer bir konudur bence..

Eğer bunu keşfedersek bu Kurân’daki mecaz yollu anlatımın deşifresini anlamış oluruz ve bu anlayış da bize Kurân’ı anlamada bambaşka bir pencere açılır.



YA RABBİ NE YAZAYIM?...



KADERİ YAZ!”

Burada hemen akla şu soru geliyor... "KALEM" nedir?..

"OKU"mak yazıp-çizmeyle alâkalı olamadığına göre, yazan "KALEM" acaba neydi?

Meşhur müfessir Fahreddin Razi, "KALEM" "akıldır" der... Bu konuda şu işareti Rasûlullah meşhurdur:

-"Haberiniz olsun ki, Allah ilk halk ettiğinde, kalemi halk etti; de ona;

yaz” dedi...

Ya Rab ne yazayım” , diye sordu...

Kaderi yaz” dedi...

İşte o saatte kalem, olmuş ve ebeden olacak her şeyi yazdı..."

Burada bahsedilen "Kalem" tasavvufta tahkike ermişlere göre "İnsan-ı Kâmil"dir... Bu "İnsan-ı Kâmil"in aklına “Aklı Evvel”, ruhuna "Ruhu Muhammedi”, derler... "Hakikati Muhammedi" ismiyle işaret edilen dahi budur!.

diğer taraftan şu âyeti hatırlayalım:

-"ALLAH YAZDI...."

Yazan "Kalem"dir; fakat "ALLAH" kendine izâfe etmektedir; çünkü “Kalem” O'nun varlığıyla kaim ve daimdir... Tıpkı, "SEN ATMADIN, ATAN ALLAH'TI" âyetinde olduğu gibi...işte tasavvufta “maiyyet sırrı” denen hususu bu gibi âyetler tanımlamaktadır.

Çağdaş tanımlama ile, evrende varolmuş ve olacak her şeyi meydana getiren "Kalem"e günümüzde bir kısım çevrelerce “KOZMİK BİLİNÇ” denilmektedir!.

Yani, "İLİM SIFATININ MAZHARI" olan "SALT ŞUUR"!.



RAHMANİYET ZUHURUNUN



ÜRETKENLİĞİ İLE

RABBİN ESMA TERKİBİNİN

GETİRİSİ HÜKMÜ

KADEME KADEME KİŞİNİN

SEMÂVÂTINDAN BEDENE

NÂZİL OLMAKTADIR

NOKTA’dan meydana gelen açı içindeki Rahmaniyet zuhuru ve bu zuhurun üretkenliği ile meydana gelen Rahîm’den, arş isimli evrensel doğurganlık —algıladığımız madde boyutunda değil— ile tüm esmâ mertebesi hâsıl olmakta; ve Kürsî, “Rubûbiyetin tahakkuk ve tahakküm mertebesi” olarak açığa çıkmaktadır!.

Kül, bu arada, aynıyla zerreye yansımış olduğu için de; zerrelerde yani birimlerde, Rabbin, yani esma terkibinin getirisi hükmü, kademe kademe kişinin semâvâtından bedene nâzil olmaktadır!.

Bu her birimde böyledir ki, işte holografik gerçeklik bu sistemi anlatır.

Allah Rasûlü’nün “zerre külün aynasıdır” cümlesiyle özetlediği gerçek kanaatimce bunu anlatır.

Zerre itibariyle, zerre ve külden söz edilirken; İlm-i ilâhide, hepsi tek bir nefs olarak yer alır.

Buna, “TEK BİR NEFS OLARAK GELİRLER” âyeti işaret eder.

Yani, ilm-i ilâhide “zerreler” yoktur “tek bir yapı” sözkonusudur. Bunun idrak edilmesi herkes için kolay olmayabilir.

Evren tek bir canlı gibidir sanki tüm boyutsallıklarıyla; ya da evren içre evrenleriyle!!! “Ruh-u Â’zâm” da demişlerdir buna...

Peki ya bu muazzam yapıda, “insan”ın varoluşunu, özelliklerini ve işlevini idrâk edebilecek miyiz?..



BU PROGRAMLAMADAN

(İSİMLERİN TÂLİMİNDEN)

SONRADIR Kİ ÂDEM’DE

ŞUUR MEYDANA GELMİŞTİR

Şimdi burada şu akla gelebilir:

-"allemel" kelimesini tefsirler hep “tâlim etme”, “bildirme”, “öğretme”, diye çevirirken, nasıl oluyor da siz bunu “yapıyı programlama”, yapıda ortaya çıkartma” diye anlıyorsunuz?

Gayet basit ... Hemen şu âyeti hatırlayalım...



-Alleme Adem el esmâe külleha...(231)

Bu Adem’in ilk varoluş safhasını anlatmakta olan bir âyettir ki, daha bu safhada Adem bilinçlenmemiştir... Bu isimlerin “TÂLİM EDİLMESİ”nden, yani, “Allah isimlerinin” mânâlarının onda açığa çıkacak şekilde yaratılmasından sonradır ki Adem’de şuur meydana gelmiştir!...

Yani, Adem’i “şuurlu bir varlık” haline getiren gerçek, ana ve tek faktör, yapısında ortaya çıkan esmâ’ül hüsnâ diye bildiğimiz Allah isimlerinin mânâlarıdır ki, bunlar ona henüz yaratılışı safhasında bağışlanmış; ve bu bağış sonucu, bu “TÂLİM EDİŞ” sonucu Adem “şuurlu bir varlık” yani “nefsi nâtık” olarak yeryüzünde yaşamına başlamıştır...



BEYİN GENETİĞİ KENDİNİ



ETKİLEYENKOZMİK

IŞINLARLA BİRİMDEKİ

ŞUUR”U (MÂNÂ GRUBUNU)



OLUŞTURUR

Bir hücredeki yaşam biçimi ve onda kendine has mânâyı oluşturan DNA ve RNA dediğimiz genetik dizilim, çeşitli atomlardan meydana gelmiştir. Ve, bu genetik dizilim çeşitli zamanlarda ve şartlarda dahi, uzaydan gelen çeşitli kozmik ışınımlarla belli değişimlere uğrar.

Şuur” dediğimiz şey, beyin genetiğinin kendini etkileyen kozmik ışınlar neticesinde oluşturduğu mânâlardır.

Şuur, esasen bedene ait bir şey değildir. Her ne kadar beynin eseri olarak ortaya çıkıyorsa da oradaki genetik yapının ve bunların birbiriyle bağlantılı çalışmalarının oluşturduğu bir mânâ grubudur.

Sayısız ve sınırsız mânâlar, ana yapı olan evrende mevcutsa da, bunların herbiri kendini değerlendirebilecek varoluşlarla değerlendirilebilir .

Yani, madde boyutunun varlığını algılayacak bir beş duyu meydana getirildikten sonra madde boyutu değerlendirilir!. Veya, ışınsal boyutu değerlendirebilecek ışınsal değerlendiriciler oluştuktan sonra, o dalgalar değerlendirilir. O dalga boylarına uygun yapıdaki varlıkların varlığı ile onlardaki mânâlar ortaya çıkar.



Bizler, genetik yoldan bize ulaşan tüm verilerin, kozmik yoldan oluşturulan kapasitedeki anlamlar ölçüsünde ortaya çıkışıyla elde ettiğimiz zihinsel yetenek ile yaşarız.





ALLAH’IN İLMİNE GÖRE

KADERİ YAZAN KALEM KURUDU!

Hazreti Ömer'in oğlu Abdullah naklediyor babasından...

Soruyor Hazreti Ömer radıyallahu anh:

-"Ya Rasûlullah... Yapmakta olduğumuz işin, oluşmakta olan bir iş, bir başlangıç mı olduğu kanaatindesin; yoksa önceden tamamlanmış (olup-bitmiş) bir iş mi?."

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevap verdi:

-"Ey Hattaboğlu, önceden takdir edilmiş olan işlerdir!.



HERKES ÖNCEDEN TAKDİR EDİLMİŞ OLAN İŞLERE HAZIRLANMIŞTIR...

Saadet ehlinden olan, saadet için çalışır; şekâvet ehlinden olan da şekâvet için çalışır!."

Son olarak Rasulullah aleyhisselâmın şu açıklamasını da nakledip, “kolaylaştırılma” işleminin sistemine, tekniğine geçelim:

Süraka bin Cü'şum şöyle soruyor Rasulullah aleyhisselâma:

-Ya Rasûlullah... AMEL (fiillerimiz), kaderleri çizen kalemin yazdığı takdirler cümlesinden mi; ki, artık kalem onun işini tamamlamış ve kurumuştur?... Yoksa AMEL (fiil için geçmişte bir takdir sözkonusu olmayıp) gelecekte mi oluşacaktır?

Buyurdu ki Rasûlullah:



-"FİİLİN, kader ile tespit edilmiş olan takdirler sonucu olup, kalemin yazıp kuruduğu hususlar içindedir!...

Herkes, ne için yaratıldı ise, ona KOLAYLAŞTIRILIR!.."

Evet, bu takdir nasıl yürürlüğe giriyor... KOLAYLAŞTIRILIYOR... HİDÂYET EDİLİYOR..?

Yukarıda izah etmiştik ki, "hidâyet", "LÂTİF" ismi yönünden oluşur!...

Şimdi "LÂTİF" ismi sırrıyla, "hidâyetin" oluşmasını müşahedemiz ölçüsünde izah edelim...

Önce, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu açıklamasına kulak verelim:

-"Muhakkak yüce ALLAH, yarattıklarını bir karanlık içinde yarattı.. Sonra onlara “nur”undan saçtı!.. Bu “nur”dan nasibini alan hidâyete erdi!... Nasibini alamayan da, dalâlete saptı!.

Bunun için, ALLAH'ın ilmine göre kalem kurudu!."



ALLAH,



RUBÛBİYET İŞLEVİ İLE

VARLIĞIN TÜM

MERTEBELERİNDE SAYISIZ

VARLIKLAR-TÜRLER YARATMIŞ; VE BUNLARIN

FİİLLERİNİ DE HALK ETMİŞTİR

Zâtı itibariyle mutlak gayb (bilinmez) olan “Allah”; Rubûbiyet işlevi ile, varlığın tüm mertebelerinde, sıfat ve isimlerinin özelliklerini açığa çıkartarak sayısız varlıklar, türler yaratmış; hem bunları hem de fiillerini halk etmiştir!.

Siz’leri ve fiîllerinizi halk etmiştir!” (Saffat:96)

Siz”leri kelimesinin işareti, ehlullah indinde, “isimlerinizi” demektir!.. Müsemma ise, yalnızca O’nun sıfat ve esmâsının terkip şeklinde fiîller âlemindeki açığa çıkışıdır!.

Her birim, yalnızca O’nunla Hay (diri) ve Kayyum’dur (hayatı kâim)! Her birimden, her an açığa çıkan her oluşum, yalnızca, kendisini meydana getiren Allah isimleri bileşiminin terkip şeklinde o andaki dışa vurumudur!.

İş böyle olunca...

Bu durum gösterir ki, birime dayalı bir özellikten söz edildiğinde, gerçekte, birim ismi ardındaki esmanın ef’âl âleminde (fiiller boyutunda) ortaya çıkışından söz edilmek istenmektedir.



HER FERT, TEK TEK,

YARATILIŞ SİSTEMİNİ BİLMEK

VE YAŞAMINA ONA GÖRE

YÖN VERMEKLE MÜKELLEFTİR

Din esasında, gelmemiştir. Din, bildirilmiştir!.

Allah’ın yaratmış olduğu sistem ve düzen, Rasûlü tarafından insanlara bildirilmiş, açıklanmış, tebliğ edilmiştir…

Allah’ın yaratmış olduğu böyle bir Sistem ve Düzen var!. Siz, bu Sistem ve Düzeni anlayarak kendinize ona göre yön verin ki, neticede pişmanlık duymayasınız” diye insanlar uyarılmışlardır.

Açıklamaya çalıştığım bu husus çok önemlidir.

Bugün tartışılan pek çok konunun çözüm anahtarıdır.



Allah, yeryüzü yaratılmadan evvel, ezelde bir Sistem ve Düzen içinde bu âlemleri yaratmıştır. Dünyanın yaratılışı ise, bu sistem ve düzende bir değişiklik meydana getirmemiştir,

lâ tebdila li halkillah”!.

Allah’ın halkettiği sistemde değişme olmaz” Hükmü, bu sistem içinde çalışmaktadır.

ve len tecide li sünnetillâhi tebdiylâ”

Allah’ın sünnetinde değişiklik olmaz!.”

İşte “bu sistem”, Rasûller ve Nebiler aracılığı ile insanlara tebliğ edilmiştir.

Sen bugün için dünyada her hangi bir şekilde varsın; ama, yarın öbür gün bu dünya ile alâkan kesilecek, başka bir boyutta yaşamaya devam edeceksin.

Daha sonraki evrelere kendini hazırla. Çünkü, Allah böyle bir sistem ve düzen oluşturmuş. Sen kendini bu sistem ve düzene göre yetiştirmezsen, ölümden sonraki yaşamda büyük sıkıntı ve ızdıraplara düşersin.

Rasûller insanlara bu gerçekleri bildirmiş...



Bu bildirim nasıl yapılmış?.

“Eyyühen nâs” “Ey insanlar” denerek. Falanca millet, falanca kavim denerek değil!.Eyyühen nas” “ey insanlar” şeklinde hitap var.



Çünkü, bütün insanların, içinde yaşadıkları sistem ve düzenin kurallarını bilmek ve ona göre kendilerine yön vermek hakları vardır.

Dolayısıyla, “DİN”in yani, Allah’ın yaratmış olduğu sistem ve düzenin muhatabı da din adamları değildir. Yeryüzünde yaşayan her ferttir!. Tek tek!.



DÜŞÜNSEL KİŞİLİĞİNİ



TANRIYA İNANMAYAN OLARAK “SİSTEM”E

(“SÜNNETULLAH’A) DÖNDÜR

Feakim vecheke liddiyni haniyfa. Fıtratallahilletiy fetarennase aleyha. Lâ tebdiyle lihalkillah; zâlike diynül kayyım; velakinne ekseren nasi la ya`lemun” (30.Rum-30)

 “Vechini hanîf (tanrıya inanmayan) olarak dine (sisteme) döndür. O ALLAH FITRATI ki, insanları, fıtratlar üzerine yaratmıştır; Allah`ın [belli bir amaç ve programla] yarattığı sisteminde asla program değişikliği olmaz!. İşte dosdoğru din budur!.

Ne var ki insanların çoğunluğu bu gerçeği bilmezler.”

Evet, günümüzde keşfedilen holografik gerçeklik ile “zerre külün aynasıdır” uyarısının işareti burada çakışmaktadır.



B” SIRRI İLE O’NA



BAĞLANIP O’NUNLA

KORUNANLARI

RAHMETİNE ERDİRİR

Rasûlullah kimlere şefaat eder veya etmektedir?..

Eğer bu dünyada şefâat ulaşmamışsa, sonrasında fayda eder mi?.. Veya, bizler bir diğerimize ne kadar yardımcı olabiliriz?

Hangi şartlarla şefaatten yararlanmak mümkündür?

İşte bu konuda Âyetel Kürsî’deki bir cümleyi hatırlayalım; zirâ, kişide Allah’ın tasarrufu nasıl açığa çıkmaktadır ve dış etkiler veya şefâat bu tasarrufu ne kadar etkiler sorusunun cevabı buradadır.

...men zelleziy yeşfeu indehu illâ bi iznihi”...

...Kim şefaat edebilir “bi izni hi” olmadan!”...

Diyeceksiniz ki niye başını Türkçe yazdın da “bi izni hi” kelimesini Arapça orijinaliyle bıraktın?

Konunun sır noktası işte o kelime de onun için!.

B izni H”...

Besmele açıklamasında belirttiğim üzere Kurân-ı Kerîm’i sırlarına ermek için okumak istiyorsak öncelikle “B“ anahtarını kullanmak zorundayız. Bu sır anlaşılmaz ise, hep yukarıdaki bir tanrıdan, ötedeki ya da ötendeki bir tanrıdan söz edildiğini düşünürüz. Ne yazık ki, mevcut Kur’ân çevirilerinin neredeyse tamamında ve hattâ orijinalinde mevcut olmasına rağmen güncelleştirilmiş Kur’ân tefsirlerinde “B“ harfinin anlamı gözardı edilip, yer verilmemiş ve bu çok çok önemli anlama hiç işaret edilmemiştir!

Oysa...


B izni H” işareti, kişinin hakikati olan esma terkibine (isimler bileşimine) işaret etmektedir burada!.

Bu durumda bu âyetin anlamı şu olur:

“Senin Rabbin olan, Allah isimleri bileşimin, o şeyin oluşmasına elvermiyorsa, kim sana o konuda başarılı olman için yardımcı olabilir”!.

Nitekim bu gerçekler bakın şu âyetlerde nasıl vurgulanmaktadır:



"Yevmeizin la tenfaaüş Şefaatü illa men ezine lehür Rahmanu ve radıye lehu kavla" (Taha:109)

O gün şefaat fayda vermez. Ancak Rahman’ın kendisine izin verdiği (şefaat edilen) ve kavline (etkin söz) razı olduğu (şefaat eden) kimse müstesna!."

Isteiynu B illahi.” (A’raf:128)

“Yardımı, özünüzdeki ulûhiyet hakikatından isteyin!..”

Ya eyyuhellezine amenu, âminu Billahi...” (Nisa:136)

Ey iman edenler, iman edin “B” harfindeki anlam itibariyle ALLAH`a..”

Ve minennasi men yekûlu amenna Billahi ve Bilyevmilâhiri; ve mâhum Bimu`minin” (Bakara:8)

 “Ve insanların bir kısmı, “B” harfinin işaret ettiği sır ile Allah`a ve yine “B” harfinin işaret ettiği sır ile âhirete iman ettiklerini söylerler... Oysa, onlar “B” harfinin sırrını anlamış olarak iman etmemişlerdir.”

Feâminu Billahi ve Rasûlihin Nebiyyil Ümmiyi.” (A’raf:158)

B sırrı ile Allah`a ve ümmi Nebi olan Rasûlüne iman edin!.”

Feemmelleziyne amenu Billahi va`tasamu Bihi feseyudhiluhum fiy rahmetin minhu ve fadlin ve yehdiyhim ileyhi siratan mustakiyma.” (Nisa:75)

 “B’nin sır anlamıyla Allah`a iman eden ve B sırrı ile O`na bağlanıp O`nunla korunanları rahmetine ve fazlına erdirir, sıratı mustakıyme hidayet eder.”

Velev şâe rabbuke leamene men fil ardı küllühüm cemiy`a; efeente tukrihun nase hatta yekûnu mu`miniyn. Ve ma kâne linefsin en tu`mine illa “B”iiznillahi....” (Yunus:99-100)

Eğer Rabbin isteseydi yeryüzündekilerin tamamı iman ederdi... Bu durumda sen mi insanları zorlayacaksın mü`min olmaları için.. “B” izni Allah olmadıkça hiç bir kimsenin iman etmesi mümkün değildir....”

İşte bu yüzdendir ki:

Ma alerrarasûli illel belağ..”

Rasûl`ün üzerinde tebliğden başka vazife yoktur.” (Maide:99)

La ikrâhe fid DİYN.” (Bakara-256)

Din içinde zorlama yoktur.”


Yüklə 1 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   13




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin